Yorum yapmayı unutmayın canlar.
İyi okumalar...
Kalp midir insana sev diyen, yoksa yalnızlık mıdır körükleyen?
Sahi nedir sevmek?
Bir muma ateş olmak mı yoksa yanan ateşe dokunmak mı?
*****
Dün Demir Afil'in yanından çıktıktan sonra amcamın yanına gitmiş, bir şirkette işe başladığımı söylemiştim. Sabah erkenden kalkıp kendime bir sandiviç hazırlayıp yedikten sonra hızlıca üzerime koyu mavi bir kazak altıma ise siyah kumaş pantolon giymiştim. Üstüme kabanımı da aldıktan sonra hızlıca evden çıktım. Yengemlerin henüz işe girdiğimden haberleri yoktu. Olmasın da. Bir de onları çekemezdim.
Yoldan bir taksi çevirip hızlıca bindim. Şirketin adresini de verdikten sonra derin bir nefes alıp arkama yaslandım. Heyecanlıydım. İlk defa çalışmıyordum ama bir şeyler tuhaf geliyordu. Yeni bir iş, yeni bir hayat ve yeni insanlar...
Keşke babam da burada olsaydı... Benimle gurur duyacağına emindim. Benim hep çalışıp en iyisini olmamı isterdi. Olmuştum ama yoktu... Neyse ki 'baba' diyebileceğim biri vardı hayatta.
Amcam...
O olmasaydı toparlanabileceğimi zannetmiyordum. Bana babamın yokluğunu hiç hissettirmezdi. Ama üzerimde her zaman bir boşluk vardı. Annemi de severdim ama babamın yeri benim için bir başkaydı. Ve ben bir gecede onları kaybetmiştim. Gözlerimin önünde... Daha ölümün ne olduğunu bilmeyen biri bir gecede öğrenmişti.
Taksi durduğunda parasını ödeyip indim. Şirketin kapısından içeri girdikten sonra danışmanlara yöneldim. "Merhaba ben Orkide Saygın, Demir Bey ile görüşecektim" dedim kısaca.
"Kimliğinizi görebilirmiyim Orkide Hanım?" deyince çantamdan kimliğimi çıkarıp resepsiyona uzattım. Kağıda bir şeyler yazdıktan sonra kimliğimle beraber bir kağıt uzattı.
"Hoş geldiniz Orkide Hanım, Demir Bey de sizi bekliyordu. Buyurun kartınız..." deyip masanın üstünde bir kart ve kağıt uzattı. Elimde ki kağıdı işaret ederken "üstünde çıkacağınız kat yazıyor" diyerek açıklama yaptı.
"Teşekkürler" deip asansöre yöneldim.
Kartı asansöre okuyunca kapılar açılmıştı. İçeri girip 16.kata bastıktan sonra kapanan kapıyla geriye yaslandım. Aynadan açık olan saçlarımı düzelttikten sonra önüme döndüm. Asansörden indikten sonra etrafıma baktım ama burada üç koridor vardı ve çalışan hiç kimse yoktu. Dün ilk koridordan gittiğimiz için yine aynı koridordan gittim.
Diğer koridorlar nereye çıkıyordu acaba?
Koridorun sonuna geldiğimde yine beni çelik kapı karşıladı. Elimde ki karta baktım. Burası Uluslararası bir şirketti. Benim kartım burada işe yarar mıydı?
Yinede şansımı deneyerek kartımı ekrana okuttum. Kapı açıldı. Neyse ki benden el taraması falan istememişti. İçeride miydi acaba? Beni görüyor muydu? Çekinerek odaya doğru adımladım. Girmemle bakışlarına yakalanmam bir oldu.
"Gelebilir miyim?" diye sordum. Çatık kaşları düz bir hal alıp gülümsedi. "Gel" dedi. Üstümde ki gerginliği atarak derin bir nefes alıp içeri girdim. Girmemle arkamda ki kapının kapanması bir oldu. Ayakta durduğumu görünce eliyle koltuğu işaret etti "Oturabilirsin" dedi.
Koltuğu oturup ona doğru eğildim. "Seni dinliyorum" dedim.
"Öncelikle hoşgeldin, anlatmama gerek yok ne yapacağını zaten biliyorsun" dedi.
"Evet"
"Kartını almışsın" dedi. Elimde ki kartı havaya kaldırıp başımı salladım. Üstünde adım yazıyordu.
"Kartın sadece bu katı ve diğer katları açıyor. Kartını kaybetme çünkü kartın kimsede olmayan bir özelliği bu kata gelebilmesi. Sen, Volkan ve Eda dışında kimse bu kata gelemiyor çünkü yasak." dedi anlamıştım. Belgelerin çoğunluğu bu katta olduğu için herkesin girebilmesi yasaktı. Bu yüzden burada hiç çalışan yoktu burada ki işleri Eda hallediyor olmalıydı.
"Anladım"
"Güzel. Senden istediğim bu katta bize yardım etmen. Geçen yaptığımız toplantıyı Eda seni bilgilendirecektir."
"Tamam, o zaman ben gidiyorum" diyerek ayaklandım. Bir şey söylemeyip sadece gözlerimin içine baktı. Geri geri yürüyüp göz temasını kesmeden kartımı ekrana okuttuktan sonra dışarı çıktım.
Kapı kapandıktan sonra arkamı dönüp ilerlemeye başladım. Bu iki koridordan biri Eda'ya gidiyordu. Üçüncü koridora girdiğimde kapıya kartı okuttum. Eda buradaydı. İçeri girdiğimde odada çoğunlukla yeşil renk dekore edilmişti. Bu oda Demir Afil'in odasından farklıydı ama güzeldi.
"Hoş geldin" dedi Eda bilgisayarın başından kalkıp bana doğru gelirken.
"Hoş buldum" dedim sarılırken. İyi anlaşmıştık.
"Benimle çalışmaya hazır mısın?" diye sordu heyecanla benden ayrılırken.
"Evet" dedim gülerek. Benimle çalışmayı gerçekten çok istiyordu. Bende istiyorum.
"Bize eşlik edecek bir arkadaş daha var"
"Kim?" diye sordum. Ama sormama da gerek yoktu. Bu kata sadece dört kişi çıkabiliyordu. Bunlardan biri Volkan dı.
"Volkan mı?" diye sordum gözlerimi kısarken. Sanki Volkan ın burada bizimle çalışmasına biraz fazla seviniyordu.
"Evet" dedi elleriyle alkışlarken. Gerçekten Volkan ı seviyordu. Bakışlarından anlamıştım.
"İyi" diyerek kısa bir cevap verdim.
"O zaman Volkan gelene kadar sana anlatmaya başlıyorum" diyerek söze girdi.
"Anlat" diyerek kendi masama geçtim. Bir kağıt çıkarıp söylediklerini not almaya başladım.
*****
Eda ile uzun uzun konuşmuş, önce ki toplantılar hakkında not almıştım. Şirketin durumu beklediğimden de iyiydi. Bu şirket haricinde Demir Afil in 11 tane ayrı ek kaynağı olan şirketi, Volkan ın ise 8 tane şirket kurduğunu öğrenmiştim. Şirketin çoğu yurt dışında kurulmuştu. Ortada çok büyük bir para miktarı vardı. Ama paraların yarısı ya bağışa ya da öğrencilere burs olarak geri dönüyordu. Demir Afil in bu yaptığını çok takdir etmiştim. Gerçekten çok mantıklı düşünülmüştü. Hem yurt dışında kazandığı parayla Türkiye'nin ekonomisine katkıda bulunuyor, hemde ülkeyi temsil ediyordu. Gerçekten çok zekiydi.
Açılan kapıyla bakışlarımı bilgisayarımdan çekip kapıya baktım. Volkan gelmişti. "Size yemek getirdim" diyerek bir poşeti Eda nın önüne diğer poşeti ise masama bıraktı. Kendi yemeğini de alıp masasına geçti. Bilgisayarımı kapatarak gözlerimi ovdum. Gözlerim ağırıyordu. Saatlerdir durmaksızın bilgisayara baktığım için gözlerimin önünde beyaz parıltılar yanıp sönüyordu.
"Bu kimin?" dedi Eda masada kalan son döner paketini işaret ederken. Volkan bir şey söyleyecekti ki açılan kapıyla sözü yarım kaldı. Demir Afil gelmişti. Yorgun gözüküyordu. Kısaca herkese bir göz attıktan sonra masadan dönerini alarak masamın karşısında ki deri koltuğa oturdu.
"Alışabildin mi Orkide?" diye sordu Demir Afil dönerinin paketini açarken.
"Alıştım diyelim" dedim arkama yaslanırken. Çalışmayalı uzun zaman olmuştu. İnsanın kendi parasını kazanması çok iyi bir şeydi.
Herkes bir süre sessizce dönerini yedi. Süren sessizliği telefonumun çalan sesi böldü. Telefonumu alıp arayan kişiye baktım. Ferda arıyordu. Aramayı reddedip telefonu ters çevirerek masaya geri bıraktım. İşe girdiğimi öğrenmişti. Moralimi bozup bir sürü laf söyleyecekti. Tekrar yemeğime dönerken yine telefonum tekrar çaldı. Herkesin bakışları bana dönerken derin bir nefes verip telefonu meşgule attım. Niye ısrarla arıyordu bu?
"Aç istersen" dedi Volkan.
"Gerek yok" dedim. Demir Afil e baktığımda ise o bana değil masada ki telefonuma bakıyordu. Önüme baktığımda yine telefonum çaldı. Elime aldığımda bu sefer yengem arıyordu. Bunlar benden ne istiyordu? Biri bitiyor diğeri başlıyordu. Herkes bana olan bakışlarını sürdürdüğünde telefonumu alıp kimsenin bakışlarına maruz kalmak istemeyerek telefonu sessize aldım. Telefonu kapatamazdım çünkü amcam bana ulaşamadığında merak ederdi. İlk iş günüm olmuşken...
Demir Afil birkaç saniye telefonuma baktıktan sonra bakışlarını bana çevirdi. Gergindi. Bakışlarını Volkan a çevirip birbirlerine baktılar. Gözleriyle konuşuyorlardı sanki. Volkan başını omzuna yatırdığında Demir Afil huzursuz bir nefes aldı.
Birbirlerine olan bakışları huzursuzdu, tedirgin gibilerdi. Demir Afil bana dönerek "Kahve almak ister misin?" diye sordu. "Olur" dedim ayağa kalkarak. Elim telefonuma giderken elimi tuttu. "Eda sana toplantıyı anlattı mı?" diye saçma bir soru sordu. Ama ben bununla değil elimin üstünde ki el ile ilgileniyordum.
Elimi tutmuştu.
Benim
Elimi
Tutmuştu
Kalbim bir anda boğazımda atmaya başladı. En az benim kadar o da şaşkındı bu harekete. Derince yutkundu.
"Ne?" dedim bir anda afalayıp. Sonra gelen aydınlanma ile "e-evet anlattı." dedim kekeleyerek. Dilim tutulmuştu. Kalbimin sesi kulaklarımdaydı. Kalbim göğüs kafesime vurdukça vuruyordu. Elimi elinden içim sızlıya sızlıya çektim. Keşke hep el ele kalabilseydik... Eğer bir gün gerçekten el ele tutuşursak sahilde kumların üstünde gezmek istediğimden söz edeceğim.
Ne yapacağını bilemeyerek ensesini kaşıdı. Ardından kapıyı göstererek "gidelim" dedi. Boş bulunup "gidelim" diyerek tekrar ettim cümlesini.
Elini ekrana koyup kapıyı açtı. Önden gitmem için elini kaldırdı. Dışarı çıktıktan sonra asansöre ilerleyip kartı bastım. Önden girip onu beklediğimden peşimden gelip yanımda durdu. Kollarını göğsünde birleştirerek ayaklarının ucuna bakmaya başladı. Gergindi. Durduk yere ne olmuştu?
"Bir sorun mu var?" diye sordum. Başını bana çevirdi. "Yok" dedi zorlukla gülümseyerek.
Asansör durduğunda indik. Boş koridorda ilerlerken herkesin bakışları ok gibi bizi buldu. Herkes yerinde oturuşunu düzeltmişti. Yanımızdan geçenler yutkunarak selam vermiş daha sonra kaçarcasına gitmişlerdi. İnsanların üzerinde ki etkisi mükemmeldi. Arkamızdan konuşulan fısıltıları duymazdan geliyordum. Bu gibi şeyler çok konuşulurdu. Sanki ilk defa ünlü birisinin yanında kadın görmüşlerdi.
Etrafa bakarken "En sevdiğin renk ne?" Diye sordu. "Mavi" dedim. Gözlerinin mavisi...
Bakışlarını bana çevirdi göz göze geldik.
"Sen?"
"Siyah"
"En sevdiğin çiçek ne?" diye sordum.
Bana tuhaf bir bakış attıktan sonra önüne döndü. "Tamam çiçek sevmeye bilirsin ama bir tane olmalı" dedim ısrarlı bir bakışla. Bir insan nasıl çiçek sevmezdi ki. "En sevdiğim çiçek" dedikten sonra durdu. "Orkide" dedi. "En çok onu severim"
Orkideyi seviyormuş
Birazdan şirketin ortasına bayılacaktım. Kalpten gitmeme az kalmıştı. Yine ter basmıştı. Niye kazak giymiştim ki bu sıcakta? Sürekli böyle terlersem hasta olacaktım.
Kahve almak için yanımdan ayrıldığında olduğum yerde durdum. Çalışanların kaçamak bakışları üzerimdeydi. Onlara bakmamaya çalışarak boş boş etrafı inceledim. Önce ki geldiğimde az çok bakabilmiştim. Tek kalmıştım. Telefonumu da almamıştım. Yukarıda masanın üzerinde kalmıştı.
Arkamda birinin varlığını hissetmem ile arkamı döndüm. "Merhaba" dedi adam gülümseyerek.
"Merhaba" dedim.
"Yenisiniz galiba"
"Evet" dedim. Bakışlarımı yaka kartına indirdim. Burada çalışıyordu. Adı özcan dı.
"Hayırdır Özcan?" dedi arkamda ki ses.
"Hiç Demir Bey soru sormak istemiştim"
"İsteme özcan"
"Haklısınız" dedi yutkunarak.
"Git"
"Emredersiniz" diyerek adam kaçarcasına gitti. Ona döndüğümde elinde tepsiyle kahveyi tutuyordu. "Alayım" diyerek tepsiye uzandım. Tepsiyi benden kaçırdı "Gerek yok"
"Herkes bize bakıyor" dedim. Bakışlarını ters bir şekilde etrafa gezdirdiğinde herkes önüne döndü. "Patronlarının kahve taşıması ne kadar doğru?" diye sordum.
"Bakmaları bir şeyi değiştirmez"
"Çok şey değiştirir" dedim. Kaşları havalandı. "Tepsiyi bana ver senin yaran var" diyerek tepsiyi elinden almaya yeltendim. Ama nafileydi. "Sorun insanların bize bakması değil yani" diye sordu keyifle. Ses tonundan keyif akıyordu beyefendinin. Hoşuna gitmişti belli ki.
"Ver o tepsiyi bana" dedim inatla. "Vermem"
"Ne kadar inatçı olduğumu bilmiyorsun"
"Belki bilmek istiyorumdur" dedi.
"Tepsiyi bana ver" dedim sinirle
"Vermeyeceğim"
"Sanki malını istiyorum vermiyorsun" diye homurdanarak asansöre yürüdüm. Konuşmayayım da görsündü. Kartı bastıktan sonra asansöre bindim. Arkadan bindikten sonra yüzümü çevirdim. Ellerimi göğsümde birleştirerek ona arkamı döndüm.
"Küs müyüz?" diye sordu. Alay ediyordu benimle. Gıcık herif. Adam tepsi için benimle inada binmişti. Benden daha inatçıydı.
Cevap vermedim. Konuşmayacaktım. Asansörden ilk ben inerek gidip kartı bastım. İçeri girdikten sonra yürüyüp koltuğa oturdum. Kahvemi de almamıştım. İçmeyecektim. Demir Afil de içeri girdikten sonra ilk Volkan a baktı. Volkan' ın bakışlarında ne gördü bilmiyorum ama derin bir nefes vermişti.
Volkan bana dönerek "ne oldu?" diye sordu. Ben konuşacekken Demir Afil araya girerek sorumu cevapladı.
"Bana küstü"
"Niye?" diye sordu Eda.
"Tepsiyi vermedi" dedim. Bu duruma Volkan kahkaha attı. "Kaç dakikadır küs?" diye sordu Volkan. "On dakika oldu" dedi Demir herkesin önüne kahveyi bırakırken. Eda kahvesini içerken Volkan şaşırmıştı.
"On dakikadır küs ve sen hiçbir şey yapmadın?" diye sordu şokla.
"Hayır aksine keyif aldım" dedi. Benim küs olmamdan nasıl keyif alabilir? Sinirle soludum.
Volkan bir şok daha geçirdi. Niye bu kadar şaşırıyordu? Demir kahvemi önüme bırakırken yüzüne dahi bakmadım. Gözlerine bakmadım bakarsam küs kalamazdım. Kendi kahvesini alıp karşımda ki koltuğa geçerken Volkan koltuğunu yanıma çekti. Eğilip "tebrik ederim" dedi. Ne diyordu bu?
"Niye tebrik ediyorsun?"
"Hayatta kalabildiğin için"
"Niye?"
"En son Demir'e trip atan kişi balkondan yere çakılıyordu" dedi. Gözlerimi belerterek Volkan a baktım. Ciddi miydi?
"Bakma öyle ciddiyim" dedi.
"Sen nereden biliyorsun bunu?" diye sordum.
"O kişi bendim" dedi sır verircesine daha da sesini kısarak. Demir Afil'e baktığımda sakince kahvesini içiyordu.
"Sen Demir'e trip mi attın?" diye sordum elimi ağzıma kapatarak. "Maalesef" dedi başını iki yana sallayarak.
"Bundan sonra en iyi arkadaşımsın" dedi.
"Niye?" diye sordum.
"Çünkü en uzun süre trip atan sensin" dedi daha da dibime girerek.
Demir Afil'in boğazını temizlemesiyle ona döndük. "Uzaklaş" dedi Volkan a. Volkan'la kısa bir an bakıştık. Bir balkon vakası daha olmasını istemediğinden hızla yanımdan ayrıldı. Kim bilir daha ne yapmıştı?
Volkan kahvesinden bir yudum almasıyla püskürtmesi bir oldu. "Bu nasıl kahve?" dedi elinin tersiyle ağzını silerken. "Buz gibi"
Demir Afil'e baktım 'senin yüzünden' der gibi.
"Beğenmiyorsan git kendin al o zaman" dedi Volkan'a.
"Senin getirdiğin kahvenin..." dedi ama devamını getirmedi. Volkan masanın üstünden bir şişe suyu alarak kapağını açarken "Konuşmayacak mısın?" dedi Demir Afil.
"Eda abine söyle konuşmayacağım"
"Neden doğrudan bana söylemiyorsun?"
"Eda abine söyler misin onunla konuşmadığımı"
"Benimle konuşman için ne yapmalıyım?" Sadece özür dilemesi yeterliydi.
"Ona özür dilemesini söyler misin?" Dedim Eda'ya.
"Sana tepsi taşıttırmadığım için mi özür dileyeyim?" diye sordu.
"Evet"
"Özür dilemiyorum başka bir şey iste" dedi. Ne diyordu bu alt tarafı özür dileyecekti? Ben yarası acımasın diye tepsiyi almak istemiştim ama o benimle inatlaşmıştı. Maalesef bugün trip atma günümdü.
"Konuşmuyorum onunla" dedim Eda'ya. İnadım inattı. Ama o benden daha inatçıydı. Volkan boğazını temizledi 'yapma' dercesine. Ona sadece omuz silktim. Çaktırmadan bakışlarımı ona değdirdiğimde elini çenesine koymuş beni izliyordu. Umrumda değildi, küsmüştüm bir kere.
Eda işe şaşkınca ikimize bakıyor, hiçbir şey söylemiyordu. Sıkılmıştım. Volkan bile konuşmuyordu.Niye kimse konuşmuyordu?
"Ben gidiyorum" diyerek çantamı ve masada ki telefonumu aldım. O bana bakıyordu ama ben ona bakmıyordum. "Bizde çıkıyoruz zaten seni de giderken bırakırız" dedi Eda benim gibi ayaklanarak. "Gerek yok ben kendim gidebilirim" dedim kabanımı giyerken.
"Neden?" diye sordu Demir Afil. Bu hala konuşuyor muydu? Cevap vermedim. İnatçıydım. Özür dilemeyene kadar konuşmayacaktım. Eda ve Volkan ayaklanırken o hala oturuyordu.
"Hadi" dedi Volkan.
"Geliyorum" dedi.
Önden ben ardımdan ise Eda çıktı. Diğerlerini beklemeden asansöre yönelerek tuşa bastım. Eda ile Volkan diğer asansöre girdiğinde Demir Afil' de benim yanıma gelmişti. Keşke Eda ile gitseydim. O bindikten sonra zemin katın tuşuna bastı. Asansör yavaş yavaş aşağı inerken "Konuşmayı düşünmüyor musun?" diye sordu. Bu durumdan sıkılmaya başlamıştı. "Sesini duymak istiyorum" dedi. Özür dileseydi sabaha kadar konuşurdum ama dilememişti.
Kolumdan tutup sırtımı asansörün duvarına yaslandığında bir eli yanımizda ki tuş paneline gitmiş asansörü durdurmuştu. Altıncı kata kadar inmiştik. Sağ elini de başımın yanına koyarak üzerime eğildi. Beni asansör ile kendi arasına almıştı. Ben ise yüzüne değil kendi ayak ucuma bakıyordum. Hava sıcaktı, asansör sıcaktı ve ben yanıyordum.
"Yüzüme bak" dedi. Gözlerimi kapattım. Bir mafya olduğunu unutmuştum. Volkan haklıydı birazdan beni götürüp şirketin camından aşağı atabilirdi yada beynimi dağıtıp parçalara bölebilirdi. Bunun olma düşüncesi bile insanı ürkütüyordu.
Baş parmağını çeneme koyup başımı kaldırdı. Yüzlerimizi aynı hizaya getirdi. Göğsüm hızlı hızlı inip kalkıyordu. Nefesim gittikçe daralıyordu. Üzerime gelmesindi. Kuruyan dudaklarımda dilimi gezdirdiğimde bakışları dudaklarıma düştü.
Cesaret edip mavi gözlerine baktığımda gözleri gözlerime kenetlendi. Okyanus kokusu burnuma dolduğunda gözlerimi kapatmamak için kendimi zor tuttum. Çok güzel kokuyordu. Ve mavi gözleri... Sağ gözünün altında kendisini hiç belli etmeyen ufak bir çil vardı.
"Özür dilememi istiyorsun?" diye sordu. "Bunu isteyen ilk kişi değilsin" dedi. "Ve isteyenlerin hiçbiri yaşamadı" diyerek devam etti. Birazdan beni öldürecekti. "Ama sen özelsin" diyerek yüzünü biraz daha yaklaştırdı. Derince yutkundum. Bu kadar yakınlık fazlaydı. Yaklaştıkça nefes alamıyordum. "Özür dilerim" dedi ve kabanımın içinde kalan saçlarımı incitmeden çıkardı. Önüme gelen bir tutam saçı parmağıyla nazik bir şekilde kulağımın arkasına sıkıştırdı. Sonra düğmeye basarak geri çekildi.
Şoktayım.
Az önce ne yaşandı?
Asansörün kapısını açıldığında karşımızda Volkan ve Eda bekliyordu.
"Orkide iyi misin?" diye sordu sanki bizi baş başa bırakan o değilmiş gibi. Demir'de benim gibi Volkan'ın hareketlerini izliyordu sadece. Volkan elini yüreğine koyarak "Tek parçasın" dedi. "Bir balkon sahnesini daha kaldıramazdım"
"Haketmiştin" dedi Demir Afil.
"Ben seninle ilgilenmiyorum" diyerek bir koluna ben diğer koluna Eda girdi. "Evet hanımlar gidiyoruz" diyerek Demir'e arkasını döndü. Yürümeye başladığımızda "Orkidecim sen bu herifin kusuruna bakma o hep böyledir" dedi. "Durumları biliyorsun" deyip göz kırptı. Mafya olduğundan bahsediyordu. Göz devirdim bu söylediğine.
"Yarın yemeğe gidelim mi?" diye sordu. "Hesabı Demir'e kitleriz" dedi. Büyük ihtimal onun mekanına giderdik. Verdiğimiz para yine Demir Afil'e gidecekti. Her türlü kârlı olan yine o olacaktı.
"Olabilir" dedi Eda.
"Olabilir" dedim. "O zaman yarın akşam gidiyoruz" dedi Volkan.
"Nereye?" Diye sordu arkamızdan gelen Demir Afil.
"Yemeğe" dedim.
Volkan "sizi çok güzel sürprizler bekliyor" dedi. "Yarın çok eğleneceğiz" diyerek arabalara bindik.
*****
Arabadan inerken Demir Afil ve Volkan'da benimle beraber indi."Yarın akşam bizdesin ona göre" dedi Volkan. "Tamam" dedim. "Yarın b-" derken amcamın sesini duymamla arkamı döndüm.
"Yeğenim?"
BÖLÜM SONU
Merhaba arkadaşlar.
Nasılsınız?
Sizce gelecek bölümde neler olacak?
Eğer yorum yapmadıysanız satır aralarına dönüp yorum yaparsanız çok sevinirim çünkü yorumlarınız beni motive ediyor.
Eğer sosyal medyaya bölüm için alıntı atmak isterseniz atıp beni etiketleyebilirsiniz.
Sosyal medyada kitabımı paylaşırsanız çok mutlu olurum
Instagram: @karanliginhakimi
Takip etmeyi yorum yapmayı ve alttaki butona basmayı unutmayın!
Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle..
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
23.38k Okunma |
1.56k Oy |
0 Takip |
29 Bölümlü Kitap |