@ferfecirdzw
|
İyi okumalar! Başlamadan önce bir oyalamanızı alırım ballarım. 4.BÖLÜM: ACILI HİSSİZLİK Yaşananlar insanı her zaman mutlu etmez. Bunun gibi her zaman herkes herkesi de mutlu etmez. Bir insan'ın illa bir acısı oluyor. Bazıları gizler kendi içinde yaşar. Bazılarına aksine duygularını ifade eder yaşar acılarını. Bense dugularımı içimde yaşasam da içime sığmıyor taşıyor. Bazen yağmurun altında saatlerce durup öylece beklemiş. Acılarına yakalanmış kaybolmuş biri gibi hisediyorum. Sırıl sıklam olmuş ama kendimle olan savaşımı kaybetmemek için herşeyi yapıyorum. Diz çöküp yalvarmıyorum. Belki bir gün kaybederim. Yenilgiyi kabullenmeyen kuzu gibi, gibi hep bu değil mi zaten hep aynı şey. Her 'gibi' kelimesi canımı acıtıyor artık. İçimdeki kurt kuzuyu yemek üzere dur durak bilmeyen kurdu öldürürsem kuzuda ölücek kuzuyu yok etsem vicdanım kaybolucak, Ulya ölücek. O silah sesi tam arkamdaki adamın beynine girmişti. Çimenlere sıçramış kanı.ilahı tutan el silahtan daha soğuktu. Yüzü bembeyaz gözleri yem yeşildi. Gözlerim cesetten ona döndüğünde onun bana baktığını gördüm. Sadece o ve ben kalmış gibi hissettim. Çağın bileğimi tutup dikkatimi çekmişti. Arkama bakmadan gitmiştim. Kısa süre içinde eve varmıştık, atacağım adımın önüne geçen adamın ölüşü yüreğimde haz yaratmıştı. En azından ölüp gitmişti ama benim oyuna atacağım adımın da gecikmesine neden olmuştu. Üst katta çıkıp, üstüme siyah eşofman takımı giymiştim. Aşağıya inmiş koltukta oturuyordum. Önümdeki bilgisayarda Alp Gemici'nin okul konumuyla ilgili ufacık bir detay arıyordum. Ufak bilgilerden başka bir şey yoktu. Sıkılarak oflayıp bilgisayarı sertçe kapattım. Ayağa kalkıp, mutfağa adımladım. Mutfağa girdiğimde dolaptan bir şişe viski aldım. Onun dışında evde hiç bir şey yoktu da zaten. Alkol alıp birazda olsa rahatlamalıydım. İçeri yürürdüğümde hızla viski şişesinin kapağını açıp dudaklarıma yaslamıştım. Büyük bir yudum anahtar olmuştu. Zaman su gibi akıyordu. Viski yarısına kadar tamamı bitmişti. İradem gayet yerindeydi, neyse ki. Biraz salmışıtım kendimi sadece. Gece yarısına geliyordu, saat. Dizlerimin üstüne çöküp yerdeki halıyı kenara ittim. Elimle parkeler yokladım. Elime gelen çıkıntı ile dudaklarım yukarı kıvrıldı. Kendime doğru çekip kapıyı açtım. Bölmeye atladığımda arkamdan kapatmış içeriye doğru yürüyordum. Hiç bir zaman bir aile evi olmamıştı bu ev. Beş on dakika yürüdükten sonra sensörlü çelik bir kapıyla karşılaşmıştım. Sensörlü kapı açıldıktan sonra içeri yavaşça girdim. Saloda ki gözler bana dönmüştü anında. Dalgalı saçlarımı geriye attığım da gerdanım açık kalmıştı. Fazlasıyla ilgi çekici Yeşil gözlerine iç çektim. Afet, tam bir Afetti. gözleri üzerimde dolaştı, boynumda, yüzümde, köprücük kemiğime kadar her yerimi incelemişti. Kurumuş dudaklarımı ıslatırken, salonda Kayra, Iraz ve Berran vardı. Üstelik Afet'in sabah Gölge'ye yem etmek üzere olduğum adamı Buğlaz vardı. Genç duruyordu, yirmilerinde falan. Çok üzerinde durmayarak Berran'ın yanına oturdum. Berran omzuma, omuzuyla vurarak dikkatimi üstüne çekti "Fazla mı kaçırdı? Ayık mısın bari?" Dediğinde kaşlarımı çatmıştım. "Anladım ben..." Diye güldü. Kayra elini ağzına kapatarak önce esnedi ardından gözünü ovuşturdu. "Berran, kış geldi be." Dedi. Irazsa 'Ne olmuş' der gibi bakıyordu. Berran anlamadığını beli eden sesiyle "Evet geldi, ne olmuş?" Diye sordu, çocuk masumluğuyla. Kayra Berana sırnaşatak "Tatile gidiceğiz mi? Hani gitmiştik ya Sen ben Iraz Beren. Yine gidelim. Tamam mı? Bak kesin gitmeliyiz ha! Götürürceksin demi bizi? Ha Behlül'üm? Biliyorsun demi sen Behlülsen ben Bihterim biliyorsun." Iraza memnuyetsiz bir bakış atıp elini salladı gelişi güzel. "Iraz zaten Nihal." Dediğinde Berran'ın omzuna kafasını yasladı. Beran gülerek omzundan itti. Kayra'nın kahve gözlerine bakarak "Maviş olmaz bu yıl. Başka birini bul hesap kapatacak. Hem Beren ne zaman geldi bizimle?" Diye sorduğunda cevabını almadan devam etti. "Oğlum sen benim hayallerimin katilsin. Beni istemiyorsun, zaten Betül de Bihter bırakmıştı. Ama işi pişirip durmuşlardı hani. Bihtere yazık etti kim için nihal için ya." Gözlerimi kırpıştırarak ne söylediğini anlamaya çalışıyordum. Bana dudak büzerek baktı Kayra, "Kesin Firdevs Hanım olurdu Beren. Söylemeden edemeyeceğim. Hayatımın içine sıçtın Firdevs!" Dedi ani yükselmeyle. Daldığım denizden, resmen sıçradım. Amir ansızın sesini duydum. "Sessiz ol Kayra." Dediğinde Gölge'yi seviyordu. Gölge'nin hoşuna gittiği sırnaşmasından belliydi. Kayra Amir'e kaşlarını çatarak baktı ama bir şey de söylemedi. Göz devirerek, Berran'ın omzuna tutundum. Kafamı koyacak bir yer arıyordum. Berrandan iki tane olması işimi zorlaştırıyordu. Parlak ışık gözlerimi acıtıyordu. En sonunda yanıma ne zaman oturduğunu bilmediğim Iraz'ın omuzuna yasladım kafamı, "Uykum geldi." Diye mırıldandım. Gözlerimi ışıktan saklamak için saçlarımı önüme atmıştım. Düşmanımın omuzuna kafamı koymamalıydım! Iraz kolunu kaldırdığında kafamı otomatikman kaldırmıştım. Iraz beni eskiden severdi. Aşkı nasıl gözünü kör ettiyse her şey değişmişti. Kısa süre içinde kolunun altına aldı. Bunu beklemiyordum. "Kalk uyu o zaman? Koskoca kadınsın kaldır kıçını da yat." Dedi patavatsızca, ya da yapttığı şeyi yeni fark etmiş gibi. "Iraz? Kes sesini." Diye gardımı yine aldım. Ardından devam ettim. "Hiç konuşamamak üzere susmak... Sus kestirme bana o dilini, sahroş değilim." dedikten sonra kafamı hızla kaldırıp koltuğa yasladım. Sinirlerim bozulmuştu. Sinir olmuştum ve uykum vardı. Sensörlü kapı açıldığında içeriye Çağın girmişti. Herkesle selamlaştıktan sonra karşımda kalan tekli koltuğa oturdu. Ardından gözleri gözlerime döndü, çekmedim gözlerimi. "Misafirler ne zamana gider uyuyacağım?" Diye sordum normal birşey sorar gibi. Bu sırada Berran ayağa kalkıp yastıkla Kayra'yı boğmaya çalışıyordu, Çünkü Kayra bir umut ikna etmeye çalışıyordu. Irazsa azarını yiyip oturmuştu kedi gibi. Onun ise duyduğunu düşünmüyordum, çünkü duymuştu. Afet'in gözleri bende pür dikkat hareketlerimi izliyordu. Nefes verdiğinde bakışlarım iki metreye yakın, sarı saçlara sahip adama döndü ağabeyime, "Misafir değiller." Diye cevap verdiğinde, kaşlarım derince çatılmıştı. Ama onda duygusuzluk hakimdi. Benim ona baktığım gibi bakıyordu. "Aynı evde kalacaksınız." Dediğinde soğuk kanlıydım. Ama içimde kılıçlar çekildi. "Beraber ekibi yöneticeksiniz. Yakın ve açık olmalısınız. Daha sağlıklı bir iletişim kurmalı aklınızla haraket etmelisiniz. Ekipler birbirine bağlanmalı." Dediğinde dinlemekte istemiyordum. Sözünü kestim. "Aramızı açmaya devam ediyorsun. Karşımda duruyorsun. Zaten hiç bir zaman eskisi gibi olmadık, uçurum koyuyorsun aramıza. Peki madem Çağın sen bilirsin. Şimdi siktir git evine." Dedikten sonra ayağa kalkıp salonun içindeki ikinci kapıya ilerledim. Kapıyı açınca kocaman hol ve kapılar çıkıyordu. Bu zamana kadar kimseyi ortak olarak görmememiştim. Zaten kimseyi ortak olarak da göreceğimi zannetmiyorum. Aynı evde yaşayacağımızdan benim haberim yoktu. Bir şeyler oluyordu ve ben anlamıyordum. Kontrol bende değildi. Alkolün etkisiyle daha fazla sinirlenirken kendimi boş bir odaya attım. Bende şüphe ediyorlardı. Saçlarımı yolarcasına parmağımı içinden geçirdim. Duş almalıydım. Düşünmeliydim, doğru kararlar verip, ayılmalıydım. Birazcık alkol bile aklımı bulandırabiliyordu. Kendimi yapacaklarımı kestiremiyorum. Mesela şu an kapının sonuna kadar açık olması, üstümdeki kazağı bir çırpıda çıkartıp atmamı engelleyemedi. Ardından südyenimi bir yere fılatmam. Mesela şu an bu odanın kimin olduğu umrumda bile olmamasını. Altımda düşmek üzere olan siyah eşofmanıda bir köşeye attım. Külotumu da bir köşeye atmıştım. Banyoya doğru yürümeye başladığım da ürperdiğimi hissediyordum. Banyoya girdiğimde direkt camlı duşakabini gördüm. Tereddütsüz içine girip soğuk suyu açtığımda. Soğuk öyle bir bedenimi ele geçirdi ki, olduğum yerde zıplamak istedim. Benden, ben bile korkuyorum. Basit bir kadın değildim. Kadınlar zaten basit canlılar değildi. Sadece ben daha acımasızdım. Ben daha câniydim. Basit hiç değildim. Öyle çicekten de kalbim yoktu. Belki vardı küçükken onu da koparmışlardı. Kökü bile kalmamıştı. Ben artık kaktüs olmaya alışmıştım. İntikamımı dikenlerimle kaderini deşerek alıcaktım. Kim olursa olsun. Soğuk suya alışmıştım. İşte bu kadar kolaydı, bir şeye bağlanmak, alışmak, kabullenmek. Suyu kapatıp duşa kabinden çıkıp uzun, büyük bornozun içine girdim. Bu kiminse gerçekten bir erkeğe aitti. Buradan hemen çıksam iyi ederdim. Banyodan çıktığımda yatakta yatan birini gerçekten beklemiyordum. O kişide Afet oldunca hiç beklemiyordum. Bu hayat gerçekten benimle uğraşmayı seviyordu. İşte hayatta benim kalbimi delmek istiyordu. Gözleri kapalı ellerini kafasının altında birleştirmiş uyuyordu, herhalde. Odadan çıkmak için kapıya doğru parmak uçlarımda adımlamaya çalışırken. "Ulya?" dediğinde, adralinden kalbim çıkacak gibi atıyordu. Bedenimden bir titreme geçti. Adımı telaffuz edişi bile güzeldi. Arkamı dönmeden parmak uçlarımı bıraktığımda topuklarım yere değmeye başladı. Sırtımda bakışlar hissetmiyordum. Haklı olarak tabii bakıyordu. Hızla çıksam odadan? Çık git! Elim kapı koluna gittiğinde, hızla ayağa kalktığını hissetim. "Dur bakalım." Dediğinde, anlamıştım ki şu an buradan kaçamazdım. Yüzümü ona dönerek düz bir sesle "Odaları karıştırmışım." Diye mırıldandım suçlu bir çocuk gibi. Yeşil gözleri ela gözlerimi delercesine bakıyordu. Bana doğru ilerliyordu. Zaman daha yavaş mı akıyordu şu an! "Anladım, evet. Odaları karıştırdın. Fazla açıklayıcı gerçekten." Gözlerini gözlerimden başka bir yere kaymıyordu. İtinayla kaçınıyordu. Bundan memnundum açıkçası. Boğazımı temizledim biraz paniklemiştim. "Alkolden kaynaklı sanırım. Kendi odam sandım." Diye mırıldandım. Bir adamın karşısında bornozla durmak, özellikle onun bornozuyla durmak, rahatsızlık veriyordu. Kalbimin ritmini bozuluyor telaşlanıyordum. Odasına izinsizce girip, duş almak rahatsızlık vermiyor ha? Yutkunarak beni arkasında bırakıp kapıyı açtı. Dışarıya vücudunun yarısını çıkartıp etrafa baktı. Yeniden bana döndüğünde kaşları çatıldı. Kapıyı kapatıp önce yatağın üstüne attığım eşofmanımı aldı. "Eşyaların olmadan gitmeyi flanlamıyorsun heralde." Ardından koltuğa fırlatığım ince kazağımı alıp ellerime tutuşturdu. "Kazak ve eşofman... Diğerleri nerede bilmiyorum ve ilgilenmiyorum." Dediğinde kafa sallamakla yetinmiştim. Heyecan dalgası bedenini ele geçirip sarsıntı yarattı. O an beni dışarıya atacağını düşündüm ama öyle olmadı derin bir nefes vererek, "Üstünü giyin sen..." Diyip odadan çıktı. Ne yapacağımı şaşırmış bir halde odada gezindi gözlerim. Sanki benim odama o gelmiş ve duş almış gibi davranıyordu. Gözüme direk çarpan mor külodu yeniden giymek istemiyordum. Üstümü giyindim. Külotu da cebime sıkıştırmıştım. Südyenimi aramakla meşguldüm. Koltuğun altına komodinin üstüne altına yatağın üstüne her yere bakmıştım yoktu. Nereye gidebilirdi? Kötü düşünememeye çalışıyordum. Alıp saklayacak hali yoktu. Bornozu koltuğun üstüne atıp kapıyı açtığımda duvara yaslanmış ellerini göğsünde bağlamış beni bekliyor gibiydi. Kapıyı arkamdan kapattım. Kendi odama gitmek adım attığım da bileğimi yakaladı. "Banyo da ne halt yapıyordun?" Dediğinde gayet ciddi bir yüz ifadesine sahipti. Kaşlarım alayla çatıldı. "Duş?" Diye basit bir cevap verdim. "Benden sonra duvarla konuşup açıklamasını dinleyebilirsin. Zaten kısaca sana durumu anlattım." Diyip göğüsümde bağladım kollarımı. Islak saçlarım sırtımı ıslatmaya başlamıştı. İlgilenmedim. Kasılan çenesiyle, "Küstah tavırları olmayan duvarla konuşsam iyi ederim. Hem belki o söyler çıplak bir kadının odamda ne yaptığını. İyi akşamlar." Diye mırıldandıp odasından içeriye girdiğinde, öylece put gibi kalmıştım. Bana küstah mı demişti? Bir nebze de olsa olabilirim. Odaya doğru,"İyi akşamlar!" Diye bağırdım. Derin bir nefes verip koridorun sonundaki odaya doğru ilerlemeye başladım. İyi konuşsun duvarla! Kafamı iki yana hızlıca salladığım da, neden bu kadar aptal olduğumu sorguladım. Umursamaz tavrım bir an da yok olmuştu. Sütyenim onda kaldı! Kendime küfürler ederek odaya girdiğimde, kafayı takmıştım. Açık kumral saçlarına, alt dudağının atlındaki gamzesine, içeriye çöken yanaklarına, yeşil gözlerine. 'Afet' kelimesi bir insana bu kadar yakışmamalıydı. "Kahretsin." Diye mırıldandım kafamdaki kurtlara. Arkamı döndüğümde an da gür bir kahkaha duydum. Alaycıl bir sesleniş. Beren? Çok düşünüyorsun. Ne oldu, biri gelip tavırlarını sana yutturdu mu? Umursamaz tavırların ardına gizlediğin yüzün ortaya çıkar diye mi korkuyorsun? Beren sen zaten korkak bir kız çocuğu değil misin? Cesaret dediğin şey aslında korkaklığın değil mi? Beren sen kendini kandırmakta ustasın. Yalancısın! Herkes sana inanır, güvenir iyi oynarsın ama yine de kaçarsın. Sen Denizden daha korkaksın. O sevilmekten kaçarken sen her sikten kaçıyorsun. Kendinden, sevgiden, nefretten Barın'dan kaçıyorsun. Sen kaçarken, o gün Deniz kaçmadı. Korkaksın Beren, hiç bir zaman aşamayacaksın. Senin zaafın o olmasaydı ölmeyecekti. Korkaklığın yüzünden herkesi yok edeceksin. Buna mahkumsun. Uğruna her şeyini feda ettiğini sandığın intikam yüzüne tokatların en iyisini geçirecek. Son nefeslerini yalvararak vereceksin. Beren, sen daha hiç bir şeyini vermedin. Sen her şeyini feda ettin. Sadece geriye canın kaldı ve o sende olduğu sürece sende olan hiç bir şeyi vermedin. O can hâlâ neden sende Beren? Onu İncelemedim. Onun adını biliyordum, o Berendi o acımasız bir katildi. Oda da bir kaç kişinin varlığını biliyordum ama onlara bir kez olsun bakmadım. Gözlerim yerdeki halıyı incelerken beynimde yankılanan hiç susmayan sesin son cümlerleri ayağa fırlamama neden oldu. "Kapa çeneni." Diye fısıldadım. Bu sefer konuşan başka biriydi ve tam kulağmın dibinde nefesi vardı, solumdayken irkilerek oraya döndüm. Gözlerimi kapattım. Sözleri acıttı mi? acımasın istiyorsan, dinle Beren beni. Kendini toparla güçlü dur ağlama korkak olma. Yık geç. Al intikamını, boş oyun peşinde koşma. Adımlarını büyük tut. Burası savaş meydanı, korkaklara yer yok, duygulara da öyle. Eğer korkup kaçarsan öldür, kendini. Onuları dinlerken dayanamıyordum. Kafamı ellerimin arasına almıştım. Kulaklarıma bastırıyordum. Nefes nefese çalışma masasın sandalyesine oturdum. Kafamı tahta masaya yasladığımda, bişey dedi kalbimi ağzıma getirecek bişey. Kalbini attıran'ın kim olduğunu unutma. Buna hakkın yok. Sen hiç hakketmedin zaten onu. Bunları gör, Diye fısıldadığında kafamı sertçe masaya vurdum. Sustu, umutlarım tükendi. İkinci defa daha sert vurdum. Sustu, hayallerim tükendi. Üçüncüyü vurdum. Sesizlik, tehditleri kucakladım. Dördüncü defa vurdum. Çaresizlikiği kucakladı bedenim. Sonra beş, altı, yedi... Anlım kanadı, morardı belkide. Ama her şey tükenmişti ne önemi vardı ki kırmızı bir sıvının?Anlımdan akan sıvıyı hissediyordum. Buz pistine dönmüş kalbim yangın yerine döndüyordu. Kafamdaki ses ilk defa pişman oldu belkide ben öyle olsun istedim. Kafamı kaldırmaya gücüm kalmadı o kadar sert o kadar acımasızca vurmuştum ki bir insan kendi canını nasıl acımadan açılabilirse o kadar. Sağnak bir yağmura yakalanmışım gibi titreyen bedenim uyuşuşmaya başladığını hissediyordum. Acı hissini nasıl nerde kaybetmiştim bilmiyorum ağlmak bile zor geliyorudu. Yanağımı masaya yaslayıp üstüme üstüme gelen duvarları izledim. Beni öyle bir sıkıyordu ki oda nefeslerim birbine girmişti. Gözlerimden yaşlar akmadı asılı kaldı, gözlerimi kırpmadım üstüme çöken yorgunluk felçli bir kurdu andırıyordu. Hava aydınlandı, Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Sessizce aktı gitti ağzımdan tek bir feryat nida çıkamadı. Boynum tutuldu, vücudum ağırdı. Göz yaşlarım aklamaya devam etti. Boğazım kurdu, yutkunamadım. Gözlerim kapandı, uyuyamadım. Kalbim son nefeslerini veriyormuş gibi attı. Dinledim. İçimdeki ses sustu. Ben sustum. Ama biliyordum ki bu sesizlik kısa sürmeyecekti. Saat kaçtı bilmiyorum ama hava aydınlıktı, kıpırdamıyordum. Kapı çaldı, çaldı, çaldı. Telefonum çaldı, çaldı, çaldı. Açmadım. Melodisini dinledim. Beni okyanusta boğdu melodim. Eskiden iyi gelen şeyler şimdi neden canımı bu kadar yakmaya başlamıştı. Bu şarkı bana eski beni bizi hatırlatıyordu. Az mı bu şarkıyı açıp mağazamıza kaçmıştık, az mı ormanda piknik yaparken bu şarkıyla dans etmiştik? Aslında evet çok az zaman geçirmiş bir çok şey sığdırmıştık. Ama bu şarkın melodisi hiç eksik olmamıştı. Rauf~faik - Детство~Çocukluk. Gözlerinin içine bak ve hiçbir şey söyleme -Смотри в глаза и ничего не говори- Her şeye ben karar verdim aşktan değil konuşmamız -Я всё решил наша речь не о любви- & Bendeki yerinizi hatırlayın ; ) 2233 kelime🐥 LÜTFEN HİKAYEYİ OYLAMAYI UNUTMAYIN.
|
0% |