Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13. Bölüm ~ Yenilenen Görünmez İpler

@feusa


"Hepsinin yüzünü gördün değil mi? Kireç gibi oldular!"dedi Nisan gülerken.


Nerede miydik?


Üssümde...


Saat kaçtı?


04:34


Kimler vardı?


Herkes... Bu sefer dedeleri de getirmiştik. Riccardo bu kez gelmemişti ama oğulları buradaydı.


"Çok iyiydin..."dedi Emel. Çayına şeker atmasa da ses olsun diye karıştırıp duruyordu. Alp sonunda dayanamayıp kaşığı aldı çayın içinden.


"Çok güzel oynadın yengeciğim... Ben bile inandım bir an için ikizim ile evleneceğine!"dediğinde Lorenzo kafasına yedi tokatı.


"Bana yenge deme diye kaç defa uyaracağım seni?"dedi Nisan somurtarak.


"Tanıdığınız biri evleniyor derken bu kişinin Nisan olacağını hiç düşünmemiştim!"dedi Alp çayını höpürdeterek içerken.


"Bunun bize ne gibi bir faydası olacak?"dedi Alev.


"En önemlisidir sen bunu ne ara planladın?"dedi Yiğit abim. Toprak ile kısa bir bakışma geçti aramızda. Dün de o beni sıkıştırmıştı.


"Ayrıca bu üs meselesini de bir ara konuşacağız Eliz!"dedi dedem.


Hangi birinize cevap vereyim? Neyseki abim odakların değişmesini sağlamıştı.


"Siz gerçekten evlenecek misiniz?"dedi Yağız abim. Leonardo ve Nisan aynı anda kafalarını salladılar.


"Siz ne ara görüşüp aşık oldunuz?"dedi Alara. Dedikodu kokusu alıyor gibi ortamı kokluyordu deminden beri. Lorenzo gülerken çiftimiz yüzünü buruşturdu. Lorenzo için bir alay konusu daha çıkmıştı.


"Ne aşkı Alara... Kağıt üstünde bir evlilik olacak!"dedi Nisan ve çayını eline aldı. Leonardo da onu onayladı.


"Genelde bu işin sonu evli ,mutlu , üç çocuklu bitiyor... Değil mi Yağız? Daha geçen gün izledik!"dediğinde Nisan içtiği çayı karşısında oturan Kaan'a püskürtmüş oldu.


"Yine neden bütün kabak benim başıma patladı? Olayla alakam bile yoktu!!!"derken yerinden kalkarak lavaboya gitti Kaan. Bu sefer masumdu. Öncekilerde ne yaptığını çok bilmesem de bu sefer uslu uslu oturuyordu Emel'in yanında.


"Kızma hemen ya... Siz de iki çocuk yaparsınız..."dediğinde Alara, Nisan önünde duran çay tabağını ona fırlattı. Yağız abim çay tabağı havada iken yakaladı. Alara'yı yakalamaktan eğitimliydi ne de olsa. Zor olmamıştı yakalaması.


"Tamam be... Yapmayın siz çocuk falan..."dediğinde Alara hepimiz gülüyorduk. Nisan ise utançtan kıpkırmızı olmuştu.


"Düğün nerede olacak?"dedi Emel.


"İtalya'da..."dedi Leonardo.


"Yani sen şimdi İtalya'ya mı taşınacaksın?"dedi Büşra.


Evet... İşte asıl konuya parmak basmışlardı...


"Nisan ve Leonardo'nun evlenmesinin temel sebebi Leonardo'nun İtalya kurumunda çalışması..."dedim.


"Castelliler..."dedi Ziya Atılgan.


"Evet... Amacımız onlara yakın olmak... Kurumdaki casusun onlarla bir bağlantısı var..."


"Neden bu kadar eminsin?"dedi Alev.


"Hisler Alev... Bazen çok doğru oluyorlar..."


"Bazen de çok yalan oluyorlar!"dedi Alev.


Herkesin kaşları çatıldı. Alev de garip bir çıkış yaptığını fark edince bir şeyler demeye çalıştı ama olmadı. Devam ettim ve ortamı toparladım.


"Öyle ama bu bir kere de olan bir şey değil... Yaşanmışlıklar onları gösteriyor... Neyse... Nisan da bu sayede Leonardo ile birlikte o kurumda çalışmaya başlayacak. Hem bizim kurum hem de İtalya kurumu arasında bir köprü olacak ve aynı zamanda bizim kurumdaki yetkileri Castelliler için bir avantaj olacak!"


"Daha kolay yakalanacaklar ağzımıza!"dedi Yiğit abim.


"Mantıklı!"dedi Büşra.


"Beğenmenize sevindim ama daha bunlar sadece başlangıç..."dediğimde bana şaşkın şaşkın baktılar. Ben devam ettim.


"Biz zaten soruşturma yüzünden bir kaç günlüğüne açığa alındık. Dedelerin yeni şifreler oluşturmaları uzun sürmez ama bu sefer sürecek!"dedim dedelere bakarken.


"Sürdürürüz..."dedi Ziya dede.


"Ben ve Toprak, İtalya'ya düğüne gideceğiz..."dediğimde hepsinin kaşları çatıldı.


"Sadede düğüne gidecek gibi durmuyorsun oradan bakınca!"dedi Alp.


"Tabii ki de... Biraz gezsem hiç de fena olmaz!"dedim ve göz kırptım.


"Nasıl yani?"dedi Yağız abim.


"Yerin altı İtalya'da soğuktur... Üşütme!"dedi Lorenzo ne yapacağımı anlamış bir şekilde.


"Tavsiyelerini göz önüne alacağım... Hadi gidelim de valiz hazırlayalım..."dedim.


"Ne yapacağını söylemeyecek misin?"dedi dedem. Çatık kaşlarla izliyordu beni.


"Elbette... Zamanı geldiğinde haberiniz olacak... Biraz gizem hayatınıza renk katacaktır dedeciğim!"dedim ona sarılırken. O oturduğu için arkadan sarılmıştım ona.


"Ben de geleyim mi Elizz? Ne olur beni de götür yanında..."dedi Alp. Köpek bakışları atmaya başlamıştı bile çoktan.


"Ben de geleyim mi? Sana hiç sorun çıkarmam... Hatta dedikodu bile yaparız!"dedi Alara. Onların başka bir derdi vardı da... Daha anlayamamıştım.


"Sen olmaz..."dedim Alara'ya. Hemen somurttu tabii. Devam ettim." Sen gelirsen meydan boş kalır. Sinem de bu fırsatı evire çevire kullanır! Eğer bunun olmasını istiyorsan ge-"dediğimde sözümü kesti.


"Hayatta olmaz... Kimse beni İtalya'ya değil evden bile dışarı çıkaramaz..."dediğinde Alara'nın bu değişimlerini alışkın olmayanlar şaşırmışlardı.


"Ben de öyle düşünmüştüm... Sana gelince Alp... Alara gelmediğine göre sen de gelmiyorsun..."dediğimde Alp, Alara'nın yanına gitti ve kulağına bir iki şey söyledi. Alara oturduğu yerde ilk önce bir dikleşti. Sonra da boğazını temizledi. Alp yerine oturunca konuşmaya başladı. Ben çoktan yerime oturmuştum.


"Elizciğim... Bir tanecik kuzenim..."dediğinde Alara ,Yiğit abim konuştu.


"Geliyor gelmekte olan..."dediğinde hepimiz güldük.


"Bir susar mısın Yiğitciğim... Önemli bir mesele konuşmak üzereyim... Neyse ne diyordum. Sen sakın ben gelmiyorum diye Alp'i götürmemezlik yapayım deme... Ben burada çiyanlar ile uğraşırken Alp'in çıtır... Pardon insanlar ile uğraşması hiç sorun değil!"dediğinde gülmeye başladım. Anlaşılmıştı Alp'in, Alara'ya ne dediği.


"O hâlde ekip olarak götür... Hem sana yardımcı olurlar!"dedi dedem. Aslında yardımdan çok zararları dokunurdu. Alp'i en iyi tutacak kişi de Emel'di. Abimler ve Alara , Sinem ve ekibini çok rahat idare ederlerdi. Emel gelirse Kaan da gelir gibiydi. Yalnız bırakacağını sanmıyordum.


"O hâlde Alp ile Büşra da gelsin bizimle..."dediğimde Alp ve Büşra birbirlerine baktılar. Araları da biraz soğuk gibiydi sanırım. Masanın iki ucuna oturmuşlardı. Onların haricindeki herkes biz bile yan yana oturuyorduk.


"Ben gelmesem de olur aslında..."dedi Büşra. Alp ağzının içinde bir şeyler geveledi ama anlayamadım.


"Neden kızım? Bir sorun mu var?"dedi Ziya dede.


"Bir de şey mi yaptı bu öküz?"dedi dedem.


"Öküz falan ayıp oluyor ama dede..."dedi Alp.


"Sen sus... Konuş bakayım kızım..."dedi dedem. Büşra ortamı daha fazla germemek adına olsa gerek hemen savunmaya geçti.


"Ben burası boş kalmasın diye dedim yoksa gelirim... Bir sıkıntımız yok yani..."dedi ama yalan söylediği çok belli oluyordu. Yakında anlardık.


"İyi o hâlde sizinle gitsinler!"diyerek bu konuyu kapattı dedem.


"Emel..."dediğimde Emel çayı ile oynamayı bırakıp bana baktı. Uykusu gelmişti. Benim de geliyordu yavaştan ama geri göndermeye çalışıyordum.


"Efendim..."dedi.


"Sen de geliyorsun bizimle..."dediğimde Kaan anında kafasını masadan kaldırdı.


"O geliyorsa ben de geliyorum yani..."dedi bana ve Toprak'a bakarak.


"Biz neden seninle siyam ikizi gibi geziyoruz?"dedi Emel kaşlarını çatıp ona dönerek.


"Şimdi sen orada bensiz yapamazsın... Arkanı toplayacak birisi lazım..."dedi gülerek.


"Elizz..."dedi Emel yardım ister gibi.


"Gelsin ya... Değil mi Toprak?"dedim Toprak'a dönerek. Uyukluyordu beyefendi. Hemen dürttüm. Anında uyum sağladı.


"Sen ne dersen o..."dediğinde zafer içinde ayağa kalktım. Dedeler bir şeyler konuşuyordu kendi aralarında. Alev , Büşra'ya yaslanmış uyuyakalmıştı. Alara, Yağız abimin omzuna kafasını koymuştu. Mutluluğa erince uykuya uyum sağlamıştı hemen. Abim de yiğit abimin omzuna. Yiğit abim de Alp'in omzuna kafasını koymuştu. Alp ise geri yaslanmıştı. Gözleri açıktı ama kalbi uyuyor gibiydi. Nisan Lorenzo ve Leonardo arasında oturuyordu. İkizler kafalarını masaya koymuşlardı. Nisan da Lorenzo'ya mı yaslansam yoksa Leonardo'ya mı derken lap diye yapıştı masaya. Herkesi de uyandırmış oldu. Herkes sesin nerede geldiğini anlamaya çalışırken Leonardo hemen sağ tarafında oturan ve alnını tutan Nisan'a hasar tespiti yapmaya çoktan başlamıştı.


"Nisan da herkesi uyandırdığına göre... Hadi herkes evine. Akşam yedide! Havalimanında görüşürüz!"dediğimde herkes başını salladı. Herkes kendi yoluna giderken yine baş başa kalmıştım sahte sevgilim ile.


"Bence biz bu gece burada kalalım... Akşama çıkar gideriz..."dedi Toprak. Uykusu vardı. Benimde vardı.


"Valiz ve hazırlık yapmamız lazım..."dediğimde oflayarak koridora girdi. Ben de gülerek peşinden girdim. Arabaya binip yola koyulduğumuzda saat sabahın altısıydı. Yol boyunca uyumasın diye Toprak ile konuşmuştum. Ev yaklaşık beş dakika kala ise konuşmayı bırakmıştık. Arabada giderken gelen uykuda bir başka oluyordu.


Gerçekten de öyle olmuştu. Gözlerim arabada bir kapanmıştı. Yatağımda saat altı iken açılmıştı. O da Toprak sayesinde olmuştu.


"Eliz... Hâlâ kalkmadıysan bu se-"


"Uyandım..."diye bağırdım.


"Beş dakika önce de aynısını dedin!"diye bağırdı. Sesi uzaktan geliyordu. Odamda değildi. Aslında biraz daha uzansam kötü olmazdı.


"Bu sefer gerçekten uyandım! Hatta hazır olmak üzereyim!"dedim. Çarpılmazsam sıkıntı yoktu. Kapıda belirdiğinde hemen yorganı üzerimden attım ve kalktım.


"Baya hazırsın..."dedi ellerini bileştirip kapıya yaslanırken. Hemen banyoya girdim. İşlerimi halledip çıktım. Hâlâ orada bekliyordu.


"Hiç öyle bakma... Hazır olana kadar bekleyeceğim!"dediğinde oflaya puflaya dolabıma ilerledim ve valizimi çıkarıp hazırlamaya başladım. Gerekli her şeyi koyduktan sonra valizimi kapattım ve ona döndüm.


"Sen bunu indirirken ben de hazırlanayım... Hatta sen geri de çıkma hiç aşağıda bekle beni..."dedim. Yanıma geldi ve valizi aldı tek eliyle.


"Bir saat bekletmeyeceğini umuyorum!"dediğinde ben göz devirirken o odadan çıkmıştı. O gittikten sonra odamı topladım. Üzerimi giyindim. Son kontroller falan filan derken yarım saat olmuştu yine. Aşağıya indiğimde vakit kaybetmeden arabaya bindim. Yol boyunca ben böyle bekleyeceğimi biliyordum adlı maklesi ile birlikte havalimanına ulaştık.


Özel uçakla gidecektik. Bu uçak Riccardo'ya ait değildi ama ona da ait sayılırdı. Bana da ait sayılırdı aslında. Ortak bir uçaktı.


Emel, Kaan, Büşra ve Alp bir köşede sohbet ederken Nisan ve Lorenzo telefonla konuşuyorlardı. İkizi evlendiği için kurumdan izin almıştı Lorenzo iki günlüğüne gidip gelecekti. Dedelerin ve diğer kurumun başındaki kişilerin gelmeme nedeni kurumun boş kalmamasıyfı. Biz İtalya'ya gidene kadar yeni gün başlamış olacaktı ve ertesi gün düğün vardı. Benim programıma da gayet uyuyordu. Doktorlarımla da günü kesinleştirmiştik. Düğünden sonra bir gün daha kalacaktım ve Türkiye'ye döndüğümde hemen doktor randevuma koşacaktım. Maratona koşusu gibiydi hayatım. Nefes almaya vakit bile yoktu.


Valizleri görevlilere teslim ederken doğruca ekibin yanına geçtik.


"Hoşgeldin biricik kuzenim!"dedi Alp sarılırken.


"Şu kıza sadece kendi çıkarların doğrultusunda yanaşman beni çok duygulandırıyor!"dedi Emel, Alp'i iterek bana sarıldı.


"Alara'ya ne dediğini anladım sanma... Emel'i boşuna mı götürüyorum!"dediğimde Alp daha yeni farkına varmıştı Emel'in neden geldiğinin. Onun haricindeki herkes gülerken Nisan ve Lorenzo da yanımıza gelmişti.


"Üst düzey kurul üyeleri de geleceklermiş... Hepsi teker teker aradı ve bu mutlu günümde beni yalnız bırakamayacaklarına dair bir sürü şey zırvaladılar. Özellikle o Hakan mıdır nedir yarım saat konuştu!"dedi Nisan telefonu elinde alnını ovalarken.


"Var zaten onda bir şeyler... Korkuyor bir şeylerden ama daha tam olarak çözemedim!"dedi Lorenzo.


"Ne zaman kalkacağız?"dedi Kaan saatine bakarak.


"Leonardo pilot ile konuşuyordu. O gelsin... Ona göre hareket ederiz!"dedi Nisan.


"Nerede kalacağız?"dedi Emel.


"Tanıdık otellerinden birini ayarladık. Hepinize ayrı odalar ama size tek bir oda!"dedi Lorenzo bana ve Toprak'a bakarak.


"Neden onlara tek bir oda ki?"dedi Alp. Abilerim tarafından tembihlenmediyse ben de bir şey bilmiyorum!


"Sevgili oldukları için olabilir mi süper zeka!"dedi Büşra.


"Olabilir tabi!"dedi sonra da telefonuna bakmaya başladı. Bu iksinin arasında vardı bir soğukluk! Alp normalde bu kadar olay kestirip atmazdı.


"Hadi gelin..."diye bağırınca Leonardo uçaktan oraya doğru yöneldik. Herkes uçağa binip yerine geçince uçak havalanmaya başlamıştı. Ben ve Toprak yan yana oturuyorduk. Karşımızda Leonardo ve Nisan vardı. Hemen yan tarafımızda ise diğerleri oturuyordu. Büşra ve Alp'in arasına Lorenzo girmişti. Onu oraya zorla oturttuklarına emindim.


"Bu iki günde ne yapacaksın?"dedi Lorenzo diğer taraftan. Onların yanında kaldığım iki ay boyunca hem iyileşmiş hem de bağlantı sağlamıştım. Bu sadece iki ayla sınırlı değildi ama temelimiz o iki aydı. Bana yardımı dokunacak beş kişi vardı ve bunlarda benim gibi Castelli'den canı yanan insanlardı. Hepsinin benim için değerli bir insana can borcu vardı. Onların yolunun benimle kesişmesinin de bir oyunu vardı bu dünyada ama orasıda hâlâ bulmaca olarak kalmıştı. Çözülmesi gereken bir sürü iç içe geçmiş bulmacam vardı.


"Dostlarım ile güzel bir yemek..."dedim anlaması için.


"Hepsi ile mi?"dedi Leonardo.


"Hepsi ile... Zaten sizin düğünüz için hepsi buraya gelecek! Ben de bunu fırsata çevireceğim... "


"Biz olaya neden hep Fransız kalıyoruz?"dedi Alp.


"Az sabredersen anlayacaksın kuzi!"dedim.


"Hadi bakalım..."dedi Alp sıkıntılı bir nefes aldı.


Emel ve Kaan çoktan uyumuşlardı. Emel için uykuya dalmak çok kolaydı. Uyanmak da öyle. Kuş gibi uykusu vardı ama kolay dalardı. Kaan daha dalmamıştı. Belliydi. Ama omuzuna yaslanan Emel'in rahatı bozulmasın diye uyuyor gibi yapıyordu. Uyanıkken kedi ve köpekten farkları yoktu. Şu anda gayet iyi duruyorlardı.


"Bu arada Ostroverkhov gelemeyecekmiş... En son yaralamıştı."dediğinde diğerlerini izlemeyi bırakıp Leonardo'ya döndüm.


Ostroverkhov şu anda bindiğimiz uçağın sahibiydi. Yer altı dünyasının hava sevkiyatını gerçekleştiren en önemli kişiydi. Dünyanın dört bir yanında havalimanları vardı. HOS havalimanı onların markasıydı. Bu uçaklarda bir imza ile benim de payım olacaktı. Sadece zamanı gelmemişti.


"Onun yerine... Dimirtis mi geliyor?"dedim yüzümü buruşturarak. Bir hafta benim yanımda kalmıştı İtalya'da iken ama o bir haftamı zehir etmişti. Gıcıktı. Uğraşmadan duramazdı.


"Evet..."dediğinde başımı salladım ve Toprak'a döndüm. Nisan da kulaklıklarını takmıştı ve uyumaya çalışıyordu. Alp ve Büşra kendi hallerine takılıyorlardı. Leonardo ve Lorenzo bizi dinleselerde sıkıntı olmazdı.


"Senin de görüşmelerde yanımda olmanı istiyorum bu yüzden kişileri tanıman gerekiyor..."dedim Toprak'ın kulağına doğru. Daha rahat konuşabilmem için bana doğru eğilmişti. Benden uzundu. Oturduğunda da uzundu. Bu benim değil onun suçuydu.


"Bensiz gitme ihtimalin olmasa bile bunu düşünmemen güzel!"dediğinde güldüm.


"Seninde her zaman yanımda olman... Neyse sonra bu kim o kim diye başımın etini yeme diye anlatacağım!"dediğimde kafasını salladı ama hâlâ gülüyordu.


"Ostroverkhov dediğimiz isim şu dünyanın dört bir yanında havalimanları bulunan kişi..."dediğimde bana baktı. Sen ciddi misin der gibi bakıyordu.


"Bakma öyle ciddiyim..."


"O adamların aslında ne işler döndü-


"Hepsini biliyorum... Şirketlerinde gerektiğinde benim de payım olacak!"dediğimde daha da üzerime eğildi. Bu sefer kaçacak yerim de yoktu.


Bunu uçakta neden anlatmıştım ki?!


"Sen şimdi bana görüşeceğin kişilerin paravan şirketlerinde hak sahibi olduğunu mu söylüyorsun?"dedi kaşlarını çatmış bir şekilde.


" Evet... Sen de dolaylı yoldan benimle birlikte söz sahibi olmuş olacaksın!"


"O beyinin içinde ne geçtiğini anlayamıyorum... Her seferinde kendini daha da aşacak şeyler söylüyorsun ama hepsini de yapıyorsun... Eliz... Çok tehlikeli oynuyorsun! Düşersen ne olacak?"dedi gözlerimin içine bakarak.


"Tutarsın... Tutmaz mısın?"dedim aynı onun gibi gözlerinin içine bakarak.


"Hey! Orada ne oluyor!"dedi Alp . Başımı eğip baktığımda çatık kaşlarla bize baktığını fark ettim. Kesinlikle abilerimin talimatı vardı. Bu iki üç günde ben ve Toprak'ı yan yana gördüğünde ayırmak için elinden geleni yapacağına dair yemin ettirdiklerine emindim. Manyaktı benim abilerim.


Toprak cevabını veremeden geri çekilmişti. Ben de Alp'e göz devirip önüme döndüm. Uçağın inmesine daha üç saatten çok vardı ve uyumak hiç de kulağa kötü gelmiyordu. Kafamı Toprak'ın omzuna yasladığımda uykuya çekilmek üzereydim.


Uyku beni almadan önce beni gülümseten şey ise Toprak'ın kulağıma fısıldadığı sözler olmuştu.


"Tutarım... Ben seni her zaman tutarım ama olmadı tutamadım... Birlikte düşeriz..."


⛅⛅⛅⛅⛅⛅⛅⛅⛅⛅⛅⛅⛅⛅


Uçaktan indiğimizde saat kaçtı hatırlamıyordum ama direkt olarak otele geçmiştik. Nisan , Leonardo ve Lorenzo ile eve geçmişti. Artık onlarla yaşayacaktı ve düğünden bir kaç gün önce orada yaşamaya başlaması onun için daha iyi olacaktı. Nisan'ın mutsuz olacağını düşünsem ya da o böyle bir şeyi dile getirseydi onun evlenmesine asla izin vermezdim ama Leonardo'yu tanıyordum. İyi biriydi. Belki birbirlerini de severlerdi. Alara'nın dediği gerçekte olabilirdi. Bunu sadece zaman gösterirdi.


Nisan benim için de dedem içinde çok kıymetliydi. Benim bebeklikten beri arkadaşım, dedemin ise manevi torunuydu. Nisan'ın ailesi daha o altı yaşında iken canice katledilmişti. Nisan'ın kurtulması ise sadece bir mucizeydi. Ailem son anda yetişmişti. Nisan'ın şu anda dünya üzerinde yaşayan kendi kanından canından bir akrabası yoktu. O gece onun yaşadıklarını... Kimse kaldırmazdı. Annesi... Babası... Kardeşleri... Hepsi gözünün önünde katledilmişti. Katliamın nedeni ise daha acı vericiydi.


Katliamın nedeni Nisan idi. Kendi ailesinin yok olmasına sebep olan oydu. Bunu yaparken hiçbir suçu yoktu. Masumdu ve o yaşında bile beni korumaya çalışıyordu. Bütün oklar yine bana dönüyordu kısaca. Ben bir merkezdim ve olaylar etrafımda büyüyüp gelişmişti. Şimdi de beni vuruyorlardı. Merkezi yok etmeye çalışıyorlardı.


"Uyuyacak mısın?"dedi Toprak benim yatağa yöneldiğimi görünce.


"Biliyor musun..."dediğimde ayakkabılarımı çıkarmıştım bile.


"Neyi biliyor muyum?"dedi yatağın ucuna gelirken.


"Beni bıraksan ve şu casus derdi olmasa..."dediğimde çoktan yatmış ve yorgana sarılmıştım bile.


"Eee..."dedi gülerek.


"Uyurum... Saatlerce..."dedim ve gözlerimi kapattım.


"Olsa da bir şey değişmiyor gibi..."dedi gülümemek için zor duruyordu.


"Uyumak istiyorum... Yarın uğraş benimle!"dedim ve uykuya gömüldüm.


Yazardan...


Toprak bir süre öylece uyuyan Eliz'i izledi. Onunla ne yapacağını bilmiyordu. Gerçekten aklı ile beyni arasında sıkışmış durumdaydı. Eliz'in her hamlesinde onunla ilerliyordu. Kesinlikle pişman değildi ama o beyninin içinde dönen planlarda onu koruyup koruyamayacağını düşünüyordu. Koruyamama ihtimali hem kötü hissettiriyor hem de canını yakıyordu. Kapılmıştı bir his seline... Kurtulamıyordu!

Pişmanlık değildi ama her anlamda onu zorlayacak bir şeydi bu hisleri...


Uzun süredir Eliz'i izlediğini fark edince kendini silkeleyip balkona çıktı. İçinden dedesine bir sürü şey yakınmıştı. Onu Eliz ile tanıştıran dedesiydi. Bir Karayel ile tanımıştı ama ona bu kadar tutulacağını düşünmemişti. Bu dedesinin suçu değildi ama suçu dedesine atmak kolaydı.


O balkonda hava alıp beynini çalıştırmaya çalışırken Türkiye'de Alara , birilerinin beynini durdurmak istiyordu.


"Dedeciğim şimdi o gerize-... Pardon Elizciğim!"dediğinde Sinem, Alara Yağız'ın kulağına eğildi.


"Eğer o bir daha Elizciğim derse bu tabaktaki salatayı onun kafasına atarım..."dedi sonra da hiçbir şey dememiş gibi Sinem'i dinlemeye devam etti. Tabi önce bir güzel su içmeliydi. Çünkü bu gece birilerini eşek sudan gelinceye kadar dövecek gibiydi.


Eşek gelmezse susuz falan kalırdı mazallah!


"Kendini açığa aldırdığına göre ve ben de ajan olduğuma göre!"dediğinde Sinem , Alara içtiği suyu tam karşısında oturan Sinem'in yüzüne püskürtünce bütün aile üyeleri onlara döndü.


"Yağız... Yanlış duydum değil mi? Yiğit dürt beni!.. Alp... Alp yokki!!!"dedi Alara kollarını iki yana açmıştı. Yiğit ve Yağız mesajı almış bir şekilde onun bileklerini ovuyorlardı.


Sinem yüzünü peçeteye silerken aynı zamanda geri yaslandı ve kollarını göğsünde birleştirip en sinir bozucu gülümsemesini sundu karşısında ayılıp bayılan Alara'ya bakarak. Şu anda yüzüne su püskürtülmesinin herhangi bir mahsuru yoktu. Daha önemlisi karşısında oynuyordu. Orhan Karayel bir an önce masadan kaçmaya hazırlanıyordu ama çocuklarının çoktan kaçtığını gördü. Sadece Ömer Karayel vardı masada. Ömer, Orhan Karayel'in kalkmasını bekliyordu. Onunla konuşması gerekiyordu. Aklı fena hâlde karışmıştı dün gece Eliz'in yaptığı toplantıdan sonra. Aslında olayın üstüne konuşmak istemişti ama ihtiyacı olan kişiler bir anda yok olmuşlardı ortadan. Bu da onun içini kemiren bir diğer olaydı.


"Doğru duydun cicim... Yarın kurumda işe başlıyoruz... Ben ve mükemmel ekibim!"


"Bana bir daha cicim dersen!"dedi ve hemen yanında duran salataya uzandı. Durdu. Tabağa baktı. Gözlerini kapattı. Hemen sağında oturan Yağız'a yavaş yavaş döndü. Yiğit arkadan şimdi yuttun hapı bakışı atıyordu sırıtarak. Derin bir nefes alıp Sinem'e döndü.


"Bir dakika sevimsiz parazit! Hemen sana gereken cevabı vereceğim ama önce... "diyerek Yağız'a döndü tekrar. Yağız şu anda kaçma girişiminde bulunmak çok istiyordu ama Alara'nın kaçtığı anda derisini yüzeceğinden emin olduğu tırnaklarını göze alamıyordu.


"Yağız..."dedi Alara sakin olmaya çalışıyordu ama olamıyordu.


"Efendim A-"


"Yağız... Salata nerede?"


"Ne salatası?"


"Bu gece onuncu tabağını istedi-.. Pardon masadaki son tabak olan ve senin için onuncusu olan tabaktaki salata Yağız!"


"Hiç o kadar yediğimin farkında değilim biliyor musun?"


"Umarım çıkarırken farkında olursun!"dedi Alara ve Sinem'e döndü.


"Sana gelince parazit! Bana bir daha cicim deme alırım seni ayağımın altına!"


"Sen kimi kimin ayağının altına alıyorsun?"dedi Sevim yandan.


"Sen karışma Sevim!"dedi Sinem masaya eğilirken.


"Bence de sen karışma Sevim..."dedi Alara, Sinem gibi masaya eğilirken. Yiğit, Alara'nın saçları çorbanın içine girerse yukarı çıktılarında ondan yiyeceği azarın boyutunu düşünerek hemen saçlarını topladı ve geri iteledi.


"Alara... Sinem... Nedir bu aranızdaki gerilim?"dedi Orhan Karayel yalandan yere.


"Dedeciğim sen onu bunu bırak da benim soruma gel... Ne diyorsun? Eliz işlerini baltaladığına göre yeni üst düzey temsilcin ben miyim?"dedi Sinem gülerek. Alara derin derin nefes aldı. Yağız ve Yiğit olaya bulaşmak istemiyorlardı. Sinem'in ne kadar iyi bir oyuncu ve manipülasyoncu olduklarını biliyorlardı. Olayları daha da kötüye götürmemek için susuyor ve Alara'ya yardım ediyorlardı.


"Dede... Bu şeytana inanma... Eliz'in suçlu olup olmadığı daha kanıtlanmadı ayrıca suçsuz olduğunu hepimiz biliyoruz!"dedi Alara.


"Alara ve Sinem... Sizi son kez uyarıyorum! İşime karışmayın! Ayrıca daha hiçbir şey belli değilken kuzeninin yerine geçmen doğru olmaz. Şimdi yemeğiniz bittiyse kalkın da! Kafamız şişti!"diyerek masadan kalktı Orhan Karayel. Devam etti söylenmeye.


" Sabahtan akşama kadar kurum... Kurumdan eve gel! Birbirine her an saldırmak üzere olan torunlar ile uğraş! Çocuklarıma bak bir de!"diyerek koridora girdi." Hepsi anında toz oluyor ortalıktan! Bana yardımcı mı oluyorlar beni mi kundaklıyorlar belli değil! Sen de geç içeri Ömer..."dedi çalışma odasına girdiğinde. Arkasından gelen Ömer de kapı kapanmadan önce hemen girdi. Şu anda doğru zaman mıydı? Bilmiyordu ama bu gece bir şeyleri öğrenmeden durmayacaktı. Onu biliyordu!


"Dedem deminden hayatında bir ilk yaparak yakınmaya mı başladı?"dedi Alara şaşkınca.


"Ben de senin gibi düşünüyorum!"dedi Sinem şaşkın bir şekilde.


"Ay Allah korusun! Sen benimle lütfen bir daha aynı fikirde olma!"diyerek ayağa kalktı Alara. O kalkınca diğerleri de kalkmıştı hemen. Alara hızlıca yatak odalarının olduğunu kata çıktı ve Yağız'ın odasına girdi. Yağız ve Yiğit yavaş yavaş ilerliyorlardı.


"Bu gece o salatayı çıkarana kadar nöbet tutmak zorunda olduğumuzun farkında mısın?"dedi Yiğit sırıtarak. Yatak odalarının olduğu kata gelmişlerdi. Daha da yavaşladılar. Şu anda kaderden kaçmaya çalıyorlardı.


"Biliyorum ve sen de bana gayet yardımcı oluyorsun kardeşim!"dedi Yağız göz devirerek.


"Sence Alara neden bu kadar sinirlendi salata konusunda?"dedi Yiğit hâlâ sırıtıyordu. Abisinin ne yediğini bildiğini ama kimin yaptığını bilmediğini biliyordu.


Odanın önüne gelmişlerdi. Alara koltuğa yayılmış oturuyordu. İçeri girdiler ve kapıyı kapatarak ilerlediler. Yağız sessizce fısıldadı kulağına Yiğit'in.


"Sinem'in yüzüne fırlatacak malzemesi kalmadığı için olabilir mi?"


"Sence tek neden bu mu?"


"Değil mi?"


"Yağız?"diyerek ortama giriş yaptı Alara. İdrak etmeye çalışıyordu. Yıllardır didinip emek verdiği, herşeyden, özellikle de parazitlerden korumaya çalıştığı kuzenini, biricik arkadaşını kaptırmış olabilir miydi?


"Efendim Alara... Bak anladım Sinem'in yüzüne fırlatacak malzemen kalmadı ama ya-"


"Ciddi mi düşünüyorsun?"


"Elbette... Yani benim bi-"


"Yiğit... Bana bir şeyler oluyor..."dedi Alara kendini koltuğa daha da bıraktı.


"Alt tarafı bir salata ye-"dedi Yağız kafası karışmış bir şekilde. Yiğit hemen Alara'nın yanına koştu. Şu anda durması gereken yer kesinlikle Alara'nın yamacıydı. Alara'nın girdiği savaştan yenik ayrılmayacağını ayrılacak olsa bile o savaşın bir kazananın olmayacağını biliyordu.


"Ne zamandan beri?"dedi Alara ve ayağa kalktı.


"Yani bu akşam ye-"


"İlkte mi? Bu nasıl ilk be?"


"On değil miydi?"


"On kere mi? Yiğit..."dedi Alara kendini geri bırakırken. Yiğit gülerek konuşmaya başladı.


"Siz şu anda neyden bahsediyorsunuz?" dedi konuya açıklık getirmek adına.


"Sevimden!"dedi Alara.


"Salatadan!"dedi Yağız.


Sonra tam tersi oldu.


"Salata mı?"dedi Alara.


"Sevim mi?"dedi Yağız.


Alara eline aldığı yastıklarla üzerine yürüdü Yağız'ın.


"Yağız bana bak! Oynama benimle! Bütün gece yediğin salatanın sakın bana sevimsiz Sevim'in yaptığını ve sen yedikçe alttan alta beni kışkırttığını anlamadığını söyleme! Ayrıca onunla sevgili olduğunu asla..."dedi Alara yastıkları sıkarken.


"Ben kusmaya gidiyorum ayrıca daha sakin diziler izleyelim... Anında beni evlendirdiğine inanamıyorum!"diyerek lavaboya kaçtı Yağız. Alara biraz olsun rahatlamıştı ama salatalar aklına geldikçe sinirleniyordu.


"Abimde kimseyi sevmediğine ve kusmaya gittiğine göre ben artık gidebilir miyim?"dedi Yiğit, Alara'nın gazabına takılmamaya çalışarak.


"Hayır tabii ki de! Sen neden gitmedin kusmaya?"dedi Alara.


"Ben salatadan yemedim... "


"Aferin... Dolmadan yedin mi?"


"Hayır!"


"Mezelerden? Ya da çorbadan içtin mi?"


"Alara sen tam olarak ne yedin biz yemek yerken?"dedi Yiğit şaşkın bir şekilde. Masada saymadığı ne kalmıştı ki?


"Su içtim!"


"Neden?"


"Sevdiğim yemeklerin hepsini bu sefer onlar hazırlamıştı ve Yiğit biliyor musun... Sinem ya da Sevim yemek yapmayı asla sevmezler...Di... Yani!"dedi Alara , Yiğit'e jetonun düşmesini bekleyerek.


"Yani... Diyorsun!"dedi Yiğit aydınlanmış bir şekilde.


"Aynen... Dikkatli olmalıyız diyorum Yiğit! Yağız... Çabuk ol!"diye de bağırdı Alara, Yağız'a. Yiğit de hemen yanına oturdu Alara'nın. Biraz düşünmesi gerekiyordu.


〰〰 〰〰 〰〰 〰〰 〰〰 〰〰 〰〰 〰〰


"Benimle ne konuşmak istiyorsun evlat?"dedi Orhan Karayel bilgisayarından kameraları açarken. Bu gece onu işkillendiren bir sürü olay olmuştu çünkü.


"Bilmiyorum baba... Kafam çok karışık ve ka-"


"Sebebi Eliz değil mi?"dedi Orhan Karayel geri yaslanırken. Ömer Karayel sıkıntılı bir şekilde geri yaslanırken dizi istemesizce titremeye başlamıştı.


"Ben yanlış anladım değil mi?"dedi. Evet demesi için yalvarmak üzereydi.


"Hayır sen tam da anlaman gerektiği gibi anladın... Sadece göremedin!"dedi Orhan Karayel. Eliz söyleme demişti ama bu sefer ilk adım Ömer'den gelmişti. O yüzden söylerse Eliz'in sözünü çiğnemiş olmazdı değil mi?


"Neyi?"dedi Ömer Karayel. Şu anda biricik kızına dediği şeylerde haksız olmak için canını bile verebilirdi. Çok ileri gittiğini Eliz gittikten sonra fark etmişti. Peşinden gitmek istese de gururu el vermemişti.


Gururunun da sonuçlarının ağır ödüyordu.


"Kızının çok iyi bir oyuncu olduğunu..." dedi Orhan Karayel ve bombayı ortaya bıraktı.


"Nasıl? Baba... Ben çok ileri gittim... Sonra fark ettim ama sen de biliyorsun olayları... Beynim durdu o an... Ne dediğimi bile sonradan anladım..."dedi Ömer acı içinde kıvranarak çok pişmandı.


"Biliyorum ve bu yüzden seni durdurmaya çalıştım."


"Kırgın mı?"dedi. Öyle olduğunu biliyordu. Hissediyordu ama sormazsa emin olamazdı. Eliz'in dedesiyle olan bağı ailede bilmeyen yoktu.


"Onu hiç bu kadar kırgın görmemiştim!"dedi Orhan Karayel yaraya tuz basar gibi. Eliz'in canı yanmıştı ve bunu yapan kendi oğlu bile olsa affetmezdi. Acımazdı. Çünkü Eliz'in o acıları çekmesine neden olan yine kendisiydi.


"Baba..."


"Sana en başında kızını çok önemli bir göreve çıkaracağımı söyledim Ömer! Bunu senden izin almak için değil de haberin olsun diye yaptım... Böyle bir durumla karşılaşacağını en başından biliyordum ve o gün geldiğinde onu kırmayan ama kırıcı etki bırakan şeyler söyle istedim."derken Orhan Karayel, Ömer onun sözünü kesti.


"Ba-"


"Ama sen benim mesajını anlamadın ya da önemsemedin... Bilmiyorum! Ama tek bildiğim Eliz'i çok kırdığın... Ayrıca kızın için her şeyi yapabilecek bir herifken onun sevdiği adamın düşman aileden olup olmaması senin umurunda olmalı mıydı? Bir iki kızardın ama sonra yanında olman gerekiyordu! Sen ne yaptın? Kızını diriden kovduğun gibi ölünden de kovdun!"dedi Orhan Karayel. Sinirlerine hâkim olamıyordu. Ömer Karayel, suçlu bir şekilde başını öne eğdi. Üzerine gereksiz gittiğini biliyordu ama bu denli gerçeklerin yüzüne çarpılması ağır gelmişti.


"Onu sevecek değil mi? Bunu demek istiyorsun..."dedi Ömer kafasını ellerinin arasına alırken.


"Ona güveniyor... Aynı evde yaşamaları yalan bir bilgi değildi!"dediğinde kafasını hemen kaldırdı Ömer.


"Ne demek yalan değildi? Eliz'im onunla birlikte mi yaşıyor? İki aydır gelmiyor bu eve... Onunla mı kalıyor? Neden?"dedi kaşlarını çatarak. Bunu sorgulamaya elbetteki hakkı vardı.


"Ben istediğim için... Bu kadar uzun süre birlikte kalacaklarını ben de tahmin etmiyordum. İlk bir kaç gün birlikte kalır en sonunda Eliz kovar diye düşünüyordum ama gayet iyi anlaşıyorlar... Hatta o düşmanın olarak gördüğün çocuğa bir çok kez can borcun var Ömer..."


"Ne borcu?"


"Eliz astım krizleri için ilaç kullanıyor mu?"dedi Orhan Karayel. Bunun cevabını biliyordu ama yine de bir ihtimal diye düşündü.


"Hayır... Sadece alerji için kullandığı ilaçları var!"dedi Ömer kendinden emin bir şekilde. Orhan başını olumsuz anlamda iki yana salladı.


"Kullanıyormuş Ömer ve ben bunu Toprak'tan öğrendim... Sen üzerine fazla gittiğin ve bütün olaylar o anda ona ağır geldiği için kriz geçirdiğinde öğrendim. Yani... Toprak'ın görevi sadece bir kaç gün Eliz'e dayanmaktı ama o onu her anlamda korumaya çalışıyor."


Ömer bir süre sessiz kaldı. Babasının dediklerini , kast ettiği şeyleri idrak etmeye çalıştı. Ediyordu ama etmek istemiyordu.


"Nasıl unutayım? Nasıl sünger çekeyim geçmişe? Eliz'imin astım hastası olmasının nedenini nasıl göz ardı edeyim?"dedi Ömer isyan ederek. Yüzünü sıvazlıyordu. Hatırladıkça gözlerinin önüne geliyordu o gece olanlar.


" Ben sana Sinan ile aranı düzelt demiyorum! Sadece Toprak ile Sinan'ın aynı kişi olmadığını anla diyorum! Sinan her ne kadar o olayın baş kahramanı olsa da Toprak'ın o olayla uzaktan yakından hiçbir alakası yok... O suçsuz. Babasının ya da halasının suçu onu da suçlu yapmaz... Anla bunu!"


Ömer yavaş yavaş kalktı koltuktan. Gerçekler maalesef ki ağır gelmişti ona. Kendini affettirmesi gereken bir kızı vardı. Zaman aleyhine işliyordu. Kalbi kızını kırdığı için olsa gerek acı pompalıyordu.


"Nerede kalıyor...lar?"dedi zorla. Onların birlikte yaşaması ve aralarında işten de öte duygusal bir bağ olma olasılığı hâlâ kanına dokunuyordu.


"Evinin adresini ben bile bilmiyorum... Sadece ikisi biliyorlar..."dedi Orhan Karayel gülerek. Eliz'in kaçmak ve saklanmak konusunda eline su dökebilen olmamıştı şu ana kadar.


"Nasıl?"dedi Ömer anlamayarak.


"Sinyal saptırıcı ile evladım... Çalıştır o saksını... Kızın kendin gibi bir ajan ve bana ait olmayan kendi parasıyla aldığı evde kalıyor... "dediğinde Ömer kızıyla bir kez daha gurur duymuştu. Ondan utandığını söylediği an gelince aklına yine sinirlenmişti kendine.


"Zaten şu anda Türkiye'de değiller... Düğün için İtalya'ya gittiler... Alp ve Emel de yanlarında eğer için rahat edecekse!"dedi gülerek Orhan Karayel.


"Eliz tam olarak ne yapmaya çalışıyor?"dedi Ömer kaşlarını çatarak.


" Ben de bilmiyorum... Bütün ipler elinde ve ben sadece ona destek oluyorum!"


"Tek değilsin... Taşlar yeniden dağıldı o hâlde..."dedi Ömer.


"Elbetteki..."dedi Orhan.


"Emma harekete geçti yani..."dediğinde kafasını olumlu anlamda salladı Orhan Karayel.


Loading...
0%