Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm ~ İlk Düğüm

@feusa

Sorun daha patlak vermeden önlem almak gerekiyordu.

Çünkü az zamanımız kalmıştı.

Hissedebiliyordum.

" Evet, hadi başlayalım. Şu ajan tarafından bize getirilen siyah kutu nerede? Emel sen almıştın değil mi?" diye sordu Alp.

Bir malikaneye benzemekle kalmayan gerçekten malikane olan evimizde bize ayrılan çalışma odasında son görev için hazırlıklar yapıyorduk. Dün akşam evden çıktığımı hiçbiri fark etmemişti. Bu benim için inanması zor olaylardan biriydi çünkü altımızda göbek bağımız bir gibi gezerdik ortalıkta.

" Evet , işte burada." dedikten sonra kutuyu masaya koymuş ve içindekileri çıkarmaya başlamıştı. Kutunun içinden sahte pasaport ve kimlikler, silahlar , bıçaklar , kameralar ,ses dinleme cihazları gibi bu görevimizde ihtiyacımız olabilecek eşyalar çıktı. Alara onları da incelendikten sonra bize döndü.

Bu sırada Yiğit abim beni dürtüyordu çünkü kafam hiç de buralarda değil gibiydi ve onlar da bunun farkındalardı.

" Siz kutuyu boşaltırken ben de adamın hayatını okudum. Adamın ismi Zafer , Zafer Saygın. Saygınlar beyaz eşya firmasının sahibi. Bu beyaz eşyaları yurt dışına pazarlıyorlar."dedi Alara.

" Peki uyuşturucu bu işin neresinde?" diye sordu Yağız abim. Abimin dürtmesi sonucunda kendime gelmiş ve kağıtlardan bir kaçını okumuştun ki okumadan da anlaşılabilir bir durum söz konusuydu. Derin bir nefes aldığımda bakışlar bana döndü.

" Uyuşturucu bu işin tam olarak içinde abi. Uyuşturucuları beyaz eşyaların içine yerleştiriyor olabilirler. Yüksek ihtimalle de öyle yapıyorlardır. " dedim.
" Alp..."diye de ekledim.

Alp ne yapması gerektiğini anlamış bir şekilde bilgisayarına gömüldü.

" Bu adamın tek başına çalışacağını düşünmüyorum. İlla ki bir ortağı ,yardımcısı vardır."dedi Yağız abim. Haklıydı. Bu tipler asla yalnız takılmazdı.

" Muhtemelen, ama biz şimdilik sadece Zafer Bey üzerine oynamalıyız. Bize verilen görevde çökertmemiz gereken kişi sadece o."dedi Alara. Alp seslenince hepimiz ona doğru döndük.

"Evet, kuzişler yarın akşam yeni bir yatırımcı bulmak için davet veriyormuş Zafer Bey. Ama şöyle bir sıkıntı var ."dedi Alp.

"Nedir o sıkıntı?"diye sordum.

"Bu davete eğer biz de katılırsak..." derken Alp ben hemen lafa atladım.

" Tabii ki de katılıyoruz. Bundan daha iyi bir fırsat yakalayacağımızı sanmam." dedim Hepsi de beni onayladılar. Alp konuşmasına devam etti.

"Biz de katıldığımıza göre üç tane şirket orada olacak ve sıkıntıya gelecek olursak bu şirketlerden sadece bir tanesiyle anlaşma yapacaklarmış. Başvuruda öyle yazıyor."

" Tamam , halledilebilir. Sıkıntı yok! Bu davetin yapılacağı binanın bir haritasını buluyorsun hemen Alp."dedim kendimden emin bir şekilde. Ben inanmazsam onlarda inanmazdı. İnanmasam bile inanmış gibi rol yapmakta gerekirdi bazen.

" Tamamdır. Hemen buluyorum siz devam edin."dedi Alp. Yine gömüldü dünyasına.

"Emel ,sen ve Alp her zamanki gibi... Siz ikiniz evli ve mutlu bir birlikteliği olan bir çifti canlandırıyorsunuz." dedim. Yağız ve Alara'yı göstererek. Yağız ve Alara aynı anda biz mi diye bağırdılar.

"Evet, bir itirazın mı var yoksa abi?"dedim böyle bir ihtimalin olmadığını vurgulayarak.

"Yok canım kardeşim senin sözünün üstüne hiç söz söyler miyim?"dedi. Her hâlinden belli oluyordu bu durumdan hoşlanmadığı.O sırada diğerleri gülmemek için kendilerini zor tutuyorlardı. Abilerimin ikisi de hâlâ kızgın olduğumu bildikleri için bir şey diyemiyorlardı. Alara bir iki mırın kırın etti ama itiraz etme hakkının olmadığını bildiği için hemen işine odaklandı.

"Ben senin karının asistanı aynı zamanda çevirmeni olacağım. Yiğit abim de senin asistanın olacak. Anlaştığımızı düşünüyorum." dedim.
" Neyi çevireceksin?"diye sordu Emel.
" Alara Fransız bir kadını canlandıracak o yüzden çevirmene ihtiyacı olacak."dedim. Planı anlatmaya devam ettim. Yaklaşık on beş dakikalık bir anlatma sonucunda plan hepsinin kafasına oturmuştu.

"Haritayı çıkardım. "dedi Alp.

"Sendeyiz. "

"Öncelikle binanın üç tane çıkışı var. İki tanesi arkada bir tanesi ön tarafta kalıyor. Ayrıca yangın merdivenlerinin de olduğunu unutmayın belki işinize yarayabilir."

"Umarım gerek kalmaz"dedi Alara.

"İnşallah ...Toplantı burada yani ikinci katta yapılacak. Okuduğum bilgilere göre adam hiç yanlız takılmıyor en az bir grup korumayla dolaşıyormuş. Bu durumu bütün camia bildiği için şaşırmıyorlar. Yani sizin de şaşırmamanız lazım. Bence Emel'i garson olarak oraya sokalım. Eğer bir sıkıntılı durum olursa yangın alarmını çalıştırır. Sizin kaçmanız için gerekli süreyi sağlar."

"Bu fikri beğendim. Sahte isimler..." dedim ve devam ettim.

" Sen Alara ,Chloé Martin'sin. Yağız sen de Mert Gümüşoğlu'sun. Yiğit senin de ismin Demir Aydıner. Benimki de Aslı Kara. Şimdi Emel'in getirdiği kutunun içindeki dosyalardan kendi sahte hayatlarımıza çalışıyoruz. Yarına kadar. Birde bu toplantı saat kaçta olucak ? Ona göre çarşıya inmemiz lazım ben tekrardan okula gitmek istemiyorum. Hele de Sinem ile tekrardan karşılaşmak. Asla!"

" Sen ne dersen o canım kardeşim ben amcamla konuşurum." dedi Yağız abim.

"İyi olur..."dedim ve çıkışa yöneldim. Sonra da çalışmaya odasından çıktım.

Şu an odamın içinde yarınki davet için kıyafet bakıyorum. Ve sanırım istediğim gibi çok abartılı olmayan bir tane buldum. Bu elbise siyah ve dar. Kollarının tül olması elbiseye daha farklı bir hava katıyordu. Aynı zamanda büzgülü ama çok kısa değil çünkü abimler böyle bir şey giymeme hayatta izin vermezlerdi. Biraz kıskanç erkeklerdi. Bana izin verseler bile diğer canlıların yaşayacağını sanmıyordum. Daha önceki görevlerde bu durumu deneyimlemiş bulunmaktaydım.

Üzerimi değiştirip hazırlandım. Dışarı çıkmam gerekiyordu. Abimleri atlamak için de güzel bir bahanemin olması lazımdı.

"Elizz çok önemli bir şey oldu."dedi Alara. Odama pat diye girdiği için düşüncelerim bıçak ile kesilmiş ve çöpe atılmıştı resmen.

"Yine ne oldu ? Yüreğime indirmek gibi bir sorunun mi var senin?"

"Ben ne giyeceğime hâlâ karar veremedim."dedi. Ve telefonundan elbiseleri göstermeye başladı. Tam tamına bir saat sonra yüz elli iki tane elbisenin arasından koyu lacivert, uzun ve birazcık dekoltesi olan bir elbiseye karar verdik.

Alara'nın elbise sorununu da çözdüğümüze göre artık çıkabilirdim. Tam odadan çantamı almış çıkıyordum ki Alara beni durdurdu ve ayakkabı seçmemiz lazım dedi. Akşam olmak üzereydi ve benim bir an önce çıkmam gerekiyordu. Ayağa kalktım. Alara'nın arkasına geçtim ve onu kapıya doğru itekleyerek odadan çıkardım. Ben de onunla birlikte çıkmıştım. Kapıyı hemen kapattım. Sonra da ona doğru döndüm ve tekrardan rahatsız etmesin diye Emel'in geçen günlerde bir ayakkabı kataloğu incelediğini, onun benden daha iyi yardım edeceğini söyleyerek ufak bir yalan uydurdum. Allah'tan Alara bu yalanıma inandı ve beni rahat bıraktı.

Gizlice evden kaçmak sadece beş dakikamı almıştı. Sonra da arabanın içindeki konum cihazını devre dışı bıraktım ve hastaneye doğru yola koyuldum.

Hastanedeki işim bittiği gibi yola koyuldum. Moralim dün gecekinden daha da bozuktu. Hastanede duyduklarım hiç de iyi şeyler değildi. e
En az beş kez ve bu sayı muhtemelen daha da artacaktı ama doktor beni rahatlatmak için bunu söylendiğine emindim, gelmem gerektiğini söylemişti.

Dalgındım ki bu dalgınlığım birden bozuldu. Tüm vücudum birden irkildi. Birden öne doğru savruldum ve emniyet kemerinin önemini kafamı direksiyona çarparak bir kez daha anlamıştım. Neler olduğunu da hâlâ idrak edemezken kafamı yavaş yavaş kaldırdım ve koltuğa yaslandım. Beynim zonkluyordu resmen. Bakışlarım camdan dışarıya taştığında neler olduğunu anlamıştım.

Öndeki arabaya çarpmıştım. İşte bu hiç iyi olmadı. Arabadan uzun boylu bir adam öfkeli öfkeli konuşarak arabanın yanına geldi . Bir şeyler söyleyerek kapımın yanına geldi ve hızlıca kapıyı açtı ama bana bakmasıyla o siniri buz gibi dağıldı ve endişeli bir şekilde içeriye eğildi.
Gözlerim kapanıyordu. Açık tutmam gerekiyordu ama artık zorlanıyordum.

"Hey... Bana bak! Sakın gözlerini kapatma..."dedi ve beni dikkatli bir şekilde arabadan çıkararak kucağına almıştı. Şu anda bir yabancının kolları arasındaydım.

Adam beni kendi arabasına yerleştirirken etraftaki insanların telaşlı ve bir o kadar da meraklı seslerini duyabiliyordum. Gözlerimi tekrar araladığımda gözlerim adamın boynundaki dövmeye takılmıştı. Gözlerimi tekrar kapandı ama adamın adımları birden durduğunda tekrar açılmak zorunda kaldı. Adam da benim boynumdaki dövmeye bakıyordu. Sanırım o da benim gibi anlamıştı. Arabanın ön koltuğuna beni bırakıp hemen kemerimk bağladı ve kapıyı hızlıca kapatıp kendi tarafına geçti. Arabanın çalıştığını sesten anlamıştım ama bilincim ısrarla devam ediyordu beni uykuya sürüklemeye.

"Sen..."dediğinde yabancı olan ama artık bir o kadar da yabancı gelmeyen adam. Sesinde nefretten daha çok bir şaşkınlık vardı. Zorladım kendimi. Ama o önce davrandı.

"Sen bir Karayel'sin..."dedi şaşkınlık içinde. Kafamı sallamak istesem de olmadığı gibi acı da verdi. Canım yanarken konuştum.

"Sen de bir Atılgan'sın..."dediğimde bakışları anlık bana döndü. Sadece kafasını salladı.

"Uyuma... Konuş benimle!"dedi ama uyku çok tatlıydı...
Belki kurtulurdum sorunlardan..
Olmaz mıydı?
Ölüm benim gibi biri için kurtuluş olur muydu?

"Rol yapmana gerek yok... Ölmem senin için sorun olmazdı sanırım..."dedim kısık bir şekilde. Derin bir nefes aldı. Ama bu çok derinden alınan bir nefesti.

"Masum insanlara karşı bir nefretim yok... Sizin aksinize..."dedi. Aklınca bana laf sokuyordu. Şu anda kendimde olsam ona kesinlikle haddini bildirmiştim. Boynuma kadar inen kanı hissedebiliyordum ve kan kokusu midemi alt üst etmeye başlamıştı. Yemek yemeyi unuttuğum da şimdi aklıma geliyordu.

"Masum olmadığımı bildiğine eminim Atılgan... Yoksa beni tanıyamazdın!" dediğimde bir süre sessiz kaldı.

Ortamı ise onun telefonun melodisi böldü. Telefonu açtı mı yoksa kapattı mı bilmiyorum ama hastaneye geldiğimize emindim. Beni sedyeye yatırıp içeri götürürlerken o da peşimizden geliyordu.

Yaklaşık on beş dakika etrafımda dolanan hemşire ve doktorlar nihayet beni yalnız bırakmışlardı. Bir serum takmışlardı ve bu gece uyumamam gerektiğini söylemişlerdi.
Sabaha kadar nöbet tutardım artık!

Perdenin hareket sesi kulağıma ulaştığında bakışlarımı oraya çevirdim. Gelen Atılgan'dı.

"Nasılsın?"dediğinde sinir bozucu bir şekilde gülümsedim.

"Umurunda mı?"dediğimde verdiğim cevap onu sinirlendirdi. Yatağa iyice yaklaştı ve çantamı yatağa koydu.
Aklıma ilk gelen ve en önemli soruyu ona sordum.

"Birine haber verdin mi?"dedim. Her ne kadar endişemi gizlemeye çalışsam da olmadı. Fark etti ve kaşları çatıldı.

"Hayır... Etmem mi gerekiyordu Karayel?"dediğinde rahat bir nefes verdim.

"Burnunu sokmaman gereken yerleri bilmen hoşuma gitti Atılgan!"dedim.

İsmini tam olarak bilmiyordum ama o benimkini elbette ki biliyordu.

"Senin kafan iyice yerine gelmiş anlaşılan... Seni eve götürecek birini araman gerektiğinin umarım farkındasındır."dedi ve yataktan uzaklaştı.

"Ben kendi başımın çaresine bakmayacak birine mi benziyorum?" dedim ve serum kablosunu tek çekişte çıkardım kolumdan. Beni durdurmak istese de bunun benim için bir anlam ifade etmeyeceğini anlayınca vazgeçti. Yataktan birden kalktığım için etraf bir pervane gibi dönmeye başladığı için kalkmam ile oturmam bir olmuştu ve o bütün bunları gülmemek için zor duran bir ifadeyle izliyordu.

"Hastaneye yatırılmak falan mı istiyorsun?"derken benim yanıma gelmişti ve kolumdan tutarak destek vermeye çalışıyordu. Şu anda ihtiyacım olmasaydı kesinlikle onun ellerinden kurtulurdum.

Ona hiçbir şey demedim o da üstelemedi. Hatta çıkış işlemlerinde ve arabasına binerken de bir şey demedi. Sadece bana yardım etti. Şu anda arabayı kullanıyordu. Arada bakışları ile beni kontrol ediyordu. Aramızdaki bu sinir bozucu sessizliğe ben son vermiştim.

"Beni sahilde indirebilirsin..."dediğimde bana sorgular bakışlar atmaya başladı.

"Oradan yürüyerek eve mi gitmeyi düşünüyorsun?"dedi alaycı bir şekilde. Gözlerimi devirdim.

"Eve gideceğimi sana düşündüren nedir?"dediğimde bir an için döndü kaldı. Aklından kim bilir neler geçiyordu...
Araba sahil kenarında durduğunda hiçbir şey demeden arabadan indim.

"Karayel..."derken sözünü kestim.

"Teşekkürler!"dediğimde bakışlarındaki şaşkınlık gözlerinden okunuyordu ama ben devam ettim.
"Umarım bir daha karşılaşmayız Atılgan!"dedim ve onun cevap vermesini beklemeden kapıyı kapattım. Yavaş adımlarla banklara ilerlerken uzaklaşan arabanın sesini duymuştum.

Banka oturduğum gibi Alp'i aradım. Beni buradan alıp eve sessiz bir şekilde sokabilecek tek kişi oydu. Her ne kadar abilerimle yardımcı gibi görünse de aslında onlara hiç yardımcı olmazdı.

Alp yaklaşık yarın saat içinde sahile geldiğinde yüzündeki telaş kalbimi acıttı. Benim için endişelenmesini istemiyordum ama endişelenmek zorunda kalmıştım.

"Ne oldu sana?"dediğinde bana sarılıyordu ama daha çok kemiklerimi kırmak üzereydi.

"Biraz daha sarılırsan kırılmayan kemiklerim de kırılacak!"dediğimde beni hemen bıraktı ve hasat kontrol yaptı.

"İyiyim... Beni eve götürmen gerek... Yokluğum anlaşıldı kesin!"dediğimde Alp hayır anlamında bir işaret yaptı. Dedem yine anlamıştı evden çıktığımı tabi...

"Ne oldu? Anlat bana..."dediğinde yolda anlatmayı teklif etmiştim. O da itiraz etmemişti. Yol boyunca ondan azar yemek zorunda kalmıştım. Atılgan'dan bahsetmemiştim. Sadece bir vatandaş olduğunu söylemiştim. Arabayı ise ,Alp , evdekilere fark etmeden tamir ettireceğini söyleyip beni büyük bir yükten kurtarmıştı.

Eve gerçekten de gizlice girdiğimizde Alp beni odamda da yalnız bırakmadı ve uyumam için elinden geleni yaptı. Öğlene kadar uyanık kalmıştık. Akşam görevde uyuklamamak içinse biraz uyumuştuk. Gitme saati yaklaşırken ise abilerim tarafından uyandırılmıştım. Neyseki yatmadan önce alnımdaki yarayı makyaj ile gizlemeyi az da olsa başarmış ve onlara göstermemiştim. Şimdi de odamdan çıkmış ve aşağı inmiştim.

Emel normalde düz olan saçlarını iki yandan ayırıp balıksırtı örgüsünü yapmış ve üzerine garson kıyafetlerini giymişti. Alp ise kıvırcık saçlarıyla biraz uğraşmıştır görünüyordu. Siyah pantolon , tişört ve gömlek giymişti. Yiğit abim ise her zaman ki gibi saçlarını yana doğru taramıştı. Pantolon ve siyah bir gömlek giymişti. Bu renk ona çok yakışıyor, renkli gözlerini ortaya çıkarıyordu. Uyumlu olmuştuk. Alp ben aşağıya inerken bir ıslık çalmıştı.

"Ooo kuzen çok güzel olmuşsun. Uykunu da almışsın anlaşılan..."dediğinde Alp beni yokluyordu. Ona sorun yok dercesine göz kırptığımda Emel öbür taraftan beni çekiştiriyordu.

" Sen bu işi biliyorsun kuzi!" deyip elini kaldırdı ve çak bir beşlik yaptık. Yiğit abim ise bana kötü kötü bakıyor ama Asuman korkusundan dolayı bir şey diyemiyordu. Sadece,"Çok güzel olmuşsun." dedi. Ben de bu iltifatları için teşekkür ettim. Sonra da Alara ve Yağız abim hala hazırlanıyor mu diye soracak iken Yağız abim siyah gözlükleriyle ortama giriş yaptı. Takım elbise ona çok yakışmıştı. Dalgalı saçlarını Yiğit abimin saçları gibi yapmıştı. Bence dağınık saç onlara daha çok yakışıyordu ama böyle de fena gözükmüyorlardı. Onun da gözleri elaydı benimkiler gibi. Aramızda annemize en çok benzeyen Yiğit abimdi. Gözler tamamen annemin gözleriydi. Ben ve Yağız abim, babam gibi ela gözlüydük.

Artık hepimiz Alara'nın gelmesini bekliyorduk. Onu beklerken o kadar çok zaman geçmişti ki planın üstünden üç kez geçmiş ve sonra da çay bile içmiştik.Sonunda Alara Hanım da gelebilmişti. Alara'nın elbisesinin rengi abimin takımıyla aynı renkti. Bunu uyumlu olmaları için ben ayarlamıştım. Ayağına yüksek bir stiletto giymişti. O benim aksime topuklu ayakkabılarla daha iyi anlaşıyordu. Kahverengi saçlarına maşa ile hafif hareket katmıştı.

Bu arada toplantı saatine çok az kalmıştı. Bu yüzden hemen arabalarımıza bindik ve yola çıktık. Alara'yı beklerken oldukça vakit kaybetmiştik bu yüzden hızlanmamız gerekiyordu.

Bizi neyin beklediğinden habersiz yola koyulurken kader ilk düğümü bize çoktan atmıştı...


Instagram: midnight_dreameers

💙


Loading...
0%