Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5. BÖLÜM: KAYBOLUŞA SIĞINAN

@ferfecirdzw

 

 

 

 

5. BÖLÜM: KAYBOLUŞA SIĞINAN

Zihnim sürekli acı çekiyor. Düşüncelerim beni yiyip bitiriyordu. Kalbimi hiç olmadıǧı kadar yok etmek istiyordum. Daha önce de bir çok kez yok etmek söküp atmak istemiştim. Hiç bir fark yoktu. O zaman ne kadar istekliysem, şimdide öyleydim. Soğuk tenimi yaksın istiyordum. Ne kadar imkansız bir istek değil mi? Soğuk tenimi yakar miydi, bilinmez. Belki paralel bir evrende olabilirdi. Belki paralel bir everendeydim. Onların paralel evreni belki, benim içinde bulunduğum evrendir. Kim bilir, kim bilebilir. Belki şu an beni bir senarist film yapmak için kaleme alıyordur. Belki bir yazar, beni yazıyordur. Belki bir psikopatın beyninin içinde yaşıyor olabilirim. Ya da bir rüya, birinin rüyasıydım. Çok korkunç öyle değil mi?

Kendimi kaybettim. Kayboluşum intikamdı.

Ben Beren Işınsoy, ruh acısıyım, insan avcısıyım kalp avlarım. Hayvan avlar gibi. Kurumuş boğazımı yırtarcasına yutkundum. Kurmuş kanlardan kurtuldum. İçeri girer girmez gözlerin üzerinde olmadı dönük bakışlarıma etki etmedi.

Iraz yarım bir gülüşle açık bıraktığım anlım da ki yarayı izledi. "Berbat görünüyorsun." Derken üstten bir bakış attı.

"Doğru tespit izci." Çatallaşmış sesimle birkaç kelime söyleye bilmiştim. Bu bile canımı yakmıştı.

Kayra'nın gözüne Berran batmıştı, koltukta dördüncü rüyasını gören Berran'ın üstüne bir bardak su döktü. Evde İzci, Sembol ve Mavi vardı.

İzci Irazdı, Iraz hiç şüphesiz çok zeki ve öngörenlü bir insandı. Elinden hiç bir şey kolay kolay kurulamazdı. Adamların ruhu duymazdı takip ediliğinin. Hem bir Hacker hem de izlerin üzerinden yürürdü. Sahaya da çıkardı sık sık.

Berran Sembolü, O hayatımızdaki damgaydı. İyi dövüşür, pskolojik baskı uygulardı. Pskolojik olarak insanları delirtir ölmek istemelerini sağlardı. Tam bir vurdum duymazdı.

Kayra ise Maviydi. Mavi deniz, gökyüzü herşeydi. Maviyi çok severdi her tonunu bunun gibi elinde her türlü kesici alet bulunurdu. Ucu keskin her şeye bayılırdı. Fazla zekiydi her türlü işi aynı anda yapabiliyordu.

En önemlisi de hiç birine güvenme. Hiç birine!

Kenar da öylece üçlünün suratını izlerken ne zaman geldiğini anlmadığım Afet, "Yüzüne ne oldu?" Diye sorunca bakışlarım ona döndü. Kaşları çatık yüzümü izliyordu, gözleri gözlerime değince gözlerinin pırıltısını gördüm. Neyin nesi? Neden kimse sormazken o soruyordu?

Omuzlarımı oynattım. "Bilmem?" Diye cevap verdim hoşuma giden gözlerinden kaçmak istercesine.

Tek kaşını kaldırarak kollarını göğsünde bağladı."Yüzüne ne olduğunu bilmiyor musun?" Diye mırıldandı. Ben kaçarken o gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. Bu yakıcı bir soğuğa maruz kalmak gibiydi. Yavaş adımlarla karşısında durdum.

Alt dudağımı aşağıya sarkıtıp, omuz silktim. "Seni ilgilendiriyor mu?" Sorusuna soruyla karışıklık verdim. Baştan aşağı onu alayla süzdüm.

Dudaklarını ıslatığın da gözlerini kıstı. "Soruma soruyla karışıklık verme." Dediğinde dudaklarım yavaşça iki yana çekildi.

Aynı şekilde gözlerimi kıstım. "Sana mı sormam gerekiyor ne yapacağı mı?"

Kafasını belli belirsiz salladı. "Ortaklar birbirine bazı şeyleri sorabilir. Tabi senin önemsemediğini biliyorum ama ortağız işte bunu değiştirmezsin." Aslıns bakarsanız bu adam gerçekten ön görülmezdi.

"Ortağım olduğunu sana düşündüren ne? Değiştiremez miyim? Cidden mi?" Diyerek birkaç adımla karşısına geçtim. "İstediğim her şeyi değiştiririm. Her şeyi." Gözlerimi bir kez bile kırpmadan dişlerimi sıkarak konuştum.

Çenesini dikti. Sanki meydan olur gibi. Baş parmağını alt dudağının çizgisinde gezdi. "Belkide ortağım olmandır. Ve evet ortağım olmanı değiştiremezsin. Buna en başta ben izin vermem Avcı." Diyerek boy farkını az da olsa eğilerek kapattı.

Alaycıl ses yönünü takındım. Bu bir güç gösterisi ve oyunu iyi oyana! "Öyle olduğunu savunuyorsun ama kendini kandırıyorsun izin istemedim Afet. İzin vermediğim hiç bir şey yapmazsın." Diye mırıldandım güçlü tuttuğum sesimle çenemi havaya kaldırdım.

"Kesinlikle." Dedi dişlerinin arasından.

Derin bir nefes vererek, "İstediğini düşün ama yapamazsın." Diyerek onun gibi kollarımı göğsümde bağladım.

Memnun bir şekilde dişlerini göstererek gülümsedi. "O halde söyle bakalım, anlına tam olarak ne oldu? Söyle bana." Arkam da ki üçlü de gözlerini gezdirdi. Verdiği cevap dönüm noktası olmuştu. Tek bir hareket, tepki her neyse ona karşı oynanam için sebep yarattı. Artık bir taslağım vardı. Artık bir temelim vardı. Bunun o olması umurumda değil. Belki canını belki de kalbi yok olcaktı. Her ikisi de üç kuraldan ilkini tetikledi. Ölür ama bedenini değil.

Öyle bir bakmıştı ki nerdeyse onlardan birinin bunu yaptığını sanımştı değil mi? "Ortaklık, iş ve benzeri durumlarda ortaklarını sorgulayabilir. Özel hayat, özel bir kavram olduğu için, diğer taraf buna cevap vermek zorunda değildir. Söylemiyorum hiç birşey sana." Diyerek, savcı sıfatına soyundum.

Memnun bir ifade ile o da Avukatlığı ele aldı. "Ortaklar aynı evin içinde yaşayıp, hatta, diğer ortak karşı tarafın odasına görebiliyorsa, artı karşı tarafın odasında duşa girebiliyorsa? Sizce de özel bir kavram kalmış mıdır?" Yüzümde beliren şaşkınlıkla karşısında kızardım. Ellerim yumruk olmuş tırnaklarımı avcuma batırıyordum. Ellerini ellerimin üstünde hissettiğimde avcumu açmıştı. "Ve ortaklar karşı tarafın kendine zarar vermesini önlemeli. Bu yüzden de söylemeli ki nasıl bir yol izleyeceğini bilsin diğer ortak. Senin ortağın sana en ufak bir zarar gelmesini hiç istemiyor. Bunu önlemek için her şeyi yapmaya da hazır. Söyle bana." diye mırıldandığında elimi hızla çekmiştim. Kaybetmiş gibi hissediyordum. Ama kazanıyordum ve hiç farkında değildi.

Arkamdaki üçlüye döndüm. Kayra "Bu film tutar!" dedi heycanla. "Ne zaman vizyona girer?" Sorusuna gözlerimi devirdim. Bizimle dalga geçiyor olmaları bile onları öldürme sebebim olabilir.

Berran kaşlarını dahil olduğunda kaşlarımı kaldırdım. "Kendimi duruşma hakimi gibi hissettim." Garip bir heycanla konuştuğun da içinde bir boşluk hissettim.

Onları umursamıyordum. Iraz kolumdan çekerken sendelendim. Dikkatimi çekmek için yapmıştı. "Delirdiğin bize söyle ki Amir yerine geçebilsin olur mu?" Dedi keyifle. Ne saçmalıyorsun bakışlarımdan attım. Amir iki koca adımla yanımda durduğunda onda koruma iç güdüsü uyandırdığımı fark ettim. Sorusunu yenilediğinde kolumu hızla elinden kurtardım. "Bilirsin Amir'in yerine geçmesi en çok beni mutlu eder."

Berran Irazı omzundan itti."Sus." stabil tutmak zorunda olduğu sesiyle dedi.

Kayra ayağa kalkıp Iraz'ın saçlarını okşamaya başladı. Amacı ortamı yumuşatmaktı. "Yeni sevgilinden uzak kaldın diye mi bu tavırlar. Ah yavrum. Hiç kıyamaz sana bu adam." Diye dalga geçtiğinde.

Kayra'yı koltuğa iterek üstüne eğildi. "Taşşak geçme benimle. Siktir git başımdan." Derken burundan soluyordu.

Sorusuna cevap vermedi. Kayra sahte heycanla "Beren, görüyor musun ikisi birden bana yürüyor. Her eve bir Kayra lazım." Diyerek Irazı daha çok çektiğinde. Iraz Kayra'ya daha çok eğildi. Kayra hızla Irazı ittip "Lan şaka yapıyordum! Niyetin mi değişti?" Diye bağırdığında.

Iraz elini uzatıp koltuğun arasına sıkışmış telefonunu aldı. "Allah canımı alsın ki telefon için yaklaştım." Diyerek ellerini havaya kaldırıp teslim oldu. Berranla ciddiyetle onları izlerken, bir an Afeti unutmuştum. Gözlerim yeşil gözlerini ararken tekli koltuğa oturmuş beni izlediğini fark ettim.

Ayağa kalkıp oldukça ciddi yüz ifademle, "Iraz salaklıkların yetti ise gidelim." Diye emir verdim. Arkamdan söylenişlerini umursamadan kendi odama girip dolaba yöneldim. Üstüme bol kapşonlu ve siyah bir pantolon giyip saçlarımı taradım. Telefonumu elime alıp onun numarasına tuşladım. Saniyeler içinde açıldı telefon "Yakın zamanda Dokuzlara ihtiyacım olabilir hazırlıklı ol, Zincir."

🦭

Tünelde dört yol ayrımı vardı. Biri kendi kaldıǧı eve diǧeri oǧlunun. Diǧer iki tünelin nereye açıldığını tahmin edebiliyordum sadece. Muhtemelen biri şirketine çıkıyor olmalıydı. Her yolda bir kapı bir de şifre vardı. Iraz'ın giriş kapsını açması beş dakikasını almamıştı. Üzgünüm ama Gemici'nin Iraz kadar iyi bir hackeri yoktu. Ve Berran kadar detaylı biri. Diǧer dört kapının şifresini Irazdan başka kimse açamadı, açamazdı. Sözünü her zaman tuttu. Şimdi de tutmak zorundaydı.

Derin bir nefes aldı, sırıtarak, "Yeni nesil kilitler. Daha iyi bilgisayarlara ihtiyacım var." Diye mırıldandı eliyle yeni uzamış sakallarıyla oynayarak.

Dudaklarımı ıslattım."Yarım saat." diyerek çıkışa ilerledim.

"Tamamdır." Arkamdan seslendiğinde bir soru attı. "Nereye?" Onun yanına gideceğimi sanmış olmalıydı. Ama gitmiyordum.

Merdivenlerden vücudumu döndürerek, "Bilgisayar ayarlarım. Denize de bi' uğramam lazım."

Ona açıklama yapmamla o da bana açıklama da bulundu. "Yarım saate getirirlerse iyi olur yaklanmayalım. Denize de selam şöyle." Dedi çaresiz çıkan ses tonuyla. Sanki bir yanlışa göz yumuyormuş gibi. Sanki yoktu kimse değerli değildi. Çıkarlar değerliydi.

Onunla daha fazla ilgilenmedim. Hızla telefonumu çıkardım, Kayra'yı arayıp bilgisayarları verdiğim aderse gönermesini istedim. Yamaha R6 altlayarak kaskımı taktım. Sol elimden çıkardığım eldivenleri ellerime geçirerek motoru hatrı sayılır bir hızda sürereken motorun ayaklıklarına basarak ayakta durdum sol elimi kaldırıp baş parmağımda orta parmağımı birleştirip gerisini kapattım. Başıma dokundurup ileri uzattıp selam verdim. Yerime yeninden oturup caddeye çıktım.

🃏

Evinin bahçesine motosikleti park ettiğimde birkaç tanıdık koruma selam verdi. Kapıya elimle iki üç kez alacaklı gibi vurmuş, bekliyordum. Kapı açılır açılmaz, kapıyı açan kadını nazikçe itmiş, içeriye girmiştim. Şayet ben bu evin sürekli değişen yardımcılarından memnun değildim. Her geldiğimde benim içeriye girmeyeceğim hakkında bişeyler zırvalıyorlardı. Denizle bu konu hakında kavga etmeliyidim. İçeriye doğru adımladığımda salonda, koltukta boylu boyunca uzanmış uyuyor, gibiydi. Karşısındaki büyük koltuğa oturup orta cam sehpaya ayaklarımı uzattım. Gösünün iniş kalkışının düzensizleşeştiğini fark etmemle "Teşekür ederim." Diye mırıldandım.

Kafasını yavaşça kaldırarak gözlerime baktı. "Efendim?" Alt dolgun dudağını aşağıya sarkıtarak, sormuştu.

Kafamı yana yatırarak "Teşekkür ederim dedim." diyerek, gözlerimi devirdim.

Histerik bir kahkaha attı. "Rica ederim Gri. Avcı mi demeliydim? Yıllar geçti sonuçta. Belki yük gibi geliyordur canını sıkıyordur ha?" diyip iğneledi. Geriye yasladı.

Ayağa kalkarak, "Bana karşı şu an o kadar otoritersin ki, canımı sıkıyorsun."

Gülerek ayaǧa kalktı. "İş için bir aradayız. Ve iş için gelip bana teşekkür ediyorsun işte iş." diyerek kendine güldü. Elimi uzatıǧımda tutarak kendisine çekip sarıldı. "İş bitti, Gri." Sırtımı okşarken, kanım dondu. "Hayatta kalmaya özen göster. Kızma bana, Avcı olman eski bir Gri olduğunu değiştirmiyor." diyip bıraktı beni. Boğazı biri tutup sıkmaya başlamıştı. Gözlerime acı kırıntıları bulaştığında.

Kafamı sallayarak onayladım "Sende İzci sende."

Sahte bir sinirle "Yaşlandım. Eskisi gibi iz süremiyorum." Diyerek geriye attı kendini.

"Akşam eğlence de ön koltukarda birinde ol, yaşlı İzci." Cevabını beklemeden salondan çıkıp evden ayrıldım. Biliyordum, en önden izliyecekti. Çünkü o İzcilerin lideriydi. O ilk İzciydi.

🏍

Saat dokuza geliyordu. Eve yeni giriş yapıyordum. İçeri girmekte istiyor değildim. El mecbur eve girdim, tüneli de geçtim. Salona ulaşabildim. Iraz önce gelmiş oturuyordu. Berran kendi âlemindeydi. Kayra da Berranı kendi âleminden çıkarmaya çalışıyordu, her zaman ki gibi. Tekli koltukta oturan Afette bana bakıyordu. Bakışları bir çocuğu korkutabilirdi, heralde. İlk kez beni bir kaşık suda boğmak ister gibi bakıyordu. Oysa gözleri derindi kaşıkla suda değil beni kendi okyanusun da boğardı. Yüzümün her köşesinde, içimi görmek değil, deşmek için bakıyor gibiydi. Ve bakışları bir çakıyı sırtımın ortasına tilki çiziyor gibi hissettiriyordu. Acısını en çokta yüzümde hissediyordum.

Karşısındaki tekli koltuğa oturup. İki kolumun dirseğini iki ayağıma yaslayıp, öne eğildim. Gözleriyle gözlerimi keşfederken. "Bir şey mi oldu? Beni bir kaşık suda boğmak ister gibi bakıyorsun da." Diye mırıldandım. Hiç bir şey olmamış gibi.

Doğulup kolunu koltuğa yasladı. "Ben aptal değilim..." Dediğin de gözlerindeki ateşi derinliği belli ediyordu. "Gemici tünelini bulmuşsun." Ela gözlerim Iraz'ın kahve gözlerine değdi. Omuz silkerek bilmediğini belli etti. Yalancı bir İzciydi.

Bıkkın, donuk bakışlarım yerini aldığında yavaşça yeşil gözlere döndü. "Bulmuşumdur ne olmuş? Aptal demedim hem sana, hafife almıyorum seni görüyorum zekanı da aptallığını da." Diye cevap verdim.

Boyunu sağa sola yatırarak kütletti. "Hangi akla hizmet ekipteki birini tehlikeye atabiliyorsun? Hiç mi canının kıymeti yok?" Diyip gözlerini kıstı. Devam etti."Irazı orda bırakarak neyi amaçlıyordun? Onu orda öldürebilirlerdi. Ekibin canını hiç mi düşünüyorsun? Onları bırak tamam, bu ekipteki herkesin bir görevi var. Sen onları hiçe sayıyorsun kendin her haltı beceremezsin." Diye bağırdı. Kendini aklıma hizmet edip ekbinmin hayatını tehlikeye atmıştım. Ekip tek ve birdi bu yüzden benim ekibimdi. Bireysel haraket nadir oldurdu. Afettin bilmesine hiç gerek yoktu. Ortaklık işte, laftaydı. Ölse bile ardından ekipteki herkes kendi canını tehlikeye atıp Gemicileri bittiridi. Ben neler yapabileceğimi ben bile kestiremiyordum. Tek bir yol vardı sonunda nereye adım atarsam atıyım tek bir yola çıkıyordu gerçi. Ve bu yol kaçınılmaz bir felaketti benim için.

Peki Beren Ulya Işınsoy bir lafın altında kalmaya tahmül edebilir mi? Sanmam. Lafa gireceğimde Iraz benden önce davranıştı. "Ben içerideyken dışarıda elliden fazla adam vardı. Canım tehlike de falan değildi." diyerek çenesini havaya kaldırdı. Salondaki gözler bize kitlenmişken. Aslında benim dilimin kemiği belli bir yere kadar yoktu. Iraz saçma sapan her yerde bana karşı çıksa bile beni korumak için en sevdiği kişiye söz vermişti.

Ya dünya yansa bile sus kes sesini at kendini dipsiz karanlık kuyuna ya da sen yak dünyayı ufacık bir kibirtle çığılık çığılığa.

Afet histerik kahkahasını attı. "Ben Gemici olsam seni bin parçaya ayırmıştım bile, Iraz. İçinde olduğun tünelin içindeki yollardan adam salsaydı dışarıdaki adamlar mi kurtarcaktı seni. Yoksa şu an koruduğun kişi mi? Sen onca adamı tek başına alt edebilir miydin? Hayır. Ölürdün." Karanlığımın kahkahası keyfimi yerine getirirken çokta umursamıyordum. Konuşur konuşur en sonunda susardı. Beni takip ettirebilirdi. Evime ajan sokabilirdi. Tabi bunlar olası değildi.

Ayaǧa kalkıp gideceǧim sırada, "Kaçıyorsun. Biliyorsun ne yaptığını, Iraz'ın canını tehlikeye attığını." dediǧine gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.

Çevik bir haraketle hızla arkama döndüğümde dalgalı saçlarım yılan gibi boğazına dolanmış, yarısıda yüzüme dağılmıştı. "Ne oldu şu sabah söylediklerine? İki yüzlülük hoşuma gider, ama bu iki yüzülük bana karşıysa. İşte o zaman iki kere düşün. Biliyorum veya bilmiyorum sana ne belki umursamıyorum. Kendimden başkasını düşünmüyorum. Tek bir kelime daha etme bana duydun mu? Çünkü hiç birinizi bir taraflarıma takmıyorum. Hiç biriniz benim için önemli veya kayda geçer insanlar değilsiniz."

Ayağa kalkıp tam karşımda yerini aldı, dudaklarını ıslatarak inatla gözlerini gözlerime dikti. Gözlerim kısık bir şekilde ona bakarken dudaklarım düz bir çizgi halinde tek bir mimik sergileniyordum. "Ortaklar, bir adım atarken diğer kişiye danışımazsa, Avcı. Bu iki yüzlülük olmaz, bu nasıl davrandıysan öyle karşılık almaktır. Emin ol sana yaklaşırken on kez falan düşünüyorum. Yüzünde ağır bir maske var görüyorum. Üst üste takmışsın. Bu değilsin, umursamaz değilsin. Görebiliyorum." Derken nefeslerimiz birbine karışıyordu. Keskin bir nefes aldım.

Donuk bakışlarımla bir adım geriledim. "Ne bu ders mi? Bende sana veriyim bir tane görebildiğini sandığın resim, görmek istediğin resimdir. Benim bencil olup olmadığımı bilmesin. Bana ders verenlerin üzerinden geçip onları verdikleri derslere ezmeyi çok iyi bilirim. Ve düşünebiliğine inanamıyorum daha az önce sesini kesmeni söylememe rağmen o lanet sesini kesmedin Afet." Elimle sol göğsünü okşamaya başladım. O kadar hafifti ki hisetmediğine emindim. "Bir kez daha canımı sıkarsan canını alırım. Ben hep buydum." Diyip dört kez hızlıca göğsüne vurdum. Gözlerine hayranlık bulaştığını hissettiğim gibi elimi çekip koridor kapısından geçip kendi odama girdim. Düşünmeyi engelleyen bir ilaç olsaydı en çok kullanan insan olabilirdim. İçeri nasıl bıraktıysam öyleydi. Siyah yorganın altında girip, uykumun kırık kollarına kendimi bıraktım. Her seferinde kollarından düştüğüm lanet uykuya.

 

 

 

 

💅🏻

Silah sesin patalamasıyla yataktan yere düşmem bir olmuştu. Ağzımdan dökülen acınası bir nida ile gözlerim karanlığa açılmıştı. Başlamıştı. Başlamıştı! Yattığım yerden fırlayıp ayağımıdaki beyaz çoraplarımla odamdan çıktım. Koridorda kimse yoktu. Koridorun ışıkları bir anda kesilince elim belime gitti. silahımı çıkarıcağımda belime bir el sarıldı. Elimi belimle eli arasına almıştı. Soğuktu, kalbim ağzıma gelmişti.

Elimi çekmeye çalıştığımda yakıcı tandık sesi kulaklarımda çınladı. "Avcı, sadece bir dakika dur." diye fısıldadı, kulaǧıma. Bu ses yumuşak, ama bir o kadar sert bir sesti. Herkesi büyüleyebilecek bir ses tonun sahip o adam, Afetti. Amirdi. Ellerin soğuduğuna zıt bir şekilde göğüsü sıcaktı. Çok derin bi' sıcaklık. Vücuduma yayılan bir sıcaklık. Beni heyecanlandıran lav gibi. Kendimi, onu herşeyi unutturuyordu. Ellerinin soğukluğu ise buna ters orantıda onu öyle bir hatırlatıyordu ki bana. Elleri buz gibiydi. Yaşamak için kalbim sabırsızlanıyordu. Onunla olmak için. İstediğim ne bunu bende bilmiyordum sadece ona koşuyordum ama bacaklarımı kırmak için biri demir sopayla bacaklarıma vuruyordu. Bu çekim beni dondurur sonra yakardı.

Hâlâ düzensiz nefesler verirken kırık çıkmamasını sağladığım sesimle, "N'oluyo? Herkes nerde?" diye sordum. Kalbim yıllar sonra ilk defa bu kadar heycanla atıyordu. Heycandı bunun adı. Ve her zerremde hissediyordum.

Benim aksime sinirle, "Dışardalar! saldırya uǧradık." Dediğinde belime parmaklarını geçiriyordu. Bunu yapmasının sebebi de sanırım, benim yüzünden olduğunu ima etmek içindi. İçimi yakan gülme isteği hazla karışıktı. Canlarını sıkmak haz uyandırıyordu göğsüm de. İlk aşama tamamlandı.

 

Loading...
0%