55. Bölüm

21.BÖLÜM-GELMEDİN.

felaketbiri
felaketbiri

 

 

 

 

Sevgili okurum lütfen bölüme geçmeden önce oku.🙏

 

Bildiğiniz üzere bölümler bir süredir gelmedi. Bir karara varacağımı söylemiştim. Ve kitap devam ediyor. Hadi herkes toplansın!

 

 

Bölüm öncesi küçük bir hatırlatma.

 

-Demir Afil ve Orkide bizim baş karakterlerimiz.

 

-Volkan, Demir'in kuzeni.

 

-Ceren, Demir'in kız kardeşi.

 

-Eda, Demir'in kurtadığı bir kız. Aynı zamanda Volkan'ın kız arkadaşı (şimdilik 🤭).

 

-Celal, Demir'in koruması. Fatıma Teyze, Celal'in annesi ve evin aşçısı. Esma, Celal'in eşi yani karısı.

 

 

 

Yorum yapmayı unutmayın.

 

İyi okumalar...

 

 

 

 

 

Aşk sandığın kadar değil, yandığın kadardır.

-Mevlana

 

Yatakta dönerek gözlerimi zorlukla açtım. Birkaç kez gözlerimi kırpıştırıp etrafa baktım. En son taziye evinde oturuyordum. Ama ben taziye evinde değildim. Ben buraya nasıl gelmiştim?

 

Gözlerim odayı incelediğinde bakışlarım koltukta uyuyan Demir Afil'i buldu. Yüzü bana dönüktü ve uyuyordu. Büyük ihtimalle beni buraya o getirmişti. Dağılmış saçları ve sert çehresi ile yakışıklı duruyordu. Uyurken rahat edemediğinden sürekli dönmüş olmalı ki yorgan üstünden biraz açılmıştı. Elim üstümde ki yorgana gittiğinde gözlerim elime ilişti. Elimin moraran kısmında hafif bir parlaklık vardı. Elimi yüzüme yaklaştırdığımda bu parlaklığını krem olduğunu gördüm.

 

Dün beni buraya getirirken elimde ki morluğu fark edip, krem sürmüş olmalıydı. Yorganı üstümden açarak yatakta oturur pozisyona geldim. Huzurla uyuyordu. Ayağa kalkarak ona doğru yaklaştım. Sessiz olmaya ve uyandırmamaya dikkat ediyordum. Yaklaşıp üstünde ki yorganı boğazına kadar güzelce örttüm.

 

Yüzünü izlemeye dalmışken ellerim benden bağımsız olarak siyah saçlarına dokundu. Parmaklarım yumuşak saçlarının arasında gezinirken derince yutkundum. Gerçekten çok yakışıklıydı. Ellerim yüzünün her zerresini keşfe çıktığında nefes alışlarım hızlandı. Ellerim yanağında ki minik çukurda durduğunda gülümsedim. Gamzesi vardı. Güldüğü zaman o çukur kendisini daha fazla belli ediyordu.

 

Kendimi cesaretlendirerek yüzümü yüzüne yaklaştırdım. Saçlarım yüzümün iki yanına dökülürken yüzüne bakakaldım. Çok güzel bir kokusu vardı. Asla koklamaktan bıkmayacağım bir kokuydu bu. Derin bir nefes çektim ciğerlerime. Uyuyordu. Minik bir öpücükten bir şey olmazdı. Sıcak nefesi yüzüme vurduğunda kendimi biraz daha cesaretlendirerek eğilip dudaklarımı yanağına bastırdım. Aynı şekilde dudaklarımı diğer yanağına da bastırdıktan sonra, yavaşça oturduğum yerden kalkarak geri çekildim.

 

Boğazım kurumuştu ve su içecektim ama mutfağa nasıl gideceğimi bilmiyordum. Kapıyı açıp odadan dışarı çıktım. Ardımdan kapıyı kapatırken karşımda ki uzun koridora baktım. Uzun koridorda ilerleyerek etrafa göz attım. Birbirine karşılıklı olan odalar ve aşağıya inen bir merdiven vardı. Odalara bakma gereği duymadan merdivenlerden aşağı indim.

 

Holün girişinde büyük bir salon vardı. Duvarın ön tarafı camdı ve bahçeyi gösteriyordu. Bahçede ki havuzun ışıkları salonu aydınlatıyordu. Geriye doğru gidip arkamı döndüm. Holün hemen ilerisinde büyük bir yemek masası vardı. Herşey kraliyet ailesinden fırlamış gibiydi, yemek masasının sandalyeleri bile kraliyet havası veriyordu. Gelen güzel kokuları takip ederek mutfağın yerini aramaya koyuldum. Uzun koridoru takip ederek, önce sağa daha sonra karşıma çıkan koridorda biraz daha ilerleyerek sola döndüm. Labirent gibi bir evdi.

 

Mutfakta iki kişi vardı, biri elli yaşlarının ortalarında bir kadın elindeki bıçakla sebzeleri doğruyordu. Sanırım aşçıydı, diğer kadın ise arkası dönük bir şekilde portakal suyu sıkıyordu. Kadın doğradığı sebzeleri dolaptan çıkardığı tavaya dökerken, kapının önünde duran beni fark etti. Elindeki bıçağı tezgahın üstüne bırakarak gülümsedi.

 

"Bir şey mi istemiştin kızım?"

 

Kızım...

 

Bu lafı duymayalı uzun zaman olmuştu.

 

"Şey..." dedim yerimde kıvranırken."Su içecektim de." deyince kadın ellerini bir beze silip tezgahın önünde duran küçük yuvarlak siyah koltuğu işaret etti. "Oturmak isterseniz, buyrun."

Ben koltuğa oturuken o da dolaptan çıkardığı bardağa sürahiden su doldurup bana uzattı. "Teşekkür ederim." dedim elinde ki suyu alırken. Elimde ki sudan bir yudum aldığında bakışları üzerimdeydi. "O günkü kız..." dedi. "Demir'in kucağında getirdiği kız sendin."

 

Bardağı tezgaha bırakıp gözlerine baktım. "Evet" dedim ne diyeceğimi bilemeyerek. "Başınız sağolsun," dedi ismini bilmediğim kadın. "Yakınınız vefat etmişti galiba."

 

"Evet," dedim, "amcam kısa bir süre önce vefat etti."

 

Sessizlik sürdüğünde "Demir'in akrabası mısınız?" diye sordum. "Oldukça yakınmışsınız gibi geldi."

 

"Yok" dedi. "Akraba değiliz ama oğlum gibidir kendisi." diye devam etti. "Uzun zamandır yanındayım, sağolsun beni anası yerine koydu, sahip çıktı."

 

Bir yandan benimle konuşurken diğer işlerini yapmaya devam ediyordu. Patatesi soyarken "Yardım etmem de bir sakınca var mı?" diye sordum. En azından bir işin ucundan tutmak istiyordum. Bakışlarını bana çevirdi. "Zahmet olmasın..." dedi çekinerek. Beni tanımadığından ne tepki vereceğimi bilmiyordu. "Yok canım ne zahmeti." dedim ayağa kalkıp bıçağı ararken. "Bıçaklar nerede?" deyip tezgaha göz gezdirirken. Kahve makinesinin yanında bıçaklığı gördüm. Uzun siyah saplı bıçağı elime alarak tekrar eski yerime döndüm. Sepetten bir patates alıp soymaya başlarken iki kadınında bakışları üstümdeydi.

"İsminiz nedir?" diye sordum elimde ki patatesleri soyarken. "Fatıma" dedi.

 

"Fatıma teyze diye seslensem sizin için sorun olur mu?" diye sordum karşımda ki al yanaklı kadına. "Yok, sorun değil istediğiniz gibi hitap edebilirsiniz." dedi saygıyla.

 

"Benden 'siz' diye bahsetme lütfen."

 

"Peki, nasıl istersen kızım."

 

"Sizin adınız nedir?" diye sordum başı kapalı güzel kadına. "Esma, efendim." dedi çekinerek. Burada olduğum için çekiniyor, rahat çalışamıyor olabilirlerdi.

 

"Efendim demene gerek yok Esmacım. Rahat olun."

 

İkisi kısa bir an birbirlerine baktıktan sonra tekrar işlerine dönmüşlerdi. Soyduğum patatesler bitince hepsini bir tabağa bırakıp güzelce yıkadıktan sonra Fatıma teyzeye verdim. O kızartırken bende omlet yapacaktım.

 

Fatıma teyzenin dolapta dediği unu bulamayınca seslendim. "Fatıma teyze, un yok."

 

"Bakayım." diyerek paytak adımlarla bana doğru yürürken, bende yumurtaları çıkardım. Tezgahın üstüne bırakıp Esma'nın çıkardığı kaseye yumurtaları kırarken Fatıma teyze dolaptan çıkardığı unu önüme koydu. Şaşkınlıkla ona baktım. "Nasıl buldun, ben baktığımda yoktu?" dedim hayret içinde. Esma bu şaskınlığıma güldü. "Olabilir, arka rafta olduğu için görmemişsindir."

 

Gülüşürken kırdığım yumurtaları çırptım, un paketinden kaba biraz un boşaltırken Ceren'in "Günaydın!" diye bağıran enerji dolu sesini duydum.

 

Hızlı adımlarla koşup Fatıma teyzenin pembe yanaklarını öperek, başını omzuna koydu. "Ne yapıyorsun Fatıma sultan?" diye sordu. "Döktürmüşsünüz yine" deyip tabakta olan peynirli börekten bir parça koparıp ağzına attı. Böreği ağzına attığı an, göz bebekleri büyümüş anında tezgahta duran suyu kafasına dikmişti. Börek yeni fırından çıktığı için sıcaktı ve dili yanmıştı.

 

Ağzında ki lokmayı yuttuğu an "Yandım!" diye bağırıp, diline hava yaparak soğutmaya çalıştı. Sürahiden bardağa su doldurup ona uzattım. Elimde ki suyu kapıp hızlı hızlı içti. Ardından ağzında ki suyu püskürterek öksürmeye başladı. Çok hızlı içtiğinden su boğazında kalmıştı.

 

"Yavaş ol kızım" dedi Fatıma teyze panikle.

 

Elimde ki tavayı ocağa bırakarak ilerleyip hızlı ama acıtmayacak şekilde sırtına vurdum. Öksürüğü azalırken yüzüne baktım. "İyi misin?"

 

"İyiyim, sağol."

 

"Gel otur buraya" diyerek sandalyeye oturtturdum. Bardakta kalan suyu sakince içip tezgaha bıraktı. Hazırladığım karışımı tavaya döküp pişirirken, bu sefer Volkan'ın sesini duydum.

 

"Günaydın herkese" dedi Volkan. Uykusunu tam alamadığından olsa gerek, gözlerinin çevresi kırmızıydı. Biraz ilerleyip o da Ceren'in yanına oturdu. Gözlerini ovuştururken Fatıma teyze "Ellerini yıkamadan elini gözüne sürme dedim sana Volkan, mikrop kapacaksın oğlum." diye kızınca hemen elini gözünden çekti.

 

"Kusura bakma Fatıma'm." dedi esnerken. "Unutmuşum." Bakışları hepimizin üstünde gezindikten sonra Ceren'de durdu. "Eda nerede?" diye sordu Ceren'e. "Gelmeden önce baktım uyuyordu." dedi.

 

Volkan derin bir nefes vererek dirseklerini tezgaha yaslayıp başını elleri arasına aldı. "Bir sorun mu var?" diye sordu Ceren onun bu haline. "Yok" dedi. Ama bir sorun olduğu anlaşılıyordu. Mutsuz gibiydi.

 

Tavada pişen omleti tabağa bırakıp yenisini pişirirken Demir Afil'de mutfağa giriş yaptı. Uyandığı gibi aşağı indiğinden saçları dağınık, gözleri uyku mahmuruydu. Bakışları hızla beni bulduğunda derin bir nefes verdiğini gördüm. Uyandığında beni bulamayınca gittiğimi sanmış olmalıydı.

 

Kapıdan giriş yaparken "Günaydın" dedi. Ardından Fatıma teyzeye dönerek "Günaydın Fatıma sultan, ellerine sağlık"

 

"Günaydın oğlum"

Demir gelip yanımda dikildiğinde tabağa diğer omleti bırakıyordum. Bir elini tezgaha yaslayıp bana doğru döndü. "Sabah uyandığını görmedim. Neden buradasın?"

 

"Su içmek için kalkmıştım." dedim tavaya tekrar karışımı dökerken. "Uyuyordun, uyandırmak istemedim."

 

"Sorun değil." dedikten sonra koltukta oturan Volkan'a takıldı bakışları.

 

"Volkan?" dedi ama Volkan onu duymuyordu. Çok farklı bir alemdeydi.

 

"Volkan?" dedi biraz daha sesini yükselterek. Volkan pozisyonunu bozmadan bakışlarını ona çevirdiğinde "Hayırdır?" diye sordu. Bir sorun olduğunu o da biliyordu. "Neyin var?"

 

"Uykum var," dedi Volkan. "Uyumak istiyorum."

 

"Yemeğini yedikten sonra git uyu o zaman," dedi Demir Afil. "Dinlen biraz."

 

"O kadar işi tek başına halledemezsin" dedi Volkan gözlerini ona dikerek.

 

"Hallederim, sıkıntı yok." dedi Demir Afil. Volkan başını 'öyle olsun' der gibi omzuna eğdi. Kararı ona bırakmıştı. Fatıma teyze "Masa hazır" dediğinde, Demir Afil benden önce davranarak tabakta ki omleti alıp yürümeye başladı. Ardından şaşkın gözlerle bakarken, omzunun üstünden bana bakarak "Gel." dedi.

 

"Geliyorum." dedim arkasından bakarken. Mutfaktan çıkıp ardından ilerlediğimde gördüğüm kraliyet masasına şaşkınlıkla baktım. Ne ara bu kadar çeşit kahvaltı hazırlamıştık? Masada bir tek kuş sütü eksikti. Bilemiyorum belki de vardı.

 

Ayakta kaldığımda Demir Afil bana baktı. Yanında ki diğer boş sandalyeyi göstererek "Yanıma gel." dedi. Söylediğini yaparak yanına oturdum. Önümde ki tabağı alarak masada ki her çeşit yiyecekten tabağıma koydu. Tabak tamamen dolup, yer kalmadığında önüme bıraktı. Ardından "Bunların hepsini yiyorsun." dedi. "İyileşmen lazım, tabak bitmeden masadan kalkmak yok." dedi uzlaşmacı bir tavırla.

 

"Bu kadar şeyi yiyemem." dedim önümdeki tabağa bakarken.

 

"Bir şey olmaz ye," dedi. "Afiyet olsun." diyerek kendi tabağına da doldurdu. Volkan bizi izlerken hafifçe öksürerek önünde ki tabağı Demir Afil'e uzattı. "Bana da doldurur musun Demir?" dedi muzip bir ses tonuyla. Bir kaşım havaya kalktı. Kıskanmış mıydı?

 

Demir ona ters bir bakış atarak, "Elin yok mu hayvan herif?" dedi. "Kendin doldur."

 

Volkan onun sözlerini umursamayarak, yüzünü buruşturdu. Tabağına birkaç şey aldıktan sonra omlete uzandı. Ancak Demir Afil ondan önce davranarak omlet tabağını aldı ve önünden çekti. Volkan ona bakarken omletin küçük bir parçasını onun tabağına koydu. Volkan onun bu davranışına şaşkın bir şekilde bakıp elinde ki tabağa uzandı. "Versene tabağı, biraz daha koyacağım. " dedi.

 

"Gerek yok, yeter o sana" dedi Demir Afil tüm omleti kendi tabağına bırakırken. Onları izlerken Eda girdi içeri. Kısa bir an masaya göz attıktan sonra oturuken "Afiyet olsun." dedi. Volkan'ın yanına, Ceren'in ise karşısına oturdu. Masada ki hiç kimseye gözlerini değdirmeden tabağına bir şeyler doldururarak yemeğine başladı. Herkes sessizce kahvaltısını yapmaya başladı.

 

 

*****

 

 

 

 

Demir Afil yemekten sonra işi olduğunu söyleyerek gitmiş, akşam erken geleceğini söylemişti. Dün ne olduğuna dair hiç bir fikrim yoktu. Bu konuda hiçbir şey söylememiş, soracağım esnada da fırsat vermeden konuyu açmadan kapatmıştı. Bende çok üstelememeye karar vermiştim.

 

Amcam ölmüş, koca İstanbul'da tek ve evsiz kalmıştım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Burada çok fazla kalamayacağımı da. Demir'in evinde de kalamazdım, kendisinin bunu sorun etmeyeceğini biliyordum ama bekar bir kadın için bu hoş karşılanmazdı. Bir an önce kendime ev bulmalıydım.

 

Demir Afil gittikten sonra benim için ayrılmış odaya gelmiş yatağın üstünde oturarak kendime ev bakıyordum. Buradan gitmeye kararlıydım. Sadece birkaç ay beni idare etsin, daha sonra işten ayrılıp memleketime dönerdim. Bunu yapmayı hiç istemiyordum ama hayat şartları bunu gerektiriyordu. Bu şehirden, değil içinde ki insanlardan kopmak çok zor olacaktı. Çünkü onları bırakmak istemiyordum.

 

Gideceğimi henüz Demir Afil'e söylememiştim. Söylemeyi de düşünmüyordum çünkü eğer söylersem buna izin vermeyeceğini de adım gibi biliyordum. En iyisi gitmeden birkaç gün önce söylemekti. Belki de bana engel olmaz, izin verirdi.

 

Saatlerdir gezindiğim ilan sayfasından derin bir nefes vererek çıktım. Kendime göre bir ev bulamamıştım. Belki de amcamların evinde bir süre daha kalabilirdim. Ama orada ki zulüme de ne kadar katlanacağımı da bilemiyordum. Herşey çok karışıktı, ne yapacağımı da bilmiyordum. Herşey bitmiş, bütün düzen bozulmuştu.

 

Telefonu bırakarak biraz uyumaya karar verdim, belki de akşam sahilde küçük bir yürüyüş yapardım. Kafamı toplamaya ihtiyacım vardı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Burnuma gelen ağır bir toprak kokusu ile gözlerimi aralamaya çalıştım. Yüzümde ki soğuk ve ıslak toprağı hissedebiliyordum. Elimi uzatarak yüzüme dokundum. Bu gerçekten de topraktı. Üzerime gelen toprakla panikleyerek, gözlerimin üstünde ki toprağı çekmeye çalıştım. Çamurlu toprağı gözümden silip aralamaya çalıştım ama görüntü net değildi. Kirpiklerinin üstünde ki toprakları baş parmağımla silerek yerimde doğrulmaya çalıştım. Görüşüm netleştiğinde üstüm başım toprak içinde olduğunu gördüm. Ben nerdeydim?

 

Gözlerimi ilk açtığımda kararan havayı, gökyüzüne doğru uzanan büyük çam ağaçlarını gördüm. Başımı hafifçe kaldırıp etrafı incelediğimde burasının bir mezar olduğunu gördüm. Mezarda mıydım?

 

Hareket ettikçe mezarın içinde bulunan çukurdan toprak düşüyordu. Soğuk toprağın altında ayaklarımı hissedemiyordum. Sağ bacağımı hareket ettirip toprağın içinde çıkarırken başımın üstünde yer alan çukurdan saçlarıma toprak düştü. Ağzıma kaçan toprakla aniden öksürmeye başlayarak hareket edip buradan kurtulmaya çalışıyordum. Üstüme biraz daha toprak düşünce altında kaldım. Çıkamıyordum. Sadece yüzüm açıkta kalacak bir şekilde konumumu ayarlayarak hızla döndüm. Son anda çekildiğim için ayağıma düşen taş parçasıyla ağzımdan bir çığlık koptu. Taş büyük ve ağırdı. Yanaklarımdan süzülen gözyaşlarıma ve hıçkırmaya engel olamadım. Bileğimin hemen üstünden kan geliyor, altımda ki toprağa karışıyordu. Canım acıyordu.

 

Ayağımı hareket ettirerek taş parçasının altından çıkarmaya çalışınca hissettiğim acıyla bir kez daha çığlık attım. Bu çok büyük bir acıydı, kırılmış mıydı?

 

Kurtaramayacağımı da anlayınca avazım çıktığı kadar bağırdım. "Yardım edin!" diye bağırdım. Ağaçların dallarında duran kuşlar büyük bir gürültüyle gökyüzüne doğru uçtu. Benim mezarda ne işim vardı? Ben Demir Afil'in evindeydim. Beni buraya kim getirmişti? "Yardım edin!" diye bağırdım bir kez daha. "İmdat!"

 

"Gelmedin." diyordu zihnimin derinlerinden bir ses. "Gelmedin." Zihnimde ki ses gittikçe yükseliyor, uğulduyordu. "Gelmedin!" diye bağırdı bir kez daha. İki elimi de kulaklarıma kapatıp etrafıma bakmaya başladım. 'Gelmedin.' diyordu, nereye gelmedim?

 

"Sus!" diye bağırdım. "Gelmedin!" dedi bir kez daha sesini yükselterek. Ardından gür ve iğrenç bir kahkaha attı. Her kahkahasında sesi biraz daha yükseliyordu. Gözümden bir yaş daha toprağa karıştığında, iğrenç kahkaha kendini gittikçe belli ediyordu.

 

"Gelmedin!" diye son kez ses duyup üstüme gelen toprakla hızla yüzümü kapattım. Ve üzerime gelen toprakla mahsur kaldım.

 

Babam...

 

Yüzüme gelen toprakla nefes nefese uyandım. Yatağın yanında ki yanan gece lambasını görmemle derin bir nefes verdim, rüya görmüştüm. Ama kulağım hala o kişinin sesiyle çınlıyordu. "Gelmedin." diyordu hâla zihnimde. Üzerimde ki yorganı kaldırıp pencereye doğru yürüdüm, pencere kapalıydı. Oysa ki ben uyumadan önce açıktı. Odanın içinde yürüyerek bir süre etrafa boş bakışlar atıp, gördüğüm rüyayı düşündüm.

 

Rüyada duyduğum ses bana tanıdık ama bir o kadar da yabancıydı. Kimin sesiydi o?

 

Bilmiyorum.

 

Bunu düşünmeye son vererek üstüme kalın montumu aldım. Buradan gitsem iyi olacaktı. Mezarlığa gidecektim. Orada unuttuğum aynı zamanda beni bekleyen bir ipucu olmalıydı. Telefonumu hızla cebime atarak kapıya doğru yürüdüm. Koridor karanlıktı. Arkamdan kapıyı kapatırken merdivenlerden aşağıya indim. Işıklar açıktı ama kimseyi görememiştim. Yemek yiyor olmalıydılar, ben uyuduğum için camı kapatmış, rahatsız etmemiş olabilirlerdi. Yemek yedikleri için onları bölmedim. Geldiğimde onlara açıklardım.

 

 

 

 

 

 

Yazardan

 

 

 

Demir Afil elinde ki paketle ilerliyordu odaya. Orkide'ye uygun birkaç kıyafet ve eşya almış, hepsini kendisi seçmişti. Beğeneceğini umuyordu. Kapıyı iki kere tıkladıktan sonra ses gelmeyince odaya girdi. Bakışları odada gezinirken yatağın üstünde uyuyan Orkide'de durdu bakışları. Uyuduğunu görünce gülümsemesine engel olamadı. Uyuyunca çok tatlı gözüküyordu. İzlemeye doyamayacağı bir manzaraydı. Bugün söz verdiği gibi işlerini erkenden bitirmiş, onu görebilmek için işten erken çıkmıştı.

 

Elinde ki poşetleri bir köşeye bırakarak yatağa ilerledi. Üstü açıktı, üşümüş olmalıydı. Altında ki yorganı alarak üstüne örttü. Saçlarının arasına minik bir öpücük bıraktıktan sonra ceketini çıkardı. Ensesine değen soğuk havayla kaşlarını çattı. Pencere açıktı ve tüm gün boyunca üstü açık uyumuştu. Hızla ilerleyerek büyük camdan pencereyi kapatıp, siyah perdelerini çekti. Karanlık çökmek üzereydi. Masa birazdan hazır olurdu ama Orkide uyuyordu. Üstünü değiştirip siyah bir sweatshirt ve eşofman giyerek, yatakta uyuyan yüzünü inceledikten sonra aşağıya indi. Uyandırmaya kıyamamıştı.

 

Bugün yemeği odasında yiyebilirdi. Fatıma teyzeye ikisi odada yiyeceği için bir tepsi hazırlatmış, alacağını söylemişti. Mutfaktan tepsiyi aldıktan sonra merdivenlerden çıkarak kendi odasına yönelmişti. Duyduğu bağırma sesleri ile odaya ilerleyen adımlar durmuş, sesi dinlemeye koyulmuştu. Açılan kapı ile koridorun karanlık köşesine geçerek elinde ki tepsiyi arkasında duran pahallı vazonun yanına bıraktı. Koridora doğru adım atacağında ayakları yere çivilendi. Orkide montunu giymiş, gidiyordu. Gecenin bu saatinde nereye gidebilirdi?

 

Yanından geçen kızı durdurmadan öylece izledi. Merdivenlerden indikten sonra bir süre etrafına bakındı. Kimse olmadığına karar verince hızlı adımlarla dışarı çıktı. Ardından o da çıkıp büyük heykelin arkasında durduğunda sesler net geliyordu.

 

"Yenge, abimin haberi olmadan dışarı çıkmama izin veremem." diyordu Celal.

 

"Sadece hava alacağım, geri geleceğim zaten." dedi Orkide. Sesi buğulu geliyordu, ağlamış mıydı?

 

"İzin veremem yenge." diye reddettiğin de heykelin arkasında duran kişiye takıldı bakışları. Demir Afil başını yana yatırarak 'bırak gitsin' şeklinde bir hareket yaptı. Celal kısa bir an şaşırsa da bozuntuya vermeyerek abisinin sözünü dinledi.

 

"Biliyorum ama sadece birkaç saatliğine, söz veriyorum hemen döneceğim." dedi. "Abine geldiğimde açıklarım."

 

"Tamam," dedi Celal. "Gidebilirsin."

 

"Sağol." diyerek kapıya yöneldi Orkide. Korumaların arasından geçerken hepsinin başları öne eğikti. Kimse kafasını kaldırıp da bakmaya tenezzül etmiyordu. Demir Afil'in onları izlediğini, baktıkları zamanda başlarının yerinde olmayacaklarını biliyordu. Böyle eğitmişti korumalarını.

 

Demir Afil'de, Orkide'nin peşinden dışarı çıkarken peşinden gelen adamlarını elini havaya kaldırarak durdu. Elini yumruk haline getirip tekrar açtığında korumaların hepsi eski yerlerine döndüler. Sweatshirtün kapşonünü kapatarak yüzünü gizledi. Uzaktan bakanlar onun bir iş adamı olduğunu değil, torbacı olduğunu düşünürdü. Peşinden ilerlerken oldukça sakin ve temkinli adımlarla ilerliyordu. Sevdiği kadın nereye gidiyordu?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Orkide mezarlığa gelmiş, birkaç dakika durup gitmişti. Uzunca bir süre babasının mezarında gezinmişti gözleri. Ne düşündüğü bilinmezdi. Bir şeyler vardı onu alıp götüren.

 

Şimdi gecenin karanlığında sahilde geziniyordu ayakları. Denizin vuran soğuk dalgaları ayağına değiyor, üşütüyordu. Derin bir nefes vererek ağzından çıkan havada ki dumana baktı bir süre. Gecenin karanlığını, Ay'ın denize düşen manzarasını izledi. Gecenin karanlığı onu büyülüyordu. Demir Afil bulunduğu ağacın arkasından çıkararak ona doğru ilerledi. Bir sıkıntı olduğunu biliyordu, onu bu kadar düşündüren.Sessizce ona doğru ilerledi.

 

Parmaklarını ince beline sararak karnının üstünde birleştirip kendine çekti. Sırtı göğsüne yaslandığında Orkide irkilmiş, kolları arasından kurtulmaya çalışmıştı. "Şşş." dedi Demir Afil onu sıkıca kavrarken. Uzaklaşmasına izin vermemişti. "Korkma, benim." dedi kulağına fısıldayarak. Çenesini boyun girintisine koyduğunda Orkide yutkundu. Ne zamandandır evden çıkmıştı? Nasıl bulmuştu?

 

"Celal abi mi söyledi?" diye sordu Orkide kısık sesle. "Evden çıktığımı."

 

"Bir önemi var mı?" diye sordu Demir Afil.

 

"Yok mu?" diye sordu onun sorusuna karşılık.

 

"Var." dedi. Ardından "Neden buradasın?" diye sordu. "Evde olmalıydın."

"Niye dışarı çıkmaz mıyım?"

 

"Çıkabilirsin." dedi Demir derin bir nefes verirken. "Ancak dışarısı güvenli değil."

 

"Biliyorum, ama babamın yanına gittim." dedi. "Onu çok özlemiştim, yıllar sonra ilk defa rüyada sesini duydum." Gözünden bir damla yaş montundan kayıp düştüğünde Demir Afil bakışlarını ona çevirdi. "Ben babamın sesini unutmuştum."

 

"Gece mezarlığa gitmekten korkmadın mı?" diye sordu. Onu uzaktan izlemişti ama yine de vereceği cevabı bilmek istiyordu.

 

"Ölülerden değil, yaşayanlardan korkun demişler." dedi o da bakışlarını onu izleyen Demir Afil'e çevirirken. "Ben de sana güvendim," dedi. "Yanımda olmasan da gölgenin hep bir adım arkamda olacağını biliyordum."

Demir Afil bakışlarını ondan çekip denize düşen Ay'ın görüntüsünü izledi birkaç saniye. Ardından "Doğru," dedi onaylayarak. "Ben yanında olmasam da gölgem bir adım arkanda." dedi. "Yaşadığım sürece."

 

 

 

 

BÖLÜM SONU

 

Merhaba canım okurlarım. Görüşmeyeli nasılsınız?

Demir ve Orkide'yi özlediniz mi?

Sizin yorumlarınızı okumayı özledim.

Lütfen yorum yapmadıysanız dönüp yapar mısınız?

Seviliyorsunuz.

Bir sonra ki bölümde görüşmek dileğiyle...

 

Bölüm : 20.12.2024 17:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...