Yeni Üyelik
23.
Bölüm

23. Bölüm~ Karmaşık Gerçekler (Sezon Fi̇nali̇)

@feusa

💙🖤


Bölüm şarkısı: 


♪Doja Cat ~ Streets ( instrumentals)


Umarım beğenirsiniz...


Yazardan...


Alev ve Yiğit her ne kadar dört adamı kolaylıkla yere serseler de yenileri eklenmeye başlamıştı. Yeni gelenler ise doğrudan silah ile geliyorlardı. Alev ve Yiğit'te de silah vardı ama vursalar bile vurulurlardı.


"Ne yapacağız?"dedi Alev kısık bir sesle. Yumruları ağrıyordu artık. Yorulmuştu da.


"Birazdan gelmiş olurlar..."dedi Yiğit güven verici bir şekilde. Alev'in önünde duruyordu. Alev ise ondan bir adım geride. Her ne kadar yanında ya da önünde durmaya çalışsa da Yiğit bir şekilde bunu engelliyordu.


"Artık kaçacak yeriniz de kalmadı... Ne yapacaksınız?"dedi adamlarının başı.


"Biz her zaman bir yol buluruz sen merak etme..."dedi Yiğit. Bağırarak konuşuyorlardı çünkü konser hâlâ devam ediyordu.


"Işınlanma daha icat edilmedi ne yazık ki..."dedi başka biri.


"Neyse yeter bu kadar tan tana... Daha fazla zorluk çıkarmadan bizimle gelin!"dedi adamların başı.


"Oldu? Başka?"dedi Alev. Yiğit ona susmasını belirten bir bakış atınca susmak zorunda kaldı. Bir hata hayatlarına mâl olabilirdi.


"Bak güzellik... Sana zarar vermeyecek olmamız daha sonra vermeyeceğiz demek değil... Anladın?"dedi adamların başı.


"Düzgün konuşmazsan ağzını eline veririm... Anladın?"dedi Alev.


"O vermezse bile ben kesin veririm zaten..."dedi Yiğit.


"Siz olayın ciddiyetinin farkında mısınız?"dedi adam. Sinirleniyordu. Çoktan vurup leşlerini ortadan kaldırmıştı ama patronları canlı istemişti.


"Ben gayet farkındayım..."dedi onlardan başka bir ses." Mesela rehin aldıkların benim kardeşlerim ve sen..."dedi Yağız ortaya çıkarken. Adamları dikkat dağınıklığından faydalanıp bir hayalet gibi çökeceklerdi bu köpeklerin üzerine.


"Sonunda geldiler..."dedi Alev rahat bir nefes alarak. Yiğit ise hâlâ rahat değildi çünkü silahlar henüz inmemişti.


"Sen de nereden çıktın? Aslında geldiğin iyi oldu... Seni de promosyon olarak veririm..."dedi adamların başı. Adamlar güldü.


"Osman abi bizi de görürsün artık..."dedi arkadan başka biri. Güldüler ama bu tehlike saçan bir gülümse olmuştu.


"Siz şunları bir ayıklayın... Kıza dokunmayın!"dediğinde Osman, yani adamların başı,Yağız tetiğe bastı ve Osman'ı vururken karşı taraftan iki el ateş edilmişti.


O iki kurşunun hedefinde ise Alev ve Yiğit vardı.


Ortalık karışıkken Yağız onları tutamadan düşmüşlerdi sahil kenarı uçurumundan...


➿➿➿➿➿➿➿➿➿➿➿➿➿➿


"Kaan ne kadar çok koklattın bu şeytana sen o ilacı? Kaç saattir uyanmasını bekliyoruz!"dedi Emel odanın içinde dönüp duruyordu. Kaan yaslandığı duvardan ayrılıp ona doğru yürüdü ve tam önünde durdu.


"Uyandığında da zaten çok tutamayız. Alp ve Büşra'nın işlerini halletmelerini beklememiz lazım..."dedi Kaan sakin bir şekilde. Emel'in içindeki o bitmek bilmeyen öfke ile sinir birleştiği için duramıyordu yerinde. Tekrar yürümeye başlıyordu ki Kaan kollarını beline sarınca bu eylemi rafa kalktı.


Emel bu temasını yadırgamadı. İkisinin de birbirine karşı hisseleri vardı ama ikisinden de itiraf gelmemişti. İtiraf gelmese de biliyorlardı hislerini. Onlar için yeterliydi.


"Sakin ol artık..."dedi Kaan.


"Olamam... O söylediği saçma sapan düşünceler ise daha çok sinirimi bozuyor!"dedi Emel. Geldiklerinden beri vakit geçsin diye Doğukan'ın aldığı ses kaydını dinlemekten ezberlemişti artık. O dinlediği için Kaan da dinlemek zorunda kalmıştı elbette.


"Evet çok iğrenç şeyler söylemiş ama senin sakin olman gerekiyor..."dedi Kaan. Burada eli kolu bağlı olduğu için daha da sinir oluyordu Emel ve saracak yer arıyordu.


"Bak bana sakin ol deyip durma! Olabilsem olurum zaten!!! Cinlerim tepemde! Rahat bırak beni... Gidip bir daha dinleyeceğim o kaydı!"dedi Emel. Kaan'ın kollarından kurtulamaya çalışsa da olmadı. Kaan daha sıkı tuttu onu. Sinirlenmesi hoşuna gidiyordu ama bunu Emel bilmiyordu.


"Kaan... Bırak beni bak sabrım taşıyor ben sakin bir insan değilim. Sakin olmadığım zamanda ben ben değilim zaten! "dedi Emel.


Diğer odadan uyanan Arya'nın bilmem kaçıncı yardım sesini umursamadan geri gitti Emel. Kaan da onunla hareket etti. Sadece konuşmasına izin veriyordu ve gözünü bile kırpmadan izlemeye çalışıyordu.


"Sen beni neden dinlemiyorsun? Biraz daha beni böyle tutmaya çalırsan seni döverim. Gerçekten döverim bak! Elim ağırdır benim! Kaan bı-"derken Kaan onu susturmuştu. Emel ise üzerinden şaşkınlığını atması uzun sürmemişti.


"Hadi şimdi de döv..."dedi Kaan fısıldayarak. Alnını Emel'in alnına yaslamıştı.


"Döverim..."dedi Emel. Bir anda bütün siniri almıştı eline bohçasını uzak diyarlara gitmişti.


"Ben de sinirlenirsen seni öperim..."dediğinde Kaan, Emel ona diziyle tekme atmış ve uzaklaşmasını sağlamıştı.


"Oldu? Başka? Bana fikrimi sorduğunu hatırlamıyorum..."dedi Emel. Sinirlenmemek elinde değildi.


"Bence deminden gayet iyi verdin cevabını..."dedi Kaan ona doğru bir adım attı. Emel geri gitti.


"Yanlış cevapmış... Silmek istiyorum..."dedi Emel. Bunu ona değilde kendine inandırmaya çalışıyordu. Kaan bir adım daha atınca Emel geri gidememişti. Duvar vardı ki şu anda o duvarı bile yıkmak isteyen tarafını başka bir şeyler ele geçirmişti.


"Hadi onu sildin... Buradan nasıl sileceksin?"dedi Kaan kendi kalbini göstererek. Emel zorlukla yutkunurken Kaan kollarını duvara koymuştu.


"Senden hoşlandığımın farkındasın... Sarılığımda karşılık veriyorsun... Öptüğümde de karşılık veriyorsun ama iş duygulara gelince susuyorsun!"dedi Kaan. Uzun uzun gözlemleri sonucunda buna ulaşmıştı ki haksız da değildi.


"Yine susuyorsun... Sen benimle gönül falan mı eğlendiriyorsun?"dedi en sonunda Kaan. Emel'in aklındaki bütün karmaşa yerini büyük bir sinire bıraktı. Bam teline basılmıştı.


"Asıl sen benimle gönül mü eğlendiriyorsun? Senden hoşlanmasam neden karşılık vereyim gerizekalı..."dediğinde söylediklerinin farkına varınca susmak zorunda kaldı.


"O kadar romantiklik dururken sen bana sinirlenerek itiraf ettin... Bu daha sence oldu ama..."dedi Kaan.


"Etmedim!"


"Ettin... Duydum..."


"Yanlış duydun demek ki..."


"Kulaklarım gayet iyi çalışıyor ama senin bana olan aşkın aklını bulandırıyor demek ki..."


"Kaan bak alırım seni ayağımın altına!"


"Dene bakayım oluyor mu?"dedi geri çekilip koltuğa yürüdü.


Bu günlük bu kadar üzerine gitmek yeterdi değil mi?


Emel , Kaan'ın kendisini rahat bıraktığını fark edince rahat bir nefes alırken Arya tekrar bağırmıştı.


"Kes sesini! Otur oturduğun yerde işte! Ne tan tana yapıyorsun?"dedi Emel hızlıca Arya'nın olduğu odaya doğru ilerliyordu ki Kaan onu oturduğu yerden durdurdu.


"Sinirlenirsen öperim derken ciddiydim...."dediğinde Kaan, Emel derin bir nefes alarak Kaan'a en uzak köşeye oturdu ve içten içe sinirlenmeye devam etti.


🌨️🌨️🌨️🌨️🌨️🌨️🌨️🌨️🌨️🌨️🌨️🌨️🌨️🌨️


Toprak kurumdan ayarlanan ekiplerden biriyle Hakan'ın tepesine çökmek üzere restorana girmişti. Restoran kısa sürede sessiz sessiz boşaltılırken Toprak ve ekibi de içeri girmişti. Hakan'ın olduğu masayı gözlerlerken saate baktı Toprak. Üçe geliyordu ve Hakan hâlâ zıkkımlanıyordu.


Toprak'ın işareti ile adamların hepsi susturucu ile vurularak etkisiz hâle getirilirken Hakan'ın yanındaki kadınlar ise bağırış çağırış kaçmışlardı. Tabi mekandan çıkamadan dışarıda bekleyen kurum ajanları tarafından yakalanıp hepsine son olanları hatırlamayacakları birer ilaç verilerek uyutulacaklardı. Toprak sert adımlarla Hakan'ın yanına gittiğinde Hakan daha olanları anlamış değildi. Çok içmişti ve şu anda Toprak bir değil on kişi görünüyordu onda.


"Oooo Toprak... Sen gelir miydin buralara? Senin sevgilin yok muydu? Şu herkese kök söktüren afeti diyorum... Ama turnayı gözünden vurmuşsun!"dediğinde Toprak ona bir yumruk atmıştı ve koltuğa daha da gömülmüştü.


"Sevgilim hakkında tek kelime daha edersen turnayı değilde seni vurarım... Anladın mı beni?"dedi Toprak. Demedi bağırdı. Hakan kafasını sallayarak doğrulurken onu paket yapmak için içeriye girmişlerdi ajanlar.


"Ne işiniz var burada? Sevgilin de geldi mi?"dediğinde Hakan, Toprak ona bir yumruk daha atınca pamuk ve ilaca gerek kalmadan bayılmıştı şerefsiz.


"Şerefini s....... hâlâ sevgilin diyor! Alın götürün bunu... Ekine de söyleyin bunu ayrı bir hücreye benim için ayırsın..."dedi Toprak ve terk etti salonu. Restoranın arkasından çıkarken Eliz'in peşinden gitmemek adına kendi içinde savaş veriyordu.


Bu esnada kuruma şu ana kadar yapılan çok büyük bir saldırı olurken kuruma ait bir çok depo patlatılmıştı. Her ne kadar depolar boş olsa da kuruma aittiler. Orhan ve Ziya, sıkıntılı bir şekilde olayları takip ederken Orhan'ın telefonu çalmaya başladı. İki ailenin çocukları da toplantı odasındalardı. Her ne kadar ortada bir düşmanlık olsa da öncekileri hep kurum olmuştu. Odadaki herkesin bakışı Orhan'a dönerken o sadece Ziya ile göz göze geldi ve hızlıca çıktı.


"Efendim Emma?"dedi toplantı odasından kendi odasına geçerken. Odaya geçti ve ses yalıtımını ve dinlenme ihtimalini ortadan kaldıracak her şeyi yaptı.


"Her şey tamam mı?"dedi Emma.


"Şimdi konuşabilirsin..."dedi Orhan.


"Castelli başladı. Yer altından başladıklarını bildiren bir mesaj geldi Lucas'tan!"dedi Emma. Orhan alnını sıvazlayarak derin bir nefes aldı.


"Eliz hem kendi ekibini hem de hain ilan varisleri yakalamak için sahada..."dedi Orhan. İçi rahat değildi.


"Kendi ekibini toplamak üzere... Ramiro öyle söylemişti ki ben de toplayacağına inanıyorum çünkü o da bir Erçil..."dedi Emma.


"Biliyorum ama içim rahat değil!"dedi Orhan.


"Benim de değil ki onu bu işe başlatan benim ve zarar görmemesi için her türlü şeyi yapacağımı bilmiyorsun Orhan ama..."dedi Emma. Sona doğru sesi kısılmıştı. Orhan devam etti.


"Ama o bir tehlike ve kendi tehlikesini yaratabilir..."


"Zekasını sakın hafife alma... Unutma ki o yer altına sızdı hem de senin haberin olmadan!"dedi Emma.


"Senin haberin vardı ama..."


"Benim olmasının nedenini biliyorsun Orhan... "


"Ya rehin düşerse? Sonuçta Enes'in peşinden gidiyor..."dedi Orhan sıkıntıyla.


"Rehin düşerse de bir iz bırakır ki Eliz her zaman bir çıkış yolu da yaratır..."dediğinde Emma , odanın kapısı çaldı. İçeriye Ziya girerken Orhan gelenin Ziya olduğunu söyleyerek Emma'ya bilgi verdi.


"Ziya... Toprak'a hakim olmanız gerekiyor!"dedi Emma. Toprak'ı yakından tanıyordu. Elinde büyümüş sayılırdı ama uzaktan.


"Keşke dediğin gibi hemen olsa Emma... Daha demin Ekin haber verdi. Hakan, Eliz'e bir şeyler dediği için iki yumrukta bayıltmış adamı... Nasıl durdurayım?" dedi Ziya oflayarak.


"Size o kadar çöpçatanlık yapmayın dedim... Uyarımı dinleseydiniz böyle olmazdı ki şimdi koruyun bakalım!"dedi Emma ve yüzlerine kapattı.


"Yedisinde neyse ellisinde de aynı... Hâlâ trip atıyor bana "dedi Orhan ve yerine oturdu.


"Ne yapıyoruz?"dedi Ziya duvara yaslanırken.


"Eliz'in hamlesi belli. Müdahale yok ama korumamız gerek. O kendini korur ama ekibini korumazsak bizi gömeceği kesin!"dedi Orhan. Ziya da onu onayladı.


🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️


"Alara'nın konumu buradan geliyor Doğukan... Şehir dışında bir kasabadan. Muhtemelen dağ evine götürdü!"dedi Lorenzo ona konumu yollarken.


"Ben çıkıyorum sen beni haberdar edersin!"dedi Doğukan ve koridora girdi. Ekibi hâli hazırda onu sahilde bekliyordu. Konum ile bura arasında yaklaşık bir saat yol vardı ki kar yağışını da hesaba katarlarsa bu saat uzayabilirdi.


Merkeze daha yeni karlar düşerken Alp ve Büşra, kar maskelerini kafalarına geçirip önlerindeki malikaneye doğru ilerlemeye başlamışlardı. Ekip önceden etrafı temizlendiği için rahatlıkla girebilirlerdi ama yine de tedbirli olmakta fayda vardı.


Merve kış bahçesinde yalnız başına şöminenin önünde oturuyordu. Kafası doluydu. Bir çok düşünmesi gereken konu vardı ki bunlardan en önemlisi de Emir idi. Hâlâ Emir'in ellerinden nasıl kayıp gittiğine anlam veremiyordu. Vermek istemiyordu. Alara'nın sadece bir ayda onu nasıl kandırıp ağına çektiğini merak ediyordu. Canı yanıyordu. En son red yediğinde bir bu kadar acımıştı canı. Aşıktı Emir'e ve Emir onun yerine Alara'yı seçmişti.


"Biz dışarıda donalım... Hanımefendi burada ısınsın!"dedi Alp. O kadar sessiz içeri girmişlerdi ki Merve adım seslerini bile duymamıştı.


Hayalet değiller miydi?


Kurumun ajanlarının tek bir lakabı vardı. O da...


Hayalet...


"Siz? Nasıl girdiniz içeri?"dedi Merve yerinden kalkıp silahını çıkartırken.


"Senin yerinde olsam o silahı yavaşça indirirdim..."dedi Büşra ve silahının emniyet kilidini açtı.


"Kimsiniz?"dedi Merve. Silahını daha sıkı kavradı.


"Bir dost hayatım... Eğer bizimle gelirsen sana kim olduğumuzu söyleriz..."dedi Alp.


"Hiçbir yere gelmiyorum ki sizde buradan çıkamazsınız! Adamlarım birazdan gelecekler!"dedi Merve ve alarmları aktif etti. Duvarın dibine o yüzden girmişti çünkü tuğla deseni verilen duvardan bir sürü tuş gizlenmişti.


"Sence adamların burada olsalar biz nasıl girecektik?"dedi Büşra. Yavaş adımlarla ona doğru ilerliyordu.


"Yaklaşma bak... Vururum..."dedi Merve.


"Ben de seni vururum..."dedi Büşra.


"En sevdiğim... Kız kavgası izlemektir... Siz devam edin!"dediğinde Alp, Büşra ve Merve ona doğru döndüğünde Alp, Büşra'ya göz kırpınca Büşra ne demek istediğini anlayarak Merve'nin elindeki silaha bir tekme savurmuştu. Merve bir anda kendini silahsız bulduğu gibi de bilincini de yitirmişti çünkü Büşra ona silahın kabzası ile vurmuştu.


"Güzel işti... Aferin!"dedi Alp, Merve'yi kucağına alırken.


"Sağol..."dedi Büşra ve dışarı çıktılar.


"Hayret ilk defa laf sokmadan cevap verdin bana!"dedi Alp. Büşra bu dediğine göz devirmişti.


"Adam akıllı söylersen seni neden tersleyeyim?"dedi Büşra. Alp hemen kendini savunmaya geçerken Büşra ekibe toplanmaları için işaret veriyordu.


Onlar da Emel ve Kaan'ın yanlarına geçerlerken Eliz bile bile tuzağa gidiyordu. Enes'in gecenin bir yarısı fabrikada olması tuhaftı ki etrafta adam olamaması da bir o kadar haklı çıkarıyordu işleri.


"Eliz Hanım... Tuzak farkında mısınız?"dedi Bulut.


Eliz'in de sahaya ineceğini duyan. Bulut diğer ekip yerine asistanı olduğu ve bir o kadarda değer verdiği patronunun yanında olmak istemişti.


"Evet... Farkındayım ve sen şimdi beni hiç olmadığın kadar dikkatli bir şekilde dinliyorsun!"dedi Eliz.


"Ben sizi her zaman dinlerim Eliz Hanım."dediğinde Bulut, Eliz gülümsedi.


"Ben içeriye gireceğim. Muhtemelen de çıkamam ama siz ne olursa olsun! Bak sana tekrar tekrar söylüyorum ne olursa olsun içeri girmeyin!"dediğinde Eliz, Bulut ilk defa Eliz'in dediğine karşı geldi.


"Sizi yalnız bırakacağımı sanıyorsanız yanılıyorsun Eliz Hanım!"dedi Bulut,ciddi bir şekilde.


"Yanılma falan yok! Ben ne diyorsam o! Ben girdikten sonra hemen geri çekilip Toprak'a ulaş! Ona da tek söylemen gereken şey ise ekibi sağ tutmak!"dedi Eliz, büyük bir kararlılıkla


"Ama Eliz Ha-"derken Bulut sözü kesildi.


"Daha fazla zorlama Bulut. Tek de girsem sizinle de girsem bu bir tuzak ve bana hazırlanan bir tuzak... Sizi tehlikeye atamam!"dedi Eliz.


"Ama bile bile lades diyorsunuz Eliz Hanım... Kendinizi ateşe atıyorsunuz!"dedi Bulut. Hâlâ bırakmamak konusunda kararlıydı.


"Ben zaten ateşim Bulut... Şimdi giriyorum ve eğer peşimden gelirsen çıktığımda seni pastırma yaparım!"dedi Eliz.


"Geri gelecek misiniz gerçekten?"dedi Bulut.


Eliz derin ama acılı bir nefes aldı.


"Bana mükemmel olduğumu söylemiyor musun sen?"dedi Eliz.


"Siz her zaman mükemmelsiniz... Ben demesem de..."dedi Bulut.


"Her mükemmelin , mükemmel bir hikayesi vardır... Belki benimki de bu olur!"dedi Eliz ve göz kırptı Bulut'a. Ona arkasını dönerek temkinli bir şekilde fabrikaya ilerledi. Bulut peşinden her ne kadar gitmek istese de ona böyle bir zamanda bile karşı gelemedi ve ekibi topladı. Beş dakika sonra Eliz içeri girerken Bulut ekip ile birlikte ayrılmıştı fabrikadan.


🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀


İtalya...


"İçim hiç rahat değil Leonardo... Kalbim daralıyor..."dedi Nisan, elini kalbine koyarak derin nefesler almaya çalışıyordu. Saat dörde geliyordu. Gece bitmek üzereydi ama hiçbiri uyumamıştı.


"Kötü bir şey olmayacak..."dedi Leonardo, Nisan'ın yüzüne düşen saçlarını geri iteledi.


"Olmasa bile de olduracak Eliz... Bak çok sessizdi ve en kötü şey de ne biliyor musun?"


"Ne?"dedi Leonardo, kaşlarını çatarak.


"Sessiz olan bir Eliz... Her şeyi yapabilir çünkü ailesi ile tehdit edildiğinde önceki sefer kurumları ateşe verdi dolaylıda olsa ki onda sadece lafta bir tehditti. Şimdi ise gerçekten rehin alınanlar var!"dediğinde Nisan. Odanın kapısı çalındı. Sonrasında temkinli bir şekilde açılan kapı da Olivia görüldü.


"Anne? Bir şey mi oldu?"dedi Leonardo.


"Ortalığın karışık olduğunu biliyorum Leo... Sizi merak ettim!"dedi Olivia. Yanlarına doğru geldiğinde Nisan da ayağa kalkmıştı. İlk günden beri her zaman yanında olmuştu Olivia. Nisan'ı kendi çocuklarından ayırmamıştı. Gelin kaynana değilde anne kız gibiydiler ve Nisan'ın annesine olan o kalbindeki boşluğa da iyi gelen tek insandı Olivia.


"Neden ağladın? Leo mu bir şey dedi? Leo?"dedi Olivia hemen. Nisan'ın kızaran gözlerinden hemen Leonardo'yu sorumlu tutması ise yeni olan bir şey değildi. Nisan'a sıkı sıkı sarılırken Leonardo da ayağa kalkmıştı.


"Ben bir şey yapmadım... Her zaman beni suçluyorsun. Bana olan bu inancın gururumu okşuyor anne!"dedi Leonardo. Nisan'ın bazen kendisiyle değilde annesiyle evli olup olmadığını kontrol etme ihtiyacı hissediyordu içinde.


"Sus! Anneye karşılık verilmez!"dediğinde Olivia, Nisan geri çekilmişti.


"Bir şeyler yapamamız lazım Olivia... Eliz acımıyor..."dedi Nisan.


"Onun canı bir kere yandı. Daha da kimse acıtamaz ke-"dediğinde Leonardo'nun ona attığı bakışları görmemişti Olivia. Çok sonra fark etti. Öksürerek cümlesine devam etmedi ama iş işten geçmişti. Neyse ki Nisan bunu ilk darbeye yorumladığı için bir şey demedi. Onun anlamadığını fark eden Olivia ve Leonardo ise derin bir nefes vermişlerdi çünkü az daha Eliz'in onlarla nasıl yakın olduğunu anlatmak zorunda kalacaklardı.


Nisan , Eliz'in anne olamayacağını bilmiyordu.


"Riccardo ile konuşalım olmadı Türkiye'ye geçeriz. Hem aklınız orada kalmamış olur!"dedi Olivia. Nisan başını sallarken Leonardo hazırlanmaya başlamıştı çünkü babası kurumda Castelli'ye yardım ediyordu.


⛈️⛈️⛈️⛈️⛈️⛈️⛈️⛈️⛈️⛈️⛈️⛈️⛈️⛈️


"Ah sizi tanıştırmadım değil mi? Levent... Bu Alara... Alara bu da Levent... Bir dakika. Siz tanışıyorsunuz zaten!"dedi Emir. Gülerek başladığı konuşma tükürür gibi bitmişti. Bir an için Alara'ya gerçekten aşık olacaktı. Etkileyici bir kızdı Alara ve etkilenmemek elde değildi.


"Evet... Tanışıyoruz da siz nereden?"dedi Alara. Alara'nın asla bozuntuya vermemesi Emir'in gözünden kaçmamıştı elbetteki.


"Levent benim en yakın arkadaşlarımdan biri ve seni bana tanıtan kişi... Az daha sana inanıyordum biliyor musun? Peki seni nasıl yakaladım biliyor musun? " dediğinde Emir, Levent güldü. Alara tepkisiz bir şekilde bakıyordu.


"Sana aşık olduğumu düşünüyordun ya bir zamanlar... Dikkatimi çektin Alara ve ben de seni araştırdım. Oysaki sen sıradan bir vatandaştın değil mi? Aşkı arayan, masum bir kadındın. Ta ki... Araştırana kadar."dedi Levent.


Alara derin bir nefes aldı ve duygusuz bakışlarına devam etti.


"Araştırdım ve senin aslında ne kadar da düzenbaz bir insan olduğunu anladım. O sırada sen Emir'e yazmaya başlamıştın ki seni araştırmasını istediğim kişi de Emir idi..."dedi Levent gülerek.


Emir devam etti.


"Kısacası oyunun sonuna geldik Alara... Kendini savunacak bir oyunun yok mu?"dedi Emir çok iğneleyici bir şekilde.


"Oyun... Oyun oynamayı severim Emir ve inan ki ben sana hiçbir oyun oynamadım ve bu yüzden kendimi savunmaya da ihtiyacım yok!"dedi Alara kararlı bir şekilde.


"Blöf yapıyor!"dedi Levent hemen. Alara bir tepki verse de onu yakalasam diye bekliyordu. Kedinin ciğere baktığı gibi bakıyordu.


"Ben hain olduğumu kabul ediyorum ama onların değil senin hainin ben... Baştan beri amacım sana yakın olmak değil! Seninle olmaktı."dedi Alara. Sesinde şüpheye dair hiçbir şey yoktu.


"Dinleme bu kızı!"dedi Levent. Alara'nın üzerindeki dikkatini dağıtmaya çalışıyordu.


"Açık konuş benimle..."dedi Emir sert de denemeyecek kadar kararlı bir şekilde.


"Sence kendimi neden bilerek ateşe atayım? Eliz dediği için neden canımı tehlikeye sokayım?"dedi Alara. Emir'in aklı gitgide karışırken Levent inanmaması için Emir'i uyarıyordu ama ne Alara ne de Emir onu dikkate alıyordu. Bakışları birbirine kilitlenmiş bir şekilde bakıyorlardı birbirlerine. Emir , Alara'nın gözlerinde herhangi bir oyun ya da tehlike göremiyordu ama bu değildi ki körü körüne inanıyor...


"Eliz'e bağlısın... En başından beri ona çalışıyorsun ve beni hâlâ kandırmaya çalışıyorsun!"dedi Emir. Oysaki içten içe yalanlamasını istiyordu.


"Sen hâlâ göremedin değil mi? Ben Eliz'e değil! Onun gücüne bağlıydım. Evdeki herkes ondan yanayken Sinem gibi bir salaklık yaparak neden kendimi dışlatayım?"dedi Alara ve onlara doğru ilerledi. Aynı zamanda çantasına daldırdığı elini çıkarmış ve yavaşça yere bırakmıştı. Bakışlarını ise asla Emi'den çekmiyordu.


"Ne demişler dostunu uzak düşmanını kendine yakın tut... Ben de Eliz'in her şeyi oldum ve ona ilk hançeri sapladım deminden. Çünkü zaman bazı şeyleri çok net gösterdi!"


"Neyi?"dedi Emir. Alara'nın dedikleri, sözleri, cümleleri... Hiçbirinden bir tereddüt ya da yalan sezmemişti. Hisleri kuvvetliydi ki bir insan yalan söylediğinde anlardı.


"Eliz'in kendi intikamı için ilk ailesini satacağını... Senin tarafında olmasam ilk gözden çıkacak kişi bendim. Ne zamandır telefonum çekmiyor ve elbetteki konumdan beni takip ediyorlar ama... Neredeler? Yoklar çünkü beni yakaladığına inandılar ve ilk gözden çıkan ben oldum. Söylesene... Neden bu durumda onlara çalışayım?"dediğinde Emirin verecek bir cevabı yoktu çünkü Alara'nın haklı olduğunu biliyordu.


Ama çok önemli bir detayı atlıyorlardı...


⚡⚡⚡⚡⚡⚡⚡⚡⚡⚡⚡⚡⚡⚡


Eliz depoya girdiğinde bütün ışıklar yanıyordu. İçerisi sessizdi. Etrafta kimse yok gibiydi ama Eliz orada olduklarını biliyordu. Biraz sonra elektrikler gitti. Bütün ışıklar sönerken aynı zamanda önce bir sonra iki daha sonra üç ve daha da fazla farklı farklı adım sesi duydu. Eli boynuna gittiğinde kolyesinin ucundaki akşam sefası figürünü o kadar çok sıkmıştı ki figür daha fazla dayanamayıp kırılmıştı. Eliz hemen kolyesini boyunlu kazağının altına soktuğu gibi arkasından yaklaşan adama tekmeyi savurdu.


Tam da on ikiden vurarak yere serdiğinde sağ tarafından başka birisi geldiğinde ona doğru dönüyordu ki karanlık yüzünden görmediği ve solunda kalan adam tarafından boynuna aldığı darbe ile küt diye bayılmıştı. Adamlar Eliz'i aldıkları gibi başka bir konuma giderlerken İtalya'da bir tuhaflık baş göstermişti.


☄️☄️☄️☄️☄️☄️☄️☄️☄️☄️☄️☄️☄️☄️


İtalya...


Nisan bir anda boynunda hissettiği sıcaklık ile oturduğu koltuktan kalkarken Leonardo ve Olivia ona bakıyorlardı. Leonardo babasının yanına gidip çoktan dönmüştü. Saat yedide uçakları vardı ama saat daha beş buçuktu. Hiçbirinin gözüne uyku girmediği için salonda oturuyorlardı yaklaşık yarım saattir.


"Nisan? İyi misin?"dedi Leonardo yerinden hızlıca kalkıp Nisan'ın yanına ilerledi. Nisan elini kolyesine geçirmişti. Kolyenin değdiği yerler bir ateş gibiydi. Yanıyordu.


"Nisan? Kolyen..."dedi Olivia. O da kalkmıştı.


Nisan'ın aklında şu anda Eliz'in dedikleri dönüyordu.


Magmada bile olsan seni bulurum...


Bu sözü dikkate almayarak yaptığını daha yeni anlamıştı Nisan.


"Leonardo... Çıkar şunu... Telefonum. Acilen telefonum lazım!"dedi Nisan. Boynundaki demirler alev topu gibi oldukları için elleri yanmıştı. Boynu da biraz tahriş olmuştu ama o kolyeyi çekiştirip durduğu için olmuştu.


Olivia, Nisan'ın telefonunu verirken Leonardo kolyeyi çıkarmıştı. Nisan hemen rehberden en toplu çağrıyı yaptı. Üste olan Toprak ve Lorenzo ile kurumdaki dedeler de dahil olmak üzere bütün yer altı bu konuşmadaydı.


"Acil durumu aradın!"dedi Libby.


"Kolye... Kolye aktifleşti!"dedi Nisan. Tabii ki de diğerleri hiçbir şey anlamamışlardı.


"Ne kolyesi kızım?"dedi Orhan Karayel. Hangi kolyeyi kast ettiğini anlamamıştı.


"Akşam sefası kolyesi mi?"dedi Toprak ilk aklına gelen kolye Eliz'in kolyesi olmuştu. Eliz'den haber alamadığı gibi Bulut'un da tek döndüğünü öğrenmişti az önce.


"Rüya falan mı gördün?"dedi Dimitris.


"Beni dinleyin... Bu özel bir kolye sadece ben ve Eliz'de var!"


Aktifleştiğinde anlarsın demişti Eliz. Anlamıştı. Aktifti.


"Yani?"dedi Dimitris.


"Yanisi Eliz ellerinde ve bana konumunu bildiriyor. Türkiye'ye geliyorum."dedi ve kapattı.


"Çıkalım..."dedi Olivia. O da onlarla birlikte gidecekti. Leonardo ve Nisan hızlıca hazırlanırken yaklaşık on dakika içinde evin üst katındaki helikoptere binmişlerdi.


🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋


2 saat sonra...


Eliz Erçil Karayel...


"Uyandırın şu uyuyan güzeli bakayım!"diye bir ses duyduğumda yüzüme çarpan su ile uyanmak zorunda kalmıştım.


Neredeydim?


Kaç saat olmuştu?


Kolye aktif miydi?


Ya da onu bulmuşlar mıydı?


"Sonunda..."dediğinde gözlerimi açtım. Karşımdaki sandalyede oturuyordu Enes. Tabi gerçekten adı da sanı da Enes ise.


"Bu kadar salak olduğun aklıma bile gelmezdi. Bile bile tuzağa düştüğüne inanamıyoruk hâlâ..."dedi Enes.


Bir adım sonramı tahmin edemediğin için salak olan ben değil sen oluyorsun da neyse...


"E bir selam vermeyecek misin? Kaç saattir senin uyanmanı bekliyorum... Sana sürprizlerim var!"dedi Enes.


Benimde sana sürprizlerim var inanır mısın?


"Neredeyim ?"dedim. İlk kelimem bu olmuştu.


"Kimsenin bulamayacağı bir yerde... Üst düzey sinyal saptırıcı ve koruyucular ile korunan bir cehennemdesin... Hoşgeldin cehennemime..."dedi Enes yerinden kalkarken.


Kimsenin bulamayacağı bir yer olması önemli değildi çünkü ben kimse değildim!


"Saat kaç?"dedim.


"Ne o? Randevun mu var yoksa? Saat yedi! Kalk hazırlan! Aaaa doğru ya sen hazırlanamazsın çünkü ellerin ve ayakların bağlı."dedi sırıtarak. Bir sandalyeye bağlıydım ve demek ki daha iki saat geçmişti. İki saatim daha vardı. Bu şerefsizin tam olarak kim olduğunu bulmam gerekiyordu. Bu andaval bir şeyler biliyordu ve bütün araştırmalarımdaki kilit noktaydı kendileri.


"Beni çözersen eğer nasıl hazırlanılır gösteririm..."dedim ama yüzümde mimik oynamıyordu.


"Yok... Senin biraz daha oraya oturman gerek! İstiyorsan hırpala kendini ama yarım saate misafirimiz gelecek yani sen bilirsin!"dedi elindeki üzümü ağıza attı.


Ağzını burnunu yırttığımın adamı! Elbetteki ki buradan bir çıkışım olacaktı.


"Beni ne kadar tutacaksın böyle? Bulacaklar beni... Biliyorsun değil mi?"dediğimde kahkaha attı.


Psikolojik sorunları olduğu kesindi.


"Bak bu dediğin komikti canım ama sen beni anlamadın sanırım sana şöyle izah edeyim ki onlar seni depo depo ya da ev ev arayabilirler ama biz yüzeyde değiliz!"dediğinde yüzümde mimik oynaması olmadı. Bunu rutubet kokusundan anlamıştım ama beynim anlayıp tepki vermesin diye uğraşıyordum. Bunların yüzünde değilde astım krizinden de gidebilirdim çünkü.


"İstersek magmada olalım ama onlar beni bulurlar!"dedim. Kendime ve ekibime olan bu inancım onu çıldırtıyordu. Gözlerindeki o nefreti görüyordum.


Kimdi bu Enes ?


Bir mapushaneden farksız odanın kapısı açıldığında içeriye bir koruma girdi.


"Beklediğiniz kişi geldiler efendim... Buraya geliyorlar!"dedi ve çıktı koruma.


"Aaaa... Sanırım tanışmanız birazcık erken olacak. Neyse en azından alacağın nefesler erken sonlanacağı için oksijen tasarrufu sağladığımdan bana ödül verirler!"dedi Enes ve tam o sırada kapı sonuna kadar açıldı. Çok fazla boş yaptığı için gelecek şey her neyse bir an önce görmek istiyordum.


İçeriyi önce bir topuklu ayakkabı sesi doldurdu. Ardından da o sesi çıkaran siyah saçlı, uzun boylu ve Enes'in kadın versiyonu girdi. Gençte duruyordu.


Ablası falan mıydı?


Bildiğim kadarıyla Enes'in bir ablası yoktu. Enes'in direkt olarak kurumdaki ailesi vardı. Diğer ailesi yoktu çünkü Enes evlatlık bir varisti kurum kayıtlarına göre.


Belki de Enes aslında Enes değildi! Çok karışık bir denklemde yalnız kalmış y gibiydim.


"Hoşgeldin madam..."dedi Enes ve elini tutup dudaklarına götürdü.


Kadın içeriye tamamen girdiğinde kapı kapanmıştı. Kadın üzerindeki paltoyu zarifçe çıkarıp Enes'in eline tutuşturdu.


"Kimsin sen?"dedim tükürür gibi. İçerisi daralmaya başlamıştı. Zaten yeterince tozlu bir ortamdı. Bir de buram buram parfüm ve sigara kokusu gelmişti onunla birlikte.


"Nefes alamıyorsun değil mi? Rahat rahat..."dediğinde aklıma Ankara kurumuna bırakılan zarftaki yazanlar gelince ister istemez kaşlarım çatıldı.


"Senin nefesini kesen benim Eliz Erçil Karayel... Tanışalım ki ben seni zaten tanıyorum çünkü sen benim doğduğundan beri düşmanımsın!" dediğinde nefes de alamadım.


Kimdi bu kadın? 


Neden içimi bir korku doldurmuştu?


"Tülay Atılgan Castelli ben..."


💮Bu bölüm ile birlikte sezon finali olmuş olacak ama ben çok ara vermeden devam edeceğim.


💮Bu zamana kadar olan olayların hiçbiri boşuna değildi!


💮Eliz'in bütün hareketleri, imaları böyle bir hamlede bulunacağını belli ediyordu.


💮Nisan ile arasındaki kolye olayı ise benim için çok önemli bir sahneydi. İlk başladığımdan beri kafamda oluşan bir sahneydi. Nisan ile Eliz'in arasındaki i görünmez bağın detaylarını gelecek sezonda göreceğiz.


💮Alara'nın son anda yaptığı u dönüşü hakkında ne düşünüyorsunuz?


💮Alara gerçekten yapmış mıdır? Ya da bir planı var mıdır?


💮Alara'nın abartılı halleri ve ruh durumunun değişmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?


💮En önemlisi Emma hakkındaki tahminleriniz?


💮Yeni bölümler hakkında spoiler almak istersiniz


Instagram: biraksamsefasitohumu


Loading...
0%