Yeni Üyelik
15.
Bölüm

11.Bölüm

@fantastikokur

Sarya Aksel'den

Bu sabah erken uyandım. Bugün yüzleşme günüydü. Mahkeme günü. Hayatım on beş yıl önce bir hemşire hatadı yüzünden mahvolmuştu. Bir çok şeyi bana geri veremezlerdi. Çok şey geride bırakmıştım. Çok acı çekmiştim. Kimse dur dememiş hesap sormamıştı. Susmuş tü lar. Yıllarca turuna bileceğim tek dal Kuzey olmuştu. Benim gibi ön beş yaşında olan benim elimden ne geliyorsa onun elinden de aynı şeyler gelen Kuzey. Anlamıştı halimi. Gözüm kapalı güvenirsin. Bugün Mahkemede oda olacaktı. Hayatımın her anında olduğu gibi bugünde yanımdaydı. Bana ailen bu insanlar değil derlerken elimi tutuyordu. Artık eskisi kadar güçsüz olmadığım bu zamanlarda yine yanımdaydı.

Aynadan bakarak saçlarımı tararken evdeki yoğun sessizliği dinliyordum. Sabah saat altıydı. Herkes uykudaydı. Mahkeme ise 11.30 da başlayacaktı. Söyleyeceklerim çoktu. Söyleyebilecek lerim ise çok az. Saçlarımı sonunda rahat bıraktığımda çalışma masama oturdum. Eskiz defterimi ve kalemlerini çıkardım. Çizgiler içimden geldiği gibi dökülüyorsun kağıda. İstediğim hayatı çiziyorum. Ben bir çok yönden sorunlu biriydim. Elime kalem ve kağıt verilene kadar. Her şey mümkündü. Çizgilerin renklerin resimlerin dili vardı. Çığlıklarım kahkahalarım kağıda dökülürken normalden daha sesliydi. Ben korkardım ama çizimlerin korkusuzdu. Ben savunmasızdım çizimlerin kalkanım. Saat 10 olduğunda çizim bitmişti. Kalemi bırakıp çizimime baktım. Annem ve babam vardı. Annemin arkasında Orhan abim. Annemin yanında ise Alparslan abim. Kucağında Arya vardı. Ona küçük bir taç çizmiştim. Attila abim babamın yanındaydı. Babamın arkasında Mete abim vardı. Annemle babamın önünde Kuzey ve ben duruyorduk. Tıpkı annem ve babamın durduğu gibi. Gülümsedim. Aslında bu resimde bir hayat bir dünya vardı. Benim dünyam. Gözlerinden bir yaş düştü. Resmin kenarına. Daha fazla zarar gelmemesi için eskiz defterimi kapattım ve oradan çıktım. Ben kendi iç dünyamın içinde kayıpken ev halkı çoktan uyanmıştı.

Yemek masasına her birimiz yerleştiğinde bugüne özel bir sessizlik gerginlik vardı üstümüzde. Sonucu merak ediyorduk. Ben o insanlarla tekrar karşılaşmaya hazır mıyım bilmiyordum.

Zamanı gelip adliye koridorlarında mahkeme salonuna ilerlerken gerginliğin hat safhadaydı.dvanın görüleceği salonun önünde oturduğumuz da babamın tuttuğu avukatlarda yanımıza gelmişti. Bir süreden sonra üvey babam ve annemde kendi avukatlarıyla karşımızdaki koltuklara oturdular. Onlara bakmıyordum ama onların gözleri üstündeydi hissediyordum. Yanımda oturan babama iyice yaklaşıp sıkı sıkı sarıldım. Sanırım bu iki vicdansızla yüzleşecek gücü hiç bulamayacaktım.

Mübaşirin gür sesi koridorda yankılandı. "Davacı Onur Aksel, Davalı Salih Mert Mahkeme salonuna." Onun ikinciye bağırmasına gerek kalmadan kalktık.

... 

En az iki saattir buradaydık. Avukatlar bir şey diyor karşı taraftan cevap gecikmiyordu. Her şey o kadar karışıktı ki. Babamın yanında otururken kafamı yerden kaldıramıyordum. En sonunda hakime hanım " Karar" Dedi. Salonda olan herkes ayağa kalkmıştı. "Sanığın üvey kızına şiddet uygulaması ve kasten adam yaralama suçundan 12 yıl hapsine 500 bin TL tazminat ödemesine karar verilmiştir." (Salladım hukuki olarak hiçbir geçerliliği yok)

... 

Uçaktaydıkkk. Hayatımda ilk defa uçağa bitmiştim. Attila abimin ayarladığı tatile gidiyorduk. Kaliforniya'ya gidiyorduk. Dava gününün üstünden bir hafta geçmişti. Üstünde rahatlamaya karışık bir çökmüş lük vardı. Tatili sırf moralimi düzeltmek için erkene almışlardı. Biletleri buisnes class aldığımız için tek oturuyordum. Sarsıntılı bir kalkıştan sonra rahatlamıştım. Bir süreden sonra yemek yemiştik. Yemek için kebap söylemiştim. Menüde ki iki ana yemekten biriydi. (Daha önce hiç uçağa binmedim sallamasyon her şey) kulağıma kulaklığımı taktım ve çıkmadan önce hazırladığım rahatlatıcı şarkılardan oluşan playlistimi açtım. Gözlerini kapattım.

İnişe geçeceğimiz zaman hostes tarafından uyandırılmıştım. En sonunda Kaliforniya'daydık. Hava alanındaki bütün işimiz bittiğinde bir taksiye bindim ve Attila abim taksiciye kalacağımız evin adresini söylemişti. Yola çıktığımızda hiç konuşmadan her bir detayını aklıma kazımak için tüm dikkatine camdan dışarı bakıyordum.

Herkes yorgun olsada ben uçakta uyumuştum. Enerjim yerindeydi. Tabi en önemli detay ise abilerim bilmesede ben B1 seviyesinde İngilizce biliyordum. Buda onlara ayrı bir süpriz olacaktı. İngilizceyi Kuzey'de arada bir yaptığımız film ve dizi gecelerinde öğrenmiştim. Şarkılarlada üstüne koya koya ilerlemişti. Taksi yolculuğumuz bitip kalacağımız yere gelince araçtan indik. Ödemeyi tabikide Orhan abim yapmıştı. Aslında Alparslan abime kitlemeye düşünüyordu ama bunun için bulduğu bahane kucağında uyuyan Arya'ydı. Alparslan abim hiçbir şey söylemeden Arya'yı alıp arabadan inince bahanesi kalmamıştı.

Herkes arabadan inince evi incelemeye başladım. Villa tipi bir yerdi. Türkiye'de yaşadığımızdan daha küçük duruyordu ama kesinlikle daha moderndi. Beyaz rengine boyanmıştı.obez olduğu için yaşını tam olarak tahmin edemediğim bir adam kapının önünde bekliyordu. Attila abim adamdan evin anahtarını teslim aldı. İçeri girdiğimizde bizi bir vestiyer ve tam karşımızda merdivenler karşılıyordu. İki katlı bir evdi. Sol tarafa gidince büyük bir salon vs salonla Birleşik amerikan mutfak vardı. Birde arka bahçeye açılan cam kapı. Sağ tarafta ise kocaman bir oyun odası vardı. Bilardo, langırt, oyun konsolu ve kutu oyunları vardı. Odada bulunan koltuk öyle rahat duruyordu ki bu gece burada uyuyasım geldi.

Üst kata çıkıp kimin hangi odada kalacağımı ayarlamaya başladık. İlk oda evin ön tarafına bakıyordu. Bu odayı el birliğiyle Alparslan abime kitledik. İkinci oda çok kötü renklerle döşenmiş kasvetli bir odaydı. Kesinlikle burada kalmak istemiyordum. Mete abim bunu fark etmişti ve bu odada kalmak için gönüllü oldu.

Küçük psikoloğum benim.

Bir sonraki oda diğerlerinden daha büyüktü. Asya'ya birlikte kalacağı için bu odayı Orhan abime verdik. Bu oda büyük ihtimalle yatak odası olarak tasarlanmıştı. Diğerleri ise misafir odası veya çocuk odası. Kalan son iki odadan ön tarafa bakana ben geçmek istemediğim için Attila abim geçti. Bu tatilin ceremesini o çekiyordu.

Üzümlü kekim.

Odama girdim ve incelemeye başladım. Küçğk ama tatlı ve ferah dekore edilmiş bir odaydı. En iyi özelliği ise büyük pencereleri nin olmasıydı. Pencereden baktığımda arka bahçeyi görüyordum. Bahçede büyük bir havuz vardı ve gövdelerinin kalınlığından boylarının uzunluğundan uzun süredir burada olduğu anlaşılan iki büyük ağaç. Bahçe'nin gerisinde ev ya da yol yoktu. Ağaçlık alandı.

Herkesin yol yorgunu olduğunu varsayarak odamdan çıkıp banyoya gittim. Banyoda ilk önce iki kişinin aynı anda ellerini yıkayabileceği bir lavabo vardı. Ve birde klozet.

Ufak bir sır: klozet lerin içinden yılan çıkacağını düşündüğüm için uzun süre oturamıyorum. Korkunç.

Tuvalet bölümüyle banyo bölümünü ayıran bir perde vardı. Üstünde yüzden ördeklerin olduğu perde. İstemsizce kıkırdadım. Kapıyı kilitleyip perdenin arkasına geçtim. Duşakabin ve küvet vardı. Şu anda küvetle uğraşamazdım ama bir hafta boyunca budadaydık. Mutlaka girecektim. Duşakabin de suyu cehennem sıcağına ayarlatıp banyomu yaptım. Şampuanımı evden getirmiştim. Sonra havlama sarıldım ve odama döndüm. Pijama takımımı giyip uykuya daldım. Yarın sabah plaja gidecektik.

Okyanus kenarında bir plaja.

bölüm sonu.

MUTLAKA OKUYUN!

sarya'nın birinci kısmını tamamladım gibi bir şey arkadaşlar. O yüzden sınır işini kaldırdım ama yinede oy atın yani. İkinci kısma geçmeden önce ufak bir ara vereceğim ve sınıra devam edeceğiz.

 

Loading...
0%