@fatmadogu
|
Bölüm3: Mezarlık Ziyareti
Mezarların arasından sakinlerini rahatsız etmemek için olabildiğince sessiz bir şekilde yürüyordu. Etrafına şöyle bir baktı. Burası ölülerin ikamet ettiği sonsuz sessizliğin hakim olduğu ve her insanın bu dünyada uğrayacağı son mekandı. Artık annesi de bu mekanın sakinlerinden biriydi. Bu gerçeği bilmenin verdiği acı içinde ağır ağır ilerliyordu. Sanki attığı her adımda geriye doğru gidiyormuş gibi hissetse de aslında öyle olmadığının farkındaydı. Hiç istemese de o mekana varacaktı. Az kalmıştı. Birazdan bu dünyada en olmak istemediği yerde olacaktı. Çok sevdiğin birini ölene kadar bir daha asla göremeyeceğin gerçeği insana korkunç hissettiriyordu. O yürürken etrafında uçuşan kuşlar cıvıldaşıyordu. Neler söylüyorlardı acaba? Belki de bazı gerçeklerden bahsediyorlardı. Tatsız gerçeklerden. Belki de hayatın ne kadar boktan, insanların ne kadar hain ve babaların ne kadar zalim olduğundan bahsediyorlardı! Belki de insanların kısacık hayatlarında bayağı arzuları ve tutkuları için ne kadar aşağılık varlıklar haline geldiklerinden bahsedip konuşmalarına bu halleriyle ne kadar aptal gibi göründüklerini ekliyor ve onlarla alay ediyorlardı. Sonuçta kuş deyince cıvıldamak deyince aklımıza iyi şeylerin gelmesi farz değil. Her şeye bir şekilde pislik bulaştıran insanların bu mevzuyu pembeye bulaması oldukça yersiz. O yürüdükçe uzayan yol nihayet sona ermişti. Annesinin mezarı önündeydi. Mezar taşına tutunarak içindeki özlem ve acıyla birlikte kendini yere bıraktı. Sırtını annesine dönmüş bir şekilde oturdu. Ona bakmaya cesaret edemiyordu. İçinden “Keşke!” diye geçirdi. Keşke toprağı kazıyıp onu oradan çıkarmak mümkün olsaydı. Bunu yaptığında annesinin canlı bedenine ulaşabilseydi. Sonra “anne!” deseydi “Hadi eve gidelim!” Epey bir süre orada öylece oturdu. Hiçbir şey düşünmeden etrafına bakıyordu. Esen rüzgarın kurumuş otları oradan oraya sürüklemesi ile çıkan sesleri duyabiliyor öğleden sonra her yere sinmiş güneşin sıcaklığını hissedebiliyordu. Arkasından gelen belli belirsiz bir ayak sesi duydu. Fakat dönüp bakmaya hali yoktu. Ayak sesleri yanında son buldu. Gelen kişinin diğer mezar taşının dibine oturduğunu fark etti. Kafasını kaldırıp baktığında Asuman'ı gördü. Kayıtsız bir şekilde gözleri ile buluşan gözlerini ondan alıp önüne bakmaya devam etti. Hiçbir şey söylemeden bir süre öylece oturdular. Etrafa derin bir sessizlik hakimdi. Harun nihayet Asuman’ın yüzüne bakmadan: “burada ne işin var?” “ne zamandır okula gelmiyorsun. merak ettim.” “merak mı ettin?” “evet.” “beni neden merak ettin ki?” “okul arkadaşıyız sonuçta ve zannımca okul arkadaşları birbirlerini merak edebilirler, yeni tanışıyor olsalar bile. Fakat yine de gitmemi istersen gidebilirim. seni rahatsız etmek istemem.” Dile getirmese de kalmasını istiyordu. Hiçbir şey söylemedi. Önüne bakmaya devam etti. Asuman ise bu sessizliği “kal!” olarak kabul etti. “beni duyuyor mu acaba?” Bu soruya nasıl bir cevap vereceğini bilemedi. Çünkü bu cevabını bilmediği bir soruydu. Nasıl bir cevap verebileceğini düşündü. Evet derse sevinir, hayır derse üzülür müydü? Bir şeyler söylemesi gerektiğini düşüncesiyle: “belki.” dedi. Harun ona baktı. Sonra önüne dönerek: “ona kızmak istiyorum. Beni neden bıraktın demek istiyorum. Ben senin için kalırken gitmezken. Ama diyemiyorum. Çünkü beni isteyerek bırakıp gitmediğini biliyorum. Saçma geliyor her şey. Annemi kaybetmişken babamdan intikam almak bile saçma geliyor. Babamı öldürmek!” dedi. Son cümlesini vurgulayarak ve devam etti. “onu öldürebilir miyim? Peki ya annem, annem bunu yapmamı ister miydi?” Aklından geçen şeyleri gelişi güzel dillendiriyordu. Hangi sorusuna nasıl cevap vereceğini bilmiyordu. Hoş Harun’un da cevap ister gibi bir hali yoktu. Bu yüzden kafasına en çok takılan soruya cevap verdi. “annen tabiki babanı öldürmeni istemezdi. Hangi anne ister ki bunu?” “belki de bilemiyorum. İlk tanıştığımızda bana sorduğun bir soru vardı ya, üzerine çok düşündüm. Annemi o evden ve o adamdan kurtarmak istiyordum. Fakat güçsüzdüm ve bu yüzden suçlu hissediyordum.Tıpkı kenara sıkışan bir sıçan gibi hissediyordum. İçinden çıkamadığım bu durum dolayı kendimi o salakların eliyle cezalandırıyordum. O gün Şehmus'un söylediği şey de aslında doğruydu. Annem kurtulmuştu. Fakat yine de bu cümleyi duymak beni deli ediyor. Çünkü annem ölmeden onu kurtarmalıydım. Ama yapamadım. Kurtarmayı bırak onun kendini öldürmeye karar verdiğini bile anlayamadım.” Boğazı düğümlendiği için konuşmasını sürdürmedi. Asuman derin bir iç çekerek konuşmaya başladı. “birine gücümüz nispetinde yardım edebiliriz. Ve gerçek şu ki sen ona yardım edebilecek bir konumda değilsin. İntihar kararına gelince belki de annen anlamaman için elinden gelen her şeyi yapmıştır. Sende bu yüzden anlayamamışsındır.” Başını kaldırıp dolu gözlerle Asuman’a bakarak: “belki de dediğin gibidir.” dedi.
|
0% |