Yorum yaparsanız çok sevinirim. Sizinle sohbet etmek çok güzel çünkü.
iyi okumalar canım okurlarım. Seviliyorsunuz🤍
Gözlerin en bakışında
Bir en deniz,
Ve denizin en gözünde
Bir bakış, sensin o deniz
O bakışa ben baktım...
Deniz bakışındaydı, baktım
Bakışındaydı gözleri,
Gözlerindeydi deniz.
-Özdemir Asaf
Kocaman bir karanlıktayım. Hiçbir ışık yok ve hiçbir şey göremiyorum. Ölüm dedikleri şey bu muydu? Kocaman bir karanlıktan ibaret. Ailem neredeydi? Annem? Babam? Amcam? Buraya onlar için gelmiştim ve hiç kimse yok muydu? Yoksa ölmemiş miydim? Kendimi boşlukta hissediyorum. Duyduğum sesle başımı kaldırdım. Gördüğüm görüntü ile kalbim göğsüme daha hızlı vurdu. "Baba?" diye seslendim. Annem ve babam piknik yapıyor, babam kucağında benimle oynuyordu. Bu küçük çocuk ben miydim? "Anne?" diye seslenerek onlara doğru bir adım atmaya başladığımda sesler uğulduyor, gördüğüm görüntü kayboluyordu. Onlara doğru koşmaya başladığımda görüntü bir anda kayboldu ve ben karanlıkta kaldım. Bir anda arkamdan birşeyin geçmesiyle hızla arkamı döndüm. "Amca?" dedim karanlığa doğru seslenerek. "Neredesiniz?"
Duyduğum gülme sesleriyle tekrar arkamı döndüm. Amcam iş çıkışı getirdiği bilgisayarında sınav için soru hazırlıyor bende onun kucağında uyuyordum. Huysuzlanıp yerimden kalkmaya yeltendiğimde amcam yanında ki pembe bebeği kucağıma veriyordu. Bir kez daha kalkmaya yeltendiğimde amcam gülerek elinde ki bilgisayarı bir köşeye bıraktı. "Huysuzlandın mı sen?" diye sordu gülerek. Ona masumca baktığımda tekrar gülmüştü. Kucağından beni indirip yere bıraktığında masa duran şekerlerden birini elime tutuşturmuştu. Şekeri yalayıp gülerek yemesi için amcama uzattığımda "Benim var" dedi amcam gülümserken. "Sen ye" dedi. Onlara doğru yaklaştığımda görüntü kaybolmuştu.
Ağlamaklı bir halde tekrar etrafıma baktığımda yine hiç kimseyi göremedim. Nereye kayboluyorlardı? Uzaktan parlayan bir ışık gördüğümde elimi yüzüme kapattım. Ne kadar da parlıyordu öyle. Işık yavaş yavaş sönmeye başlayınca elimi yüzümden çekip gözlerimi araladım. Karşımda Demir Afil vardı. Onun burada ne işi vardı? Beni görünce gülümseyerek el salladı. Ona doğru bir adım attığımda geriye doğru gitti. Kalbim deli gibi atmaya başlarken her bir adımım da onu kaybediyordum. "Gitme..." diye fısıldadım. "Sana dair hiçbir ışık yok" dedim. Az önce parlayan ışık kaybolmuş yerini karanlığa bırakmıştı. "Ne olur gitme..." dedim elimi tutsun diye uzatırken. Her adım atışımda geriye doğru gidiyor kayboluyordu. "Dur!" diye bağırdım bir anda. "Dur, tamam gitme hareket etmeyeceğim!" dedim ağlamaklı bir sesle. "Beni bırakma!" diye bağırdım bir kez daha. "Ne olur sende beni bırakma!" diye hıçkırdım. "Onlar gitti, sen gitme!" dedim ağlarken. Göz yaşlarım göz kapaklarımdan taştığında gördüğüm görüntü şeffaflaşıyordu.
Bir el yüzümde gezdiğinde gerçekle hayal arasında gidip geliyordum. Nefes alışlarım hızlanırken başımı hiddetle iki yana sallayarak "Gitme..." diye fısıldadım bir kez daha. "Buradayım" diyordu tanıdık bir ses. Sesi uğultulu geldiğinden kim olduğunu çıkaramıyordum. "Buradayım bana bak" diyordu parmakları gözlerimi silerken. "Aç gözlerini" dedi. Avuç içini yanağıma yasladığında elinin sıcaklığıyla irkildim. Gözlerimi açmaya çalıştım ama olmuyordu. Üstünde ağırlık varmış gibi açılmıyordu. Gözlerimi sıkıca yumarak bir kez daha aralamaya çalıştım. Kirpiklerim aralandığında yakınımda olan mavi gözleri gördüm ilk olarak. Başıma saplanan ağrıyla gözlerimi bir kez daha yumarken kısık sesle inledim. Nerdeydim ben? Yüzümü acıyla buruşturduğumda elinin tersi alnımda gezindi. "İyi misin?" dedi endişeli sesi. Gözlerimi araladığımda buğulu gözlerle yüzünü seçmeye çalıştım. Gözlerimi bir kaç kez kırpıştırdığımda karşımda Demir Afil'i görmeyi beklemiyordum. Ağrıyan ciğerlerim ve midemle nefes almak güçtü. Nefes aldıkça boğazımdan hırıltılı bir ses çıkıyordu. Kaşlarım an be an çatılırken olanları hatırlamaya çalıştım. Ben ölmemiş miydim? Yutkunmaya çalıştım ama susuz kaldığımdan boğazım kupkuruydu ve yutkununca acıyordu.
"Sen?" dedim güçsüz sesimle. Yatakta geri geri giderken "Senin ne işin var burada? Nerdeyim ben?" diye bağırdım. Bana doğru adım atınca "yaklaşma!" diye bağırdım. "Bağırma" dedi benim aksime kısık bir sesle. Adım atacağı sırada tekrar bağırdım "dur, gelme!" Benim burada ne işim vardı? Dahası buraya nasıl gelmiştim? Ona tokat attığım için bana yapacağı şeyi kestiremiyordum. Üstelik o bir mafyaydı, aynı zamanda katil sayılırdı. "Tamam!" dedi pes ederek. "Tamam sakinleş gelmeyeceğim" dedi. Gözlerinin ardından acı bir ifade geçtiğinde yutkundum. "Hareket etme canın acır" dedi geriye doğru giderken.
Bakışlarımı kısa bir an odada gezdirdim. Siyah perdeleri çekilmiş karanlık ve lüks dekore edilmiş siyah, beyaz bir odaydı. Yatağın karşı tarafında iki kapı yan tarafında ise ikili koltuklardan vardı. Bu kapıların biri giyinme odasına diğeri banyoya açılıyor olmalıydı. Siyah perdeden sızan ayın cılız ışığı ile henüz gece olduğunu anladım. Odayı aydınlatan tek şey baş ucumda olan gece lambasıydı. Ama yine de odanın tamamını aydınlatmıyordu. "Nerdeyim ben?" diye fısıldadım kendi kendime.
"Benim evimdesin" dedi Demir Afil. "Benim odamdasın"
Bakışlarım yatağa, üzerimde ki yorgana kaydığında üzerimdeki kıyafetleri görmemle durdum. Bunlar benim değildi. "Bunlar?" dediğimde üstümdekileri gösterdim. "Ceren'in" dedi beni rahatlatmak isteyerek. Ama ben üstümdekiyle değil, kimin değiştirdiğiyle ilgileniyordum. "Ceren'in. Merak etme o değiştirdi. Ben yanında bile değildim." Bakışlarım ona kaydığında sakince beni izliyordu. Hareketlerimi. "Yanına gelebilir miyim?" diye sordu bakışları yüzümde gezinirken. Ama ben cevap vermek yerine ondan daha bağımsız bir soru sordum.
"Beni neden kurtardın?" diye sordum. "Sevmediğin bir kadının hayatı niye seni bu kadar ilgilendiriyor?"
"İnanmıyorsan öldür, umurumda bile olmaz" diyordu zihnimin derinlerinden gelen ses.
"Seni kurtardım. Kim olsa aynı şeyi yapardı" diyerek kestirip attı.
"Yapmazdı" dedim başımı iki yana sallayarak. "Kimse ölmek isteyen bir kadını kurtarmazdı"
"Herkes sevdiğinin peşinden gider" dedi üstüne basa basa. "Ölüme bile"
"Sevdiğim kadını düşmanlarımın önüne yem olarak atmazdım" dedi yine aynı ses.
"Beni sevmiyorsun" diye mırıldandım gözlerim dolarken.
"Hiçbir şey bilmiyorsun" diye mırıldandı kısık sesle. "Duyduğun herşey bir yalandan ibaretti"
Güldüm. Ama tamamen acı dolu bir gülüştü. Gözyaşım yanağımdan süzüldüğünde hâla gülmeye devam ediyordum. "Yalandan ibaretti öyle mi?" dedim alayla kaşlarımı kaldırarak. "Hiç de yalan söylüyor gibi gözükmüyordun"
"O adamın kim olduğunu bilmiyorsun" dedi. Ne adamından bahsediyordu? "Adamın bu konuyla ne alakası var?" diye sordum sinirle. Benim aksime gayet sakindi. "O adamın kim olduğu u-" derken sözümü kesti. "Babamdı..."
Duyduğum şeyi idrak edemezken öylece kaldım. Babam derken?
Ne?
"Doğru duydun babamdı" dedi. Bu kelimeyi söylerken gözleri nefretle bakıyordu. Babasından her zerresiyle nefret ediyor olmalıydı. Aklına ne gelmişse yüzünü buruşturarak devam etti. "O gece senin peşine düşmüştü."
"Ne?"
"Seni öldürerek aklınca benden intikam alacaktı" dedi mavileri gözlerimin en derinine bakarken.
"Ben de onu senden uzaklaştırmak amacıyla benim için önemsiz biri olduğunu söyledim" dedi. "Tek gecelik bir ilişki olduğunu..."
"Biliyorum" dedim akan yaşlar yerine yenisi akarken. "Bu yüzden seni terk ettim"
"O gün içimizde bir hain vardı, görüntüleri sana gönderdi" dedi. "Senin sayende onu buldum"
"Eğer buradaysa, benim burada olduğum babanın kulağına çoktan gitmiştir." dedim kafa karışıklığıyla.
"Yaşadığını kim söyledi?" dedi kaşlarını çatarak. "Çoktan geberttim onu."
"Öldürdün mü adamı?"
"Seni üzen birinin yaşama ihtimali yok."
"Beni üzen o değildi, sevdiğim adamın beni sevmemesiydi"
"Sevdiğin adam senin ardından ölüme geldi" dedi üstüne basa basa. "Seni sevmediğimi söyleyemezsin"
"Yalan mıydı?" diye sordum titreyen sesimle. Hıçkırıklara boğulmaya az kalmıştı.
"Yalandı" dedi yumuşak bir sesle. Derin bir nefes verirken kararlılığımdan dönmeyecektim. "Bunlar bana söylediğin gerçeğini değiştirmiyor" dedim. "Herşeyin bir oyun olduğunu bana söyleyebilirdin"
"Eline geçeceğini düşünemezdim" dedi karşılık olarak.
"Ama geçti" dedim. "Ben o videoyu izledim"
"Özür dilerim" dedi kalbim tekledi. Benden özür dilemekten hiç çekinmiyordu.
"Amcam öldüğünde," dedim hıçkırırken. "Sen yoktun..."diyerek ağlamaya başladım. "Madem herşey yalandı, neden yanımda değildin?"
"Bilmiyordum!" dedi haykırırcasına. "Yemin ederim bilmiyordum!" dedi. Gözlerinde ki kaybetme korkusunu iliklerime kadar hissediyordum. "Amcanın öldüğünü öğrendiğim ilk an geldim, ama sen yoktun" dedi hayal kırıklığıyla. "Ölüme gitmiştin"
"Çünkü sen yoktun"
"Ben vardım" dedi. "Ben seni hiç bırakmadım"
Bakışlarımı kaçırdığımda "Ben gitmek istiyorum" dedim. Böyle konuşursa dayanamazdım. Ona tekrar güvenmek istemiyordum. Üstümde ki yorganı kaldırdığımda sıkıntılı bir nefes aldı. Başını olumsuz anlamda iki yana sallayarak "Hayır" dedi. "Gitmene izin vermiyorum"
"Senden izin isteyen yok" dedim sertçe. "Çekil yolumdan"
"Hayır"dedi. Gözlerinde oluşan hayal kırıklığını görebiliyordum. "Buradan çıkman için önce cesedimi çiğnemen gerek"
"Senin cesedin umurumda bile değil" dedim onun bana söylediği laflara atıfta bulunarak. "Şimdi çekil önümden"
Elimi komidine koyup destek alarak ayakta durduğumda tam önümde durdu. "Gitmek mi istiyorsun?"
"Gitmek istiyorum" istemiyorum
"Gitmek mi istiyorsun?" diye sordu bir kez daha.
"Gitmek istiyorum" istemiyorum
Bakışlarını benden ayırmadan komidinin çekmecesini açıp eline silahını aldı. Kafasına dayandığın da elinden almak için öne atıldım ama o çoktan benden uzaklaşmıştı. "Ne yapıyorsun?!"
"Git" dedi benim aksime sakin bir sesle.
"Onu bana ver" deyip ona doğru bir adım attığımda silahı kafasına bastırıp, geriye doğru bir adım attı.
"Bu kapıdan çıktığın anda bu silah patlayacak" dedi. "Git"
Başımı korkuyla iki yana salladığımda herşeyden vazgeçmek üzereydim. Onun inadını bildiğimden çıktığım anda kafasına sıkacağını biliyordum. Dolu gözlerle başımı iki yana salladığımda birkez daha "Git" dedi. "Cesedim senin umurunda değilmiş ya, ölümüm de olmasın"
"Boş konuşma!" dedim sinirle. "Bak elinden bir kaza çıkacak indir onu!"
"Gitsene!" dedi ciddi bir sesle. "Niye gitmiyorsun?!"
Hıçkırıklara boğulduğumda çok pişmandım, silahı öyle bir tutuyordu ki her an sıkabilecekmiş gibiydi. "Lütfen..." dedim. Gözyaşlarım çoktan yüzümü ıslatmıştı. "İndir o silahı"
Silahı tutan eli gevşemişti ama indirmemişti. Ayakta duracak gücüm yoktu ama hâla karşısında dikiliyordum. Ona doğru güçsüz bir adım attığımda geriye gitmedi, sadece izledi. "Özür dilerim" dedim bir hıçkırık daha dudaklarımdan kaçarken. "Korkuyorum, indir onu"
Elinde ki silahı temkinli bir şekilde indirdiğinde gerçekten kendi kafasına sıkmak istediğini gördüm o gözlerde. Hızlı adımlarla gidip sıkıca boynuna sarıldığımda elleri belimi buldu. "Bir daha böyle birşey yapma" dedim omuzunda ağlarken. "Beni sensiz bırakma,dayanamam..."
Yüzünü boynuma gömdüğün de derin bir nefes çekti içine. Beni ne kadar özlediğini anlayabiliyordum. Benden ayrılıp yüzümü avuçları arasına aldığında ağlamaktan yüzüme yapışan saçlarımı geriye çekti. Anlımı öptüğünde gözlerimi kapattım. Onu bırakamazdım. O benim kimsemdi. Yüzümü çevirip avuç içini öptüğümde başımı göğsüne yasladı. "Özür dilerim" dedi birkez daha. "Akıttığın her gözyaşı için."
"Öleceksek beraber" dedim acı dolu bir nefes içime çekerken.
"Yaşayacaksak beraber" dedi dudaklarını şakağıma bastırırken.
BÖLÜM SONU
Oy vermeyi ve takip etmeyi unutmayın.
Bir sonra ki bölümde görüşmek dileğiyle...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
24.32k Okunma |
1.59k Oy |
0 Takip |
29 Bölümlü Kitap |