Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1. BÖLÜM: BAŞLANGIÇ NEFESLERİ

@ferfecirdzw

 

OY VERİP YORUM YAPMANIZ ETKİLEŞİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ

LÜTFEN BANA DESTEK OLUN.

İyi okumalar bebekler.

1.BÖLÜM: BAŞLANGIÇ NEFESLERİ

Zaman: Şafak vakti dört civarı.

Yer: Bolu

Duyuyor musunuz soğuk ve acılı çığlıkları. Kapatmayın kulaklarınızı, duyuyorsunuz biliyorum. Kulağıma ilişiyor kahkahlar. Herkes korkunç biri olduğumu bakışlarıyla bana gösteriyor.

Bir geri dönüş yok.

Ve geri dönüşü olmayan herkes gibi daha kötüsünün üstüne ilerledim.

Tek bir amacım kalana kadar.

İntikam.

Ben Ulya Beren Işınsoy.

Sadistler yaratılmıştı. Doğum tarihimle aynı gün. Kor bir ateşle harmanlanmıştı. Bir de mirasları vardı, Öldür-Yaşat-öl.

1. Ölür ama bedenini değil.

2. Yaşadığını hissettir ama yaşatma.

3. Öl ama öldüğünü anlamasın.

Beyne göre değişen bir kavramdı. Kafa da kurgularken tek bir kavram değişmezdi. Öl ilk sıraya koyulamazdı, eğer bir intikam söz konusu ise. Ölmek son işimizdi.

Soğuk bedenimi ısıtmak için çaba göstermezdim. Bunun sebebi ölürken bedenimin bu hisse yabancı olmasını istememden. İçimde hissetmek içindi yangını hissedip, kalbimdeki buzları eritmek içindi. Yavaş, yavaşça eriyecekti, sonra yakacaktı, herkesi maf edecek kadar çok yanacaktı. Yine yavaşça sönecek kül olacak, gri rengini alıp toprağa karışacaktı.

Gri toprak oldu.

Köz'ün kıvılcımları etrafa yayılırken telefonumun zil sesiyle odunu közün içine bıraktım. Çağın Işınsoy yazıyordu ekranda. Antidepresan kulanıyorsanız duygularınız yok olurdu. Kardeş sandığınızdan kazık yediğiniz de aynı etki görülürdü. İki kez üst üste aramaya devam ettiğinde açtım. Gecenin bu saatinde neden arıyordu? "Beren," Dedi sanki benim için değerli biriymiş gibi. "Yeni görev geldi. Bazı yenilikler yaplıcak Tim de. Yeni iş, yeni görev yeni bir kötülük, sönmesi gereken bir cehennem ateşi, söndürürken cehennemin içine sürüklenecek bir Beren Ulya lazım mevcut mu?" Dedi alay edercesine.

Hayat bazen kahkahalar boğardı insanı. Güldüm ama içimden gelmedi gülmek. "Gevzeliği bırak. Sıkılıyorum zaten yeni iş eğlenceli olur. Yenilikten kastın ne?" Diye sorarken aslında hiç ilgilenenmiyordum onunla. Umurumda değildi.

Tereddüt sesine yansıyan bir aynaydı. "Bu saatte konuşulacak kadar önemli değil. Sabah zaten göreceksin." Diyerek beni geliştirdi. Çekindiği neydi bilmiyorum ama benden de çekildiğini biliyordum. Benden korkmasına rağmen damarıma basıyordu. Çok uzatmadan telefonu yüzüne kapattım.

Oyuncular oyuna hazır. Kaderin ipliği parmağını kopardı. Kopma sırası oyuncuların kafalarında. Zira bu kanlı savaşın en güzel kısmı da bu.

Yeşil renge olan bir zaafım vardı. Hem nefret ediyordum hem de seviyordum. Bir renkti ama gri hayatımın tek rengiydi. Ateşi söndürdüm. Eve doğru yürümeye başladım böylece, cebimden bir sigara çıkardım. Ağır hareketlerle yaktım. Ruhum bu gece beni terk ediyordu. Nedeni açıktı, benim ruhum kötülüğe dayanamıyordu. Kendimi bulduğumu sandığım an çekip gidiyordu. Bu his kalbi duran hastanın son nefesini vermesi gibi yakıcıydı. İki katlı iki yıl önce yaptırılan evin arka bahçesinden girdim, etrafından dolaştım ön kapıdan anahtarımla eve girdim sessizce.

Salona geçtim. Bu ev dışardan güzeldi. İçeride ise korkunç ve gizemliydi. Yukarı katta bir odama vardı oraya çıkmadım. Salonda ki koltuğa kıvırıldım. Kafamda yıllardır dönen görüntüler yeniden baş gösterdi. Katlanılmaz olan güzel anılar şimdilerin kabus olmuştu.

Sabaha doğru uykusuzluktan sızmış sabahı sonunda etmiştim. Uykum uzun sürmedi o kadar çok erkek sesi vardı ki katlanılmaz. Küfürler mırıldanarak uyandığımda kısa bir sessizlik oldu.

Gözlerimi zar zor açtığımda tepem de bir adet Kayra isimli zebaniyi görmeyi beklemediğim için suratına boş bakışlar attım. Tepemden çekildiğinde tavanla bakışmaya başladım. Ardından hafifçe doğrulup, kırışmış kargo pantolonumla bağdaş kurdum. Derin sessizliklik oluşmuştu bir anda bunu garipseyerek amerikan mutfağındaki tezgahın başında bana bakan Çağınla kısa bir an baktım, gözlerimi çektim, yanında Iraz ve Berran vardı. Onlar tezgahının üstüne koydukları uzun bir kağıda bakıyorlardı konuşmadan.

Çağın hiç ses seda vermeyince önüme dönüp, üstümdeki beyaz kazağı düzelttim. Ardından Çağınla uğraşmak için, "Huysuz gibisin bu gün? Patron'un Kardeşine ihanet etmeni mi emretti?" Diye sordum güler gibi yüzü bir anda değişti. Bir köpeğe laf atar gibi alayla güldüm. Ardından ayağa kalkıp, tezgahın üstüne yaydıkları beyaz büyük kağıda baktım. Şema vardı, yolların şeması vardı. Birkaç A4 kağıdında bir kaç fotoğraf vardı. Kaşlarımı çatarak, "Bunlar nedir?" Diye sordum.

Çağın hızla eline bir kağıt alıp önüme attı. "Dün bahsettiğim görevlerden birinin flanları." Önüme attığı kağıtta bazı bilgiler yazıyordu. Altında da yaşı büyük uzun bir adam vardı. "Cemal Gemici uyuşturucu ve silah kaçakçısı. Bu işlere ömürünü satmış satılık bir piç." Derken kaşlarımı kaldırıp manidar gülümsememle ona baktım. Bana aldırmıyormuş gibi anlatmaya devam etti. "Bir kaç kez polis tarafından içeri alınmış hep nasıl oluyorsa hiç bilmiyorum, serbet bırakılmış. Üç sene önce karısı fazla dozda uyuşturucu yüzünden ölmüş. En azından kayıtlara böyle geçmiş, karısın ölüm sebebi ve adamın uyuşturucu ve benzeri şikayetlerinin fazla olması nedeniyle polisler peşine takılmış, bazı duyumlara göre de kadına zorla vermiş uyuşturucuyu, bu hiç bir zaman kanıtlanamamış zaten.

Birkaç bişey bulan polisler adamı içeriye alacakken suçunu büyük oğluna atmış, oğlu babasına fazla düşkün olmalı ki sike sike kabul etmiş. Ardından zaten çıkmış hapishanede çıkan affla. Cemal denilen adam da kaldığı yerden devam etmiş işlerine, işlerine de silah kaçakçılığını katıp piyasada adını oldukça duyurmuş kendini büyütmüş. Haliyle düşmanları da böylelikle artmış. Büyük oğlu Meriç Gemici çıkıncada birkaç işi ona vermeye başlamış. Oğlunu pek sevdiği içindir diye tahmin ediyorum (!) Bu adamın bir de küçük oğlu varmış." Onu bölen Kayra oldu kollarınk göğsünde birleştirmiş sırtını buzdolabına yaslamıştı.

"Varmış derken? Çocuk ölü mü?" Diye sordu merakla.

Kafasını iki yana salladı. "Ölü değil saklıyormuş kimse bilmediği için öyle dedim. Alp Gemici çok sıcak bir bilgi zaten bu da, Lise sonda olduğundan ve gerçekten Cemal Gemici'nin en sevdiği oğlu olduğundan başka bir bilgi yok. Adam oğlunu çok iyi koruyup, kolluyor. Yoksa şimdiye kadar çoktan adı duyulmuş olurdu. Bu zamana kadar sakladığı çocuğu bir an da ortaya çıkınca düşmanları kudurmaya başlamış, hatta oğlu için özel harekat timinden birini öldürmüş. Bundan da kolaylıkla sıyılmış tabii... Olay sizindir Gölge timi ve Ulya Beren Işınsoy." Dikkatle dinleyip, fotoğraflara bilgilere kağıtlara baktım. Aklıma bir flan oluşmaya başlamıştı bile. Çağın da hiç durmadan ellerime kağıt tutuşturup duruyordu. Bana çok yararı olabilecek bir adamdı Cemal. Ama karısını acımasızca öldüren bir adam ölmekten başka bir sonu hak da etmezdi. Meriç Gemici oyuna girme hakkı kazanmıştı.

Kağıtları tezgahın üstüne bırakıp iki elimide yaslayıp, öne eğildim hafifçe, "Adamdan ne istiyoruz?" Meraksız bir ses tonuyla sorduğum soru hemen yanıtlandı.

Dümdüz duygu barındırmayan bir ifade aldı yüzünü. "Bize çalışmasını sağlamalısın. Mallarının yüzde sekseninin bizde olması şart. Adamın adı çok duyuldu mevkisi baya yüksek. İsmi işimize çok yarar. Bizim mevkimizi arttır böyle bir iş. Daha da yukarıya tırmanırız." Dediğinde gözlerimi kıstım.

Donuk bakışlarımı yüzünde gezdirdikten sonra yavaşça başımı salladım. Siz Cemal'in mallarının üzerine oturduğunuzu zannederken boş bir kutunun üzerinde oturduğunuzu fark edecektiniz. "Çocuğun okulunu bulalım, ardından güzel detaylı bir flan yaparız." Kağıtları kenara ittip, büyük şemalı kağıdı ortaya çıkardım. Evin, holdingin, depoya benzeyen yerin altında yollar vardı. "Bunlar nereye çıkıyor?" Diye soru attım ortaya.

Iraz heycanla konuşmaya başladı. "Tüneller..." Parmağıyla evin üstüne bastırdı. "Evlerin, holdinglerinin ve kaçak silah deposuna çıkıyor. Duyduğuma göre üst düzey bir kilit sistemi varmış. Elektrikli bir sistemle korunuyormuş, kırılması mümkün olmayan sistemiş! Ha bir de tünelin girişinin nerede olunduğu bilinmiyor. Büyük ihtimalle bir orman ve ya ıssız bir yere çıkıyordur." Şemalar da gösterdiği yerler önemli can alıcı yerlerdi. Sırıtarak keyifle anlatıyordu, elini dalgalı dağınık açık kahve rengindeki saçlarından geçirip aynı renkteki, gözlerini gözlerime çıkardı, kafamı sallayarak onayladım. Iraz'a zerre güvenmiyordum. Bi gün gelip sırtımın orta yerine bıçak saplayacaktı. Ve bende bunu bile bile onu önümde tutuyordum.

Berran eğilmiş bir kağıda dikkatlice bakıyordu. Merakla gözlerimi kırmıştırdım. "Berran neye takıldın?" Diyerek ayağımı kaldırıp kolunu dürttüm.

Kolunu çekti ayağımın altından ardında siyah gözlerini bana çevirip, "Tüneller sadece şifreyle korunmuyordur diye düşünüyorum ben. Sonuçta adamın evine holdingine kadar gidiyor bu tüneller. Tebirsizliği kaldırmaz, illa bir pürüz çıkar Beren." Dediğinde, olduça ciddiydi "Iraz'ın veya senin canını tehlikeye atmayalım." Diyerek yeniden döndü şemaya, bir şey düşünüyordu.

Boğazımı temizledim. "Ne düşünüyorsun?" Diye sorduğumda, derin bir nefes soluyarak sırıttı. Flanlarının olduğu buradan belliydi. Hiç bir şey söylemediğinde kafasına tam oturamadığını anladım. Tehlikeli bir şey flanlıyordu ve kafasına tam oturduğun da anlatırdı. "İki üç güne kafandakini iyice düşün. Zararsız atlatalım olayı." Diyerek ayağa kalktım. Çağın'ın işi bu kadardı gerisine karışmayacak sadece izleycekti. Sandalyeye oturmuş ne yapacağımızı izliyordu. Kayra Berranla beraber pürüzleri hallediyordum. Iraz telefonuna sarılmıştı yine. Merdivenlere doğru adımlayıp yukarıya çıktım. Yukarıda en azından dört oda vardı. Merdivenlerin önündeki odama girip kapıyı kapattım. Hızla üstümdekileri çıkartıp, banyoya ilerledim. Hızlı ve rahatlatıcı bir duş alıp kısa siyah bornoza sarıldım. Siyah bol bir kot giyinip üstüne yine siyah bir buluz geçirdim. Açık Kumral saçlarımı kurutup, ensemde at kuyruğu yaptım aynanın karışınca geçtim. Göz altlarım hafif şişmiş, kırmızıya çalan dudaklarım daha da kızarmıştı. Küçük burunum kızarmıştı. Beli belirsiz çillerimin rengi gitmişti. Elmacık kemiklerim daha belliydi.

Kendi kendime, "Hiç kilo aldım mı ki?" Diye mırıldandım. Yüzüme kapatıcı sürüp kusurlarımı kapattım. Ruh gibi dolaşmaktan iyi olduğu bir gerçekti. Siyah botlarımı giydim. Deri ceketimi üstüne geçirdim. Komodinin üstündeki anahtarı aldım. Dalgalı kumral saçlarımı ceketin içinden çıkartıp, kapıyı açıp aşağıya indim. Merdivenlerin basında trabzanlara dirseğimi yaslayıp, yükümü verdim. Ardından hâlâ bir şeyler karıştıran Iraza seslendim, gözleri bana dönerken herkes işinde gücündeydi kimse ilgilenmiyor işine bakıyordu. "Hadi biraz sahaya alışalım, gözlem yapalım. Ve küçük oyunumuza büyük bir oyuncu sokalım İzci." Diyerek kapıya ilerledim. Arkamdan geldiğini bildiğim için hızla dışarıya çıktım. Elimi cebime atıp Yamaha R6'ın anahtarını çıkardım. Evin arkasındaki küçük garajdan motoru çıkardım. Kaskımı ve eldivenlerimi de almıştım. Siyah rengindeki motoru bahçeye çıkardım. Derdi siyah eldivenlerimi elime geçirirken Iraz da çoktan siyah yeşil kaplamalı motorunu çıkarmıştı. Elidenlerini ve kaskını kafasına takmıştı. Motorun üstüne binip çalıştırıp bahçeden çıktım. Arkamda egzoz sesini duyduğum motor önüme geçtiğinde öne eğilip gazı kökledim, arkam da kalmıştı Iraz. Bense iki yüze kadar çıkmıştım.

💙

Kafamdan kaskı çıkartıp, saçlarımı düzeltim. Iraz kaskı çıkartıp kafasını iki yana sallayarak kahve saçlarını dağıttı. Motoru yerleştirip indim üstünden aynı şekilde inmişti Iraz. Evin bahçesine girdiğimizde gözüme çarpan ilk şey iki araba oldu BMW ve Porsche oluştu. Omuz silkerek yürümeye devam ettim. Benim hatta bizim aksimize arabalara aşıktı. Gülerken bile yorgun olurdu, sakin ama bir o kadar kararlı, güzel gülen ama ruhsuz gülerdi, hayat onu da yormuştu. Benimle yarındı, yarımdı. Kan bağımız olmasa da kardeşimdi. Iraz kapıyı üç kez ardarda çaldı.

Birkaç saniye sonra açılan kapıda ki yardımcı, "Buyrun ne istemiştiniz?" Diye sordu, Iraz'a bakarken kadın, genç altında siyah dar eteği, üstünde beyaz bir gömlek, -Göğüs kısmına kadar açık düğmeler- gömleğin eteğin içine sıkıştırmıştı. Kalçalar ve göğüsler doksan atmış doksan meydana serilmişti, benim baktığım kadar Iraz bakmamıştı. Ama doksan atmış doksan hanımefendi gözlerini ayırmıyordu İzci'den.

Iraz namusunu koruma altına almamı ister gibi bana yanaşırken kadına, "Deniz evde mi?" Diye sordum tek kaşımı kaldırıp merakla.

Iraz çaktırmadan hafifçe eğilip kulağıma, "Çıplak falan değildir değil mi Deniz? Bu kadın Deniz'in namusuna geçmemiştir değil mi Beren?" Diye mırıldandığın da gülecek gibi oldum bir an, kendimi sıkıp gülememi engelledim.

Kadın tabiri caizse ateşli ateşli dudaklarını ısırıp Iraz'a ırzına geçecek gibi bakarak "İçerde Deniz bey, kim geldi demeliyim?" Diye sorduğunda Iraz arkama geçti, kadından kaçar gibi.

Bu sefer gülerken kafamı iki yana salladım. "Sen kenara geç." Kadını kapının önünden yan tarafa hafif ittiğimde içeriye adımladım arkamdan usul usul gelen Irazla. Bir kaç adımla salon görülmüştü zaten, üç merdiven vardı, onlara basarak aşağıya indiğimde bir doksan boyuyla koltuğa bile sığmayan Deniz bizi gördü. İstifini bozmadan yeniden dikti gözlerini tavana. Koltuklardan birine oturduğunda Iraz, Deniz'in ayaklarını yere atıp oturdum. Bu harakatimle huyuzca ağzının içinde homurdandı. Onu umursamdan "Yardımcı pekte seksi bir şeymiş ya." Diye mırıldandım hayretle.

Sahte bir gülüşle "Valla öyle yapamadığı şey kalmadı iki günde, bir daha Zeliha teyzeye güvenip eve böyle yardımcı almayacağım. Alırsam namerdim. Utanmasa ben soyunurken beni izleyecek. Utandığı da yok ama." Dediğinde, bıkmış olduğunu o kadar belli etti ki beni de bir an bıktırdı.

Iraz da memnuniyetsiz bir ifade ile "Kafama evliyim yazarsam beni yiyecek gibi bakamaz dimi lan?" Diye sordu Denize.

Deniz umutsuzca kafasını iki yana salladı. "Küçük İzci bu mümkün değil gibi."

Gözlerimi devirerek "Kadın güzel ama..." dedim kaşlarımı kaldırarak. İkisi de birbirine bakıp sonra bana baktılar, bu galiba 'hadi oradan.' Demekti. Konuyu değiştirmek için "Seksi kadını konuşmaya gelmedim ben buraya. Yardım istemeye geldim." Dediğimde sırtını koltuğa yaslayarak rahat bir pozisyon aldı.

"Dinliyorum." Dedi, merakla beklerken. Benden gelecek son şey ondan yarım istememdi.

Hafif bir öksürükle boğazımı temizledim, hasta oluyor gibiydim. Boğazımı ağrıyor, biraz da sıcak basıyordu. "Cemal Gemici'nin tünelinin konumunu istiyorum senden Deniz." Dediğimde bir kaç saniye öyle bir baktı ki suratıma suç işlemişim de onu söylüyormuşuö gibi. Ve galiba işlediğimi hissettiğim suç için ölürücek gibi bakıyordu. Oysa ben hep suç işledim, kimsenin ne düşündüğünü nasıl baktığını takmazdım. Hayat insanı çok değiştiriyordu. Ben artık Deniz'in tanıdığı kadın değildim. Ben artık Ulya olamayacak kötü ve kirleniştim.

Kafasını iki yana salladı, gözlerinden beni öldürmek istediğini anlıyordum. En sert bakışlarını takınmıştı. "Olmaz Beren. Hele senin çalıştığın o piç kuruları için asla. Mevki sahibi olmak için götlerini verecekler. Bu kadar kanı bozuklar daha çok büyüsün diye karakterimden ödün vermeyeceğim." Dediğinde, kaşlarım derince çatılmıştı. Aklımda dolaşan lanet düşünceler olamazdı! Olamamlıydı. Cemal Gemici ile nasıl bir ilişkisi var olabilirdi? Sesler kulağıma silik bir melodi gibi ulaşmaya başladığında gözlerimi saniyelik kapattım. Olmazdı, bana açık açık söylemezdi. Gemici ile bir ilişkisi olamazdı. Zarf atıyordu. Bana yalan söylüyordu. Bilmiyorum, Deniz bana ihanet edemezdi. Buna inanmak istemiyorum.

&

Çok uzun zaman önce yazdığım ilk bölümü "çöp" Diye kaydetmiştim. Zamanla aldığım nefes oldu.

Oy vermeyi unutmayalım.

 

 

Loading...
0%