Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@fesatrice

Barış'ın asansörden inmesinin ardından kapılar kapandı ve bir kat yukarıya çıktım. Normal repliklerimizin dışına çıkarak ona kendisine dikkat etmesini söylemiştim. Nasıl bir anda ağzımdan çıktığını bilmiyordum. O kadar üzgün görünüyordu ki... Kendimi bir şeyler söylemek zorundaymış gibi hissetmiştim.

Hoş, "Kendine dikkat et," demiş olmamın onun üzerinde bir faydası olacağı yoktu. Hatta bir tehdit olarak da algılanabilirdi bu cümle. Ona iyi gelecek cümlelerimin olmaması yüreğimin ortasına bir ağırlık oturmasına neden oluyordu.

Asansörden inip anahtarımı elime aldım. O sırada alt kattan bir anahtar sesi doldu kulağıma. Barış eve hâlâ girmemiş miydi? Asansör kapıları kapanana, asansör bir üst kata çıkana ve kapılar yeniden açılana kadar bunu en az iki kez yapabilirdi. Asansörümüz epey yavaştı ama belli ki Barış da donuktu.

Kapılarımızı aynı anda açtık. Ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim ve aynı anda kapıyı kapattık. Paytak adımlarla odama gidip okul formamı çıkardım. Banyodaki kirli sepetine atıp elimi yüzümü yıkadım ve pijamalarımı giyerek yatağıma uzandım. Barış'ı mutsuz gördüğüm ya da en azından öyle hissettiğim günler böyle geçerdi. İçimden bir şey yapmak gelmezdi. Sadece yatağıma uzanır ve müzik dinlerdim. Sonunda dayanamayıp ağladığımda da gece olmuş olurdu.

Yatağımda doğrulup kulaklıklarımı taktım ve pencereyi açtım. Dirseklerimi pervaza yaslayıp dışarısını izlerken esen soğuk rüzgâr bulunduğum duruma oldukça uygun bir ortam oluşturuyordu. İçimde bir sıkıntı vardı. Bağıra bağıra anlatmak istediğim bir sıkıntı... Ama elimden gelen tek şey susmak ve sessizce ağlamaktı.

Kafamı aşağı eğip Barış'ın odasının camına baktığımda dışarıdaki ellerini gördüm. Kafamı içeriye geri sokup onunla aynı manzarayı izlemeye başladım. Durgunluğunu etrafına yayıyordu. Kendine dikkat et, demiş olmak da harika moral cümleleri değildi doğrusu.

Ben kimdim? Neydim onun hayatında? Hiç kimse. Hiçbir şeydim. Söyleyeceğim en afili moral cümleleriyle yarasına dokunamazdım. Ama denemezsem de aklımı yitirecektim. En azından bir şeyler yapmalıydım.

Telefonumu alıp instagrama girdim. İki hesabım vardı. Biri adım soyadımla açtığım kişisel hesabımdı. Diğeri ise sahte bir hesaptı.

Sahte hesabıma giriş yaparak arama motoruna girdim. Ara ara Barış'ın profiline baktığımdan kullanıcı adını yazmama gerek kalmamış, direkt önüme çıkmıştı. Hesabının üstüne dokundum ve mesaj kutusuna girerek bir şeyler yazmaya başladım.

ruzgareserken: Sana da oluyor mu bilmiyorum ama ben bazen insanların ne düşündüğünü acayip merak ediyorum.

ruzgareserken: Yüz ifadelerinden analiz yapmaya çalışıyorum.

ruzgareserken: Bu üzgün diyorum. Diğeri yorgun oluyor, bazısı heyecanlı.

ruzgareserken: Sebeplerini merak etmiyorum çoğunlukla.

ruzgareserken: Ama senin sebeplerini çok merak ediyorum.

ruzgareserken: Suratını asmana neden olacak sebeplerini çok merak ediyorum.

ruzgareserken: O kadar işte, sadece merak ediyorum.

ruzgareserken: Sebebin her neyse, şunu da bilmeni istiyorum.

ruzgareserken: Yani mutlaka biliyorsun da insan bazen o sıkıntı içinde her şeyi unutabiliyor.

ruzgareserken: Böyle zamanlarda çok sevdiğin birinin desteğini almak seni içine düştüğün çukurdan kurtarabilir.

ruzgareserken: Elbette yalnızlık da bir ihtiyaçtır.

ruzgareserken: Ama yalnızlığı alışkanlık haline getirme, olur mu?

ruzgareserken: Hiç tanımadığın bir yabancı olarak, bana ihtiyaç duymayacağını bilerek söylüyorum.

ruzgareserken: Yanındayım, Barış. Ne zaman istersen.

Telefonumun ekranını kapatıp yeniden yatağıma uzandım. Tanımadığı hesaplardan ne yazılırsa yazılsın cevap vermezdi. Zaten o cevap versin diye de yazmamıştım ama umarım okurdu. Belki biraz kafasını dağıtırdı. Kim olduğumu düşünmek, kimin böyle bir şey yazabileceğine odaklanmak onu aklındakilerden biraz uzaklaştırabilirdi. Yazdıklarım onu doğrudan iyi hissettirmezdi ama dolaylı yoldan ona bir faydam dokunabilirdi.

O iyi hissedecekse nasıl olduğu, neden olduğu hiç önemli değildi.

 

Loading...
0%