@fatmatoraman
|
O hafta boyunca süregelen yoğun araştırmalarım, zihnimde beliren belirsizlik bulutlarına rağmen beni canlı tutuyordu. Yapay zekanın önerdiği 'psikolojik' konuları inceledikçe hem heyecanlanıyor hem de karmaşık duygular arasında boğuluyordum. İnternetin derinliklerinde gezinirken, zaman zaman duraksayıp derin bir nefes alarak kendime gelmeye çalıştım. Odayı dolduran sessizlik, sadece klavyemin tıkırtıları ve arada sırada telefonumun titreşimleriyle bozuluyordu. Bir akşamüstü, bilgisayarımın ekranında beliren bir makale beni derin düşüncelere daldırdı. Makalenin başlığı oldukça ilgi çekiciydi: "Psikoterapi ve Yaratıcılık Arasındaki Bağlantılar". Yazının her kelimesi, içimde yeni bir ilham kıvılcımı yaratıyordu. Kendi kendime "Acaba?" diye sordum, "Acaba bu olabilir mi?" Ertesi gün, sabahın erken saatlerinde uyanıp tekrar bilgisayarımın başına geçtim. İnternet tarayıcımın arama çubuğuna "en iyi psikologlar" yazdım ve karşıma çıkan isimleri dikkatle incelemeye başladım. Her bir psikolog hakkında okuduklarım, zihnimdeki soru işaretlerini biraz daha artırıyor, aynı zamanda yeni fırsatlar sunuyordu. Bu süreç, benim için sadece bir araştırma değil, aynı zamanda bir içsel yolculuktu. Araştırmalarım sonunda onunla yüzleşmeye hazırdım. Avıma yavaş yavaş yaklaşıyordum. Bu işe ilk girdiğimde yani bu oyuna ilk başladığımda hedefim sadece konu bulmaktan ibaretti. Ama bu oyun beni kendine çekmiş ve ben bile kendimi tanıyamayacak raddeye gelmiştim. Günlerce psikolog araştırması yapmış, internette hasta insanların bulunduğu gruplara girmiştim. Yani her şeyi yaptım. Planım kusursuzdu ya da ben öyle sanıyordum, bilemiyorum. Her şey o sabah o kafeye gitmemle başladı. Annemin çocukken bana öğrettiği gibi her yeni bir güne umutla başlıyordum. Bu sabah tabi ki biraz daha farklıydı bu durum; kalbim son hız atmaya devam ederken içimde tarifsiz bir heyecan vardı. Kafeye girdiğimde tanıdık olduğum kahve kokusuyla karşılaştım. Buram buram geliyordu. Bu kokuya alışmıştım çünkü avım devamlı buraya gelen bir psikologdu ve ben buraya defalarca gelip kafamda senaryolar kurmuştum. Ama kafeden içeriye girer girmez hissetmiştim; bugün diğerlerinden farklı bir gün olacaktı. Gözlerim etrafı keserken tanıdık bir yüz aradım ve o sırada onu gördüm. Avım; Ömer. Ömer her zaman ki gibi pencere kenarında oturmuş elindeki dosyaları ciddi bir şekilde inceliyordu. Yüz hatlarını artık ezberlemiştim. Derin çok derin bir nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım ve emin adımlarla masasına doğru ilerledim. Kendimi ona en doğal yöntemle tanıtmam gerekiyordu. Bir aksilik yapma şansım yoktu her şey tıkırında ilerlemeliydi. Masasına geldiğimde yüzüme en hakiki maskemi; gülümsememi yerleştirip ‘’Merhaba,’’ dedim ve hemen peşinden ekledim ‘’Burada oturabilir miyim acaba? Her yer dolu gibi görünüyor..’’ Yalandı. Kafenin yarısı boştu ve ben ayakta onun masasına kendimi zorla davet ettirmeye çalışıyordum. Tehlikeli bir adımdı ama bu oyunu oynamaya karar verdiğimde her tehlikeye kendimi açmıştım. Şuan ona yaklaşmak için en iyi fırsattı. Ömer elindeki evraklardan kafasını kaldırıp bana baktı ve ‘’Tabii buyurun lütfen’’ dedi ve eliyle masanın boş sandalyesini işaret etti. Masaya oturduğumda, elimdeki kitabı açıp okumaya başladım. Ancak bir yandan da göz ucuyla onu izliyordum. Her hareketini, her mimiğini dikkatle inceledim. Bir süre sonra, kitabı kapatıp ona döndüm. "Bu kadar dosyayla boğuşmak zor olmalı," dedim. "Ne iş yapıyorsunuz?" Ömer, dosyalardan başını kaldırıp bana baktı. "Psikoloğum," dedi gülümseyerek. "Sen ne yapıyorsun?" Derin bir nefes aldım ve hikayemi anlatmaya başladım. "Bir şirkette çalışıyorum. Günlerim genellikle monoton geçiyor ama bazen farklı şeyler yapmaya çalışıyorum. Bugün buradayım çünkü kafamı dağıtmak istedim." Ömer, ilgisini çekmiş görünüyordu. "Psikoloji ve günlük hayat arasında ilginç bağlantılar var," dedi. "Belki bir gün kahve içip konuşuruz. Kim bilir, belki birbirimize yardımcı olabiliriz." Böylece, kendimi ona daha da yakınlaştırmak için fırsat doğmuştu. "Neden olmasın," dedim, içtenlikle gülümseyerek. Resmen fırsat ayağıma gelmişti. Benim adım atmama gerek kalmamıştı. Çantamdan bir kağıt çıkarıp numaramı yazdım ve Ömer’e uzattım. Dosyalarına dönmüştü, ben kağıdı uzatınca elime baktı ve gülümseyerek uzanıp aldı. ‘’Mutlaka geri döneceğim.’’ Dedi. Ben de sadece gülümsedim ve daha fazla durup durumu batırmamak adına masadan kalkıp kafeden çıktım. O sırada aklımda tek bir düşünce vardı. ‘’Tabii ki geri döneceksin.’’ |
0% |