Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm ~ Gizli Operasyon

@feusa

Eliz Erçil Karayel...


"Toplantı bitmiştir..."dedi Ziya dede. Herkes başını sallayıp odadan çıkarken ben ve Toprak el ele dedelerin odasına yöneldik. Tam onların olduğu tarafa yöneliyorduk ki arkadan bana seslenen Sinem bizi durdurdu.


Sağırım desem inanmazdı ki!


"Ayağın nasıl oldu canım benim?"dedi pis numaracı. Beni önemsiyormuş gibi davranarak nereye varacaktı çok merak ediyordum. Ayağımın burkulma yalanı beni öğleden önceye götürürken geçirdiğim krizin bazı sahneleri yine gözümün önüne geldi.

Bu kız benim aklıma oynuyordu. Bilmeden ya da bilerek.


Krizin ardından yaptığım toplantıda herkesin endişeli bakışı bendeydi ve bu çok can sıkıcıydı. Alp'in ağlaması ise daha da üzmüştü beni. Her ne kadar şakacı bir tavrı olsa da çabuk kırılır ve etkilenirdi. Hâlâ çocuktu. Büyümek istemeyen bir çocuk. Hassastı ve onun üzülmesi beni daha çok etkiliyordu. Onlar üzülünce ben de üzülüyordum ve onları üzen bendim.


Üzüldüysem üzerdim...


Sevdiklerimi üzene ise sadece üzmekle kalmazdım...


O olayda herkesin güldüğü tek bir şey vardı.


Toprak'ın sarı elbise mevzusu sadece benim değil herkesin dilindeydi. Abilerimin onunla aramda oluşan bağı hissedip de kıskanmaması olacak iş değildi. Bu yüzden onunla dalga geçeceklerdi ve geçmişlerdi de.


"İyi de ,sen sorunca birden ağrıdı gibi... Çığlık atsam mı atmasam mı? Bilemedim..."dedim ve onun cevap vermesini beklemeden Toprak'ı da çekiştirerek odaya yöneldim.


"Çığlık?"dedi Toprak. Artık herşeyi daha da çok merak ediyordu. Deminden de zencefilli kurabiye yemediğimi fark edip alerjim olduğunu öğrenmişti. Soruyordu ve öğrenmeden bırakmıyordu.


"Evden ilk ayrılış nedenim... Aramızdaki bir olay..."dedim ve odaya girdik.


"Anladım..."dediğinde ona doğru döndüm. Dedeler daha gelmemişlerdi.


"Bak sen bu kadar üzerime düşersen kendimi daha kötü hissederim... İyiyim ben. Öyle tehdit falan derken herşey birden üzerime geldi!"dedim ve ona yaklaştım.


"Eliz inan ki çığlıkların sana hissettiğim o sorgu durumundan daha kötü hissettirdi bana..."dedi Toprak.


"Biliyorum... Özür dilerim..."dediğimde çenemi dokundu parmakları.


"Sen değil onlar dileyecek..."dediğinde ben cevap veremeden kapı acıkınca ikimizde kızgın yağa dokunmuş gibi birden ayrıldık. Dedeler öksüre öksüre içeri girdiklerinde ben neyse de Toprak bile kızarmıştı.


"Su iç dede su..."dedim koltuğa otururken.


"Ben değil de sen iç istersen kızım!"dediğinde dedeme öneri sunmama kararı almıştım.


"Sana da tavsiye verilmiyor be dede!"dedim. Toprak'ta yanıma oturmuştu.


"Neyse... Sen iyi misin kızım?"dedi gülerek Ziya Atılgan. Gülümsedim. En azından konuyu değiştirmişti.


"İyi ne demek? Bomba gibiyim..."

dediğimde güldüler.


"Plana başlıyor muyuz?"dediğinde dedem başımı salladım.


"İstedikleri gibi yapacağız ama sizde dediklerimi yapacaksınız... Ben ve ekibim bu akşam yola çıkıyoruz! Daha doğrusu onlar çıkacaklar aynı planda olduğu gibi..."dediğimde kafalarını salladılar. Nasıl yapacaksınız? Ya da nasıl bu işten sıyrılacaksınız diye sormadılar. Yapacağımızı biliyorlardı. Arkamızda bilmedikleri bir gücün de olduğunun farkındalardı ama bize güvendikleri için sorgulamıyorlardı.


En azından ben böyle düşünüyordum.


"O hâlde kendinize dikkat ediyorsunuz..."dediğinde dedem biz kalkmıştık. Vakit gelmişti. Toprak'ın dedesi bizimle birlikte ayaklanıp Toprak ile dışarı çıkarken dedem beni durdurup yanıma gelmişti.


"Eliz... Sakın birbirinizden ayrılmayın olur mu? Aklımız bir de sizde kalmasın..."dedi dedem elini omuzuma koyup sıkarken.


Güldüm." Sence şu anda birbirimizden ayrılabilecek durumda mıyız? Ne ara çöpçatanlık işlerine bulaştın bilmiyorum ama dura dura bu zamanı mı buldun dede?"dediğimde o da güldü.


"Planlarım arasında çöpçatanlık yoktu!"dediğinde hadi ordan dercesine gözlerimi belerttim.


"Hiç bakma öyle... Ben birlikte yaşayın dedim. Dedik. Ama senin iki güne yaka paça kovmanı bekliyorduk biz. Ona aşık olacağını hesaba katamadık!"dediğinde gözlerimi kaçırdım ve hemen itiraz ettim.


"Aşık falan değilim ben...."


"He bu olmamış halin miydi?"dediğinde bu adam beni delirtmek istiyordu. Halbuki ona hesap sormaya gelmiştim. Ne ara konu bana dönmüştü?


"Dede..."dediğimde güldü.


"Nasıl baktığını gördüm."dediğinde beni susturmayı başarmıştı. "Senin de ona nasıl baktığını gördüm. Bana dede dede deyip duracağına git soğuk su iç!"dediğinde beni kovmuştu resmen. Kapıya yöneldim.


"Senin diline düşmek gibi bir hatayı ne zaman yaptım ben? Of..."dediğimde hâlâ gülüyordu.


"Emine de ilk zamanlar inkar ediyormuş biliyor musun?"dediğinde kapıya giden adımlarım durdu ve ona geri dönerken gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. Onun da gözleri dolmuştu.


"Sana aşıktı... Öyle de kaldı."dediğimde başını salladı.


"Ben de ona aşıktım ve hâlâ aşığım Eliz... Hayat kısa unutma!"dediğinde mesajı alarak başımı salladım ve odadan çıktım. Asansöre ulaştığımda Toprak da gelmişti.


Hayat kısa... Hele de ölümden dönmüş birisi için daha da kısa...


"Ne oldu? Ağrın mı var?"dedi kulağıma doğru. Elini belime koymuştu. Asansöre bindiğimizde yan yana durduk insanların arasında. Kafamı hayır anlamında salladığımda derin bir nefes aldığını fark ettim.


Asansör bu sefer girişten de aşağıda eksili katlarda dururken asansörde sadece ikimiz kalmıştık. Asansörden indik ve toplanma odasına gittik. Ekibimiz hazır bir şekilde orada bekliyordu. Biz de hemen üzerimizi değiştirdik ve yanlarına geri döndük.


Baştan aşağıya siyahtık.


Bu gece bir karanlık gibi üzerlerine çökecektik.


Ya da bir hayalet gibi.


Ama onlar için fazla turuncu olacaktı...


Siyah eldivenlerimi düzeltirken ekibe döndüm. Bütün malzemeleri almışlardı. Silahımı deri ceketimin altından görünmeyecek şekilde yerleştirirken içeriye Doğu girdi. Elindeki kutuyla birlikte parlayan gözlerle bize yürüdü.


"Varya bunlar bir harika..."derken kutuyu açtı ve şırıngaları hepimize verdi.


"Manyak ya..."dediğinde Alara , Doğu ona göz devirmişti.


"Alp... Büşra ve sen saha da olmayacaksınız!"dediğimde Alp başını sallarken Büşra sorgular bakışlar atıyordu. Daha tam anlamıyla göreve çıkmadığımız için kimin hangi konumda olduğunu bilmiyordu herkes.


"Neden ki?"dedi Büşra.


"Biz seninle onların iletişimini sağlayacağız Ankara'dan..."dediğinde Alp, Büşra kafasını salladı.


"Alara ve abi... Siz önce Ankara sonra da İzmir'e geçiyorsunuz..."dediğimde Yağız abim ve Alara kafalarını salladılar.


"Alev ve abi, size biraz uzak bir konum oldu ama sizi Mardin'e göndermek zorundayım..."dediğimde sorgular bakış attılar.


"Birbirine uzak konumlardaki şirketleri daha can yakıcı olacak..."dedi Toprak benim yerime. Ben de kafamı salladım.


"Aşirete falan bulaşmayın!"dediğinde Doğu hepimiz gülmüştük. Gergindik ve bu gerginliği atmaya çalışıyorduk.


"Biz nereye gidiyoruz?"dedi Kaan.


"Sizi de Gaziantep'e uğurluyoruz... Alevler ile yakın olmanız önemli çünkü bir yerde aşirete takılabilirsiniz falan... Doğu haklı!"dedim. Şaka gibi düşünülebilirdi ama Castellilerin ülkemizde birçok aşiret ile bağlantısı olduğunu Ramiro sayesinde biliyordum.


Kaan sertçe yutkunarak Emel'e döndü. Emel ona tip tip bakarken Kaan sonunda konuşmaya başladı ama bunun için epey çaba sarf etmişti.


"İnşallah o dileklerin aşirete tutmaz Emel!"dediğinde bu sefer yutkunma sırası Emel'deydi.


"Ne dileği?"dedi Yağız abim. Büşra gülerek konuşmaya başladı.


"Doğru... Ben buldum ama sen bulamadın. Artık sarışın bir aşirete..."dediğinde ne dediğini anladığım için gülmeye başladım.


"Ne bulmasından bahsediyorsun sen?"dedi Toprak.


"Aha... Anlat bakayım o italiği... Açıkla şimdi o civcivi..."dedi Alp mutlu mutlu.


"Civciv mi?"dedi Toprak.


Abilerim gibi kuzen koruma kalkanı açılmıştı sanırım. Genetik diyeceğim ama bizim bir akrabalık bağımızda yoktu. Sanırım erkeklerde genetik bir şeydi.


"Emel ne dileğinden bahsediyorlar?"dedi Yiğit abim de.


"Ya İtalya'da aşıklar çeşmesine para attık da ondan bahsediyorlar... Önemsiz yani!"dedi Emel bıçaklarını gizlerken.


"Önemsiz?"dedi Alp. Bir yüzüne tükürmediği kalmıştı. Yaşlı nineler gibi ayıplama moduna geçmişti çünkü.


"Para mı? Paralar... Durdurmasam iki iki gidiyordu o bozukluklar..."dedi Kaan.


"Size ne Allah aşkına?"dedi Emel. Vallahi köşeye sıkıştım bakışı atıyordu bana ve Alara'ya. Arada Alev'e de atıyordu. Büşra'ya atmıyordu çünkü Büşra hâlâ dalga geçiyordu. Atsa da yardım edemezdi çünkü Toprak'ın radarındaydı.


"Neyse... Bunu sonra tartışırsınız... Sen benim istediklerimi yaptın mı Doğu?"dedim. Konuyu değiştirdiğim için Emel'in bakışları bana teşekkür eder gibiydi ama yanındaki Alp ve Kaan'ı susturmayı elbetteki başaramamıştım. Hâlâ sıkıştırıyorlardı birbirlerini.


"Hallettim. Herhangi bir durumda yardıma ihtiyaçları olur diye özel ekipten beşer kişilik gruplar oluşturdum ama onlar sadece Alp'e göndereceğiniz yardım isteği ile harekete geçecekler..."dediğinde Doğu ,Alp ona ulaşmaları için hepsine birer çip verdi. Bize de verdi ama bizim için kullanacak bir zamanımızın olacağını düşünmüyordum.


"Sen de geliyor musun bizimle?"dedi Alara, Doğu'ya.


"Eliz'e her ne kadar karşı çıksam da salatası ile birlikte sizin katı koruyacağız..."dedi Doğu. Bundan hiç memnun değildi çünkü Sinem ile uğraşmak zorunda kalacaktı.


"Sizin kat?"dedi Kaan.


"Tehlikeli bir kuzen grubumuz katımıza yerleşti de... Ondan!"dedi Emel.


Hazırdım.


Hazırdık. 


Her anlamda.


"Kuralı unutmayın... Önce yanındakini sonra da kendinizi koruyun!"dediğimde hepsi başını salladılar. Bizim kurallarımızda ilk kendini korumazdı kimse. Önce yanındakini korurdu çünkü ona zarar gelirse kendisi de zarar görürdü. Her anlamda.


"Helikopter arka bahçeye indi... Sinyal saptırıcı ile birlikte sizi ilden çıkmadan önce havalimanına bırakacaklar. Sonrası zaten belli!"dediğinde Doğu hepimiz başımızı salladık. Arka bahçeye çıkıp helikoptere bindiğimizde artık emindik. Geri dönüş yoktu. Yerlerimize oturup kemerlerimizi bağlandıktan sonra helikopter havalandı.


"Alp , Ankara'da sizi Rose'un ayarladığı ekip alacak ama bu ekibin Rose'un olduğunu kurumdakiler bilmiyorlar. Size teknolojik destek verecekler ama bu da el altından olacak."dedim.


"Rose?"dedi Yağız abim.


"Kardeşin yarı yarıya bir yer altı mafyası..."dedi Alp. Abilerim donup kaldılar. Sonrasında gülmeye başladılar ama benim gülmediğimi fark edince gerçek olduğunu anladılar. Tekrar ciddileştiler.


"Nasıl yani?"dedi Yiğit abim. Sormak istiyor ama soramıyordu.


"Bunu Alp ile görev esnasında gevezelik ederken ondan dinlemeye ne dersiniz?"dediğimde başlarını salladılar. Şu anda onlara açıklamak da anlatmak da uzun sürerdi. Hatta anlatirken benim mafya ile bağlantım olmadığına bile ikna edecek kadar ileri gidebilir ve aklımı karıştırabilirlerdi.


"Kulaklıklar..."dediğinde Alp , hepimiz ondan kulaklıkları aldık ve kulağımıza geçirdik.


"Nasıl kullanacağınızı anlatmama gerek yok ama sadece konuşmak isteğiniz kişiyi söylerseniz onunla birebir bağlantı da sağlarım..."dediğinde başımızı salladık. Helikopter havalimanına indiğimde onlarla ayrılış vaktimiz gelmişti.


"Birbirinize dikkat edin!"dedi Toprak.


"Bir şey olmayacağını umuyorum ve size güveniyorum..."dediğimde hepsi gülümsedi. Helikopterden uzaklaşırken onlarda havalanmışlardı.


"Ayrılıyor muyuz şimdi?"dedi Toprak.


"Ayrılık iyidir... İlişkimize renk gelir hem!"dediğimde güldü.


"Nerede buluşuyoruz?"dediğinde sırıttım.


"Ben seni bulurum merak etme... Sen benim dediklerimi yap ve beni merak etme yeter!"dediğimde havalimanına girmiştik. Sweatshirtün kapüşonunu iyice çekerek kendimi gizledim. Birazdan ayrılacaktık.


"Eliz... Kendine dikkat et tamam mı?"dediğinde güldüm. Durdum. O da durdu ve ona döndüm.


"Bu gidişle bana aşık olduğunu düşünmeye başlayacağım Toprak Atılgan..."dediğimde güldü.


"Sence aşık değil miyim Eliz Erçil Karayel?"dedi.


Asla cevap vermeyip soru üzerinden ilerliyorduk her seferinde. Ne garip bir ilişkimiz vardı bizim böyle. Hoşuma da gidiyordu ama.


"Bilmem aşık mısın?"dediğimde güldü. Aramızda mesafe yoktu. İğne atsak düşmezdi yani. Ayrılmamız da gerekiyordu ve o işimi zorlaştırıyordu.


"Görelim bakalım aşık mısın değil misin?"dedim ve onu göğsünden ittirdiğimde güldü ve geri çekildi. Oyun oynuyorduk ikimizde resmen birbirimizle.


Havalimanın üç farklı giriş çıkışından iki tanesini kullanacaktık. Yollarımızın ayrılma sebebi ise peşimizde ki adamlardı. Her ne kadar sinyal saptırıcı olsa da bizim havalimanında inme ihtimalini atlayamazlardı. Bu yüzden akşama kadar ayrıydık. Akşam ise kıyametler kopacaktı. Tam akşam demeyelim de bu gece uyku yok diyelim.


⛈️🌧️⛈️🌨️⛈️⛈️🌧️🌟⛈️🌧️⛈️🌨️


Yazardan...


2 saatin sonunda herkes kendi şehrindeydi. Alev ve Yiğit Mardin'e daha yeni varırlarken Emel ve Kaan Gaziantep'e çoktan varmışlardı. Alara ve Yağız ilk varanlardı. İzmir'deki kuruma giriş yapmışlardı ama çıkışları plana uygun olarak kayıtlarda yoktu.

Alp ve Büşra, Rose'un ekibi ile birlikte kurumdaki yerlerini almışlardı. Her kurumun başı olan İstanbul'daki kurum Ankara'daki ekibin açığa çıkmaması için bir sürü önlem alırken saat de epey ilerlemişti.


22:46


Planları tıkır tıkır ilerlerken Alara ve Yağız ilk hamleyi yaparak başladıklarını gösterdiler.


"Ateş..."dediğinde Alara, Yağız gülerek elindeki çakmağı yere bıraktığında çakmaktan çıkan alevler etrafa yayıldı. İlk olarak güvenlik odasında şırıngalar ile hemşirecilik oynamışlardı. Kameraları çoktan iptal etmişler ve havalandırmalardan da kötü kokular vermeye başlamışlardı. Kurumun etrafına ise benzin dökmüş ve şimdi de ateşe vermişlerdi.


El ele tutuşup kaçmaya başladılar çünkü bu yaptıkları bu gece için yeterli değildi. Yakmaları gereken bir yer daha vardı. Ya da bir kaç yer...


"Diğerine ben atarım çakmağı!"dedi Alara koşarken.


"Deli.... Tam anlamıyla bir delisin!"dediğinde Yağız kulaklığa dokundu.

"Eliz ve Toprak'ı bağlayın..."dediğinde hemen Alp ve Büşra onları bağladılar.


"İlk adım atıldı. Bize yaptıkları gibi..."dedi Yağız.


"Tamam ikinci aşamaya geçin abi ama saatler önemli..." dediğinde göremeyeceğini bile bile başını salladı Yağız. Onlar kurumdan uzaklaşırken Eliz ara sokaklarda ilerliyordu. Bilerek bu yolları seçmişti. Tahminlerince izlenmiyordu ama ne olur olmazdı. Eliz'in ne yapacağını kimse bilmiyordu ekipten. Eliz önemli bir işi olduğunu söylemişti. Toprak'ı da bir şekilde uzaklaştırmıştı peşinden. Ana caddeye çıkınca gelmesi gereken yere gelmişti.


Dövmeciye girmeden önce etrafı kontrol etti. Bu dükkanı bu saate kadar açık tutmasının tek nedeni İstanbul sokaklarında dolanmaktı. İçeriye girerek karnındaki doğum lekesinin olduğu yere daha önceden çizdirmediği ama karnının bir kısmında görülen akşam sefası dövmesine ekleme yapmaları gerekiyordu artık.


Eliz dövme yaptırırken Toprak , Eliz'in dediği buluşma yeri için bir araç ayarlamıştı. Kurumun araçlarını ya da kendi araçlarını bu işe katamazlardı. Hepsinde GPS vardı. Arabayı sahildeki kayalıkların oraya park etti ve Eliz'i beklemeye başladı. Eliz onu bulacağını söylemişti ve Toprak da oyuna uyuyordu.


***


"Emel... Kayacaksın!"dedi Kaan ama kendisi düşmek üzereydi. Mardin'de kara yakalanmışlardı. Bu yüzden yakma eylemleri sekteye uğramıştı.


"Gazı verdik... Ateşi nasıl yakacağız?"dedi Emel başındaki kar maskesini düzelterek.


"At beni benzinin içine... Benim ateşim yeter onlara!"dediğinde Kaan, Emel güldü ama Kaan bunu maskeden görmedi. Kaan'ın şu anda soğuktan donduğuna emindi çünkü elleri bile kıpkırmızı olmuştu ama hâlâ yanmaktan bahsediyordu. Emel ona tepki verdiğini görsün diye göz devirirken konuşmaya da başladı.


"Kaan! Bir şeyler düşün! Çalıştır şu saksını!"dedi Emel etrafına bakarak. Ağaçların arasında bekliyorlardı. Onların şanslarına mıdır nedir kurum şehrin ortasında olmasına rağmen ormanın içindeydi. Kameralar saatler önce devre dışı bırakılmış ve gazı da vermişlerdi. Kaan şu anda bayılttıkları adamların yerinde olup ısınmak istiyordu ama bu mümkün değildi.Birazdan herkes dışarı çıkacaktı.


"Benim çalışıyor ama seninkiler dondu sanırım..."dediğinde Kaan, Emel göz devirdi.


"Ne yapacağız bay zeka? Sizi dinliyorum!"dedi Emel ve kollarını göğsünde birleştirdi.Kaan mutlu bir şekilde Emel'e döndü.


"Fikrimi söylemeden önce bana söz ver hemen!"dedi Kaan.


"Ne için?"dedi Emel kaşlarını çattı.


"Planım işe yararsa benim istediğim bir şeyi yapacaksın... Tamam mı?"dediğinde Emel yutkundu. Kaan'ın ne isteyeceğini az çok tahmin ediyordu ama planda gelmiyordu aklına. Eliz onlara güveniyorum demişti ve en son şeydi kuzeninin, kardeşinin istediği şeyi yapamamak...


"Tamam... Söyle... Söz veriyorum!" dediğinde Emel, Kaan hemen Emel'in elini tuttu ve kuruma doğru ilerlemeye başladı. Emel ses çıkarmadan peşinden gidiyordu ama bu yürüyüş canını sıkmaya başlamıştı.


"Anlatacak mısın?"dediğinde çoktan kurumun geniş zeminine gelmişlerdi.


"Çöpleri yakacağız... Biraz dağıtırsak olur gibi... Hatta tam çember değilde yarım ay da olur... Hilal de olmaz ki... Türk olduğumuz anlaşılmamalı! En iyisi boşluklu boşluklu yapalım!"derken Kaan iki tane çöp kovasını sessiz bir şekilde devirmişti.

Emel gerçekten böyle bir şey beklemediği için şaşırmıştı ama vaktinin olmadığını bildiğinden hemen işe girişti. İçerisinin karıştığını duyarlarken benzini çoktan dökmüşlerdi. Tam bir çember olmasa da hilal de değildi tam... Kaan'ın dediği gibi boşluklu boşlukluydu. Çakmakları aynı anda bırakıp iki yandan ormana daldıklarında ana yola çıkmaya çalışıyorlardı.


Emel ormanda Kaan'ı ararken birden arkasında bir ses duyunca irkildi. Tam bıçağını çıkarıp geri dönecekken burnuna gelen parfüm kokusundan gelenin Kaan olduğunu anlayınca bıçağı geri yerine sokup arkasını döndüğünde onu bu kadar dibinde beklemiyordu.


"Neden sessiz sessiz geliyorsun?"dedi Emel fısıltıyla. Deminden tehlike altında olduğunu sanıp hızlanan kalbi bu kadar yakında olduğunu yeni fark edince hız kesmeden son sürat devam etti. Kaan onu duyabilecek kadar yakındı. Ay ışığı ağaçların arasından belli olurken Kaan Emel'in kollarına sardı parmaklarını.


"Planım işe yaradığına göre... Gelelim istediğim şeye!"dediğinde Emel nefesini tuttuğunu yeni fark ediyordu. Kaan ise Emel'in aklından geçenleri az çok tahmin ediyordu ama onun beklediği gibi bir şey yapmayacaktı.


"Ne istiyorsun?"dedi Emel. Yine fısıldamıştı zira şu anda kalbi yerinden çıkacaktı. Kaan'ın kendisinden ne isteyeceğini düşünüyordu.


"Güvenmeni..."dediğinde Kaan , Emel aklından geçenlerden başka bir şey duyduğu için şaşırmıştı. Kaan elbette bunu fark etti ama Emel'i şu anda kızdırmanın kendi zararına olacağını bildiğinden sesini çıkarmadan devam etti.


"Güvenmeni ama..."


"Ama?"dedi Emel. Kendi sesini bile zor duyuyordu çünkü şu anda yaşadığı şaşkınlık ve Kaan'ın kendisine güvenmesini istemesi içinde çok farklı yerlere dokunuyordu.


"Ama her anlamda bana güvenmeni istiyorum. Anladın mı beni?"dediğinde Emel sadece kafasını sallarken Kaan , Emel'in kollarını bırakıp elini tuttu ve yürümeye başlarken kulaklığına dokundu.


"Alp... Biz ikinci aşamaya geçiyoruz!"dedi ve kapattı.


23:18 olmuştu Kaan'ın haber verdiğinde.


"Alev... Çakmak sende mi?"dedi Yiğit ceplerini kontrol ederken. Çakmağı bir türlü bulamıyordu. Alev cebinden çıkardığı çakmağı Yiğit'e sessizce uzatırken Yiğit de aynı şekilde çakmağı aldı ve Alev'e döndü.


"Sen uzaklaş... Ben seni bulurum... İkimizin çıkması zor olabilir..."


"Yak ,birlikte gidelim!"dedi Alev. Etrafı kontrol ederken.


" Alev bir kere olsun beni dinleyemez misin?"dedi Yiğit kaşlarını çatarak.


"Hayır... Ekip arkadaşımı yalnız bırakmam değil mi? Ben sana git desem sen gidecek miydin?"dediğinde Alev cevap gecikmedi.


"Hayır tabii ki..."


"O halde... Yak gidelim!"dedi Alev bir kez daha. Yiğit ikna edemeyeceğini anlayınca daha fazla uzatmadı ve çakmağı dizdikleri kuru samanların üzerine attı. Benzinin de yardımıyla kolayca tutuştu samanlar. Samanlar yanmaya başladığında ikisi de vakit kaybetmeden ormana daldılar. Ana yol yakındı ve onları bir traktör bekliyordu. Samanları da ondan almışlardı zaten.


Ana yola indiklerinde vakit kaybetmeden traktörün arkasına yöneldiler. Adam onları görünce çalıştırmıştı traktörü. Traktörün kasası epey yüksekti. Yiğit kasaya kolayca çıkarken Alev için bu biraz zor olacaktı ki Yiğit, Alev'i kollarından çekerek yukarı çıkardı. Samanların arasına otururlarken traktör hareket etmeye başlamıştı çoktan. Merkeze inmeleri gerekiyordu ve bu adam da onları oraya kadar götürecekti.


Yiğit kulaklığa dokundu." Biz ikinci aşamaya geçiyoruz..."dedi ve kapattı.


Onlar traktör arkasında yolculuk ederken Alp , Eliz ve Toprak'ın kulağına aşamaları aktarıyordu. Aynı zamanda Büşra'nın getirdiği kahveyi de kokluyordu. Bu Büşra'ya yaptırdığı sekizinci kahveydi. Büşra'nın Samuel ile köprüde içtiği kahveye baya içerlediği için kahve canı çekmese de yaptırıyordu ve Büşra'nın sabrının son demlerine oynuyordu.


"Tamamdır Alp... Beklemede kalın!"dedi ve Eliz arabanın kapağını açıp içeri girdi. Toprak onu beklemediği için bir an şaşırdı ama bulurum demesini ciddiye alması gerektiğini de fark etmişti. Yine ve yine kendine uyarı yapıyordu.


Kesinlikle Eliz ve Eliz'in zekası ile karşı karşıya gelmemeliydi!


"Buldum..."dedi Eliz zafer kazanmış gibi.


"Buldun da ne yaptın bunca saat? Araba ayarlamaya birlikte de gidebilirdik." dediğinde Toprak, Eliz karnındaki dövmeleri bildiğininden bunu da görmesinde bir sakınca görmedi.


Sweatshirtünü kaldırırken Toprak dikkatli bir şekilde onu izliyordu. Sonunda dövme ortaya çıktığında Toprak buna ne gerek vardı bakışı attı.


" Bakma öyle... Bu bir şeyleri saklayacak ve bunu sadece ikimiz bileceğiz! Bir de o ikisi... Tamam mı?"dediğinde Toprak başını salladı ve arabayı çalıştırdı. Onlar buluşma yerine giderlerken İstanbul'daki kuruma büyük bir saldırı olmuştu.


Haber kanalları Türkiye'nin dört bir yanından yükselen dumanları konuşuyorlardı. Hepsi de aynı şeyi söylüyorlardı.


Kundaklama...


İşler İstanbul için karışırken Alara ve Yağız ikinci aşamayı da devreye sokmuşlardı. Onlarda bir sıkıntı yoktu. İzmir, Gaziantep ve Mardin'de olan saldırılara yapılan haberler tüm dikkatleri oraya çekmişken İstanbul'a olan saldırı bütün ilgiyi bir anda toplamıştı.


Yiğit ve Alev son anda saldırıyı gerçekleştirip ortadan kaybolmuşlardı. Aşirete yakın bir yere saldırı yaparken çok dikkatli olmaya çalışmışlardı ve başarmışlardı.


Eliz ve Toprak buluşma yerinde beklerlerken Eliz'in telefonuna gizli hattan bir çağrı düştü. Çağrıyı yanıtladı Eliz. Bu aramayı bekliyordu zaten.


"Eliz... Biz Rusya'ya vardık!"dedi Nisan neşeli neşeli. Eliz, Nisan'a olan özlemini bir kenara bırakıp plana odaklandı. Şu anda dikkatli olması gerekiyordu çünkü planın en önemli kısmı burasıydı.


"Leonardo çipi takacak değil mi?"dedi Eliz. Teyit etmekte fayda vardı


"Merak etme... O iş ben de Eliz! Bu arada Dimitris gelirken yatak parasını getirsin diyor... Yatak ne alaka?"derken hoparlöre aldığı telefondan bütün konuşmayı duyan Toprak sırıtıyordu. Eliz ise kızarmıştı çünkü yanlış anlaşılmışlardı.


"Söyle o cıvık yumurtaya... O yatağı ona yedirtirim... Neyse siz bekleme de kalın!"dedi ve kapattı Eliz. Toprak hâlâ ona gülerek bakıyordu.


" Bakma öyle... Yatağı kırmasan uğraşmazdık!"dedi Eliz kendisinin hiçbir suçu yokmuş gibi.


"Çekmeseydin yatağa beni!"dedi Toprak muzip bir şekilde.


"Toprak... Kaşınma bak bu aralar ellerimde bir güzel kaşınıyor zaten... Ayrıca sen bana sarı elbisenin hesabını vermedin daha!"dediğinde Eliz, Toprak'ın anında morali bozuldu. Herkesin ağzında sakız olmuş durumdaydı.


"Krizi fırsata çevirdiğine gerçekten inanamıyorum..."dediğinde Toprak ,Eliz güldü ve Toprak'a yaklaştı. Ellerini Toprak'ın çenesine koyunca Toprak anlık bir kasıldı.


"Gözlerinin dolup dolmadığına bakıyorum... Birazdan ağlayacak gibisin de!"dediğinde Eliz gülerek geri çekilecekti lakin Toprak onun geri çekilmesine izin vermedi. Eliz yanlış sulara oynadığını anladığında artık çok geçti.


"Şaka... Gül diye..."dedi Eliz gülerek. Toprak tabii ki de gülmüyordu ve diyecekleri vardı. Toprak alnını Eliz'in alnına yasladığında Eliz derin bir nefes aldı.


Hareketlerine şaşırmıyor sadece sonrasını düşünüyordu.


Diğer tarafta da nefes nefese bir kovalamaca vardı. Emel ve Kaan caddelerde mekik dokuyorlardı. Caddelerdeki insanlara ve tezgahlara zarar vermemeye çalışırken arkalarından gelen adamların hiç öyle dertleri yoktu.


İtalya kurumuna zarar verirken hemen onunla bitişik olan aşirete ait yapıya da zarar verdiklerinden fark edilmişlerdi ve yaklaşık kırk dakikadır koşuyorlardı. Emel artık yorulmaya başlamıştı. Soğuk havadan etkilenmiyordu ama Kaan'ın etkilendiğinin farkındaydı. Ara sokağa girerlerken Alara ve Yağız İzmir'de üçüncü aşamaya geçmişlerdi.


Alev ve Yiğit de aynı şekilde ilerlerken İstanbul'da ortalık karışıktı. Herkes bayılmıştı. Bir saate yakın zamandır da elektrik yoktu ve daha yeni fark ediliyordu. Bu gizli depo için büyük bir sorundu. Dedeler ve diğer başta olnalar bütün ekipleri geri kuruma çağırırken Sinem bu fırsatı değerlendirmek adına Eliz'in tarafına geçti. Yavaş ve temkinli adımlarla koridorda yürürken tam köşeyi dönüyordu ki karşısında beliren Doğukan ile ödü koptu. Tabi bir yerlerine de karışmış olabilirdi.


"Ne o? Hortlak görmüşe benziyorsun..."dedi Doğukan duvara yaslanırken. Bu koridorda iki oda vardı ve bunlardan birisi Eliz'in odasıydı.


"Birden karşıma çıkınca biraz korktum Doğu..."dediğinde Doğukan kaşlarını çattı. Ona Eliz'den başkanı kimse Doğu diye hitap etmeye cesaret edemezdi. Etmezlerdi. Şu anda Sinem'in ona Doğu demesi bile onu huzursuz etti.


Cıkladı ve devam etti." Doğu değil... Doğukan..."dediğinde Sinem'in kaşları çatıldı.


"Eliz sana Doğu diyebiliyor..."dedi savunma olarak Sinem. Şu anda kendisinin neden Doğu diyememesini düşünürken Doğu onu bu dertten kurtardı.


"Sen Eliz misin peki?"dediğinde Sinem tırnaklarını etine geçirmişti. Herkeste bir Eliz tutturmuş gidiyordu onun için. Cevap belliydi. Bu yüzden göz devirerek geldiği yolu geri dönmeye başlarken bu sinir onun için son olmuştu. Elindeki telefona sarılırken en son aradığı numarayı aradı.


***


Hava karanlıktı. Normalde korkardı karanlıktan ama o vardı yanında.

Eliz , Toprak'ın neden bu kadar dibine girdiğini artık sorgulamıyordu. Sorgulamak istese de önce kendinden başlaması gerektiğini biliyordu.


"Neden senden uzakta olduğumda kendimi kötü hissediyorum Eliz?" dediğinde Toprak, Eliz derin bir nefes daha aldı. Kalbinin vücuduna verdiği sinyalleri her zerresinde hissederken bunun bir rüya olmasından korktu ama onun rüyaları hiç bu kadar güzel değildi. Gerçekti ve bu gerçek hiç bitmesin istedi.


"Bilmiyorum... Ama sen beni bıraktığında benim üşümem de hiç normal değil Toprak!"dediğinde Eliz, Toprak kafasını salladı. İkisinin de gözleri kapalıydı ama sadece birlikte olduklarında bu kadar iyi hissetmeleri birbirlerinin sonu olmasından korkuyorlardı.


"Ben de bilmiyorum Eliz..."dedi Toprak.


"Birlikte öğrenmeye ne dersin ?" dediğinde Eliz içindeki cesareti asla sorgulamaması gerektiğini bir kez daha anlamıştı.


"Bu bir teklif mi?"dediğinde gülümsemişti Toprak ama Eliz bunu görmese de hissetmişti.


"Teklifi benim değil senin etmen gerekmiyor mu?"dediğinde Eliz, Toprak kafasını sallarken artık daha da yakındılar. Eliz'in dediği şeyde yatan imayı anlamamak elde değildi.


"Haklısın..."dediğinde Toprak tam aradaki mesafeyi kapatıyordu ki ikisinin de son zamanlarda lanet okudukları o ses kulaklarının içinde belirdi.


"Eliz... Toprak... Üçüncü aşamaya başlandı. Saat ikiyi yirmi üç geçiyor!"dedi Alp ve kulaklıkları kapattı.


"O aşama sana..."diyerek geri çekilmişti Toprak. Eliz'in de sinirleri bozulmuştu ve sinirden gülüyordu.


"Bir şekilde görüyor bizi!"dedi Toprak. Burnundan soluyordu resmen.


"Bu iş bir bitsin... Hepsinin acısını çıkaracağım! "dediğinde araziye giren arabaların farları gözlerini almıştı.


"Geldiler..."derken Eliz, Toprak ile aynı anda arabadan indiler. Soğuk bütün çıplaklığıyla kendini hissettirirken Toprak kendi ceketini de Eliz'in omzuna koymuştu. Eliz her ne kadar karşı çıksa da bu konuda kazanan tabii ki Toprak olmuştu.


Onlar orada gelenleri beklerlerken Emel ve Kaan ara sokaklar arasında kaçabildikleri kadar kaçmaya çalışıyorlardı. Üzerlerindeki ceketleri caddenin girişinde atmışlardı çünkü onlarla daha kolay tanınırlardı. Emel'in de Kaan'ın da yaklaşık bir saatlik bu koşusu ikisini de yorarken Kaan son bir sokağa daha saptı ve saptığı gibi Emel'i duvara yasladı. İkisi de nefes nefese iken Kaan kollarını da duvara koyarak Emel'in hem çıkmasını hem de görünmesini engellemişti.


" Ne yapacağız?"dedi Emel nefes nefese. Daha fazla koşabilir miydi? Bilmiyordu. Sokakta arkalarındaki adamlardan birinin sesini duyduklarında Kaan daha da sıkıştırmıştı Emel'i duvara. Eli Emel'in zorlukla topladığı saçlarına gitti ve onları tek hamlede açarken Emel'in saçları açılmış ve dağılmıştı.


"Ne yapıyorsun Kaan?"dedi Emel kısık bir sesle. Şu anda anlam veremiyordu. Duvar ile arasında kalmışken mantıklı düşünemiyordu çünkü Kaan'ın sağı solu belli olmuyordu. Fazla yakındılar Emel'e göre.


"Güveniyorum demiştin..."dedi Kaan, Emel'in yüzüne eğilirken. Aklına başka bir şey gelmiyordu da bu sadece bu anlık değildi.


"Evet... Hâlâ da sözümün arkasındayım!" demişti Emel başını kaldırarak. Şimdi daha iyi görüyordu Kaan'ın gözlerini ve bu durum zorlukla yutkunmasına neden olmuştu.


"Emel... Çıkışta kafamı kırarsın olur mu?"dediğinde Emel kaşlarını çatarken sokakta yankılanan adım seslerini daha iyi duymaya başlamışlardı. Kaan adamı gördüğünde vakit kaybetmedi.


"Ne? Ned-"derken Emel'i susturan Kaan'ın üzerine eğilip öpmesi olmuştu. Adam gecenin bir yarısı duvarın dibinde ne işler karıştığı az çok belli olan iki kişiyi önemsemeden başka sokağa dalarken onlar ayrılmamışlardı.


Başka ayrılmayan şey ise Toprak'ın Eliz'in belinde olan elleriydi.


"Dede? Getirdiniz mi?"dediğinde Eliz, Orhan Karayel ona bir çanta uzattı.


"Çabuk harekete geçin... Her ne yapıyorsanız hızlı olun çocuklar! Ülke tam da isteğimiz gibi karışmış durumda çünkü!"dedi Ziya Atılgan.


"Kuruma dönün... Biz işimizi halledip dönene kadar diğerleri de dönmezler ama ekipleri her saldırı da olduğu gibi geri çağırmayı unutmayın!"dedi Eliz ve arabaya yöneldi.


"Dikkatli olun..."dedi Ziya Atılgan.


"Birbirinizden ayrılmayın..."dedi Orhan Karayel. İkisi de kafasını salladı ve arabaya binip HOS havalimanına doğru yola çıkarlarken Alev ve Yiğit üçüncü aşama olan şehir değiştirme işini yapmış ve oradaki İtalya kurumuna karşıda bir saldırı düzenlemişlerdi ve bunu gece yaptıkları için daha kolay olurken Alara ve Yağız daha yeni varmışlardı Muğla'ya. Alev ve Yiğit Malatya'daki işlerini hallederken Alp'in keyfi yerindeydi. Diğerleri saha görevi ile uğraşırlarken o Büşra ile uğramıştı ve Büşra yine kahve ile geliyordu ona. Ekip arkadaşı olduğu için ve görevi riske atmamak adına onun her dediğini yapmıştı ama bu kahveyi de içmezse kafasından aşağıya dökmeyi düşünüyordu.


Büşra kahveyi Alp'in başından dökmeyi düşünürken Alp'in aniden kolunu kaldırması ile tepsiye çarpması bir olurken Büşra'nın yeni yaptığı kahve üzerine dökülmüştü. Kahveyi daha yeni yaptığı için yanmıştı ama şu anda bu yanmayı önemsemiyordu çünkü başka dertleri vardı. Alp bunu bilerek yapmamıştı ama Büşra'nın sabrının kalmadığını da fark etmişti.


Abarttığını anladığında ise iş işten geçmişti. Büşra sinirle tepsiyi Alp'in kafasına geçirince bütün ipler kopmuştu.


"Senin benimle derdin ne? Geldiğimizden beri bir kahve kahve tutturdun! Yaptıklarımın hepsine de bahane buldun ve en sonunda..."dediğinde sinirinden güldü.


"Bak bu gerçekten isteyerek olmadı!"dediğinde Büşra daha da sinirlendi.


"Ha deminkiler isteyerek olmuştu yani!"dediğinde hayal kırıklığı ile bakıyordu Alp'e ve Alp bu bakıştan hiç hoşlanmamıştı. Büşra anlayacağını anlamış bir şekilde kafasını sallayarak odanın çıkışına yöneldi.


"Büşra..."dediğinde Büşra onu dinlemeyerek odadan çıktı. Alp her ne kadar peşinden gitmek istese de bilgisayarlardan ayrılmadığı için odada kaldı. Yerine geri oturduğunda ise artık eski neşesi yoktu çünkü Büşra'yı kırdığını fark etmişti.


İkisinin arasında oluşan bu derin çatlağı doldurmak zaman alacaktı ama onlar doldurmak isteyecekler miydi? Zaman gösterecekti!


Emel ve Kaan nefes nefese birbirlerinden ayrıldıklarında konuşmaya bile fırsat vermeden Emel'in elini tuttu ve yürümeye başladı Kaan. Şehir değiştirmeleri gerekiyordu ve ikisi de bunun farkındaydı. Bu yüzden hiçbir şey demediler birbirlerine ama Emel, Kaan'ın kafasını kıracak gibiydi. Karşılık vermese daha haklı çıkar gibiydi ama şu anda bunu düşünecek zamanı yoktu.


Onlar Alp'e durum bilgisi geçerlerken Eliz ve Toprak Rusya'ya inmişlerdi.


Şu anda Türkiye'de saat 04:46 idi. İstanbul, İzmir, Gaziantep, Mardin, Muğla ve Malatya olmak üzere altı ile saldırı olurken Kaan ve Emel'in bir saat içinde Erzincan'da yapacakları saldırı ile bu sayı yediye çıkacaktı.


Alara ve Yağız Ankara'ya geri dönmek için hazırlık yaparlarken Yiğit ve Alev çoktan yola çıkmışlardı.


"Hoşgeldin Eliz..."dedi Ostroverkhov. Önceki toplantıya gelememişti ama buna ev sahipliği yapıyordu bu sefer. Eliz gülümsedi ve ona sarıldı. Yeraltının soğuk imparatorları ile garip bir şekilde sıcak bir bağ kurmuştu ama iki tarafta bundan memnundu.


O sırada Eliz'in kulaklını Alp'in sesi doldurdu.


"Eliz... Operasyonlar başarılı! Seni... Sizi bekliyoruz!"


Loading...
0%