Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12. Bölüm ~ Çakal Avı Toplantısı

@feusa


Leonardo Larmen



Nisan Kardelen


"Sizinle iddiaya gitmeyecektim... Demek gerçekten sevgililer... Onları böyle görmesem inanmazdım ama... Bu kıza şaşırmamayı hâlâ öğrenememek benim hatam..."dedi bir ses.


Beklediğim kişi.


Gözlerimi yavaşça aralarken hareket etmeye çalıştım ama edemedim. Bedenim bir ipliğe dolanmış iğne gibiydi. Hareket edemiyordum çünkü Toprak ne ara yanıma yatmıştı da bana sarılmıştı ki ben de ona sarılmıştım.


Karşımda bana bakarak sırıtan üç kişi tarafından ise basılmıştık. Bunlar kesinlikle abilerimin birer ajanı olmalıydılar.


"Saat kaç?"dedim başımı geri atarak saate bakmaya çalışırken. Aynı zamanda Toprak'ı uyanması için cimdiriyordum.


"Yediye beş var..."dedi Leonardo. Görüşmeyeli uzun zaman olmuştu. Özlemiştim. Toprak nihayet hareket edip etrafına bakınca bir anda benden ayrıldı.


Umarım beni tanımadığını falan söylemezdi.


O benden ayrılınca hemen ayağa kalktım ve bana bakan üç koca adamın üzerine atladım.


"Beni özlemiştiniz değil mi?"dedim Riccardo ve Leonardo'ya sarılırken.


Bu üç adamın hayatımdaki yeri bambaşkaydı.


"Seni hiç özlemedim şahsen... Hep görüyorum!"dedi Lorenzo koltuğa oturken. Leonardo ve Riccardo ile sarılma faslına bir son verdiğimizde onlarda oturmuşlardı. Toprak sadece onlara bir baş selamı vermişti. Toprak kalabalık ortamda kendini hep bir geri plana çekiyordu ama gözlem yaparak gayet de olayın içinde yer alıyordu.Hepsi birbirine bakıyordu. Ben oturmadım çünkü ayaktan onları izlemek daha zevkliydi.


"O hâlde tanıştırayım..."dediğimde Riccardo gülerek lafımı kesti.


"Magazin sağ olsun... Biliyoruz Eliz... Senin yüzünden şu iki herifle girdiğim iddiayı kaybettim..."dedi Riccardo üzülmüş gibi yaparak. Oğullarına daha çok bir arkadaş gibi yaklaşan babalardandı.


"Ne iddiası?"dedim. Bakışlarım hepsinin üzerinde gezerken.


"Bu ikisi gerçekten sevgili olduğunuzu ben ise bunların bir oyun olduğunu savunmuştum..."dedi Riccardo.


"Sonuç olarak senden birer daire aldık babacığım... Leonardo... Gittiğinde benimkini de hallettir de sonraya kalırsa unutturum falan... Üzerime geçirt!"dedi Lorenzo.


"Haklısın kardeşim!"dedi. Onlarda ikizlerdi. Çift yumurta ikizleri olduklarından mıdır nedir birbirlerine benzemiyorlardı ve Lorenzo, Leonardo'nun abisi gibi duruyordu. Birisi sarışın diğeri renkli gözlüydü diğeri ise esmer kahverengi gözlüydü. Bu benzerlikle dışarıdan bakan kimse onların ikiz olduğunu anlayamazdı.


"Aman be Riccardo... Sende daire çoktur! Üzüldüğün şeye bak... Neyse... Toprak'a tanıtayım sizi... Siz onu biliyorsunuz anlaşılan!"dedim ve Toprak'a döndüm. O zaten bana bakıyordu. Yine kuşanmıştı o soğuk adam zırhını.


"Riccardo benim çıktığım gizli görevde koruduğum kişiydi..."dedim. Bakışlarında anlık bir şeyler geçti ama kendini topladı hemen. Anlık setleri bir anda anlayamamak kötü hissettiriyordu beni.

" Leonardo ve Lorenzo çocukları... Leonardo İtalya'da yaşıyor Riccardo ile... Lorenzo ise bizim kurumda..."dediğimde başını salladı. Sonra diğerlerine döndüm.


"Buraya geliş amacınızı daha ona anlatmadım ama siz başladığımın farkıdasınız ve vazgeçmek için hâlâ za-"


"Bizi sürekli vazgeçirmeye çalışıp en sonunda sen vazgeçecek gibisin... Geçmiyoruz vaz falan!"dedi Leonardo daha da rahat oturmaya çalışırken. Başımı sallayıp tam onların neden burada olduğunu anlatacaktım ki telefonum çaldı. Telefonumu açtım.


"Efendim Alp... Geldiniz mi?.. Tamam şimdi sorgu odalarının arasında kalan o alana geçin!.. Sen beni dinleyip geçer misin?Aynen birazdan Selena gibi ortaya çıkacağım!"derken tuşlara basmıştım. Kapının açıldığını ise Alp'in ettiği küfürlerden anlamıştım." Etme küfür... Hadi gelin bekliyorum!"dedim ve geri diğerlerinin yanına döndüm.


"Yirmi dakikaya burada olurlar... Bu arada ne içerisiniz? Hem bu arada ortağıma neden burada olduğunuzu da anlatırsınız!"dedim küçük mutfağıma ilerlerken. Leonardo ve Lorenzo çoktan anlatmaya başlamışlardı... Sanırım birazdan İtalya'nın başkan adayı falan olduklarını da söyleyip ortağımın aklını çorba yapabilirlerdi... İkisi bir araya gelince daha da fena oluyorlardı.


Bu yüzden hızlı olmalıydım!


Yazardan...


Bir kaç saat önce...


" Kaan nerede?"dedi Emel , Alev ve Büşra'ya bakarken. Şu anda hepsi Atılgan malikanesinin arka girişinde durmuş Kaan'ın gelmesini bekliyorlardı. Alev ve Büşra tam zamanında uyanıp hazırlanmışlardı. Kaan'ı da uyandırmışlardı ama inmemişti aşağıya.


"Bilmiyorum... Uyandırdık aslında..."dedi Büşra.


"Geri uyumuş olmasın?"dedi Yiğit.


"Yüksek ihtimalle... Şimdi iki iki çıkıp inemem... Büşra çağırıp gelsen..."dedi Alev basamaklara otururken. Gözleri çoktan kapanmıştı oturduğu anda.


"Beni odasından kovmuştu en son... Kılımı kıpırdatmam onun için! Ayrıca o Tuğçe'nin yaptığı keki yemeyecekti!"dedi Büşra şalına daha sıkı sarılırken.


"Tuğçe?"dedi Alp.


Yeni bir kız ismi... Belki lazım olurdu onun için... Öğrenmesi gerekiyordu.


"Kuzenimiz... Ayrıca o keki onun yaptığını duyunca kusmak için lavaboya kapatmıştı kendini..."dedi Alev.


"Onu yaptıysa iyi..."dedi Büşra.


"İnecekse insin benim g.... dondu bu-"derken Alara avaz avaz ,Yağız onun ağzını eliyle kapattı.


"Alara... Saat sabahın altısı! Sessiz ol!"dedi kısık sesle. Sonra da Emel'e döndü. İş ona kalmıştı. Hiç birinin yukarı çıkmak gibi bir düşüncesi yoktu. Karayel ailesini de zaten Emel uyandırdığı için hepsi ona ayrıca sinirliydi. Onların sinirli olması uyandırılmak değildi! Uyandırılma şekilleriydi.


Yağız, Emel'e bakınca hepsi ışıldayan gözlerle ona baktı.


"Ne?"dedi Emel ve anında yakaladı mesajı havada." Hayatta olmaz! Mümkünatı yok! Beni hiçbir özel güç ve kuvvet o maymun suratlının yanına çıkaramaz!"


•1 dakika sonra...•


"İnanamıyorum... Kendime gerçekten! İnanamıyorum... Neymiş dedeler bizi ekip yapmış! Neymiş efendim ekip arkadaşı varsa bütün gereken işleri o yapmalıymış... Ekip arkadaşları birbirlerinin arkasını da önünü de toplamalıymış...E o zaman tuvaleti gelince ona da birlikte gidelim! Tövbe tövbe..."dedi fısıldaya fısıldaya yukarı çıkmıştı. Alev ilk odanın onun olduğunu söylemişti. Daha fazla vakit kaybetmeden daldı odaya. Yatağın üzerinde sere serpe uzanan Kaan'ı görünce daha da sinirlendi. Hemen hızlıca odanın içerisini taradı. Ona gereken sadece bir kulaklıktı. Bütün Karayel ailesi ona bu yüzden sinirliydi zaten.


Kulaklığı kendi telefonuna bağladı ve yatağa oturdu. Kulaklıkları Kaan'ın kulağına yerleştirdi. Sonra ise yatağa kuruldu ve şarkısını açtı.


Son ses... Mehter marşı...


Kaan anında irkilerek ayağa fırladı. Bir iki saniye nerede olduğunu sorguladı. Ellerini kulağına giderken uykusu uzay mekiğine binip uzaya çıkmıştı bile. Aynı zamanda sinirlenmişti de. Saate baktı. Saat daha yediydi. Kim onu bu saatte bu şekilde uyandırırdı ki?


Akşam eve geldiğinde Tuğçe'nin yaptığı keki yedi diye trip atan Büşra'nın olduğunu düşündü. Haklıydı trip atmakta. Kim bilir hangi niyetlerle yapmıştı o keki... Neyseki kusabilmişti. Yatağa geri geri giderek oturdu. Emel onu şaşkın şaşkın izliyordu çünkü hâlâ onu fark etmemişti.


Alev diye düşündü ama onun bu kadar kötü uyandırma yöntemleri yok derken yan tarafında hissettiği nefes ile kasıldı. O anda odaya bakmadığı aklına gelmişti ki Emel konuştu.


"Bir ajan ilk ön-"derken birden dengesini kaybetti. Nefesi kesildi. Sırtı yatak ile buluşurken gözlerini kapatmıştı. Gözlerini açtığında ise ona tepeden bakan Kaan ile karşınca giden keçiler geri geldi. Konuşmaya çalıştı ama Kaan'ın boynuna bastırdığı kolu engel oldu. Kaan boynuna baskı uyguladığı kişinin Emel olduğunu fark edince anlık bir afalladı. Emel de bunu fırsata çevirdi ve Kaan'ı yana devirip üstüne çıktı.


"Manyak boğuyordun beni!"dedi Kaan'ın yüzüne doğru eğilip fısıldarken. Bir eliyle de boğazını ovalıyordu. Kaan o anda fark etti ne yaptığını.


" İyi misin?"dedi endişeli bir şekilde.


"Sağol sen sordun daha kötü oldum!"


"İyisin iyi... Hâlâ benimle laf dalaşı yaptığına göre!"dedi Kaan gülerek. Sonra ise en makul soruyu sordu." Senin ne işin var burada?"


"Eliz hepimizi atölyeye bekliyor... Alev ve Büşra seni uyandırmış ama pek başarılı olamamışlar... Beni gönderdiler!"dedi Emel. Kısaca böyle olmuştu. Çok detay öğrenmesi gerektiğini düşünmüyordu. Kaan'ın üzerinden indi ve onu da daha fazla oyalanmasın diye çekiştirerek çıkardı odadan. Neyseki Kaan giyinip de uyuyakalmıştı. Öyle olmasa Emel'den bir güzel azar yiyeceğine emindi. Merdivenlerden Emel önde Kaan arkada olacak şekilde inmeye başladılar. En alt kata indiklerinde ise bir kapı açılma sesi ile oldukları yerde donakalmışlardı. Kaan hemen Emel'in önüne geçti ve Emel'i gizledi.


Adım sesleri yaklaşırken ikisi de nefeslerini tutmuşlardı.


"Kaan? Ne yapıyorsun burada? Bu saatte?"dedi Ziya Atılgan. Kaan'ın kuruma ucu ucuna uyanıp yetiştiğini evde bilmeyen yoktu.


"Sabah koşusu dede... Sağlıklı yaşama başlamayı düşünüyorum!"dedi Kaan aklına gelen ilk yalanı uydururken.


"Şu anda uyumadığına emin misin? Güneş daha yeni doğuyor... Uyurgezerliğin de yoktu aslında..."dedi Ziya Atılgan sorgular bir şekilde.


Emel, Kaan ve duvar ile duvar köşesi arasında üçgenimsi bir yerde sıkışıp kalırken Kaan'ı dürtüp duruyordu. Sıkışmıştı.


"Evet dede! Yarın daha da erken kalkacağım! Ayrıca kalkınca da kızıyorsun kalkmayınca da! Uyurgezer falan da değilim!"dedi Kaan üste çıkarak.


Ziya Atılgan bir şeyler döndüğünü fark etti ama pek de irdelemedi. Zaten eninde sonunda öğrenecekti. Çok da kasmaya gerek yoktu.


"Tamam hadi çık o zaman..."dedi Ziya Atılgan.


"Sen çık dede... Benim biraz burada beklemem gerekiyor!"dedi Kaan. Emel sırtını delik deşik etmişti çoktan tırnaklarıyla.


"Neden?"dedi Ziya Atılgan merdivenleri çıkmaya başlarken.


"Büşra gelecek... Onu bekliyorum!"dedi Kaan.


"Siz küsmediniz mi akşam?"dedi Ziya Atılgan. Şu anda bilerek onu oyalıyordu. Bir şey gizlediğine emindi.


"Barıştık dede oldu mu? Hadi git yat artık!"dedi ağlamaklı bir sesle. Sırtında derin yaralar var diye düşündü. Bunların acısını Emel'den elbetteki çıkaracaktı.


Ziya Atılgan gülerek yukarı çıktığında Kaan derin bir nefes verdi. Hemen arkasını döndü. Tabi ona sırıtarak bakan Emel'den dolayı artı bir de sırtındaki tırnak izleri sinirlerini daha da gerdi. Emel'in elini kavradığı gibi yürümeye başladı.


"Sonra kızarsın!"dedi birleşen ellerini kast ederek. Emel elbetteki bunun hesabını soracaktı ama şu anda Atılgan malikanesinde olduğunu hatırlayıp sustu. Tabi malikanenin sahibinin onları izlediğinden ikisi de habersizdi.


Dışarı çıktıklarında kimseyi göremediler. Emel onları aramak için telefonunu çıkardığında üstten gelen mesajlar ile arabada olduklarını anlayınca koşmaya karar verdi çünkü dede uyandıysa diğerleri de uyanırlar diye düşündü. Tam adım atacakken birleşen elleri dikkatini çekti.


"Bırakmayı düşünüyor musun?"dedi Emel.


"Bilmem? Şu anda bundan rahatsız oluyorsun ve bu benim çok hoşuma gidiyor... Sırtımdaki o tırnak izlerinin bir bedelinin olmayacağını düşünmedin İnşallah!"dedi Kaan yürümeye başladı. Emel de onunla birlikte hareket etmek zorunda kaldı. Emel'e gelen mesaj ona da geldiği için arabanın yerini biliyordu.


İtiş kakış arabanın yanına geldiler. Arabaya ulaşmadan önce elbette ki elleri ayrılmıştı. İkisi de arabaya binince araç hareket etti.


"Nereye gidiyoruz?"dedi Kaan.


"Atölyeye..."dedi yanında oturan Emel.


Eliz Erçil Karayel...


" Yani kurum saldırısı benim planı başlatmam ile oldu..."dedim.


"Ne planı?"dedi koridordan bir ses. Bu sesin sahibi Alp'ten başkası değildi.


Sonunda onlarda gelmişlerdi. Hepsi ile hoş geldiniz faslını yaptıktan sonra hiç koltuklara oturtmadan masaya yönlendirdim. Zaman kaybetmeye gerek yoktu. Ne kadar hızlı o kadar iyiydi.

Hepsi oturunca ben ve Toprak ayakta kaldık. Biz zaten şu anda domino taşı dizicisiydik...


"Benim güzellik uykumdan Mehter marşı ile uyandırılma sebebim nedir tam olarak ekip arkadaşım Eliz?"dedi Kaan.


Mehter marşı?


Emel...


"Ben uyandırdım... Boşuna beynini yorma!"dedi Kaan'ın yanında oturan Emel. Onları almalarını söylemiştim ama anlaşılan uyandırmak zorunda da kalmışlardı.


"Kuruma yapılan saldırıyı hepiniz biliyorsunuz..."dediğimde herkes başını salladı." Dedelerimizin planı bir noktada patladı ki bu benim yüzümden oldu... Bunu daha sonra detaylıca anlatacağım... Şimdi ise dedelerin ortak kararı ile birlikte casusu bulma planını artık biz oluşturuyoruz..."dedim.


"Onlar kim?"dedi Alara. Leonardo, Lorenzo ve Riccardo'yu kast ederek.


"Tek başıma çıktığım gizli bir görev vardı ya... Koruduğum adam..."dedim Riccardo'yu görerek. Sonra da Lorenzo ve Leonardo'yu gösterdim." Onlarda çocukları... Bize casusu bulmada yardım edecekler..."


"Hmm... Çok eğlenceli duruyor... Plan nedir?"dedi Kaan geri yaslanırken. Bu tavrı beni gülümsetmişti.


Kimse bu işte ben yokum demiyordu ve bu çok güzeldi.


"Plana dahil edeceğimiz bir kişi daha var ama... O bu akşam gelecek... Zaten o olan bitene hakim..."dedim ve derin bir nefes alıp destek istercesine Toprak'a baktım. Bu sefer o anlatmaya başladı.


"Eliz casusun kurumun tayin ettiği üst düzey ajanlardan olduğunu düşünüyor... Bizim gibi... Dedeler her yetiştirdiği gruptan bir başkana her işlerini anlatır ve onlar üzerinden plan yaparlar... Bu yüzden akşam bir üst düzey kurul toplantısı düzenlemeye çalışıyor."dedi Toprak. Vallahi üstümden büyük bir yük kalkmıştı. Ben bu kadar kısa şekilde toplayamazdım. Kısa ama çok netti.


"Bu üst düzey kurul toplantısı... Herkesin içinde olan ve neredeyse yirmi dört senedir yapılmayan toplantı mı?"dedi Alp hevesli bir şekilde.


"Tam olarak o..."dedim.


"Bu neden önemli?"dedi Leonardo.


" Bu toplantılarin amacı stres oluşturup hata yaptırmak. Düşünsene... Beş yüzden fazla insan seni canlı bir şekilde tependen izliyor ve birisi seni suçluyor... Stres hata yapma riskini artırır!"dedi Alev. Leonardo aydınlanmış bir şekilde kafasını salladı. Sanırım hoşuna gitmişti.


"O hâlde ne yapıyoruz?"dedi Yağız abim.


"Akşama kadar ki olan işlerinizi halledin... Normal şekilde takılın... Toplantıyı çıkışa yakın haber vereceğiz!"dedim. Sonra da Leonardo'ya döndüm.


"Sana bahsettiğim evlilik meselesini düşündün mü?"


"Ne evliliği?"dedi Büşra.


"Sürpriz..."dedi Lorenzo sırıtırken. Riccardo uyarı dolu bakışlar atıyordu oğluna. Lorenzo'nun bunu her an dillendire dillendire Leonardo'nun basının etini yediğine emindim.


"Düşündüm... Benim için bir sıkıntı yok! Aksine plan açısından da gayet sağlam bir dayanak olur bize!"dedi Leonardo. Bu beni mutlu etmişti. İstemeselerdi olmazdı.


"Kim evleniyor? Eliz sen mi?"dedi Alp kalbini tutarak.


"Hayır be... Saçmalama! Ben değil ama tanıdığın biri evleniyor..."dedim ve güldüm.


"Siz mi?"dedi Emel ve Alara'ya bakarak bu sefer de Alp. Kaan'ın Emel'e bir dönüşü vardı...


Orada bir şeyler olmuştu hocam!


Gördüm. Gözler yalan söylemezdi değil mi?


"Uyanamadın herhalde!"diyerek yapıştırdı bir tane Emel Alp'e. Kaan derin bir nefes alırken ben Toprak'a döndüm. Unuttuğumuz bir şey olmadığını anlayınca masadakilere baktım.


" O hâlde ortamın içinden geçebiliriz..."dediğimde hepsi yavaş yavaş ayaklanmaya başladı.


"Eliz sen buraları ne ara yaptırdın kuzum?"dedi Alp beni kolunun altına alırken.


"Bir aralar... Birileri de yardım etti!"dediğimde Riccardo göz kırptı.


Ayaklanan topluluğa döndüm.


"Şimdi herkes geldiği yerden çıkıyor... Biz Toprak ile siz çıktıktan sonra çıkacağız... Riccardo sen kaç gün daha buralardasın?"dedim.


"Bir haftadan fazla kalırsam İtalya şüphelenir... Dönerim iki güne... Olivia da yalnız hem..."dediğinde ona doğru ilerledim ve sarıldım. "Muhtemelen görüşmeyiz ama arkadaşımı benim yerime gönderiyorum... Benziyoruz az çok... Kafa yapınızın uyacağına eminim!"dediğimde güldü.


"Sen oraları düşünme... Biz elbet anlaşacak bir orta yol buluruz..."dediğinde ayrıldık. Gruplar kendi çıkışlarına yönelirken yine baş başa kalmıştım sahte sevgilim ile...


"Anlamadığım bir şey var..."dedi Toprak koltuğa oturdu. Ben de hemen yanına. Ben bu sırada Toprak'ın yüzünü ve parmak izini de sisteme aktarıyordum. Sonuçta her zaman birlikte benim girişimden giremeyebilirdik.


"Nedir o?"dedim. Elini sisteme okutturken bana zorluk çıkarmadı.


"Riccardo ve Castelli düşman değil mi?"


"Evet!"dedim. Benim de düşmanım.


Ortak düşmanlar ve ortak çıkarlar...


"İtalya kurumu Castellilerin..."


"Evet!"


"Riccardo ve Castelliler birlikte yürütüyor kurumu?"


"Evet ama Castelli ve Riccardo düşmanlığı çok da gün yüzünde değil... Ben nasıl vurulduktan sonra geri çekilmiş gibi yaptıysam Riccardo da plan dahilinde o saldırıyı yapanı bulamamış gibi yaptı. Kısacası içeride güçlü bir adamımın bulunması gerekiyordu."dedim. Yüzünü de tanıması gerekiyordu ama Toprak benden başka bir yere bakmadığı için sistem algılayamıyordu. Yönümü değiştirdim. Kafası karışıktı ve şu anda oraya ya da buraya dön diyerek uğraşmak istemiyordum.


"Eliz sen bu planı ne zaman planladın tam olarak?"


"Hastanede can sıkıntısı işte... Öyle esti aklıma..."


"Eliz!"dedi bana doğru eğilerek. Kaçacak yerimde yoktu. Sırtım arkamda kalan masaya değiyordu.


"Efendim Toprak?"dedim.


"Düzgün anlatmaya ne dersin?"


" Vaov derim..."dediğimde daha da eğildi. Ben de daha geri gittim. Masaya modifiye edilmiş olabilirdim.


" Konuyu saptırma! Bunu daha önce de yaptın. Yemezler!"dediğinde son kurtuluş çaremi de daha önce kullandığım için sinirlendim ve ofladım. Gözlerinin içine içine bakmaya başladım.


"Hastanede sinirden serum kablosunu kemirip yastıklarla katliam yaparken oldu mu? Biraz daha üzerime gelirsen senide de indirdiğim cam çerçeve gibi yapacağım! Az kaldı! "dediğimde gülerek geri çekildi de bir rahat nefes aldım. İstediğini alana kadar bırakmıyordu.


"Sinirlenince kızarıyorsun!"dediğinde sinirli sinirli yürümeye başladım. O da peşimden geldi. Üssümdeki işleri hallettim ve koridora girdim. Bu kadar zamanda çıktıklarına emindim ki onlar çıkınca bildirim düşünüyordu ekrana.


Koridor boyunca benimle uğraştığı için onu bir ara koridorda bırakmayı bile düşündüm. Neden yapmadım ki? İzin mi vermişti? Patates çuvalı taşır moduna geçip beni çıkartmıştı ilk önce. Sonrada kilitleyip ayrılmıştık oradan. Şimdi de eve gidiyorduk. Biraz uyuma taraftarıydık. Akşama dinç bir kafa ile gitmek önemliydi. Eve gittiğimde direkt oladak yatağıma attım kendimi. Dedelere bir mesaj çekip yatağıma uzandım. O uzanıştan sonrası yoktu...


🌥️🌥️🌥️🌥️🌥️🌥️🌥️🌥️🌥️🌥️🌥️🌥️🌥️🌥️


Üzerime giydiğim siyah bağlamalı bluz ve siyah , bol pantolonum ile hazırdım. Toprak'ı bekliyordum. Yaklaşık beş dakika sonra hazır bir şekilde yanımdaydı. O da siyah bir tişört ve siyah bir pantolon giymişti. Anlaşmadan bu kadar mükemmel giyinmemiz sahte sevgililer için biraz fazlaydı sanki. Yeni duş aldığı nemli saçlarından anlaşılıyordu. Gayet yakışıklı görünüyordu. Bunu ona söylesem kesinlikle havalanırdı. Gerek yoktu.


"Hadi çıkalım..."dedim. Kapıyı açtı. Yeterli bir cevaptı.


Evden çıktıktan sonra arabaya bindik hemen. Yolda bu akşamın sürpriz konuğu için gelmesi gereken saat hakkında uzun uzun konuşurken kuruma gelmiştik. Arabadan inip el ele tutuşarak içeri girdik. Bizi gören bir daha dönüp bakıyordu hâlâ... Kabul edemiyorlardı bu durumu. Dedemin odasına çıktığımızda Ziya dedenin de orada olduğunu gördük. Sanırım siyam ikizi gibiydiler. Bizim gibi. Ne zaman dedemin yanına gelsem Ziya dede vardı. Arasam , yanında Ziya dede vardı ama. Dedemin nerde olduğunu sorsam, Ziya'nın yanında ya da odasındadır derlerdi. Kesinlikle kayıp ikizlerdi. O yüzden böylelerdi.


"Hoşgeldiniz çocuklar!"dedi dedem koltuklara otururken. Artık onlar demeden oturuyorduk.


"Hoşbulduk... Haber verdiniz mi?"dedim.


"Masa birazdan kurulmaya başlanacak... Bu arada aileleriniz de burada..."dedi Ziya dede.


"Döndüler mi?"dedi Toprak. Bizimkilerin görevde olup olmadığını bakmamıştım.


"Saldırı olunca geri çağırdık bir haftalığına hepsini... Görevleri tehlike altında oluyor zaten..."dedi Ziya Atılgan.


"Baban da izleyecek..."dedi dedem bana.


"İzlesin!"dedim geri yaslanıp rahat etmeye çalışırken.


"Anlayacak bir işler çevirdiğini..."


"Anlasın..."


"Eliz!"dedi dedem bu sefer ciddi bir şekilde. Ne dememi bekliyordu ki?


"Dede bilir misin bir atasözü vardır... Geçti Borun Pazarı sür eşeğini Niğde'ye... O misal..."dedim ellerimle oynarken.


"Kırgın ve kızgınsın..."dedi dedem. Anlaşılıyor ise ne güzeldi. Anlasındı...


"Evet... Bun da onlar edilecek bir durum yok... Neyse bu akşam sürprizlere hazır olun..."dedim.


"Ne sürprizi?"dedi Ziya Atılgan.


"Sürpriz..."dedi Toprak benim gibi geri yaslanırken.


"Evlenmeye mi karar verdiniz?"dediğinde dedem vallahi tükmüğüm boğazımda kalmıştı. Bugünde herkes beni evlendirme taraftarıydı. Bunları bana anlaşıp mı yolluyorlardı?


Zorlukla yutkunurken onun da benden farkı yoktu. Ben ve evlilik... Yok... Olmazdı... Herkes evlilik için iki kere düşünürse benim beş kez düşünüp biçmem gerekirdi ayrıca şu anda bizim konumuz casustan nasıl evliliğe gelmişti.


İkisi de karşımızda sırıtıyordu. Bazen çöpçatanlık yapan teyzelere benzediklerini düşünüyordum ki şu anda onlardan farkları yoktu.


Bir anda ayağa kalktım. Saatime baktım telefondan. Vakit gelmişti.


"Hadi kalk sahte sevgilim gidip de kurumu kurtaralım... Onlarda burada çöpçatanlık yapsınlar!"dedim dedelere trip atıp kapıyı açarken. Toprak da gülerek peşimden geliyordu.


"Gülme... Onlara bir şey yapamam ama sana yaparım..."dedim ve asansöre bindim.


"Ne yapacaksın bana? Ona göre korkacağım..."dedi alaycı bir tavırla.


"Yapınca görürsün!"dedim ve yaslanarak en aşağıya inmeyi bekledik. Aşağıya indiğimizde masayı ve etrafına oturan diğer sekiz üyeyi gördük. Kurumda olduğum süreç boyunca hepsinin ismini ve kim olduklarını öğrenmiştim. Bizleri sessiz sessiz izleyecek olan diğer kurum üyeleri katlardaki büyük holü gören koridorlarından bize baktıklarını biliyordum. El ele masaya yaklaşırken anlık bir dürtü ile başımı kaldırdım ve... Babam ile göz göze geldim. Sadece gözlerini kapattı. İzlemek zorundaydı.


Herkesin uyması gereken iki kural vardı: birincisi bu toplantıyı izlemek, ikincisi toplantı boyunca ses çıkarmamak! Her ne olursa olsun orada olma herkes aslında yok gibi davranıp toplantıya etki etmemeliydi.Kurumun yazılı olan kurallarından biriydi. Öyle gelmiş böyle devam edecekti.


Masada oturanlar tam liste...


Güngör ailesinin temsilcisi...Şevval Güngör...

Uysal ailesinin temsilcisi... Ali Mert Uysal...

Vurgun ailesinin temsilcisi ... Enes Vurgun...

Torhal ailesinin temsilcisi... Emir Can Torhal...

Bakırcı ailesinin temsilcisi... Merve Bakırcı...

Arhan ailesinin temsilcisi... Hakan Arhan...

Aksaağaç ailesinin temsilcisi... Arya Aksaağaç...

Yalmaç ailesinin temsilcisi... Sema

Yalmaç


Ve... Biz...


Atılgan ailesinin temsilcisi... Toprak Atılgan...

Karayel ailesinin temsilcisi... Eliz Erçil Karayel...


Artık başlayabilirdik.


"Artık burada neden olduğumuzu anlatacak mısınız?"dedi Şevval Güngör bana bakarak.


Üst düzey kurul toplantısına en son gelen ya da gelenler o toplantıyı ayarlayan kişi olurdu. Bu yüzden bu toplantıyı bizim ayarladığımızın herkes farkındaydı. Böyle olmaları ne güzeldi. Toprak oturmam için sandalyemi çekti. Ben de gülümseyerek oturdum. Sonrasında hemen yanımdaki boş sandalyeye oturdu. O benim aksime daha sert bir yüz sunuyordu onlara.


"Aceleniz var sanırım..."dedim geri yaslanırken. Şevval konuşacakken Emir Torhal onun sözünü kesti.


"Acelesi var mı yok mu bilmem ama şu anda bu toplantıda bulunmak gayet gerici..."dedi. Böyle hissetmesi mükemmeldi.


"Yirmi dört yıldır yapılmayan toplantıyı yapma nedenimiz nedir?"dedi Enes Vurgun çatık kaşlar eşliğinde. Bakışlarım onun arkasında kalan koridordan bana bakan Lorenzo ile kesişince Lorenzo bana göz kırptı. Artık gerçekten başlayabilirdik. Toprak'a başlayacağımı belli etmek amacıyla asla ayırmadığımız ellerimiz üzerinden bir haber yolladım. Elini iki kez sıktım. O da bana o şekilde karşılık verdi.


"Kuruma yapılan saldırı..."dediğimde masadaki o ölüm sessizliği fırtına öncesi sessizliğe benziyordu.


"Sen... Şu anda ne dediğinin farkında mısın?"dedi Ali Mert Uysal. Anlamışlardı.


"Evet!"dedim.


"Yani bizi buraya toplayarak..."dedi ama devam edemedi Merve Bakırcı.


"Evet sizlerden şüphelendiğimi söylüyorum..."dedim ve ayağa kalktım. İnsanlardan ses çıkmayı bırak nefes alış sesi bile gelmiyordu. Kafamı kaldırıp beni izleyen aileme, bana hayranımsı ve tebrik eder bakışlar atan dedem ile ekibime baktım. Sonra geri masadakilere baktım.


"Hepimizin soruşturulmasını istiyorum..."dediğimde hepsi kasıldı.


Neden?


Hep sorular vardı değil mi? Biraz da cevaplar olmalıydı...


"Siz?"dedi Arya Aksaağaç sorgular bir şekilde.


"Elbette... Biz zaten buna dünden razıyız ama kurum kuralları neticesinde bir oylamaya gitmememiz gerekiyor..."dedim sıkıntılı bir şekilde. Bu oylama da kazanmam gerekiyordu.


"Oylama başlasın o hâlde!"dedi Hakan Arhan neşeli bir şekilde. Bu oylama fikrine en sevinen kişilerdendi. Bu sanırım bir tek benim değil herkesin dikkatini çekmişti. O hâlde fazla beklemeye gerek yoktu. Zaman daralıyor, saliseler aleyhimize işliyordu.


"Tamam... Bu soruşturma olayını istemeyenler..."dediğimde beş kişinin eli havaya kalktı.


Enes Vurgun 

Merve Bakırcı

Arya Aksaağaç

Emir Torhal

Hakan Arhan


Başımı salladım ve diğer kaldırmayanlara döndüm.

" Siz kabul ediyor musunuz soruşturulmayı?"dediğimde başlarını salladılar.


Sema Yalmaç

Ali Mert Uysal

Şevval Güngör


Ben ve Toprak da vardık o listede.


Eşittik ve bu...


"Şimdi ne olacak? Eşitiz!"dedi Enes Vurgun. Yüzünde küçümseyici bir ifade vardı ama bunu anlamak için çok iyi analiz etmek gerekiyordu bakışlarını.


"Bilmiyorum ya-"derken sözüm masada olmayan ama aslında masanın üyelerinden olan o kişi tarafından kesildi.


Üzerindeki siyah askılı elbisesi ile çok zarif duruyordu. Saçlarını benim beğendiğim gibi yapmıştı. Topuklu ayakkabıları ile kurumu inletiyordu. Çok güzeldi ve birazdan buraları ateşe verecekti.


Ben benzini dönmüştüm.


Herkes nefesini tutmuş ona bakıyordu ama onun görevi belliydi.


Nisan ateş atacaktı sadece.


Yanmıştı benim gibi ama yakmadan da durmayacaktı.


Çünkü o benim kanımdan olmasa bile daha kandan olan kardeşimdi. Bu yolda tek değildi. Ben de değildim. Hep birlikteydik.


"Benim oyum soruşturma açılması yönünde..."dedi masaya yaklaşırken.


"Senin bu masada yerin yok!"dedi Hakan Arhan. Morali bozulmuştu. Çok belli oluyordu ama saklamaya çalışıyordu.


"Ayrıca toplantı süresinde konuştuğun için ayrıca ceza alacaksın... Yazık!"dedi Arya Aksaağaç.


Nisan gülerek bana baktı." Sen mi söylersin ben mi söyleyim?"dediğinde ben de güldüm.


"Bulut! Kurum bütün kuralların olduğu dosyası!"diye bağırdığımda yaslandığı duvardan hoplayarak dosyayı götürmeye gitti. Toprak'a baktığımda bana baktığını gördüm. Gözlerimi yavaşça açıp kapattım. O da aynısını yaptı. Bana destek olması hoşuma gidiyordu. Bu toplantıyı benim yürütmem konusunda aramızda anlaşmıştık. O sadece gözlem yapacaktı.


"Kurallar geldiğinde ne olacak çok merak ettim yer cücesi..."dediğinde Emir Torhal, ilk bir iki saniye ne dediğini anlayamadım. O bana yer cücesi mi dedi? Ben mi yanlış duydum?


"Yerinde olsam sevgilim hakkında düzgün konuşurdum... Mazallah elim falan çarpar o güzel suratına!"dediğinde Toprak masada bulunduğumuz süre boyunca ilk defa konuşmuştu ama şu anda odaklanmam gereken nokta Emir Torhal'ın gerçekten onu demesiydi.


"Aaaa sen de buradaydın değil mi? Unutmuşum ben seni... Sevgilin durmadan konuşunca seni fark etmemişim..."dedi Emir.


Ne yapmaya çalışıyordu bu herif?


Nisan da benim gibi çatık kaşlarla izliyordu ikiliyi. Bulut nerede kalmıştı? Biraz daha geciktirse onu parçalı bulut yapmamam için sebep kalmayacağı kesindi.


"O sizi gayet iyi susturduğu için bana gerek kalmıyor... O yüzden fark etmemen normal!"dediğinde ortamdaki soğuk hava dalgasını sonunda Bulut bölmüştü.


"Buyurun Eliz Hanım... "dedi ve arkasına bile bakmadan toz oldu yanımdan.


Dosyayı masaya koydum ve bizim için gerekli olan maddeyi bulana kadar inceledim.


"Madde 476... Kurum yöneticilerininden olup ailesi yok olsa bile yaşayan son kişi ölene kadar kurumdaki konumunu istediği gibi kullanabilir, oylamalarda bulunabilir ve oyunu açıkça dile getirebilir..."dedim ve Emir'in önüne attım.


Al incele köpek der gibi olmuştu ama hak etmişti...


"Yani Nisan Kardelen... Ailesi..." dediğimde zorlukla yutkunup devam ettim." Ailesinden hiç kimse hayatta olmasa bile kurumun ona verdiği hakkı kullanarak oylamalarda bulunabilir... Ve onun oyuda soruşturma açılması yönünde olduğunda hepimizin kurumdaki erişimleri soruşturma boyunca kısıtlandı... Umarım yanılıyorumdur..."dedim ve toplantıyı bitirdim. Herkes ayaklanırken Nisan çantasından bir sürü zarf çıkardı. Hepimiz çatık kaşlarla onu izlerken o gülerek konuşmaya başladı.


"Hepiniz böyle toplanmışken bunları da vereyim..."dedi herkesin önüne zarfı koyarken. Çatık kaşlar eşliğinde herkes zarfları alırken herkesin büyük bir merak içerisinde olduğunu fark etmiştim.


"Bunlar ne?"dedi Şevval Güngör.


"Düğün davetiyesi..."dediğinde herkese bir kal gelirken Nisan yıkıcı darbeyi de yapmıştı.


"Leonardo Larmen ile iki gün sonra İtalya'da olacak olan düğünüme hepiniz davetlisiniz..."dedi ve hepimize gülümseyerek çıkışa yöneldi.


Yanmış mıydı?


Evet...


Yakmış mıydı?


Kesinlikle!


Loading...
0%