@faahte
|
"Pek çok şeyin bambaşka olmasını dilerdim." -Franz Kafka
⚖
Adliye çıkışında bulduğum ilk taksiye binerek Yeşim'in adresini verdim. Yol boyu Cihat Beynin odasında konuşulanları tekrar tekrar düşündüm hepsini Yeşim'e anlatmak istiyordum.
Cihangir'deki ezbere bildiğim evin yoluna girince zaten ağlamak için zorla direnen gözlerim tekrar doldu, apartmanın önüne gelince ücreti ödeyip indim ve kapısı açık apartmana girip Yeşim'in oturduğu kata çıktım. Kapıyı çaldığımda çok geçmeden kapı açıldı.
"Hoş geldin." Kapıyı açık bırakarak salona geçti peşinden ilerledim. Uzun sabahlığı yaz ayında bile üzerindeydi. Kendisini evde son kalan eşyanın üzerine bıraktı L koltuğun ortasına yanına oturduğumda anladım ki morali benimkinden bile kötü olabilirdi. "Ne oldu?"
Omuzlarını silkip "Kırmızı koltuğumu koyacak bir yer bulamıyorum." dedi, önce duyduklarıma inanamadım üzgüh olmasının sebebi koltuğuna yer bulamamış olması mıydı? "Bir şey oldu sandım Yeşim." Dediğimde somurttu.
"Sen nereden bileceksin hiç evlenmedin." serzenişi komik gelmişti. Ben gülmeye devam ederken"Kahvaltı yaptınız mı?" Dedi. "Eymen hazırlamıştı ama canım istemedi." yorgunlukla kafamı geriye yasladım.
"Buraya gelmeyi düşündün mü?" Yeşim'in sorduğu soruyu cevabı basitti. Düşünmüş müydüm? Evet hatta düşünüyordum da ama şu an bilmesine gerek yoktu.
"Hayır buraya bağlayan bir durumum yok sende evleniyorsun." koltukta yan oturdu hareket edişinden anlamıştım gözlerimi araladım.
Heyecanla konuşmaya başladı az önceki koltuğunu unutmuşa benziyordu. "Belki burada birisi karşına çıkar, Ressler ile yürümediğini biliyorum."
Kafamı olumsuzca sallayıp yutkundum. Yeni ya da eski ilişkinin hiçbir türlüsüne hazır değildim. "Birine bağlı kalmak istemiyorum ve hiç sanmıyorum." dediğimde onaylamayan sesler çıkarttı. "Kendini böyle şartlandırmışsın." koltuktan kalkıp "Öyle bir şey yapmıyorum." diyerekkolilerin içine bakmaya başladım içi salon ıvır zıvırlarıyla doluydu.
"Evlilik ya da çocuk düşünmüyorum." Beni kolumdan çekerek geri koltuğa oturttu. "Tamam ben olurda fikrin değişirse diye diyorum. İstanbul koskoca şehir. Bir kez bunun farkına varıp gelmedin geldiğinde kendini eve kapattın bir yere çıkmadık hiç." Yeşim'in yüzüne baktım.
"Çık dolaş bu sefer Rana Soner olarak değil sadece Rana olarak gez bir kez buraya kin gütmeden." artık bu konudan sıkılmıştım.
"İstemiyorum Yeşim. Sana yardıma geldim zaten gezmeye değil. Mutfaktayım." ayaklanmamın ardından oda ayaklandı. "Tamam ben markete gidiyorum. Eksikler var alır gelirim birazdan." Eksiği yoktu ama beni yalnız bırakmak için yaptığını biliyordum.
Yeşim çıktıktan sonra evin sessizliğiyle kalmıştım uyku bastırınca önce yatak odasına gittim ama Eymen'in dediği gibi evde her şey toplanmıştı ince bir örtü bularak tek kalan koltuğa kıvrıldım.
Biraz uyusam bir şey olmazdı.
⚖
Bana birkaç dakika gibi gelen uyku bazı konuşma sesleriyle son bulmuş olsa da gözlerimi hemen açmadım.
"Uyumuş mu?" Yeşim'in sesini başka bir ses takip etti "Gece hiç uyumamış ki." Yeşim art arda ofladı. "Kesin bir derdi var ama bana anlatmıyor işte. Anca senin öğrenip sorman lazım kendi kapalı kutu, soğuk."
"Bu kadar şey boğmuyor mu, bu sırlar, soğukluk?" Affedersin ama ne sırrım vardı Eymen Bey? Yeşim sadece anneannemi ve evde geçen olayları bilmiyordu onun dışında her şeye benden bile daha hakimdi.
"O kadar şey beni boğar anlatırım ama Rana işte hiç şikayet ettiğini duymadım."
"Akşam işiniz var mı?" dedi Eymen hemen.
"Hayır niye?"
"Bakalım bana anlatacak mı?" Yeşim'in gülmesini duydum.
"Sorgularına benzemez karşındaki cevval bir avukat."
⚖️
"Hazır mısın?"
Yeşim'in sorusunu hemen cevapladım. "Evet, hazırım."
Evden çıktıktan sonra Yeşim, Furkan'a doğru yürüyüp sarıldı.
Furkan, Yeşim'e karşılık verirken sap gibi dikilmeyi bırakarak bana bakan Furkan'a kafamı salladım. "Nasılsın Rana?"
"Çok iyiyim Furkan sen nasılsın?" "İş güç evlilik..." arkamda kalan Eymen'e kısaca göz atıp Yeşim'e döndü.
"Gitsek mi?" Uyandığımdan beri huysuzca her şeye söylenen Eymen'e baktım Yeşim "Biz düğünden konuşuruz sen sıkılırsın siz birlikte gelin." Dediğinde mecbur Eymen'in arabasına kalmıştım.
"Gelecek miydin?" diye sordum. Eymen onaylayıp "Geleceğim." Dedi. Furkan tekrar Eymen'e bakıp arabasına ilerledi aralarında bir gerginlik vardı ama neydi bilemedim.
Onlar arabaya bindiğinde ben de binmek için yürüyordum ki kolumdan tutuldu. "Alışkanlık sanırım?" dedim. "Amcam kötü bir şey mi dedi?"
Gözüm hemen Yeşim'e kaydı bizi izliyordu. "Yeri değil. Arabada konuşalım." o da Yeşim ve Furkan'a baktı. Arabaya binerken konuşuyorduk.
"Amacım sürekli hayatını hatırlatmak, anlatmak ne yapacağını söylemek değil ama bilmiyordum ailenle tanıştıklarını. Davayı kapatmak istemiyor ben de istemiyorum ama sen öyle istiyorsan öyle olur."
Birkaç saniye gözlerimiz buluştu önce susmayı tercih ederek arabaya bindim. "En yakın arkadaşım evleniyor. Müstakbel kocasının kuzenini aile meselelerimin içine katmayacağım."
Bir eli direksiyonda kafasını bana çevirdi. "Rana-"
"Babamın bildiği çok şey varmış belli ki. Ama yanlış şeyler ölümlerine sebep oldu. Ölümlerini kabul edeli çok uzun zaman oldu. Sanki her şey dün olmuş gibi davran-" Sesini çok yükseltmese de yüksek bir tonla konuşmaya başladı. "Anneannenin ölümünü niye Yeşim'e anlatmadın?" dedi.
Bana bunun için bağırması çok saçmaydı.
"Bana bağırmaya devam edeceksen şurada ineceğim."
Araba zaten hızlıyken daha da hızlandırdı. "Hayatından birisi gitmiş sen en yakınım dediğin kişiye anlatmamışsın!" Sakince konuştum.
"Hayatımdan giden tek kayıp bu değil. Beni böyle eleştiremezsin tanımıyorsun bile. Tanışmıyoruz bile. Dün davayı alan Cumhuriyet Savcısıydın tamamdı bugün kimsin..."
Kafamı ona çevirerek konuşmaya devam ettim. "Duygularımın mı Cumhuriyet Savcısı mı?"
Arabanın içinde bir telefon sesi duyuldu sözüm biter bitmez. Furkan, Eymen'i arıyordu telefonu hemen cevapladı. "Hızlı gidiyorsun çok mu açsınız yoksa yetişeceğiniz bir yer mi var?" dedi aynadan bakmamla çok geride kaldıklarını gördüm "Belki sen geride kalmışsındır?" Dedi Eymen içimden geçeni söyleyerek.
Furkan'ın daha fazla konuşmasına izin vermeden telefonu kapattı ve sesli bir nefes aldı, dudağını yaladı galiba sakinleşmişti veya sakinleşmeye çalışıyordu. "Haklısın. Özür dilerim. Ama-"
Ne söyleyeceğini tahmin ediyordum.
"Ama Yeşim'in bilmeye hakkı var mı diyeceksin?" Sorum üzerine başka bir şey demedi camı açtım ılık hava içeriye dolarken aklıma kendi arabam gelince konuştum. "Bunu da mı Veysel verdi?" dedim. "Hayır aldım. Ben senin arabanı kiralık sanıyordum bir başkası olsa kazaya karışsa senin başın yanar biliyorsun değil mi?"
"Satmaya vaktim yoktu yine yok düğünden sonra döneceğim." kafasını salladı. "Hemen mi?" Cevap vermek için kafamı çevirdim, bana bakıyordu.
"Hemen."
"Anladım turist gibi gelip gidiyorsun öyleyse" güldüm "O kadar bile gezmedim."
"Gezmek istersen yemekten sonra-" İtiraz ettim Yeşim'le ortak bir ağız vardı karşımda.
"Yeşim söyledi ama istemiyorum. Aramız biraz soğuk uzun zamandır gelmedim birçok hazırlığı kaçırdım zaten. Ona vakit ayırmak istiyorum."
⚖
Yemek yiyeceğimiz yere geldiğimizde arabadan inip Furkan'ın arabayı valeye vermesini bekledik. Arka arkaya yürüyerek içeriye girdiğimizde yanımıza çalışanın gelmesiyle hepimize baktı, Yeşim ayarlamıştı her şeyi" İki çift. Cam kenarı afiyet olsun."
Boğaza nazır bir masaya oturduktan sonra manzaraya bakıyordum ki ayağıma vurulmasıyla karşımda oturan Yeşim'e baktım. Telefonunu eline alarak mesaj attı.
'Eymen niye kolunu tuttu ne oluyor?' mesajı okuduktan sonra telefonumu geri eski yerine koydum ama Yeşim durmadı hala yazmaya devam ediyordu.
Furkan da masaya bakarken gözüm bir anlığına Eymen'e daldı o da telefona bakıyordu ben ona bakarken Furkan da Eymen'e baktı.
"İşin çoktu sanırım. Gelmene gerek yoktu öyleyse." Furkan açıkça Eymen'i kovuyor muydu?
Eymen telefonunu masaya koyarak Furkan'a baktı gülümsedi ama oldukça soğuk bir gülümsemeydi.
"Hiçbir işim yok."
Onlar aralarında itişirken Yeşim'e baktım bu normal miydi bir fikrim yoktu ama Yeşim onları hiç takmadan mesaj yazıyordu. Uzun mesajını hiç merak etmiyordum ayrıca ortamın huzursuzluğunun da dağılmasını istiyordum o yüzden "Siz nasıl tanışmıştınız?" dedim. Yeşim sevgi pıtırcığı arkadaşım en sevdiği soruyu duyduğu gibi telefonu bırakıp sanki bilmiyormuşuz gibi anlatmaya başlayınca rahatlayarak arkama yaslandım.
"Karşı tarafların avukatlarıydık." Aynı cevabın dolaylısı Furkan'dan gelmişti "Mahkeme-" Yeşim anında Furkan'a dönerken Furkan susmuştu.
"Teşekkür ederim Rana bombayı bıraktın kucağıma." Furkan ve Yeşim kendi aralarında tartışmaya girerken kafamı camdan dışarıya çevirdim.
Eymen kulağıma yaklaştı "Ortalığı da karıştırdın sıra benim." Anlamayarak kafamı salladım.
"Sebebinin Yeşim'in sana yazdığı uzun mesaj olduğunu düşünüyorum." dedi. Kendisi de telefona bakıyordu mesajın bana atılacağını nereden biliyordu?
"Eğer kolumu herkesin içinde tutmasaydın verecek bir hesabım olmazdı." dedim.
"Neyin hesabını vereceksin?" Eymen'in sorusuyla tamamen ona döndüm.
"Kolumu neden tuttuğunun hesabını." Sandalyesini ittirip ayaklanırken çantamı da aldı ne yapıyordu? "O zaman yarına bunun hesabını da eklersin."
Elimden tutarak beni de kaldırdı "Ne yapıyorsun?"
Kavgaya tutuşmuş çiftimizin gözü bize kayınca Yeşim "Nereye?" Diye şaşkınlıkla bize bakakaldı ikisine el sallayarak önüme döndüm.
Araba gelince elini bıraktım. "Ne yapıyorsun cidden?" dedim sinirlenmiştim.
"Furkan'ı görmeye dayanamadım." Dedi. "Gelmeseydin o zaman." Diyerek tersledim.
Ciddi ciddi bakmamın üzerine "Bu yerin yemeğini sevmiyorum." dediğinde benden tekrar aynı cevabı aldı "Gelmeseydin."
"Gel bakalım İstanbul'u gezeceğiz."
"İstemiyorum demiştim." Yüzüme baktı "İş için gelmiş gibi düşün, fotoğrafçı ol."
"Çok komik." Binmeyeceğimi anlamış olacak ki arabaya kendisi bindirmeyi tercih etti. "Telafi etmek istiyorum üstüne çok geldim." Karanlık yolda ilerlerken kafamı geriye yasladım.
"Yorgunsan eve gidelim." dedi.
Gözlerimi açmadan konuştum "Furkan'la aranızda ne oldu?" İçimden bir ses Sebebinin ben olduğumu söylüyordu.
"Hep iyi anlaşacak değiliz ters düştüğümüz durumlar olabiliyor. Yorgun musun?" Sorusunu tekrarladı. "Değilim gündüz uyudum. Masadan kalktık eve dönmemiz de saçma olur."
"Açsın o zaman ne yiyelim?"
"Saçma mı olur bilmiyorum ama balık ekmek yesek olur mu?."
kısa bir an gülümsese de kendini düzeltti "Emin misin?"
"Eminim." Sağa sinyal vererek döndü. "O zaman seni biraz yürüteceğim."
"Olur yürüyelim." Gece bile olmamasına rağmen yaz olduğu için hava serinleyince sokaklar çoktan dolmuştu. Arabayı bulduğumuz bir otoparka bırakıp yürümeye başladık.
"Amerika'da hukuk nasıl?" Biraz düşündüm.
"Zor rekabet fazla. Burası nasıl?" Eymen hiç düşünmeden cevapladı
"Nüfusun varsa bize gerek kalmıyor." dedi "Niye okudun?" dedim. "Sabah dedim ailemde var." Yürümeye devam ederken durdu etrafına baktı.
"Bir şey mi oldu?" dedim merakla. "Yiyebileceğimiz bir yer arıyorum." Dedi "İnan hiç fark etmez kötüyse bir daha gelmeyiz." dedim aklına bir yer gelmiş olmalı ki yürümeye devam ettik. "Burada mı yaşadın hep?" dedim o sıra bulduğumuz yere girdik boş bir masaya oturduktan sonra siparişi almak için çalışan yanımıza geldi.
Siparişleri verdikten sonra buraya girmeden önceki sorumu cevapladı "Hayır yeni tayin edildim." Dedi sırada daha önce nerede yaşadığını soracaktım ki telefonumun çalmasıyla "Yeşim çok bile dayandı." demeyi tercih ettim.
Beklediğim insan değildi arayan;Ressler'dı masadan kalkıp biraz uzaklaştım. "Alenin davasını mı açıyorsun?" Ressler lafı zırvalamadan direkt bunu sormuştu, onun bu kadar çabuk öğrenmesi beni çok şaşırtmıştı "Hayır sen nereden biliyorsun?" Dedim aniden varolan bir tedirginlik içinde.
"Yeniden açılacağı hakkında haberler var." Haber mi vardı? Nasıl bir haberdi? "Ressler bir dakika." Hemen Eymen'e döndüm.
"Telefonunu açar mısın?" Eymen telefonunu açarken Ressler haberin başlığını söylüyordu "2000'li yıllarda öldürülen savcı ve avukat çiftin kızları Türkiye'de!"
Beni bekleyen Eymen'e hemen haberin başlığını söyledim.
"Kapatıyorum." Kendi telefonumu masaya bıraktıktan sonra Eymen'in elindekini aldım. Haberi biraz okuduktan sonra geri verdim dikkatle beni izliyordu. Haberin içeriği tamamen normal zaten herkesin haberi olan şeyden oluşuyordu; İstanbul'da görev yapan Cumhuriyet Savcısı Tarık Soner ve eşi Avukat Beril Soner evlerinden çıktıkları bir Nisan akşamında ortadan kayboldular. Savcı Tarık Soner ve eşi Beril Soner günlerce bulunamadı, çiftin bir de 9 yaşlarında kız çocukları bulunuyordu aylar süren çabalara rağmen T.S ve B.S'den herhangi bir ize rastlanmadı. Yaklaşık geçen 20 yılın sonunda kızları R.S avukat olarak ülkeye dönüş yaptı.
Anne ve babamın ilk paragrafta işlerinin ne olduğuna kadar detaylıca bahsedilirken sonlara doğru isimleri kısaltılmış ve herhangi bir sonuca ulaşmadığından bahsedilmiş ancak öyle bir şey yoktu, annem ve babamın cesetleri farklı yerlerde ve farklı zamanlarda olmak üzere 4 ay gibi bir süre aralığında bulunmuştu.
Eymen haberi okuduktan sonra "Bu her kimse." dedi o ara siparişlerimiz gelmişti biraz susmak zorunda kaldı. Kafamı denize çevirerek titrek bir nefes aldım.
"Bunu kim yayınladıysa davayı açıp açmamanı öğrenmek için. Açıklama, bir cevap bekliyorlar."
"Farkındayım sonucu yazmamışlar, fotoğraf bile koymuşlar ama ben sosyal medya kullanmıyorum." Eymen hala düşünürken "Merakla beklesinler fotoğrafı koyan kişi ile bunu yapan kişi aynı, hemen haberi kimin yaptırdığını bulabiliriz."
Balık ekmekleri elimize aldıktan sonra haberin yapıldığı ajansa gitmek için hemen arabaya geçtik.
Arabaya bindiğimizde Eymen elindekileri bana uzattı. "Yemeye başla sen." dedi. Sarılı olan kağıdı açarken "Sen yemeyecek misin ?" diye sordum. "Tamam aç ver banada." demesiyle halihazırda açtığımı ona uzattım. Bir yandan yemeği yerken bir yandanda Eymen'e adresi tarif ediyordum. Akan trafiğin arasında yer bulup arabayı park etmek zor olacaktı.
Telefonumu açıp saate baktım. 21.23'tü geç bir saat değildi ama buraya gelmemizi sağlayan en büyük sebep haberin en fazla bir saat önce yayımlanmış olmasıydı.
D&D Apartmanın önüne gelince "Dur." dedim. "Burası mı?" Eymen biraz kafasını eğip kırmızı apartmana baktı ardından kemerini çözdü. "Gel bakalım kişilik haklarını koruyalım." Arabadan indiğinde ben daha yeni kemerimi çözüyordum.
Dörtlüleri açık arabayı kilitleyerek kırmızı apartmana yürüdük. Kapısı beklediğim gibi kapalıydı birkaç adım gerileyerek kafamı yukarı kaldırdım ışığı açık tek bir pencere vardı. Eymen haber ajansının ziline basıp beklemeye başladı.
"Kimsiniz?" diye bir soru geldi diafondan "Savcı Eymen Moran."
Eymen'in sesinden sonra kısa bir sessizlik oldu. "İzniniz var mı?"
Eymen sadece benim gördüğüm bir gülümseme sunarak "5651 Sayılı Kanun ile var." dedi kapı açılmadığında saymaya devam etti. "Özel hayatın gizliliği, kişilik hak ihlali, bilgi içeriğinin doğru olmama-"
Kapı sesi gelmesiyle Eymen sustu ve geçmem için kapıyı açtı. Asansörden indiğimizde adamın kapıda bizi beklediğini gördüm. Eymen'i tek bekliyor olmalı ki beni görünce hem tanıdı hem de şaşırdı. Haberinin malzemesini bir saat içinde kapısında beklemiyor olmalıydı.
" Ben Demirhan Demir. Buyurun Savcım, Rana Hanım."
Boş ofiste ilerleyerek ışığı yanan tek odaya alındık. Adam oldukça gergindi ama belli etmemeye çalışıyordu. "Size nasıl yardımcı olabilirim?"
Oturduğum yerde dikleşerek "Haberin size nasıl ulaştığını, kaç para aldığınızı, paranın atıldığı hesabın bilgilerini vererek başlayabilirsiniz." dedim.
"Üzgünüm Rana Hanım, muhbirlerimi paylaşırsam-"
"Ben herhangi bir muhbir görmedim haberinizde oldukça eksik bilgi içeriyor üstelik. Sonuca bağlanmış bir haber değil, kimseyle benim bilmediğim katili de paylaşmamışsınız, muhabiriniz kim?"
Bu konu en zayıf noktamdı ve kimseye taviz vermeyecektim. "Bunu size söylersem muhtemelen batacağım."
"Demirhan Bey aşağıda Savcımın..." dedim ve bizi izleyen Eymen'e döndüm. "Saydığı maddelerden Sulh Cezada görüşmek mi istersiniz anlayamadım, maddi manevi tazminat davası bunun dışında tutun." Sinirle ellerini saçlarından geçirdi. "Rana Hanım, haberi yayınlamam için sadece bir mail geldi." önündeki bilgisayarı bize çevirdi. Haberin taslağını hazırlayıp attığımda kapıya bir kurye geldi." Ayağa kalkıp arkasında kalan kitaplığın altına eğildi, hızlıca kasanın şifresini girip üç tane zarf çıkarttı. "Kurye bunları getirdi haberi yayımladım."
"Zarfları açtın mı?" Eymen'e döndüm. "Açtım hepsi yeni tarihli içlerinde toplam elli bin falan var." dedi.
"Paradan bir şey çıkar mı?" dedim ama umutsuzdum.
Kafasını sağa sola salladı. "Zor. Mail adresine baktırabiliriz." Bir şey çıkacağını düşünmüyordum.
Geri kalan zamanda bir şey bulamayacağımızdan emin olan Demirhan haberi kaldırdı. Bu durumda haberi yaptıran kimse Demirhan ile birlikte kazanmış oldu.
Arabanın yanına geldiğimizde "Eve gitmek ister misin?" dedi, kafam çok karışıktı iki paragraf habere sırf adım var diye bir sürü para veriliyordu, aklıma gelen şeyle güldüm Yeşim oldukça haklıydı 20 yıldan sonra ne yapabilirdim ki?
"Aslında..." dedim "Bir daha fırsatım olmaz. Yani olur mu bilmem Galata'ya çıkalım mı?" söylediğim şey tamamen konu değiştirmek içindi çünkü eve erken gitmek istemiyordum düşüncelerimden bu gece kaçabildiğim kadar kaçacaktım.
Eymen hemen beni onaylayarak "Çıkalım." dedi. Arabaya bindikten sonra hemen saate baktı. "40 dakika, yetişiriz." dedi.
Sürüp giden sessizliği bozmak istedim. "Bana parti konumu attın ama onlar seni bekliyordu arabamı senin sandılar gitmedin." dedim.
"Parti buraya gelişim içindi ama ondan önce akşam yemek olduğunu unutmuştum oraya gidiyordum. Yeşim arayıp nerede kaldınız demese sen nereye gidecektin Rana." dedi bana dönerek.
Yüzüne bakakaldım bu konuyu geçmemiş miydik? "Ben gelmeseydim?" dedi tekrar köşeye sıkıştığımız zaman ne yapardık? Yalan mı söylerdik yoksa yaptığımız şeyleri inkar mı ederdik?"
Eymen'i tanıdığım şu bir günde yalanları kolayla anladığını öğrenmiştim.
Ben susmaya devam ettiğimde "Peki Rana peki." demişti.
Arabayı Galata'ya yakın bir yere bırakıp yürümeye başladık.Suçluluk duygusuyla konuşmuyordum.
Eymen "Köşeyi dönünce." diyene kadar sadece onu takip ettim. Dediği gibi köşeyi dönmemizle uzun sırayı gördüm.
Hemen vazgeçmiştim "Çok sıra var hadi gidelim." dememe . rağmen Eymen bizi çoktan en son kişiler olarak sıraya sokmuştu ama bunu konuşurken bile arkamızda beş kişiden fazla bir grup eklendi. "Bir daha gelemem demedin mi?" Ofladım "Ama?" sıkıntıyla etrafıma baktım.
"Bu şehir sana kötü mü geliyor?" Aniden gelen soruyla neye uğradığımı şaşırmıştım.
"Şehrin suçu ne?" dedim ben bunu derken duraksamıştım ama o duraksamadı. "Senin suçun ne?" dedi.
Önceden prova falan mı yapıyordu. "Ailemi beni dünyaya getirip öldükleri için suçlayamam herhalde." güldüm. "Aksine çok şanslı bir çocuktum. Eminim ki annemle babamın elinde olsa beni bırakmazlardı yani bizim suçumuz yok bu şehrinde öyle."
"Rana baban o zaman hangi işle uğraşıyordu?" Bir süre düşündüm hatırlamaya çalıştım.
"Bir fikrim yok. Anneannem mezarlarına bile getirmedi belki gelip gitseydim anılarım kaldırdı ama ben hiçbir şey hatırlamıyorum." Sıra yavaş yavaş ilerliyordu.
"Neden getirmedi?" Bilmiyordum.
"Bahçenin halini gördün bir süre cesetleri bile bulamadılar. Ben üç yıldır düzenli geliyorum daha gitmedim. Anneannem yerlerini bile ölmeden birkaç gün önce söyledi." derin bir nefes aldım. "Türkçe'yi iyi biliyorsun." Onaylayan mırıItılar çıkarttım. "Anneannemle hep Türkçe konuştuk."
Bu kez "Neden gitmedin?" diye sordu.
"Gitsem de onlar değilmiş gibi geliyor veya gelecek." dedim daha gitmediğim için bu duygudan emin değildim.
"Sence de garip değil mi? Biri aniden olayları araştırma diyor anneannen sakladığı şeyleri yeni yeni ortaya çıkartıyor. Biri sana araştır derken biri yapma diyor. Bunun için haber bile oluyorsun üstelik aleni |
0% |