Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Üniversite Tanışma

@fatmatoraman

‘’Nefret sevginin karşıtı değil, sevgiye karşıdır.’’ -Balzac

1.BÖLÜM

Sabah çantamı hazırlarken hem bir yandan kendime sövüyor hem de okula geç kalmamış olmayı umuyordum. Okulun ilk günüydü ve ben çantamı hazırlamak için sabahı beklemiş bütün gece sadece okulda yapacaklarımın hayalini kurmuştum. Zaten bu koca şehre gelmek zorken bir de ‘’yeni’’ geliyor olmak iki kat zordu.

Size kendimi tanıtmadım; ben Büge. Evet, Büge. Müge değil…

Tekirdağ’da küçük bir yerde yaşarken üniversite kazanma sonucu 1.5-2 saatlik yolculukla İstanbul’a taşınmak zorunda kalmıştım. İstanbul bize aslında yakındı ama üniversite -yani şu ana kadar- hiç ziyarette bulunmamıştık. Benim için burası aşırı kalabalık, yoğun ve anlaşılmaz derecede gürültülüydü.

Çantamı hazırlarken acaba fazla mı heyecan yapıyorum diye düşünmeden edemedim. Üstelik lise günlerimdeki gibi çanta hazırlamak biraz saçma geliyordu ama mecburdum. Okulu burslu kazanmıştım ve bursumun yanmaması için belirli bir seviye notu geçmem gerekiyordu. Bunun için de bol bol not almalıydım. OKULUN İLK GÜNÜ OLSA DAHİ.

Bu bölüm çocukluktan beri hayalimdi. ‘Edebiyat’’ okumak. Öğretmen olarak değil editör olarak devam etmek istiyordum ve bu yüzden bu bölümü seçmiştim. Ama ailem beni öğretmen olacağımı sanıyordu. Editörlük için 4 sene okumak onlara saçma geliyordu.

Heyecanla hazırlandıktan aynada kendime baktım. Acaba fazla mı abartılı olduğunu düşünürken saatime baktım ve ders saatine yarım saat kaldığını gördüm. Kaldığım yer yani yurt okula 10 dk mesafelik yürüme yerindeydi. Ailem sırf okula yakın olayım diye ücreti biraz fazla vermiş ve bu yurdu seçmişti. Burslu okuyan ama özel yurda giden biriydim, evet.

Kulaklığımı taktım ve yurttan çıktım. Model’den bir müzik çalıyordu.

‘’Demek bugün yeni bir hikâyeye başlıyorsun,

Umarım sonu bizimkinden mutlu olsun…’’

Sözlerini duyunca gülümsemeden edemedim. Evet bu bir aşk şarkısı olabilirdi ama benim yeni başlangıcıma da ortak olmuştu. Yol boyunca hem gülüp hem şarkıyı dinleyip ilerledim ve sonunda görkemli okulumun bahçesine geldim.

Cıvıl cıvıldı… Gözlerime inanamaz şekilde etrafı incelerken geldiğim şehrin yani İstanbul’un gerçekten büyük olduğunu anladım. Girişte daha önceden aldığım kartı okutup içeri girdiğimde bir sürü öğrenciyle karşılaştım. Kimileri çimlerde uzanmıştı kimleri kahve içmek için kahvecinin önünde sıraya girmişti. Kimileri ise benim gibi saf saf etrafı izliyordu. Nereye gideceğimi bilemedim ve bu benim anksiyetemin artmasına neden oldu.

Gözlerimi kapatıp şarkının sözlerine kendimi odakladım ve üniversite bahçesinin ortasında öylece dikeldim. Gözlerimi açtığımda daha çok cesarete sahiptim. Kendi kendimi gaza getirmekte üstüme yoktu.

Bulunduğumuz kampüs Güney Kampüstü. Bir de kampüsün karşısında Kuzey olanı vardı. Orası bizimkine göre küçük kalıyormuş; kulaklığımı çıkardıktan sonra etrafı dinlerken öyle duydum. Bizim kampüste 4 senelik bölümler varken karşı kampüste 2 senelik bölümler varmış ve evet bunları da dışarıyı dinlerken duydum.

Bir müzik sesi geldi ve herkes koşarak kapıya doğru gitti. Ben de onları takip ettim ve asansörün önünde durdum. Üniversite 4 katlıydı ve dışardan tablodan baktığımda Edebiyat bölümünün 3. Katta olduğunu gördüm. Sırayla insanların asansöre binmesini izlerken birden canım o asansöre binmek istemedi. Ben de tabana kuvvet 3 kat yukarı çıkıp bölümümün olduğu kata geldim.

Bunların hepsi yarım saat içinde olmuştu. Giyinmem, hazırlanmam, okula gelmem, okula alışmam ve bölüm katımı bulmam… Gülümsedim ve etrafa neşe saçar vaziyette dersliğimin olduğu yerde en arka sıraya geçtim.

Hep hayalimdi. Üniversite sınavına çalışırken, gece uyumadan önce, herhangi bir şey yaparken. Kısacası HER AN bu anın hayalini kurmuştum. En önden arkaya doğru yükselerek giden sıralar, üniversite derslikleri.

Etrafıma baktığımda kız ağırlıklı olduğunu fark ettim. Tabi erkek vardı ama kız sayısı bariz belli fazlaydı. En arkada bir tek ben vardım, yanım önüm boştu. Ama sınıf doluydu. Neden kendimi bu kadar soyutladığımı ben de anlayamamıştım ki ileride duran iki kız dikkatimi çekti.

Bir tanesi esmer kısa boylu minik bir kızdı. Diğeri ise onun iki katı boyutunda başka bir kız. Neden bilmiyorum, dikkatimi çektiler ve yanlarına gidip hiçbir şey demeden oturdum. Geldiğimi fark ettiler mi anlayamadığım için ne konuştuklarını dinlemeden aralarına girip ‘’Merhaba’’ dedim. Kısa boylu kız ‘’Aaa merhaba’’ dedikten sonra elini uzattı ve ‘’Ben Derya. Sen de???’’ diye bana bakınca ‘’Büge. Ben Büge.’’ Dedim. Çok heyecanlanmıştım ve saçmalamaktan korkuyordum. Uzattığı eline karşılık verince Derya gülümseyip ‘’Müge, demek istedin herhalde?’’ diye sordu. Bu duruma alışık olduğum için hiç aldırış etmeden doğrusunun Büge olduğuna 5dakikalık bir çabayla ikna ettim.

Yanındaki kızın adı Ayşe imiş. Tahmin ettiğim gibi eskiden tanışıyorlarmış. Tanışmaları hem aynı sınıfta olmaları hem de kuzen olmalarından dolayı olduğunu Derya tek tek anlattı. İstanbul’a yeni geldiğimi hatta daha önce hiç gelmediğimi duyunca şaşkınlıklarını gizleyemediler.

O sırada içeri sarışın mavi gözlü bir çocuk girdi. Normalde dikkatimi çekmeyebilirdi ama yanımıza gelip Ayşe’ye sarılınca mecbur göz göze geldik. Bir an onu tanıdığımı zannettim. Sanki daha önce bir yerlerde karşılaşmış, konuşmuş hatta belki kavga bile etmiştik. Ama nereden hatırladığım aklıma gelmiyordu.

Ayşe ile sarılması bitince Derya beni gösterip tanıttı. Çocuk aynı Derya gibi -Derya da olan nezaketten yoksun- elini uzattı ve ‘’Ben Atlas.’’ Dedi. Ben ‘’Memnun oldum.’’ Derken memnuniyetim havada kalmıştı. Çünkü Atlas tarafından görünmezlik pelerini giymişçesine yok olmuştum. Daha sonra öğrendim Atlas ile Ayşe sevgiliymiş. Ne ara tanıştılar ne ara sevgili oldular hiç anlamamıştım.

Üçü konuşup eğlenirken ben de onlar neye eğleniyor diye merakla izlerken kapı tekrar açıldı ve ders başladı.

Bugünün özel olduğunu biliyordum ama unutamayacağım bir gün olduğunu hiç tahmin etmiyordum.

***

Ders boyu gözüm Atlas’ın ensesindeydi. Arkasına oturmuştum ve ders boyunca nedenini bilmediğim bir şekilde onu izliyordum. Saçlarının arkası kısa kesilmiş önleri uzun halde bırakılmıştı. Yanında Ayşe oturuyordu ve gördüğüm kadarıyla ders boyunca el elelerdi. Bu benim vicdan azabı çekmeme neden oldu. Sanki Ayşe’ye ihanet ediyormuş gibi.

Dersin bitmesine çok az kala gözümü Atlas’tan çektim ve sanki hiçbir şey yokmuşçasına etrafı izledim. Aslında gerçekten bir şey yoktu ama Atlas içimde değişik bir duygu uyandırıyordu.

Dersin bittiğini söyledikten sonra ders görevlisi derslikten çıktı ve sınıf ders başlamadan önceki haline geri döndü. Herkes birbiriyle konuşuyor tanışıyordu. Benim ise moralim bozulmuştu. Ne yapacağımı bilmez bir halde sırada oturuyordum. Önümde Atlas, Ayşe, Derya sohbet ediyorlardı.

Ne kadar zaman geçti bilmiyorum; Ayşe lavaboya gitmek istedi ve Derya’da onla gitti.

Atlas ve ben en arka sırada oturuyorduk. Ben aynı yerimde Atlas’ın bir arkasındaydım. Atlas önüne kalem defter alıp bir şeyler karalamaya başladı. Daha sonra çok hızlı bir şekilde buruşturduğu kağıdı önüme bıraktı ve o sırada kızlar geldi. Bunların hepsi beş dakika içinde olmuştu.

Hiç çaktırmadan kızlara da belli etmeden kağıdı avucumun içine aldım ve sınıftan çıkıp kızlar tuvaletine gittim. Derslerin başlama saatine az olduğu için tuvalet boştu.

Kağıdı hızlıca açıp okumaya başladığımda ensemden bir soğukluk aşağı doğru indi. Kağıtta ‘’Daha ne kadar beni izleyeceksin?’’ yazıyordu…

 

 

Loading...
0%