Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. BÖLÜM: OYUNLARIN KARANLIĞI

@ferfecirdzw

 

 

Merhaba 👋

 

 

Nasılsınız? Umarım iyisinizdir.

 

 

Bu hikayeyi yazmak için çok çaba sarf ediyorum...

 

 

Lütfen hikayeyi oylamayı unutmayın.

 

 

Seviyorum sizleri 🤟

 

 

İyi okumalar!

 

 

3.BÖLÜM: OYUNLARIN KARANLIĞI

Bazı sözler unutulmuyor. Kalbim göğsümü deliyordu. Kalbim, intikamla yanıyordu. Atmasının, bu kadar hızlı atmasının nedeni buydu. Onlar sayesinde, öyle bir alacaktım ki, öldüklerin de bin parçaya bölünmüş bir şekilde bulunacaklardı. Gölge içeriye havlayarak koşarken direkt Berran'a gitmişti. Üstüne atladığın da açık kahve gözlere sahip aynı renk saçlara sahip adam Berran'dan kaçarcasına uzaklaştı. Berran'ın yüzünü yalıyordu, Gölge. Berran gülerek söyleniyordu. Salonun ortasına öylece dikilirken, Kayra yanıma gelerek omzuma, omuzuyla vurdu. "Nasılsın, canımın parçası." dedi gülerek. Kahve saçları ahenkle anlına dökülmüştü kaşlarını kapatıyordu. Kalın dalgalıydı saçları, gözleri saçları gibi kahveydi. Gayet uzun bir boyu vardı bir doksan falandı. Benimse Boyum bir yetmişti. Kısaydım galiba. Hatrı sayılır kasları vardı, yapılıydı.

Kaşlarımı çattım. "Kayra uza." diye cevap verdim. Uyarıyı anlamış gibi koltuklardan birine oturdu. Berran'ın yanına yürürken Gölge bu sefer ormandan çaldığı yeşil gözlerini sahibin yanındaydı. Ne ara gittiğini anlanamasam da çabuk ısınmışa benziyordu.

Oturduğum da Berran bir kaç saniye bana bakıp gözlerini Gölge'ye dikmişti. Kahve rengi saçları üç numara kesilmişti, adam nereye gideceğini şaşırmış gibi siyah kısa saçlı kızın yanına oturmuştu. Galiba köpeklerden korkuyordu. Ve bu hiç iyi bişey değildi. Gölge kendinden korkanların üzerinde hakimiyet kurup, korkutmayı severdi. Birini parçalamaya çalıştığını hatırlıyordum, bende keyifle izlerdim normal şartlarda. Şu an olanaksızdı tabi şu anlık. Ne olacağı belli olmazdı. Herşey anlıktır.

Kısa siyah saçlı kız, adını bilmiyordum gerçi bilmekte istemiyorum. "Buğlaz ben mi koruyacağım seni koskoca köpekten. Zararsıza benziyor korkma." Diyerek dalga geçerken Kayra içtenlikle gülmüştü. En az benim kadar farkındaydı az sonra olacak kargaşanın, keyifle geriye yaslandı.

Buğlaz denilen iri adam, "Kızım bu köpeğe mi beziyor! Kurt lan bu." Diye bağırmasıyla Gölge'nin ilgisini çekmişti. Ufak bir kahkaha ile geriye yaslandım. Üzerime değen meraklı gözleri umursamdan olacakları izlemeye başladım.

Kayra ciddiyetle, "Sibirya kurt köpeği zaten Buğlaz." Diyerek Buğlazı iğneledi. Gölge'yi kimseye ezdirmezdi Kayra. Bir aralar pek sevmese de Gölge'ye zamanla alışmıştı. O da hafiften korkuyordu Gölgeden normalde, köpeğime ağzına gelini söyler odasına kaçardı ama kimseye de laf söyletmez olmuştu. Sanki tek o laf söyleyebilirdi. Böyle bir hakkı kendine vermişti.

Berran'a doğru eğildim. "Çağın yok mu?" Diye sordum. Siyah gözlerini bana çevirip gülümsedi.

"Gitti bir yere, gelemedi hâlâ Avcı. Nerede sürtüyor gerçekten en ufak bir fikrim dahi yok." Diyerek söylendi. Tekli koltukta oturan ve Gölge'yi sevmeye devam eden tam bir Afet olan adam da bunları duymuştu. Bir tepki vermemiş, umursamamıştı, onun da adını da unutmuştum. Büyük ihtimalle adı Afet diye kalacaktı. Doğal bir Afetti sanki, gözleri beni derinden sarsmıştı.

Kafamı omzuna yasladığım da zihimde çalan sözlerini ezberlediğim şarkı. Cebimden çıkardığım sigarayı yaktım. İstemsizce mıldandım, herkes kendi işiyle ilgileniyordu. Ağzımın içinde öylesine söylemeye başladım aynı zamanda içime çekip tavana doğru üfledim. "There's a fire starting in my herart." Kalbimde başlayan bir yanagın var. Demekti. "Reaching a fever pitch, it's bringing me out the dark." Ateşin seviyesine ulaşmak, beni karanlıktan çıkarıyor. Türkçesi böyle diyordu. Berran başını çevirdiğinde kafamı omzundan çekip doğruldum, meraklı gözler yüzünden rahatsız olmuştu Berran. Berran'a güvenirdim. Koskoca ekipte sırtımı yaslayacağım tek insandı.

Gölge adının, Buğlaz olduğunu öğrendiğim adama doğru ilerliyordu. Ben kalkarken, panik yapan Buğlaz kızı öne doğru ittiyordu. Berran gülerken, Kayra da eşlik ediyordu. Buğlaz, "Âlâ geliyor Âlâ! Âlâ geliyor vallah geliyor kız!" Diye bağırırken o kadının adının da Âlâ olduğunu öğrenmiş oldum.

Berran kahkahaların arasından, "Gölge gel oğlum." Derken Gölge koşmaya başladı. O beklenen eğlence başlıyordu. Berranı dinlemedi, Gölge. Ansızın Âlâ ve Buğlaz'a havlamaya başladı. Berran kahkahaların arasından, "Gölge gel oğlum." Derken Gölge koşmaya başladı. O beklenen eğlence başlıyordu. Berranı dinlemedi, Gölge. Ansızın Âlâ ve Buğlaz'a havlamaya başladı. Berran kahkahaların arasından, "Gölge gel oğlum." Derken Gölge koşmaya başladı. O beklenen eğlence başlıyordu. Berranı dinlemedi, Gölge. Ansızın Âlâ ve Buğlaz'a havlamaya başladı.Berran kahkahaların arasından, "Gölge gel oğlum." Derken Gölge koşmaya başladı. O beklenen eğlence başlıyordu. Berranı dinlemedi, Gölge. Ansızın Âlâ ve Buğlaz'a havlamaya başladı.

Kesintisiz küfür etmeye başlarken Buğlaz, kaşlarımı hafifçe çattım. "Kışkırtma onu." Dedim ona bakarken. Bir an bana baktığında Âlâ ayağa kalkmıştı, yoksa Gölge'ye yem olacaktı. Gölge saldırmak için haraketlenirken baskın bir ses tonuyla, "Hayır!" Dememle geri çekildi. Ama gelmedi. Âla derin bir nefes verip Kayra'nın oturduğu koltuğa oturdu.

Gölge yeniden havlamaya başlarken tek başına kalan Buğlaz "Sikeyim köpeğini de kurdunu da! Amir al şunu! Hassiktir!" Diye korkuyla bağırıp, hemen karşında oturan Afet'e bakıyordu.

Afet yani Amir Buğlazla Gölge'yi izlerken, "Gölge'yi geri çekin." Dediğinde sesi dümdüzdü. Emrediyordu, Kayra'nın gözleri bana kayarken yüzümdeki belli belirsiz gülümseme ile kollarımı göğüsüm de bağlayıp ortadaki cam masaya ayağımı uzattım.

Berran Gölge'nin havlamalarıyla karışan sesiyle, "Gölge buraya ge," diyecekken sözünü yarıda kestim.

Eğlendiğimi belli eden sesimle, "Özgürsün Gölge." Dedim. Bunu bekliyormuş gibi hızla daha da yaklaştı, Buğlaz bağırarak koltuğun üstünden atlayıp evin içinde koşmaya başladı. Küfür edip lanet okuyordu. İçten bir kahkaha atarken, Kayra'ya doğru "Keyfim yerine geldi bak." Dedim, benimkine benzer bir yüz ifadesi takınmıştı. Âlâ şok içinde beni izliyordu.

Berran Âlâ'ya bakarak "Beren yeter bence bu kadar." Dediğinde ona döndüğümde, ayağını titreten gergin Afetti de görmüştüm.

Yeniden Berran'a dönmeden yeşil gözlerine baktım. "Sesi çok çıkıyordu Berran. Hak etti. Parçalamadığına dua etsin." Dedim omuz silkerek. Bu sırada Buğlaz'ın üstüne atlamış Buğlazı yere düşürmüştü.

Bir hışımla ayağa kalkan Afet "Gölge!" Diye bağırdı. Hiç bir etkisi olmadığında yine bir kahkaha attım, Buğlaz'ın ceketine dişlerini geçirmişti.

Ayağa kalkarak karşısına geçtim. "Gölge gel oğlum..." hızla bana ilerleyip yanımda geldi. Söz dinleyen bir köpekti. Tabiki sadece banaydı bu sadakat. Eğilip Gölge'nin başını okşadım. "Uslu çocuk, çiğ etlerin on dakikaya hazır bebeğim." Dedim başına bir öpücük kondurup. Eğildim yerden kalkıp omuzlarımı dik tutum. "Heralde seni dinleyeceği düşünmüyordun?" Dedim burumdan bir nefes vererek.

Kafamı kaldırdığında gözlerini bana dikmişti. Nefesimin bir an kesildiğini hissetsem de dik durdum. Bakışları sert sesi yumuşaktı. "Neden düşüneyim ki? Sana sadık olduğunu ilk dakika anlamıştım. Yoksa böyle bir cins köpeği tasmasız dolaştırmazdın. Gözlerinde senin bakışlarını taşıyan bir köpek zaten. Senin kadar acımasız." Dediğine bir adım öne gidip mesafeyi kapattım. Boy farkı yüzünden hafifçe kafamı kaldırdım. Başını hafifçe eğip çenesini kastı. "Ama bir daha yanımdaki insanlara zarar vermeye kalkma. Eğer," Derken üstten iç yakan bir bakış atıp otoritesini kurduğunu sandı. Devam etti. "O zaman ben acımam." Gözleri kısıktı, açık bir tehtid. Bu adam tehlikeli değildi, tehlikesinin ibilisiydi.

Donuk bakışlarımla, "Gölge'yi kışkırtan o'ydu, hak ettiğini verdiği ve benim olana dur demediğim için mi acımasız konumuna düşüyorum?" Diye sordum, kaşlarımı kaldırarak.

Buğlaz rahatlamış sesiyle, "Amir boş ver." Dediğinde gözlerimi kaldırıp yüzüne bakmaya devam ettim. Bahse varım yanında dolaşan kimseyi takmıyordu. Dinlemiyordu bile.

Sırıttım keyifle, "Soruma cevap alamadım." Dedim, Yemyeşil gözlerin ela gözlerime karıştığını hissetim bir süreliğine. Bir yırtıcı kadar vahşi olduğunu hissettirdiği gibi sözleri kurşun gibi deliyordu.

Ardından üstüme eğilip kısık bir sesle, "Bunu bilerek yaptın, korktuğunu bile bile durdurmadın. Çünkü Gölge'nin dikkatini çekeceğini biliyordun. Bir adım öncesini biliyordun öyle değil mi?" Diye mırıldandı nefesini yüzüme üfleyerek. Sesinde anlayamadığım, adının koyamadığım bir şey vardı. Hayranlık mıydı yoksa kıskanma mıydı?

Dudaklarımı ıslattım. Şerif "Hoşuna gitti bir adım öncesini bilmem? Ya da çok fazla rahatsız oldun. Hangisi oldu Afet? Kıskançlık mı duydun yoksa hayranlık mı? Söylesene merak ettim." Fısıldar gibi söylemiştim. Kimse bizi izlemiyormuş gibi biraz daha eğildi. Suratından hiç bir şey doğru anlaşılmıyordu. Çünkü sağ gösterip sol oynayan biriydi kesinlikle.

Dudakları iki yana kıvrıldığın da istemsizce bende dudaklarımda bir tebessüm oluştu. Gözlerini gözlerimden ayırmadan, "Hayranlıktı Ulya Beren Işınsoy. En başından beri duyduğum hayranlıktı. Hayranlığım acımasızlığına değil sanaydı sadece. Bil diye söylüyorum bir kez daha köpeğin birine saldıracak olursa köpeğinin başını masa da bulursun." Dediğinde kalbimin anlık attığını göğüs kafesimi parçaldığını hissetmiştim.Beni baştan çıkaracak kadar etkileyici gözlerini üstüme tutuyordu. Dudaklarım iki yana gerildi. Bunu beklemiyordum, bunu söylemeliydi, kendini saklamıyordu. Belli etmemek adına geri çekildim. Bu uçsuz bucaksız bir hayaldi. Beynim en büyük oyununu oynuyordu.

Kapıya doğru yönelirken Kayra isyan eder gibi seslenmişti "Yine nereye?!" Diye bağırırken üzerime deri ceketimi giyiyordum.

"Tehsise gidiyorum, Kayra. Eve uğramamın tek nedeni Gölge'yi bırakmaktı. Evdeki yabancılar evlerine gittiğinde yani akşam evdeyim. Aranız da Gemici görev paylaşımı yapın. Gölge'ye sahip çıkın birini yemesin." Buğlaz'a bakarak son cümlemi alayla söylemiştim. Hiç çekinmeden yüzümdeki sahteci gülümse ile kapıyı açtım.

Arkamdan yükselen sesle "Bende geliyorum." Dedi tam bir Afet olan adam. Afet diye hitap etmek nedensizce hoşuma gitmişti. Arkama bakmadan dışarı çıktığımda kapıyı açık bırakmıştım. Gelebilirdi bu zaten beni ilgilendirmezdi. Sadece yanımda gelecekti, onu bırakır giderdim sonunda da. Hızlı haraketle motora oturup kaskımı taktım. Saniyeler içinde motoru çalıştırırken Afet spor bir arabaya binmişti. Çalışan motordan ellerimi çekip cebimden eldivenlerimi çıkartıp yavaş yavaş giymeye başladım. Giyer girmez daha daha hızlanmıştım.

🪁

Beş katlı kayıp olabileceğim kadar büyük bir bahçe. Kapıdaki güvenliği geçmemle arkadaki siyah spor arabada giriş yapmıştı. Otopark binanın arkasında kalıyordu. Bahçede guruplar halinde adamlar -gelinlikle yarı çıplak adamlar- hızla arkaya geçip otoparka girip park ettim motosikleti. Kaskı motorun üstüne bırakırken spor arabayı seri haraktlerle park edip arabanın içinden çıktı. Bu sırada motosikletin üstünden inmiştim eldivenlerimi çıkarıyordum, tabii bir gözüm ondayı.

Bir kaç adımla bana yetiştiğin de "Konuşmuyorsun? Hep böyle misin yoksa bana özel mi?" Dedi, alay eder gibi. Yürürken kafamı ona çevirdim ne alaka der gibi bakınca alt dudağını ısırdı. Beni tanımak hatta çözmek istediği belliydi.

Elimi saçlarımdan geçirip düzeltmeye çalıştım. Bu sırada dışarıya çıkmıştık bile. "Seninle ne konuşabilirim? İş bile yapmak istemiyorum." Diye mırıldandım. Bu sırada bahçedeki adamları rahatlıkla izleyebileceğiniz bir banka oturmuştuk. Yerine yerleşip biraz kaydı aşağıya doğru, sırtını banka yasladığında bacaklarını açmış rahatça oturuyordu. Kollarını göğüsünde bağladı.

Adamları izlerken, "Seninle kavga etmek dışında iletişim de kalmayacak mıyız?" Dediğinde sesi olduça kısıktı. Kafamı omuzuma doğru yatırıp ona bakmaya başladım.

Şüpheci bir şekilde gözlerimi kıstım. "Niye iletişim kurma ihtiyaçı duyuyorsun ki? Sende benimle aynı konumdasın. İstediğini söyler yaptırısın. Bana ihtiyaç olduğunu sanmıyorum. Hatta bir köşeden neler olduğunu izlemeyi bile düşünüyorum. Eminim ki seni özenle seçmişlerdir, en doğru kararı vermişlerdir. En zeki en iyisini olduğun ilk dakika fark ettim. Bu konuda şüphem yok... Ama eğer bu konum sana küçük geliyorsa beni saf dışı bırakmak istiyorsan benim zaaflarımı, açıklarımı mı arıyorsun demektir. Beni ekarte mi etme çalışıyorsun?" Dedim göz kırparak, ufak bir kıkırtıyla. Yeşil gözlerini bana çevirmiş dudağının kenarından gülümsüyordu. Dudağını kıvırdığı tarafın kenarından oluşan oluşan küçük gamzeyi görmemek gibi şansım yoktu. O kadar güzel gülüyordu ki herkes kıskanabilirdi. Ben nedense gülüşüne takılmış gözlerimle ona bakıyordum. Bu neydi hangi duygudu biliyorum, kendime açıklayamıyordum.

Yediden yetmişe bu bahçedeki adamlardan birinde bile bu gülüşü görebileceğimi sanmıyordum. Acaba gözleri mi gülüşünü güzelleşiyordu? Yoksa gözleri mi çok güzel... Gülüşü, gözleri mi kandıryor beni? Bir insanın gözleri yalan söyler miydi kandırır miydi ki? Kanmaya meraklıydı sanki benim gözlerim. Yıllardır görmüyor ama tanıyor gibi bakıyordu. Tanıdık olan gözleri ruhumu deliyorudu. Kalbimi deliyorudu. Bunu böylece kabullenmezdim. Yapmazdım ki. Kalbim atmamalıydı. Engellemeliydim. Kanmamalıydım ona...

"Sana ihtiyaç olmasaydı beni küçüklüğünde beridir senin konumuna eriştirmek için çalıştırmazlardı. Beni senin için seçmediler beni senin için eğitiler. Birlikte çalışmalıyız..." dediğinde gözlerimi çoktan kaçırmış adamları izliyordum bazılarıyla göz göze geliyor, ben gözlerimi çekmediğim sürece onlarda çekmiyordu. "Ulya?" Dediğinde gözlerimi çekip ona baktım. "Sorun mu var?" Diye sordu oturduğu yerde dikleşerek.

Hızla ayağa kalkıp, "Benim içerde işim var." Diyerek ondan kaçarcasına uzaklaştım. Gelmedi ya da bişey söylemedi. Buna izin vermedim. İçeriye girer girmez derin bir nefes aldım. Etkisinden kurtulmaya çalıştım. Hemen karşıda masa başında oturan kel ve şişman adam gözüme çarptı. Merakla etrafa bakarken, kalıplı bir adam önümden geçerken elimle kolunu tuttum. Karşımda ne var derecesinde bana bakan adama, "Pardon rahatsız ediyorum. Bir şey soracaktım?" Diye sordum en kibar halimle.

Bir an da bağırdı kalabalığa doğru. "Bu kadının burada ne işi var!" Derken küçümseyici tavırlarıyla beni izliyordu. "Ne zamandan beri buralarda küçük bir kadın dolaşıyor?" Dediğinde şaşkınlığın kanıma işlediğini hissettim.

Şaşkınlığı öteye itip gülümsedim. "Anlayamadım? Sadece bir şey soracaktım. Belki eğtim için geldim. Biraz daha alçak ses tonuyla küçümsemden cevap verebilirdiniz." Derken yüzümdeki gülümseme korkutucu bir yavaşlıkta soldu. Çenemi istemeden sıkmaya başladım. Tırnaklarımla avcuma batıyordu.

Ufak bir kalabalıkla bizi izliyordu. "Elinin hamuruyla gelmişsin. Burada narin kadınlarda mı eğitilecek? Evcilik oynamıyoruz. Ne yapacaksın tırnaklarınla yüzümü mü çizeceksin?" Diyeyek yumuruk olan elimi işaret etti.

Alayla gülerken etrafımı kontrol ettim. "Önce dışarı çıkalım. Binayı senin kanınla kirletmeyeceğim. Ama zorluk çıkaracaksan zorla da götürebilirim." Dedim gerçekten onu yerde delik deşik etmek istiyordum.

Bir kaç adım yaklaşıp, "Beyler küçük hanım, kanımla binayı kirletmeyecekmiş. Peki madem dışarıya çıkalım." Dediğinde kalabalıktan kahkaha sesleri yükseldi. Önden yürümeye başladım. Peşimde o ve küçük kalabalığı geliyordu. Çimenlik alanda onu beklemeye başladım. Karşıma geçtiğinde, "Nesine?" Diye sordu.

Omuzlarımı dikleştirip çenemi kaldırdım. "Ben kazanırsam istediğimi yaparsın." Dedim kendimden emin bir sesle.

Dudak büzerek, "Ben kazanırsam geceyi benimle geçirirsin. Çok ateşlisin sönmen gerekiyor belli." Dediğinde yüzüm de gülümseme pay edindi. Sırtımda soğuk parmaklarını hissetim ve ardından yanımda kendisini.

Afetti. Amirdi. Sinirliydi, neye bilmesemde. "Düzgün konuşmayan ağzını sikerim senin. Kimsin lan sen, kime şart koşuyorsun amına koyayım!" Diye kürkerken bana bakmıyordu. Odağı karşımda duran adamdaydı. Her an üstüne atlayabilir gibiydi.

Adam bana bakıp "Sakin ol yakışıklı, sevgilinle birazcık eğleneceğim. Geri veririm sana merak etme." Dediğinde Amir ona doğru atacakken kolundan tutup önüne geçtim.

Aramızda mesafe bile yoktu. İki ayağımın ortasında tek ayağı diğeri dışardaydı, dip dibeydik. Bir elim kolunda diğeri göğüsün de yer almıştı. Yüzünü görmek için kafamı kaldırmıştım. Dişlerini sıkıyordu. "Afet bir sakin olur musun? Abartma. Ben hallederim. Bizim aramızda haddini ben bildireceğim. Git sen." Dediğimde hiç bir etkisi olamamıştı. Parmak uçlarımda yükselmeme rağmen boyuna yetişemedim. Elimi yüzüne yerleştirdim, dikkatini çektim. "Git sen bir şey olmayacak. Lütfen." Kafamı çekip bir adım geriledim.

Kafasını hafifçe sallandı. "Sonunda bana karışmaycaksın." Dediğinde kafamı salladım. Ardından bir köşeye geçti.

Mal gibi sırıttı. "Ah ne romantik. Gece yatağımda bana da böyle davranırsan çok hoşuma gider." Dedi.

Saçımı bağlarken "Fazla gevezelik yapıyorsun." Dedim, saçlarımı bağlayıp onu çağırken.

"Emin misin? Canını yakmak istemem. Güzel yüzünde yaraların olmasını da istemem. Yoksa akşam eğlenemem." Diye mırıldandı.

 

 

☻️

Kalıplı adamın üstüne yapışmıştı, üstüne giydiği siyah tişörtü. Suratıma yumruk atmak için kaldırdığı elinin arkasına geçerek bileğini tutum. Bunu yaparken diğer elim sırtındaydı. Tek elimle kıvırıp sırtına elini koydum vakit kaybetmeden ittim. "Kolay mı öyle? Sanmam, çaylak." Diye seslendim. Çoğu kişi işini gücünü bırakmış bizi izliyordu. Ayağa kalkmadan ayağımı kaldırıp sırtına tekme attım. Yüz üstü düşerken son anda dengesini kurarak ayağa kalktı. Karşımda dimdik durdu. Onun aksine ben terlememiştim bile. Hızla üstüme gelip ellerini boğazıma saracağın da, karnına dizimi geçirdim. "Fevri bir boğa... Acıdı mı?" Dedim alaycıl ve onaylamaz tavrımla mırıldandım. Eğilip acıyla inlerken sırtına dirseğimi geçirdim. Arkasına geçip bacağının arkasına vurdum. Böylece önümde diz çökmesini sağladım. Kendisine gelmeden geri çekilip, ayağımın iç kısmını suratına vurdum. Kırılma sesiyle kahkaha attım. Bu sırada birkaç kişi koca bir kalabalık olmuştu.

Yüzüne yediği tekmeyle kendini yere bırakıp, "Yeter artık!" Diye bağırdı. Bir yandanda buruna avcunu bastırıyordu. Yanağı morarmış her yeri kan ter içindeydi.

Sıkılmış bir nefes vererek dizlerimin üstünde durup, yerde yatarken boğazını tutum. Sıkmadım, tırnaklarımı geçirerek kaldırdım ve ardından kafasını yere sertçe vurdum. "Bu kadının burada ne işi var demi! Burada narin kadınlarda mı eğitilecek? Elinin hamuruyla gelmiş. Ne yapacak tırnaklarıyla yüzümü mü çizecek?" Sözlerini tekrarladım tek tek. Her tekrarda bir kez kafasını yere vurdum. Arkadaki kalabalığa hitaben bağırdım. "Nasıl güzel çizmiş miyim tırnaklarımla yüzünü!" Kalabalıktan şiddetli uğulutular geliyordu. Umursamdan "Sen sadece benim için çalışan basit birisin. Üç kuruş için kapımda kölesin. 'Şu kadın' diye hitap ettiğin kadın'ın kapsında kölesin. Unutma." Yukarıdan baktım iğrenç kara gözlere. Hayır gözlerin bir suçu yoktu. Taşıyana nefretle baktım ben. Bir an keşke tırnaklarımı gözüne soksam dedim ama soksam tırnağım kırılabilir ya da içine kan dolabilirdi. Ya da kafasını koparabilirdim, ama bu kadarı acımasız olurdu.

Gururlu bir ses işitim. "Kardeşim?" Dedi. Yerde yatan genç adama iğrenir gibi baktı. Herkese böyle bakardı bu herif.

Hafifçe dudaklarımı yukarı kıvrıldı. Arkamı dönüp mavi irislerini ela gözlerimle birleştirdim. "Ne?" Diye bir ses çıkardım.

Arkasındaki kalabalıktan çıt çıkmadı. Bir anda hepsi sus pus oldu. "İşin bittiyse, gidelim." Dedi sakin sesiyle.

Kafamı çevirerek son bir bakış attım, adamın haline, "Gidelim, çürük bulundu. Çöpe atması sende." Diye mırıldandığım da herkesin duyduğuna adım kadar emindim. Kalabalık şaşkındı. Çok insan vardı. İsmimi dahi duymamışlardı. En kıdemli olanları bile benim isimimi bilmezdi. Sadece Çağın Işınsoy'un kardeşi olmama şaşırmış olamalılardı. Ben çok şeydim. Kimse bilmezdi. O korkudan öldükleri kişiydim. Ama şimdi onların önünde sadece bir kadın ve Çağın Işınsoy'un kadeşinden başka bişey değildim. Elinde sonunda duymak istemedikleri o saygıyı ölümüne duyacaklardı. Zaman burada devreye giriyor işte. Savaş çanları öyle bir çalıyordu ki kulakların zarar görmesini sağlayacak cinsten. Kart bu sefer sert bir meltemle dağıtılıyor.

Yan yana uyumlu yürüyoruduk, sert ve kararlı adımlarımızla. Afeti görememiştim. "Haber var mı?" Diye sordum, hızla. Dikkatle etrafı süzdüm. Gözlerim etrafı inceliyorudu. Bir gariplik hissediyordum. Gözlerimi yürdüğüm çimenlere dikerek başımı eğdim. Yan gözle Çağına baktığımda o da bişeyeleri anlamıştı.

Kafasını aynı benim gibi eğerek "Yarın." Diye fısıldadı. Beyinimde çalan çanlar şimdi kulağımın dibinde çalıyordu. Göğüs kafesimdeki kalbim sıkışıyordu. Ruhum nefesiz kalıyor daralıyor boğluyordu tam arkamda yüksekselen bir silah sesiyle sarsıldığımı hissettim.

&

 

 

İlk bölümler olduğu için erken atıyorum.

 

 

Oy vermeyi unutmayın.

Loading...
0%