Yeni Üyelik
24.
Bölüm

24. Bölüm ~ Tohum

@feusa

Yeni bir sezon ve bol kaos ile yeniden beraberiz...


Okumaya son gaz devam ediyoruz. Bu sezon daha şaşırtıcı bir ekip ile karşınızdayım...


İyi okumalar...


Alara karşısındaki adamın şaşkın yüzünü seyrederken yavaş ama bir o kadar emin adımlarla ilerledi Emir'e.

Yanlarında oturan Levent'in de gülüşü solmuştu çünkü Emir'e, Alara'nın bir hain olduğunu söyleyen ve onu ağına düşürmek için sevgili olduğunu düşündüren kişi oydu. Eğer Alara bütün okları ona çevirirse yanan o olacaktı ve g... tutuşmuştu.


Emir Alara'ya aşık değildi ama Alara'ya istemeden de olsa kapılmıştı. Bir hevesti ama geçmek bilmiyordu.


"Bu kadar zaman yanında hep anla diye uğraş verdim ve sen anlaya anlaya yeni mi anladın yani?"dedi Alara onaylamaz bir şekilde. Kalbi tamamen devre dışıydı. Hiçbir şey hissetmiyordu. Yüzündeki maske ise onu en iyi yüzüydü. Çantasından çıkardığı silahı Levent'e doğrulurken Emir ve Levent de silahlarını çıkarmışlardı. Aynı zamanda da ayağa kalkmışlardı. Alara'nın bir anda gülmeye başlaması ise onların kafasını iyiden iyiye karıştırdı.


"İyice delirdi! İndir o silahı!"dedi Levent baksın bir şekilde. Alara onu umursamadığını belli eden bir bakış attı.


Alara'nın bakışları Emir'i bulduğunda ise aşık aşık bakmaya başladı.


"Yolda gelirken istediğim her şeyi yapabileceğimi söylemedin mi?"dedi Alara. Emir'e kışkırtıcı bakışlar atıyordu. Levent ise namlunun ucundaki kendisi olduğundan can havliyle konuştu.


"Emir... Vursana ne bekliyorsun?"dedi Levent. Tam tetiğe basacakken Emir onu engelledi ve elindeki silahı alıp başka bir köşeye fırlattı. Levent'in şu anı bölmesine imkan veremezdi.


"Ne demek istiyorsun? Açık ol!"dedi Emir. Alara'nın bakışlarındaki o şeylerin doğru olup olmadığını merak ediyordu.


"Demek istediğim şey belli... Seni istiyorum ve onun izlemesini sende istemezsin!"dedi Alara ve onay gelmesini beklemeden elindeki silaha basıp Levent'i vurdu.


Açıkçası Levent'in ölüp ölmemesi umurunda değildi Emir'in. Şu anda umurunda olan tek şey Alara ve bakışlarıydı. Garip bir şekilde çekiliyordu. Alara şu anda onun düşünmesini engelliyordu resmen ama bundan şikayetçi değildi çünkü Alara onlardan olduğunu ve Eliz'in umurunda bile olmadığını iddia ediyordu. Hem güzel ve çekiciydi hem de onlardan yanaydı.


Nasıl geri tepsindi bu fırsatı?


"İstemem..."dediğinde Emir, Alara gülümseyerek paltosunu çıkarmıştı. Yavaş adımlarla ona doğru gelirken elindeki silahı daha sıkı tutuyordu.


"Neden onu bayılttın?"dedi Emir Levent'i kast ederek. Kan yoktu. Levent ölmemişti ki bu da Emir'in dikkatini çekmişti.


"Sonuçta beni aldattı... Acı çekmeden ölmesi beni üzerdi."dediğinde artık çok yakındı Emir'e.


"Sen benim hayatıma sızan bir ajansın..."dedi Emir tepkisini ölçmek için.


"Hayır ben onlar tarafından senin hayatına sızmış gibi yapan bir ajanım..."dediğinde Alara, Emir'in elini tutmuştu. Ayağındaki topuklular sayesinde neredeyse aynı boydaydılar.


"Neden?"dedi Emir. Yaşadıklarının bir oyun olma ihtimali asla çıkmıyordu zihninden ama Alara dikkatini bozuyordu.


"Sinem... Ona yapılan haksızlıklar ve bana yapılan haksızlıklar... Kalbimi acıtıyordu Emir. Ne yapsaydım? Sinem gibi değilim ben. Onun gibi umursamadan devam edemem hayatıma ama bu şekilde devam edebilirim! Senin hayatından onlara vereceğim en ufak bir yanlış bilgi bile onlardan öcümü almam için yeterli..."dediğinde Alara, Emir derin bir nefes aldığında burnuna Alara'nın kokusu dolmuştu. Kurumdan çıkmadan önce üzerine boca ettiği bir şişe parfümden geliyordu o koku.


"Neden ben?"dedi Emir. Demin olduğundan daha sıcak konuştuğu için Alara biraz daha yanaşmıştı ona. Kulağına doğru konuştu Alara.


"Yakışıklısın, çekicisin... Yetmez mi? "dedi Alara. Bunları o kadar kışkırtıcı bir şekilde söylemişti ki karşısında kim olsa etkilenirdi. Alara bütün bildiği düşürme taktiklerine aynı anda basıyordu. Geri çekilirken özellikle temas etmişti Emir'e ve bu sayede Emir'in elindeki silahı çoktan eline almıştı.


"Çok tuhaf bir kadınsın..."dedi Emir kısık bir sesle.


"Seninde benden aşağı kalır yanın yok..."dedi Alara. Ona doğru biraz daha yaklaşınca Emir geri gitmişti. Neden geri gidiyordu bilmiyordu ama bundan şikayetçi değildi. En sonunda gidecek yeri kalmayıp koltuğa düştüğünde Alara'yı da kendisiyle birlikte çekmişti aşağıya. Alara gülerek elindeki silahları koltuğa , uzak olacak şekilde bırakırken aynı zamanda Emir'e doğru da eğiliyordu. Emir'in kolları Alara'nın beline sarıldığında Alara daha rahat etmek amacıyla tulumunun kemerini gevşetip kollarını Emir'in boynuna dolamıştı.


Birbirlerine attıkları bakışlar birbirlerini yiyip bitiren cinstendi. Alara ,Emir'in saçlarıyla oynamaya başlarken Emir derin bir nefes alarak konuştu.


"Bana neden çok yanlış geliyorsun?"dedi Emir. Kafası allak bullaktı. Ne düşüneceğini ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu.


Derin bir nefes aldı Alara ve gülümsedi.

"Doğru olacağımı nereden çıkardın?"dedi Alara ve elindeki şırıngayı boynuna batırdı Emir'in. Emir daha ne olduğunu anlayamadan saniyeler içinde bilincini yitirmişti. O kadar güçlü bir ilaçtı ki üzerindeki Alara'yı bile atamamıştı. Şırıngadaki ilaç onu uzun bir süre uyutacakken Alara sanki b... basmış gibi kalktı üzerinden.


"Mal herif! Hepsiniz aynısınız! Eliz'e düşman olacağımı sana inandıran şey neydi acaba? İki cilveye hemen indirdi yelkenleri şerefsiz öküz! Ay sarıldı bir de bana ya... Kolonya var mıdır ki?"diyerek çekmeceleri karıştırmaya başlamıştı.


"Sinem ile aynı tarafta olup onu anlamak mı? Allah korusun! Onu anlamayı bırak görmeye tahammül edemiyorum ben be!"


Raflara bakmaya başladı. Kolonya namına tek bir şey bile yoktu.


"Eliz'e ihanet edeceğim? Ben? Oldu canım! Bu kadar aptal olabileceğin aklıma bile gelmemişti biliyor musun?"dedi Alara. Hem kolonya arıyor hem de Emir'e bakarak konuşuyordu. O anda aklına gelen şey ile duraksadı.


"Allah kahretsin! Benim çamaşır suyu bidonuna girmem lazım! Hatta amonyak ile paklanmalıyım!!! Yanağına sürtündü yanağım ! "diyerek çantasına koştu. Yanındaki ıslak mendili bitirene kadar kullanırken bakışları Levent'e takılınca hırsını alamayıp bir tekme savurdu ona. Onun yüzünden böyle bir oyuna girmek zorunda kalmıştı.


"Üzerimdekileri ise buradan çıktığım anda imha edeceğim! Hepsini ateşe atacağım tek tek!"dedi ve paketteki son mendili de aldı. Baktı bir eserlerine.


"Şimdi... Birisi beni aldatan eski ama sevgili lakabını taşıyamayacak kadar şerefsiz bir adam... Diğer tarafta ise ikimizinde birbirini kandırmak amacıyla başladığımızda deminden kendime aşık ettiğim adam... Güzel! Gayet başarılı bir operasyon!"dedi Alara ellerini silerek.


Karşısındaki manzara o kadar hoşuna gitmişti ki duvarın dibine oturup izlemeye başladı onları.


Telefonların çekmediği bir yerde olduklarını biliyordu ve ekibinin elbetteki ona ulaşacaklarına da emindi. Oyalanmak için çantasını karıştırmaya başladı. Çantasındaki ikinci yedek silahını da çıkarıp yanına koydu.


Alara asla tek silahla çıkmazdı yola...


Çantasındaki eksik olmayan bir diğer şeyde makyaj malzemeleriydi. Başka yapacak bir şeyi yoktu. Makyaj malzemelerini özenli bir şekilde çıkarırken kendi kendine de konuşuyordu.


"İyi ki kemerin içine de ilaç koymuştum. Ne ara tulumdan çıkarıp saklamayı düşünmüştüm de diğerini içime koymuştum kim bilir?"


Kafasını kaldırıp koltukta boylu boyunca uzanan Emir'e baktı.


"Ah safoz... Anlamadı da kemerden ilacı aldığımı! Hayır yanı hep böyle kötüleri aşık ediyorum kendime. Eli ayağı düzgün, efendi , kurumdan olmayan, kurumla bağlantısı bulunmayan bir kurban bulalım dedik bozuk çıktı !"dedi Alara. Bakışları sonlara doğru Levent'e kaymıştı. Gerçi o da kurumla bağlantılıydı. Bu aklına gelince buna da sinirlendi.


İşine geri döndüğünde ise makyajı bitmişti. Ojelerini düzeltmeye başladığı sırada kapı büyük bir şiddetle açıldığından Alara hemen silahını almıştı ama içeri girenin Doğukan olduğunu görünce silahını indirip devam etmişti oje sürmeye.


Kapıda ekip ile birlikte dona kalan Doğukan, Alara'yı bir sandalyeye bağlı bulmayı bekliyordu. Baygın olmasını bekliyordu. Belki de yaralı olmasını bekliyordu ama kesinlikle duvarın dibine yayılıp oje sürmesini beklemiyordu.


Doğukan'ın şaşkınlığı devam ederken şaşkınlığı atlatan ekip ise Emir ve Levent'i çoktan paket yapmaya başlamışlardı.


"Alara? Ne yapıyorsun?"dedi Doğukan kendine hakim olmayarak. Daha ne kadar şaşıracaktı Eliz'in ekibi yüzünden çok merak ediyordu.


"Oje sürüyorum Doğukan kör müsün?"dedi Alara ve yerden eşyalarını özenli özenli koyarak kalktı. Doğukan bu garip ama bir o kadar da hoşuna giden manzarayı silik bir tebessüm ile izliyordu.


"Bakma öyle... Yardım et bana!"dedi Alara. Çantayı Doğukan'a vermişti. Şimdi de durum değerlendirmesi alması lazımdı. Bir yandan elini sallıyordu diğer yandan ise Doğukan'a bakıyordu. Ojeleri bozulursa net olay çıkarırdı.


"Vericiden mi buldunuz beni?"dedi Alara.


" Evet de sen ne zaman işlerini hallettin onların?"dedi Doğukan. En çok da bu aşamayı merak ediyordu.


"Biraz oldu. Bana özel yöntemlerle ikisi de ağa düştü."dedi Alara.


"Emir'in yanındaki diğer kişi kimdi?"dediğinde Doğukan artık evden çıkmışlardı.


"Eski sevgilim olmayan sevgilim..."dedi Alara. Doğukan'ın kaşları çatılırken adımları da durmuştu.


"Yolda uzun uzun anlatırım ama şu anda eksi bilmem kaç derecede hipotermi geçiremem!"dedi Alara bir ceylan gibi seke seke arabaya giderken Doğukan'da arabaya geçmişti. Arabaya geçtiği gibi ilk önce ısıtıcıları çalıştırmıştı. Alara çok detaya girmeden üstün körü olanları anlatırken Doğukan da ona ekibin son durumunu aktarıyordu.


⛈⛈⛈⛈⛈⛈⛈⛈⛈⛈⛈⛈⛈⛈⛈⛈⛈


"Yiğit! Alev!"diye tekrardan bağırdı Yağız. Kuvvetli esen rüzgar onun sesini başka yöne taşıyordu. Aşağıya inmiyordu bile.


"Sahil güvenliği arayın... Hemen!"diye bağırdı arkasındaki ajanlara. Daha yeni temizleyebilmişlerdi adamları. Alev ve Yiğit'tem ise on dakikadır haberleri yoktu. Yiğit denize nasıl inebileceğini bulmaya çalışıyordu. Düştükleri yer çok yüksek bir yer değildi. Kayalık da değildi ama silahların hedefinde ikisi olduğu için vurulmuş olabilirlerdi.


"Sahil güvenlik geliyor abi!"dedi ekipten birisi Yağız'a.


"Doğrudan iniş var mı?"dedi Yağız ona dönerek.


"Var da sahilden inmek gerek ama direkt olarak düştükleri yere ulaşamayız. Yine sahil güvenliğe ihtiyacımız var..."dedi.


"Akıntı kayalıklara doğru... Yaralı değiller değil mi?"dedi arkadan başka biri. Yağız'ın ağzından bir küfür yuvarlanırken sahil güvenlikteki adamlarından bir telefon gelmişti. Yağız ve diğerleri aramayı yanıtlarken denizde durumlar birazcık karışıktı.


Denizin dalgalı ve hırçın olmasının yanı sıra soğuk soğuk esen rüzgar bir hayli zorluyordu Yiğit ve Alev'i.


Yiğit ve Alev düşmemişlerdi.


Yiğit kurşunun hedefindeki Alev'in önüne geçerken aynı zamanda onu denize itmişti. Alev ise Yiğit'i de beraberinde çekmişti aşağıya. Suyla buluştuklarında ise kısa bir süre ayrılmışlardı. Alev ilk başta algısını kaybederek derine doğru inerken Yiğit çekmişti onu yukarıya. Silah seslerinin kesildiğini duymuşlardı.


"İyi misin?"dedi Yiğit, bir yandanda Alev'i kontrol ediyordu. Gece bitmişti neredeyse. Karanlık değildi ama aydınlık da değildi. Yine de birbirlerini görüyorlardı.


"İyiyim... Sen?"dedi Alev. Ellerini Yiğit'in omuzlarına koyarak yukarıda kalıyordu. Tir tir titriyordu. Aralık bitmek üzereyken onlar denize atlamışlardı çünkü ve eksileri hissediyorlardı.


"İyiyim... Akıntı çok kuvvetli... Kayalıklardan çıkarız. Daha kolay olur. Yüzebilir misin?"dedi Yiğit. Aynı zamanda Alev'in montunun kapüşonunu da örtmüştü. En azından rüzgardan korunmuş olurdu.


"Yüzerim..."dedi Alev ve ellerini omuzlarından kaldığında elindeki koyu renk duraksamasına neden oldu. Uzaklaşmak yerine daha da yaklaşınca Yiğit ne yaptığına anlam veremezken Alev elini yaraya bastırınca Yiğit hissettiği acı ile ne yaptığını anlamıştı.


"Alev..."dedi. Daha çok bir inilti gibiydi ama Alev duymuştu çünkü onun omzunun üzerinden bakmaya çalışıyordu.


"Yaralanmışsın... Ne ara?"dedi Alev. Yaranın derin olup olmadığına bakıyordu. Ne ara vurulduğunu da anlamaya çalıyordu. Biraz düşününce atlamadan hemen önce olan sahneyi anlamıştı nasıl olduğunu.


"Benim yüzümden oldu değil mi?"dedi Alev. Yiğit'e kızıyordu ediyordu ama yine de yaralanmasına da sevinemezdi. Üzülmüştü.


"Saçmalama Alev... Senin yüzünden falan olmadı. Ayrıca ufak bir sıyrık o! "dedi Yiğit. Yavaş yavaş Alev ile birlikte kayalıklara doğru hareket ediyordu. Alev zaten ona sarıldığı için fazladan bir güç harcamasına gerek kalmamıştı.


"Önüme atlamasaydın olmazdı!"dedi Alev ısrarla.


"Vurulmak istediğini söyleseydin atlamazdım..."dedi Yiğit. Alev göz devirdi ama Yiğit bunu fark etmedi.


"Sence ben onu mu kastettim?"dedi Alev


"Alev gerçekten şu anda ve burada kavga mı etmek istiyorsun? Karaya çıkalım söz ederiz!"dedi Yiğit.


"Hayır sadece doğruyu söylüyorum!"dedi Alev.


"Yanlışlar ne zaman doğru oldu Alev?"dedi Yiğit. Bakışlarını ondan çeken arkasında gördüğü bir motordu. Alev de bir motor sesi duyarak o tarafa dönmüştü.


Alev soruya yaklaşan motor ile cevap vermekten kurtulmuştu. Yağız sahil güvenlik ekibi ile birlikte onları aldığı gibi oradan ayrılmıştı. Yolda Yiğit'in yarasına bakılmıştı. Ciddi bir durumda olmadığından üsse geçmişlerdi. Eliz'e ya da diğerlerine ne olduğunu onlarda bilmiyorlardı ama üsse geçtikleri anda öğrendikleri şeyler yüzünde kalplerine bir darbe yemişlerdi.


"Eliz nasıl bilerek esir düştü? Yapamaz... Yapmamıştır.. Yiğit!"dedi Yağız onu desteklesin diye ama o kardeşinin böyle bir hamle yapabileceğini biliyordu. Hissediyordu. Ona destek vermedi bu yüzden. Toprak yerinde zor duruyordu ve Nisan'ın gelmesini bekliyordu. Aklındaki tilkiler ise hiç rahat durmuyorlardı. Alev ikizini gözlemliyordu geldiğinden beri ve kıyametin kopacağına adı kadar emindi ve adı gibi de olacaktı.


Ortalık alev alacaktı.


"Emel , Kaan , Büşra ve Alp depodalar ama onları bırakmaları gerek artık çünkü öğlen illaki olmadıklarını anlayacaklardır!"dedi Alev.


"Konuşturabildiklerini konuştursunlar..." dedi Toprak. Sesi o kadar sert çıkmıştı ki içerideki herkes ortamdaki o soğukluğu hissetmişti. O sırada kulaklarını bir topuklu ayakkabı sesi doldurdu.


"Eliz'in amacı onları konuşturmak değildi. Yol üzerinden çekip Enes'e ulaşmak olmalıydı ki oldu da..."dedi Nisan. Ardında Leonardo ve Olivia da vardı.


"Sonunda..."dedi Lorenzo ve ikizine sarıldı. Sonra da annesine ve Nisan'a. Nisan'a sarıldıktan sonra ise Nisan'ın kolyesini almıştı. Hemen bilgisayarlara gömülürken Lorenzo Nisan da Toprak'a doğru yöneldi. Toprak'ın her ne kadar sakin dursa da içinde kopan fırtınaları görebiliyordu. Çaresiz olduğunun da farkındaydı çünkü her ne kadar ortalığı yakmak istese de Eliz'in hamleleri bir duvar misali onun karşısındaydı.


"Gitmeden önce sana ne dedi? Anladığım kadarıyla aynı yerde değildiniz ki peşinden geleceğini bildiği için seni atlatmıştır..."dediğinde Nisan, Toprak derin bir nefes aldı. Bu konuda da sinirliydi ayrıca.


"Ekibi bir arada tutmamı istedi... Başka da birşey söylemedi."dedi Toprak. Saatlerdir duvara bakıyordu. Arada yerdeki fayanslarda oyalanıyordu bakışları. Biraz sonra Lorenzo'dan bir ses yükseldi.


"Buldum ama... Merkezden epey uzakta bir yer. Ormanlık alanda görünüyor ama sinyalleri orada saptıran bir şey var!"dedi Lorenzo yerinden kalkarken. Herkesin bakışları Toprak'a dönmüştü. Şimdi Eliz olmadığı için ona uygun hareket etmeliydiler. Toprak'ın planı en başından beri hazırdı ve saatlerdir bu konuyu enine boyuna ölçüp biçmişti.


"Kaan'ı arayın biz Eliz'i aldığımızda onları bıraksınlar gerektiği gibi. Sizde hazırlanın. Sinyaller farklı attığına göre hepimiz farklı yerlerden gireceğiz. Kurumu da ben hallederim!"dedi Toprak. Doğukan diğerlerinin hazırlanması için gizli odayı gösterirken Toprak dedesini arıyordu.


"Buldunuz mu?"dedi dedesi hemen.


"Bir konum bulduk ama çok sinyal saptırıcı var... Muhtemelen orası ama olmaya da bilir... Biz oraya gidiyoruz. Varisleri bırakacaklar biz Eliz'i aldığımızda. Siz kuruma herhangi bir şey çaktırmadan olayları halledin çünkü ortalık hain kaynıyor!"dedi Toprak. Derin bir nefes aldı Ziya ve Orhan.


"Biz size gereken herhangi desteği vermek için buradayız! Torunumu getireceğini biliyorum ve sana güveniyorum ama sakın tuzağa düşme evlat. Senin fazladan dikkatli olman gerekiyor!"dedi Orhan. Toprak onlara ne planladığını anlatıp kapattığında herkes hazırdı. Toprak, Lorenzo'nun açtığı haritadan herkesin hangi mevkiden gireceğini anlattıktan sonra herkes üsten ayrıldı. Lorenzo yine kalmıştı orada çünkü birisinin dışardan yardım etmesi gerekebilirdi.


Eliz herşeyi planlı bir şekilde halletmişti aslında. Farkında olmadan konumunu sabitlemişti. Yer altı dünyasıyla sıkı bir bağ kurarak herhangi bir durumda kendisini kurtarmaya ayarlamıştı onları. Eliz oradan sağ çıkmadığı takdirde olacaklar yer altı tarafından biliniyordu ki onlar uygulayacaklardı planı. Şayet yaralı çıkarsa da yer altı taş üstünde taş bırakmayacaktı. Onlara yardım edecek olan Eliz'in ekibinin yanı sıra Eliz'in de bilmediği ve yeraltı grubunun arkasındaki o gizli güçte sadece Eliz için vardı.


Onlar Eliz'i aldıklarında ya da bir takım gerçekleri ortaya çıkardıklarında Eliz'i yok etmeye adamışlardı kendilerini çünkü Eliz ölürse kurtulacaklarını düşünüyorlardı ama Eliz'in senaryolarını hiçbiri bilmiyordu. Ama öğrenmeleri yakındı.


Eliz oradan sağ çıkmazsa Castelliler için zor bir süreç başlayacaktı ama Eliz oradan yaralı ya da sağlam çıksa bile bir kıyamet kopartacağı kesindi. Yer altı bir deprem yaratırsa Eliz tsunami olacaktı olaya.


Nisan'ın Eliz'e herhangi bir şey olduğunda açması gereken bir kutu vardı mesela ama bunu ekipte ki kimse bilmiyordu.


Eliz kimseyi yanına toplamaya çalışmamıştı.


Tehditle ya da şantaj ile yanına bir sürü güçlü isim çekebilirdi. Yapmadı. Tehdit ve şantajın yapamayacağı tek şeyin sadakat olduğunu biliyordu.


Yer altı ekibi...


Onlar zaten en başından beri Eliz'in yanındaydılar ama haberleri yoktu.


🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️


Eliz Erçil Karayel...


"Tülay Atılgan Castelli ben..."dedi karşımdaki kadın. Beynim iki soy isim arasındaki bağlantıyı anlamaya çalışıyordu ama olmuyordu.


Neden? 


Ya da daha doğrusu nasıl?


"Ne?"dedi dudaklarım. Onlar bile kontrolü kaybetmişlerdi resmen.


"Tanıştığıma ben de memnun olmadım tabii ki... Her türlü öldürme eylemlerimden bir şekilde kurtulduğun için sana karşı bir nefret oluştu içimde..."dedi etrafımda dolaşırken.


Nasıl ve ne zamanki öldürme eylemleri?


Ben neden o zaman diliminde yokmuşum gibi hissediyorum?


Beynimin şu anda yaşadığı şaşkınlık ile her şeyi silmesi gayet sinir bozucu bir olaydı.


"Madam... Araziye giriş yapılmış. Muhtemelen buldular!"dedi Enes bir anda bütün modu düşmüş o zevzek halinden eser kalmamıştı. Ciddi olduğunda daha katlanır gözüküyordu sanırım.


"Nasıl? Nasıl bulabilirler Enes?"dedi Tülay Atılgan Castelli. Onunda bir anda keyfi kaçmıştı. Sanırım sevgilim yerimi bulmuştu. Ben gülerken onlar somurtuyordu.


"Sen... Sen bilerek rehin düştün!"dedi Enes üzerime atılırken. Elleri boğazımı sardığında benim yüzümdeki gülümseme silinmemişti ama nefesim çok çabuk kesilmişti. Tülay, Enes'i üzerimden çekmese daha fazla dayanamazdım. Şiddetli bir şekilde öksürmeye başlarken onlar da konuşmaya başlamışlardı.


"Üzerini aramadın mı?"dedi Tülay Atılgan Castelli. Acele bir şekilde üzerini giyiniyordu.


"Aradık! Üzerindeki her şeyi aldık! Ayrıca çok güçlü bir sinyal saptırıcımız varken sinyalden ulaşamazlar!"dedi Enes.


"Zekamı hafife alman... Üzdü beni..."dediğimde derin ama sinirli nefesler almışlardı. Kendi nefesimde boğulmak üzereydim ama içimdeki bu cesaret nereden geliyordu hiçbir fikrim yoktu.


Tülay bakışlarını bana çevirip adamlarına emir verdi.


"Onu da kaldırın... Ülkeyi terk ediyoruz!"dediğinde Tülay Atılgan Castelli, ben yine güldüm.


"Nereye?.. İtalya olmazsa iyi olur aslında... Malum... İtalyan insanları... Bozuk!"dediğimde yanağımda patlayan tokat içimde hiçbir şeyi kıpırdatmadı.


İki kişi benim sadece ayaklarımı çözüp yürütmeye başladıklarında Tülay ve Enes önümde hararetli hararetli ama farklı bir dilde konuşuyorlardı. Sanırım İtalyancaydı. Bildiğimi bilmiyor olduklarını sanmıyordum.


"Babam Eliz'i İtalya'ya istedi diyorsun ama onu buradan elimizi kolumuzu sallayarak çıkaramayız!"dedi Enes.


Tülay Atılgan Castelli ,Fransızca cevap verdi.


"Ben istersem olur çocuğum... Sen sadece giriştekileri oyalamaya bak!"


Enes Rusça cevap verdi.


Sanırım kelimeler ile bir şifre olarak ilerliyorlardı. Çünkü her konuşmalarının farklı bir dil olmasının başka bir anlamı olamazdı. Ben sadece bilmem gerekeni anlıyordum demek oluyordu bu durum.


"Helikopteri evin hemen arkasındaki piste koydurttum. Siz oraya geçerken ben diğerlerini engelleyim."dedi Enes. Buradan sonra yol ikiye ayrılıyordu. Gerçekten de yerin altındaydım. Üç kat yukarı çıktığımızda güneş her ne kadar bulutlardan görünmese de oradaydı. Saat kaçtı bilmiyorum ama oyalamam gerektiğini biliyordum.


Etrafımda dört koruma vardı. İkisi Tülay'ın yanında diğer ikisi benim yanımdaydı. Orman yoluna girdiğimizde uyandığım andan itibaren çözdüğüm iplerden tamamen kurtuldum ve kolumda göstermelik olarak duran iki adamın kollarından çıktığım gibi aynı zamanda silahlarını da almıştım. Öndeki korumalarda bana dönerken hemen Tülay'ı korumaya almışlardı. Tülay ise sadece gülüyordu. Sanırım anlamıştım.


Silahlar boştu. Zaten benim gibi birinin etrafına dolu silahlı adam koymaları saçma olurdu. Silahı denediğimde de boş olduğunu gördüm. Adamlar üzerime daha yürüdüklerinde ise sıcak temasa geçerek hepsiyle dövüşmek zorunda kaldım.


En son hepsini hallettiğimde bana doğrultulan silah ile burun buruna geldiğimde iki adım geriledim.


"Seni çok rahat bir şekilde İtalya'ya götürecektim ama sen rahat durmadın ve işimi zorlaştırdın..."dedi Tülay.


"Sana beni götür diye yalvardığımı hatırlamıyorum..."dedim bütün soğukkanlılığımla.


"Bana yalvaracağın günlerde gelecek elbet... Hiç seninle olan bu derdimi düşündün mü?"


"Düşündüm ve kuzenimle ne kadar da çok ortak yönünüz olduğuna karar verdim. İkinizde bana düşmansınız ama benim elimde sizin gibi boş bir neden yok..."dedim. Sinirlendi.


"Nedenimin doluluğu nefesini tamamen kesmeye yetecek yakında... Bunlar artık son çırpınışların farkındasın değil mi?"


"Farkında ya da değilim... Ben olmuş ve olacaklara bakarım..."dediğimde arkadan ismimi duydum. Toprak'ın sesi kulaklarımı doldurğunda derin bir nefes aldım.


Şu kısacık zamanda bile özlemiştim.


"Senin bu hayatta farkında olman gereken tek şey acı olmalı..."dediğinde arkadan ismimin seslenilmesi ile bir anlığına dikkatim dağılırken çıkan silah sesi ve bedenimdeki o acı... Bütün odağımı karnıma çekmişti.


Yine aynı bölgeydi ama bu sefer sol tarafımdı. Bacaklarımdaki bütün güç çekildiğinde adım seslenildi bir kaç kişi tarafından. Gözlerim doldu ama yine yaş düşmedi. Tülay bir an için ne yaptığını fark edip geri gidecekken söylediğim şey ile durdu.


"Teşek...kürler..."dedim zorlukla. Canım yine çok yanıyordu. Ama bu seferki başkaydı. Hissediyordum. Keşke hissetmeseydim.


"Ne için?"dediğinde afalladığı fark ediliyordu ama şu anda buna odaklanamazdım. Gözlerim kararmaya başlamıştı bile. Yine de son gücümle konuştum ve hissettiğim şeyi söyledim.


"Anne olma... ihtimalimi ...de yok ettiğin için..."dediğimde başım yerle buluştuğunda artık hiçbir şeyi seçemiyordum. Gözlerim kapanmak istiyordu ama önce görmem gereken kişiyi görmem gerekiyordu. İçimde bir yangın vardı. Canım yanıyordu. Bu defa gerçekten canım çok yanıyordu.


Daha ne kadar yanabilir ki derken her zaman en kötüsünü yaşamakta benim kaderimdi sanırım...


Canımı yakmışlardı. Yine.


Acımayacaktım onlara! İçimdeki son acıma kırıntısını da yok etmişlerdi artık...


Yazardan...


Silah sesini duyduları anda hepsinin adımları durmuştu. Alev ve Yiğit doğu kanadından girmişlerdi. Leonardo ve Nisan ise Olivia ile birlikte batı kanadından girerken Alara ve Yağız güneyden girmişlerdi araziye. Toprak ve Doğukan'a kuzey girişi kalmıştı. Yapıya en yakın girişte kuzeyde olduğu için ilk onlar ulaşırken diğerleri de onlara yetişmiş sayılırdı. Toprak ve Doğukan , Eliz'in adını bağırırken diğerleri eve girmişlerdi. Tabi içeriye girmeleri zor olmuştu çünkü geçmeleri gereken kocaman bir ormanın yanı sıra bir sürü engel de vardı. Bu engele takılan tek bir kişi vardı o da Alara olmuştu. Yağız ile başbaşa kalınca Emir'i nasıl yakaladığını anlatmasını isteyip onu zorlayınca ondan kaçmak için acele hareket ederken vurulmuştu ama küçük bir sıyırıktı.


"Eliz..."dediğinde Toprak ileride yerde yatan bir karartıya doğru koşmaya başladı. Doğukan da onunla aynı yönde ilerlerken Nisan hemen evden çıkmıştı. Leonardo da ne olur olmaz diye peşinden. Diğerleri evi arıyorlardı.


Eliz'e ilk ulaşan Toprak olmuştu. Eliz'i çok sarsmadan başını dizlerinin üzerine bırakınca elleri kan olmuştu. Çok kanaması vardı. Tam yaraya bastıracak bir şey arıyordu ki Doğukan çoktan gömleğini çıkarıp ona uzatmıştı. Toprak tampon yaparken Nisan onlara doğru geliyordu ama ayakları geri geri gidiyordu. Eliz'in yanına ulaştığında ayakta durmayıp çöktü yere.


"Eliz... Uyuma... Aç gözlerini..."dedi Toprak. Eliz'in yüzünü kapatan saçlarını geri iteliyordu. Yağız ve Yiğit itiş kakış onlara doğru geliyordu ama gelmek istemiyorlardı. Doğukan ambulansı aramıştı çoktan. İlk işleri evin sinyal kesicilerini kapatmak olmuştu. Yardım için yapmışlardı bunu.


"Eliz..."dedi Nisan kısık sesle. Eliz'in odağı kaybolmuştu. Gözlerini açıp kapatıyordu sürekli. Gücünü toplamaya çalışıyordu. Denedi. En sonunda başardı. Bilincini tamamen kaybetmeden önce sadece iki kelime söyledi.


"Yer...altı... To...hum..."dedikten hemen sonra ağzından kan gelirken Yağız ve Yiğit daha fazla dayanamayıp ormana dalarlarken Toprak donmuş bir şekilde Eliz'e bakıyordu. Leonardo diğerlerine göre daha sakindi çünkü Eliz'i böyle ikinci görüşüydü.


"Doğukan hemen arabayı araziye getir... Toprak kalk biz de arabaya ilerleyelim.." dedi Leonardo. Doğukan anında toz olurken Alara ve Alev , Yağız ve Yiğit'i sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Keza Olivia da Nisan'ı sakinleştirmeye çalışıyordu.


"Toprak..."dedi Leonardo . Toprak tepki vermedi.


"Toprak! Şu anda kendini bırakamazsın!"diye bağırdı Leonardo. Toprak'ın üzerine giderek onu kendine getirdi en sonunda. Toprak kucağında Eliz ile kalkarken Doğukan arabayı çoktan getirmişti yanlarına. Toprak hemen arabaya geçerken Lorenzo da tampon yaptığı için binecekken Olivia onu durdurmuştu. Leonardo'nun yerine arabaya Yağız binmişti. O binince Alara da binmişti. İkisinin de gözleri kıpkırmızı olmuştu. Doğukan ise sinirden kızarmıştı. Arabayı hızlıca sürerken sürekli arkayı kontrol ediyordu. Toprak Eliz'in yarasına bastırıyordu. Tepkisi yoktu ve öylece Eliz'i izliyordu.


Herkes peş peşe araziden ayrılmışlardı.


"Nisan... Uyan... Nisan... Anne biraz daha kolonya!"dedi Leonardo. Nisan daha fazla dayanamayıp bayılmıştı. Yiğit öndeki arabayı kaybetmemek adına hızlıca arabayı sürerken Alev torpido gözünde kolonya olup olmadığını kontrol ediyordu. Olivia , Nisan'a hem kolonya koklattıyor hem de bileklerini ovuyordu.


Yaklaşık on dakika boyunca arabada geçen yolculuk karşıdan gelen ambulans ile kısa süreli duraksamıştı. Toprak ve Eliz ambulansa binerken diğerleri onları takip ediyordu.


"Alara... Bir şey olmaz değil mi?"dedi Yağız. Şu anda Alara ne derse inanacak durumdaydı. Alara her ne kadar ağlamamak için dirense de gözünden düşen yaşları silip buruk bir gülümseme ile birlikte arkaya döndüğünde Doğukan anlık olarak ona bakmıştı.


"Elbetteki bir şey olmayacak Yağız! Ayrıca arkasından ağladığını duyarsa dalga geçerdi... Şimdi derin bir nefes alıp sakinleş çünkü senin kardeşin cin gibi olduğundan hiçbir şey olmayacak!"dedi Alara. Keşke kendi sözlerine de inanbilseydi. Aklına gelen fikir ile arka arabayı aradı hemen.


"Alev... Hoparlöre al... "dedi Alara. Kendisi de hoparlöre almıştı.


"Aldım... "dedi Alev kısık bir sesle.


"Eliz size bir şey dedi. Çok odaklanamadım ama onu dinlediniz! Ne dedi?"dedi Alara. Yağız'ı sakinleştirmek için uğraştığı sırada Eliz'in dudaklarının hareket ettiğini görmüştü.


"Yeraltı , tohum, toprak tarzı bir şey dedi!"dedi Leonardo. Tam ayrıntılı olarak bilmiyordu çünkü o masada bir konumu yoktu ama bir şey olacağını biliyordu.


"Ne? Nasıl yani?"dedi Yağız.


"Lorenzo'yu ara ve toplu bağlantı başlat Alara!"dedi Leonardo arkadan.


Alara hemen denileni yapmak için harekete geçtiğinde Lorenzo'da onlardan bir haber bekliyordu. Alara'dan gelen mesaj ile hızlıca bir konuşma ayarlarken diğerleri daha yenice inmişlerdi karayoluna.


"Alara? Son durum ne?"dedi Orhan Karayel merakla. İçindeki derin huzursuzluğun nedenini sorguluyordu sürekli.


"Eliz vuruldu..."dedi Yiğit hemen sinirle.


Yer altı kısık sesle küfür ederken Orhan Karayel fenalaşmıştı. Ziya onu rahatlatmaya çalışırken Lucas sordu.


"Durumu ne? Nasıl vuruldu ? Bir not ya bir şey bıraktı mı?"dedi hemen.


"Karnından vuruldu. Tam emin değilim ama yeraltı, tohum ,toprak tarzı bir şeyler demiş!"dedi Alara ona cevap olarak.


"Durumu nasıl?"dedi Orhan Karayel.


"Bilinci kapalı. Toprak onunla birlikte ambulansta biz de peşlerinden gidiyoruz ama hastaneyi bir an önce koruma altına alın!"dedi Leonardo.


"Alp'i de arayın da ellerindeki herkesi bıraksınlar!"dedi Doğukan. Plan buydu ve plana uymak gerekirdi.


"Eliz'in size bıraktığı not ne?"dedi Alev.


"Eliz asla göz göre göre kaderine teslim olmaz. Anormal durumlar için her zaman bir planı vardı!"dedi Libby.


"Ortalığın içinden geçerken artık saklanmayacağız demek istiyordun değil mi Libby? Ben Türkiye'ye geçiyorum!"dedi Dimitris.


"Herkes sırayla ve imzalar atılmış bir şekilde!"dedi Ramiro.


"Şu anda tam olarak ne yapıyorsunuz?"dedi Alara.


"Yakında anlarsınız..."dediğinde Rose görüşme bitmişti.


Arabaların içinde bir teselli etme çabası sürerken ambulansta Toprak'ın cevap vermesi gereken bir çok soru vardı.


"Kan grubu?"


"Brh pozitif"dedi Toprak. Donuk bir şekilde Eliz'e bakıyordu ve onu bu halde görmek içini yakıyordu. Kan kustuğu andan sonrası ise yoktu onda.


"Alerjisi?"


"Zencefile karşı..."dedi Toprak.


"Daha önce geçirdiği bir ameliyat ya da gördüğü bir tedavi?"


"Yine karnından vurulmuştu ve bir tedavi görüyordu. "dedi Toprak.


Ambulansın içinde bir yaşam mücadelesi olurken Toprak onların sorduğu sorulara eksiksiz cevap veriyordu. Eliz'in geleceği hastane belirlenmişti ve dedeler orayı çoktan güvenli hâle getirmişlerdi. Ayrıca aileler de Eliz'in vurulduğunu öğrenmişlerdi. Atılgan ailesi her ne kadar Karayel ailesinden haz etmeselerde Toprak'ın durumunu merak ettikleri için hastaneye gitmeye karar vermişlerdi.


Ambulans hastanenin önünde durduğunda hemen peşlerinden gelen iki arabada durmuştu. Herkes koştur koştur içeri girerken sadece ameliyathaneye kadar eşlik edebilmişlerdi. Herkes bir duvarın köşesine çökerken Toprak kanlı ellerine bakıp geri dönmüştü. Gördüğü ilk lavaboya girip kapıyı da kilitlemişti. Aynanın önüne , ellerini yıkamak için geldiğinde kendini bir anda aynayı parçalarken bulmuştu. Acısını içinde yaşıyor olması acı çekmiyor demek değildi ki canı ilk defa bu kadar çok yanıyordu.


Daha yeni bulmuşken kaybedemezdi.


Daha yeni bulmuşken ondan ayrılamazdı.


Tek bildiği şey bu işin burada bitmediğiydi.


Canının canını yakmışlarken o rahat duracak değildi. Sevdiği kadının bir düşmanı vardı ve bu düşmanı artık onun da düşmanıydı. Kim olduğu önemli değildi artık. Kendisi bile olsa bu düşman kendini de vurabilecek bir evredeydi artık...


🌺🌟🌺


Yeni sezonumuz da böylece başlamış oldu. Önümüzde uzun bir yol var. Beklemede kalın...


Loading...
0%