Yeni Üyelik
26.
Bölüm

26. Bölüm ~ Özledim

@feusa

" Kafa karıştıran o olay ortaklık!..."


"Dünyayı birbirine katan o imzalar..."


"Gündeme bomba gibi düşen o anlaşma...


Kurumun gelecek patronlarından birisi olmaya aday olarak gösterilen Eliz Erçil Karayel'in kurum adına yaptığı Arjantin'deki anlaşma ile Ramiro Montenegro'nun turizm ve otelcilik şirketine ortak olması ortalığı karıştırdı...


Haberin detayları bir sonraki sayfada...


Sabah elimize geçen fotoğraflarla Eliz Erçil Karayel ile Toprak Atılgan'ın özel bir uçakla ülkeden ayrıldıklarını öğrenmiştik. Çifte kumruların nereye gittiği merak konusuyken onların Ramiro Montenegro ile olan fotoğrafları ve hemen ardından medyaya yayılan anlaşma metinleri sonucunda çiftin amacı belli olmuştu. Çiftin Türkiye'ye ne zaman döneceği bilinmemekle birlikte bu anlaşmanın açık amacının ne olduğu da akıllara takılan bir diğer soru..."


Toprak'ın tepkisini merak ediyorlardı ama Toprak sadece yüzünde oluşan bir tebessüm onlara döndüğünde Dimitris beklemeden konuştu.


"Şaşırman gerekiyordu. Lucas bana bunu söylediğinde ben şaşırmıştım..."dedi Dimitris. Bu planı duyduğunda da haberi gördüğünde de ilk günkü gibi tepki vermişti.


"Neye şaşırmam gerekiyordu tam olarak?"dedi Toprak.


"Eliz'in planına tabi ki!"dedi Dimitris. Libby ve Lucas, senden adam olmaz bakışları atıyorlardı Dimitris'e ama o takmıyordu onları.


"Sevgilime şaşırmayı çok önceleri bıraktım..."dedi Toprak gayet açık ve net bir şekilde.


"Sence sevgilisine neden şaşırmalı?"dedi Libby . Bunu sorarken sırıtıyordu.


"Ben sevgilimin yaptığı şeylere şahsen şaşırıyorum..."dedi Dimitris saçlarını düzeltti.


"Eski sevgilin... Seni dolandıran eski sevgilin..."dedi Libby.


"Zaten dolandırması da ayrı bir olay..."dedi Dimitris dalgın dalgın.Sonra aklına gelen şey ile bir anda Libby'e döndü." Sen benim dolandırıldığımı nereden biliyorsun? Kim söyledi? "


"Kuşlarr..."dedi Libby elini havaya sallayarak. Dimitris devam ediyordu ki Toprak'ın sorusu ile durmak zorunda kaldı.


"Bu fotoğraflar daha önce mi çekildi yoksa yeni mi?"dedi Toprak. Eliz'in yüz hatları ya da fiziksel özellikleri özellikle de saç boyu dikkatini çekmişti çünkü dört yıl önce çekilen bir fotoğraf ise şayet bir gariplik olmalıydı. Onun dikkatini de çeken buydu.


"Adamdaki göze bak be!"dedi Dimitris. Libby ile olan tartışmasını çoktan unutmuştu çünkü Toprak'ın iki dakikada anladığı şeyi onlar iki hafta anlayamamışlardı.


"Ne oldu?"dedi Toprak. Libby gülerken Lucas anlatmaya başladı çünkü Dimitris'in uzatacağına emindi.


"Lorenzo resimlerin üzerinde gerçek gibi çok rahat bir şekilde oynayabiliyor. Yani sen burada otur o senin fotoğrafını çekip Eyfel kulesinin önünde oturuyorsun gibi gösterebilir. Kıyafetlerini de değiştirir . Saç rengini, saçlarının boyunu her şeyi ayarlayabilir. Geçen yıllarda hepimizin ayrı ayrı daha önce gitmediğimiz bir ülkeye gitmek gibi bir tatil planı vardı..."dediğinde Lucas. Dimitris dayanamıyıp devam etti. Lucas ise lafının Dimitris tarafından bölünmesine artık alıştığından bir şey demedi ve o anlatırken yardım etti ona.


"Lorenzo Hindistan'a gidecekti. Tac Mahal'i merak ediyorum falan demişti aslında da onlar bahaneymiş... Bu iki hafta boyunca sen evde yan gelip yat!"dedi Dimitris. Heyecanlı heyecanlı anlatıyordu.


"Bize her gün farklı bir yerden , açıdan fotoğraf gönderiyordu. Hindistan'dan tabi.."dedi Libby altını çizerek.


"Nasıl anladınız?"dedi diğerlerini eve bırakıp geri gelen Doğukan. Yanlarına oturduğunda Lucas devam etti.


"Leonardo'nun gezisi erken bitmişti çünkü İtalya kurumu sizin kadar esnek davranmıyor. O eve geri dönünce Lorenzo'nun arabasını falan görünce şüphelenmiş. Eve girmeden önce de bizi aramıştı. Öyle anladık yani... Bu yüzden o haberdeki fotoğrafların yeni olmadığını anlayan olmaz herhalde diye düşündük de sen anladın..."dedi.


"Anlayamazlar çünkü benim gördüğümü göreceklerini düşünmüyorum..."dedi Toprak geri yaslanırken. Lucas ve Dimitris sadece başını sallarken Doğukan da onu onaylamıştı.


"Ben de istiyorum böyle... Adam iki fotoğraftan yeni olmadığını anladı be... Birde bana düşenlere bak!"dedi Libby oflayarak.


"Otur oturduğun yerde Libby!"dedi Lucas. Libby'i çok kıskanıyordu. Libby de bunun farkındaydı ama cevap olarak göz devirmişti .


Toprak o gün daha konuşmamıştı. Eliz'i izlemişti uyuyakalana kadar. Diğerleri ise uykuya teslim olana kadar akıllarını dağıtacak şeyler hakkında ileri geri konuşmuşlardı. Düşüncelerden kurtulmanın yolu ya uyumaktı ya da konuşmak...


Ve onun tercihi uyuyakalmak olacaktı...


2 gün sonra...


Eliz ameliyathaneden çıkalı üç gün olmuştu ama geçen yetmiş iki saatte hiçbir tepkisi yoktu. Herhangi bir ani kriz ya da iç kanama riskini atlatmıştı. Üç gün onun çok önemliydi. Kritik gün sayısını aşmıştı. Şimdi sırada uyanması vardı. Toprak sadece ihtiyaçları haricinde bir iki kez eve gitmişti. Onun haricinde hep hastanede, yoğun bakım ünitesinde bekliyordu.


Alara haricindeki ekipten herkes dönüşümlü olarak kalıyordu hastanede. Alara hâlâ onun için ayarladıkları odada uyuyordu. Dün sabah uyanmıştı ama uyandığı gibi Doğukan'a saldırınca mecburen tekrardan sakinleştirmek zorunda kalmışlardı ve elbette ki sakinleştiriciyi Alara'ya yapan yine Doğukan olmuştu. Göz göre göre kendi sonu Alara tarafından yazılıyordu. Alara'nın uyuması ise işine geliyordu. Uyandığında kavga ediyorlardı sürekli. Bunun olacağını bildiği için hâlâ cebinde yedek sakinleştirici ile dolaşıyordu.


Nisan da dün sabah uyanmıştı ve Leonardo'nun ısrarları üzerine Lorenzo'nun evine geçmişlerdi. Yer altındaki ekipten Türkiye'de olanlar ise bir otel kiralamışlardı. Dinlenmek adına oraya gidiyorlardı ama saatlerinin çoğunu hastanede harcıyorlardı.


Yer altının planı başlatmasının üzerinden kırk sekiz saatten az zaman geçmesine rağmen karşı taraftan hâlâ bir hamle gelmemişti. Herkes karşı taraftan gelecek hamleyi bekliyordu. Karşı tarafın sessizliği ise onları tedirgin eden tek şeydi. Eliz'in planı içinde Eliz olmadan nasıl karşılık vereceklerine dair planlar sınırlıydı. Asıl plan içeride uyurken belli olanlar ile bir yere kadardı.


Bu akşamdan itibaren yeni yıla gireceklerdi. Aralık ne ara gelmişti ne ara geçmişti bilmiyorlardı ama bu ayın onlar için pek de iyi anıları olmamıştı.


Eliz'in annesi de babası da her gün uğruyorlardı. Dedeler de onlarla geliyordu. Ömer'in, Toprak'a attığı bakışlar ise ekiptekilerin alay konusu olmuş durumdaydı. Ömer'in bakışlarını taklit edip oyalanmaya çalışıyorlardı.


Onları bu gece bekleyen bir diğer zorlu şeyde Sinem'in kurumdaki herkesi ikna edip bir davet verdirmesiydi. Yılın yeni gelişini kutlayarak gündemden düşmeyelim demişti herkese. Herkes de bunu mantıklı bulunca bir parti organize edilmişti. Orhan da Ziya da istemeye istemeye kabul etmişlerdi partiyi. Amacının yılbaşı kutlamak olmadığının hepsi farkındaydı.


Ekibin hepsi orada olacaktı. Alara'ya yarım saat önce ayıltmak için ilaç vermişlerdi. Uyanması an meseleseydi. Yağız onu almak için yola çıkmıştı. Toprak'ın yanında ise sadece Doğukan kalacaktı. Zaten onun daha önce pek partilerde görülmediği bilinirdi. Bir görünüp hemen çıkardı o ortamdan. Pek onluk ortamlar değildi oralar.


Kurumu rayında tutmaya çalışan Orhan ve Ziya'nın işi gayet rahat ilerliyordu. Önlerinde bir sorun yoktu şu anda çünkü ekip gerçekten de kusursuz çalışmıştı. Emel ve Kaan'ın varislere verdikleri ilaçlar ile varislerin son zamanlarda yaşadıkları çoğu şeyi hatırlamamaları ve bu boşluğu dile getirmemeleri onların önünü açan bir durumdu ama Enes'in ortalıkta olmaması büyük bir sorundu. Arya , Alp'i hatırlamıyordu. Emir ise Alara denildiğinde o kimdi tepkisi veriyordu. Resmen silinmişti kişiler... Diğerleri de aynıydı. Yine de öyle olmaları riske göz yummaları anlamına gelmiyordu. Hepsi kurumdan uzaklaştırma yiyerek ülkenin ve dünyanın farklı yerlerine tayin edilmişlerdi.


Sinem ise rehin alındıkları gün kuruma girdikten sonrasını hatırlamıyordu. Çok da önemli değildi onun için. Eliz'in yaralandığını biliyordu. Öğrenmesi pek sorun olmamıştı.


Bu yararlanmaya sebep olan kişi de oydu. Zorda kalırsanız vurun ne olacak demişti telefonda konuşurken. Doğukan'ın attığı ses kayıtlarını binlerce kez dinleyen Emel'in bulduğu ip ucu bu olmuştu. Eliz'in vurulmasına dair bir nevi emir veren olmuştu Sinem. Bunu artık bütün ekip biliyordu.


Yoğun bakım ünitesinin sessizliğini bölen elbetteki Alara'nın ayağını yere vura vura yürümesi olmuştu. Dün gece kalan Emel , Alara'nın uyandığında giymesi için bir kaç parça eşya ve malzeme bırakmıştı. Alara da bu sefer uyandığında ortalığı yıkmamış sessiz ve derinden hareket etmişti. Doğukan Alara'nın kendisine geldiğini görünce hafiften bir yutkunmuştu ama bunu birazdan gelecek olan öfke patlaması için yaptığı kesindi. Toprak ise neler olduğunu az çok bildiğinden Alara'nın da durdurulamayan birisi olduğunu ve durdurmaya çalışanların da perişan olduğunu biliyordu. Ne yaparsa yapsın kılını kıpırdatmayacaktı. Hatta destek bile verebilirdi.


"Nasılsınız? Kötü olduğunu düşünüyorum Doğukan!... Sen nasılsın Toprak?"dedi Alara geçiremediği siniri ile.

Bir kaç gün de düzelir miydi? Bilinmez...


"İyiyim... Sen de iyi gibisin... Uyumak iyi geldi herhalde!"dedi Toprak. Doğukan'ın yaraya tuz basma adlı bakışlarına gülmemek için zor duruyordu. Alara derin bir nefes aldı. Biraz kuzenine baktı. Uyuyordu. Biraz daha uyanmazsa sinirini ondan çıkaracağı kesindi.


"Öyle öyle... Çok çok iyi geldi!"dedi Alara, Doğukan'a bakarak. Sesindeki sinir geleceğin habercisiydi." O yüzden en mükemmel şekilde partiye gidiyoruz..."dedi Alara.


"Gidiyoruz?"dedi Toprak. O burada kalacağını kesin bir dille söylemişti. Alara , Doğukan'ın üzerinde dolaşan kızgın bakışlarını çekti ve daha sakin bir şekilde baktı Toprak'a.


"Sen burada kal tabi... Gelmene gerek yok çünkü ben herşeyi senin yerine hallederim... Sinem yokluğumu fırsat bilip coşmuş kurumda zaten! Gruptan öğrendiğim şeyler hiçte güzel değil... Neyse! Doğukan geliyor benimle zaten! "dedi Alara. Ojelerin e baktı. Onları yenilemesi gerektiğini fark etmişti.


"Geliyor? Ben de burada kalıyorum ayrıca seni almaya Yağız geliyor!"dedi Doğukan sakin bir şekilde. Alara ojelerini incelemeye devam etti.


"Gelmiyor o..."dedi incelerken.


"Neden?"dedi Toprak. İkisinin ortasında duruyordu ve bir ona bir diğerine bakarak zaman öldürüyordu.


Son günlerde yaptığı tek şey zaman öldürmekti.


"Doğukan beni götürecek sen kuruma geç dedim o da itiraz etmedi..."dedi Alara. Acaba nedendi?


Uyandıktan sonra sinirini atamadan bayıltıldığını bildiğinden bir müddet Alara'nın çevresinde olmama kararının ardından onunla birlikte partiye gitme fikrine elbette ki sıcak bakmamıştı. Bunu Alara'ya dese elbetteki kendi ölüm fermanını imzalamış hatta yürürlüğe koymuş olacağını bildiğinden el mahkûm gelirken aldığı gelme aramasıyla son sürat geri dönmüştü.


Bu fırsatı kesinlikle kaçıramazdı. Bir de Alara'nın konuşması vardı tabi...


İtiraz etmesine fırsat vermemişti ki... Onun öyle bir amacı olmasa da sadece Alara konuşmuştu. Bütün kelimeleri boğazına tıkmıştı Yağız'ın. Cevap vermesini beklemeden de yüzüne kapatmıştı.


"Neden ben? Ayrıca ben partilerde asla bulunmayan bir adamım ve bu böyle de devam edecek!"dedi Doğukan kararlı bir şekilde.


Alara tek kaşını kaldırarak duvara yaslı bir şekilde duran Doğukan'a doğru yürüdü.


"Senin bana yaptıklarının karşılıksız olacağını düşünmedin değil mi? Eğer daha da çok düşünüp daha yaratıcı bir fikir bulmamı istemiyorsan partiye benimle gideceksin... Anladın?"dedi ve elini şıklattı Alara, Doğukan'ın yüzüne doğru yapmıştı bunu.


Doğukan tepki vermedi. İstese çok güzel bir şekilde tersleyerek ortamdan çıkabilirdi. Alara'nın kalbini kırıp onunla olan bütün sohbetini , ilişkisini de kesebilirdi. Doğukan bunu net bir şekilde yapacak adamdı. Alara da çok güzel bir şekilde anlayacak bir kadındı. Doğukan kalbini kırarsa onu hiç tanımamış gibi davranması uzun sürmezdi. Hep abartan bir kişiliği olsa da asla kalp kırıklığını abartmazdı. İçinde yaşar bitirirdi. Bir kaç kelime onların arasını çok rahat açardı.


İkisi de fazla netlerdi bu konuda çünkü.


Ama Doğukan yapmadı. Bu sefer istemedi. Neden bilmiyordu ama Alara'yı kırmak ilk defa farklı bir noktaya dokunmuştu içinde. Hiç olmaması gereken hatta imkansız olacak bir yere...


"Anladım da partiye beni götürerek nasıl bir öc almayı planlıyorsun onu anlamadım."dedi Doğukan yine aynı ifadeyle. Alara güldü. Doğukan bu sefer anlamadı ama Toprak az da olsa anlamıştı.


"Sadece götürmek olduğunu söylemedim ama kabul ettin... Toprak sende şahitsin!"dedi Alara Toprak'a dönerek. Toprak onu onayladı. Doğukan ise bir anda Toprak tarafından yalnız bırakılmasının nedeni anlamıyordu. Anlayacaktı. Alara'yı karşına almak demek bile bile ölüme koşmak demekti.


"Saat kaç bu arada?"dedi Alara.


"Altıya geliyor..."dedi Doğukan saatine bakarken.


"Güzel... Hadi gidelim..."dedi Alara ve yürümeye başladı.


"Parti dokuzda başlayacak!"dedi Doğukan. Alara ciddi misin bakışını bürünüp Doğukan'a baktı.


"Üç saatte anca hazırlanırım... Her saniye aleyhimize işliyor hadi!"dedi Alara ve yoğun bakımdan çıktı. Doğukan'ın geleceğine emindi. Doğukan derin bir nefes alarak yaslandığı yerden doğruldu. Toprak ise ona geçmiş olsun bakışı atıyordu.


"İki dakika da Alara'nın tarafına geçmene hayran kaldım doğrusu!"dedi Doğukan sitemkar bir şekilde.


"Sen daha onu tanıyamadın ya da hiç onunla gerçekten vakit geçirmedin... Bu dediğini partiden sonra kendine sor ve cevabını kendin ver Doğukan..."dedi Toprak.


"Kendisi gibi kuzenleri de cins sevgilinin!"dedi Doğukan. Toprak asla ve katiyen toz kondurmaz laf söyletmezdi sevgilisine.


"Sen sanki çok normalsin! Ayrıca git hadi yoksa Alara hastaneyi ayağa kaldırır!"dediğinde Toprak cümlesi bittiği gibi hoparlörden bir ses duyuldu.


Alara'nın sesi...


"Doğukan Çamdere... Hemen aşağıya gelmezseniz acilden girişiniz itinayla yapılacaktır! Bilginize..."


Doğukan buna gerçekten şaşırmıştı. Yanlış taşa tekme attığını ise daha yeni fark ediyordu ama iş işten geçmişti. O iğneyi vurduğu güne lanetler okuyacağı zamanlar uzak değildi ne yazık ki...


Doğukan sessizliğine geri dönerek yoğun bakımdan ayrıldı. Toprak ise saatler sonra son günlerde sürekli gördüğü Utku'yu yine yoğun bakım girişinde görmüştü. Hemen ayaklandı ve ona doğru adımlayan Utku'ya yaklaştı.


"Artık girmeme izin vereceksin değil mi? Yetmiş iki saat dedin ve o saat doldu..."dedi Toprak. Üç günden fazladır Eliz'e uzaktı. Dokunamıyordu. Öpemiyordu. Elini tutamıyordu. Uyanmadığı için bunların çoğunu yapamasa da camların ardından izlemek de hoşuna gitmiyordu.


"Biz muayene edene kadar Arzu seni hazırlasın... Arzu! Toprak içeriye girecek ona gerekli şeyleri verin..."dedi Utku. Toprak minnettar bir bakış eşliğinde Arzu'nun peşine düştü.


Utku içeriye girip Eliz'in her gün rutin olarak yapılan kontrollerini yapıp çıktıktan beş dakika sonra Toprak girmişti içeriye. Yavaş adımlarla yaklaştı Eliz'e. Üç gündür aynı şekilde yatıyordu. Toprak artık ezberlemişti bu görüntüyü. Hayatında en sevmediği görüntü bu olacaktı.


"Özledim Eliz... Bana ne yaptığının farkında bile değilsin..."dedi Toprak , Eliz'in yanındaki sandalyeye oturup onun ellerini avucunun içine aldı.


"Varsan varım yoksan yokum demiştim sana hatırlıyor musun bilmiyorum ama ciddiydim... Sen yine iltifat ettiğimi düşünüp beni geçiştirdin ama gerçekten her kelimem de ciddiyim... Sensiz olmuyormuş... Olmuyor da..."dedi Toprak. Eliz'in elini öptü. Elini yine eski konumuna getirdi Eliz'in ama ayırmadı ellerini.


"Sen uyurken herşeyi idare etmek zor oluyor be güzelim... Sen nasıl başa çıkıyorsun bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum Eliz... Bir an önce uyanmalı ve yerine geçmelisin çünkü sensiz yapamıyorum! Olmuyor! Şimdi uyanık olsan seni uyardım derdin... Uyarmıştın ama ben senden pişman değilim. Seni koruyamamış olmak benim en büyük pişmanlığım oldu ve olacak da..."dedi Toprak.


"Rüyalarımda gelmek yerine neden uyanmayı denemiyorsun Eliz?.. Özledim seni... Çok özledim... Sen dendiğinde herşeyi yapabilecek bir kadınsın ve bana bile çoğu şeyi yaptıran ilk ve tek kadın olacaksın... Böyle sessiz olman canımı yakıyor! Beni kendine , sesine, gülüşüne, kokuna aşık edip sonra gidemezsin benden... Sana bıraksan da bırakmam dedim İtalya'da ve bu bir ömür için söylenmiş bir cümleydi benim için. Bir yemindi..."


Toprak yaklaşık on dakika daha durdu içeride. Arzu ona on beş dakikayı geçmesin demişti. Eliz'in uyanmamış olması hâlâ riskin devam ettiğini belirtiyordu. Toprak da bunu farkındaydı ve daha fazla riske sokmamak adına ayağa kalktı. Elini her ne kadar istemese de çekmek zorunda kalmıştı. Arkasını dönüp yürümeye başlıyordu ki durdu.


Onu durduran parmaklarına dolanan parmaklar olmuştu...


🖤💙🖤💙🖤💙🖤💙🖤💙🖤💙🖤💙🖤💙


"Onu oraya koymayın demedim mi ben size? Buradan benden başka kimden emir alıyorsunuz siz? Bulut! Sen neden boş boş dolanıyorsun? Davetliler gelmek üzere! Çabuk dediklerimi yap!"diye gürlemeye devam etti Sinem.


Kurumun şu üç dört günde suyunu sıkmıştı. Herkesi canından bezdirmişti. Meydan boştu ve otorite kurmaya çalışıyordu. Orhan da Ziya da hatta herkes amacının farkındaydı ama hiçbir müdahalede bulunmuyorlardı. Sinem'in üzerine oynaması gereken onlar değil ekipti ve ekibin de şu sıralar onunla uğraşacak kimse yoktu.


"Sinem Hanım size kaç defa söylemem gerek bilmiyorum ama ben sizin çalışanınız değilim..."dedi Bulut ciddi bir şekilde. Hiçbir dediğini yapmayarak sadece Eliz'in tarafının olabildiğince korumaya çalışıyordu. Eliz'in vurulduğunu biliyordu. Doğukan'dan yalvar yakar öğrenmişti ve Sinem yüzünden de ziyarete gidememişti. Sinem , Eliz'in tarafındaki herkesin peşine bir adam taktırmıştı. Ekipteki herkes tetikteydi bu yüzden.


"Bana karşı gelemeyecek olduğunu hâlâ anlamadığın için seni kovuyorum!"dedi Sinem sinirli bir şekilde.


"Üç gündür yüz doksan sekizinci kovuşunuz ama dediğim gibi beni siz değil ancak Eliz Hanım kovabilir..."dedi Bulut onu hiç kâle almayarak. Sinem daha sinirlenirken etraflarında oluşan kalabalık yüzünden Bulut'a daha da bir şey diyemeden kalabalığa bağırdı.


"Oyun mu oynuyor burada? Dönün işinizin başına!"dedi Sinem ve Bulut'a öfkeli bir bakış atarak uzaklaştı oradan. Bulut ise onu hiç de takmadan devam etti girişi izlemeye.


Ekipten parti yerinde Alara ve Doğukan haricinde herkes vardı. Emel ve Kaan partinin en sakin yerinde konumlanmışlardı. Sabahtan beri burada olmalarının bir kötü yanı da Sinem'e maruz kalmalarıydı.


Alp ve Büşra ortalıkta dolanıyorlardı ama öyle vakit geçsin diyeydi. Alp'in parti olmasına sevinmediği tek parti bu olacaktı. Aklı Eliz'le doluydu ve Sinem'i gördükçe daha da deliriyordu. Sinem'in bir de hiçbir şeye sebep olmamış gibi onunla konuşmaya, uğraşmaya çalışması ise daha da çok kanını kaynatıyordu.


Yağız, Yiğit ve Alev , dedelerin yanındalardı. Onlar da göstermelik buradalardı. Beş dakikaya kalmaz herkes gelmiş olacaktı ve hepsi tuzsuz peynir gibi sallanıyorlardı ayakta. Hiçbirinin keyfi yoktu ama dayanmak zorundalardı.


"Alara ne zaman gelecek? Sen neden almaya gitmedin onu?"dedi Orhan Karayel.


"İzin vermedi ki... Azarlıyıp yüzüme kapattı. Doğukan ile gelecekmiş. Öcümü almam gerek deyip durdu zaten!"dedi Yağız. Aslında bu durum birazcık da işine gelmedi değildi yani.


"Uyandığında içinden bir canavar çıkması..."dedi Alev ve o görüntüler gözünün önüne gelince bir ürpermeden edemedi. Alara'nın uyandığı gün o ve Yiğit hastanede kalmışlardı. Yiğit zor almıştı Alara'yı Doğukan'ın yakasından. Alara birden çıldırmıştı. İğnesi yoktu ama tırnakları çok iyi birer silahtı onun için.


"Biz alışkınız..."dedi Yiğit. Şaşırmayıp sakin bir şekilde Alara'yı tutmaya çalışmıştı. Çok başarılı olamasa da Doğukan'ın onu tekrar bayıltması ile herkes bir rahata ermişti ama bunu elbetteki Alara'ya söylemek söz konusu bile olamazdı.


"Onu sakin bir şekilde Alara'yı tutmaya çalışırken anladım..."dedi Alev.


Girişte Alara ve Doğukan belirdiğinde Bulut durduğu yerden ayrılıp onlara doğru yürümeye başladı. Bunu fark eden Sinem, Bulut'u durdurdu. Saracak kimsesi kalmadığından yine Bulut'a dönmüştü.


Ekipte onların geldiğini hemen farketmişlerdi.


"Geldiler..."dedi Ziya.


"Şu gece bir bitsin... Başka bir şey istemiyorum..."dedi Orhan.


"Ben de kazasız belasız bitsin istiyorum dede..."dedi Yağız. Alara ve epey sinirli olan sinirlerinden korktuğu doğruydu.


"Bu bakışlar hiç hayra alamet değil..."dedi Yiğit.


"Ne bakışı? Kimden bahsediyorsunuz çocuklar?"dedi Ziya.


"Alara'dan..."dedi Yağız. Orhan de Ziya da girişe bakarken Alev bir gülümseme eşliğinde orayı izliyordu. Yağız ve Yiğit ise daha çok elleri kalplerinde bekliyorlardı.


"Bu gece eğlenceli olacak... Hedefindeki kişi ise gayet makul bir eğlence sebebi..."dedi Alev. Diğerleri de onları onayladılar. Hem meraklılardı hem de tırsıyorlardı.


Atılgan ailesi de Karayel ailesi de ayrı ayrı ama karışık olacak şekilde dağılmışlardı parti salonuna. Magazin içeri giremiyor, kapının önünde kalıyordu sadece.


"Senin boynuna ne oldu? Yol boyu soracaktım da unuttum..."dedi Alara. Bunu söylerken hedefindeki kişiye bakıyordu. Yavaş adımlarla yan yana yürüyorlardı içeriye doğru Doğukan ile.


"Hatırlamıyor musun?"dedi Doğukan. Acımıyordu ama ne ara olduğunu hâlâ hatırlıyordu.


"Bir yerden tanıdık geliyor aslında benim şaheserlerime benziyor..."dedi Alara gülerek. Bu çok sinsice bir gülüştü.


"Kendini bilmen de bir başarı."dedi Doğukan derin bir nefes alarak.


" Sen nereye bakıyorsun?"dedi en sonunda dayanamayıp Doğukan. Kapıdan girdiklerinden beri Alara bir yere odaklanmıştı. Doğukan ise Alara'ya bakıyordu konuşurken ama Alara onunla hiç göz temasında bulunmuyordu. Bu garibine gitmişti.


"Canına susamış bir çiyana tabii ki de...Ben yokken ki bunun nedeni senin beni sakinleştirici ile uyutmam! Sakinim... Sakinim...."diyerek derin nefesler aldı ve devam etti." Bu boşlukta evde ve kurumda yaptığı terör maceralarını elbette ki öğrendim ve bir geri cevabım olmalı..."dedi Alara kendinden emin bir şekilde.


"Ne yapacaksın?"dedi Doğukan.


Bulut'u azarlayan Sinem'e doğru gidiyorlardı ve çoğu kişinin de bakışları onların üzerindeydi. Arka fonda ki şarkı ise televizyon dizilerindeki mafyanın ortamlara giriş şarkısı gibiydi.


"Durduracaksan bu sefer saplarım o şırıngayı boynuna... Karizman yerle bir olur o anda hemencecik... Sakın karışma işime ve gösteriyi izle..."dedi Alara ve Doğukan'a dönüp göz kırptı ve adımlarını hızlandırdı.


Doğukan etkilenmedim dese anında çarpılır mıydı? Kesinlikle!


"Sana boş boş dolanma demedim mi? Ne kadar da yüzsüz bir insansın sen? Kovduğum halde buradasın! Hiç mi gururun yok se-"dediğinde Sinem , Buluttan önce başka birisi cevap verdi. Bütün ekip ki dedeler de dahil olmak üzere herkes oraya yakın bir yere geçmişti çoktan. Doğukan ise Alara'nın arkasında Bulut'un ise hemen yanındaydı.


"Bence o cümleyi önce kendine sorup cevap al Sinem... Gurur kelimesinin kelime anlamının daha ne olduğunu bilmiyorsun burada gelmiş gurur da gurur diyorsun!"dedi Alara gayet soğuktu.


"Ooo... Alara Hanım... Hoş geldiniz! Keşke hiç gelmeseydiniz. Gözümüz yollarda kaldı doğrusu..."dedi Sinem abartılı abartılı. Arayıp da bulamadığı Alara'yı karşısında görmek biraz sinirlendirmişti onu.


"Elinde kalmasını istemiyorsan sesinin tonunu kıs yoksa ben kısmak zorunda kalırım bilmem anlatabildim mi?"dedi Alara parmağını havaya kaldırıp çember çizerek. Uzun ve ince parmaklarına yakışan bordo bir oje sürmüştü. Siyah elbisesi ile gayet uyumluydu.


"Sana bir kaç günlük yokluk beni unutturmuş anlaşılan... Hatırlatmamı ister misin?"dedi Sinem tehditkâr bir şekilde.


Alara ah ne kadar da korktum bakışı atıyordu. Sinem gülümsedi. Herkesin duyabileceği şekilde konuşuyorlardı.


"Hatırlat bakayım... Olmazsa ben sana hatırlatırım..."dedi Alara. Onu asla takmıyor ve ojeleri ile ilgileniyordu. Bu durum Sinem'in elbette ki sinirine sinirine dokunuyordu ama eline güveniyordu.


"Levent tarafından aldatılmak sana koymuş anlaşılan..."dediğinde Sinem, Alara'nın elleri durdu. Hatta içerideki herkesin hareketi durdu. Olayı bilmeyen yoktu. Levent , Alara'nın eski sevgilimsisiydi. Alara onlara bahsetmişti ama Sinem'in bunu biliyor olma ihtimali elbette ki onu ele veriyordu. Ava giderken avlanmış olması dışında onun açısından başka bir sorun yoktu herhalde.


Alara bir anda gülmeye başlayınca Sinem'e anlık bir kâl geldi. Diğerleri hatta Doğukan bile alışmıştı onun bu haline. Olaya karışmadan yandan izliyordu. Karışma demişti ve dediğini yapıyordu. Alara'nın gülmesi yerini sinsice bir gülüşe döndüğünde konuşmaya başladı. Herkes nefesini tutuyordu.


"Ben aldatıldım diye oturup ağlayacak bir kadın değilim farkında değilsin anlaşılan. Aldatırsa basarım tekmeyi bu benim için sorun değil... Senin aksine ben bunları kesinlikle yaparım ki yaptım da!"dedi Sinem'e ve Bulut'a döndü. "Bulut... Şu şarkıları ve dekorasyonu istediğim şekilde hemen hallettir kuzu... Gözlerim kanadı gerçekten!"dedi Alara gözlerini rahatsız olmuş gibi yumup açarak.


Sinem'in eli ayağı sinirden gerilirken Alara da Bulut'ta durmadı.


"Hemen Alara Hanım..."dedi Bulut. Tam gidecekken durduruldu Sinem tarafından.


"Dekorasyona dokunursan seni kovarım..."dedi Sinem. Bulut göz devirmemek adına zor duruyordu.


"Dekorasyona dokunursan o seni kovamaz ama ben dokunmazsan kovarım..."dedi Alara baskın bir şekilde.


Burada kimin borusunun öteceğini bu yaşına kadar anlamadıysa da anlaması gerekiyor diye geçiriyordu her zaman Alara içinden.


"Hemen Alara Hanım... Pembe olan her şey mavi olacak!"diye emir verdi kulaklığından Bulut. Alara bütün bunları sadece uyandıktan beş dakika sonra planlamış ve Bulut'un da yardımı ile hayata geçirmişti. Bulut'u sabahtan beri köşede boş boş durduğunu sanan Sinem'in aslında el altından dönen oyundan elbetteki haberi yoktu.


Sinirden kızarmaya başlamıştı.


"Alara... Yanlış yoldasın. Beni karşına almak istemezsin!"dedi Sinem. Artık abartılı tavrından da alaycı yüzünden de eser kalmamıştı. Gayet ciddiydi.


"Doğrun buysa ben en büyük yanlış olmaya razıyım... Sen değil karşımda benim yanımda hatta yörüngemde bile olamazsın... Yeni yıl diye düzenleyip otorite kurmaya çalıştığın evrenine bir gök taşı düştü ve seni yok etti Sinem. Kaybetmeyi öğrenmekte bir başarıdır... Bence sen bu başarıdan devam et .."dedi Alara.


Etrafına bakındı. Herşey mavi olmuştu. Artık davetliler de tamamen geldiğinden olay yaratsa rezil olurdu Sinem. Bu yüzden derin bir nefes aldı. Alara ise durmadı. Devam etti.


"Yürüdüğün yol değil... Bir uçurum ama sen onun doğru yol olduğuna inandırılmışsın... Geç değil hiçbir şey için ama senin bunu anlamak içinde bir şeylerinin olması gerekiyor. En çok da düşünme yetinin. Belli ki onu da etkilerine almış sahilerin..."dediğinde Sinem'in eli Alara'ya tokat için kalktığında Alara daha elini kaldıramadan araya başka bir el girmişti.


"Deneme bile..."dedi Doğukan, Sinem'in elini aşağı indirip serbest bırakırken. Sinem bir onlara bir de etrafına bakmıştı. Herkesin bakımlarının burada olduğunu göründüğünde ise daha da rezil olduğunu fark edip arkasını dönerek oradan uzaklaştı.


Alara ise ses sisteminin yanında duran Bulut'a döndü.


"Ver müziği Bulut!"diye bağırdı. Işıklar anında değişti ve gerçekten bir parti ortamı başladı.


Alara hemen yanındaki Doğukan'a döndü. Bu mutluluk ve sinir karışımı rolü Alara'yı yormuştu.


"Teşekürler demin olan şey için..."dedi Alara. ışıklandırmadan dolayı içerisi renk değiştirse de Doğukan'ın yüzünü çok net görüyordu.


"Teşekkür etmene gerek yok çünkü olması gereken oydu... Haydi masaya geçelim..."dedi Doğukan ve Alara'ya yol verdi. Alara da başını salladı ve ekibin olduğu masaya doğru ilerledi. Masaya geldiğinde herkes Alara'ya sarılmıştı. İki gün uyutulunca öyle oluyordu tabi.


"Çok güzeldi..."dedi Alev. Hastanede olmadığı zamanlarda kurumda olması gerektiğinden katlanması gerekmişti Sinem'e. Sinem üstümmüş altımmış demeden herkese sataşmıştı. Kurumda Eliz ve Toprak dışında bir de Enes yoktu. Ziya ve Orhan onu yakın takibe alarak gizlice aramaya başlamışlardı ama Enes bir anda yok olmuştu. Ormanda Eliz'in vurulduğu yerde de yoktu. Bir anda puf olmuştu kısacası.


"Sen iste her zaman... Seve seve..."dedi Alara.


"Yeni yıla girelim ve artık bitsin..."dedi Alp.


Daha bir saatten fazla vardı oysa...


"Sen yeni yıla girmek için fazla neşelisin..."dedi Alara , Alp'e. Yüzünden düşen bin parçaydı.


"Senin gibi güçlü durmam gerekmiyor şu anda... Benim de gıcık ve benimle uğraşan kuzenim olsa ben de güçlü dururdum ama onun şu anda okları Eliz'den sana dönmüş durumda..."dedi Alp. Hemen karşısında ve en sondaki masada bulunan Sinem'in, Alara'ya attığı bakışları görüyordu net bir şekilde.


"Kendine sardırarak tam olarak ne amaçladın?"dedi Kaan, elindeki içeceğini yudumladı.


"Eliz'in üzerindeki olan dikkatini dağıtmak... Eliz'i düşüneceğine beni düşünsün... Zaten iki günde adımız unutulmuş..."dedi Alara. Son cümleyi Doğukan'a bakarak demişti. O ise sanki kendisine söylenilmemiş gibi Yağız ile konuşmaya devam etti ama Alara'nın kendisine laf çarpıttığının farkındaydı.


"Unutuldu unutuldu..."dedi Alp. Büşra onu susması için dürttü ama Alp bunu önemsemedi. Biraz kaos istiyordu ve Alara'ya biraz gaz verirse kaos çıkardığına da adı kadar emindi.


"Çıkan haberlerle başladık artık değil mi?"dedi Yiğit çok yüksek olmayacak bir şekilde. Ramiro ile olan haberleri diyordu.


"Aynen..."dedi Doğukan.


"Benim geç haberim oldu!"dedi Alara kızgın bir şekilde. Çoğu şeyi aksamıştı. Zaman kavramı da anlık bir gitmişti. Garip hissediyordu bugün kendini. Uyumuştu ama aslında hiç uyumamış gibiydi de...


"Kimin yüzünden acaba?"dedi Alp abarta abarta.


"Yangına körükle gitmesek mi acaba?"dedi Büşra uyarıcı bir tonda.


"Sen canına susamış olabilir misin acaba?"dedi Orhan Karayel de Büşra gibi hemen yan taraftan. Alp hemen kesti sesini. Küçüldü olduğu yerde. Orhan zaten zor idare ediyordu olayları. Bir de Alara'nın sinir krizi ile uğraşamazdı.


"Kızım sen bu herifi dinleme... Sakin ol da beni yorma tamam mı güzel kızım?"dedi Orhan. Alara dedesinin cümlelerine her zaman değer verirdi. Hemen en ponçik hâline döndü.


"Tabii ki de... Sakinim ben! Babamın yanına gideceğim de ona ne yalan uydurdunuz?"dedi Alara kaşlarını çatarak. İki gün evde olmadığına göre bir yalan uydurmuş olmalıydılar.


"Kurumdan bir arkadaşının hastalandığını..."dedi Yağız.


"Seninde onunla kalman gerektiğini söyledik ilk gece... Sonrasında ise Eliz'in sana bir görev verdiğini ve görevde kaldığın yalanını bulduk!"dedi Yiğit.


"Aferin size..."dedi Alara ve babasının yanına ilerlemeye başladı. Çok da umurlarında değildi ortadan kaybolması biliyordu ama yine de geldim diyerek belki bir gülümseme alabilirdi. Tek isteği buydu.


Doğukan'ın bakışları Alara'yı kontrol ederken herkes tatsız tuzsuz bir sohbete başlamıştı bile.


💛🖤💛🖤💛🖤💛🖤💛🖤💛🖤💛🖤💛🖤


Nisan ve Leonardo'nun, Olivia ile birlikte İtalya'ya geri dönmesi gerekmişti. İtalya kurumunda da yeni yıl için bir parti vardı ve onların Türkiye'de olduğu ortaya çıkmamalıydı. Bu yüzden dün gece İtalya'ya geçmişlerdi. Onlar İtalya'ya geçerlerken Rusya'dan Daniel ve Anna yola çıkmışlardı.


Daniel, Ostroverkhov'un öz ve öz oğluydu ama kendisi öldükten sonra yer altında kalmasın diye onu doğduktan hemen sonra öldü göstermişti. Sonrasında ise en güvendiği adamı olan Dimitris'in babasının ailesine kaydettirmişti. Bu yüzden Dimitris ve Daniel yasalara göre kardeşlerdi. Öyle olsa bile Daniel her zaman Ostroverkhov ile kalmıştı. Görüşmüştü. Annesi ise onu doğrururken ölmüştü. Ama Daniel bunu tam olarak bilmiyordu. Ostroverkhov ilk ve tek aşkı olan eşinin kendisini doğrururken öldüğünü bilsin istememişti. Bu yüzden Daniel , annesinin kanser yüzünden o çok küçükken öldüğünü biliyordu. Hatta annesi o kadar kötü durumdaydı ki fotoğrafları bile yoktu. Annesiyle hiç fotoğrafı yoktu ama annesinin fotoğrafı vardı elbetteki elinde.


Ostroverkhov daha acısını kaç yıl geçse de yaşasa da yer altının zorunlu durumlarından dolayı tekrar evlenmek durumunda kalmıştı. O kadından ise iki tane kız çocuğu olmuştu ama onlar Daniel'ın gerçekten abileri olduğunu bilmiyorlardı. Dimitris gibi zannediyorlardı.


Dimitris ise Daniel'ı her zaman kardeşi olarak görmüştü. O olmasaydı ailesinin tek çocuğu olacaktı ama Daniel ile bu sorunu yoktu ve gayet de hayatından memnundu. Babası, Ostroverkhov'un en güvenilir adamıydı bu yüzden haince bir saldırı da öldürülmüştü. Babasının yerine de kendisi geçmişti. Artık Ostroverkhov'un yeni sağ kolu oydu. Annesini ise güvenli bir eve yerleştirmişlerdi. Annesinin de peşinde olan insanlar vardı. Onlar asla durmuyor ve her türlü tutunacakları dalı kırmaya çalışıyorlardı.


Anna ve Daniel, Türkiye'ye indiklerinde onları Lucas, Libby ve Dimitris karşılamıştı. Dimitris ve Daniel öyle sıkı sıkı sarılmışlardı ki kim görse gerçek kardeşler derlerdi. Dimitris, Daniel'dan ayrıldığı gibi Anna'yı tutup sarılmıştı.


Anna ise Rose'un bu hayattaki tek ve manevi kızıydı. Rose bir çocuk sahibi olmayı çok istese de buna bulunduğu şartlar el vermemişti. O da bu yüzden bir kız çoğunu evlat edinmişti. Hâli, vakti ve durumu gayet iyi olduğundan evlat edinirken sıkıntı olmamıştı. Anna'yı bütün işlerden belli bir yaşa gelinceye kadar uzak tutmuştu. Anna'ya zamanı gelince sormuştu ve Anna onun yolundan ilerlemek isteğini söylediğinde hızlandırılmış bir eğitim için Daniel ve Dimitris'in yanına, Rusya'ya, göndermişti kızını. Ostroverkhov onu eğitirken aynı zamanda diğeriyle de kaynaşmasına vesile olmuştu. Dimitris, Anna ve Daniel, üçü bir arada büyümüştü. Bir nevi kardeş olmuşlardı.


Hepsi havalimanında yaptıkları bir karşılama töreninin ardından hastaneye doğru yol alırlarken hepsinin sesini kesen o bildirim sesi yankılandı arabanın içerisinde.


"Annem bir haber göndermiş..."dedi Anna. Öz ya da değil... Roseline onun annesiydi.


"Si....!"dedi Dimitris.


"Bunlar nasıl çekildiler ki? Lucas? Ne yapacağız?"dedi Libby endişeli bir şekilde. Lucas haber metninin enine boyuna okumakla meşguldü. Haber ise yollarının üzerinde olan bir taştı. Bu taş onları elbetteki zedelerdi. Bu zedelenmenin karşı tarafa dönüşü çok ağır olacak gibiydi.


" Ünlü aşıkların arasına giren kim? Eliz Erçil Karayel gerçekten Toprak Atılgan'ı aldattı mı? Olayın detayları hikayemizde...


Kısa bir süre önce kavga edip aralarına soğukluk giren Eliz Erçil Karayel ve Toprak Atılgan'ın arası daha da açıldı. Eliz Erçil Karayel bir barda daha önce objektiflere hiç takılmayan bir adamla çok samimi şekilde bir şeyler içtiği görüntüler ortalığı ateşe verdi.


Bütün medya Toprak Atılgan'ın açıklamasını bekliyor...


Eliz Erçil Karayel gerçekten aldattı mı?"


"Aynen canım... Hastanede yatak döşek yatarken bara ışınlandı! Lucas... Bir şey der misin artık?"dedi Dimitris sinirli bir şekilde. Onun nadir olarak ciddi olduğu bir zamandaydılar.


Lucas başını telefondan kaldırdı.


"Anna... Annene söyleyelim de yayınlasın anlaşmayı ama ondan önce Lorenzo'ya ulaşıp bu görüntülerin üzerini örtecek bir haber yapmasını sağlamalıyız..."dedi Lucas.


"Anneme yazdım ama o da önce medyadaki bu haberin aslının ortaya çıkmasını bekleyeceğini söyledi."dedi Anna sakin bir şekilde.


"Kim yaptı bu haberi? Onu öğrenemez miyiz?"dedi Libby sinirli bir şekilde.


"Kimin yaptığı belli değil mi?"dedi Daniel, Libby'e bakarak. Libby anlamadığını belirten bir şekilde kaşlarını çatınca Daniel sorusuna kendisi cevap verdi.


"Castellilerden bir hamle bekliyorduk zaten... Muhtemelen hamleleri bu oldu."


"Lorenzo bu görüntülerin devamının elinde olduğunu yazmış gruba..."dedi Anna.


"Nasıl varmış?"dedi Dimitris şaşkın bir şekilde.


"Eliz o adamla gerçekten görüşmüş mü?"dedi Daniel'da. Bunun fotomontaj olduğunu zannediyordu.


"Önce yukarı çıkalım sonra öğreniriz detayları çünkü Lorenzo'nun dediğine göre Toprak da biliyormuş bu olayı!"dediğinde Anna araba durdu. Diğerleri de Anna'yı onayladılar ve hemen inip hastaneye girdiler. Hedeflerinde yoğun bakım vardı.


🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️


Toprak kaskatı bir şekilde duruyordu. Parmaklarında hissettiği şeyin gerçek olup olmadığını merak ediyordu ama yine bir hayal olmasını da istemiyordu çünkü uyuduğu zamanlarda da Eliz'in yanına geldiğini görüyordu. Dokunduğu anda ise uyanıyordu. Genelde o dokunan Eliz değilde Alev ya da diğerleri oluyordu .


"Gerçeğim ve... Özledim..."dediğinde arkadan bir ses. Eliz'in sesi. Toprak içinde tuttuğunu bile unuttuğu nefesini verdi. Kasılan bedeni ise Eliz'in o özlediği sesi ile gevşemişti. Hatta üzerindeki yorgunluk bile geçmişti.


Arkasını yavaş yavaş dönerken bu anın gerçekten hayal olmamasını diliyordu. Arkasını dönüp bakışlarını Eliz'in gözlerine kilitlediğinde Eliz'in de kendisine baktığını fark etti. Aynı zamanda başka bir şeyi daha da fark etmişti. Bu fark ettiği şey yüzündeki maskenin çıkarılması ya da sağ elindeki kablonun çıkarılması değildi. Daha farklı bir şeydi.


"Sen... Yeni uyanmadın..."dedi Toprak fark ettiği şeyle. Eliz'in gözleri de yüzü de yeni uyanmış gibi durmuyordu. Eliz kafasını salladı. Aynı zamanda Toprak'ın elini daha da sıkı tutarak yaklaşmasını istediğini de belirtmiş oldu. Toprak Eliz'e bir iki adım daha atarak yaklaştı ama Eliz'in ne zaman uyandığı konusundaki şaşkınlık karışımı öfkesi şu anda düşünmesini engelliyordu.


"Yaklaşık yarım saat oldu... Çok değil. Utku girdiğinde yeni uyanmıştım... Seni sordum. Yanıma geleceğini söyledi. Ben de bu yüzden seni bekledim."dedi Eliz sakin bir şekilde. Korktuğunu da kızdığını da anlıyordu ve şu anda sadece mutlu olmak istiyordu Toprak'la. Bu yüzden kızmasını istemiyordu.


Toprak ise gerçekten de yeni uyandığını anladığı için rahatlamıştı. Orada beklerken uyansaydı ve haber vermeseydi gerçekten kızardı. Zaten yüzündeki maskeden bu kadar kolay kurtulmasının başka bir açıklaması olamazdı. Keza eline bağlı olan cihazlardan kurtulması da öyle.


"Bu arada bana ilanı aşk yapmak için uyanmamı beklememen beni kırdı doğrusu... Bir de... Şu kırmızı tuşa basta Utku beni normal odaya alsın..."dedi Eliz. Asla kendinden ödün vermiyor son gaz devam ediyordu hayatına. İlaçlardan dolayı şu anda ağrısı yoktu ama uzun süre konuştuğunda canı yanıyordu ve bu yüzden soluklanarak konuşuyordu.


Toprak son zamanlarda yüzünde asla görülmeyen bir gülümseme ile tuşa bastı. Yerine geri otururken bile bakışlarını ela gözlerden ayırmamıştı. Özlemişti ve hep bakmak istiyordu artık.


Tuşa bastığında kapının önündeki sensör yanıp sönerken yer altı ekibi bu sensörün kötü bir şey olduğu için yandığını düşünerek hızlıca yoğun bakıma doğru koşmuşlardı. Gördükleri manzara ise yüreklerine şu serpmişti.


"Ben demedim mi eski toprak o... Kötüye bir şey olmaz demiştim!"dedi Dimitris gururlu bir şekilde.


"Sanırım bizim gelmemizi bekliyordu uyanmak için..."dedi Daniel mutlu bir şekilde.


"Belki de Dimitris'in burada olduğunu anladı ve o yüzden uyanmadı onca zaman! Hastaneden çıktığında uyandığına göre..."dedi Anna. Dimitris haricindeki herkes gülerken Lucas gruba Eliz'in uyandığını yazıyordu.


Libby ise Anna'ya sarılmış içeriye bakıyordu ve birazcık duygusallaşmıştı.


"Beni sevdiğini kendisine yediremiyor diye sevmiyor anlamına gelmiyor tamam mı? Ayrıca benimle artık kan kardeşi!"dedi Dimitris. Asla altta kalamazdı.


"Senin kanın olduğunu uzunca bir süre söylemeyelim o halde!"dedi Anna. Yine güldüler. Hepsi Dimitris ile uğraşıp sevinirken içeridekiler dışarıyı duyamıyorlardı. Hatta ikisi de onların orada olduğunu fark etmemişlerdi.


"Hepsini duydun mu?"dedi Toprak. Her zaman söylediği şeylerdi ama hepsini bir arada söylediği tek zamandı.


"Elbette... Uyuyor olsaydım da bana ilanı aşk ettiğini öğrenince...kesin uyanırdım..."dedi Eliz sırıtarak.


"Sen gayet kendindesin... Hatta baya da iyisin! Ayrıca ben sana sürekli ilanı aşk etmiyor muydum? Seni seviyorum demiyor muydum?"dedi Toprak kaşlarını çatarak. Eliz'in gayet iyi hatta o kadar iyi ki kendisiyle uğraştığına hâlâ inanamıyordu. Cihazdan gelen ses ile Eliz'in üzerindeki bakışlarını cihaza çevirdi. Sonrasında ile resmen sırıtarak Eliz'e döndü. Eliz ise biraz utanmış ve kızarmış olabilirdi.


"Hayır ilk defa demiyorum ama bu kadar heyecanlanmayı nasıl becerdin? Daha doğrusu deminden nasıl dayandın acaba?"dedi Toprak gülerek.


"Deminden cihaza bağlı değildi çünkü... Şimdi Utku'dan azar yememek için taktım ama senin beni kalpten götürmek gibi bir derdin mi var?"dedi Eliz sahte bir kızgınlıkla.


"Hayır benim seni direkt olarak buradan alıp götürmek gibi bir niyetim var..."dediğinde yoğun bakımın kapısı açıldı. İçeriye Utku ve iki tane hemşire girdiğinde kapının önündeki kalabalık dikkatlerini çekmişti. Eliz onları fark edince hemen el salladı. Onlar da heyecanla karşılık verdiler ona.


"Utku... Bak bu benim kalbimin düzenini bozup duruyor..."dedi Eliz. Toprak ise gülerek ayağa kalkmıştı. Elleri ise hemşireler yüzünden ayrılmak zorunda kalmıştı.


"Sen de dengemizi bozuyorsun... Biz bir şey diyor muyuz?"dedi Utku. Toprak'a ise çıkmasını belirten bir bakış atmıştı. Toprak ise hemen çıkmıştı çünkü Eliz'in bir an önce yoğun bakımdan çıkmasını istiyordu.


"Yine mi kavga ettiniz? Sen neden karının sözünü dinlemiyorsun hiç?"dedi Eliz. Yorgundu. Zorlanıyordu ama uğraşmadan da yapamıyordu. Hepsinin gözündeki korkuyu görüyordu ve o korkunun yok olmasını istiyordu.


Utku ile aralarında asla normal hasta doktor ilişkisi yoktu. Tedavi zamanlarında da Eliz psikolog, Utku hasta oluyordu resmen. Bu yüzden onların anlaşma tarzına kimse anlam veremiyordu.


Toprak dışarı çıkarken Utku ve hemşireler Eliz'i normal odaya almak için hazırlık yapıyorlardı.


Toprak dışarı çıktığında yer altı ekibi ona sarılmıştı hemen. Anna ve Daniel bile sarılmışlardı ki onlar daha yeni tanışacaklardı. Lucas da bunu bildiğinden onları hemen tanıştırdı ve asıl soruna geçiş yaptı.


"Toprak... Şimdi söylemek ne kadar doğru olur bilmiyorum ama..."dedi Libby. Lucas onu durdurdu ama Toprak bir şeyler olduğunu elbette ki anladığında anlatmasını istedi. Libby de telefonundan haberi gösterdi. Toprak haberi okurken yüzünde oluşan o sinir hepsinin beklediği şeydi.


"Keşke bir tane daha çaksaydım..."dedi Toprak ve telefonu Libby'e uzattı. Libby telefonu alındığında Toprak'ın ne demek istediğini anlamamıştı.


"Lorenzo olayı bildiğini söyledi... Olayı bize anlatacak mısın?"dedi Anna.


"Elbette ama önce bunları gerçeğini medyaya verelim..."dedi Toprak.


"Lorenzo hallediyor o kısmı..."dedi Daniel.


"O hâlde bu şerefsizin izini bula-"derken Toprak yoğun bakımda yankılanan bir çığlık misali bağırış ile susmak zorunda kalmıştı. Bu adamın hep bölüm sonu canavarı olmasından nefret ediyordu.


"Kuzim uyanmışşş...!"


Eliz'e uyuması değilde uyanması dert olacak gibiydi.


Evettt... Bir bölümün daha sonuna geldik... Bölüm hakkındaki yorumlarınız benim için çok önemli... En azından yıldıza basmanız bile değerli benim için.


Bu bölümde en çok hoşunuza giden olay ne oldu?


Gelecek bölümden spoiler ve alıntılar için İnstagram hesabımı takip etmeyi unutmayın...


~biraksamsefasitohumu ~


🖤💙


Loading...
0%