Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. BÖLÜM : DOLUNAY

@fansalyaa

Vücudumun her yerinde gezinen eller artık pekte umrumda değildi, bu iş bana umursamaz biri olmayı öğretmişti çünkü. Yanımda oturan ve bir süredir de benimle dışarı çıkmak isteyen bu adam elbette benim ilgi alanımda değildi. Çünkü benim aslında kim olduğumu bilseydi, böyle davranmazdı.

 

"Madam, isterseniz bu güzel geceyi sizinle sabahlara kadar eğlenerek geçirmek isterim." Dediğinde elleri açıkta olan dizlerimin üzerindeydi.

 

Sahnede olan kadının üzerinden çektiğim bakışlarımı yanı başımda olan adama çevirdiğimde, yüzümdeki gülümsemeden hiç bir şey kaybetmedim. "Ah beyfendicim, bu güzel ortamda bulunmak benim için daha güzel."

 

Adam çapkınca gülümseyip "Peki öyle olsun." Dediğinde görüş alanıma yine sahnedeki kadını aldım. Kadın pek güzel şarkılar söylese de başındaki dertler pekte güzel değildi. Mesela yaklaşık iki saattir her sahneden indiğinde peşine takılan bir adam vardı, bu benim hiç hoşuma gitmiyordu.

 

"Ateş Bey misafiriniz var. Sizinle görüşmek istiyormuş." Adamın korumalarından biri olduğunu düşündüğüm adam, gelip sadece bunu deyip tekrardan doğruldu ve ellerini önünde birleştirip dik bir şekilde durmaya devam etti.

 

Bende sanki korkmuş bir eda ile, "Ne olmuş ki Ateş Bey?" Dediğimde adam rahat bir tavırla yanağıma doğru yaklaştı ve kulağıma biraz yüksek olarak konuştu. "Madam, benim birazcık işlerim var. Sizden ricam burda beni beklemeniz."

 

Masadaki viskiden bir yudum aldı ve başıyla beni burda durmam için uyardıktan sonra yanımdan ayrıldı. Yanımda kimse kalmamışken bende elime masadan bir viski bardağını aldım ve arkamı dönerek son ses açılan şarkı ile dans eden insanları izlemeye başladım.

 

İnsanlar eğlenecek çok şey buluyorlar ve bu çokça garip, eğlenmek bu devirde bile pahalı bir şeydi.

 

Viskim bittiğinde arkamı döndüm ve görevli adamdan bir bardak daha istedim. Adam yanarlı dönerli şovdan sonra bardağıma yeteri kadar doldurduğunda, diğer müşterileriler ile ilgilenmeye başladı.

 

Canım sıkılmaya başlamıştı, Ateş eğer biraz daha gelmez ise ben kendi işlerime bakacaktım. Görevli adamın doldurduğu bardağı da bitirdiğimde, beklediğim adam gelmişti. "Burası çok tehlikeli, sen bizi ele mi vermek istiyorsun?"

 

Saçlarımı arkama doğru savurduğumda yanımdaki mükemmel zeka Arda'ya doğru dönüp küçük ve kışkırtıcı bir gülme ile cevap verdim. "Ne o korktun mu?" Arda yanımdaki diğer sandalyeye oturup oda benim gibi bir viski istediğinde karşılıklı olarak duruyorduk sadece.

 

"Yok canım ne olacak! Alt tarafı hepimizi öldürürler!" Arda burnundan soluyarak konuşuyordu, kendimi affettirmem gerektiğini elbet biliyordum. Ellerimi ellerine attım ve gerçekten de özür dileyen tavırla konuştum. "Burda çok önemli bir iş var, merak etme birazdan bitecek. "

 

Öfke ile aldığı nefesini sakince ve derince verdi ve ellerimi sıkıca tuttuğunda affetmişe benziyordu. "Seninle ne işler başardık, bunu da başarıp gidelim." Başımı olumluca salladım ve müzikten dolayı yüksekçe bir sesle konuştum. "Bu da bitsin sana benden kahve."

 

"Vay! Valla seni batırmak istemem ama bilirsin kahve benim kırmızı çizgim." Arda tam bir kahve manyağı bir insandı, yemekten önce kahve sonra kahve uyumadan önce kahve. Kahve Arda'nın hayatı olmuştu.

 

"Bilirim canım." Gülerek ellerine vurdum ve yanımdan kalkıp kendi tarafına doğru gitti. Etrafına da keskin ve uzunca bakışlarda atmayı ihmal etmiyordu. İçmeyi bırakıp Ateş'in gelmesini beklemeye başladım.

 

Ben biraz daha öylece oturup beklemeye devam ederken Ateş yanındaki adamı ile yanımda belirdi. Yüzü asık ve sinirliye benziyordu. Sanırım kara haberi almıştı. "Kusura bakma madam, işler peşimi eğlenirken de bırakmıyor."

 

Üzülmüş biri gibi görünmekte pek zordu ama duygularımı ben bu işe girerken kapıda bırakıp girmiştim. "Yardımcı olabileceğim bir konu var mı?" Sözlerim hoşuma gitmişe benziyordu. Ah erkekler, sizler de iki söze hemen gemileri yakarsınız. Hele ki bunu bir eğlence mekanında tanıştığınız seksi kadın söylüyorsa.

 

"Varlığınız yeter madam, şimdi sizleri burda bırakmak istemem ama, dediğim gibi işler." Eliyle masaya yaslandı ve saçlarımı diğer eliyle biraz okşadıktan sonra devam etti. "Tekrar burda buluşmak dileğiyle, her gün burdayım ben."

 

Başımı olumlu anlamda salladım. "Çok naziksiniz. Umarım kötü bir durum yoktur ." Var hemde çok kötü, ama sen bunu bilmesen de olur. "Koskoca Ateş Kaya'dan bahsediyoruz madam, değil kötü bir durum olması, adı bile geçemez." Ah kıyamam sana, pekte eminsin. "Peki beyefendicim. Sizlere iyi geceler."

 

Eliyle tamam der gibi bir işaret yaptı ve yanımdan ayrıldı. Eh bende pek durmadım zaten, iş beklemez çünkü.

Arda'yı aramama gerek kalmadan yanımda belirmişti. Boşuna ona jet Arda demiyorduk.

 

"Bu gecelik bu kadar yeter. Ateş beyciğim birazcık uğraşsın sonra biz el atarız." Arda memnun bir tavırla bana bakarken unuttuğumu sandığı kahve sözünü hatırlattı. "Kahveler!"

 

Kendimi tutamayıp gülmeye başladığımda, Arda da bana katılıp gülmeye başladı. "Kendini çaycı Hüseyin sanan Arda." Dediğimde sanki dünyanın en komik esprisini yapmışım gibi, masaya vurmaya başladığında bende onun bu haline gülmeye başladım.

 

Biz cani değiliz, gülmeye hakkımız var.

 

"Hadi kalk, gitme vakti. " Dediğimde gülmesine bir türlü ara veremiyordu. Elimle kolunu cimciklediğimde, kolunu tuttu ve yerinden doğruldu. "Çok iyi ya. Çaycı Hüseyin." Dediğinde kolunu omzuma attı ve öylece mekandan çıktık.

 

"Minik bebeğim ile gazlama vakti." Arda yüzüme anlamsız bakışlar atarken, ben ise çok ciddiydim. "Sen ciddi olamazsın değil mi?" Dudaklarımı üzgün görünmeye çalışarak büzdüğümde, Arda başını salladı ve motardan aldığı kaskı elinde öylece tutmaya başladı. Sanırım benim kıyafetim pek uygun değildi.

 

"Bu poşette kıyafet olması lazım, hemen geliyorum. Çaycı Hüseyin."

Sondaki cümlemi o kadar bastırarak ve ciddi söylemiştim ki Arda elinde kask ile gülmeye devam ediyordu. Bende gülerken elimdeki motor metaryeller ile kendimi mekanın kadınlar tuvaletine attım.

 

Ağzımla mırıldandığım roman havası ile bir çırpıda üzerimi değiştirdim

 

Çıkışta pekte memnun olmayacağım bir görüntü vardı. Adamın biri, yani sürekli olarak kadını takip eden adam. Köşeye sıkıştırdığı şarkıcı kadına, olmaması gereken şeyler yapmak için hazırlanıyordu. İşlerim bitti derken bunların bir türlü durmaması benim suçum değildi elbet.

 

Sesimdeki ciddiyeti hiç bozmadan yanlarına vardığımda "Bana baksana sen, hayırdır?" Adam saçını tuttuğu kadını bir anlık bırakıp bana döndüğünde, kadın o doğru anı değerlendirip arkama geçmişti. Sinirli bir kahkaha attı. "Hayır, hayır. Sen karışma bacım. Hadi yoluna!"

 

"Bak sen! Şimdi burdan siktir git yoksa, sen seni siktire siktire gönderirim." Alayla söylediğim cümleler çok zoruna gitmiş olacak ki, bana vurma gibi bir hata da bulunmaya çalıştı. Havaya kalkan elini ani bir refleksle tutup etrafında çevirdiğimde, kolu arkasında kırılacak kadar gergin duruyordu.

 

"Bana bak kadın, beni bırak yoksa çok pişman olursun!" Acıyla inlemesine rağmen bunları söylüyorsa ben bunla uğraşırdım tabi. "Ay çok korktum! Söylesene naparsın?" Bende onunla aynı tonda ve aynı ciddiyette konuşuyordum.

 

Bazen, bazı insanlar güzellikten anlamıyorlar malesef ki. Onlar içinde hayat her zaman mücadele etsinler ve, onlardan zarar gören insanları korusunlar diye, bizim gibi insanlar yetiştirirdi. Bazen isteyerek, bazen de zorla, ama bir şekilde.

 

Biraz daha çevirdiğim kolundan yüksek bir ses geldiğinde, kırılmış olduğunu anlamak zor değildi. Kadın telaşla yanımızdan ayrıldığında, ben kadının arkasından bağırarak konuştum. "Kendine dikkat et!"

 

Adam elimden kurtulmak için bir kaç hareket yapsa da ben asla buna izin vermedim. Daha sonra birden serbest bıraktığımda yere düşmüştü. Yüksek topuklu botlarımla sağlam eline bastığımda, dudaklarından sağlam bir bağırış kopmuştu.

 

"Şimdi sana son hediyem, senin gibi nesilleri durdurmak amaçlı." Dediğimde gözlerini irice açtı ve halen acıyan iki koluna baktı. Ben ise arka cebimdeki çakıyı çıkarıp, bir kaç kez mendil ile sildikten sonra eline basmaya devam ederken bir kez daha konuştum.

 

"Bak şimdi kimsenin bir yerine girmeden şunu budyalım. Sende uslu dur ama tamam mı?" Ah, çok korktun sen ama olmaz böyle. Yüzünde pişman bir ifade vardı. Son nefesi ile konuştu. "Bırak beni, bırak kimseye bir şey demem."

 

Yalandan güldüğümde yüzü daha da düştü ve sözü ben devraldım. "Yok ya, istersen bide sana tedavi uygulayayım ne dersin?" Çakıyı son kez silip elimde iyicene yer ettiğimde devam ettim. "Şimdi bu küçük bebeğe bye bye de."

 

Hızlıca havaya kaldırdığım elimi aynı hızla aşağıya indirip, bacak arasındaki aletine sapladıktan sonra, adam çok fazla bağırmıştı. Acıyla kıvranıyordu ama umrumda değildi. Çakıyı mecburen yerinden çıkardığımda, diğer cebimdeki poşete attım, ayaklandım ve çok üzgün bir tavırla son kez kurdum cümlelerimi.

 

"Bundan sonra ensendeyim, dikkat et minik adam." Sonrasında elimle teselli verir gibi omzuna vurdum ve yoluma devam ettim. Çıkışlara hızla ulaştığımda, adam arkamdan yardım istiyordu. Az bile yapmıştım ama olsun bir dahakine artık.

 

Yaylana yalana Arda'nın yanına vardığımda elinde sigarası öylece duruyordu. "Nerde kaldın sen?" Motoruma daha da yaklaştım ve kaskı kafama geçirdim. Arda ise benden bir cevap bekliyordu, çok bekletmeden konuştum. "Minik bir pürüz çıktı da onu hallettim." Bitmek üzere olan sigarasını yere atıp ayağıyla söndürdü.

 

"Bilirim ben o pürüzleri. " Motora bindiğimde bu sefer çapkın olan taraf bendim. "Şişt! Yakışıklı! Gel seni bırakayım gideceğin yere ." Arda alışmıştı artık bu dediklerime.

"Bineyim bari." Arkamda yerini aldığında, bir kaç kez ara gaz verdim ve bağırarak konuştum. "Hazır mısın?" Arda da aynı benim gibi bağırarak konuştu. "Hiç olmadığım kadar!" Son kez verdiğim ara gazı sonlandırdım ve hızla park ettiğimiz yerden kendimizi otobana attık.

 

Otoban da saatin geç olmasından kaynaklı kimse yoktu, bu da bizim için daha iyiydi çünkü son gaz gidiyorduk.

 

"İyi misin!?" Motorun yüksek sesinden dolayı bağırarak konuşmak gerekiriyordu. Arda sorduğum soruya aynı yüksek tondan cevap verdi. "Gazla bebeğim!" Sözleriniz bir emirdir Arda Bey, memnuniyetle.

 

Daha da hızlandığımda ani manevralar yapıyordum ki arkamdaki şahıs korksun. Pek korkmazdı ama yine de, aksiyon iyidir. "Huhuhu!" Diye bağırdı ve devam etti. "Bu çok iyi!"

 

Hızlı geçen yolculuktan sonra evimize varmıştık. Her yerde evimiz olduğu gerçeğini saymazsak tabi. Burda da başımızı sokacak bir evimiz vardı.

 

Alayla konuşmaya başladım. "Ay aman Arda Bey, dikkat edin altınıza kaçırmayın." Arda titreyen bacaklarını elleriyle sabit tutmaya çalışıyordu. "Hahaha! Çok komik!" Dediğinde, ben kafamdaki kaskımı çıkarıp saçlarımı ellerimle düzelttim. "Evet çok komik."

 

 

Zıtlaştığım tek insan ve tek güvendiğim insan, bana gerçekten hayatın yaşanılır olduğunu gösteriyordu.

 

"Aman neyse ne, ne yapacaksın şimdi?" Diye sorduğunda kendimi koltuğa atmış öylece oturuyordum. "Bilmem, sen ne dersin?"

 

"Bana kalırsa senin acilen bu kimlikten çıkman lazim." Diye karşılık verdi, ben ise elimle başımı ovuşturarak kendimi tekrar koltuğa yasladım. "Kim olacağım bu sefer? Çok sıktı artık bu işler ya." Dedim oflayıp.

 

Karşımdaki tekli koltuğa oturdu, bacak bacak üstüne attığında bir sigara uzattı. Elinden aldığım sigarayı birde çakmak ile yaktı ve kendine de aynı şekilde bir sigara çıkardı. Karşılıklı oturduğumuzda uzunca çektiğim dumanı yine uzunca verdim.

 

"Buralar tekin değil, her an enselenebiliriz. Bunu göz ardı edemeyiz ortak." Arda elbette ki haklıydı, bildiği şeyler benden çoktu. Bende onunla aynı pozisyonda oturduğumda bir elimle saçlarımı karıştırırken, diğer yandan zehiri içime çekiyordum.

 

"Kahve sözüm vardı aga niye unutturdun?" İşler bitmişti güya, konuyu değiştirip kahvelere getirdim. Arda da konuşmak istiyordu benim aksime ama karşısında konuşacak biri olmayınca zordu tabi.

 

"Ocağını batıracam kızım, getir sen kahveleri." Dediğinde yerimden kalktım ve, "Hadi lan ordan!" Dediğimde, Arda arkamdan yardım etmek için geliyordu. Aramızda ne paranın ne de malın mülkün hesabı vardı. Bizler bu yola beraber baş koymuştuk.

 

"Kahveleriniz nasıl olsun peki?" Aklıma gelen repliği söyleyivermiştim birden. Old ama gold olan bu replikler benim hayatımda her daim vardı. "Hazır mısın hayatım?" Dedi Arda. Bende devamını getirerek, "Hazırım hayatım." Dedim ve Arda bütün erkeksi sesiyle konuştu. "Sadeee." Dediği anda elimdeki bardaklar yere düşmüş ve bende sahte bir bayılma anı yaşamıştım. Daha sonra devamını getirerek, "Offf erkek yaa! Sadee dedi yaa!" Dedim sesimi biraz daha incelterek.

 

Bu adamla eğlenmek başka bir boyuttu. İsteği üzerine ikimize de birer sade türk kahvesi hazırlamıştım. Biz kahvelerimizi çay bardağında içerdik, bize anca yeterdi çünkü.

 

Elimizde çay bardakları ve içlerinde acı mı acı Türk kahvemiz ile kendimizi mutfağın balkonuna attık. Oturup bir yudum almıştık ki Arda benden önce davranarak konuştu. "Bir sigara tüttüreceğim, biliyorum çok zararlı ama canım çekti." Elimle dizime vurduğumda, Arda cebinden çıkardığı sigarasını yaktı. "Bunu benim demem lazımdı hain insan!"

 

Bende bunun gibi bir repliği Arda'ya kaptırdığım için hemen başka bir şey bulmam gerekiyordu. Aklıma İbrahim Tatlıses'ten başka kimse gelmezken bende olaya dahil oldum. "Beni dövdüler abi dediğin zaman, pezevenklerin elinden gittim aldım!"

 

İçtiği kahveyi püskürtmeli bir şekilde üzerime boşalttı ve gülmeye devam etti. "Ay Allah belanı vermesin ya! Üstüm başım battı hep!" Sesim dalga geçer gibiydi, birden gülerken öksürmeye başlayınca yerimden kalktım ve beline vurmaya başladım.

 

"Karşında düşmanın yok, biraz yavaş mı olsan?" Derken bile öksürüyordu. Son kez beline vurup yerime oturduğumda, Arda ise masada duran bir bardak suyu yavaşça içti ve konuştu. "Gözün vardı değil mi?" Vardı ama bunu itiraf edecek değildim.

 

"Ne münosebooo!" Dedim ve koltukta bağdaş kurup elime kahvemi aldım. Yeterince gırgır şamata yetmezmiş gibi birde buna karşılık vermiştim. Ben süper bir insanım ve bu benim elimde olan bir şey değil. Süper doğmak böyle bir şey demek ki.

 

"Neyse ne, yarın Ateş Kaya'yı halledecek miyiz?" Dedi Arda. Kahvemden şapırdatarak bir yudum daha aldığımda Arda'ya cevap verdim. "Yarın ondan daha önemli bir işimiz var, yarın Ercüment Yalçın'a uğrayacak ve yarım kalan işimizi halledeceğiz."

 

"Ortak vazgeç şu hayvan heriften. Ben hallederim onu, sen Ateş'e bak." Arda pek düşünceli bir şekilde konuşa da böyle bir şey asla mümkün değildi nedeni ise hususi bir mesele idi elbet. "Arda sen de çok iyi biliyorsun ki o angut ölmeden bana rahat yok."

 

Sıkıntılı aldığı nefesini aynı şekilde verirken, "Tamam ortak, ama bensiz asla bunu da bil yani." Oldu paşam başka? "Tamam Arda, tamam. " Kahvelerimiz bitmiş ve bizlerde mutfaktan sonra ayrılıp odalarımıza yol almıştık.

 

Duş almadan uyuyamazdım ve bunun için hava oldukça soğuktu. Umrumda bile değildi, çünkü elime kansız birinin kanı değmişti. Adam kimdir ne değildir bilmiyorum, ama çok önemli biri olduğu belliydi. Öyle olmasaydı o kadar tehdidi boşuna yapmazdı.

 

Yüzümdeki abartılı makyajı silmekle başladım işe. Yüzümde o kadar çok koyu renk vardı ki, resmen payvonda çalışıyormuş gibi bir havam vardı.

 

Yüzümde bir şey kalmayana kadar devam ettiğim bu işlem, neredeyse on dakikanın ardından bitmişti. Daha sonrasında kafama japon yapıştırıcısı ile yapıştırdığım uzun saçlarımı zorda olsa çıkarmayı başardım.

 

Kafam o kadar hafiflemişti ki, kuş gibi hissetmiştim kendimi.

 

Üzerime giydiğim siyah takımları da çıkardım ve kendimi duşa kabine attım. Hızla sıcak suyu açarken, diğer yandan da saçlarıma sürmek için bir şampuan çıkardım. Ah Dalin şampuanım seni çok seviyorum. Bide aklıma ve dilime bu aralar takılan şarkıyı söylemeye başladım. "Milletin ağzında olduk reklam."

 

Hızlıca saçıma sürdüğüm şampuanı akan sıcak suyla duruladım ve vücuduma sardığım bornoz ile odama girdim. Hemen uzun kollu bluz ve bir eşofman altı giydiğimde kısacık olan saçlarımı da havlu ile kuruttum ve kendimi sırt üstü yatağa attım.

 

Sabahın erken saatlerinde başlayan sesler ile aşağıya indim ve Arda'nın gülme seslerine bir anlam vermek için sordum. "Noluyo lan daha kargalar kahvaltısını etmeden?" Sesim yarı uykulu çıkmıştı. Arda heyacanla elindeki gazete ile yanıma yaklaştığında, "Fenomen olduk kızım, baksana gazetelerde boy boy haberler var." Gözlerimi ovuşturarak elindeki gazeteyi aldım ve sesli bir şekilde okumaya kim yerini aldığında, ve sesli bir şekilde okumaya başladım.

 

"Ünlü iş adamı Levent Karacakaya gittiği eğlence kulübünde saldırıya uğradı. Karacakaya, kendine saldıran şahsın uzun boylu bir erkek olduğunu ve onu tanımadığı biz haber kaynağına bildirdi. Levent Karacakaya, kimse ile bir husumetimiz de yok diyerek evine doğru yol aldı. "

 

"Bir erkek olmadığın kalmıştı oda oldu. " Arda dalga geçer gibi gülmeye devam ederken, "Demek ki onun miniğini hayattan kopardığımı söylememiş." Dediğimde Arda anlamayan bakışlar atınca onu aydınlatmak amaçlı devam ettim. "Şimdi şöyle oldu ortak, baktım akıllanacak gibi değil minik bir ders verdim."

 

"Nasıl bir ders ortak?" Dediğinde halen anlamışa benzemiyordu. "Şöyle bir ders." Dedim masaya oturarak. "Onu erkek yapan şeyi birazcık ucundan şey ettim." Deyip elimde makas işareti yaptığımda Arda da oturup benim gibi çayından bir yudum aldı.

 

"Iyyyy nasıl elledin be onu?" Dedi yüzünü ekşirterek. Ben ise gayet rahat bir tavırla ağzıma attığım salatalık ile, "Yani bıçak ile hiç ellemeden hallettim." Dedim.

 

Arda ile hiç konuşmadan kahvaltı ettik ve dediğimiz gibi Ercüment Bey'in yanına doğru gitmek için hazırlık yapmaya başladık. Ben bu halimle gidecektim ama Arda birazcık değişik gelecekti. Rahat bir eşofman takımını giyip yanıma geldiğinde, "Hazırsın yani?" Dedim gülerek. Arda da başını salladı sadece.

 

Bende " Peki." Dedim ve son kez aynadan kendime baktım. Sadece yanıma bir kaç işkence aletim olacaktı o kadar.

 

"Buyrun hanımefendi önden." Arda'nın benim için açtığı yoldan bir prenses edasıyla çıktığımda, Arda da arkamdan geliyordu. Bu sefer arabayla gidecektik ve şoför Arda idi. Gideceğimiz yer uzak değildi. Ön koltuğa oturdum ve gideceğimiz yere kadar bütün planımı gözden geçirdim.

 

Arkamda delileri yok edecek olan Arda'ydı, ben sadece çok oyalanmadan ben halledip çıkacaktım. Ercüment'in evine vardığımızda korumaları bizleri içeriye büyük bir zevkle aldılar. Onlar ile iş birliği yapmak çok kolay olmuştu.

 

Ercüment oturmuş gazete okurken, içeri pat diye biz ikimiz girince pekte şok olmuştu. "Sürpriz!" Dedim ellerimi iki yana açarak. Yerinden tedirgince kalktı ve dışarı doğru bağırmaya başladı. "Gelin lan buraya!" Dışarıdan kimse gelip gitmezken, Arda boş bulduğu bir koltuğa oturdu.

 

"Eee nerde kalmıştık?" Sesim alaylı bir biçimdeydi. Ercüment hayvanı sağına soluna o kadar hızla bakıyordu ki kaçacak delik aradığını ikimizde anlamıştık. "Otur yerine." Arda'nın soğuk sesiyle uyarması sonucu yerine oturdu.

 

Tam karşısında ellerim belimde durduğumda pek bir şey yoktu aslında. Sadece bunca zaman dokunduğu kızların acısını alacaktım. Ben istemeden dokunulmak nasıl bir his çok iyi biliyordum çünkü. Öyle bir şey ki, insan yaşamaktan soğuyordu.

 

"Ne isterseniz veririm." Dedi ikna etmeye çalışarak. Arda arkadan gülerken ben ise ciddi bir şekilde orta sehpaya oturdum. "Canını?" Dedim. Arda katıla katıla gülerken, ben ise ciddi kalmaya çalışıyordum.

 

"Bak ben carttan curttan anlamam. O iğrenç parmaklarını bir güzel kıracağım önce. Sonrasında ise seni masalsı bir dünyaya yolcu edeceğiz." Dediklerim bir çırpıda ağzımdan çıksa da Ercüment, "Kimsin sen?" Diye bir soru yöneltti.

 

"Ecelin canım." Dedim ve göz kırptım. Elleriyle kel kafasını tutarken, ben yerimden kalktım ve elini tuttuğum gibi dizime hızla vurdum. Böyle yapınca canı çok acımış ve öyle ki yüksekçe bağırmıştı.

 

"Bu olmadı ama." Dedim ve bu sefer aynı elinin parmaklarını o kadar sıkı çevirdim ki hepsinin kırılma sesi kulaklarıma dolmuştu.

 

Ercüment bağırmaya devam ederken bir yandan da elimden kurtulmak için doğrulmaya çalışıyordu. Bacağım ile göğsüne baskı yaptığımda, Arda yanıma geldi ve yüzüne serçe bir yumruk indirdi. Öyle olunca daha da çok bağırdı. Sesini kesmek lazımdı, bacağıma salladığım bıçağı yerinden çıkardım.

ve yanağımda biraz gezindirdim.

 

Sesini bastırmaya çalışarak konuştu. "Kimsin sen cevap ver."

 

"Önemli olan bu değil Ercüment Yalçın, önemli olan senin şimdi cehennemi boylaman olacak." Dedi Arda. Daha sonra, sahneyi bana bıraktı ve belindeki silahı elime verdi. Önce kafasına direkt sıkma fikrî gelse de aklıma, daha sonrasında ellerine yeterince ilgi göstermediğim geldi.

 

Bir el ateş ettiğimde diğer boşta olan ve hiç bir şekilde dokunmadığım eli paramparça oldu. Acıdan bayıldı. Ee ayıltmakta bize düşmüştü, Arda hızla tokat atıp uyandırmaya çalıştığında, gözlerini acı ile açtı.

 

"Oradakilere selam söyle en yakın zamanda bizlerde aralarında olacağız." Dedim ve bir elimde bye bye yaparken, diğer elimdeki silahla karşımda yarı baygın olan adamın alnının tam ortasına sıktım. Aslında aklımda daha eğlenceli şeyler vardı ama Arda o kadar çok oflayıp durdu ki hızlandırmak zorunda kalmıştım.

 

"Çok şükür." Dedi yerinden kalkıp. Daha sonra benden önce davranıp bahçeye çıktı. Bende arkasından yüksek topuklu botlarım ile yürümeye başladım. Arkasından kovalayan vardı sanki. İnsan bu kadar hızlı yürüyemezdi ki.

 

Arabanın şoför koltuğunda kendine yer edindiğinde bende hemen yanındaki boş koltuğa oturdum. "Senin yüzünden hiç bir şey yapmadım." Dedik sitem ederek. "Daha ne yapacaktın pardon?" Dedi bana karşılık vererek.

 

"Yani." Dedim düşünerek. "Daha eğlenceli işte." Anladım der gibi başını salladı ve arabayı hızla park ettiği yerden çıkardı.

 

"Bugünlük bu kadar yeter, limitleri zorlamayalım." Dedi Arda. "Arda sen Kuzey değilsin." Dedim espirisine karşılık vererek. Ofladı ve "Bizde kendi çapımızda ortak." Dedi ve göz kırptı. Ben ise sadece elimle tamam işareti yaptım ve daha fazla konuşmadık, taki Arda bana bugün gideceğim yeri hatırlatana kadar.

 

"Hani sen bugün Selimlere gidiyordun?" Jeton yeni düşmüş gibi, "Aaa!" Dedim. Haklıydı, bugün benim için önemli bir diğer işe gitmem gerekiyordu. Aslında Aslan bize bu işleri ayarlıyordu ama bir yerde de bizim bazı şeyleri yapmamızı istiyordu.

 

Mesela her iki ayda bir değiştirdiğimiz şehirler ve ilçeler oldukça çoktu ve bizler artık hemen hemen her yeri avcumuzun içi gibi biliyorduk.

 

"Aslan abinin haberi var değil mi?" Diye bir soru yöneltti bu sefer. Elimde telefonum ve baktığım ajamdamdan kafamı kaldırıp Arda'ya baktım. "Elbette var, Selim Tan kardeşimiz de biraz kara para aklıyormuş ve bunları da kadınlar üzerinden yapıyormuş." Dedim.

 

"Vay şerefsiz vay." Dedi Arda arabayı sürmeye devam ederken. Bende, "Hemde ne şerefsiz." Dedim Arda'ya hak verir gibi.

 

"Biliyor musun annem aradı. " Dedi konuyu değiştirerek. Bende planlarımdan başımı kaldırdım ve devam etmesini bekledim. "Gelin istiyormuş." Dediğinde şok olmuştum. "Nasıl yani?" Dediğimde Arda sıkıntılı bir nefes verdi ve devam etti. "Yaşım olmuş otuz ama benim halen çoluğum çocuğum yokmuş." Dedi sitemle.

 

"İşin kötüsü senin bırak gelin, adayı bile yok." Dedim birazda dalga amaçlı. Arda ise gülüp bana dönerek, "Ee sen ne güne duruyorsun ortak?" Dedi. "Ne?" Dedim. Bu benim en gerçek tepkimdi. "Ee yuh Arda, daha neler!" Dedim devam ederek ve Arda gülüp devam etti. "Ya kızım, seni göstermelik işte anlasana. Sonra olmadı falan derim. " Dedi mükemmel planını açıklayarak. Ben ise kararsızdım, çünkü ailesine yalan söyleme taraftarı değildim. Hele ki umut vermişken. "Sonra bir aksilik çıkmasın ama?" Dedim son kez.

 

Arda ise kendinden o kadar emindi ki sanki bütün şeyler hallolmuş gibi davranıyordu. "Yok ortak her şey Arda Bayraktar'ın kontrolü altında. Emin ellerdesin yani." Dedi. Bende, " Öyle olsun." Dedim.

 

"O zaman bu hafta sonu gideriz memlekete?" Diye de bir soru yöneltti. Bende biraz düşündüm ve bu hafta sonu bir planım yoktu. Gider iki gün içinde dönerdik. "Olur ortak." Dedim.

 

"Ha bana aşkım filan demen lazım ama böyle ortak, aga, hacı, yok kral falan, okey?" Dedi ve bende o kadar sinirin ve stresten sonra iyi bir gülmüştüm. "Olur kral." Dedim ve daha da güldüm. Arda anlamıştı beni ve daha da uzatmadı. Bu konuşmalar eşliğinde eve vardığımızda, yaylana yalana eve girdik. İkimizde bir kahve içsek iyi olurdu. Bu sefer kahveler ondandı.

 

"Sade olsun hayatım." Dedim,dün akşamki replikten devam ederken. Arda ise yüzünde çapkın bir eda ve, "Olur hayatım." Dedi. Bu çocuk tam kafa dengi. Olur da evlenmek istesem ki Allah korusun, evleneceğim ilk insan bile olabilirdi. Hem ne demişler en yakın arkadaşınızla evlenin.

 

Kahvelerimizi içerken hemen yanı başımda olan kumanda ile televizyonu açtım. Haber kanallarına getirdiğimde son dakika olarak Ercüment Yalçın'ın ölüm haberi vardı.

 

"55 yaşındaki iş insanı Ercüment Yalçın, uğradığı suikast sonucu hayatını kaybetti. İş dünyası ve ailesi yasa boğulurken, failler şu anlık kim bilinmiyor..." Dedi haber sunucusu. Arda'nın sesini duydum mutfaktan, "Vah vah vah! Çok üzüldüm ya!" Dedi alayla. Bende Arda'ya karşılık vererek devam ettim. "Cenaze namazına da gitmek lazım şimdi biliyorsun ki beni sağ kolu olarak tanıttı herkese." kendimi övmeyi pek sevmem ama, bunun için çok uğraşmıştım. Şimdi ise zamanı gelmişti.Arda elinde iki latte ile geri dönerken, "Yakışır ortak." Dedi. Bende ağzımdan kaçacak olan küfürü son anda durdurmuş ve, "Tabi ne sandın yarr- yani yardımcım." Dedim. Arda bana o kadar öldürücü bir bakış atmıştı ki, sanki bunu ilk defa söylüyordum. Alt tarafı her seni sinir etmek istediğim de söylüyorum Arda? Ne var yani bunda?

 

"Aman neyse, birazdan gider iki poz verir gelirim. Sonra da Selim'lere geçerim. Orası daha önemli çünkü." Dedim ve konuyu kapattım. Artık sadece hafta sonuna kadar uğraşacağım işler ve birde hafta sonu uğraşacağım işler vardı. Arda'nın ailesi ile tanışmak güzeldi ama beni gelinleri olarak görmeleri pekte güzel değildi.

 

Hele ki tamda umut bağlamışken benim ortadan kaybolmam...

 

Daha doğrusu anlaşamadık ayrıldık meselesi, inşallah çok yargılamazlardı.

"Ortak?" Dedim aklıma gelen soru ile. "Adana'da keko var mıdır?" Yine içtiği kahveyi üstüme püskürtme gibi bir hatada bulunmuştu. "Ama yeto." Dedim yüzümü silerken. "Keko mu?" Dedi gülerken. "Evet." Kahve fincanı masaya bıraktı. "Elli kuruş isterler diye mi korktun?" Dedi gülmeye devam ederken. "Ne münosebooo?" Dedim aşko gibi.

 

"Ya o zaman?" Dedi, "Yani bir tersoluk olmasın babuş." Dedim. Babuş kelimesini dediğim gibi, Arda'nın gülmesi bir anda kesildi. "Ne dedin, ne dedin?"

 

"Babuş?" İnternetten baktığım kadarıyla Adana'da böyle bir kelime vardı ve kullanılıyordu. "Nerden öğrendin kız sen onu?" İnternetten dersen çok dalga geçerdi, en iyisi biliyordum demek. "Cahil gibi mi duruyorum ordan? Tabi ki de biliyorum."

 

"Yok estağfurullah, sen ve cahillik. Aman Yarabbi tövbe." Dedi kendini benden uzak tutmaya çalışarak. Biliyordu ki onu bir tutarsam cümle alem bir araya gelse bırakmazdım. Ha bide ısırmaktan etini bile koparırdım.

 

"Aman Yarabbi Bay Kemal çıldırdı!" Dedi koşmaya başlarken. "Benden günah gidecek bak." Dedim uyarır gibi.

Elbette bir şey yapmayacaktım, sadece öylesine atışıyorduk. "Ne yersin lan hayvan?" Dedim aşağıdan yukarıya doğru bağırarak.

 

"Ne olursa canımın orta yeri." De sen öyle canım, ben gösterecem sana. "Okey." Dedim sadece. Allah'tan açıktan da olsa aşçılık okumuş ve mezun olmuştum. Yoksa bizim hal nanay. Arda'nın o mükemmel ötesi yemeklerinin yemek, yürek isterdi çünkü. Tabi ki de bunun yüzünden ikimizde zehirlenmiş ve hastanede bir gece yatmıştık.

 

Bir insan nasıl olurda bir yemeğe bu kadar baharat atardı ki? Tamam reis sen Adanalısın da bu kadar acı neden? Abartmasak mı? Yemeğin yanında illaki ya şalgam içer ya da Adana'nın meşhur süs biberini yerdi. Bizim bildiğimiz biber turşusuna onlar süs biberi diyorlar, bu da başka bir şok tabi.

Loading...
0%