Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@fatosusus

5. BÖLÜM

 

 

#HİKAYEDE GEÇEN KURUM KURULUŞLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR KİŞİLERDE BU HAYAL ÜRÜNÜNE DAHİLDİR#

 

İyi okumalar değerli okurlar...

 

______________<3

 

Acı, görevini yerine getirdiğinde seni terk edecek denirdi. Doğru muydu bu? Acılarımız geçer miydi, geçerdi. İzi kalır mıydı, bilinmez. Acının hasarına göre değişirdi bence izin büyüklüğü. Mesela, ilk aşkınız sizi terk ettiğinde acınız geçerdi, izi tecrübe olarak kalırdı. Yada ilk dost kazığınız, izide geçer acısıda biter. Pekiya anneniz öldüğünde? Bak işte onun acısıda geçmezdi, izide.

 

Size yol gösterecek biri yoktur çünkü, sizi teselli edecek,sizi kontrol edicek,anne şevkati gösterecek.

 

Ben hep canım yandığında tek başımaydım. Bu zamana kadar sağlam durdum. Elbette yıkıldığım zamanlar oldu ama ayağa kalkamasınıda bildim.

Ben hep dik dururdum. Sağlam yürürdüm. Ama ne bilim insan arada bir saçları okşansın istiyor...

 

"Şaka yapıyorsun!" Dedi Deniz. Olayları 2 kere anlatmıştım. 3. Anlatmaya mecalim yokken saatin ikiye yaklaştığını fark ettim.

"Deniz bak yemin ederim döverim seni!" Diye sinirle çıkıştım.

"Kızım polise gidelim manyak mısın sen!"

"Deniz! Bu adamın eli kolu uzun babam ile çalışıyor diyorum bütün servetimiz onunmuş diyorum! Allah bilir polisi bile satın alır bu şerefsiz!" Dedim gözlerimi büyüterek.

"Maral ben inanamıyorum, nasıl saatler içinde böyle bir şey olur? Lan sabah birde akşama film gecesi yaparız diyorduk. Hayatımız film olacak haberimiz yokmuş!" Dedi elini alnına götürüp.

 

"Böyle işte, ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Evlenmek istemiyorum ama başka çaremde yok." Dedim. Kirpiklerim ıslanıyordu.

"Kuzum benim, gel" dedi beni kolları arasına alıp. Saçlarımı düzeltti.

"Kaçalım buradan."

"Babamı öldürür." Dedim burnumu çekip.

"Babanıda alalım, bugün akşam hemen şimdi. Amerika'ya."

"Annemi bırakabileceğimi mi düşünüyorsun? Atlas, Zeliha? Bir düzenleri var, Zeliha evleniyor 1 hafta sonra." Dedim.

 

"İki ucu boklu değnek desene sen şu işe ya." Dediğinde göğsünden çekilmiştim.

"Cem!" Dedi ani bir duygu değişimi ile.

"Yardım isteyelim."

"Ben ona babamı anlattıgımda korkmuştu hatırlarsan, sence babamdan bile korkamayan Ferhatı duyunca ne yapar?"

"Offf maral ya offff." Dedi.

İkimizde çaresidik. Çözüm yolu yoktu.

Kadere gerçekten boynumuzu eğmek üzereydik. Hatta ayaklarına kapanacaktık ya ne demek boyun eğmek.

 

"Ferhat... Nasıl biri? Kötü mü?"

"Aşırı iyi hem mafya hem adam öldürür, hemde kendini artist sanat falan- ya sen benle dalga mı geçiyorsun? Tabikide kaba,uyuz,suratsız,delikanlı diye tabir edilen bir artist" dedim.

"Yakışıklı mı?" Yok artık!

"Offfff Deniz, valla çarpıcam ağzına. ne bilim esmer koyu yeşil gözleri var işte ya."

"Kızım yaşlı biriylede evlenirdin en azından yakışıklı olsun, bardağın dolu tarafından bak sen."

"Ben o bardağı şimdi senin bir tarafına sokucam."

"Çok kokimsin maral, ama bir dakika gözler... Annen gibi," demişti Deniz sakayı bırakıp.

 

Aklıma annem gelmişti. Evet hayal mayeldi ama gözleri onunda koyu yeşildi hatırlıyordum. Fotoğraflar siyah beyaz olduğu için pek gözükmezdi ama evet onunda koyu yeşildi.

"Biliyor musun? Sıla varya." Dedim. Kaşlarını hafifçe çattı.

"Ya anlattım ha Mehmet var eşi, Ferhatın kuzeni diye. Amca çocukları."

"Ha ha ha" dediğinde hatırladığını anladım.

"Onların kızı var 4-5 yaşlarında adıda Melike" dedim dudaklarımı birbirine bastırıp.

 

"Çok fazla tesadüf var Maral." Dedi düşünceli bir sesle. Bok var Deniz bok.

"Adı üstünde tesadüf. Bu zamana kadar kendi kaderimi yazan ben, kader şimdi ipleri eline alıyor. Kalemimide kırıcak Deniz." Dedim.

Başını yavaş yavaş salladı.

"Bu heriften kurtulmanın bir yolu yok mu ya?" Diyerek ilk defa mantıklı bir cümle kurmuştu.

"Deniz sana bir buçuk saatir anlattıklarıma bakarsan herifin piskopat olduğunu anlayabilirsin, dersenki ben malım maral anlamam, yarın hatta saat gece yarısını geçtiği için bugün akşam sekizde düğünüm var seni ona beklerim." Dedim.

Gözlerini devirip ellerini,ellerimin üstüne koydu.

"Kuzum yardım etmeye çalışıyorum."

Derin, iç çektikten sonra bir soluk verdim.

"Biliyorum, sadece gerginim." Doğal olarak sinir krizi bile geçirebilmeliydim. Ama olmuyordu işte.

 

Annem ile konuşunca hele aklıma gelen şeyler ile içim rahatlamıştı bir tık. Sadece babam içimde çok büyük bir yük olmuştu. Omuzlarım hâlâ acıyordu.

 

"O zaman savaşıcaz." Dedi Deniz.

Mavi gözlerinin içine bakarken neyi ve ne şekilde kastettiğini anlamak istemiyordum.

"Şimdi, katil olamazsın, tamam poliste onun tarafında. E tehdit işin içinde. O hâlde sende dik dur ve savaş. Kaçamazsın zaten Maral. Ağlamak bir şeyi değiştirmez, en mantıklısı savaşmak." Dedi. Kurduğu cümleler düşüncelerime yeni ışıklar yakarken gözlerim hafifçe kısıldı.

"Yani?"

"Maral! Savaş. Sonuçta onların ailesinin yanına rol yapmak zorunda değilsin. Hem nereye kadar evli kalacaksınız. İş için adam belliki mallarını geri alacak tabi Bir kaç yıldan sonra boşanırsın, kendi hayatına bakarsın. Daha gençsin." Diyordu.

Avuç içinin arasına ellerimi almış bütün desteğini bana göstererek dostluğunu yine hissettiriyordu.

"İyiki varsın Denizim" dedim.

"Sende kuzucum, sende." Diyerek birbirimize sımsıkı sarıldık.

 

Sırtımı sıvazlarken, haklılık payının yüksek olduğunu ve sanırım pekte başka seçeneğimin olmadığını bende anlamıştım.

 

Geri çekildiğimde söze girdi.

"Yarın bende gelebilirim. İster misin?"

"Olur" dedim. Ferhat bey yanında özellikle birini getirip getirmemi belirtmemişti sonuçta.

"Çok iyi olur canım. Sabah 8-9 gibi gidicez zaten, Leyla hanım ve Sıla'da gelicekmiş." Dedim.

Başını sallayarak beni onayladı.

 

Benim Atlas ve Zelişe haber vermem lazımdı onlar ile bu konuyu telefonda halletmeli ve yarın düğünüme çağırmalıydım. Yüzyüze konuşacak zamanım olmayabilirdi.

Koltuğa yaslanarak elime telefonun aldım.

 

 

 

_______<3________

 

 

 

Çalan telefonun sesi huzurumu kaçırırken elimi gözüm kapalı bir şekilde baş ucuna attım. Bir kaç kez elimi gezdirip telefonu bulmak için uğraştım. Elime gelen metal ile hemen ezbere bildiğim açma tuşuna dokundum.

"Alo" uykulu sesim ile kimin aradığını bakmadan cevaplamıştım.

"Doktor uykun ne ağırmış seninde ha dördüncü arayışım bu." Dedi. Keşke gözlerim gibi telefonuda kapatabilseydim.

"Kapının önünde bekliyorum. Hadi çıkta bırakayım sizi gelinlikçiye." Dedi.

"Evde değilim." Diyebildim.

"Biliyorum" demesi ile gözlerim açıldı.

Karşımda Denizi görmem ile beklenmedik bir şekilde küçük bir çığlık attım.

"AAAAY!"

"Doktor!" Ferhatın meraklı sesi kulaklarıma dolarken bir elimi gözlerime atıp ovuşturmak istemiştim. Deniz pozisyonunu bozmadan bana yaklaşıp Ferhatın dediklerini dinlerken bende ona cevap vermek için ağzımı açtım.

 

"Bir şey yok, denizdeyim ben. Sen nerden biliyorsun ayrıca."

"Seni korumak benim görevim ya hani? Peşinde adamlarım var. Bı sakatlık yapma bilgin olsun." Ne münasebet ya!!

"Geliyoruz 10 dakikaya." Diyerek sonucunu başını sağını solunu düşünmeden telefonu suratına kapattım.

 

"Ne diyor." Denizin meraklı sesi ile ona döndüm.

"Deniz? Yemin ederim dövücem seni. Ne bekliyon başımda azrail gibi ya!"

Elimi koltuğun üstüne atıp doğrulmaya çalıştım.

"Kızım ben sen uyurken kahvaltı bile ettim. Seni bekliyodum." Dedi. Kafamı ona çevirip boydan boya süzdüğümde, bol buz mavisi bir pontolan üstüne sırtının dekolteli olduğu her halinden belli olan önü ful kapalı bir yarım bluz giymişti.

 

"Yuh! Sabah sabah ne kahvaltısı" Dedim. Hâlâ afyonum patlamamıştı.

"Doğru sen kahvaltı etmezsin. Bizde öyle zevketen yiyoruz ya bütün normal insanlar gibi." Ellerimi iki yana açıp esnerken,

"Şu dağları delen Ferhatı bı görelim, nasıl biri? Kesin suratına tükürmek istiyecemde umarım seni üzmez."

"Yok be Deniz iyidir Ferhatım üzmez beni Allah'ın izni ile şu düğün telaşını bı atlat- kızım iyimisin sen ben zorla evleniyorum ha zorla kendine gel!" Dedim sinirle çıkışarak.

"Ay tamam power woman sakin ol."

"Senin ben İngilizceni sabah sabah..." Ayaklarımı sarkıtıp üstümdeki pikeyi çektim.

 

"Savaşırken gloosun parlak, sütyenin sağlam olmalı asko." Diyerek başına çıkardığı gözlüğü bir kafa hareketi ile burnunun ucuna düşürdü. Havalı bir hareketti, kabul. Ama yersizdi.

"Sen benim elimde kalacaksın 'asko'!" Diyerek ayağa kalktım. Sol ayağıma fazla baskı vermeden yürüyerek banyoya ilerledim. Zaten üstüme rahat bir şeyler giymiştim dünden.

 

"Çantamı getirsene!" Diye bağırarak deniz'e seslendim. Koşar adım gelip bana çantamı verdiğinde teşekkür ederek banyonun kapısını kapattım.

 

Dün kardeşlerimin abartı verdiği tepkiler ile 3te uyumuş onları zar zor ikna etmiştim. İşin içine babam girdiğinde bir nebzede olsa rahatlamışlardı. Atlas herşeyden ayrı olarak,

"Abla ben polisim biliyorsun değil mi? 1 hafta önce cem'den ayrılan sen bugün bütün teşkilatın aradığı adam ile nasıl nişanlanırsın ya?" Dediğinde diyecek laf bulamayıp onu azarladıgımda nikâha gelip gelemeyeceğıni bile sormamıştım.

 

Zeliş ise babama anlattığım yalanı daha detaylı anlatarak kurtuldum. Benim ailem her zaman arkamda olmuş ve kararlarıma saygı duymuştu.

Atlas tabi bu kavramın biraz dışında kalıyordu. Evet en küçük erkek kardeşim polisti. Sebep? Babamın pis işlerini örtmek ve görevini layıkıyla yerine getiren bir polis olmak için.

 

Ne çelişkili bir ironi!

 

Denizin eşyalarıyla makyajımı yaptım. Saçımı tarayıp açık bıraktım. Ve en önemlisi dün yanıma aldığım nar kokulu parfümümü üstüme boca ettim. Seni ben alerjinden öldürecem dur sen dur. İçimden ettiğim dualar ile kendimi toplayarak banyodan çıktım.

 

_________<3_________

 

Ferhat kahvaltı yapmamış olan Leyla ve sılayı güzel bir restorana, büyük ihtimalle kendi restorantlarına getirdiğinde kahvaltı yapmadığımı öğrendiğinde hiç bir tepki vermeden kendisi hominigırtlak yemişti. Denizde asilzadelerden ya hani kibarlıktan bir kaç lokma atıştırmıştı. Birde sabah sabah, "o kahvaltı yapmaz sabahları midesi bulanır" herkese önemli bir şeymiş gibi anlatmıştı.

Ardından direk gelinlikçiye geçmiştik zaten...

 

"Şöyle modellerimizde var efendim." Bize yardımcı olan mağza görevlisi ile Leyla hanım konuşuyordu. Çünkü ben oturduğum yerden kalkmıyordum. Deniz ise Leyla hanım ve sıla ile tanışıp yüzüne sahte bir gülümseme kondurup iyilik meleği rolünü yapıyordu. Sıla ve Deniz straplez gelinliklere bakarken Leyla hanım kabarık ve şık bir tasarım ile ilgileniyordu.

Ferhat ise kapının önünde sigarasını içmek ile meşguldü.

 

Kuaförede bizimle gelsin tam olsun. Bu işe gitmeyecek miydi ya neden burda? Sözde bize bırakıp gidecekti ama nerdeee?

"Nasıl sence bu kızım?" Leyla hanım camın arkasındaki kabarık göğsü kalp şeklinde bir dekoltesi olan gelinliği bana gösterirken ben babamın bana öğrettiği büyüklere saygıyı bozmamak için çaba sarf ediyordum. Çünkü saygı benim kırmızı çizgimdi.

"Leyla hanım siz en uygununu seçin ve alın biliyorsunuz ki ben isteyerek burda değilim." Ne kadarda

umursamazdı.

Yüzündeki gülümseme solar gibi olduğunda hemen yanındaki yardımcı kadına dönüp,

"Şu modellerinizede bir bakalım." Demesi ile derin bir nefes aldım.

 

Burnuma gelen sigara kokusu ile Ferhatı yanımda görmem bir oldu. Deri ceketine sigara kokusu sinmişti.

"Seçtin mi?" Dedi düz bir ifade ile.

"İğrenç kokuyorsun." Dedim yüzümü burusturarak.

"Sende sıkma dememe rağmen şişeyi üstüne boşaltmıssın doktor hanım. Alerjim tutacak mazallah." Diyerek dalga geçer gibi dudağının tek tarafı yukarı kalktı.

"Senden nefret ediyorum biliyorsun dimi?" Dedim ona dönerek.

"Öyle mi?" Diyip ellerini koltuğun yanına koyup avuç içlerini bastırarak hafifçe bana doğru eğildi. Sigara kokusu buram buram bana gelirken. Yüzümü burusturmak ile yetindim. Geri adım atmayacaktım.

"Evet, evet biliyorum." Dedi.

 

Yok, bir insan bu kadarda küstah,gamsız,denyo olamazdı ya hayır.

 

"Maral, bu nasıl?" Sıla elinde, ince vücudu saran göğüs dekolteli gelinliği askısı ile getirince Ferhat geri çekildi.

Sılaya teşekkür ederken ayağa kalktım. Sılaya kaba davranamazdım elbette.

"Fark etmez inanki bir an önce çıkalım burdan." Diyerek gelinliği elime aldım.

"Olmaz bu çok açık." Dedi arkadaki dağ ayısı. Ona dönmem ile Deniz girdi devreye.

"A-a nesi var gayette güzel." Ferhatın denize bir şeyleri anlatıp anlatmadığımı bildiğini bilmiyorumdum. Belki biliyor belkide tahmin ediyordu.

"Cık, olmaz" dedi yeniden.

"Bunu alıyoruz." Dedim bende ona inat.

"Maral istersen değiştirebiliriz, Leyla teyzeninkilere bakalım birde." Dedi sıla. Ortamdaki gerginliği kendince dindirmeye çalışıyordu.

 

"Hayır. Bunu alıcaz." Diyerek Ferhatın gözlerinin içine bakıp meydan okuyordum. Yüzünde anlamlandıramadığım yada anlamlandırmak istemediğim bir ifade vardı. Bir kaç saniye öylece birbirmize baktık ardından Ferhattan herhangi bir cümle beklemeden.

"Pardon bakar mısınız?" Diyerek çalışana seslendim. Koşar adımlar ile Leyla hanıma yardımcı olan kadın geldiğinde arkasında Leyla hanımda geliyordu.

 

"Buyrun efendim."

"Ben bu gelinliği istiyorum. Bunu alıcaz." Dedim dan diye.

"Bu yeni modellerimizden, pahalı biraz." Diyip çekinircesine konuştu.

Ferhata döndüm. Gözlerinin içine bakarak aynen şöyle söyledim.

"Benden değerli değildir hiç bir şey. Bunu istiyorum ve bunu giyecem lütfen paketleyin." İlk olarak paketleyin demem doğru mu TDK göre bilmiyorum, ama 2. Olarak Ferhan 'işim senden daha önemli' cümlesinin intikamını aldığımı düşünerek kurduğum bu cümle beni gururlandırmıştı.

 

Savaş mı? Savaşacaktım. Ağlayıp sızmayı bırakacaktım. Nereye kadar ağlayabilirdim. Ağlasam ne değişirdi.

 

"Peki efendim." Elimden alının gelinlik ile Leyla hanımın sesini duydum kafamı ona çevirirken Ferhat'ın dudağının yavaşça kıvrıldığına şahitlik ettim.

Ya cümlenin intikamını aldığını anlamıştı ya da bu sinirinin bir parçasıydı. Denizde gözlerim saniyelik dolaştığında onunda benimle gurur duyduğunu biliyordum. Bana sanki aferin işte böyle diyordu.

"Kızım bı diğer gösterdiklerimede baksaydın."

"Gerek yok. Ben seçimimi yaptım." Dedim. Leyla hanımın bakışları arkama kaydığında Ferhat ona ne işaret yaptı bilmiyorum ama bir şey diyecek gibi olmasına rağmen tek kelime etmemişti.

 

"Arabada bekliyorum, güzel ödeştin." Diyip arkadan gelen sese arkamı dönmedim. Bir kaç adım sesi ile gittiğini fark ederken anladığını anlamıştım. Zeki bir adamdı.

"Ne ödeşmesi?" Sıla'nın sorusu ile,

"Boşver aramızda bir şey önemli değil." Diyerek onu geçiştirdim.

Burdan Ferhata damatlık ardından kuaför sonrada çekime gidicektik.

Sonra ise ölüm fermanıma imza işi vardı.

 

Leyla hanım hiç bir şey demeden oğlunun arkasından gittiğinde Deniz devreye girdi.

"Kız gelmişken bende mi alsam acaba, evde prova yaparız." Dedi. Gözlerimi devirmeden edemeyerek Sıla'nın yüzündeki gülümseme oluşurken,

"Deniz, senin sevgilin yok farkındasın değil mi?" Diyebildim.

"Ben sana neden dün sabah kızlar gecesi yapalım dedim Maral?" Diyip kollarını önünde birleştirdiğinde gözlerim anladığım şey ile kocaman açıldı.

"ŞAKA YAPIYORSUN!" dedim büyük bir tepki verirken. Başını olumsuz anlamda salladı.

"Adı ne? Boyu kaç? Yaşı peki?" Gülerek bir sılaya birde bana baktı.

"Düğünden sonra anlatırım herşeyi. Sen bir evlende." Yarama tuz basmak için yaratılmış bir arkadaştı kesinlikle.

"Deniz!" Diyip dişlerimin arasından tıslar gibi ona çıkıştığımda bir adım ile Sıla'nın arkasına geçti.

 

"Sılacım biz eniştemin yanına gidelim hadi bekletmeyelim daha çok." Sılanın herşeyi bildiğini bilmesini istemiyordu.

Şuan onu dövmemek için kendimi tutarken çalışanın sesi ile gözlerimi denizden ayırdım.

"Buyrun efendim, ödemeyi Ferhat bey ilk başta yapmıştı." Ferhat bu gelinliği alacağımı nerden biliyordu?

"Anlamadım. Gelinliği alacağımı nerden biliyor?" Demem ile,

"Bu mağaza kendisine aitte, pahalı olması biraz büççeyi zorlayacağını düsünmüştum." Demesi ile bu paraları israf etmesi beni sinirlendirmeye yetiyordu. İsrafı bırak sanki gösteriş gibi kendi binasına getirmişti, anladık İstanbul senin.

 

Paran var zenginsin bazı insanlar elinde avcundakini satıp karısının istediği gelinliği almak için buraya geliyor sen ise zaten bolca kazancı olan yerin üstelik senin olan bireylerin, birde zam verir gibi fazladan para veriyordun.

 

Ya bu devrin insanı kötüydü. Yada ben çok ince düşünüyordum.

 

Kaşlarım istemsizce çatıldığında kadının elindeki gelinliği alarak kapıya yöneldim. Sıla ile Deniz bir kaç fikir alışverişi yaparken onları duyacak kadar sakin değildim.

 

_________<3________

 

Ferhatın damatlağını Leyla hanım almıştı. Ben, Deniz ve Ferhat araba beklemiştik. Ardından kuaföre gitmiştik, orda eda ile tanışmıştım. Melike ilede. Ferhatta berberdeydi.

 

Zaten sonrasında çekim olmuştu. Yine istemsiz bir yakınlıktaydık. Burun buruna, göz göze. Hatta fotoğrafçı,

"Abi yengeyi öpsene" demesi ile koca bir tepki vermiştim. Ferhat bıyık altından ani verdiğim ve sinir krizine girdiğim anlarda gülerken, Denizde ve sılada kendi selfi çekmek ile meşguldüler.

 

Belimden tuttuğu elini kırmak, o koyu yeşil gözlerini oymak istiyordum.

Bende isterdim sevdiğim adam ile bakışmalarımı uzun uzun anlatmak. Ama böyle bir dağ ayısı ile anca güreşilirdi. Sevmek değil tükürmek lazımdı bu öküzün suratına.

 

Ondan sonrada eve geçmiştik zaten.

Akşam hızlı olmuştu. Şerife hanım kuaföre gelmemişti bile. Hoş onun o suratsızlıgını görmek isteyen yoktu. Efsun hanım ve şaziye bana bir kaç soru sorduklarında onları nazikçe cevapladım.

 

Şaziyenin Leyla hanım ile konuşmasında, basında benden bahsedildigini duymuştum. Aynen şöyle yazmışlardı.

"İş adamı Ferhat Ulukan doktor olup henüz ismini bilmediğimiz bir kalp cerrahı ile evleniyor." Altına bir sürü yazı ve lüzumsuz espiri. Zengin olunca ister istemez ünlüde oluyordun zaten bu devirde. Paran varsa herşeyin vardı.

 

Şimdi ise mutfaktaydım bir bardak su almak için gelmiştim. Ruhumu o kadar yormuştu ki bu koşuşturma. Babam gelmişti. Selim bey ile tanışmıştım. Zeliş gelmişti, zaten Ferhatın ailesinden herkes buradaydı. O ise üstünü değiştirmek için yukarı çıkmıştı. Suyumu yudumlarken içeriden nikâh memurunun geldiğine dair duyumlar aldım.

 

"Cehennemine hazır mısın doktor?" İçtiğim su boğazımdan zor geçerken, bardağı yavaşça tezgaha bıraktım. Makyajımı deniz zorla yapmıştı. Saçımıda kuaförde Sıla karar vermişti. Üstten bir topuzdu. Leyla hanım duvak istesede asla kabul etmemiştim.

Ferhattan kurtulduğum zaman sevdiğim adam duvağımı açıp beni alnımdan öpebilirdi. Gelinliğim güzeldi ona diyecek bir şey yok ama damat sıkıntıydı işte.

Arkamı döndüğümde dibime kadar gelmiş Ferhat ile tezgaha yanaştım.

 

Üstünde, gömleğinin bile siyah olduğu bir takım vardı. Saçlarını yapmıştı. Damat tıraşı olmuştu. Zaten sakalsız bir insandı. Eğer doğruyu söylemek gerekirse yakışıklı olmuştu. Ama içimde ona karşı en ufak bir olumlu düşünce yoktu.

 

"Cehennem mi? " Dedim tek kaşımı kaldırarak. Bana küçük bir adım daha yaklaştı.

"Hı-hım."

"Napıcaksın? Beni günlerce dövücek misin? Ölümle mi tehdit edeceksin?"

Gözlerini hafifçe kısmış tepkilerimi ölçüyordu.

"Sen beni yanlış tanıyorsun, ben benim aileme dokunmam. Delikanlı adam namusunu korur ona zarar vermez. Verdirtmez." Dedi.

"Senin gibi bir hıyardan zaten anca kadın namus olurdu dimi? Kadın namustur. Kadın böyledir. Kadın şöyledir. Benim bugün 2 tane amiliyatım vardı. Ama gidemedim neden çünkü istemediğim bir evlilik yapmak ile meşgulüm." Diyerek gözlerimi büyütüp ses desibelimi yüksektiyordum. Sesim onu gram rahatsız etmezken gözlerimin tam içine bakıyordu.

 

Aramızda santimetreler vardı.

"Bana karşı sesini yükseltebilen tek kadınsın, bu benim karım olmandan kaynaklı. Kadınlara ve çocuklara dokunmam. Bizim işimizin raconu budur doktor." Dedi. Benim raconu sana gösterirdimde neyse...

"Benim cehennemim seninle evlenmem veya bu ev değil. Sensin benim cehennemim Ferhat Ulukan. O kadar pislik bir insansın ki iğreniyorum senden." Dedim tiksinirce.

 

"Ama insanım doktor." Kalbi var mıydı gerçekten. Kalbini mi kırmıştı sözlerim? Hayır, onun kalbi taştı.

"İnsan değilsin sen, her daim beni izleyen bir sapıksın!" Bir anda belimden kavrayarak beni kendine çekti ve vücutlarımızı birleştirdi.

Hafifçe kafasını eğerek bakışlarını aşağıda doğru kaydırdı. Dudaklarım, köprücük kemiklerim, göğsüm. Ardından gözleri gözlerimi buldu.

"Seni neden izliyim? Hıh? Çok mu güzelsin?" Sesi bana nazaran kısık çıkmıştı.

"Bir yanlışın olmasın diye, her hareketini kontrol etmek zorundayım. Çünkü sana güvenmiyorum. En ufak bir hatanda sözümden cayarım. O gün sana ön izleme yaptım ya, Baba diye ağladığında, bir daha bir hatan olursa soğuk mezar taşında baba dersin haberin olsun." Elimi attığım göğsünü ittirmeye çalışırken yerinden bir milim dahi oynamıyordum. Ben ise hâlâ onu ittirmeye çalışıyordum.

Bir kaç saniye daha yüzüme baktı ve beni bırakması ile geriledi. Kendi isteği ile benden uzaklaşmıştı, o sert vücuduna cılız kollarım bir etki etmiyordu bunu kanıtlamıştı.

 

Gözlerim doluyordu. Babam ile ölüm kelimesi her yan yana geçtiğinde kalbim sıkışıyordu.

 

"Şimdi çık yukarıya ve gülümse." Gözlerinin içine ondan iğrenirce baktım.

Hızli bir şekilde omzuna çarparak yukarıya adımladım. Ayağımın acısı kendini belli ederken bunu umursamamaya çalışıyordum.

 

Elimi, boynuma atarak biraz orada gezdirdim. Bu beni istemsizce rahatlatırdı her zaman.

 

Merdivenlere yönülip yukarı adımladığımda Sılayı görmem bir oldu.

"Hah Maral bende sana bakmaya geliyordumda, senin yüzün neden bembeyaz?"

"Mut-mutfakta fare gördümde kokrtum." Bu kadar inandırıcı bir yalan daha olamazdı.

"Fare mi? Allah Allah yanlış görmüş olmayasın fare olamaz evde."

"Bilmem belkide yanlış görmüşümdür."

"Ben ilaçlatırım yarın, sen iyisin ama dimi şimdi." Yutkunaran başımı salladım.

"Peki o zaman, hadi gidelim herkes sizi bekliyor." Tekrardan konuşmak yerine başımı salladığımda koluma girdiğinde o sesi duydum.

"Sıla." Sıla'nın adımları bıçak gibi kesildi.

"Sen çık, ben getiricem." Ferhat bana yaklaşıp yanımda durduğunda sıla çoktan bir iki merdiven yukarı çıkmıştı bile. Madem berbaer gidicez ne diye kabarıp sen çık gülümse diyor. Yemin ederim dengesiz.

"Tabi abi." Bana bir bakış atıp koşar adım yukarı çıktığında, Ferhat dirseğini uzattı.

 

"Nefret ediyorum senden."

"Biliyorum doktor hanım, gülümse."

Elimi dirseğine atıp koluna girdim.

Adımlayarak merdivenlerden çıktığımızda gözlerimin babamı bulması ile büyük bir alkış kopmuştu.

 

Ah canım ailem, özür dilerim. Çok özür dilerim. Sizi koca bir yalanın içine sürüklediğim için affedin beni.

Annem, burda mısın? Neden senin huzurunu hissedemiyorum?

 

Adım adım ölüm anlaşmama yaklaşıyordum. Atlas hariç herkes vardı.

 

Masaya geçtiğimizde, Ferhattan beklenmedik bir hareket ile sandalyemi çekti. Ona baktığımda sadece benim anlayacağım bir sahtelik ile bana gülümsediğinde keşke dişleri gibi kalbide beyaz olsa dedim. Saçma ama doğru bir cümleydi.

 

Kendide oturduğunda bu sefer masaya Deniz ile Batuhan geldi. Onlar ise şahitlerin koltuğuna oturduklarında nikah memuru defreti açtı. Babam bana mutluluk ile karışık bir hüzün ile bakarken Zeliş heyecan ile ellerini çenesinin altında birleştirmiş beni izliyordu. Bende gülümsedim. Bu geçmişe olan bir gülümseme gibi, beni affedin der gibi bir gülümsemeydi.

 

Denize kaydı bakışlarım. Gözlerini bir kaç saniye yumup açtığında bana olan desteğini bir an bile çekmemeşti.

Eli hep omzumda ben burdayım der gibi arkamdaydı.

 

"Sayın konuklar, güzel çiftimiz öncelikle..." Nikah memuru konuşmasını yaparken, gözlerim hafifçe buğulandı. Ağlamayacaktım. Ağlamamalıydım. Şerife hanım huysuz bir şekilde bakıyordu. Sami beyde onaylamıyor gibiydi, Sami Bey'in yanında ilk defa gördüğüm bir kadın vardı ismini cismini umursamadığım.

Efsun ve sıla gelin kaynana bana destek olucaklardı. Şaziyenin eli karnında, yanında duran Kerem ile bize bakıyorlardı. Eda'da mutluydum Batuhan ile yanyana oturmuş bizim hakkımızda olumlu olduğu belli olan yorumlar yapıyorlardı.

 

"Sayın, Aydın kızı Maral Barbaros. Kamil oğlu Ferhatı kocalığa kabul ediyormusunuz?" Nikah memuruna baktım. Ardından babama, sonra Ferhat'a durdum. Evet demek istemiyordum. Hayır diyerek kalkıp gitmek istiyordum.

"Gelin hanım, size soruyorum?"

Tekrar kafamı memura çevirdiğimde, Ferhatın elini bacağımda hissettim. Hafifçe bacağımı sıkmıştı. Cevap bekliyordu.

 

Ağzımı açacağım esnada, Atlasın sesini duydum.

"Polis! Kaldırın ellerinizi!" Elinde bir silah ile ateş etmeye hazır bir şekilde ucunu Ferhat'a çevirmişti. Yanında sağ-sol olmak üzere iki polis vardı.

"Oğlum neler oluyor!"

"Maral Barbarosun zorla evlendirildiğine dair bir ihbar aldık.

"Ne!" Denizin aşırı büyük tepkisi oyunculuğuna Oscar verdirtirdi.

Herkes, ilk ben olmak üzere ayağa kalktığında Ferhata döndü bakışlarım.

Sol tarafında, boynundaki damarları belli oluyordu. Hele çenesinin kasılması ne kadar sinirlendiğini belli ediyordu. Ellerini ise asla kaldırmamıştı. Kimse kaldırmamıştı.

 

"Maral hanım yanıma gelin. Savcım sizin ile konuşacak, sorgulanmanız gerekiyor. Hepinizin." Babam ne diyeceğini şaşırırken Sami bey Atlasa doğru yürümeye başladı. Fakat Sami beyi durduran şey arkadan gelen adım sesleriydi. Başımı Atlasın arkadasından gelen savcıya çevirdim. Üstünde bir takım elbise ile bize doğru adımlıyordu. Ferhat'ın ağzından tek bir şey duydum.

"Serkan."

 

____________<3

 

 

Serkan kim?

Ferhat nerden tanıyor?

Düğün iptal mı?

 

Loading...
0%