Yine diğer günlerden farklı olmayan bir sabaha uyanmıştım. Hayatım çok standart bir şekilde geçiyordu. Uyan, gelen iş mektuplarını oku, bıçak ve hançerleri bile, mektupta öldürmeni istedikleri kişiyi öldür, verilen parayı al, eve geç, üzerine gelen kanları temizle ve bunları tekrarlamak üzere uykuya dal.
Fakat bugün üzerinde diğer mektuplardan daha farklı bir damgaya sahip olanı dikkatimi çekmişti. İlk defa gördüğüm bir damgaydı hangi aileye ya da hangi krallığa ait olduğunu bilmiyordum. Açıp okumaya karar verdim. Merak etmiştim. En fazla ne olabilirdi ki?
Krallığın en iyi suikastçısı Lexy’e,
Senden isteyeceğim görev biraz zor biliyorum ama ücretinin yapmanı sağlayacağından eminim. Senden prenses Mary’i kaçırmanı istiyorum. Ayrıca Mary’ekesinlikle zarar gelmesini istemiyorum. İşin ücretinin bir kısmını zarfın içine koydum. Bu akşam sarayda prensesin sosyeteye çıkış balosu olacak, katılabilmen için ufak bir davetiye de sıkıştırdım. Umarım başarabilirsin. Sevgilerle...
Mektupta yazan buydu ve dediği gibi ücret ve davetiye de vardı. Gerçi bahsettiği ücretin yarısını koymuştu ama görev ilgimi çekmişti. Genelde adam kaçırmam oracıkta öldürür ve giderdim ama bu görev çokça dikkatimi çekmişti.
Ne kadar sadece işimi yapmaya gitsem de sonuçta bu bir balo, kendime bir çekidüzen versem iyi olur. Üstüme bol bir pantolon çektim, onun üstüne de elime ilk gelen hakirenkli gömleğimi giydim. Artık hazır olduğuma göre gidelim bakalım meydandaki o güzel mağazaya.
Ormanın ortasındaki ahşap evimden çıktım ve patikadan yavaş yavaş yürümeye başladım. Yaklaşık 15 dakika içinde meydana varmıştım, bayağıdır uğramadığımdan olsa gerek ki çokça değişmiş. At arabalarının sayısı artmış, her bir kız sanki soylu ailelere mensupmuş gibi giyinmiş ve gerçek soylu kızların sayısı artmış. Tabi ki dilenciler bırakıldığı gibi kalmış, ara sokaklarda yaşam savaşı veren küçük çocukların da dilencilerden geri kalır yanı yok hatta sayısı biraz daha artmış.
Etrafta biraz dolandıktan sonra yeni açılmış bir mağaza gördüm. İçerisinde gerçekten şatafatlı kıyafetler vardı, gerçi sadece bir gece giyilecek bir kıyafete bu kadar para verilir miydi? Emin değilim.
Tam içeri girecekken ince ve kibirli bir ses;
- Bence, burada sana göre bir şey yok.
Belli ki üzerimdekilerden dolayı buradan bir şey alamayacağım düşüncesine kapılmış bir leydiydi. Bilmiyordu ki ondan çokça daha zengindim, yani muhtemelen öyleydim. Arkamı dönmeden sakin ve umursamaz bir ses tonuyla;
- Bence bundan bu kadar emin olmayın, leydim.
Bu dediğime bozulmuş olsa gerek ki birkaç tane çalışana sertçe;
- Beyefendiye en görkemli takımlarımızı getirin. Dedi.
Arkamı dönüp leydiyle göz göze geldim. Gümüş tonu dalgalı saçları vardı. Masmavi tıpkı gökyüzünü andıran gözleri ve al al olmuş yanakları vardı. Öyle çok şatafatlı olmayan bir elbise giymişti, o da mavi tonlarındaydı. Sağ elindeki mavi renk yelpazesiyle suratının yarısını kapatıyordu. Gerçekten güzel bir leydiydi.
- Yardım etmek istiyor gibi görünüyorsunuz ama bir balo için sıradan bir takım alıp çıkacağım leydim. Benim için bu kadar zahmete girmenize gerek yok.
- Amanın! Ne zahmeti. Sizin gibi yakışıklı birinin üzerinde, takımlarımızın nasıl duracağını merak ediyoruz sadece.
Sağ elindeki yelpazeyi kapatıp bana ters ve ısrarcı bir bakış attı. Belli ki başta yaptığım saygısızlıktan dolayı beni cezalandırmak istiyordu. Benim hakkımda bilmediği tek şey benim gerçek kraliyet üyesi olmam.
- Sizin gibi güzel bir leydi öyle diyorsa bana da denemek düşer.
Onu kendi tuzağına düşürmüş olsam gerek çünkü yanakları biraz kızarmıştı. Çalışanlar dört adet takımla gelmişti.
- İstediğinizi alıp gidebilirsiniz.
Son sözleri bu olmuştu çünkü bunları dedikten sonra mağazadan çıkıp gitmişti. Bende elime ilk gelen takımı alıp çıkmıştım. Biraz meydanda dolaşıp akşamki balo hakkında diğerlerinden bilgi toplayabilir miyim acaba? Diyerek etrafta dolanmaya başladım. Herkes prensesi ilk defa göreceği için heyecanlı olduklarını söyleyip duruyordu.
Daha farklı bir bilgi alamayacağımı fark edip, zaten kararmakta olan havaya son kez bakıp evime doğru yola koyuldum. Patikada yürüyüp eve vardığımda kendimi koltuğa atıp biraz soluklandım.
Masada duran davetiye, gönderilen mektup ve aldığım takıma bakarak iç geçirdim. Saraya bir daha girebileceğimi sanmıyordum ama kaderde bu da varmış.Yorgunlukla nefes vererek hazırlanmaya koyuldum.
Aynada kendime baktım, üzerimdeki takım gerçekten çok güzeldi. Ağırlıklı olarak yeşil kullanılmıştı. Yeşile eşlik eden beyaz ve siyah detaylarda vardı. Takım güzeldi ama üzerimde çok daha iyi duruyordu. Siyah kısa saçlarımı geriye doğru attım, anlıma birazcık düşenler vardı ama dokunmadım. Güzel duruyorlardı.
Masadaki davetiyeyi aldım ve yola koyulmaya başladım. Tabi ki at arabam yoktu ve güçlerimi kullanmak lanetimden dolayı çokça acı veren bir eylemdi ama bu kadar yolu yürüyecek gücümde yoktu.
Gecede kaybolan siyah kanatlarımı serbest bıraktım. Cidden geceye karışmışlardı, ayın ışığından dolayı yer yer yıldız gibi parlamalar vardı sadece. Güçlerimi kullandığım her saniye canım daha çok acıyordu, bu yüzden elimi hızlı tutma kararı alarak saraya doğru kanat çırpmaya başladım.
İnsanları gördüğüm zaman yere indim. Bir bank görüp hemen oturdum, anlımdaki terleri sildim ve biraz soluklandım. Yol bayağı uzaktı haliyle çokça da yorulmuştum. Görevi veren kişiden daha çok para istemem lazımdı.
10 dakika boyunca dinlenmiştim insanlar daha da çoğalmaya başlamıştı. Gözüme insanların arasında beyaza yakın kısa saçları olan, zümrüt gibi duran yemyeşil gözleri olan ve sivri kulaklarıyla dikkatleri üzerine toplayan bir elf ilişmişti.
Diğer krallıklarla çok iyi anlaşamayız, özellikle de cadı krallığıyla ama zaten cadı krallığına devamlı olarak yer değiştirme büyüsü yapıldığından yerini bulmak imkansızdı. Elf krallığıysa hemen bitişiğimizde bulunan bir krallıktı. Birden fazla kez savaşmıştık ama sayıları çokça az olduğundan dolayı kazanmıştık. Uzun yıllar boyunca yaşadıkları için üreme gereksinimi duymuyorlardı.
Elfle göz göze gelmek isteyeceğim en son şeydi ama neyi istemezsek olurmuş dimi? Bana derince bir bakış attı, ne görmeye çalıştı bilmiyorum ama bakışlarını kaçırıp saraya girmişti bende peşinden girmiştim.
Kral çoktan konuşmaya başlamıştı, soylular pür dikkat bir şekilde dinliyordu. Bense tabi ki de etrafa bakıyordum ve tanıdık bir çift mavi gözle karşılaştım. Üzerimdeki takımı hemen tanımış olsa gerek ki, gururla sırıttı. Sanırsam benim üzerimden kendi butik reklamını yapacaktı. Üzgünüm leydim ama buna müsaade etmiyorum. İnsanlardan uzakta bir köşeye geçtim ve krala baktım. Konuşması sonlara gelmişti sanırım, elini arkaya doğru uzatıp prensesi sosyeteye göstermişti.
Uzun kıvırcık çok tatlı bir kahve tonunda saçları vardı, koyu yeşil gözleri sanki insanı sonbaharda gibi hissettirmişti. Boyu bana ve diğer leydilere göre biraz kısa kalıyordu ve zayıftı. Neden bu kadar zayıftı? Kimsenin bilmediği bir hastalığı falan mı vardı ki?
Ona olan bakışlarımı kaçırdım. Güzelliğinden mi bilmiyorum ama içimde tuhaf bir his uyandırmıştı.Hayranlık mı yoksa hoşlantı mı olduğunu anlamam için çokça vaktim olacağından şanslıydım.
Kral, prensesi bırakıp kim olduğunu bilmediğim insanlarla konuşmaya gitmişti. Prensesin çevresi sadece itibar kazanmak isteyen insanlarla dolmuştu, rahatsız oluyor gibi görünüyordu ama kimseyi de kırmamaya çalışıyordu.
Bakışlarım prensesin olduğu yerden ayrılmadığı için yanıma gelen leydiyi görmemiştim.
- Bu beni ikinci kez görmezden gelmen biliyor musun?
Sanki onu umursamamama gücenmiş gibi bir hali vardı.
- Üzgünüm leydim, bazı şeyleri düşünmekten pek etrafa odaklanamadım.
- Üzgün olmanız hoşuma gitti bayım. Üzerinizdeki takım size çok yakışmış gerçi ben mavi olanın size daha çok yakışacağını düşünmüştüm.
Dinleme zahmetinde bulunmadığım şeyler anlatıyordu. Bense gözümü prensesten alamıyordum. Orkestradan sonunda dans parçası çalmaya başlamıştı, diğer erkeklerden hızlı davranıp prensese ulaşmam lazımdı. Yanımdaki leydi sanki hiç yanımda değilmiş gibi çekip gitmiştim. Sonuçta bir hedefim vardı ve onunla uğraşacak vaktim yoktu.
Hızlı davrandığım için prensese ilk dans davetinde bulunan bendim. Bu durum içimi rahatlatmıştı.
- Leydim, bana bu dansı lütfeder misiniz?
- Tabi ki.
O da sanki bunu bekliyormuş gibi o küçük ve narin elini elimin üstüne koydu ve dans etmeye başladık. Yakından bakınca suratının bazı yerlerinde çillerin olduğunu fark ettim, yanaklarıysa kızarmıştı. Sanırım insan içine çıkmaya pek alışık değildi.
Diğer çiftlerde bize eşlik etmeye başladığı için salonun ortası kalabalıklaşmıştı. Prensese eğilerek;
- İstersen bahçeye hava almaya çıkabiliriz? Biraz yorulmuş gibisin.
- İnan çok iyi gelir.
Hala el ele yürüyorduk. Uzunca iki koridor geçip bahçeye ulaşmıştık. Elini elimden çekmişti, elim boş kalmıştı. Hafif esen rüzgar saçlarını az da olsa arkaya doğru uçurmuştu. Ay ışığının suratına vurmasıyla daha da tatlı gözüküyordu. Ben onu incelerken o ise gökyüzünden gözlerini ayırmadan konuşmaya başlamıştı.
- Biliyor musun? Ne kadar yakışıklı dursan da surat yapın sanki bir kıza aitmiş gibi duruyor.
- O zaman, sana bir sır vereyim mi prenses?
Sonunda gökyüzünden ayırmıştı o güzel gözlerini. Meraklı bakışlarla gözlerime bakıyordu, hafifçe sırıtıp konuşmaya devam ettim.
- Ben zaten kızım.
Bunu zaten biliyormuş gibi kafasını yıldızlarla dolu olan gökyüzüne geri çevirmişti.
- Biliyordum.
Sadece bunu dedi ve tekrar sessizlik. Bende gökyüzüne bakmaya başladım ve baktıktan biraz zaman sonra bir yıldız kaydı. Prenses görmüş müydü bilmiyorum ama sorma gereği duydum.
- Yıldız kaydı, gördün mü?
- Gördüm.
- Peki dilek tuttun mu?
- Evet.
- Peki. Ne tuttun?
- Buradan gitmeyi.
Bunu demesini beklemiyordum. Şaşkınlıkla suratına baktığımda zaten bana bakıyordu.
- Bundan emin misin? Yani gerçekten buradan gitmek mi istiyorsun?
- Evet. Eminim ki dışarıdaki hayat buradakinden çok daha iyidir.
Kanatlarımı serbest bıraktım, zaten bozuldu bozulacak olan saçımı elimde dağıttım. Elimi prensese uzattım.
- O zaman benimle gelmek ister misin?
Küçük elini, elimin üstüne koydu ve konuştu.
- Hadi gidelim buradan.
Bu sözleri söylerken gözlerinin içi parlamıştı ve çok güzel bir şekilde gülümsemişti. Artık emindim, ben yani bu krallığın en iyi suikastçısı. Bu ufacık sanki dokunduğumda kırılacak gibi duran bu kıza karşı, bir şeyler hissetmeye başlamıştım.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |