@fantastikokur
|
Medya: Gülşah eldem 27 Haziran Annemi kaybedeli 7 gün olmuştu. Ona sarılamadığım, onunla konuşamadığım, onsuz geçen 7 gün. Bu 7 günde halam bizimle kalıyordu. Evin tüm işlerini bana yaptırıyor üstüne yapılmaması gereken, yapılmasına zaman olan işleri de benim üstüme yıkıyordu. Acımı doğru düzgün yaşayamamıştım. Cenaze günü bayıldıktan sonra beni tutanın Iraz olduğunu öğrenmiştim. Beni tutmuş ve arabasına bindirip hastaneye götürmüştü. Acilde bir sedyenin üstünde, kolumda bir serumla gözlerimi açmıştım. Başımda abim ve Iraz vardı. Babam misafirler için evde kalmıştı. Daha sonra Iraz bizi eve bırakmıştı. Evde herkes gittikten sonra iki saat babamdan azar işiymiş timsah. Bayılacak zaman mıymış? Ne zaman bayılmamı uygun görürdü acaba? Herkes gün sonunda odasına kapandığında ölenlerin ne kadar çabuk unutulduğunu bir kez daha fark etmiştim. Gece gözyaşlarım sessizce akarken babamın ve halamın horlayışları beni hayrete düşürmüştü. Bir süreden sonra Güney yanıma gelmiş ve bana sarılarak uyumaya çalışmıştı. Gece boyunca bir sürü huzursuz uykuya dalmıştı. Bu bir haftada hala ara ara geliyordu. Uykuları hep huzursuzdu. Iraz ona izin vermişti. Bir haftadır işe gitmiyordu. Ne zaman gideceğini de bilmiyordum. Kahvaltıyı hazırlamak için mutfağa giderken halamın babamla konuştuğunu duydum. “bak kardeşim hemen evlenin demiyorum ki. Bir konuşun görüşün. Hayat yalnız geçmez.” Halamın söyledikleriyle dünyam başıma yıkıldı. Bir anda daldım içeri. “annemin daha kırkı çıkmadı. Ne evliliği. Biraz saygınız olsun anneme. Hala annem bunca yıl sana tek bir kötü söz etti mi? Babamla evleneli 21 yıl olacak. Söylesene bir kötülüğünü gördün mü? Baba annem bunca yıl senin bir dediğini iki etti mi? Üç evladının anası değil mi? Ölür ölmez ne bu?” Bağırıyor ağlıyordum. Annemin üstüne hemen başka bir kadın getireceğini hiç düşünmemiştim. “abla söyle Memnune Hanım’a görüşmeyi kabul ediyorum.” Deyip odadan çıkarken arkasından bağırdım. “Hayır anneme bunu yapamazsın. O senin karındı.” Benim sesime uyanan abim ve Güney ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. “Ne kötülüğünü gördün dedin ya? Söyleyeyim terbiyesiz yetiştirmiş evlatlarını. Halaya. Babaya bağırmak ne demek.” Arkamda duran halamın varlığını hatırlayınca gözlerim iyice karardı. “Senin yüzünden. Bir gram gözyaşı dökmedin annemin arkasından. Hiç üzülmedin. Geldiğinden beri her işimize karıştın doğru düzgün acımızı yaşayamadık. Bir kez olsun susup oturmadın. Senin üzülmedin gibi bizimde acımızı yaşamamıza izin vermedin. Şimdide babama tekrar evlen diyorsun daha bir hafta oldu.” Halama bağırarak üstüne yürümüştüm. Annem tüm bunları hak etmiyordu. Gözyaşlarım yüzümden sicim gibi akarken kendimi kaybetmiş deli gibi bağırıyordum. Bir haftanın dolmuşluğuydu. Sonra başım yan tarafa düştü ve. Sol yanağımda bir yanma hissettim. Halam bana tokat atmıştı. “halaaa!” diye bağırdığını duydum abimin. Beni kendi arkasına saklarken halamı geri itti. “Saniye'nin arkasından yas tutuyorsunuz bir de. Sizin gibi büyük nedir bilmez terbiyesiz evlatlar yetiştirmiş. Bu eve bir kadın şart. Abim bunun üstüne resmen kükredi “kes sesini. Annemin adını ağzına alma!” Halam korkup geri çekilirken babam mutfaktan geri geldi. Sakın çıkan sesi korkutucuydu. “Halandan özür dile Gürkan.” Abim geri adım atmadı. “Halam kardeşime tokat attı.” Abim de aynı sakinlik ama aynı tehdit kârlıkla konuşuyordu. “kardeşim bana sesini yükseltti.” “Annemin ölümümün üstünden bir hafta geçmişken tekrar evlenmeye kalkmasaydın yükseltmezdi. Halam bugün kendi evine geri dönecek. Sende o kadınla görüşmeye çeksin. Yoksa alırın kardeşlerimi giderim İstanbul’a. Bir daha hiçbirimizin yüzünü göremezsin.” Babam abimin sözleri üstüne bir şey demeden ilerledi. Kapının önüne gelince Halama seslendi. “Handan haber et Memnune Hanım’a onunla evlenmeyi kabul ediyorum. Belli ki Saniye’de bir şeyleri yanlış yapmışız.” Kalbinden bir şeylerin koptuğunu hissettim. Babamın artık kahramanım olmadığını, beni büyüten çocukluğumun en iyi anılarının sahibi olmadığını hissettim. “Baba hayır!” diye haykırıp ona gitmeye çalıştım. Abim beni tuttu ve kendine çekti. Bana sıkı sıkı sarılırken göğsüne iyice sokuldum. Biraz sonra Güney'de bize katıldı. Tüm bu karmaşanın arasında onu unutmuştuk. Halam bize hiçbir şey söylemeden mutfağa girdi. O gün odamdan hiç çıkmadım. Abimde dışarı çıkmıştı. Gece yarısına kadar eve gelmedi. ... O günün üstünden bir hafta daha geçti. Abim artık İstanbul’a dönmek için hazırlanıyordu. Onsuz annemin yokluğu iyice üzerime çökecekti. İyi tarafından bakarsak babam evlilikle ilgili tek kelime etmemişti. Bize sinirlendiği için böyle davrandığını düşünüyordum. Mutfakta abimin en sevdiği yemekleri yapıyordum. Annem abim her Ankara’dan İstanbul’a gidişinde yapardı. Annemi aratma maya çalışıyordum. Biliyordum ki gittiği yerde ruhu bize dua ediyor ve bizimde ona dua etmemizi istiyordu. Halam bir kaç gün önce eniştemin onu gelip almasıyla evine dönmüştü. Bizde rahat bir nefes almıştık. Tabii babamı sabah akşam arıyordu. Yakından bir ahbabı olduğunu öğrendiğim Memnune ile evlenmesi için babamı sürekli darlıyordu. Umuyordum ki halam bize çektirdiklerini bir bir çekerdi. Allah’a havale etmiştim ben onu. Annem ölür ölmez bunu mu bekliyordu? Onunda çocukları vardı. Babam bugün ortalarda yoktu. O olunca evde garip bir sessizlik baş gösteriyordu. O olmayınca da evdeki derin yası hissediyordum. Güney çok sessiz bir çocuk olmaya başlamıştı ve bu canını sıkıyordu. Gündüzleri o ve abim için güçlü durmaya çalışırken geceleri gözyaşlarım benden bağımsızca akıyor, kalbim ağrıyordu. Sofrayı kurdum ve Abimle babamın gelmesini bekliyordum. Belki bu akşam aramız düzelir ve Hayrı Eldem yine tanıdığım o adam olurdu. Yine benim babam olurdu. Beş dakika sonra abim gelmişti. Sofrayı görür görmez ne yapmak istediğimi anlamış ve vurulma gülüm demişti. Hiçbir şey demeden ellerini yıkamaya gitti. Bende Güney’i de sofraya çağırdım. Üçümüz masaya oturmuş babamı bekliyorduk. Babamın gelmesi belli ki uzun sürecekti. Abim geleli 15 dakika olmuştu ama babam hala ortalarda yoktu. Yarım saat geçtiğinde artık gelmeyeceğini düşünmeye başlamıştım. Zil çalınca hızla yerimden kalktım ve kapıyı açtım. Babamı karşımda görünce gülümsedim. Oda bana gülümsedi. İnanıyorum bu akşam aramız düzelecek. “kızım sofraya bir tabak daha koy.” Şaşırdım. Halam geri mi dönmüştü? Abim “misafirimiz mi var?” Diye sordu. Bende kapıyı kapatacak kendi babam “kapatma.” Diye seslendi. Sonra abime döndü. “Misafir değil. Bu evin bir ferdi.” Dedi. Güney “Halam gene mi geldi?” dediğinde kıkırdadım ama kapıda gördüğümle gülüşüm soldu. Boya olduğu belli olan sarı saçları arkadan topuz yapılmış ve kahve gözlerine kuaförde yapıldığı belli olan yoğun bir makyajlı, esmerde beyaz tenli de sayılamayacak daha önce hiç görmediğim bir kadın vardı. Üstünde saten kumaştan yapılmış ve dan tellerle süslenmiş beyaz bir elbise vardı. Elbise gelinlik değildi ama abiye olduğu kesindi. Parmağında ise kocaman bir pırlanta yüzük vardı. Gözlerim babama döndü. Onu baştan aşağı sürdüm. Bu sabah evden çıkarken onu görmemiştim. Yavaş yavaş kelle şeye başlamış saçları özenle taranmıştı. Yeni tıraş olduğunu belliydi. Berberde tıraş olmuştu. Normalde evde olurdu ama banyo temizdi. Gözlerim yavaşça ellerine kaydığında parmağında annene ait olan alyansı göremedim. Yerinde gümüş rengi çok daha pahalı olan bir alyans vardı. Gözlerinden yaşlar döküldü. Bu aralar dökülmeye çok müsaitlerdi. Ellerim ağzıma kapanırken başımı hızla iki yana salladım. Sürekli yapma diye fısıldıyordum. O kadın eve girdiğinde abim hiddetle masadan kalktı. Güney hızla yanıma geldi ama benim tek yaptığım şey yapamazsın diye fısıldamaktı. Anneme bunu yapamazsın. Bu kadar aşağılık olmazsın. Çocuklarını çiğneyip o kadını bu eve sokamazsın. 21 yıl geçirdiğin kadını bu kadar çabuk unutamazsın. Sen benim babamsın. Sen benim babamdın. Bize bunu yapamazsın. Olmaz. Ağlamayı durdurmalıyım. Bağrış sesleri kesilmiyor dünya. Abim ve babam kavga ediyordu. Onları dinlemiyordum. Güney üstündeki pencere sıkı sıkı tutunmuş kendi gözüm annemin evine giren o kadından ayıramıyordum. Babam az önce “o sizin yeni anneniz demişti.” İnsanların bir tane annesi olurdu. Benim annem Saniye Eldem'di. Abim bugün özenle hazırladığım sofrayı masa örtüsünden tutup çekerek yere sevdiğinde Güney’de bende olduğumuz yerde sıçradık. Tabaklar bardaklar kırılmış, yemek tencereleri yeri boylamıştı. Memnune hanımın gelinliği artık bembeyaz değildi. Lekeliydi artık, bu evdeki her şey gibi. Ben bugün babamı kaybettim. “Gülşah topla bütün eşyalarını, benimle İstanbul’a geliyorsunuz. İkinizde.” Abim bir hışımla evden çıktığında Güney’i de alıp ilk önce kendi odama gittim. İçerden Memnune'nin ağlayıp babama yaranma sesleri geliyordu. Eşyalarımı valize doldurup kapattım. Aynı işlemi Güney’in eşyaları içinde yaptım. Abimin gideceği kesin olduğu için onun eşyaları dünden toplanmıştı. Zaten İstanbul’da yaşadığı içinde burada pek eşyası yoktu. Valizleri alıp odadan çıktım. Son kez anılarımızı barındıran bu eve baktım. Salon darmadağındı. Kanepede babam ve ona sarılarak ağlayan Memnune vardı. İkisine de nefretle baktım. Babamla göz göze geldiğimizde gözümden bir damla yaş düştü. Duygusuz canlı bakıyordu bana. Başımı dik leştir din ve Güney'le birlikte evden çıktım. Merdivenleri indiğinde abim kaldırım kenarına oturmuş sigara içiyordu. Elimden valizleri aldı. Kendi valizi de vardı. Bende Güney’in elini tuttu. Birlikte karanlık ve boş sokaklarda bir süre ilerledik. Doğup büyüdüğüm mahalleden ayrıldıktan sonra bir taksiye bindim ve bizi terminale bırakmasını istedi abim. Annem ölmüş babam başka biriyle evlenerek bizi gözden çıkarmıştı. Ve biz bir gece sessiz sedasız büyüdüğümüz mahalleden memleketimizden ayrılıyorduk. Çocukken sokaklarda oynadığımız o mahalle, o arkadaşlar, bizi kendi çocuklarından ayırmadan seven o insanlar her bir saniye bizden daha da uzak oluyordu. Tıpkı annem gibi. 19 Haziran 1980 günü hem annesini hem babasını kaybetmiş üç kardeştik biz. Annemizle birlikte babamızda biri terk etmişti. Ve biz Ankara’ya sığamamıştık. Anne ben seni çok özledim. Aslınsa hepimiz hala sana muhtaç üç küçük çocuğuz. Babam artık bizi sevmiyor ve bizim sana hiç olmadığı kadar çok ihtiyacımız var. Anne lütfen geri gel. Yalvarırım. Geri gel. Bırakma bizi...
1376 kelime |
0% |