@fatosusus
|
#HİKAYEDE GEÇEN KURUM KURULUŞLAR VE KİŞİLER TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR #
___________<3 Saatler öncesinden... Adam karşısında baygın uyuyan doktora bakıyordu. 26 yaşına göre daha genç gösteriyordu. Kahve saçları kürek kemiklerine kadar geliyor, gül rengi dudakları dikkat çekiyordu. Yüz şekli elmas sekliydi. Burnu yüzü ile orantılı. Kaşları uzun ince, yüzüne bir çehre katıyordu. Adamın telefonu çalarken elini cebine atıp hızla arayana bakmadan yanıtladı. "Alo abi, doktor hâlâ uyanmadı mı? Herif kötüleşiyor." Dedi kerem. "Yok." diye bir ses çıkmıştı sadece ağzından. Konuşmayı sevmezdi zaten kısa ve net cevaplar onun için idealdi. "Peki abi." Diyip telefonu kapattı karşıdaki. Kimi kimsesi olmaması adamın daha kolayına gelirdi. Nede olsa öldürse kimse peşine düşmezdi öyle değil mi? Güzel bir kadındı. Boylu boyunca L koltuğa uzanmış stilettoları ile uyuyan beyaz kumaş pantolonu üstünde ipli ince bir üst vardı. Onu düşüncelerinden ayıran doktorun ela gözlerini yavaşça aralamasıydı. ____________<3 Hayatınızda hiç dönüm noktanız oldu mu? Ama böyle hayatınızı baştan aşağı degiştirecek bir şey. Mesela ilk başta ailenizi değiştirecek, sonra işinizi belki. Hayatınız başka insanların insafına kaldı mı hiç? Duyduğum şey üşüyen bedenimi durdurmuş hatta şuanda üşüdüğümü fark ettirmişti. Bana benimle evlen diyordu. Ya öl yada öl diyordu. Ben şuan tetiklenmek üzere bir silahın ucundaydım.
Daha ismini bile bilmediğim bir adam ile evlenmemi istiyordu. Yapmayacaktım. Babamıda öldüremezdi. Neden evlenecektim ki? Olmazdı. Kardesleriminde hali vakti yerindeydi. Onun servetine ihtiyacımız yoktu ki bizim. Babamın bütün herşeyi onun olsa nolur?
"Hayır" dedim fısıltı gibi çıkan sesimle. "Ben, Olmaz." Dedim. "Bak ben ölmek istemiyorum tamam mı? Seninle evlenmekte istemiyorum." Dedim burnumu çekip. "N'olursun, yapma." "Olmaz." Dediğimde sesim fısıltı gibi çıkmıştı. "Olur" dedi. Elindeki silahı bana dahada yakınlaştırdı sol eli kolumu dahada sıkı kavrarken, sağ eli, silahın ucunu tam kalbime bastırdı.
Başımı iki yana salladım. "Hayır," dedim tekrardan. "Babama bir şey anlatmam gidince söz." Dedim bu sefer. "Bak baban umrumda değil." Dedi. Kolumu sıkması değil kalbimi ellerinin arasında sıkması canımı acıtıyordu. "Olmaz" dedim. Gözlerimdeki dolmuş yaşlar kirpiklerimim arasından bir bir akıyordu. Bir umutla titreyen sol elimi kalbine koydum "Bak burası atıyor, nefes alıyorum ben, o karanlık dünyanda birazcık, küçük bir nokta ışık kaldıysa yapma nolursun"
Bir kaç saniye ağlayan beni izledi. Zevk mi alıyordu birinin ağlamasından. Silahı yavaşça göğsümden çekti. Silahın ucu ile, göğsündeki elimi indirdi ve birden beni tekrar sürüklemeye başladı. Hızlı adımlar atarken tekrar geri döndüğümüzü fark ettim. Yine önü açık olan balkona götürüyordu beni, anlaşılan pek uzağa kaçamamıştım. Ahırın ileride doğru uzaklaşabilmiştim sadece. "Kerem, Batuhanı ara." Dedi. Beni tekli koltuğa fırlatıp dengemi sağlayamadan kalçamın üstüne düştüm. O ise başımda duruo ellerini kemerine yerleştirdi.
Gözlerim yarım ekmek aramda takılı kaldı. Bir kaç telefon çalma sesi ardından yine bir erkek sesi. Kerem ayağa kalkarak telefonu başımda duran adama verdi. "Aydın barbarosun videosunu at" Dedi ardından telefonu kereme uzattı oda telefonu kapattı başını yanımda duran adama çevirdi. Öylece donup kalmıştım ama hareketlerini fark edebiliyordum. Derdi neydi bu adamların? Bırakıp gitmek istiyordum. Bugünü unutmak. Bir mesaj sesi ile telefon yanımda duran adamın elindeydi tekrardan. Oturduğum koltuğa eğildi. "Bak" dedi videoyu açarken.
Babam, havuzun başında oturmuş laptopu ile ilgileniyordu. Alnındada kırmızi bir nokta vardı. "BABA!" diye bağırdım. Beni duyamazdı değil mi? "BABA DUYSANA BENİ BANA!" dedim çırpınarak. "Elindeki bilgisayardan neye bakıyor biliyor musun doktor? Haftaya bizden alacağın malların fiyatına." Dedi. "Baba!" Dedim ağlayarak. Ne istiyorlardı benden. Benim aileme bir şey yapmasın diye ölümü göze alma ihtimalım için mi babamı kullanıyorlardı. Neden bu kadar çok şeyi düşünüyorlar neden böyleler?? Ne ara bir tetikçi babamı uzaktan vurmak için bekler olmuştu.
Burnumu çekip başımı ona çevirdim. "Gerçekten hiç bir şey söyleyemeyecem bırak beni. Babamada dokunma nolursun." Dedim dolu gözlerle. "Evleniyor musun evlenmiyor musun?" Dedi tekrardan burnunu çektim. Ellerini koltuğun dirsek koyma yerine yaslamış bana doğru eğilmişti. "Cevabın?" Biraz bekledim. Hayatımi mahvedemezdim. Ben bu adamla evlenmek istemiyordum. Gözlerimdeki yaşlar yanaklarımdan süzülürken, "Babama bir şey yapmayacaksın." Diyebildim. "Kendini düşün doktor bırak babanı dedi." "Eğer kabul etmezsen sen öleceksin sen!" Dedi. "Ölmek istemiyorum babamında ölmesini istemiyorum, söz ver ona dokunmayacaksım?" Dedim. Beni rehin tutan adamdan söz istemek ne kadar mantıklıysa ve nasıl korkmuşsam saçma sapan düşünceler yer ediyordu beynimde.
"Söz, babana benimle evlenirsen dokunmam." Dedi tehditkar bir edâyla. "Bana" fısıltıyla çıkan sesim nefeslerimi dahada sıkılaştırıyordu. "Doktor." Benim gibi fısıldamıştı. Ellerini koltuktan çekti. Ve arkasını dönüp öylece balkondan uzaklaştı.
Korktuğumun farkındaydı.
"Olmaz," dedim donuk gözlerle. "Hayır." Diye fısıldıyordum gözlerimden bir bir yaşlar süzülürken.
Karşımda oturan kerem beni izlerken ben masaya bakıyordum. Başka bir yolu olmalıydı. Bu böyle olmazdı. Başka bir yol, başka bir çare. Olamazdı böyle.
"Maral hanım, su ister misiniz?" Diye sordu. Aklıma gelen şey ile başımı hafifçe olumlu anlamda salladım. Kerem ayağa kalkıp içeriye doğru adımladığında ben bir kaç saniye bekleyip ayağa kalktım. Arkamı dönüp etrafı kontrol ettim.
Balkondan tahta zemine çıkıp iki tarafada baktım. Topuklu ayakkabılarım fazla ses yapıyordu. Hızlıca onları elime alarak çıplak ayaklarım ile yürümeye başladım. Buradan kurtulmalıydım. Tahta zemindi, ayağıma bir şey batmazdı. Adım adım ilerlerken, ahırın kapısının ardına kadar açık olduğunu fark ettim. Işık benim olduğum uzun ince tahta yola yansıyordu.
"Tamam amca hallediyorum ben, adam yaşıyor." Diyen kalın ses benim irkilmemi sağlamıştım. Olmazdı böyle kaba bir adam ile asla evlenmezdim. Yavaşça başımı çıkarıp kapının ucundan ahıra baktığımda arkası dönük bir şekilde atlar ile uğraştığını gördüm. Olmazdı bu adamla.
Ya şimdi koşarak geçip gidecektim,yada yakalanacaktım. Gözlerimdeki yaşı sildim. Zaten ahırdan sonra çitler vardı. Bunlar atlar içindi. Yani aralarından ince vücudum rahatlıkla geçerdi. Sonrası zaten orman illaki ana yola çıkan bir tarafını bulurdum. Bu adam ile olmazdı.
"Tamam eyvallah amca." Dedi bu seferde. Kapıya dikkat ederek hızlı ama sessiz adımlarla ahır kapısını aşıp sırtımı kapının arkasına aldığı duvara yasladım. Derin bir soluk verdiğimde keremin sesini duymuştum.
"FERHAT! DOKTOR YOK!" Nasıl kapının arkasından çıkıpta, çitlerin arasından geçtiğimi hatırlamıyorum bile. Hızla koşarak elimdeki ayakkabıları sallaya sallaya var gücümle ağaçların arasında geçiyordum. Arkama bakmadan ayağıma batan şeylerin acısını unutarak bütün gücümle koşuyordum.
Kaçmalıydım, ölmemek için kaçmalıydım. Eğer beni yakalarsa iyi şeyler olmaz. Bu adam ile olmazdı.
Sendelememi sağlayan şey o adamın sesi oldu. "DOKTOR!" Arkamdaydı, yine kovalıyordu beni. Ama bu sefer yakalayamayacaktı. Bu sefer kurtulmalıydım. Ben onun gibi biriyle asla evlenmezdim.
Aldığım nefesler bana yetmiyordu. Ellerimdeki ayakkabıları istemsizce sımsıkı tutuyordum. Bir sürü bitkiyi aşıyor ağaçların arasından manevralar yaparak geçiyordum.
Bana uzun gelen yoldu fakat arkama baksaydım belkide hâlâ çifliği görebilirdim. Sanki ne kadar koşarsam koşayım ilerleyemiyordum. Küçükken bizi köpek kovaladığındaki o korkuyu hatırlıyor musunuz? O korku arkamdaki adamın yanında hiç bir şeydi.
Tam önümde olan koca taşın üzerinden atladığım büyük bir acıyla yere yığıldım ve bir kaç takla atarak canımı dahada yaktım. "AHH!" ayağıma diken batmıştı. Gül dikeni gibi küçük değiller, kocaman bir diken batmıştı. Yada başka bir şey. Hissediyordum. Canım çok kötü yanıyordu.
Sırt üstü serikdiğim yerden döndüm ve dizlerimden destek alıp sürünmeye çalıştım bu sefer. Zaten ayakkalarım ormana girdiğimden beri acıyordu. Fakat beni durduran ayağıma koca bir dikenin saplanmış olmasıydı. Yada ayağımdaki dikeni bırakın kalbimdeki korun acısına mı düşmeliydim.
İnsanın kalbi aşktan,sevgiden,acıdan,kederden yanardı. Benimki ise korkudan yanıyordu. Yakalanacam korkusundan. Ve şuan düştüğüm hâl bunu kesinleştirmişti.
"DOKTOR!" dedi yeniden o ses. Karşımda karanlıkta koca bir cüsse belirdiğinde gözlerimi sımsıkı kapattım. Vuracak mıydı bana? Kızacağı çoktan belliydi zaten. Sesini her bir parçasındanda öfke aktığına göre öpüp başına koyacak hâli yoktu.
Hemen yanıma gelip ayak bileğimden kavrayıp havaya kaldırdı ayağımı. Sanki görebilecekmiş gibi inceliyordu. Ben onu bile zor seçiyordum bu karanlıkta. "Çok acıyor" diye fısıldadım. Nefes nefeseydim. Onunda nefes seslerini duyuyordum. Acısı beni ağlatmaya yetecek kadar acıyordu. "Hakettin" dedi öfkeyle. Ayağımı yavaşça yere bıraktı. Tekrar yavaşça sırt üstü dönmüştüm. Mecbur kalmıştım. Bedenimde acıyordu. Ama ayağımın acısının yanında bu hiç bir şeydi. Biz dizi yerdeydi. Bana doğru uzandığını hissettiğimde Sırtımdan ve dizlerimin arkasından sıcak kollarını geçirdiğinde beni kucağına aldığını anladım.
Bu hâlde istesede yürüyemezdim zaten. Başım güçsüzce ve nefes nefese onun omzuna düşerken oda benimle beraber arkamdan koşmasına rağmen sanki robotmuş gibi beni öylece taşıyordu. Sesindeki öfkeye rağmen ağzını bıçak açmıyordu.
Ben ise kedi gibi başımı omzuna koymuş celladımla yüzleşmek için kaçtığım yere dönmemi bekliyordum.
Ben böyle hayal etmemiştim ama. Kacacaktım, kurtulacaktım. 1 hafta izin alıp kendimi unutturacak sonrada hayatıma devam edecektim.
Bu gelmişti ilk aklıma. Buydu yani planım basitti. Ayağım zonklamaya başladığında, ıslak yerlerin daha çok üşümeye başladığını fark ettim. Ayağım kanamıştı büyük ihtimalle. Kanın olduğu yerler kururkende hâliyle daha soğuk oluyordu.
Burnumu çekip gözlerimden akan yaşları silmeye tenezzül etmemiştim.
Onun sadece derin ve sık nefes seslerini duyuyordum. Göğsü inip kalkıyordu. Beni sanki bir kartonu taşır gibi taşıyordu. Adımları hızlıydı. Sanki ormanı ezbere biliyordu.
"Bana ne yapacaksın?" Dedim güçlükle. Ses çıkarmadı. "Çok mu kızdın?" Dedim bu sefer. Tabiki yine cevap vermedi.
Tekrar burnumu çekip konuşmamıştım bir daha. Akşam olmuştu. Yönünü, önünü,nereye gittiğini nasıl görüyordu bilmiyorum ama ben şuan onun yüzünü bile göremiyordum. Belkide gözlerim buğulandığı için göremiyordum yüzünü.
Işıklar önümüzdeki yolu aydınlattığında, ahırın yanından geçtiğimizi fark ettim. Çitlerin etrafından dolanmış olabilirdik. Ne kadar uzun çitler vardı hangi aradan geçtik ahırı aştık bilmiyorum. Tahtaya vuran sert adımları sanki gelen şiddetli fırtınanın habercisi gibiydi. Babamdan korkmayan bir adamın kucağındaydım. İlk defa babamdan korkamayan birine rastlamıştım. Cem bile korkuyordu.
"Buldun mu abi?" Dedi keremin sesi. "Nolmuş abi kıza?" Dedi başka bir erkek sesi. İlk defa duyuyordum bu sesi. Yine bakmak için tenezzül etmemiştim.
Benim saatler önce baygın olduğum koltuğa kucağında benimle beraber oturdu. Başımı omzundan kaldırıp gözlerimi yüzüne diktim. Mahvolmuş bir haldeydim. Gözlerim kan çanağı olmuştu büyük ihtimalle. "Acil durum çantasını getir Batuhan." Dedi. Bir ismi olduğundan beri şüpheliydim artık. Etrafındakilerin ismini biliyor onun ismini bilmiyordum. "Hemen abi" diyerek hızlı adım seslerini duydum. Neden herkes abi diyordu? Mafya falan mıydı yoksa? Babamda silah ticareti ile uğraşıyordu? Korkmamlıydım. Babam beni bulurdu. Bulurdu dimi?
Alet çantası yarım saat önce yediğimiz ekmek arasının olduğu yere kondu. Adam, kalçamı kucağından kurtarıp yanına aldı. Kalçam onun sol bacağına değiyordu. Bacaklarım kucağındaydı bu sefer.
Çantayı açıp, içinden gerekli malzemeleri çıkardı. Pamuk alıp yaranın etrafina tentürdiyot sürdü. Pamuğun yumuşaklığını hissetsemde ayağım acıyordu. Eline bu sefer cımbız aldı. Ama alet çantasında cımbız olmazdı. "Napıcaksın!" Diye korkarak, ellerimin yardımı ile sırtımı dikleştirdim. "Çok mu kötü?" Dedim kaşlarımı çatarak. Doktordum ama canım tatlıydı. "Doktor, beni daha fazla yorma, uzan şuraya" dedi yüzünü bana çevirmeden. Ben sol elimi uzandığım yere koymuş ordan destek alarak yapacağı işleme bakıyordum. Sağ elimi ise istemsizde koluna atıp sıkmıştım. Bir kaç saniye sonra ayağımdaki büyük acıyı hissetmem ile, "AĞHH!" diyerek bağırdım. Canım fena yanmıştı. Gözlerimdeki yaşları yenileyecek kadar çok yanmıştı. "Yavaş ol lütfen," dedim dudaklarımı birbirine bastırıp.
"Keşke sende koşarken yavaş olsaydında görseydin önündeki çiviyi"Dedi. "NE! Ne çivisi!" Dedim telaşla. İlk bana baktı ardından Batuhan ve kereme. "Küçük bir şey, hallediyorum." Dedi elindeki pamukla. Nasıl görebilirdim o karanlıkta yeri, önümü zor görüyordum ayrıca. "Yanlız.." diye devam etti. "Kolumu bırakırsan daha rahat pansuman yapabilirim." Dedi. Sağ elime gözlerim kaydığında var gücümle kolunu sıktığımı fark ettim. Hemen elimi gevşetip koltuğa tutundum. "Pardon." Pansumanına devam ederken Kerem ile Batuhan karşımızdaki çift kişilik koltuğa oturmuşlardı.
Bir kaç dakika sonra ayağımı bir sargı bezi ile sardığında biraz daha iyi hissetmiştim acısı hafiflemesede pansuman yapıldığı için psikolojimen daha rahattım. "Götür şunları Batuhan, kerem sende çık gez." Dedi ikisinede emir verirken. Nefret ediyordum bu emir kiplerinden. Anlaşılan bizim bı yüzleşmemiz,sorgumuz vardı bununla.
Bacaklarımı kucağından çekip yere doğru dikkatlice sarkıttım.
"Ne diye kaçtın?" Dedi sesini yavaş yavaş öfke ele geçirirken. "Nasıl kaçmaya cesaret ettin yada?" Dedi. Kaşları çatıktı. "Ben..." Dedim ama nasıl cümleye başlayacağımı bile bilmiyordum. "Seni bulamam mı sandın?" Dedi kaşları iyice çatıldı. Kare yüzüne, uzun benden kalın kaşları güzel bir görünüm sağlıyordu.
"Bak," dedi bu seferde. Derin bir iç çekti gözlerini kapattı. "Ben seni elimden kaçırtırmıyım?" Dedi. En sonunda dayanamayıp bende sesimi en az onunki gibi yükselttim. "Bana seninle evlenmemi söylüyorsun! Daha ismini bile bilmediğim bir adam ile aynı yatağa girmemi istiyorsun! Hem bunu benim canım ile hemde babamın mal varlığını almakla tehdit ediyorsun! Sen kendini ne sanıyorsun!" Dedim. Sesim yüksek mi çıkmıştı bilmiyorum ama onun yüzünü buruşturmaya yetmişti.
"Bana bağırma." Dedi sakince. Ama bu birazda zorunlu bir sakinlikti. "Bağırtma o zaman!" Dedim. Derin bir nefes alıp gözlerini kapattı. Bir kaç saniye burun kemerini sıkarak rahatlayama çalıştı ama sadece çalıştı. Yada ben öyle yorumluyordum hareketlerini.
Bir anda elini cam sehpaya vurduğunda sıçrayarak geri çekildim. "KAÇMAYACAKTIN DOKTOR!" dedi. Gözleri büyümüş,damarları her yerinden belli oluyordu. Kükremişti resmen.
Ben kendimi geri çekmişken sakinleşmeye çalışarak eliyle yüzünü sıvazladı. "Bu formalite bir evlilik olacak!" Dedi dişlerinin arasından. "Benim işim senin canından daha değerli," dedi daha sakin bir tavırla. İş ile ne alakası vardı bunun? "Baban en sağlam müşterim. Seni öğrenirse o küçük beyniyle ikimizide yakar, polis zaten ufak bir delil arıyor" Dedi. "Zarar ederim senin yüzünden " Dedi. "Nasıl yani?" Diye sordum şaşkınlıkla. "Amcam seni öğrenmiş, öldür dedi bana. Eğer kerem yanlış kişiyi kaçırmasa seninle evlenmek zorunda kalmazdım" Dedi. Sağ elini bacağına atmış hafifçe dirseğini kırıp, yüzünü bana dönerek jest mimikleri ile bir şeyler anlatıyordu. Sanırım onlarda bulaşıcıydı bu jestler. "O yüzden sözümden cayarım doktor. Bir daha bana bağırma, plan bu, bana ayak uydur, Ölmek istemiyosan tabi." Dedi. Bir kaç saniye geçti iki elinin dirseklerini dizlerini yerleştirdi. Bacaklarını açtığında elleri birbirine kenetlenmişti.
"Bak,Görmemem gereken şeyler gördün, sana elbette güvenmiyorum. Yarın öbür gün polislerin elinde sadece bir delilin geçmesi ile bizi enselerler, ve senin şahitlik yapmayacağını nerden bilebilirim?" Dedi. İlk defa benimle insan gibi konuşuyordu. Ellerimi saçlarımın arasından geçirip sonrada boynuma götürdüm. "Ama ben seninle evlenmek istemiyorum." Dedim. Gözlerine bakarak. "Bu işin zor kısmı işte. Yarın akşam yıldırım nikahı ile evleniyoruz. İste, isteme, beni bağlamaz. Ölmek istemiyorsan evlenecez" Dedi oda gözlerime bakarak. Derin bir nefes alıp elimi boynumdan çektim. Allah'ım yalvarırım bana yardım et. "Sana neden güveneyim?" "Biz sözümüzde dururuz. Başka seçeneğinde yok" Dedi. Sanki ben durmayacaktım ha? Paşama bak delikalı havaları bir artislikler.
"Offff, babam? Ona bir şey yapmayacaksın ama, banada, işime karışmayacaksın, benimde özel hayatım olacak. Bu gerçek bir evliliğe asla ama asla dönüşmeyecek." Hareketleri yavaşladı. Gözlerinde başka bir duygu vardı. "Sen," dedi tane tane. "Ferhat Ulukan'ın karısı olacaksın. Onun ilk ve tek karısı, sence özel hayatın olabilir mi? Zorla evliyiz diye başka bir adam hayatında olabilir mi?" Dedi. Bir nefes verip devam etti. "Bana yakışır bir kadın olacaksın, başka erkekle bırak muhattap olmayı gözgöze gelsen canını yakarım." Dedi. Neydi bu ilkellik bu ayılık, nolursun Allah'ım yardım et! "Hayır hayır" diyerek söze girdim. Bu dağ aylığının nerden geldiğini sormayı es geçerek kendini açıkladım. "Bak burda bile beni anlamıyorsun. Başka erkeği kastetmiyorum. Mesela diyorsun ki formalite bir evlilik bana dokunmanı istemiyorum" Dedim "Gerçekten, sence tek sorunumuz temas mı?" Diye sordu tek kaşını kaldırarak. "Hayır seninle evlenmem!" Diye çıkıştım. Sözümü bitirir bitirmez, "Babanı nasıl inandıracaksın kızım! Ne diyeceksin adama! Onu düşünsene sene doktor!" Diye oda bana çıkıştı.
Doğru söylüyordu o büyük resmi ben ise detaylara takılıyordum. Sonuçta düşman değillerdi ya bir şekilde hallederdim. Benim için kolay mevzuydu. Babam her konuda benim arkamda dururdu.
"Sadece senin ailen bizi mutlu bilecek. Benim ailemden saklamamıza gerek yok. Babana hiç bir şey çaktırmayacaksın. Yoksa seni öldürürüm." Dedi. Bana doğru yaklaşarak. İstemsizce, sinirle bende ona yaklaştım. "İnsan değilsin sen, sen, berbat birisin. Belki biri bile değilsin. Taş kalplisin. Gaddarsın. Merhametten yoksunsun!" Dedim dişlerimin arasından. Koyu yeşil gözleri ile gözlerimin içine baktı. Ardından gözleri yavaşca aralık olan dudaklarıma kaydı. Dudaklarıma bakması ile hemen önüme dönerek ondan uzaklaştım. Birde sapıklığı başlamıştı HARİKA!
Önlüğümü çıkarıp koltuğun kenarına atıp arkama yaslandım.
"Akşam oldu burada kalamayız, bizim eve gidicez. Ailem ile tanısacaksın." Dedi. Göz yaşlarım yanaklarımda kurumuştu. Nasıl bir duruma düşmüştüm ben. Onunla evlenmek istemiyordum. Ben ölmekte istemiyordum. "Abi, annem aradı yemeğe gelmiyor musunuz diyor." Dedi Batuhan. "Geliyoruz. Söyle anneme." Bana baktı. "Masaya bir tabak daha koysun, gelini yemeğe geliyor." Dedi yüzümü incelerken. Ben ise koyu yeşil gözlerine bakıp öylece susmustum. |
0% |