Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm ~ Üs

@feusa


Telefonların ardından kuruma nasıl geldiğimizi bilmiyorduk. Ekiplerimize de haber vermiştik. Onlarda yoldaydılar. Arabadan inip kuruma girerken Toprak yine elimi tutmuştu. Bunu insanlar burada olduğu için mi yoksa alışkanlık haline getirdiğimiz için miydi bilmiyorum.


İçerisi çok basık kokuyordu. İlaç kokusu daha gitmemişti. Kuruma ait hastaneden gelen sağlık ekiplerinden aldığımız maskeler ile asansöre doğru ilerlerken herkesi yerde görmek epey ürkütücü bir durumdu.


Yaklaşık yarım saat önce kuruma bir saldırı olmuştu. İlk önce zehirli bir gaz verilip herkesi uyutmuşlardı. Sonrasında ise kurumun elektriğini keserek kurumun enerji ağına büyük bir darbe vurmuştu. Kurumdaki elektrik üst düzey sistem ve yazılımlar ile korunuyordu ve bunu çok yetkili kişiler kontrol ediyordu. Bu da demek oluyordu ki casus burnumuzun dibindeydi.


"İyi misin?"dedi Toprak asansöre bildiğimiz anda bana dönerek. Sesi maske yüzünden boğuk çıkmıştı.


"Sen iyi misin?"dedim cevap olarak. Kafasını salladı. Kapı açıldığında el ele dedelerin odasına yürüdük. Kurumun yöneticilerinin hepsi birazdan buraya damlamış olacaktı. En yetkili elemanları ile birlikte bir toplantı olacaktı yarım saat içerisinde.


Kapıyı çalmadan içeri girdiğimizde dedelerin hararetli tartışmalarına bodoslama dalmıştık. Ellerimiz ayrılırken çoktan yanlarına ulaşmıştık. Dedem masanın yanına geldiğim gibi önüme bir zarf attı. Masanın üzerinde duran zarfı önüme itelemişti ama elinde olsa kafama da atar gibiydi.


"Sinyal kesici?"dedi Toprak.


"Aktif evlat... Otur!"dedi Ziya dede. Ben zarfı alıp oturdum. Toprak da hemen yanıma.


"Ne bu?"dedim kaşlarımı çatıp maskemi çıkarken. Bir iki kez öksürmüştüm. Buradaki ilaç kokusu gitmiş gibiydi. Camlar da ardına kadar açıktı.


"Bu sevgililik oyununu kabul etmendeki temel amaç neydi Eliz?"dedi dedem. Kasıldım bir an için. Bunu hepsi fark etmişti.


"Ne demek istiyorsun açık ol dede..."dedim . Sinirliydi. Farkındaydım.


"Bu görevi neden kabul ettin? Ya da neden casusun peşine düştün?"dedi Ziya dede. Çapraz sorguya alınmış gibi hissediyordum. Ama bu beni sorgulamak için değilde daha çok bir şeyin farkına varmam içindi. Toprak'ın kuşku dolu bakışları ise yüzümü tavaf ediyordu.


"Casusun benimle ilgili bir şeyinin olmasıydı... Yani öyle hissediyordum ki ben hislerime sonuna kadar güvenen bir insanım... Şimdi daha da açık olur musunuz?"dedim. Sinirlenmeye başlamıştım.


"Zarfa bak!"dedi dedem. Kendini zor tutuyordu. Elimdeki zarfı incelemeye başladığımda üzerinde ismimin yazdığını fark etmiştim. Sadece benim açmam gerektiğini belirten bir not vardı. Toprak da görebilmek adına üzerime doğru eğilmişti. Saniye beklemeden yırttım zarfı. Dedeler açmamışlardı. Bizi beklemişlerdi ya da üzerindeki not onları durdurmuştu. Bilmiyordum ama bildiğim tek bir şey vardı.


Boğazıma kadar batmıştım bataklığa. Ya da bataklığı yeniden canlandırmıştım.q


Zarftan daha yeni çekilen fotoğraflarım ve bir sürü doktor belgesi çıkmıştı. Tarih ve saatler bugünü gösteriyordu.


"Allah kahretsin!"dedim ayağa kalkarken.


"Ne oldu?"dedi dedem.


Hayatıma, doktoruma, hastalığıma kadar her bokumu biliyordu haysiyetsiz... Şerefsiz... Köpek...


"Ne oldu?"dedi Ziya dede. Toprak alnını ovalıyordu. Ellerim hem sinirden hem de ortaya çıkacak olan hastane durumundan dolayı titriyordu. Hastane raporlarını alarak fotoğrafları onlara verdim.


"Bunlar olmaz..."dedim dişlerimi sıkarak.


Dedeler fotoğraflara bakarken dedemin küfür ettiğini fark ettim ama duymadım.


"Eliz... Otur... Titriyorsun..."dedi Toprak beni koltuğa çekerken. Elim ayağım boşalmıştı zaten.

Nefret ediyordum bu hayattan da kendimden de casustan da...


"Neler oluyor dede?"dedi Toprak. Net bir şey öğrenmek istiyordu. Herşey ortadaydı. Benim için birleştirmek zor olmamıştı.


"Eliz..."dedi dedem ayağa kalktı ve Ziya dede gibi karşımıza oturdu. Ortamın yüksek gerilim hattını düşürmeye çalışıyordu.


"Onlar da ne var kızım?"dedi Ziya dede. Kağıtları daha çok sıktım. Olmazdı. Şimdi olmazdı.


"Sonra..."dedim dişlerimi sıkarak.


"Eliz..."dedi Toprak.


"Sonra..."dedim tekrardan. Derin nefes almaya çalışıyordum.


"Tamam... Sana şu anda bu olayın ne kadar büyük olduğunu anlamamızı sağlayacak tek bir soru soracağım ve sen de dürüst bir şekilde cevap vereceksin!"dedi dedem. Kafamı salladım sadece.


"Daha açık olacak mısınız?"dedi Toprak. Sinirlenmeye başladığını fark etmiştim.


"Anlayacağız evlat... Sakin!"dedi Ziya dede.


"Eliz... Kurum hakkında ne kadar detay biliyorsun... Ya da daha doğru olur düşmanlarımız hakkında!"dediğinde bu soruyu beklediğim için şaşırmadım ama Toprak şaşırdı. Gerçek anlamda şaşırdı.


"Nasıl yani?"dedi sadece... Devamını getiremedi. Ekip arkadaşının ne bokluklar bildiğini onun bile söylemeye dili varmadı ki onun bildiğini sanmıyordum.


"Yöneticilerde bulunan anahtarı... Depodaki gizli odayı... O odadaki dosyalar ve çoğunun içeriğini... Bu dosyaların hangi ülkele-"dediğimde dedem durdurdu.


"Bu kadarını da bilmemen gerekiyordu! Çok kurcalamışsın!"dedi ayağa kalkarken sözümü kesmişti. Gemileri batmış gibiydi. Benimkiler direkt olarak patlamıştı.


"Ne olduğunu açık açık anlatın artık! Eliz'in neyi bilmemesi gerekiyordu? Benim bilmediğim ne dönüyor burada?"dedi Toprak sinirli bir şekilde.


"Bakın çocuklar... Her şey planlıydı..."dedi Ziya Atılgan.


Daha yeni başlıyorduk ... Olanlar sadece onlar için birer fragmandı. Film daha yeni başlıyordu.


"Eliz'i bu işe biz soktuk en başından... Seni de öyle ama sen sadede bizim verdiğimiz şeylerle kaldın... Sen de bizlerde birer anahtar olduğunu biliyordun Toprak... Sana ne dediysek orada kaldın...Bize uydun ama Eliz... Ah Eliz ah... Kurcaladın her şeyi... Zaten peşinde bir bela vardı... Kuzenin gibi büyük bir bela... Bir de bu casusu taktın!"dedi dedem odanın içinde dönerken.


Kuzenim gibi bir bela mı?


"Kuzenim?"dedim ben de kalkmıştım. Titriyordum. Vallahi krizden krize koşuyordum son bir kaç aydır.


" Sinem'e dikkat etmen gerek... Bir şeyler çeviriyor... Evi karıştırdı... Seni evden de gönderdi... Meydan tamamen boş değil ama sen yokken daha rahat karıştırıyor..."dedi dedem.


O şeytanın bir şeyler çevirdiği belliydi zaten. Dedemin de farkında olması iyi olmuştu. Bir de onun pislikleri ile ilgili delil toplamak istemiyordum.


"Yani?"dedi Toprak ayağa kalkarken. Tam arkamda bekliyordu.


"Yani hedef Eliz... Her yönden! Fazla biliyor ve her şeye erişecek bilgiye de sahip! Gelecekteki konumu da buna müsait. Anahtarlar olmadan da gizli bölmenin açıldığını da biliyorsun..."dedi dedem. Evet anlamında kafamı salladım. Maalesef ki çok şey biliyordum.


"Gidin... Bu gece burada olmanız ikinize de iyi gelmeyecek... Kafanız karman çorman oldu... İyi gene düşmelisiniz... Artık planı biz değil siz kuracaksınız!"dedi Ziya dede.


Artık bir plan yoktu!


Plan yapacaktık!


Olay yaratacaktık!


Domino taşları ters dönmüştü!


Artık oyundaki konumum ortadaki taş değildi!


Ben artık taş da değildim! Ben artık taşları dizendim ki tek de değildim!


Gereken neyse o olacaktı!


Oyunsa oyundu!


Hızla arkamı döndüm. Toprak'ın gözlerinin içine baktım.

"Bu işte benimle misin? Her şeyi anlatacağım ve sen sonuna kadar benimle olacaksın!"dedim.


"Sorman hata..."dedi güven veren bir sesle. İçimde sönmeyen bir yangın vardı ve bu iş bitene kadar sönecek gibi de değildi. Ateşi yakmışlardı. Yanmadan da ölmeyeceklerdi.


Bu sefer ondan önce ben tuttum elini. Çekiştirdim kapıya doğru. Geldi hemen.

Dedelere döndüm. Şaşkın şaşkın bakıyorlardı. Bir bana bir Toprak'a bir de birleşen ellerimize...


"Bize bir gün izin..."dedim. Durdum. Devam ettim.

"İlaçtan etkilendi dersiniz!"dedim ve kapıyı açtım.


"Nereye?"dedi dedem.


"Yakmaya..."dedim ve kapı kapandı.


Yanarsam yakardım. 


"Kağıtlarda yazanlarda dahil mi?"dedi Toprak. Karın ağrısı belli olmuştu.


"Evet... Bütün gece nerede olduğumu merak ettiğin için başım ağrıyor deyip kaçtın değil mi?"dedim. Belliydi bir şeyleri merak ettiği. Sadece bahanelere sığınıyordu. Alttan alta ağzımı falan arıyordu.


Asansöre bindik. Duvara yaslandı. Geniş geniş konuşmaya başladı." Yoo ben sadece... Ortaklık falan... Adımlarını merak ettim..."dedi.


Adımlarımı merak ettin demek...


"Genelde böyle adım atarım!"dedim ve ona doğru bir adım attığımda gözlerini devirdi. Bu bana ikinci göz devirişiydi. İyi alışmıştı buna.


"Onu demediğimi iyi biliyorsun!"dedi ve aramızdaki mesafeyi kapatıp beni kucağına aldı.


Durup dururken neden kucağına almıştı bu şimdi beni?


"Ne yapıyorsun? Alışkanlık haline geldi bu sende! İndir beni?"dedim debelenirken.


"İlaçtan etkilenmişlerdir deyin demedin mi? İnandırıcı olalım... Kapat gözlerini!"dediğinde ben cevap veremeden kapı açıldı. Toprak sert adımlarla ilerlemeye başladı. Dışarı çıktığımızı tenime vuran rüzgardan hissederken gözlerimi de araladım. Şu anda sakin değildim. Sadece bir şeyler ile uğraşarak kendimi dizginlemeye çalışıyordum. Her şey çok hızlı oluyordu ve bu...

Çok tehlikeliydi ama bu tehlike kimin umurundaydı?


Arabaya beni bıraktı. Kemerimi de taktı. Sonra kapıyı kapatıp kendi yerine geçti.

"Nereye gidiyoruz?"dedi. Aklımda bir iki yer vardı ama şu anda Toprak'ın hiçbir şeyi tam olarak bilmemesi işime yaramazdı. Önce eve gitmemiz gerekiyordu. Sonra da üssüme...


"Evimize..."dedim koltuğa daha da yayılırken.


"Evimiz?"dedi şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Bu gece belleği epey dolduğu için vurmayınca çalışmayacak gibiydi.


"Ben mi çalıştırayım o şahane beynini yoksa sen mi çalıştırırsın?"dediğimde sırıtarak arabayı çalıştırdı. Ona hakaret etmem hoşuna gidiyordu resmen. Zevk alıyordu.


Telefonum çalmaya başlayınca arayan kişiye baktığımda Yağız abim olduğunu gördüm.


"Çöreğim... İlaçtan etkilenmişsin... Dedem öyle dedi. İyi misin? Gelelim mi yanına? Gelelim? Ne olur geleyim! Al beni..."


"Abi... İyiyim! Ayrıca dedeme bizi idare etsin diye yalan uydurdum ama size neden öyle demiş ki? Neyse... Ne yapıyorsunuz?"dedim.


"Dedem plan yok deyip duruyor... Takılı kaldı gibi..."


"İki vurun çalışır..."deyip güldüğümde abim de gülmüştü.


"Neden bu kadar neşelisin?"dedi Yağız abim. Anca sinirli olduğumda saçmalardım zaten.


"Hedeflerindeki kişi benmişim abi..."


"Eliz sen ne diyorsun? Ne demek hedef benim?"diye birden yükselince abim telefonu kendimden uzaklaştırdım.


"Eliz..."diyen Alara'nın sesini duyunca tekrar kulağıma dayadım telefonu.


"Bölmeyin... Hoparlöre alın... Anlatacağım!"dedim. Biraz bekledim. Bu sırada eve de az kalmıştı. Işıklarda bekliyorduk.


"Tamamdır..."dedi Alp. Telefon el değiştiriyordu sürekli. Hoparlöre almak daha mantıklıydı.


"Dedem size biraz daha detay verir elbette ama ben size kısaca şöyle özetleyim... Casus görüldüğü üzere harekete geçti. Geçerken bana da not bıraktı. Bana bir gözdağı vermeye çalışıyor çünkü onun damarına bastım."


Ricardo boşuna Türkiye'ye gelmiyordu. Bu akşam ben onlara onlarda aynı şekilde bana karşılık vermişlerdi. Eve erken gelecekken gecikmemin nedeni hastaneye girmeden önce gelen mesajdı. Mesajı Toprak'tan beklerken aslında mesaj Lorenzo'dan gelmişti ve bana babasının geldiğini söylemişti. Ben de Riccardo'nun gelmesiyle harekete geçecek olan planımı aktif ederek onlara oyunda olduğumu göstermiştim... Bu sadece yüzeysel kısmıydı işin...


"Ne yaptın?"dedi dedem. Daha yeni yeni anlıyordu.


"O kadar kolay öğreneceğiniz bir şey değil... Haberlere düşmeden engellendi."


Lorenzo salonda otururken yazdığı mesajda aslında bana bir gizli mesaj bırakmıştı. Onlarla normal bir şekilde iletişime geçmek benim için sakıncalıydı. Onlar içinde öyleydi.


"Neyse... Yarın sabah... Hepiniz evden çıkın... Sonra ekip arkadaşınızı da alıp bizim depoya gelin ama yüksek ihtimalle sizi de yakın takibe almışlardır. Bu yüzden dikkatli olun! Her şeyi yarın konuşacağız detaylıca..."dedim ve birşey demelerine izin vermeden kapattım.


Eve de gelmiştik. Telefonumu devre dışı bırakarak arabadan indim. Eve girdiğimizde hemen odama geçtim. Üzerimi değiştirip bilgisayarımı da alıp salona geçtim. Toprak zaten beni orada bekliyordu. Koltuğa oturdum. Bilgisayarı kurarken bilgisayardan gözlerimi çekmeden konuşmaya başladım.


"İstediğin yerden sor... Sorduğun her şeyi anlatacağım..."dedim gerekli tedbirleri alıp arkama yaslanırken. Onu izlemeye başladım.


"Kağıtta yazılanlar... Başla oradan!"dediğinde şaşırmadan edemedim. Takmıştı benim hastalığıma da kağıtlara da... Merak ettiği şeyin kurum ile ilgili olacağını sanmıştım. Yanılmışım...


"Tamam..."dedim yastıkları kucaklayıp en köşeye otururken.


"Seni dinliyorum..."dedi o da yerine yerleşirken. Derin bir nefes aldım. Ona asla bakmadan anlatmaya başladım.


"Tek başıma çıktığım bir görevdi... Bunu zaten biliyordun... Yani karnımdaki yara izi orada oldu... Sadece iz değil hasar da bırakmış ben de..."


~


"Riccardo'yu korumamız gerekiyor Leonardo!"diye bağırdım. Beklenilmeyen bir baskındı. Kapana kısılmıştık. En tenha yerde yakalanmıştık. Destek yoldaydı ama dayanıp dayanamayacağımız meçhuldü.


" Baba... Sakın çıkma yerinden!"diye bağırdı Lorenzo. Sayıca bizden üstündüler.


"Kim bunlar?"dedi Lorenzo. Sırt sırta vermiştik. Eski bir arabanın arkasından çıkıp geri giriyorduk. İdareli kullanmaya çalışıyorduk mermileri.


"Castelliler... Anlaşma olacağını duymuş olmalılar!"dedi Leonardo diğer taraftan.


Castelliler...


"Babam nerede? Göremiyorum!"dedi Lorenzo. O sırada fark ettim Riccardo'nun sakladığım yerde olmadığını.


"Bir rahat dur ne adam!"diyerek saklandığım yerden çıktım. "Koruyun beni!"diye koşmaya başladım. Bu terk edilmiş, harabe yerde onu çok uzaklaştırmış olamazlardı. Yıkık dökük evlerin arasında ilerlerken az ileri de onu zorla götürmeye çalıştıklarını gördüm. Leonardo peşimden bir iki adamı daha gönderdiği için yalnız değildim Allah'tan. Benim işaretin ile birlikte saldırıya geçtik ben sadece Riccardo'ya doğru ilerliyordum. Benim bu görevdeki tek amacım Riccardo'yu Türkiye seyahati boyunca canım pahasına korumaktı. Öyle de oldu.


Riccardo'nun istediği desteğin geldiğinin farkındaydım çünkü silah sesleri artmıştı. Onu harabelerden birine yürütmeye çalışıyordum ama yaralıydı. Bu yüzden hızlı hareket edemiyordu. Leonardo ve Lorenzo yanımıza gelirken arkadan Olivia'nın da geldiğini fark ettim. Etraf sessizdi lakin o esnada fark ettiğim kırmızı lazerler... Keskin nişancılar... Bunu da hesaba katmamıştım... İnsan en büyük acılarını deneyimsiz olduğu için yaşıyordu.


Lorenzo ve Leonardo aynı anda bağırıp bize doğru koşarken ben tüm gücümle Riccardo'yu yere itip kendimi ona siper alıp silahım ile nişan almaya çalışıyordum ki duyduğum iki el silah sesi ile bütün dengem bozulmuştu...


~


"Sonra?"dedi Toprak beni geçmiş yolculuğumdan uyandırırken. Gözlerim dolmuştu ve halının motifleri çok güzeldi. Ona hikayeyi bir kaç cümleyle anlatmıştım ama olanları hatırlamak da canımı acıtmıştı.


"Bu yüzden hastaneye gidiyorum ki bugünde oradaydım. Onu çekmişler..."dedim.


"Bu dediğin... Neden gitmen gerek?"dedi sıkıntılı bir şekilde. Merak ediyordu ama beni üzmekten de korkuyordu. Üzülecek bir durum kalmamıştı dört senede.


"Tedavi olabilmek için..."


~


"Eliz... Eliz... Duyuyor musun beni?"dedi. Riccardo muydu? Lorenzo da olabilirdi... Belki de Leonardo... Algılarım tamamen kapanmıştı. Kulaklarım çınlıyordu. Öksürmeye başladım. Karnımın içerisinde bir şeylerin hareket ettiğini hissettim. Canım daha da yanarken tekrar tekrar öksürdüm.


"Parçalanan kurşun bunlar..."dedi birisi.


"Ayarlayın uçakları... İtalya'ya gidiyoruz..."dedi başka biri.


En son hatırladığım karnımın paramparça olurken kan kusmamdı...


~


" Tedavi olmazsan ne olur?"dedi. Asıl sonucu öğrenmek istiyordu.


"Anne olamam... Ki bu tedavilerin de yüzde yüz sonuç verdiği kesin değil... Sadece şansımı deniyorum..."dedim. İçeriye ölüm sessizliği çökerken ben tekrar geçmişe gittim.


~


" Riccardo! Doktorlar ile konuşmamı yasaklayarak beni... Benim gerçekleri öğrenmemi... Sağlayamazsın!"dedim zorlukla. Uyanalı iki gün olmuştu. Bir haftadır ise uyuyordum. Dört tane ameliyata girmiştim. Tek bildiğim bunlardı. Gelen her doktor bana bir şey demeden işlerini halledip gidiyordu. İtalya da olduğumu biliyordum ama doktorların hepsinin konuştuğum neredeyse on dilden hepsini aynı anda bilmemesi bile burada bir oyun döndügünün kanıtıydı.


"Eliz... Tekrar bir krize giremezsin... Bu senin için çok tehlikeli olur!"dedi Riccardo suçluluk duyuyordu. Bu suçluluk sadece önüne atladığım için değildi değil mi? Başka bir şeyler daha vardı!


"Asıl beni burada kıvrandırarak krize sokacaksın... Lorenzo... Leonardo! Siz söyleyin bari... Olivia nerede? O söylesin!"dedim. Çırpındıkça canım yanıyordu.


"Baba..."dedi Leonardo. Söylemesini istiyordu. Yataktan kalkmaya çalışsam da canım yanıyordu. Çok yanıyordu ve daha da yanacak gibiydi.


Yanarsam yakardım.


"Eliz... Hareket etmemelisin..."dedi Lorenzo yanıma gelirken.


"O hâlde gerçeği söyleyin... Yoksa yapacaklarım yüzünden size de vebal bırakırım!"dedim dişlerimi sıkarak.


"İç kanama geçirdin..."dedi Leonardo derin bir nefes vererek.


"Leonardo!"dedi Riccardo durdurmak için.


"Devam et! Bunu tahmin ettim zaten!"dedim. İç kanama geçirdiğimin farkındaydım. Kan kustuğumu hatırlıyordum hayal meyal de olsa.


"Vücuduna iki kurşun girdi ama bunlar parçalanan türden oldukları için iç organlarına zarar ver-"


"Leonardo sonuç ne!"dedim. Bunları biliyordum.


"Şu durumda anne olamazsın!"dediğinde debelenmeyi bıraktım. Akrep ve yelkovan durdu. Uçan kuşlar bile durdu. Benim için dünya durdu. Beynimin içinde dönen o gerçek...


"Bunu..."dediğimde devamını anlayıp tamamladılar.


"Kimseye söylemedik... Sana sormadan hareket etmek istemediğimiz için ben senin adına kuruma görevden sonra babamın teklifini kıramayıp iki aylık tatile çıktığını belirten bir belge hazırlayıp heyete sundum..."dedi Lorenzo.


Ağlamak istiyordum. Bağıra bağıra ağlamak istiyordum ama şimdi olmazdı. Ağlarsam kalkamazdım. Şimdi olmazdı ama birazdan olurdu. Olurdu değil mi?


"Tamam... Uyumak istiyorum... Beni yalnız bırakır mısınız?"dedim sakin bir şekilde. Üzerimden düşmek üzere olan yorganı düzeltmeye başladım yavaş yavaş.


"Eliz..."dedi Riccardo.


"Gerçekten yalnız kalmak istiyorum..."dediğimde beni daha fazla zorlamadan üçü de kapıya yöneldi. Riccardo'yu çıkmadan önce durdurdum. Öğrenmek istediğim tek bir şey daha kalmıştı.


"O kurşunlar... Castelli kurşunu muydu?"dediğimde çenesi kasıldı ve başını sallayarak odadan çıktı...


~


Anılarımın içinden birisi tarafından tutularak çıkarıldım.

Beni kendine çekip sarılmasını asla beklemiyordum. Ne hissettiğini bilmiyordum ama benim için üzüldüğü kesindi. Neden benim için üzülüyordu ki? Biz düşmandık hani... Geçmiştik oraları çoktan değil mi? Biz değil ailemiz düşmandı! Biz masumduk! Yirmi beş yıldır bir düşmanlığa inandırılmıştım. Nerede bir Atılgan görsem yolumu değiştirmiştim. Demişlerdi ki Atılganlar yaralar...Şimdi ise bir Atılgan yaralarımı sarmaya çalışıyordu...


Hangisi gerçekti? 


Hangisi yalandı?


"Bunu..."dediğinde bana sarıldığı için sesim boğuk bir şekilde cevap vermiştim.


"Kimse bilmiyor... Yani bir tek sen biliyorsun şu anda ekibimden..."


"Nasıl gizledin? Nasıl dayandın?"dediğinde hâlâ bana sarılıyordu. Bırakmıyordu. Burası çok güven vericiydi. Kalp atışlarını duyabiliyordum...


"Görev sonrası iki aylık tatile çıkmışım gibi gösterdik... İtalya tatili... Hepsi inandı... O kadar inandılar ki hiç biri bunu irdelemedi... Her gün fotoğraf paylaştım... Her gün onlara videolar çekip attım ama hiçbiri gerçek değildi... Sadece dersime iyi çalıştım."dedim. Kolları gevşeyince istmeden de olsa geri çekildim.


Gözleri kızarmıştı. 


Atılgan çok düşünüyordu...


Fazlaydı.... 


Bana bile fazlaydı...


Yanardık... Hem de çok fena yanardık...


"Neden peki? Neden gizledin o kadar şeyi?"dediğinde kalbimin derinliklerinde yatan o intikam ateşi harlandı.


"İntikam için..."dediğimde kaşları çatıldı. Biliyorum. Dışarıdan bakıldığında garip görünüyordu bu durum ama içeriden hiç de öyle değildi.


"Daha da ayrıntılı anlat!"dedi.


"O göreve tek gönderilme nedenim farklıydı. Benn bu işten vazgeçirmek için yapılan bir şeydi. Dedemin yapmadığına eminim ama kimin yaptığını hâlâ bilmiyorum. Bu görev benim boyumu aşan bir görevdi. Korkmam istenildi. Yaralanama plan dahilinde değildi muhtemelen ama bu başka bir tarafın işine yaradı... Çok karışık ki orası hâlâ çözemediğim bir bulmaca..."


"Demek istediğin her şey planlıydı ama senin planını bilmiyorlardı."dediğinde başımı salladım.


"Bir şeyler bildiğimin farkındalardı. Beni o göreve gönderdiler. Korkup kaçmam istenildi ama karşıdaki düşmanı hesaba katamadılar. O beni direkt olarak etkisiz hâle getirmeye çalıştı. Ben de ona istediğini verdim."dedim.


"Nasıl?"dediğinde sırıttım. Gülümsemek önemliydi. Çoğu zaman mutluluk göstergesi iken benim için bir maskeyle aynı görevi görüyordu. Ellerini tutarak havaya kaldırdım ve düz bir şekilde yan yana durmalarını sağladım.


"Yaralandım... Anne olamayacağımı öğrendim..."dediğimde gözleri titredi. Ben bu gerçekle çok önceden yüzleşmiştim. Alışmıştım artık." Ne olması gerekir?"dediğimde cevap verdi.


"Normalde psikolojinin bitmiş ve elini ayağını her şeyden çekmiş olman gerekiyor ama sen de ters etki yapmış sanırım!"dediğinde güldüm. Ellerini ters çevirdim ve koltuğa değecek şekilde indirdim.


"Ne yapıyorsun ellerimle?"dediğinde hemen açıklamaya geçtim. Bunu anladığında her şey tamam olacaktı onun için.


"Ellerin benim bu işlerde ki konumumu gösteriyor... Deminden yukarıdaydı... Onlar bana saldırdı ve ne oldu? Düştüm... Ama..."diyerek eklerinin içine dokundum.


"Onlara göre geri çekildim ve dibe çöktüm ama ya dipten savaşmaya başladıysam..."dediğimde önce bir donup kaldı. Ben ise arkama yaslanıp onun aydınlanan yüzünü izledim keyifle.


Tam da istreigim gibi oldu... O şaşırma ve aydınlanma her anlamda karşımda gerçekleşti.


"Yani sen şimdi diyorsun ki... Bunu ben bile... Bu çok farklı bir seviye... Sen şimdi bana yer alttan alta ilerlediğini mi söylüyorsun!"dediğinde başımı salladım.


"Bunu nasıl yaptın? Tek başına yapmış olamazsın..."dedi bu kadarını da yapmış olma der gibi...


"Onu da başka bir zaman çay eşliğinde anlatabilirim... Sen şu anda benim ne kadar boka battığımı anladın mı?"dedim ayağa kalkarken.


"Batmamış gömülmüş gibisin..." dediğinde güldüm.


"Hadi gidiyoruz..."dediğimde o da ayağa kalkmıştı.


"Nereye?"dediğinde öncelikle bir durdum ve ona döndüm. Onu bu işe tamamen bulaştırmadan önce emin olup olmadığını öğrenmem gerekiyordu.


"Toprak..."dedim gözlerinin içine bakarak.


Çatıldı hemen o kaşları tabi." Efendim?" dedi.


"Emin misin?"dedim. Bana doğru bir adım atarak aramızdaki mesafeyi azalttı.


"Emin olup olmadığımı hissetmiyor musun?"dedi yüzüme doğru. Çok yakındık.

Nerede benim alarm butonum?


"Hissetmek her zaman yetmeli mi?"


"Hislerime güvenirim sonuna kadar demedin mi?"


"Dedim... Her zaman güvenirim..."


"Bana da sonuna kadar güveneceksin o halde..."


☁️☁️☁️☁️☁️☁️☁️☁️☁️☁️☁️☁️☁️☁️


"Burası neresi?"dedi Toprak kafasını örterken. Ben de kapüşonumu kafama kadar çekmiştim.


"Atölyem... Ya da gizli işlere açılan kapım!"dedim neşeli bir şekilde.


"Bu kuyu mu? "dedi kafasını eğip derinliğine bakarken. Çok derin olduğunu düşünüyordu. O zaman derinliğini gösterelimdi. Bacağımı kaldırıp kuyunun içine girdiğimde kalp krizinin kıyısından döndüğüne emindim.


"Eliz!"dedi endişeli bir fısıltı ile.


"Sana kapı derken tahta ya da çelik bir kapı beklemiyordun umarım! "dedim ve kuyunun çok derin olduğunun düşünülmesini sağlayan taşları kaldırmaya başladım.


"Toprak öyle bakmak yerine bana yardım etmeye ne dersin?"dedim boğuk bir sesle. Yerden kaldırdığım taş ağırdı ve acımaması gereken yerleri acıtmıştı. Hemen yanıma geldi ve taşları çekmeme yardım etti. Geldikten sonra taşları çekmeme izin vermemiş de olabilirdi ama şu anda bunu düşünemezdim. Yerdeki siyah kaplamayı açtığımda karşımıza bir rögar kapağı olan ama aslında daha donanımlı o kapı çıktı. Bir ihtimal bu kapıyı bulurlar diye parmak izimi anahtar yapmıştım. Parmağımı okuttuğum zaman kapı sessiz bir şekilde açıldı. İçerisi dışarıdan daha karanlıktı.


Toprak telefonunu çıkardı ve feneri yakıp bana verdi.


"Önce ben ineyim sonra da seni alırım..."dedi. Aslında ben de inerdim. Sen kimin mekanında posta koyuyorsun?... Demek çok istesem de çok kararlı bakıyordu. Sadece başımı salladım. O merdivenden inerken ben onun yolunu aydınlatmıştım. Yere indiğinde ben de inmek için deliğe girdim. Bir iki basamak inmiştim ki belimden tuttuğu gibi beni indirdi yere. Daha fazla inmeme izin vermemişti. Patates çuvalı taşır gibi alıp koymuştu.


"Bu açık mı kalacak?"dedi.


"Hayır kapatacağım..."dedim ve yerdeki fayanslardaki çıkıntıyı aramaya başladım. Çıkıntıyı bulduğumda tırnağım yardımıyla sahte kaplamayı çıkardım ve ortaya çıkan tuşlar ile kapıyı kapatıp ışıkları yaktım. Işık gözlerimi alırken fayansları eski haline getirip yerden kalktım. Toprak duvara yaslanmış bir şekilde bana bakıyordu. Hayran hayran izliyordu.


"Bence şu anda neden bu kızı ilk gördüğümde Karayel olduğunu bilip kaçmadım diye düşünüyorsun!"dedim yürümeye başlarken. Yol uzundu.


"Yanıldın..."dedi sadece bir iki adımda yetişmişti bana.Başımı ona çevirdim sorgulayıcı bakışlarım ile.


"En başından belalı olduğumu anlayıp kaçmalıydın!"dedim.


"Belki de belalı olduğunu anlayıp kaldım!"dediğinde kalbimin bunu iltifat olarak algılayıp şaha kalkması normal miydi?


"Vaov... Etkilendim şu an!"dedim şakaya vurarak.


"Etkilenmeye ihtiyacın mı vardı?" dediğinde kalbime durması için vurmama az kalmıştı. Toprak da bu gece üzerime oynamaya karar vermişti anlaşılan. Telefonuma gelen mesaj ile birlikte bu garip hava dağılırken saat sabahın beşine geliyordu.


"Restoranda yemek yemesi gibi de yok diyor babam Eliz... Bu saatte açık restoran bulmak da epey zor ama bulmuş işte!"... Lorenzo.


Gülümsediğimi fark eden Toprak hemen sorgulamaya geçti.


"Ne oldu?"


"Seni tanıştırmam gereken birileri vardı ve onlar diğer girişte bekliyorlar..."


"Diğer giriş? Biz nereye gidiyoruz?"


"Üssüme... Ayrıca bu giriş bana özel ve sadece ben kullanıyordum ama şimdi sende benimle birlikte kullanıyorsun... Sahte sevgili kontenjanından... Bir ara senin de kaydını yaptıralım ki sen de açabil." dediğimde başını salladı." Uzun bir yolumuz var gidilecek... Gideceğimiz yer bir şehrin en işlek otellerinden birinin altına uzanıyor... Atölyemden bir giriş daha var ki orayı ekibimiz kullanacak. Bu iki girişin haricinde ise dört ayrı giriş daha bulunuyor... Biliyorum kulağa çok enteresan geliyor ama her şey planlı ve mükemmel olmalı... Bu arada otelden giriş yok! Güvenlik açısından!"dediğimde kolumu tutarak beni durdurdu.


"Eliz... Sen bütün bunları nereden biliyorsun? Yani sen sadece bir adım beklemişsin ama beklerken de boş durmamışsın... Herşeyden haberin varmış ama aslında da yokmuş gibi... Kafam karıştı!"dediğinde başımı salladım. Kolumu bırakmıştı. Yürümeye devam ettim. Ona en başından anlatmaya karar verdim.


"Bak biz hepimiz sen de öyle küçüklükten beri ajanlık için yetiştiriliyoruz... Hepimiz üniversitesi mezunuyuz ama hiçbirimiz üniversiteye gitmedik..."dediğimde beni onayladı.


"Hepimiz aynı eğitimi aldık ama bana kurs vermişler gibi düşün... Dedem beni görevler konusunda asla kısıtlamazdı... Ben dedemin bildiği çoğu şeyi biliyordum ama bilmiyormuş gibi davranıyordum. Sen ailenin hangi göreve ne için gittiklerini ya da nerede olduklarını biliyor muydun?"


"Bunlara sadece dedelerimiz erişebilirler..."


"Evet... Ama dedem ve babam sürekli konuşurlardı benim dinleyeceğimi bile bile ve bunu benim yanımda yaparlardı."


"Seni bir şekilde olaylara dahil ediyorlardı."


"Evet... Dedemin amacı kendine bir yardımcı yaratmaktı. Bundan zevk alıyordum. Gizli şeyler sevmezdim ama ne zamanki okların ucu bana döndü! O zaman zevk de ortadan kalktı!"


"Ne oldu?"


"Öğrenmemem gereken şeyler öğrendim. Dedemin bahsettiği o belgeler , kapılar , kilitler ya da şifreler değil... Bunları araştırmalarım sonucu biraz zorlayınca bulmuştum ama o yaz öğrendiğim bir şeyleri hatırlamıyorum..."


"Nasıl hatırlamıyorsun?"derken köşeyi dönmüştük.


"Dedem dedi ya kuzenin gibi bir bela var başında... Ben o belayı öğrendim normalde ama unuttum!"dedim kaşlarımı çatarak. Karanlıkta aklıma geliyor gibiydi ama sonra yok oluyordu. Tünelde de aklıma gelmişti ama belli bir yere kadardı...


"Nasıl bir hatırlamama?"dediğinde bilmediğime dair kafamı salladım.


"Kurumun ilaçları gibi bir hatırlamama...Bunu sonra konuşalım olur mu? Az çok kafa karışıklığın gitti mi?"dedim.


"Şu anda daha iyi oturdu... Oyun da dedelerimiz ile değilde kendi kendine girdiğini anladım."dediğinde kafamı salladım.


Yaklaşık bir yarım saat sonra çıkmaz koridorumuzun sonuna gelmiştik. Yine kaplamayı açığa çıkarak tuşlar yardımı ile gizli kapıyı açtığımda duvar sesszi bir şekilde kapı olarak açıldı. Biz girdikten sonra da kapandı. Burada bir sürü bilgisayar vardı. Bir sürü dosya ve evrak vardı... Bizim için gerekecek herşey vardı. Burası uzun süredir kullanmıyordum ama havalandırmalar sayesinde ve Lorenzo tarafından aylık olarak temizlenmesi sonucunda gayet temizdi. Bilgisayarlar ben ışıkları yaktığım anda çalışırken restorandakk girişi aktif ettim ve bizim girdiğimiz kapının karşısındaki kapı açıldı. Işıklar da onlarla eş zamanlı olarak yanmıştı.


"Buradan mı yöneteceğiz?"dedi Toprak koltuğa otururken. Ben de yanına oturdum.


"Evet... Akşam bir toplantımız var sahte sevgilim... Adımlarımı öğren diye söylüyorum..."dedim.


"Ne toplantısı?"


"Bir çakal avı toplantısı..."


"Bir planın var ve onu uygulamaya başlıyorsun!"


"Bu kadar zeki olman çok mutlu ediyor beni..."dediğim gibi koltuğa yerleşip gözlerimi kapattım." Yormuyorsun beni Toprak Atılgan... Bu hoşuma gidiyor..."dedim mayışmış bir şekilde.


"Şu anda hiçbir sorun yokmuş gibi ve üssünde açık bir kapı artı oyuna yeni aldığın ben varken uyuyacak mısın?"


"Güven demedin mi? Güveniyorum işte... Ayrıca uyumam benim değil senin için sıkıntı sahte sevgilim..."dedim uykuya kendimi bırakırken. Beni izlediğini ve izlemeye devam edeceğini biliyordum...


Hissediyordum...


❇❇ ❇❇ ❇❇ ❇❇ ❇❇ ❇❇ ❇❇ ❇❇ ❇❇


Loading...
0%