Yeni Üyelik
21.
Bölüm

21. Bölüm ~ Tehlike Saçan Eşleşmeler

@feusa

Eliz Erçil Karayel...


Bütün ikna çabalarım, ağlamalarım, zırlamalarım işe yaramadığı gibi Toprak bir de beni ikna etmişti. Avcıyken av konumuna nasıl düştüm bilmiyorum ama hafif sarhoş olmasam ikna edemezdi beni. Çok kararlıydım. Bunu ona yapamazdım. Hakkım yoktu. Onun hayallerine de taş olmak istemiyordum. Bencillik olacaktı ki uzun zamandır hiç onun açısından düşünmediğimi fark etmek gayet bencilce ve kötü hissettimişti.


Nasıl konuştuk, ne dedik ya da ne anlattı da beni ikna etti bilmiyorum ama konuyu nasıl kapattığı aklımda kalmıştı.


Gerçekten zihnim bile beni tınlamıyordu.


Bu kadar kolay ikna olmamın sebebi ona bağlanmamdı. Ben kör kütük bağlanmıştım. Bırakamayınca da o bıraksın istemiştim. O da olmamıştı. Bencillik olacağını söylemiştim. Bencil oluruz dediğini hatırlıyorum. Sanırım orada beni bıraksa asla kalkamazdım. Kafam yerine geldiğinde daha iyi anlayacağıma da emindim.


Daha konuşur muyduk orada? Konuşurduk ama bizi bölen şey bir anons sesi duymamızdı. Oradan nasıl çıkmıştık bilmiyordum ama tamamen ayıldığım anın tam olarak o rönesans tablosu olduğuna emindim.


Alara bir adamı dövmeye çalıyordu. O adam Doğu'ydu. Yağız abim Alara'yı tutmaya çalıyordu. Kaan ve Emel ise başka birisiyle kavga ederken Yiğit abim Alev'in olaya girmesini engelliyordu. Büşra ve Alp ortada yok derken biraz daha etrafıma bakındığımda onların bunlardan uzak bir köşede kavga ettiklerini görmüştüm.


Peki bu rönesans tablosunu bitiren kimdi?


Büşra ve Alp hariç bütün ekibimi kelepçeleyen polisti. Bizde onların peşinden gidiyorduk. Büşra ve Alp de bizimleydi. Toprak ile olduğum zamanki neşem de sevincim de mutluluğum da siyah poşetle bana el sallıyordu. Öfkeden kuduruyordum.


"Hayır anlamıyorum... Gerçekten yani! Amacımız biraz eğlenmek ve çıkışta da magazinelere yakalanmış gibi yapmaktı! Amacımız hapise, parmaklıklara düşmek değildi!"dedim. Camı açmıştım çünkü yanıyordum ama ben açsam da Toprak kapatıyordu. Yine aynısını yaptığında derin bir nefes aldım.


Hayır ona patlamayacaktım.


"Tekrar anlat Büşra..."dedim. Olayın bütününü beş kez ondan dinliyordum ama hâlâ ikna olmuyordum. Neden? Bilmiyordum.


"Ya dedim ya işte Doğukan geldi. Alara'ya bir şeyler sordu. Sonra Alara'ya bir şeyler oldu. Ağlıyordu sanırım çok seçemedim..."


"Alplere baktığın içindir!"dedi yanında oturan Alp. Büşra her konuştuğunda ona laf sokup duruyordu ama ben ona birazdan elimin tersiyle çarpacaktım. Az kalmıştı.


"Alp! Bir daha bölersen seni de bölerim kardeşim!"dedim ve Toprak'a döndüm. Yine camı kapatmıştı." Sende şu camla uğraşmayı bırakır mısın?"dediğimde tepkisine bakamadan telefonum çaldı.


Herkes sinirimden nasibini almış durumdaydı. Almayanlar da az beklesinlerdi.


"Evet!"dedim. Alp ve Büşra arkada itiş kakış birşeyler kurcalıyorlardı. Toprak benim tarafıma bilerek bakmıyordu çünkü sırıtmak ile meşguldü .


"Kamera kayıtlarını sildim. Bir iki sakin ve güzel fotoğrafı da basına verdim. Yani bu gece eğlence yaptığınız anlaşılacak!"dediğinde rahat bir nefes aldım. Zaten işleri yoluna koyacağımı biliyordum ama sanırım alkol bende biraz sinir yapmıştı.


Bunda bile işim ters gitmişti. Mükemmeldi.


"Tamam... Onları çıkardın mı?"dedim. Dudaklarımı kemiriyordum.


"Evet ama sana haber vermeden çıkarayım demedim!"dediğinde mutlu olmuştum çünkü onlara güzel bir azar çekmem gerekecekti.


"Çok teşekkürler... Komiser kim?"


"Komiser arkadaşım ve ona ismini versen yeter!"dediğinde ona teşekkür ederek kapattım. Az bir yolumuz kalmıştı.


"Devam et bakalım Büşra..."dedim. Rahat rahat geri yaslandım. Biraz daha durulduğumu fark etmişlerdi. Derin bir nefes aldıklarını fark etmiştim de benim yine neden karnım ağrıyordu? İki azar çekecekken bir de karın ağrısı çekemezdim ama onlara bir ders vermek için her acıya katlanırdım.


"İşte Alara yer çöktü. Sonra hepsi çöktü. Alev geldi. O da onlar gibi yere eğildi. Sonra Alara birden kalkınca hepsi kalktı. Bu sırada yanlarına Emel ve Kaan da gelmişti. Tek durup onları izleyen de onlar değildi. İnsanlar etraflarını sarmışlardı da neyse... Alara şişeyi Doğukan'ın kafasına geçirince Doğukan donup kaldı. Alara onun üzerine atlarken o birşey yapmadı. Yağız Alara'yı tutmaya çalışırken Yiğit, Alev'i aradan çekti derken Kaan da Emel'in kolunu tutan herife yumruğunu geçirdi. Şu anda yanımda oturan herif beni bulduğu için gerisi izlemeyemedim."dedi Büşra. Sonunu sinirle söylerken gelmiştik. Büşra hemen inerken Alp'te inmişti.


Toprak inmemi bekliyordu muhtemelen ama benim karnım ağrıyordu. Kesin Utku'nun bedduası falan tutmuştu. Ama robot süpürge mi yoksa normal süpürmek mi sorusuna neden normal süpürmek cevabını vereyim ki? Bu yüzden bana kızmıştı çünkü eşinden bu yüzden azar yemişti ve acısını da benden çıkarmıştı.


"İnmiyor muyuz?"dedi Toprak bana dönmüş beni inceliyordu." Hâlâ depodaki konuşmaları mı düşünüyorsun?"dedi sonrada. Sanırım her an ondan ayrılmamdan korkuyordu ve bunu da ona ben yapmıştım. Gerçekten iyi niyetli bir düşünce ile çıkmıştım ama pişman olmuştum. Sarhoşluktan mı yoksa salaklıktan mıydı bilmiyorum ama durumumu sorun etse en başından benimle olmazdı zaten. Bunu sorun edecek bir adam değildi Toprak. Bu durumu sorun eden bir çok kişi tanımıştım hayatımda. Benim durumumu elbetteki bilmeden yorumda bulunmuşlardı ama can sıkıcıydı.


Toprak öyle değildi hatta onlarla bile kıyaslanamazdı. Toprak gerçekten bu durumu sorun etmiyordu. Hatta fazla ilgili olması beni tedaviye daha olumlu bakmamı sağlıyordu. Tedavilerin başarı oranı düşük olsa da inancım artıyordu. Bunu onun desteği olmadan yapmam imkansızdı. Artık öyleydi yani.


"Seni artık istesem de bırakamam..." dedim. Ona bakıyordum. Gözlerinin içine içine bakarken devam ettim.

" Bırakamadığım için sana bırak demiştim ama bıraksan yıkılırmışım gibi geliyor. Buna nasıl izin verdim bilmiyorum ama sana gerçekten bağlanmışım... Benden son kurtuluş hakkını da kaybettin Toprak Atılgan!"dediğimde gözlerindeki o kırgınlık hafifte olsa geçmişti. Ben her halükarda hissettilerimi söylüyordum. Çekinmeden söylerdim. Toprak ise tam gereken zamanda söyleyerek dengeliyordu beni.


"Bak ben seni böyle sevdim ve böyle devam edecek... Bu durumu bir kusur olarak görmen de bir hata bence... Sonuçta bu seni tanıdıktan sonra da olabilirdi ama emin ol ben senden vazgeçmezdim."dediğinde gerçekten eridim hatta karnımın ağrısı da geçmiş gibiydi.


İyi geliyordu bana...


"Ben seni vazgeçirmeye çalışsam da sen benden vazgeçme olur mu?"dediğimde yanağıma parmakları ile dokunurken bu tatlı bakışmamızı alacaklı gibi vurulan camdan gelen ses bozmuştu. Küfür kullanmazdım ama Alp illa da bana kullan diyordu.


"Bu sefer net elimde kalacak!""dedi Toprak geri çekilirken.


"Karakolun önündeyiz! Bir de seni çıkarmak ile uğraşmak istemiyorum!"dediğimde derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalışırken ben arabadan indim.


"Ne var?"dedim Alp'e.


"Gö... dondu sizin fantezileriniz yüzünden!"dedi Alp bana arkasını dönüp içeriye yürümeye başladı. Ben de peşinden ilerlerken Toprak da gelmiş ve hem yanımdaki yerini hem de eli belimdeki yerini almıştı. Komiser yanımıza geldiğinde hiçbir sorun olmadan bizi kahrolmayası ekibime götürdü.


Şimdi aşağıya inmiştik. Sinirim ise anlık olarak tekrar aktif hâle gelmişti.


Yazardan...


"Bizi burada tutamazsınız tamam mı? Duydunuz mu beni? Ayrıca biz neden burada olduğumuzu neden bilmiyoruz?"dedi Alara avazı çıktığı kadar bağırırken.


"Acaba neden?"dedi Doğukan sinirli sinirli.


"Ne bileyim anlamadım ki!?"dedi Alara. Ne yaptığını hatırlamıyordu.


Ama birazdan hatırlayacaktı.


"Bunu da mı bilmiyorsun!"dedi Yiğit.


"Deme şunu!"dedi Alev.


Karşılıklı iki hücreden parmaklıklar arasından konuşuyorlardı. Alev , Emel ve Alara bir tarafta; Kaan , Yağız, Yiğit ve Doğukan bir taraftaydı.


"Vallahi başım şişti bir susun ya!"dedi Emel oflayarak.


"Sizi neden aldılar?"dedi Kaan , Yiğit'e.


Yiğit sinirli bir şekilde gülümsedi çünkü buraya Alev yüzünden düşmüştü. Eğer Alev kenarda duran adamlara saldırmasaydı sıkıntı yoktu. Sebebi ise ona baktıklarını düşünmesiydi.


"Alev eğer onu izlediğini sandığı adamların hepsini bayıltmasaydı burada olmazdı sanırım!"dedi Yiğit, Alev'e bakarak.


"Sen ister inan ister inanma ama onlar bana bakıyorlardı."dedi Alev. Bir iki tanesini daha bayıltamak gibi hedefleri vardı oysa.


"Pişman mısın?"dedi Kaan.


"Hayır tabii ki de! Hatta beni engellemeseydi birini daha hallederdim de işte!"dedi Alev. Bu konuda kızgındı Yiğit'e.


"He seni bıraksaydım ve sende adamların gözünü oysaydın!"dedi Yiğit.


"Oyamadığım için sinirliyim zaten sana! Bir süre benimle konuşmazsan iyi olur!"dedi Alev ve onlara sırtını dönerek oturdu.


"Bizi neden aldılar ya? Yağız..."dedi Alara. Parmaklıklara yapışmış anlamsız bakışlar atıyordu.


"Ateşi falan mı var? Yoksa gerçekten bizimle kafamı buluyor bu kız?"dedi Doğukan. Kaan, Yiğit ve Yağız'ın üzerinde dolandırıyordu bakışlarını.


"Bu değil yalnız benim bir adım var! Alara..."dediğinde Alara, Emel onu susması için uyardı.


"Senin başında neden bandaj var Doğukan? Sanki geldiğinde yoktu!"dedi Alara.


Kendi felaketine doğru adım adım ilerliyordu.


"Değil mi? Yoktu! Bir düşünsene nasıl olmuş olabilir?"dedi Doğukan. Sinirden yerinde zor duruyordu. Yağız ise onu sakinleştirmeye çalışıyordu ama Alara'yı bu kadar uzaktan durdurması imkansızdı.


"Ne bileyim ben nasıl oldu? Bilmiyorum..."dediğinde beynindeki taşlar yerine oturdu bir bir.Gözleri fal taşı gibi açıldı.


"Ben yaptım!"diye bağırdı bir an. Kendisi de şaşırdı yaptığına ve ilk defa bu kadar garip hissetti. Normalde suçlu hissetmeyi sevmezdi ama bu sefer hissetmesi gerekiyordu. Hem de çok gerekiyordu.


"Senin yaptığını hiç anlamamıştım oysa... Ne kadar şaşırdım inanamazsın!"dedi Doğukan. Birazdan kendisini başka bir tarafa aldırmayı isteyecek gibiydi.


"Ben de çok şaşkınım Doğukan..."


"Alara... Hadi gel kendi kendine şaşır kuzum..."dedi Emel.


"Doğukan... Özür dilerim bak ben..."dediğinde herkes onu durdurmaya çalıştı ama o durmadı ve motora bağlayarak özür dilemeye başlarken hepsi sabır dilemeye başladı.


Alara'nın aralıksız konuşmasının durması için bir an önce gelmesi gereken felaketin , afetin , tsunaminin gelmesini bekliyorlardı.


Eliz Erçil Karayel...


Ayaklarımı bilerek sert sert vuruyordum yere. Sanırım geldiğimi anladıkları için kesilmişti içerideki fısıltılar.


Komiser yanımızdan giderken görüş açıma girmişlerdi şimdi. Kızları ayrı erkekleri ayrı parmaklıklara almışlardı.


"Çöreğim... Vanilyalı dondurmam... Bu sefer gerçekten suçum yok!"dedi Yağız abim. Derin bir nefes alırken paltomu düzelttim. Doğu'nun kafasında bir bandaj vardı. Alara'nın da eli sargılıydı. Daha yeni anlamıştı sanırım yaptığını çünkü köpek bakışları atıyordu Doğu'ya ama Doğu onun olduğu tarafa hiç bakmıyordu. Bütün karizması çizilmişti Alara yüzünden. Alara onu döverken put gibi beklediğine emindim çünkü o öyleydi. Asla bir kadına el kaldırmazdı. Görevlerde bile kadınların olduğu sorgulara ben girerdim.

Doğu öyleydi. 


"Biliyorum... Biliyorum..."dediğinde hepsi Alara'ya baktı.


"Vallahi bu sefer ne b.. yediğimi biliyorum! Gelmeyin üzerime... Doğukan..."dedi Alara. Ne döndüğünü anlamak zordu. Söz konusu benim ekibim olunca daha da zor oluyordu.


"Lütfen o hanımefendiye benimle muhatap olmaması gerektiğini birisi iki yüz elli altıncı kez hatırlatabilir mi?"dedi Doğu sadece bana bakıyordu.


"Senin evin boş mu Doğukan? Bir çekirdek çitleyelim mi?"dediğimde hepsi yutkundu.


"Bu bildiğimiz çekirdek mi?"dedi Büşra. Hepsi başını olumsuz anlamda sallarken Kaan ve Alev de olaya Fransız kalmışlardı.


"Yok canım... Benim özel üretim yaptığım çekirdekler. Öğrenmek istiyor musun Büşra?"dedim ona dönerek.


"İsteme!"dedi Alara.


"Bak ne istersen yaparım ama onu isteme!"dedi Yağız abim. Bekledikleri kadar kızmayacaktım aslında.


"Alp de bu çekirdek işine dahil olacaksa tamam!"dedi Büşra.


"Ne? Ya biz seninle ekibiz! Bunu ba-"derken Alp'in sözünü kestim.


"O zaten birinci sırada!"dedim ve Toprak'a göz kırptım. Sonra da onları çıkarmak için bekleyenler polise döndüm.


"Şu hafif sarışın renkli gözlü ile şuradaki siyah afeti çıkarın diğerlerini de bir saat sonra bırakırsınız!"dediğimde bir gürültü yükseldi. Alev ve Yiğit abim çıkarken diğerleri hâlâ sızlanıyorlardı.


"Ne? Bir saat az mı? İki saat olsun komiserim..."dediğimde bütün gürültü bir bıçak ile kesildi resmen. Alara parmak kaldırıp izin istediğinde duruşumu bozmadan konuşmasına izin verdim.


"Şimdi şöyle ki bak hayatımdaki en büyük şeyi yaparak bir suçumu kabul ediyorum..."dediğimde ben de sahil herkes şaşkındı. En çok da Yağız abim. Devam etti." Buraya düşmelerine ben neden oldum! Doğukan'ın kafasında şişe kırdım."dediğinde Doğu onu düzeltti.


"Şişeler yalnız... Dört tane kırdın!"dedi Doğukan .


"Onları da nereden buldun anlamadık zaten!"dedi Emel.


"Sanki onları izliyordunuz!"dedi Büşra gülerek. Sonra da Doğukan'a döndü.


"Sen nasıl ayakta kaldın? Ben birinciden sonrasını görmedim!"dedi Büşra. Burada Alp'e bir sitem vardı.


Dikkatli bakınca Alp'e attığı öldürücü bakışlar belli oluyordu.


"Oradan bakılınca dört şişeye devrilecek birine mi benziyorum..."dedi Doğu.


Devrilmediğini anlamış olduk.


"Bir bölmeyin beni! Neyse... İşte hepinizden özür dilerim ve lütfen normal bir şekilde çekirdek çitleyelim... Nolur Eliz... Bak hatamı da kabul ettim zaten! Kaan buraya Emel'i koruyacağım diye düştü. Hem adamlar da bizden şikayetçi değil ki! Yağız zaten hep benim yüzümden..."dediğinde yeter dercesine durdurdum.


Alara'nın bir derdi vardı.


Alara kolay kolay suçunu kabul etmezdi. Güneş tutulması gibiydi onun suçunu kabul etme ihtimali. Yılda bir ya da iki kereydi yani. Bu hepimize sürpriz olurken hepsini çıkardım oradan ve hızlıca arabalara geçtik. Doğu'nun bir sitenin içerisinde kalan evine geçmiştik. Normal bir şekilde çekirdek çitleyecektik. Normalde ben onları çitlemeyi düşünüyordum ama Alara beni çok iyi ikna etmişti ve en kısa sürede onunla konuşmam gerekiyordu.


Hepsi dağılmış hallerinden kurtulup daha iyi bir hâle geldiğinde eve varmıştık. Yolda ise bir sürü paket çekirdek almıştık.


Yere oturup bir çember yapmıştık. Ortada ise sayabildiğim kadarıyla on beş ya da daha fazla çekirdek paketi vardı. Herkesin bakışları Doğu'nun duvarlarında çerçeve içindeki çekirdek paketlerindeydi şu anda. Ben daha önce gördüğüm için çok şaşırmamıştım ama diğerleri daha ilk defa geldikleri için meraklı bakışlar atıyorlardı.


"Bunlar gerçek mi?"dedi Alara.


"Gerçek ama sen bir buçuk metre ileriye geçmezsin!"dedi Doğu paketleri açarken. Alara kaşlarını çattı.


"Sana çerçeveler ile sosyal mesafe kuralına uyman gerektiğini söylüyor..."dedi Alp.


"Pandemi biteli çok olmadı mı?"dedi Emel.


"Ey gidi günler ey..."dedi Alp etrafına bakarak. Alara onlara göz devirip paketler ile uğraşan Doğukan'a döndü.


"Bütün yol boyunca özür diledim... Ne yapayım daha?"dedi Alara, bıkmış bir şekilde. Alp ise ortaya başka bir soru bırakınca Alara'nın sorusu yarım kalmıştı.


"Bunların hepsi farklı ülkelerden sanki? Çok güzel duruyorlar!"dedi Alp.


"Hepsini gittiğim ülkelerde topladım... Çoğu hatta hepsi benim için değerli..."dedi Doğu. Çekirdek ve paketlerine çocuğu gibi bakıyordu. Evin her yerinde çekirdek paketi vardı ama çok hoş duruyordu.


"Çekirdeğin sende özel bir anlamı olmalı..."dediğinde Alev, Doğu başını salladı. Bunu ben de çok sorgulamıştım ama anlatmamıştı. Bu onun için gerçekten özeldi anlaşılan.


Hepimizin elimizde bir avuç çekirdek vardı...


"Eliz... Hep böyle takılacak mıyız?"dedi Yağız abim.


"Hapise düşmek gibi bir amacın olduğunu bilmiyordum!"dediğimde hepsi derin bir nefes verdi.


"Onu demek istemediğimi biliyorsun! Geri çekilmedik diyorsun ama çekilmemiş halimiz buysa..."dedi Yağız abim. Diğerlerinin de meraklı bakışları eşliğinde telefonumu çıkardım. Hapisten kurtarmam gereken bir ekibim olunca medyaya bakmaya zamanım kalmamıştı. Gruba bir haber atarken onlara da bakmalarını söyledim. Doğu'yu da çoktan gruba eklemiştim.


" Geçen aylarda gündeme damgasını vuran aşkta olay gelişmeler... Geçtiğimiz aylarda iki düşman aile çocukları olan Eliz Erçil Karayel ve Toprak Atılgan aşkı uzun süre gündemden düşmezken bu ayda yine yerini korudu. İki aşığın bir barda birlikte takıldığı görülürken akıllara ailelerin bu duruma nasıl sessiz kaldıkları geliyordu hep!

Bu detayları yok etmek istercesine muhabirimizin sorularına cevap veren Ömer Karayel ve Sinan Atılgan'ın yanıtları ise aşkın onaylanmadığı yöndeydi.

Sorular ve yanıtlar haberin devamındadır...


' Bu ilişkiye destek veriyor musunuz? Eliz Hanım'ın artık evde kalmadığı söyleniyor. Doğru mu?"


Ömer Karayel:' Bu ilişki ne benim ne de ailemin rızası olan bir ilişki olmak ile birlikte sonuna kadar karşı olsak da araya mesafe koyduk.'


' Oğlunuzun düşman hattından birisi ile sevgili olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Destekliyor musunuz?'


Sinan Atılgan:'Bu ilişkiye onayımız olmasa da dinledikleri pek yok görülen üzere... Ben oğluma güveniyorum. Sevdiyse sevmiştir ama bir Karayel'e asla güvenmem...'. "


"Babanın bunu demesi gayet iyi olmuş..."dedim. Diğerleri amacımı bilmelidikleri için bir yanıt vermemişlerdi. Haber devam ediyordu.


' Ortalarda dolaşan bir evlilik muhabbetti var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?'


Sinan Atılgan :' Gerçekten bir evlilik kararı ile karşıma gelirlerse o zaman yanıtımı öğrenirler... Tabi gelebilirlerse!'


Ömer Karayel:' Gerçekten gelip benden istemeye yüzleri varsa buyurup gelebilirler ama yanıtım onları memnun etmeyecektir!'


Sorulan diğer sorulara belli belirsiz cevaplar verilirken Eliz Hanım'ın hamile olduğu söylentileri ise kesin bir dille reddedildi iki aile tarafından da. Aileler bu ilişkiye her ne kadar karşı olduklarını söyleseler de iki ailenin çocukları üzerinden bir intikam peşinde olup olmadığı da akıllara takılan sorular arasında yer alıyor... "


"Siz sormadan söyleyim hamile falan değilim... Hepiniz okuduğunuza göre şimdi gelelim kuru fasulyenin faydalarına..."dedim ve ayağa kalktım.


"Evet... Artık açıkla lütfen!"dedi Emel.


"Planın ailelerin karşı olduklarını kısacası kendi hayatına döndüğünü göstermek..."dedi Toprak.


"Zeki adamın hali de bir başka oluyor işte!"dediğimde abilerim göz devirmişlerdi.


"Şimdi ne olacak yani?"dedi Büşra.


"Şimdi Castelliler de dahil olmak üzere bütün dikkatleri bizim ilişkimize çekeceğiz... Bu ilişkinin devamının evlilik ile sonuçlanacağını düşünen çok fazla kişi var. Bu evliliğe karşı olan da çok fazla kesim var!"dedim. Bunları Toprak'a bakarak söylemiştim. O da bana bakıyordu.


"Evlenecek misin?"dedi Alp.


"Daha teklif almadım... "dedim gülerek. Abilerim bir silkelendiler.


"Toprak'tan mı?"dedi Yiğit abim. Hepimiz gülerken abilerim ve Toprak garip garip bakışıyorlardı.


"İkizi olduğum için ben evlenme teklifi edeceğim!"dedi Alev, abime bakıp göz devirirken. Hepimiz gülmüştük yine.


"Nasıl yani? Siz ikiz olarak kardeşime göz mü koydunuz?"dedi Yiğit abim.


"Hâlâ sarhoş olma ihtimali?"dedi Doğu gülerek.


"Biraz..."dedi Alev. Abilerimi kendi hallerine bırakıp biz devam ettik.


"Bizim yapacağımız bir evliliğin getireceği bir çok şey onları korkutuyor."dedim. Toprak da farkındaydı. Diğerleri bizim kadar olaya sahil değillerdi.


"Nasıl yani? Siz evleneseniz ne olacak?"dedi Kaan.


"Evlenme mevlenme yok!"dedi Yağız abim. Ellerini çırparak. Kimse onu dikkate almamıştı.


"Kurumun on kurucusu olsa da hepsinin yetkisi bir yere kadar. Yetkileri en yüksek ve her türlü sözü geçen iki kişi var onlarda bizim dedelerimiz! Bu yüzden bizim işlerimiz kolay ilerleyebiliyor. Dedemin gelecekteki varisi olarak beni gösteriyorlar. Toprak da öyle. Sinem'in yerime geçme çabası bundan çünkü bazı şeyleri biliyor. Bilmemesi gereken şeyleri yani. Mesela bu bilgiyi sizin de bilmemeniz gerekiyordu. Herkes gibi kurumu on kişinin yönettiğini bilmeniz gerekiyor sadece ama işin aslı dediğim gibi."dediğimde anlamışlardı demek istediğimi.


"Siz evlendiğinizde kurumun iki büyük yetkisi birleşecek ve siz daha güçlü durumda olacaksınız!"dedi Doğu.


"Aynen öyle! Nisan'ın evlenme amacı da İtalya kurumunda söz sahibi olmaktı. Nisan bana göre daha güçlü çünkü iki ülkeyi bir arada tutan bir konumu var!"


"Onun İtalya kurumuna girmesinin de bir amacı var değil mi?"dedi Alara.


"Evet ama bu zamanı gelince öğrenilecek... Şu anda odaklanmanız gereken nokta biz ikimizin evliliğinden doğacak felaketleri engellemeye çalışan kişiler!"dediğimde hepsi başını salladı.


"Evlilik yok ama değil mi? Sahte olacak?"dediğinde Yağız abim , Alara onun ağzına bir sürü cips tıkıştırmıştı.


"Devam sen hayatım!"dedi Alara. Gülerek devam ettim.


"Üst düzey ajanlara dikkat etmeniz gerekiyor. Özellikle de sen Doğu. Sen diğerlerine göre daha yakın durumdasın ama sakın kendini tehlikeye atma!"dediğimde başını salladı.


"Sizin önceliğiniz ise öncelikle Sinem ya da sizin kuzenlerinizin arasındaki şüpheli birisi..."dedim diğerlerine.


"Var mı?"dedi Alev.


"Tuğçe olabilir... Aşırı gıcık gıcık takılıyor zaten..."dedi Kaan.


"Kesinlikle! Geçen gün gömleklerini ütülemiş..."dedi Büşra Toprak'a. Bakışlarım Toprak'ı bulurken bu Tuğçe dedikleri kişinin hastanede ne sıfatla orada olduğumu soran şahsiyet olduğu nedense ki içime doğmuştu.


Umarım sadece düşünce olarak kalır...


Umarım...


"O halde Tuğçe'yi de yakın kadraja alalım!"dedi Toprak.


Düşünce olarak kalmamıştı...


"O hâlde Sinem ve Tuğçe şu anda baş şüpheli kuzenler listesinde. Amaçları ne olabilir?"dedi Emel.


"Amaçları dışarıya bilgi sızdırmak yüksek ihtimalle."dedi Alp.


"Belki de sadece sızdırmakla da kalmıyorlardır..."dedi Alev.


"Öğreneceğiz.."dedi Doğu. Üçüncü paketi açmaya çalışıyordu.


"Odanın içinde dolanarak ne amaçlıyorsun?"dedi Kaan, bana.


"Düşünüyorum..."dedim. Sakin sakin Evi tavaf ediyordum. Çok fazla olay ve bir o kadar da ihtimal vardı. Çok karışıktı her şey. Nisandan bir haber gelene kadar kurumu daha yakın korumaya almam gerekiyordu. Kurumdaki asıl tehlike geçmişti ama casus hâlâ vardı ve bizim işimizi zorlaştıracaklardı.


"Nisan'ın kurumdaki konumuna itiraz edenler..."dedim ve onlara döndüm." Onları daha yakın takibe alacağız... Onun gücünden doğacak bir şey bile onları korkuttuysa bizimki hayli hayli etkiler!"dedim ve yerime oturdum. Toprak ve Kaan'ın ortasında oturuyordum. Avucuma çekirdek doldurup geri çekildim uzandığım yerden.


"Emir çok tepkiliydi..."dedi Emel.


"Hakan da öyle..."dedi Alev.


Onların ikisi aşırı tepki vermişlerdi. Özellikle Hakan'ın değişen yüzü bir şeyler olduğuna ikna ediyordu bizi.


"Emir'i yakın takibe ben alırım..." dediğinde Alara, hepimizin bakışları ona döndü. Alara göz devirip devam etti. Göz devirmeyi abilerime yapmıştı.


"Bakmayın öyle... Doğukan adama nasıl yaklaşacak? Evli değil... Bildiğim kadarıyla sevgilisi de yok yani yenisi neden ben olmayayım?"dediğinde Alara bu bana gayet mantıklı gelmişti. Doğukan ona yakın olamazdı ama Alara yakın olabilirdi. Alara'nın ajan olmadan önce de böyle görevleri olmuştu. Sahada gerçekten de başarılıydı.


"Sen şimdi Emir'in yeni sevgilisi olacağını mı söylüyorsun?"dedi Yağız abim. Kolundan nabzını tutuyordu.


"Gayet de mantıksız bir plan!"dedi Yiğit abim.


"Sen sevgilisi ol o halde Yiğit! Kız gerçekten sevgilisi olacağım demiyor zaten farkındaysan!"dedi Alev.


Yiğit abimi sinir edeceği hiçbir fırsatı kaçırmıyordu!


"Eğer yaparım diyorsan gayet mantıklı Alara. Daha önce de bunun gibi bir çok görevde baya yardımcı olan bir taktiğindi bu!"dediğimde benden onay aldığına mutlu olmuştu.


"Hakan?"dedi Kaan. Sonra da Emel , Büşra ve Alev'e baktı. Sanırım bu iş için hangisin atlayacağını düşünüyordu ama yanılıyordu.


"Hiç öyle bakma Kaan..."dedim ve devam ettim." Hakan evli... Ona buradan ekmek çıkmaz!"dediğimde rahat bir nefes almıştı. Onun bu haline gülerken abilerim hâlâ Alara'yı darlıyorlardı. Doğu düşünceli bir şekilde çekirdek çitliyordu. Alev ise Yiğit abime laf sokuyordu. Geri kalanlar kendi hallerine takılıyorlardı.


"Arya da vardı..."dedi Büşra.


"Evet... Bak onu unutmayalım işte! Arya gayet zeki ve dikkatli bir kız. Kurumdaki çoğu giriş çıkışlara karışmaya çalışan bir ailenin varisi yani konumu gayet iyi. Bunun gücünün kaybolmasını istemez!"dediğimde Toprak da beni destekledi.


"Arya'ya diğerlerine göre daha yakın olmamız gerekiyor..."dedi Toprak. Diğerleri de buraya dikkat kesilmişlerdi.


"Alp? Olmaz mı?"dedim. Alp'te bir şeytan tüyü vardı. Onu sadece gerektiği zaman kullanırdı ve kullandığında düşmeyeni de görmemiştim. Ağzı iyi laf yapardı kuzişimin.


"Fark etmez... Şu sıralar yoğun bir takvimim yok!"dedi Alp rahat rahat.


"İyi o halde... Alara sen Emir'i, Alp sen de Arya'yı ayarlayın kendinize... Geri kalanlar ise katların güvenliğini sağlıyor. Abilerimi zaten söylemiyorum çünkü her ne kadar engel olsam da Alara'nın peşinden gideceksiniz... Büşra sen de Alp'e gerektiği yerde yardımcı olursun!"dediğimde hepsi başını salladı. Aralarında dalgın olanlar vardı. Abilerim ve Doğu gibi mesela.


"Siz ikiniz ne yapacaksınız?"dedi Emel. Toprak ve beni göstererek.


"Biz ortalıkta ne kadar görüntü verirsek o kadar iyi olacağından aşık aşık dolaşacağız!"dedim.


"Zor olmasa gerek..."dedi Yiğit abim ve Yağız abim ile aynı anda göz devirmişti. Onlar somurturken biz gülüyorduk.


Gecenin geri kalanında gırgır şamata giderken en sonunda dağılmıştık. Dağılmadan önce de dağıttığımız yerleri toplamıştık çünkü Doğu gayet yeterli bir mesaj verircesine bakmıştı. Zaten toplamamız gerekiyordu.


Eve geldiğimde ayağımdaki topuklulardan ve yeterince üşüyüp beni rahatsız eden elbiseden kurtulduğum gibi salona geçmiştim. Saat ikiye geliyordu. Bizimkilerle yaklaşık altı saatlik bir toplanma bana altı yaş olarak geri dönmüştü resmen. Sinirden yaşlanacaktım.


Bilgisayarıma görüntülü sohbet sistemini kurarken özel gruptan da mesaj atmıştım. Müsait olduğum bir vakit benimle konuşmak istediklerine dair bir mesaj gelmişti telefonuma ve ben bunu eve gelirken görmüştüm çünkü telefonum her daim sessizdeydi. Zaten bu uygulamadan da bildirim telefonumu açtıktan sonra geliyordu.


"Yatmıyor musun?"dedi Toprak yanıma oturmuştu. Bir kolunu da omzunun üzerinden atarak beni kendine çekmişti.


"Yer altı ile konuşmam gerek... Mesaj atmışlar. Bir şey olsa da olmasa konuşmak gerekiyordu zaten arada."dediğimde onayladığına dair bir ses çıkarırken ekrana istek gelmişti görüşme için. Hemen kabul ederken bilgisayarı kucağıma almıştım.


"Ooo... Yüzünü gören cennetlik Eliz... Unuttun beni!"dedi Nisan gülerek.


"Hayır seni unuttuğum falan yok!"dedim ben de gülerek.


"Sevgili yapınca seni unutması normal değil mi? Pabucunu dama attılar Nisan sen anca Eliz de Eliz de!"dedi Dimitris. Yine aynıydı. Gıcıktı. Ona göz devirdiğimde Toprak gülmüştü.


"Evlilik haberleri çıkmış... Ne zaman düğün? Ona göre elbise bakmaya başlarım!"dedi Libby.


"Sonunda düğünlerin sadece dışarıdan katılacağın bir olay olduğunu anladın değil mi abiciğim?"dedi Lucas.


"Abi mi? Ben senden büyüğüm bir kere!"dedi Libby.


"Geçen gün geldiğinizde de aynı kavgayı yaptınız ve ben sizi kovdum hatırlıyor musunuz?"dedi Dimitris. Kavgayı seven tarafı anlaşılan bu konuda darbe almıştı.


"Gözlerimle görmesem inanmazdım!"dedi Anna. Anna da vardı bu sefer. Daniel da oradaydı. Onlarla düğünde de konuşamamıştık.


"Anna... Daniel... Sizinle o zaman görüşemedik! Malum ortalık karışık!"dedim.


"Neden acaba?"dedi Ramiro. Sırıttım.


"Ama itiraf edin kendi kurumumun yanında onlara saldırmam sizin içinde sürpriz oldu!"dediğimde hepsi homurdandı.


"Övündüğü şey de iyi bir şey olsa ağzımı açıp tek kelime etmem ama kız ülkeyi ateşe verdi resmen!"dedi Daniel.


"Baya etkili ve güzeldi!"dedi Ostroverkhov. Dimitris arkasından beni tebrik etti. Ben de gülümsedim.


"Toprak'ın hâlâ yaşıyor olması bir mucize..."dediğinde Dimitris hepsi gülerken ben göz devirmiştim.


"Gören de yalnız yapıyorum sanar! O da benimle birlikte yapıyor... Toprak desen bir şey!"dedim. Sanki bütün herşeyi ben yapıyordum.


"Sen planlıyorsun ben sadece yanında duruyorum..."dedi ve göz kırptı. Bu cümleden sonra net kızardım ama göz kırpmasaydı.


"Masadan bir bir eksiliyor dostlar!"dedi Libby. Hepimiz yine gülerken Lucas, Libby'i yine sinir etmişti.


"Neyseki sen eksilemeyeceksin..."dedi Lucas.


"Geçen gün yer altındaki en köklü ailelerden birisi haber yollamış... Benimle sevgili olabilmek için önce bu herife soruyorlar ve bu hayvan her seferinde benim bahtımı kapatıyor!"


"Abiye hayvan denmez Libby... Hem sen yapacaksın elin yer altı elmasını?"


Libby ve Lucas'ın sesi , Dimitris tarafından kapatıldığı için onların konuşmasını daha fazla dinleyemedik.


"O değilde Eliz... Ben her gün kuruma gidip gelmekten kilo verdim resmen!"dedi Nisan. Gerçekten de vermiş olduğu çok net bir şekilde anlaşıyordu.


"Yemek yemediğin için olabilir mi o?"dedi Leonardo. Yeni gelmişti aramıza.


"Yok yok yasta o! Eliz'in şimdi evlenme ihtimalinin kesin olduğunu öğrenirse hastanelik olur!"dedi Dimitris.


"Bu hiç ağzını hayra açmaz mı?"dedi Nisan.


"Bak beş yıldır tanıyorum daha ağızdan doğru bir şey çıkmadı!"dedim.


"Ben doğduğumdan beri tanıyorum ama senden farklı bir durumda değilim!"dedi Daniel. Buna gerçekten gülünürdü. Dimitris baya bozulmuştu. Aynı anda bir çok yerden ateş altında kalınca öyle oluyordu işte. Hak ettiği için asla üzülecek değildim.


"Neyse siz onu bunu bırakın da ortalık ne alemde?"dedim ciddi bir şekilde. Gülmüştük. Eğlenmiştik. Şimdi de iş vaktiydi. Hepsi benim gibi ciddi bir şekilde bürünürken ilk konuşan Nisan olmuştu.


"Kurumda vakit geçirdiğim süreç boyunca onu göremedim ama kuruma giriş çıkışlarda bir gariplik bir boşluk var... Oraya doğru yöneleceğim..." dedi Leonardo devam etti.


"Babamın kurum ile arası bu aralar daha iyi olmakla birlikte kurumun bir planının olduğunu biliyoruz ama ayrıntılara sahip değiliz çünkü gayet iyi korunan bir plan! Dikkatli olun..."dedi Leonardo ve göz kırptı.


Bir şey planlanıyordu... Büyük bir şey.


"Senin bu haberin ile birlikte yer altında karşılık başladı Eliz..."dedi Ramiro. Kaşlarımız çatılırken Ostroverkhov devam etti.


"Toplantılar devam ediyor değil mi?"dedim. Kafalarını salladılar.


"Eliz senin son hamlene kadar çok da gözüne batmamıştın Castelli'nin ama önce Nisan ve Leonardo sonra da sen ve Toprak deyince bir şeylerin farkına varmış olmalı. Yer altı karıştı anlayacağın. Sana her an saldırı olabilir..."dedi Ramiro.


"Sen kurumu korumaya aldın ama sen ve ekibin ya da aileleriniz tehlikedesiniz. En son ailenize saldırı olmuştu. Onu da araştır dedin bana ama ben ondan bir sonuç alamadım... Yine de siz dikkatli olun!"dedi Rose.


Kafamda bin tane tilki dönüyordu.


"Eliz'in yer altında görünürde bir hakkı yok değil mi? Neden hedef haline geldi bir anda?"dedi Toprak.


"Riccardo'ya zamanında düzenlediğimiz saldırıda Eliz'in onu koruma pahasına yaralandığını biliyordu. Eliz'in en büyük düşmanlarından olan Türkiye kurumuna ait bir de varis olma yetkisinden da haberdardı...Eliz'i ortadan kaldırmayı başaramadı. Bu yüzden yakın takibe aldı!"dedi Libby.


"Ortadan kaldıramadı?"dedi Toprak sorgulamaya başlamıştı.


"Hastaneden güle oynaya çıkamadı tabi. Orada kaldığı sürec boyunca kaç kere tehlike atlattı. Eliz yer altında onların bilmediğim kadar büyük bir konuma sahip. Yer üstünde de bir o kadar güçlü ve Castelli'nin bir amacı var!"dedi Dimitris.


"Bu yüzden de benim ortadan kalkmam lazım çünkü onu yolundaki en büyük taşı oluşturuyorum!" dediğimde hepsi beni onayladı. Toprak daha da endişelenmeye başlamıştı. Fark ediyordum. Daha da üzerime düşeceği kesindi.


İtalya tarafından bir saldırı geleceği de kesindi ama...


"Ayrıca kurumdaki yetkileri en yüksek kişilerin dedeleriniz olduğu bilgisi de dönüyor masada..."dedi Lucas.


Toprak'ın şu anda onların masadaki konumlarının ne olduğunu merak ettiğini biliyordum.


"Onlar da aslında bize saldırana kadar onlarla iş birliği yapıp işleme koyuyorlar. Bize zarar vermeyecek şekilde görünüp kendilerini geri çeken taraftalar..."dedim Toprak'a.


"Neden?"dedi çok haklı bir soru sorarak.


"Çünkü hepsi İtalya kurumuna hizmet ediyorlar..."dediğimde güldüler. Baya hizmet ediyorlardı şu anda da.


"Nasıl? Çok kafam karıştı!"dedi Toprak.


"Ben sana daha detaylı anlatacağım..."dediğimde Dimitris girdi araya.


"Bu arada benim hesabıma hâlâ yatak parası gelmedi? Hava muhalefetine mi yakalandı?"dediğinde ben donup kalırken Toprak gülmemek için zor duruyordu.


"O olay tam olarak ne?"dedi Lucas.


"Bak şimdi... Bun-"derken Dimitris'in sözünü kestim.


"Sus Allah'ın cezası! Ona da inanmıyor ki! Başımın belası ya! Atıyorum bekle!"dedim ve telefonumdan uygulamaya girerken onlar gülüyordu. Ben ise söyleniyordum.

" Sende tahtalar eksik gerçekten bak! Mayan bozuk ya! Gıcık herif! İki şurada iş konuşuyoruz onu da boz anca!"dediğimde işimi halletmiştim.


"Bu ne be? Benim yataklarım o kadar kalitesiz mi?"dedi Dimitris dehşet içinde.


"Ne kadar yollamış?"dedi Daniel.


"Daha önce görmediğin kadar küçük bir rakam?!"dedi Dimitris.


Az daha abartırsa ekrandan ışınlanırdım.


Ona iki yüz bin havale etmiştim bir de farklı bir ülkeye diye ayriyeten ücret ödemiştim.


"Bana bak gelirim oraya! Alırım ayağımın altına seni! Duydun mu beni? "dediğimde hâlâ kendi kendine konuşuyordu. Ostroverkhov arkadan uzanıp sesi kapatınca o kendi kendine devam ederken bize sesi gelmiyordu. Vallahi başımdaki ağrı geçmişti.


"Bizden istediğin bir şey var mı?"dedi Ramiro. Kafamı salladım.


" Aynı şekilde devam edin. Bana her an her şeyden haberdar edin ama kendinize de dikkat edin olur mu? Bir de sizde aklım kalmasın ayrıca Leonardo, Nisan'ın peşinden ayrılma! O gariplikler her ne ise gayet tehlikeli duruyor ve Nisan'ın tehlikenin üzerine atlamak gibi bir huyu vardır!"dediğimde Nisan göz devirirken diğerleri başlarını sallamışlardı.


Hepsiyle tek tek vedalaştıktan sonra kapatmıştık görüşmeyi.


Başım Toprak'ın omzundayken o benim saçlarım ile oynuyordu. Ne düşünüyordu bilmiyorum ama stresli olduğunu salladığı bacağından anlaşılıyordu. Yasladığım yerden doğrulup ona doğru döndüğümde elleri belime ve sırtımda birleştirmişti. Ellerimi yüzüne koyarken uykusunun geldiğini fark etmiştim. Aslında benim de gelmişti ama aklımdaki düşünceler uyumama izin vermeyecek gibiydi.


"Yarın daha doğrusu bu sabah şimdi ne yapıyoruz patron?"dedi. Gözleri kapalı olduğu için siyahlarını göremiyordum.


"Patron?"


"Öyle değil misin? Sen ne dersen emrine amadeyim..."dediğinde güldüm.


"Aferin asker..."


"Asker?"


"Öyle değil misin? Emrime amade!"dediğimde gülerek beni ileri çekince başım kalbine yaslanmıştı.


"Nereden buluyorsun bu enerjiyi? Uykun gelmedi mi?"dedi.


"Geldi de düşünceler uykumu salmıyorlar... Neyse. Sabah kuruma geçelim erkenden. Özellikle evlerimizin çevresine adamlar yerleştirmemiz gerekiyor! Dedelerimize dokunacaklarını sanmam! Onlara bir şey olursa biz direkt başa geçeriz çünkü ama yine de onlara da koruma altına almamız lazım..."dediğimde ses gelmedi. Kollarından zorlukla doğrulurken uyuduğunu gördüm.


"Toprak... Toprak... Hadi kalk yerine yat! "dediğimde uyandı hemen. Çok yorgundu. Her anlamda. Benim gibi. Kalkarken beni de kaldırdım. Elimi de tutarak koridora kadar yürüdük. Kendi odama geçmek için hamle yaptığımda beni durdurdu. Kaşlarımı çatarak ona döndüğümde bir şey demeden devam etti. Hemen yan odaya yani kendi odasına girdik. Yatağa yöneldik. Sonra yatağa yattı. Beni de çekince düştüm yatağa tabi bizim yataklar sağlamdı. O çürük Dimitris'inkilere benzemezdi de ben ne diyordum Allah aşkına?


Toprak ne yapıyordu sahi?


"Toprak acaba ne yaptığını öğrenebilir miyim?"dediğimde yanına uzanmıştım. Kolları yine belimde birleşmişti. Yüzümüz de birbirine dönüktü.


"Uyuyorum... Sen de uyu hadi!"dedi. Uykudan gözünü açacak hâli yoktu.


"Fark ettim de ben odama gidiyordum en son da şu anda burada neden olduğumu sorguluyorum açıkçası!"dediğimde tek gözünü açtı.


"Sana odanda yatacağını düşündüren neydi tam olarak?"


"Kendi odam olması! Hadi sen uyu ben de gideyim..."dedim. Neden göndermediğini bilsem de ondan duymak daha güzel olurdu sanki.


"Tamam burası da odan olur o halde... Zaten odan da neyse hiçbir yere gitmiyorsun çünkü birlikte uyuyacağız!"dediğinde beni kendine çekmişti. Ben gülüyordum ama o bunu görmüyordu.


"Neden?"


"Çünkü seninle uyumayı özledim!"dediğinde kalbim ben de varım diyordu aşağıdan.


İki dakika dursa şaşırdım zaten!


"Hepi topu iki kere uyuduk!"dediğimde gözlerini tamamen açmıştı. Uykusunu kaçırmış olursam daha iyi olur gibiydi.


"Bağımlılık yaptın demek ki! Uykum var ve uykum kaçarsa seni de uyutmam!"dedi tekrar gözlerini kapattı ve kafasını boynuma yasladı.


"Tabi tabi..."dediğimde çoktan uykuya dalmıştı bile. Bu gece bu kadar eğlence yeterdi sanırım... Uyumasaydı aslında biraz daha uğraşırdım gibi ama erken pes etmişti. Ama çok tatlı uyuyordu. Ne zaman uykuya yenildim bilmiyorum ama en son saçlarıyla oynuyordum.


🌥️🌥️🌧️🌧️🌧️🌧️⛈️🌧️🌧️🌧️🌧️⛅⛅


" Evlere ve kendi yanınızda dolaşan korumaların sayısını artıyorsunuz..."dedim dedelere bakarak.


"Neden?"dedi Ziya dede.


"Castelli bir şeyler planlıyor olmalı!"dedi Toprak.


"Dikkatli olacağız ki hata yapmayalım." dedim.


"Castelli'nin bir şeyler planlanıp planlamadığından nasıl bu kadar eminsiniz?"dedi dedem. Hadi ama dede... Bana yardım eden birilerinin olduğunu biliyorsun ve şimdi mi sormak geldi aklına?


"Kuruma sık saldırı yapıp bir anda geri çekilmesi tuhaf..."dedi Toprak. En azından beni kurtarmıştı.


"Öyle tabii de... Bilmiyorum çocuklar. Ortalık çok karıştı. Kurumun diğer hissedarları çoğu konuda sorun çıkarıyorlar. Evde ayrı burada ayrı ki benim haftasonu kurumdan uzaklaşmam gerekiyor. "dediğinde dedem kaşlarım çatıldı.


"Neden haftasonu yoksun?"dedim kahvemi yudumlarken.


"İşlerim var..."dedi kaçamak bir cevap vererek. Her zaman yapardı böyle. Arada sırada ortadan kaybolmak gibi huyları vardı kendilerinin.


"Bu haberler sizin işinize yaradı mı?"dediğinde Ziya dede kafamı salladım.


"Bu bir nevi olayların hızlanmasını sağladı. Castelliden gelecek bir hamlenin hızlanmasını ve hata yapma olasılığının yüksek olmasını sağladık?"dediğimde kaşları çatıldı.


"Nasıl yani? Eliz gerçekten çok karışık anlatıyorsun ve bu kadar şeyi ne ara düşünüyorsun seni hiç anlamıyorum..."dedi dedem. Ben sırıtırken Toprak buna gülmüştü.


"Şöyleki dedeler... Castellilerin benimle bir derdi var ve zaten bunun farkındasınız... Hepimiz farkındayız!"dediğimde kafalarını salladılar ve ben devam ettim." Bana yardım eden kuşlarımın olduğunun da farkındasınız. Bunlardan birisini biliyorsunuz zaten ama diğerlerini de gerektiğinde öğreneceksiniz. Şimdi ise bu magazin olaylarına gelelim... Bunlarla Castelli'ye bir mesaj gönderdim ve eğer o bana oklarını çevirdiyse zaten zarar verecektir!"dediğimde karnım sızlamıştı. Belli etmeden devam ettim.


"Çıkan evlilik haberleri bile böyle bir şey olmadan endişelenmelerine yetti çünkü bizim sevgili olmamız kadar evlenmemiz de sizin deyiminiz ile büyük bir olay yani..."dedim. Toprak da beni onayladı. Dedeler önce bir düşündüler sonra o yüzlerinde oluşan şeytani gülüşle konuştu dedem.


"Evlenmeyi düşünüyor musunuz?"dedi.


Valla donup kalma aşamasını geçeli çok olmuştu.


Bundan beş ay önce sorsalar kesinlikle hayır derdim ama o zaman Toprak'ı tanımıyordum. Şimdi tanıyorum ve ondan ayrı olma fikri bile beni deli ederken evlenme teklifini reddetmek sanırım kendi topuğuma sıkmak olurdu.


"Siz ne yapalım istersiniz?"dedim.


"Ayrılın desek ayrılacak mısınız?"dedi Ziya dede.


İkimizde saniye beklemeden hayır dediğimizde onlar kahkaha atmışlardı.


Bu ikisi çöpçatanlık aşamasından level atlamışlardı.


Sinirlerimi hoplattıkları için ayaklanırken Toprak da ayaklanmıştı.


"Nereye?"dedi dedem. Hâlâ gülüyordu.


"Sizin bizi ayıramayacağın bir yere..."dedim odadan çıkarken. Toprak ile birlikte asansöre bindiğimizde onun ofisinin olduğu katta durduk. Önde ben giderken o benim bir adım arkadan takip ediyordu.


Hedefte onun odası varken ufukta Tuğçe vardı.


Sinem ile bağlantılı çalışıyor olabilirler miydi? Her yerden çıkmak gibi huyları vardı da!


Olabilirdi...


"Toprak... Nerelerdesin sen? Seni arıyorum kaç saattir?"dedi tam önümüzde daha doğrusu Toprak'ın dibinde dururken. Toprak elini belime atmış ve bu kendine çekmişti. Yapışık ikiz gibi gezmekten gocunmazdım.


Hele ki şu anda! Asla! 


"Neden arıyorsun beni?"dedi Toprak düz bir şekilde. Tuğçe bana hiç bakmıyordu.

Zaten ben yoktum orada. 


Buhardım ben. 


Gazım ben gaz!


"Uzun zamandır göremedim seni... "


Göreme... Bize ne bundan Tuğçe?


"Merak ettim... Konuşamadık da!"


Etme... Niye ediyorsun Tuğçe?


"Eve de gelmiyorsun artık! Kaan da hiç çekilmiyor biliyor musun? Hem Leyla da seni soruyor... Masal anlatmanı özlemiş!"dediğinde istemsizce kasılmıştım.


Dünya kasıtlı bir şekilde bana oynuyordu.


"İyiyim Tuğçe umarım sen de iyisindir Leyla ile de bir ara konuşurum şimdi izin verirsen sevgilim ile işlerimiz var!"dedi Toprak gayet makul bir şekilde.


Zaten o makul olmasa ben o merhum ederdim.


"Aaaa seninle de konuşamadım. Kusura bakma ya. Ben öyle Toprak'ı görünce bir an seni unuttum!"dediğinde üzerine atlamamam için tek sebep uzun süredir buna benzer bir şey ile yaşamış olmamdı.


"B on iki almanı tavsiye ederim ya da kullanma gördükçe unutmazsın..."dediğimde Toprak'ı çekiştirerek yürüttüm. O dünden razıydı zaten.


"Sen sanki biraz sinir-"dediğinde ondan sıyrıldım ve hızımı arttırdım.


"Tepemden duman çıkıyor zaten yerinde olsam benimle konuşmazdım!"dedim ve ondan önce odasına girdim. O da peşimden girerek kapıyı kapattı.


Sırtım ona dönük olduğu için ne yaptığını görmüyordum. Arkadan gelip sarıldığında ise derin bir nefes almıştım. Sırtımı ona yasladım hep yaptığım gibi yine ona yaslandım. Çenesini omzuma koyduğunda eğilmek zorunda kalmıştı. Ben kısa değildim ama o çok uzundu. Ben gayet yerinde bir boya sahiptim. Şu anda benden çok uzun olmasına da sinirlenebilirdim. Sinirlendim de zaten.


"Hâlâ sinirli misin?"dedi.


"Evet!"


"Ufak bir kıskançlık seziyordum aslında!"dediğinde ona doğru döndüm.


"Ufak mı? Dibi düştü resmen... Bir de beni görmemişmiş! Ben görünmüyor muyum oradan bakınca? Hayır yani sen bile görüyorsan o nasıl göremedi? Kuzeninin gözleri bozuk olabilir mi acaba? Körlük olabilir bak! Bence bir dokto-"dediğimde devam edemeden beni susturmuştu dudaklarıyla.


Her kendimi kaybettiğimde böyle yaparak beni çizgimden saptırıyordu zaten.


Ya da çizgime geri getiriyordu.


"Sakinleştin mi?"dedi. Gülüyordu.


"Hayır ama her seferinde beni öperek durduramazsın! Anla-"dediğinde durdurmuştu.


Bari kararımın üzerinden bir iki saniye geçeydi be adam. Bütün planlarımı alt üst ederek nereye varacaktı acaba?


"Durdurdum sanki..."dediğinde ellerini sırtımda birleştirmiş ve beni kafese almıştı.


"Hayır alt tarafı şurada iki sinirlenmek istiyorum ama sen buna izin vermiyorsun..."dediğimde güldü.


"Eğer daha fazla sinirlenip kendini yemeye başlarsan tekrardan seni yine öperim. Anladın mı beni? Şimd... Önce raporları inceleyip evimize geçelim... Olur mu?"dediğinde derin bir nefes almıştım.


"Olur..."dediğimde dudaklarım daha kapanmadan aralarından bir çığlık kaçmıştı.


"Toprak! "diye konuşurken kendimi masanın üzerinde bulmuştum. O ise koltuğuna oturmuştu.


"Efendim?"


"Neden burada olduğumu sorabilir miyim?"dedim aşağıya da inemiyordum çünkü izin vermiyordu.


"Çalışmamız lazım ve sen başka bir yere oturursan eğer orada kağıt okumak yerine kağıt parçalayacak gibisin!"


"Buna nasıl bu kadar çok emin oldun acaba?"dedim.


"Sevgilimi iyi tanıyorum diyelim?"


"De bakayım diyebiliyor musun?"dediğimde güldü.


"Sevgilimi iyi tanıyorum... Diyebiliyor muymuşum?"


"Evet..."dediğimde kağıtları elime tutuşturmuştu.


Evraklar ve kağıtlarla uğraşmanın göreve çıkmaktan zor olduğunu söylemiş miydim? Evet... Yine de söyleyim. Evraklar ve kağıtlarla uğraşmak bir zulüm!


Loading...
0%