@fatmatoraman
|
Konferans üzerinden birkaç gün geçmişti ve ne Selin’den ne de Ömer’den herhangi bir haber yoktu. Ne mesaj atmışlar ne de aramışlardı. Moralim bozulmuş, umudum tükenmek üzereyken kendimi kütüphane yoluna doğru giderken buldum. Kitap rafları arasında dolaşırken gözüme tanıdık bir sima çarptı; Ömer. Bir masada oturmuş derin düşünceler içerisinde hem okuyor hem de notlar alıyordu. Onu böyle uzaktan izlemek kendimi ‘’sapık’’ gibi hissettirse de yanına gitmek için can atıyordum. Bir an, çok kısa bir an duraksadım ama sonra tüm cesaretimi toplayıp yanına gittim. Ömer son cümlesini yazıp bitirdikten sonra kafasını kaldırdı ve sanki beni görmek de onu şaşırtmış gibi ‘’Merhaba Büge, sen de mi buradaydın.’’ Dedi. Öyle içten, öyle samimiydi ki… Kafasını iki yana sallayıp ‘’Açıkçası sıkıcı konular. Ben de biri gelse de bir kahve ısmarlasa diye bekliyordum…’’ dedi. İlk kez oturup güzelce sohbet ettik. Birbirimizi tanımaya çalışıyorduk ve ben onu zaten tanıdığım için söylediği hiçbir şey yabancı gelmiyordu. Ama tabii ki ben yine de ilk kez duymuş gibi tepkiler veriyordum. Tam ben kendimi anlatmaya başlayacaktım ki Ömer’in telefonu çalmaya başladı. İkinci çalışta açtı ve karşı taraf ne dedi bilmiyorum ama Ömer’in yüzü bembeyaz oldu. Karşı taraftan gelen ses panik bir haldeydi.
Apar topar hazırlanıp kafeden çıktık ve Ömer’in arabasına binip hastanın evine doğru yola çıktık. Hastanın durumu oldukça kötüydü. Psikolojik konularda bir sürü araştırma yapmıştım ama hiç böyle bir şeyle karşılaşmamıştım. Ömer'in sakin ve kararlı tavrı beni de etkiledi. Krizin ortasında bile, Ömer'in hastasına olan bağlılığı ve profesyonelliği göz kamaştırıcıydı. "Asıl senin yaptıkların çok değerli. Hastana olan bağlılığın ve yardımseverliğin beni çok etkiledi," diye cevapladım, gözlerinde şefkatle. Hastanın evinden hastanın iyi olduğuna kanaat getirdikten sonra ayrıldım. Saate baktığımda çoktan gece yarısını geçtiğini fark ettim. Ömer o sırada sessizce arabayı sürüyordu ama her halinde düşünceli olduğu belliydi. Arabadaki bu sessizliğin nedenini az önce yaşadığımız ayır olayın etkisi olarak algıladım. Başka bir ihtimal düşünmek istemiyordum. Biraz sohbet başlatmak amacıyla ‘’Ömer, bu gece nereye gidiyoruz? Bir yere uğramak ister misin?’’ diye sordum. Bencilce olabileceğinin farkındayım ama benim için büyük bir fırsat doğmuştu. Evini görebilirdim… Ömer'in evine vardığımızda, bana nazikçe kapıyı açtı ve içeri buyur etti. Evine ilk kez giriyordum ve her şey benim için çok yeniydi. Evin içindeki sakinlik ve huzur hemen dikkatimi çekti. Duvarlarda asılı tablolar, raflardaki kitaplar ve loş bir aydınlatma... Her şey onun karakterini yansıtıyordu. Oturma odasına geçtim ve bir kanepeye oturdum. Kitaplarla dolu raflara göz gezdirirken, psikolojiye dair birçok kitap gördüm. Ömer’in bu alandaki tutkusunu ve bilgisini bir kez daha takdir ettim. Bir yandan da içimde oluşan heyecanı bastırmaya çalışıyordum. Bir süre sonra Ömer, elinde iki fincan kahveyle geldi ve karşımdaki koltuğa oturdu. Gözlerinde hala bir yorgunluk vardı, ama içinde bir şeyleri paylaşma isteği de gözüküyordu. "Evet, haklısın. Bu tür durumlar bazen insanın sınırlarını zorlayabiliyor. Ama senin yanımda olman bana büyük güç verdi. Kriz anında gösterdiğin sakinlik, gerçekten etkileyiciydi," dedi. "Sadece yanında olup destek olmak istedim. Senin yanında olmak bana da iyi geldi. Psikolojiye olan ilgim sayesinde belki biraz anlayabiliyorum ama... bunu yaşayan sensin ve ben de seni anlamaya çalışıyorum," dedim, gözlerinde minnettarlıkla. "Büge, çocukluğumdan beri insanlara yardım etmeyi istemişimdir. Psikolog olma kararı da bu yüzden. Ancak bazen hastalarımın acılarını hafifletmek için elimden gelenin yetmediğini hissediyorum," dedi, gözlerini kahvesine dikerek. "Bu çok zor bir görev, Ömer. Ama senin içindeki empati ve yardımseverlik, bu işi en iyi şekilde yapmanı sağlıyor. Bunu bu gece bir kez daha gördüm," dedim, kalbimden gelen samimiyetle. O gece sabaha kadar sohbet ettik. Ailelerimiz, okuduğumuz okullar hatta sevdiğimiz yemeklere kadar. Tabi ki yazar olduğum detayı dışında… |
0% |