Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@fatosusus

 

4. BÖLÜM

 

#HİKAYEDEKİ KURUM KURULUŞLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR KİŞİLERDE BU HAYAL ÜRÜNÜNE DAHİLDİR#

 

iyi okumalar değerli okurlar....

 

_______________<3

 

"Ne demek zorla evlendiriyor! Benim kızıma zorla kimse hiç bir şey yaptıramaz!" Dedi babam.

"Ferhat efendinin mal varlığını üstümüze aldık yardım ettik diye kendini ne sanıyor o şerefsiz!" Dedi babam.

"Ben gösteririm ona sen hiç korkma kızım." Dedi babam..

 

"Kızım, Maral'ım iyi misin?" Diyerek Berfin ablanın getirdiği suyu ikram etti.

"Daldın gittin ne oldu?" Demişti babam. Bir şey yok baba, olmasını istediğim şeyleri hayal ediyorumda biraz.

"Kızım, anlatsana doğru düzgün şunu. Ne oldu sana. Ayağın neden bu hâlde?" Diyip oturduğu koltukta biraz daha huysuzlanmaya başlamıştı.

 

"Baba, ayağıma cam battı önemli bir şey yokta asıl mesele başka." Dedim. Kaşları hafifçe çatıldı.

"Tamamda kızım deniz?"

"Babacım denizle buluştuktan sonra oldu herşey zaten." Dedim. Denize gerçekleri anlatıp anlatmamakta kararsızdım.

 

"Hani ben Paris'e gitmiştim ya 2 yıl önce." Dedim. Hadi bakalım başlıyorduk.

"Evet." Biraz hatırlamaya çalıştı.

"Evet evet, çok istediğin bir moda defilesi vardı." Başımı onu onaylarca salladım.

"Orda ben birini gördüm. Ve çok beğendim." Dedim. Burnumu çekerek. Babamın gözlerinde anlamlandırmadığım bir duygu vardı.

"İşte orda bir adam ile tanıştık ve konuştuk hatta Paris'ten yüzümde güller aça aça gelmiştim." Hayır, en sevdiğim elbiseyi aldığım içindi.

Babam yavaşça yutkundu.

"Onu bir daha göremicem diyede ağlamıştım. Fakat sana başka bir şey için demiştim." Dedim. Reglıydım o gün. Beni dikkatle dinliyordu. Ve bu cümleden sonra az buçuk nereye varıcağımı biliyordu. Yani kısmen.

"Ben onunla bugün karşılaştım. Yeniden. Ve uzun uzun konuştuk. Konuşurken bir şeyler öğrendim. Şarjım bittiği için tabi kimseye haber de veremedim." Dedim. İşte şimdi en can alıcı kısma gelmiştik. Benim bir şey dememe fırsat vermeden.

"Kim bu adam." Dedi babam. Ses tonu bile ayrı bir duygu vardı.

 

"Tanıyorsun aslında. Yani bende tanıdığını bugün öğrendim." Bu yalan değildi çok şükür.

"Kim?" Dedi kaşlarını çatarak sorusunu yeniledi.

"Ferhat, Ferhat Ulukan." Diyebilmiştim. Bakışlarımı yere çevirdim. Yalandanda olsa zorlada olsa böyle bir şeyi babama söylemek yüreğimi sızlatıyordu. Ben böyle zor olacağını düşünmemiştim.

 

İlk önce bir kaç saniye ses vermedi. Biraz düşündü. Neyi düşündü bilmiyorum ama kafasında bir şeyleri tartıp biçtiği belliydi.

Ardından yumuşacık bir sesle, elini çeneme atıp ona dönmemi sağladı.

"Babacım, iyi bir seçim yapacağını biliyordum." Dedi. Şaşkınlığımı zar zor gizleyerek öylece babama bakakaldım.

"Beni şaşırtın. Ferhat delikanlı adamdır. Adam gibi adamdır hemde. Hiç yamuğunu görmedim Allah var. Ne yalanı, ne içkisi, çok dürüsttür." Diyerek babamın bana onu savunması artık mimiklerimi aşıyordu. Ne demek adam gibi adamdır.

 

Beni öldürüyordu öldürüyo!

 

"Kız-kızmadın mı?" Gülümsedi. Yapma Baba. Onunla sana oyun yapıyoruz hatta onun ailesi hariç herkese oyun yapacaz yapma.

"Hayır, aksine. Bir gün ben gidersem buralardan o sana benden daha iyi bakar çiçeğim." Demişti.

Gözlerim dolmaya başlarken. Babamdan beklemediğim bir tepki alacağımın şaşkınlığı içerisinde kaderime boyun eğmek gibi bir seçeneğimin dahada arttığını heleki babamın onu öve öve anlatmasından hayalerindeki damat olduğunu fark ediyordum.

 

"Bana anlattığına göre iş ciddiye binmiş?" Dedi. Hemde çok baba çok.

"Baba..." Dedim. Zar zor. Onu bunu boşver asıl bomba geliyordu.

"Yarın akşam saat sekizde yıldırım nikahı ile evleniyoruz." Bunu bir çırpıda söylemem ile babamın yüzündeki gülümseme donuklaştı. Beni korkutmaya başlamıştı.

"Baba, bir şey söyle." Dedim öylece bana bakıyordu. Yada hayır bana değil geçmişe, çocukluğuma konunun buraya nasıl geldiğine?

"Annene söyledin mi?" Dedi ilk cümlesi. Sesindeki tonu anlayamıyordum..

"Hayır daha konusmadım."

"Çok kızacak." Dedi.

"Baba." Diyebildim.

"Yarın?" Diye sordu yeniden.

"Yarın" dedim başımı sallayarak.

 

Babamın ela gözleri, ela gözlerimde kalırken. Sanki bu dünyada değilmiş gibi başka yerlere dalmıştı.

"Baba..." Dedim tekrardan. Bir şey söylemeliydi. Kızmalı belki sevinmeli ama ses çıkarmalıydı.

 

İstemediğim şeyleri yaşarken babama böyle gerçek sandığı bir duyguyu yaşatmak ağırıma gidiyordu.

"Neden bu kadar çabuk?" Diye sordu. Bu normal bir soruydu. Ama normal sakinlikte değildi.

"Bugün baya uzun konuştuk." Dedim. Elimi boynuma atarak. Tam köprücük kemiklerim parmak uçlarıma denk geliyordu.

"Ve daha fazla vakit kaybetmek istemedik." Dedim.

 

Keşke, sana içimdeki o korkak yangını söylesemde sende geçti kızım diyip su döksen baba...

 

"İyi yapmıssınız." Babam şuan bildiğin şoktaydı. Bunun başka bir açıklaması olamazdı çünkü. Böyle olamazdı.

"Kardeşlerin biliyor mu?"

Başımı iki yana salladım.

"Şaşıracaklar." Dedi. Hâlâ donuk bir şekilde konuşuyordu. Adama tranva yaşatmıştım. Öylece yere bakıyordu. Ne düşünüyor ne geçiyor o aklından çözemiyordum.

"Sen gelin olunca," Dedi ama gözleri dolmuştu. Gelin kelimesi demesi ile gözlerinin içine bir hüzün oturmuştu.

"Gelin, sen olunca." Dedi yeniden. Yutkunarak elini elimin üstüne koydu. Bu konuşmayı yapmak ikimiz içinde ölüm gibiydi.

 

"Sen çok güzel olursun gelinlikle"

dedi bu sefer. Benim gözlerimden yaşlar çoktan akmaya başlamışken bir anda babamın boynuna atladım.

 

"Babam."

"Kızım"

 

Dedi. O kadar işten demişti ki sanki gitme diyordu.

Ama bilmiyordu, zorundaydım.

Bilmiyordu ki ikimizin canı için yapıyordum. Bu kadar duygusallaşaçağını, ağlayacağını nereden bilebilirdim?

 

Elimde olsa asla böyle bir şey ile karşısına gelmemeyi seçerdim.

 

"Ağlama babam" dedim yanağından öpüp. Oda geri çekilerek alnımdan öpmüştü.

"Sen..." Dedi burnunu çekti oda ben gibi.

"Gelin olunca, bende rahat ederim artık. Evde bağıra çağıra şarkı söyleyen yok. Kumanda kavgası yapacak adam yok.

"Zeliş var baba, Atlasta var." Dedim bende onu teselli ederek. İkimizde bunun yalancı bir teselli olduğunu biliyorduk. Zelişte böyle ağlamamıştı. Onu bir ay önce istemeye gelmişlerdi ve bir hafta sonra düğünü vardı.

"Sen ilk göz ağrımsın benim yavrum." Dedi. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlayarak.

 

Beni göğsüne çekip bana sımsıkı sarıldığında ellerimi belinden geçirip sırtına yerleştirdim.

 

Benim için herşeyin sahte ve zorla olmasından ayrı babama yarattığım bu duygu üstüme ağır bir yük yüklemisti. Onu ilk defa ağlarken görüyordum. Bu o kadar berbat bir histi ki.

 

Omuzlarında sanki bir çocuğun cesedi vardı. Neydi bu ağırlık? Bir yalan bu kadar ağır olur muydu? Bir zorunluk bir insanı bu kadar ağlatır mıydı? Ben babamın bu denli şok olup ağlayacağını asla bilmiyordum.

 

Saçlarımı koklayarak öpüyordu Babam. Bilmem belkide fazla abartmıştık sonuçta ölüme gitmiyordum. Hayır babam beni sevdiğim adamın yanına gidecek diye biliyordu fakat ben, canım ve canı için zorla evlendiğim her gün yüzüne nefret ile bakacağım adamın yanına gidecektim.

 

Özür dilerim baba...

 

Ben geri gelecektim ki sık sık Ziyaret edecektim. Böyle ağlarsa onu bırakamazdım. Ferhatı iç güveysi mi alsaydık? Asla kabul etmezdi ama denerdik en azından şansımızı?

 

Duygusallık sanırım beni biraz sallaklaştırıyordu.

 

Elimin tersi ile gözlerimi silip babamı sırtına hafifçe vurdum. Oda geri çekilip gözlerimden öptü. Bana sarılı olan saniyelerde ne düşündü bilemem ama ben babama bunu yaptığım için kendimi affetmemeyi düşündüm.

 

"Annene söyle, darılır sonra en son ben duydum diye." Dedi babam. Oda avuç içiyle gözlerini silmişti. Başımı salladım. Saçlarımı geriye doğru atıp oturduğum yerden ayağa kalktım. Sehpanın üzerindeki telefonumu elimle sıkıca kavradım.

 

"Gelicem baba bekle." Diyebildim. Zaten gözlerim yanmaya başlamıştı bir de ayağımın acısıyla aşırı kötü bir durumdaydım.

 

Seke seke yukarı çıkıp üstümü değiştirmeli ve annemin yanına gitmeliydim.

 

Merdivenlere geldiğimde babama bir kere daha baktım. İki elini yüzüne kapatmış, öylece duruyordu.

 

Şuana kadar bütün kararlarımda haklı haksız hep arkamdaydı benim.

Bu kararımda beni destekleyeceğini içten içe bilsemde beynim onun gibi bir adam ile evlenmemin cehennem olacağını haykırıyordu.

Yukarı adımlamaya başladım. Yavaş yavaş merdivenlerden çıkarken,

Telefonumu açıyordum. İlk önce Deniz ardından Zeliş ardında Atlasa ulaşmalıydım.

 

Telefon açılırken önlüğümün arabada kaldığını fark etmem ile istemsizce gözlerimi devirdim. Bir bu eksikti zaten."Hayır ya olamaz."

 

Telefonumun açılma sesi geldiğinde hemen tuş takımını girip diğer mesajlara aramalara dokundum.

 

Deniz yazısını görmem ile ilk başa tıklamıştım. Bu esnada merdivenlerde bitmişti çok şükür.

 

Telefon ilk çalısı ile açılınca Deniz yine denizliğini yapıyordu.

"Kızım nerdesin sen ya! Kaç saat oldu! Baban aradı benimle dedim adam inanasaya kadar canı çıktı, korumaları nasıl atlattın hangi ara hastaneden kayboldun sen ya! Ayrıca kocaya falan mı kaçtın ne bu saatlerde telefona bakmamalar kız vermedin dimi?" Deniz, ah canım arkadaşım bir gün bu şakalarının tersini yaşamak inanki hiç istemezdim keşke kaçsamda zorla evlenmeseydim. Oda yüksek ihtimalle telefonu kapatıp kafa dinlemeye veya annemin yanına gitmeye karar verdiğimi düsünmüştü. Maşallah ne iyi bı ailem var hiç kaçırılma ihtimalini düşünen yoktu. Gerçi öyle bir ihtimalde yoktu bu öğlene kadar. Ölsem haberleri olmayacak.

"Ben yarın akşam yıldırım nikahı ile evleniyorum Deniz." Dedim dan diye.

Bir kaç saniye ses gelmedi. Odama girmiş üstümü çıkarmaya başlamıştım. Yine ses gelmiyordu. Banyonun kapısını açtım bir süre daha ses gelmedi.

"Ne Zaman hamile kaldın?" Diyerek benim şaka yaptığımı ima ediyor ve sanırım bunun bir şaka olmasını dileyen ses tonu endişeye dönüşüyordu.

"Anneme uğrayacam. Ardından yanına gelece. Sanırım bugün sende kalabilirim. Yarın gelinlik bakmak için Ferhat beni evinden alır." Diyebildim.

"Maral..." Oda babam gibi şoklardaydı.

Hayır olamaz mıydı bir anda evlenmem. Evet akıllı,zeki ve normal bir insan olan ben asla böyle bir karar vermeyeceğim için sanırım normaldi.

"Maral..." Herkes adımımı ezberliyordu canım! Babam kızım diye Deniz maral diye Atlas ile Zelihada ablam diye ağlardı artık. Onları üzdüğüm şaşırttığım koca bir yalana dahil ettiğim için ilk Ferhata sonra kendime kızıyordum.

 

Kirpiklerim istemsizce yine yine ve yeniden ıslanmaya başladığında

Ona zaman vermeli ve herşeyi anlatmalıydım. Her haltı beraber yaptığım arkadaşımı elbette buna dahil edecektim. Cehennemde beraber yanacaktık zira babama sahte olarak yaşattığım bu hüzün benim omuzlarımı göz altlarımdan ve ayağımdan daha çok acıtıyordu.

"2 saate yanındayım. Kapatıyorum" diyebildim. Bedenimi yıkamalıydım. Zihinimi olabildiğince boşaltmalı ve kalbimi ferahlatmalı yada bırak ferahı merahı ya ben temizlenmeliydim. Günahlarımdan temizlenemezdim ama üstümdeki kirden kurtulmalıydım...

 

Duşa kabinin kapısı açıp dikkatlice ilk sağ sonrada sol ayağımı attım.

Yarama su değen yer bir hayli acıyacaktı. Ferhat sanırım iyi pansuman yapmıştı. Umarım buna rağmen bantı çıkarabilirdim.

 

Hani tamam, ayağımdaki yara geçti, peki ya kalbimdeki? İstemediğim bir evlilik yaptığım için ve bunu canımın ve babamın canı için üstüne babamın böyle bir oyunun içine dahil edip kızım diye ağlattığım için açılan yara asla geçmeyecekti. Bu belliydi. Çünkü ben kendimi asla affetmeyecektim.

 

Benim Ferhattan kurtulmamın iki yolu vardı.

 

Ya hapse girmesi.

 

Yada ölmesi...

 

_________<3_________

 

Demir kapıyı açarak sağ ayağım ile bismillah diyerek içeri girdim. Asıl bomba annemdi. Anneme ne diyecektim. Bana inanmazdı ki. İnsan doğurduğunu bilmez mi?

 

Duşumu alıp Atlas ile Zelişin olduğu üçlü grubuna bir şeyler söyleyeceğimi ve benden haber beklemelerini yazmıştım. Saçımı kurutup kendime küçük bir kol çantası yapıp ilk anneme ardından Denize geçecektim.

 

Adımlarım annemin yerini bulduğunda gözüm, Leyla Barbaros

Yazan mezar taşına takılı kaldı.

Boğazımı temizleyip baş ucuna geçtim.

"Anne?" Dedim sorarca. Sanki karşımda elleri önünde bağlı söyle bakalım benim yaramaz kızım yine ne yaptın? Diyecekti.

"Biliyorsun dimi olanları?" Dedim. Beni izlediğini biliyordum. Her zaman olmasada ona ihtiyacım olduğunda hep onu hissederdim.

"Başka seçeneğim yoktu." Aslında ilk başta bilmediğini hissettim fakat buraya gelince sanki hafiflemiş gibi oldum.

 

"Yani anne ne bilim sanki şu omuzlarımdaki yükü aldın, boşuna taşıma der gibi kenara attın" diyerek elimi toprağına sürttüm. Dudaklarımı birbirine bastırırken,

"Bence en doğrusunu yaptım." Hafifçe bir rüzgar esti, saçlarımı savurdu. Elim ile saçımı kulağımın arkasına attım.

"Ne yani? Gerçeği mi söylemeliydim?" Dedim. Sanki gerçekten bana cevap verecekti.

"O an o kadar korktum ki anne. Yemin ediyorum ölücem sandım. Hoş senin yanına gelirdim. Ama ne bilim ben bu kadar yakın olmamıştım bir silahla, düşününce hâlâ nefesim kesiliyor..."

Bu sefer elimi mezar taşında gezdirdim.

 

"Bilmiyorum anne, ne yapıcamı gerçekten bilmiyorum." Dedim. Bu sefer ağlamak istemiyordum.

"Hani o dik başlı, ne istediğini bilen, nerde durup,nerde konuşacağını bilen kızın varya. Sana ihtiyacı olmayan çünkü herşeyini kendi halleden. O kızın saatler önce ipi çekildi. Ve sana küçük Maralın öylesine ihtiyacı varki." Dedim. Başım önüme düşmüştü. Öylece toprağa bakıyordum.

Gece yarısına gelen saat ile bir kuş cıvıltısı duydum.

"Bilmiyorum." Dedim fısıltı gibi çıkan sesimle. Kuşun sesi artmaya başladığında ıslanan kirpiklerimi bir kaç kez kırpıştırdım. Burnumu çektiğimde daha deminkine göre daha kuvvetli bir rüzgar esti. Kuş sesinin geldiği tarafa doğru kafamı çevirdim. Ama karanlıktı ağaçlardan başka hiç bir şey görmüyordum.

 

Ses biraz yavaşladığında- "Dürtme içimdeki narı, üstümde beyaz gömlek var..." Aklıma gelen alıntı ile bir kaç saniye duraksadım. Bir anda aklıma gelivermişti. Olur olmadık. Beklenmedik bir şekilde. Olayları birbiri ile asla bağdaştırmazdım. Ama aklıma Ferhatın Nara alerjisi olduğu geldi. Zihinim bana oynadığı bu oyunu bozmak istiyordum. İçinde bulunduğum oyununda bozmak istiyordum. Sanki herşeyi yakıp yıkabilirdim şuan. Aklıma gelen cümle çok sevdiğim kitaptan bir alıntıydı. Ferhat ile alakası yoktu. Bu cümle sanki güçlü dur kimsenin sana dokunmasına izin verme ki içindeki narın suyu gömleğe bulaşmasın yaralarını gösterme diyordu...

 

Deniz hariçti bundan, başkası içindi bu söz, nara alerjisi olan biri için...

 

Denize anlatmalıydım. O bana bir akıl hocası olurdu.

"Annem" dedim dakikalar sonra,

Elim ile burnumun ucunu sildim.

"Sağol anne, çok sağol. Seni öyle çok seviyorum ki, keşke sana bir kere sarılabilseydim." Dedim hüzünlü çıkan sesimle. Elimi son kez toprağına götürüp, sanki yanağını sever gibi sevdim.

 

Ayağımın acısı hafiflerken, yavaş adımlarla mezarlığın demir kapısına doğru ilerlemeye başladım. Aklıma gelenler,hislerimi değiştirmiyor aksine bana yol gösteriyor gibiydi.

 

Telefonumu sessize aldığım için çalmazken, birden telefona bakma ihtiyacı hissettim. Kilidi açıp üstteki bilirim çubuğunu kaydırdım. Deniz 25 kere aramış büyük bir ihtimalle şoku atlaşmıştı. Kardeşlerime Deniz"e gidince haber verecektim, ama babamda onlarla konuşabilirdi emin olamıyorum. En altta bir mesaj daha vardı. Bir numaradan gelmişti.

Numaraya tıklayıp WhatsApp'a girdiğim.

"Buyrun Maral hanım." Arabanın içine girip yazıyı okumaya başladım.

 

"Önlüğün burda kalmış doktor, renk doğru ama model yanlış. O modelide yarın düzelticez."

 

Beynim uyuşmaya başlarken boğazımda bir düğüm hissetmiştim. Elimi boğazıma koyduğumda köprücük kemiklerime değen parmaklarım üstünde geziniyordu.

 

"Deniz'e" dedim Arif'e. Denize herşeyi anlatmalıydım. Evi mezarlığa bir iki kilometre uzaktaydı. Bu saattede pek trafik olmazdı. Mesaja görüldü attığımda onun çevrimiçi olduğunu görebiliyordum. Profili gece çekilmiş bir mekanda elini yanındaki sandalyeye atmış bir şekilde, kafasınıda hafifçe sağa çevirip çekilmişti. Sanki ondan habersiz çekilmiş gibiydi ama. Onu şu ana kadar tanıdıysam, bile isteye böyle bir poz vermezdi sanki.

 

Hemen uygulamadan çıkıp küçük çantamı açtım. İçinde ruj,nar kokulu parfümüm, malûm yarın delirtmem gereken biri vardı. Şarj aletim aynam ve kulaklığım vardı. Kulaklığımı çıkarıp telefona bağlandığımda Spotify'a girip özenle yaptığım ve hüzünlendiğimde dinlediğim şarkı listeme girdim.

Ahmet kayadan, Müslüm Gürsesten en önemlisi Sezen Aksu'dan parçalar vardı. Tabi bir kaç yeni ama hüzünlü parçalarda. Pinhani'den bilir o beni, şarkısı vardı mesela. Bu annem için olabilirdi. Cihan murtazioğlundan bir beyaz orkide vardı. Ve dedüblüman serisi, en sevdiğim çözemezsin ve Günü gelir şarkılarıydı. Ha birde dinlediğimde aklıma babam gelen Belki' şarkıları. O şarkıda,

 

Öldürdüm çiçeğimi, yaşatamadım...

 

Derken neyi kastetmişti acaba.

Bunun anlamını öğrenmek istemiyordum. Acı bir şeydi. Ve şuan annemin yanımda olmaması, babamın duygularıyla oynayıp ona sahte hüzünler yaşatarak onu üzmem ve bu dertlerimi kimseye anlatmamam şuan omuzlarımı gerçekten çok ağrıtıyordu.

 

Ve Barış Diri'den Derinden, şarkısını seçtim. Bilmem belki uygun değildi dinlemek için? Belki eskiydi? Ama içimden bir ses bunu dinlememi istiyordu. Belki alakasızdı ama içimden o geçiyordu.

 

Telefonu koltuğun kenarına atıp kafamı cama çevirdim. İnsanlar tonla farklı hayat yaşıyordu. Kimisi benden daha kötü kimi kat ve kat daha iyi bir durumdaydı. Herkesin sınavı farklıydı. Ben okul hayatımdaki gibi bu sınavdan 100 almak istiyordum. Ama onu almam için çok ama çok çabalamam lazımdı. Ne tıp okumak kadar nede yaşamak kadar, daha çok çabalamam lazımdı.

 

Bazen hissedersiniz, bu bilmekten öte bir şeydir.

 

Bir alıntı insana bu kadar yön veremezdi. Ben şimdiye kadar hislerim ile hareker eden biriydim. Ne olduda korkunun beni bu denli ele geçirmesine izin verdim.

Fikir almam lazımdı. Biriyle paylaşmalıydım ben bu derdi. Tek başıma çok zorlanıyordum. Benimle konuşmasını istiyordum Deniz'in.

Cem'den neden ayrıldım ki! Şuan belki onu babamla tanıştırmıştım. Ne bileyim ya bir şey yapardı belki. Ona anlatırdım. Ondan destek alırdım.

Ağlaya ağlaya gözlerimde yaş kalmayacaktı. Yeterdi artık. Ağlamak istemiyordum. Güçlü olmalıydım.

"Söz veriyorum anne, güçlü olucam. O nar'a kimse dokunmaycacak. Gerekirse üstümdeki gömleği ne pahasına olursa olsun koruyacamda" mırıldanmam ile arabanın yavaşlaması bir oldu. Arif koşar adım arabadan inerken, kulaklığı yerine koyup çantamın içine attım.

Kapım açılırken. Sağ ayağıma yükümü verip Deniz'in evinin kapısina adımladım.

"Sen eve geç Arif, sabah beni başkası alacak." Demiştim. Başını sallayarak arabasına bindiğinde bende zile bastım.

 

Güçlü olacaktım, Denizden yardım alacaktım. Annem bura

daydı bana yön verecekti. Derin bir nefes alıp başımı gök yüzüne çevirdim.

 

_________________<3

 

Maralım şarkı listesini bir ara paylaşırız bilmem belkide ona özel herkese açık bir liste yaparım her neysee

 

NASILDI BÖLÜM????

Loading...
0%