Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27. Bölüm ~ Geçmişin Geleceği

@feusa

Yazardan...


Bir kaç saat öncesi...


( Daha yeni yıla girilmedi...)


Keyifsiz geçen bir parti ne kadar eğlenceli olabilirdi? Olmuyordu. Hiçbiri yapamıyordu Eliz olmadan. Akılları onda kalmıştı çünkü. Hepsi bir masanın etrafında sadece içeceklerini yudumluyordu. Her partinin aranan yüzü olmaya aday olan Alp'in bile yanına gelen kızları gönderdiği daha önce görülmemiş bir şeydi. Alara bu duruma şaşırmıştı ama kendisi de aynısı yapmıştı. Bu yüzden hiçbir yorum yapamıyordu bu konuda.


Yanına gelen adamlar bir dakika olmadan onun asık suratına dayanamayıp gidiyordu. En azından Alara böyle düşünüyordu. Düşünsündü.


Yeni yıla sadece yirmi dakika kalmıştı...


"Yeni yıla nasıl girersek öyle geçermiş... Mutsuz girmek istemiyorum... Ben biraz kafamı dağıtacağım!"dedi Alara ve masadan ayrıldı.


"Haklı... Eliz'im... Kuzişim elbette ki uyanacak ve ben o uyanana kadar yasta olsam da yeni yıla mutsuz girersem kafamı kırar uyanınca..."dedi Alp ve o da kalabalığa karıştı. Büşra, Emel ve Kaan da onun ardından masadan ayırdılar. Genelde dörtlü takılıyorlardı.


"Ben her zaman mutsuz girerim zaten... Hayır yanı yeni yılsa yeni yıl.... Sadece yaşlanmama sebep oluyor!"dedi Alev. Yiğit de Yağız da onu onayladı. Doğukan daha fazla masada kalmayıp kalabalığa karıştı.


"Alara ortalığı karıştırmasa bari..."dedi Orhan Karayel yorgun bir şekilde.


"Umarım..."dedi Ziya Atılgan.


Bütün gece boş boş oturmuşlardı bir köşede. Herkes çılgınlar gibi eğlenirken onlar kös kös oturmuşlardı.


"Biraz yalnız bırakalım da kafasını dağıtsın..."dedi Yağız.


"Bütün sinirini benden çıkarmasın diyemiyorsun tabi..."dedi Yiğit.


"Ne alakası var ?" dedi Yağız.


"Alara şu anda patlamaya hazır bir bomba gibi geziniyor ortalıkta ve ilk hamlesi engellendiğinde ne olacak? Engelleyen kişiye patlayacak!"dedi Yiğit.


"Olabilir... Biraz kaçmak iyidir!"dedi Yağız. Şu anda bir kaos ile burun buruna gelmek istemiyordu.


Alev ise onların bu haline gülüyordu. Biraz da uykusu gelmişti. Yorgun ve uykusuzdu. Kafasını kollarının üzerine koydu ve gözlerini kapattı. Yeni yıla uyuyarak girmek hiç de fena bir fikir gibi gelmiyordu ona.


Alara insanların arasında dolaşmaktan sıkılıp bir köşeye geçip fotoğraf çekilmek için telefonunu çıkarmıştı ki sessizde olan telefonu yüzünden gelmeyen bildirimleri görünce kaşları çatıldı. Hemen mesaja girdi. Okuduğu haber ile daha da kaşları çatıldı.


Eliz'in, Toprak'ı aldattığı düşünülen haberi ekipten ilk gören o olmuştu ve kafasını kaldırdığında bakıştığı kişi de bu haberi ben yaptırdım der gibi sırıtıyordu.


Eliz'e... Kardeşi gibi olan kuzenine bir iftira atılmıştı. Bunu yapan da karşısında sırıtan kişiydi. Elbette ki bu haberin yayınlanmasında Sinem'in olduğunu anlamayacak biri yoktu.


Alara kendine de sinirine de hakim olamıyordu. Hemen Bulut'a bir mesaj çekti ve Sinem'in kendisinde olan bakışlarına karşılık vermeye başladı. Sadece bakışıyorlardı. Doğukan, Alara'nın bir köşeden sabit bir şekilde tek bir noktaya baktığını görünce onu görebileceği bir konuma geçmişti. Baktığı nokta da Sinem'in olmasının

Alara'nın rahat durmayacağı anlamına geliyordu. Az çok çözmüştü Alara'yı. Sinirine hakim olmaya çalışan ama olamayan bir karakteri olduğuna emindi.


Işıkların rengi daha da koyulaşıp şarkının sesi arttığında Alara çantasını da telefonunu da herşeyini de masaya koyarak yaslandığı yerden doğruldu. Bakışlarını hedefinden ayırmayarak ilerlemeye başladığı sırada Doğukan da derin bir nefes alarak ayrıldı bulunduğu yerden. Alara'nın önüne çıkıp durdurmayı düşünerek ilerliyordu ki telefonundan gelen titreşim ile adımları durdu.


Normalde grupta olmayan ama sonrasında eklendiği ve bütün ekibin bulunduğu gruba yazılan mesaj ile yüzünde bir gülümseme olmuştu.


Lucas gruba Eliz'in uyandığını yazmıştı çünkü.


Doğukan'ın yüzündeki gülümseme aklına gelen şey ile dönüp kalırken Alara'nın çoktan Sinem'in yanına vardığını görünce içinden küfürler ederek ilerledi oraya. Alara orayı çoktan karıştırmıştı.


Yağız telefonuyla uğraştığı için haberi görmüştü. Dedeler ve Yiğit ile haberi okuyorlardı. Alev ise çoktan uyumuştu. Yiğit'in üzerine örttüğü ceket ile görünmüyordu. Yok olmuştu masada resmen. Haberi okurlarken üstten gelen Lucas'ın mesajı ile de bir anda bütün herşey değişmişti. Hatta haberi bile unutmuşlardı. Hepsi birbirine sarılırken Yağız ve Yiğit, anne ve babalarının yanlarına gitmişlerdi. Orhan ve Ziya ise sonunda derin bir nefes almışlardı. Alev ise masadaki ve etraftaki artan hareketlilik yüzünden uyanmıştı. Dedelere ne olduğunu sorduğunda onlar da mutlu mutlu anlatmaya başlamışlardı.


"Senin derdin ne?"dedi Alara tam da Sinem'in önünde durarak.


"Asıl senin derdin ne?"dedi Sevim, Sinem'in yerine. Alara'nın bakışları ona dönmedi. Hatta onu takmadı bile. Okan ve Yaman onların arasına girip girmeme konusunda çok kararsız kalmışlardı. Ceren ve Fuat neyseki her zaman olduğu gibi yoklardı ortalıkta. Yaman ve Okan'da onlar gibi hiçbir olayın içinde olmak istemiyorlardı ama olmuyordu işte. Bela yerine hep Alara'yı çekiyorlardı yanlışlıkla ya da bilerek.


"Ne o? Canın sıkılınca bana mı sarmaya karar verdin?"dedi Sinem elindeki içecekten bir yudum aldı. Alara daha sinirlenip onun elindeki bardağı elinden aldı ve sert bir şekilde tutmaya başladı.


"Sen ne yaptığını çok iyi biliyorsun! İnsanlara iftira atamazsın! Özellikle de benim kuzenime asla!"dedi Alara ona bir adım daha atarak. Aynı zamanda elindeki bardağı da sıkıca tutuyordu.


Doğukan artan müzikten olsa gerek coşan kalabalık yüzünden iki adım atsa bir adım geri gidiyordu. Alara, Sinem'i yok etmeden yetişmeliydi ki bu yüzden acele ediyordu.


"İftira mı? Ah Alara ah... İyice delirdin... Dedim sana gel benimle takıl diye ama işte... Burası olmayınca olmuyor demekki!"dedi Sinem, eliyle kafasına dokunuyordu.


"Sinem... Eliz'le... Benimle ya da ekibimden bir başkasıyla daha uğraşırsan bir dahaki sefere sadece konuşmam!"dedi Alara. Yeni yıla girecekti. Olay yaratmak istemiyordu ama olay ben buradayım diyordu.


"Hmmm... Sanırım korkmadım ama sen bilirsin tabi! Bu arada sen o çocukla nasıl sevgili oldun onu da anlamadım... Hayır yani tipsiz de bir şey... Senin bu kadar zevksiz oldu-"derken Sinem , Alara tarafından susturuldu. Alara sadece koluna yapışmış ve onu kendine doğru çekmişti. Dudaklarını Sinem'in kulağına doğru yaklaştırdı.


Şimdi birazda zekası ile konuşacaktı çünkü bir şeyi daha fark etmişti.


"Demek benim zevkim yok... Senin de yokmuş be Sinem... Nasıl baktın sen o Enes'e? Tipsiz herifin tekiydi aslında... Yakıştıramadım sa-"derken Sinem bir hışımla geri çekilince Alara yüzünde sinsice bir gülüşle ona bakmaya başladı. Sinem ise kıpkırmızı olmuştu.


"Bana iftira atmaya utanmıyor musun sen? Sen çok aşağılık bir kadınsın!"diye üzerine yürüdü Sinem, Alara'nın. Okan onu durdurdu ama Alara'nın duracak hali yoktu.


Bir kere fark etmişti.


Emir ile zamanında o ilgilenmişti. Merve ve Arya ile yakın olmadığı belliydi. Daha doğrusu onları o kadar kolay ağına düşüremezdi. Hakan zaten evliydi. Her ne kadar karısını aldatsa da Sinem'in o kadarına cesaret edemeyeceğini biliyordu Alara ve geriye tek bir şık kalıyordu.


Alara'nın yarı yarıya şansı vardı ve o ihtimal tutmuştu. Alara sadece blöf yapmıştı ama Sinem bunu yutmuş ve kendini ele vermişti. Alara artık Enes ve Sinem'in sevgili olduklarına emindi. Bu kadar bilgiyi de ancak ondan öğreneceği kesin bir durumdu.


"Beni kendinle karıştırmamanı öneririm... Eğer aklında tutamıyorsan da doktorlarımdan birini önerebilirim... Senin bu uydurmaların artık ciddi bir seviye ulaşmış durumda... Yardıma ihtiyacın olduğu zaman ben hep burada olacağım... Aynı senin gibi! "dedi Alara gülerek. Elindeki bardağın içindeki sıvıyı sallayıp duruyordu. Doğukan sonunda onlara ulaşmıştı.


"Alara?"dedi Doğukan. Hemen arkasında durduğundan Alara ona dönmemiş sadece kafasını çevirmişti.


"Bir dakika... Şu anda çok önemli bir konuşmanın tam da merkezindeyim..."dedi sakin bir şekilde sonra da önüne döndü. Doğukan sinirli bulmayı beklediği kişinin kendisinden bile sakin olmasına alışmak zorunda hissediyordu artık kendini.


"Pislik seni! Bana yaptığın imânın bedelini ödeteceğim sana! Duydun mu beni?"dedi Sinem. Bütün bunları tükürür gibi söylemişti. Alara aralarından çekilen Okan'dan kalan boşluğu bir adım atarak doldurdu. Herkes ne yapacağını merak ediyordu elbette. O ise sadece elindeki bardağı sallıyordu. Sinem'in üzerine olan bakışlarını hemen arkasınds bekleyen Yaman'a doğru kaldırdı.


"Yaman... Şunu masaya koysana..."dedi elindeki bardağı Sinem'in üzerinden Yaman'a uzatıyordu.


Daha doğrusu uzatıyormuş gibi yapıyordu. Bardağı bir anda ters çevirince içindeki bütün sıvı Sinem'in toz pembe elbisesine gelirken Doğukan gülmemek için başka bi tarafa dönmüştü ama Alara gülüyordu.


Sinem tam Alara'nın saçlarına yapışıyordu ki Alara'nın arkasındaki Doğukan bunu fark edince Alara'yı bileğinden tutup geri çekmişti. Sinem'i de Yaman geri çekmişti.


"Sana bunun hesabını çok pis ödeteceğim! Duydun mu beni! Bana yalvaracağın günler yakın! Bunu sakın unutma! Ecelin olacağım kızım senin!"dedi Sinem bağıra bağıra. Neyse ki kimse onları takmıyordu.


Sadece beş dakika kalmıştı yeni yıla. Alara haricindeki herkes Eliz'in uyandığını biliyordu.


" Yaz yaz... Hatta sen şimdi unuttursun falan! Şu tüylü, pembe, günlüklerin linkini atabilirim... Genelde ilkokulda kullanılıyor. Tam da senin seviyen için yani."dedi Alara da gıcık edecek bir sakinlikle. Devam etti.


"Bunun geri dönüşü ağır olacak!"dedi Sinem.


"Rengini mi beğenmedin? Anlamadım. Tamam turuncu olanların linkini atarım. Üzülme!"dedi Alara.


"Ya sen ne linkinden bahsediyorsun?"diye üzerine yürüyen Sinem'i Yaman ve Okan zor tutarken Doğukan da Alara'yı geri çekmişti. Alara o çekmese kesinlikle geri adım atmazdı.


" Yeni yıla nasıl girersen öyle geçermiş! Bu yılı bize zehir ettin! Umarım yeni yılın bizimkinden daha da kötü geçer! Ayrıca yeni yıla senin yüzünü görerek girmek gibi de bir niyetim yok! Mümkünse! Bu gece bir daha karşıma çıkma! Zaten azıcık aklın varsa bu kılıkla çıkmazsın karşıma!"dedi Alara ve gülerek ayrıldı masadan. Çıkışa yöneldi. Sinirini tam olarak çıkaramamıştı. Daralmıştı. Hava alması gerekiyordu.


Sinem , Alara giderken bile sayıp sövüyordu. Okan onu Yaman ise Alara'nın peşinden gitmeye çalışan Sevim'i tutuyordu. Doğukan ise Alara'nın peşinden çıkışa doğru ilerliyordu.


Alara dışarı çıktığı anda içindeki yangın bir anda soğuk hava ve yeni yağmaya başlayan kar ile birlikte yok oldu ama içeri girmek istemedi. Derin bir nefes alırken arkasında duyduğu adım seslerini yüzünden oraya doğru döndü. Kar yağışından dolayı hava biraz olsun ılımıştı ama yine de soğuktu. Doğukan üzerindeki sweat ile donarken Alara ince bir elbise giyiyordu. O elbiseyi hangi akılla giydiğini kendisi de bilmiyordu.


"Alara..."dedi Doğukan. Sinirli olduğunu biliyordu ama söyleyeceği şey ile sinirinin geçeceğine de emindi.


"Doğukan... Sonra gel olur mu?"dedi Alara yerdeki karlara topuklu botları ile şekil verirken.


"Ama çok önemli..."dedi Doğukan.


"Sonra öğrenirim... Ne de olsa geriden geliyorum sayende!"dedi Alara. Zaten sinirliydi. Hem Sinem'e hem hayata hem de Doğukan'a. Git demişti en başında ki gitmediği için patlayacağı talihli kişi o olacaktı muhtemelen.


"Hadi Sinem neyse de bana neden sinirlisin? Sinirini bana saldırarak çıkardığını düşünüyordum!"dedi Doğukan. Madem sinirliydi ve kavga etmek istiyordu o hâlde pek de güzel ederlerdi.


Alara bir hışımla döndü Doğukan'a. Bu kadar yakınında olmasını beklemiyordu ama bunu es geçti.


"Sana saldırmadım! Ona saldırı diyorsan sen daha saldırı görmemişsin!"dedi Alara.


"Boynumu kedi gibi tırmıkladın! Daha nasıl bir zarar vereceksin?"dedi Doğukan. Ne diye gelmişti neyle devam ediyordu. Topladı hemen kendini. Alara ile şu anda kavga edip ortalığı ateşe vermenin çok da doğru olmayacağını anlayınca devam etmeden susmuştu.


"Kedi mi? Bana bak Doğukan alırım seni ayağımın altına! Zaten sinirim tepemde!!! Ne diye uğraşıyorsun benimle?"


"Eliz uyandı..."dedi Doğukan ona cevap olarak.


"Ben de onu diyorum! Rahat bırak beni! Gir içeri! Yağız ya da ne bileyim Kaanla uğraş! O gıcık, mey menetsiz Alp ile uğraş!"dedi Alara. Arkasını dönüp uzaklaşacağı sırada Doğukan onu kolundan tutarak durdurdu. Alara derin bir nefes aldı. Kavga etmek istemiyordu. Şu anda yeni yılına yalnız ve mutsuz girmek istiyordu. Doğukan'ı kovmasına rağmen neden gitmediğini de anlamıyordu.


"Eliz uyandı diyorum! Eliz!"dedi Doğukan daha açıklayıcı bir şekilde şekilde.


Alara'nın düşüncelerinin ortasına bir yıldırım gibi düşen bu haber Alara'nın yüzünde güller açmasına neden olmuştu. Kolunu Doğukan'ın parmaklarından kurtarmıştı.


"Gerçekten mi?"dedi Alara. İnanamıyordu şu anda. Yeni yıla mutsuz gireceğini sanarken son saniyelerde gelen bu gol ile bir anda bütün oyunun seyri değişmişti.


"Gerçekten!"dediğinde Doğukan, Alara içindeki o mutluluğa engel olmayıp Doğukan'a sarılmıştı. Doğukan böyle bir şey beklemediği için kaskatı kalmıştı. Elleri iki yanında kalırken yavaş yavaş kaldırmıştı kollarını ama o yavaşlık onun için senelere bedeldi.


Ellerini Alara'nın sırtına koyup o da sarıldığı anda geceyi aydınlatan havai fişekler patlamaya başlamıştı.


Yeni yıla girmişlerdi...


Hem mutlu hem de yalnız olmadan...


Alara havai fişeklerin patlaması ile ne yaptığını fark etti. Geri çekileceği sırada Doğukan'ın da kendisine sarıldığını hissettiğinden duraksamıştı. Yine de geri çekildi. Bir garip hissetmişti. Yaptığı şeyden ilk defa utanmıştı ama bu öyleli bir utanma değildi. O sadece öyle olduğunu düşünmeye çalışmıştı.


Gözleri Doğukan haricindeki her yere bakarken konuştu heyecanla. İçinde şu anda volkanlar patlıyordu resmen.


"Hadi gidelim... Ne duruyoruz?"dedi Alara , Doğukan'ı çekiştirmeye başlayarak. Doğukan silik bir tebessüm ile onu durdurdu.


"İçeridekilere de haber verelim... Öyle çıka-"derken onun sözünü kesti içeriden fırlayan Alp.


"Kuzim..."diyerek mekandan çıkış yaptığı gibi ayaklarını g..... vura vura arabaya koşuyordu.


"Öğrenmişler ve Alp benden önce göremez!"dedi Alara. Doğukan'ı bırakıp Alp'in peşinden gitmeye başladı. Koşuyordu. Yerler kardan kaplanmış olsa da o topuklu ayakkabılar ile düz yolda yürür gibi gidiyordu. Diğerleri de mekandan çıkmışlardı. Doğukan hem Alara'ya hem de Alp'e bakıyordu. Hadi Alp'i anlamıştı. Ayağında kalın kar botları vardı da... Alara?


"O nasıl?"dedi Doğukan kendi kendine. Hemen yanındaki Orhan kime baktığın ve neyi kast ettiğini anladı. Gülerek onu da kendisiyle birlikte yürüttü ve destek almak amacıyla koluna girdi. Doğukan bu duruma karşı çıkmadı çünkü Orhan'ın gerçekten de çok yorgun olduğunun farkındaydı.


"O Uludağ'a kayak yapmaya gittiklerinde bile sırf kombinine uyuyor diye topuklu bot giymiş bir insan.... Kendi torunum diye söylemiyorum ama biraz kaçıktır.! Alışırsın yakında..."dedi Orhan gülerek. Bu gülüşün anlamını bilen Ziya ise sen iflah olmazsın der gibi bakıyordu ona.


"Alışmak zorunda mıyım?"dedi Doğukan kaşlarını çatarak. Bu yaşlı adamın hep şifreli konuştuğunu biliyordu. Bazen uydurduğunu bile düşünüyordu. Yine de yaşı hürmetine sesini çıkarmıyordu.


"Zorunda kalırmısın bilmem ama alıştığın kesin..."dedi Orhan arabaya bindi hemen ardından. Doğukan ise bir kez daha kadar vermişti ki Orhan Karayel sadede kafasında kuran hayalperest bir adamdı. Evet kendi içinde bunu tekrar ederek kendine tutanacak bir dal yarattı.


Kökü sağlam olmayan bir ağacın dalı ne kadar sağlam kalabilirdi?


O dala tutunduğunda kırılmayacağının garantisi var mıydı peki?


Yoktu. Bunu da eninde sonunda belki güzellikle belki de korkuyla fark edecekti Doğukan ama kesinlikle fark edecekti.


💛🖤💛🖤💛🖤💛🖤💛🖤💛🖤💛🖤💛🖤


"Kuzimmm uyanmış..."diyerek giriş yaptığı sırada arkasından yapışan bir el ile geri çekildi ve ondan önce içeriye Alara girdi.


"Sakin olun ya! Başımıza yıktınız hastaneyi resmen!"dedi Emel ters bir şekilde. Yol boyunca o ikisiyle uğraşmak zorunda kalmıştı.


"Toprak... Eliz nerede?"dedi Alara. İlk o ulaşmıştı. Yoğun uğraşlar sonucunda başarmıştı bunu. Yağız ve Yiğit'ten önce asansörü doldurdukları için onlar ikinci sefere kalmışlardı. Bunun hesabını da soracaklardı elbet Alara ve Alp den çünkü tam onların bineceği sırada tuşlara basıp onların binmelerine engel olmuşlardı.


"İyi iyi..."dedi Toprak gülerek. Sonunda yüzü gülüyordu ve bunu bütün ekip fark etmişti.


"Ne zaman görebiliriz?"dedi Orhan Karayel.


Sadece Toprak vardı. Diğerleri Alp'in çığlığının ardından yoğun bakımın diğer tarafına geçmişlerdi. Onların burada görünmesi sıkıntı çıkarabilirdi.


"Herkes aynı anda giremeyiz ama sırayla alacaklardır..."dedi Toprak. Utku onların bu katı boşaltmasını istediğinde ise hepsi normal odanın olduğu kata inerlerken Eliz arka taraftan onlardan önce normal odaya geçmişti. Dışarıdaki kalabalığı camdan görmüştü ve deminden beri Utku'dan sakinleştirici istiyordu.


"Utku... Belki bir sakinleştirici hakkım falan kalmıştır köşede bir yerde... Olmaz mı? Hiç mi ihtimal yok?"dedi Eliz son bir umutla. Alp'in çığlığını ses yalıtımına rağmen duymuştu. Uzaktan öyleyse yakından nasıl olurdu kim bilir.


"Yok yok... Kaçıncı kez dedin sayamadım doğrusu!"dedi Utku. Tam çıkacakken Eliz onu durdurdu. Bu kadar kaçmak yeterdi. Biraz da gerçeklerdi.


Acı gerçekler...


"Utku... Bana gerekli bilgilendirmeyi yapmadan çıkamayacağını biliyorsun ama neden boş yere uğraşıyorsun? Ameliyatın sonuçlarını bilmek istiyorum..."dedi Eliz. Korkuyordu. Hissediyordu. Biliyordu ama yine de birisinden duyması gerekiyordu emin olabilmek için. Utku kapının önünde derin bir nefes alıp Eliz'e döndü ve Eliz'in yatağının ucuna geldi.


"Bir krizi daha kaldıramazsın... Bu yüzden bu konuşmayı daha sonra yapacağız..."dedi Utku kararlı bir şekilde.


"Bu dediğinin olmayacağını ve benim hastaneyi ayağa kaldıracağımın farkındasın... Yorma beni!"dedi Eliz kararlı bir şekilde bakışlarını sürdürüyordu Utku'nun üzerinde.


Utku derin ve sıkıntılı bir nefes vererek önündeki dosyayı açtı. Aslında oraya bakmadan da söyleyebilirdi ama Eliz'e bakmadan daha kolay söylerdi. Eliz ile normal hasta doktor ilişkisi yoktu. Bunun ne yazık ki iyi bir şey olmadığının da farkındaydı. İlk defa bir ameliyatta bu kadar zorlanmıştı. Zor olan şeylerin üzerine gitmeyi severdi ama bunu hiç sevmemişti Utku.


"İç kanama yine aynı bölgede toplandığından ve sana ilaçlarla tedavi etmek zorunda kaldığımız için dört yıllık çaban tek gecede..."dedi Utku. Devam edemedi. Konuşmasına ara verirken Eliz'e bakmadı. Eliz ise zorlukla yutkunmuştu. Gözleri dolmuştu ama gözlerini sımsıkı yumarak onları geri göndermeyi hedeflemişti.


"Hasarın boyutu öncekine göre büyük... Tedaviye en baştan başlamayız ama kaldığımız yerden de devam edemeyiz. Bu sana bağlı bir şey ama tedavinin sonucunda da anne olma ihtimalin öncekine göre düşük görünüyor. Daha bir çok teste gireceksin ama genel hatlarıyla böyle."dedi Utku.


Eliz onu durdurmadı. Sonuçlarını daha vurulduğu anda anlamıştı. Ne kadar üzülebilirdi ki? Ama o ufacık bile üzmeye yetiyordu insanı.


"Bir kez kalbin durdu ameliyat sırasında. Çoğu kişiden de kan alındı. Kan kaybın fazlaydı. Ayrıca akciğerlerinde daralma olduğundan muhtemelen bir astım krizi geçirmişsin farkında olmadan..."dedi Utku. Dosyayı masaya bıraktığı anda Eliz'de gözlerini açmıştı. Zorlukla yutkunup konuştu.


"Herkesi al içeri... On beş dakika sonra da hepsini çıkarmak için geri gel... Unutmadan da söyleyeyim bu durum sadece sen ve benim aramda. Riccardo'ya bile söylemeni istemiyorum! Hiç kimseye! Anladın mı beni?"dedi Eliz sert bir şekilde. Acısını

Ancak böyle gizleyebiliyordu.


"Toprak biliyor..."dedi Utku. Eliz'in gözleri tekrar doldu. Derin bir nefes aldı..


"Biliyorum... O kimse değil zaten..."dedi Eliz. Utku daha da bir şey demedi. Kapıyı açıp dışarı çıktı sessizce. Eliz ise kendisini hemen toplarladı. Daha iyi bir duruma geldiğinde kapı ardına kadar açılırken bu sefer Alp ve Alara'dan önce abileri damlamıştı odaya.


Herkesten klasik: Beni çok korkuttun!, Aklımızı başımızdan aldın!, Senin için çok endişelendim... Daha nice tabirleri dinledi ama hiçbirine odaklanamadı. Annesi ve babası iki yanda Eliz'in saçlarıyla oynuyorlardı. Dedeler bir köşede Eliz'i izliyorlardı. Ekip ise Eliz'e sitem ediyorlardı. Abileri sarılmamak için zor duruyorlardı ama sarıldıkları taktirde çok canının yanacağına da eminlerdi.


Alp ve Alara hem Eliz'e kızıyor hem de kendileriyle uğraşıyorlardı. Emel , Kaan ve Büşra onları sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Doğukan ve Toprak yan yana sessiz sessiz Eliz'e bakıyorlardı. Alev ise hem uykulu hem de mutlu bir şekilde Toprak'a yaslanmış uyukluyordu.


Kapı tekrardan açıldığında içeriye Utku girdi. Tam da Eliz'in dediği gibi on beş dakika sonra gelmişti.


"Bu kadar yeterli... Hastamızın uyuması gerek!"dedi klasik doktor repliklerinden birisini söyleyerek.


"Biraz daha... Ne olur?"dedi Alp. Birazdan yere kapanıp yalvarma moduna bile geçebilirdi.


"Dinlenmesi gerek!"dedi Utku kararlı bir şekilde.


"Şu köşede oturup beklesem? Sessiz sessiz?"dedi Alara duvarın dibini göstererek. Eliz sadece bir tebessüm ederken diğerleri oflamıştı.


"Haydi... Çıkalım da dinlensin torunum!"dedi Orhan Karayel. Hepsine tek tek baktı. Utku'yu takmayıp karşı gelebilirlerdi ama Orhan'a karşı gelmek biraz sıkardı onları.


"Biz hemen kapının önündeyiz tamam mı? Merak etme!"dedi Ömer, Eliz'e. Eliz hemen kaşlarını çattı.


"Hiç biriniz burada beklemeyeceksiniz..." dediğinde herkes homurdanmaya başladı.


"Bu gece yılbaşı değil mi?"dedi Eliz hepsini süzerek. Hepsi fazla şıklardı. Eliz bu durumun kendisi uyandı diye olmayacağına emindi. Bu yüzden geriye tek bir seçenek kalıyordu.


"Evet ama..."derken Büşra onun sözünü kesti Eliz.


"İşte o yüzden ortadan kaybolmayın! Gidip eğlenin! Ben iyiyim ayrıca benim gerçekten bir kurşunla yıkılacağımı düşünmenizi bu sefer görmezden geliyorum! Kapının önünde herhangi birinizi görürsem sizi güvenlikle attırırım hastaneden! Bir daha da ben çıkana kadar giremezsiniz... Şimdi kalmak istiyor musunuz?"dedi Eliz. Soluksuz konuşmuştu herkes nutku tutulmuş bir şekilde onu dinlemişti. Toprak rol yaptığını elbette ki anlamıştı ama inanmış gibi yaptı.


"Ama..."dedi Yağız. Eliz hemen Utku'ya döndü.


"Utku ara güvenliği... Yağız Karayel'in bütün giriş çıkışlarında onu engellesinleer..."derken Yağız anında odadan çıktı. Ugiride peşinden sırayla herkes kaçar gibi çıkmıştı.


"Bu taktiğin hoşuma gitti... Kendine iyi bak El..."dedi Doğukan ardından odadan çıktı.


"Yine de bir şey olursa ara beni..."dedi Ömer.


"Ben kalsaydım bari?"dedi Füsun yalvarır gibi.


"Utku... Annemi de en-"derken Füsun onu susturdu.


"Kızım mı düşmanım mı belli değil ki! Engelleme falan yok! Gidiyorum ama geri geleceğim haberin olsun! Güvenlik ile de uğraşmak istemiyorum! Alırım ayağımın altına!"dedi Füsun. Söylene söylene çıktı odadan. Ömer de mecbur peşinden.


"Formundasın yine..."dedi Orhan Karayel.


"Ben bir kurşunla devrilecek insan mıyım dede? Onları engellemek sizin göreviniz!"dedi Eliz dedelere baktı. Onlar da başlarını sallayıp güle güle çıktılar odadan. Odada sadece Toprak kalmıştı. Oda kapıya yöneliyordu.


"Sen nereye?"dedi Eliz kaşlarını çatarak.


"Uyuman gerek... Ayrıca engel yemek gibi bir niyetim yok!"dedi Toprak kapının önüne gelirken.


"Saçmalamayı bırak ve kapıyı kapat!"dedi Eliz kararlı bir şekilde.


Toprak ikiletmeden dediğini yaptı. Eliz derin ve rahatlamış bir nefes aldı. Toprak ise yatağın yanına kadar yürüdü. Tam yatağın önünde durdu.


"Neden kovdun herkesi?"dedi sakin bir şekilde. Sorgulama değilde meraktan soruyordu daha çok.


"Seninle yalnız kalmak için... Başka neden olacak?"dedi Eliz.


"Baban zaten onu bayıltıp hastaneden çıkardım diye bana sinirliyken beni iyice kötü göstermeye mi çalışıyorsun?"dedi Toprak. Eliz duyduğu şeye önce şaşırdı. Sonra da kendini çok zorlamadan güldü.


"Komik mi?"dedi Toprak kaşlarını çatarak. Eliz gülmeye devam etti. Kendini zorladığı için canı yanınca belli etmemeye çalışarak gülmeyi bıraktı ve eski haline döndü.


"Canın mı acıdı?"dedi Toprak üzerine eğilerek onu kontrol ederken. Dikkatinden kaçmamıştı elbetteki.


"Evet... Çok acıyor..."dedi Eliz dudaklarını bükerek. Toprak'ın kaşları çatıldı. Biraz da korkmaya başlamıştı. Uyandıktan sonra herhangi bir kriz geçirme ihtimalinin yüksek olduğunu söylemişti Utku. Dikkat etmesi gerekiyordu.


"Neren acıyor? Utku'yu çağıralım!"dedi hemen Toprak. Tam doğrulup arkasını dönüp kapıya yönelmişti ki Eliz onu elinden tutarak durdurdu. Bu kadar endişe edeceğini düşünmememişti.


"Kalbim çok acıyor..."dedi. Toprak ona döndü. Aslında yüzünde pek de acı çeken bir ifade yoktu. Daha çok nazlanmaya çalışan bir ifade vardı. Toprak oyunu hafiften çakar gibi olduğundan bozmadan devam etti oyuna.


"Neden?"dedi. Olabildiğince anlamamış gibi yapıyordu.


"Sen böyle uzak olunca dayanamadı demek ki... Yanıma gelmeye ne dersin?"dedi Eliz sırıtarak. Toprak ise gülmemek için zor duruyordu. Sevgilisine ameliyat sonrası güncelleme gelmiş gibiydi. Ya da ameliyat esnasında dışarıdan takviye edilen şeylerde bir bozukluk vardı. Eliz normalde de bu kadar açık bir insandı ama ameliyat sonrasında daha da level atmış görünüyordu.


"Sanırım Dimitris'in kanı sen de yan etki yaptı. Onun haricindeki her-"derken Toprak, Eliz yüzünde donuk sırıtış ile birlikte anlık bir tepki vermişti.


"Damarlarımda o kanı bozuğun kanı mı var yani? Allah'ım... Ben ne günah işledim? Yüce ya Rabbim? Neden? "dedi Eliz içli içli. Toprak gülerek yatağa otururken Eliz hâlâ yakınıyordu. Dimitris'e karşı değişken bir tavrı yoktu. Onlar ilk karşılaştıklarından beri böylelerdi. Birbirlerini her gördüklerinde kedi ile köpek gibi dalaşır kavgaya fazladan biri daha gelince birleşip ona karşı savaşırlardı. Onlar da öylelerdi ve herkes alışmış durumdaydı.


Toprak uzanıp Eliz'in yanağına küçük bir buse kondurup hemen geri çekildi. Özlemişti. Yokluğu can yakıyordu. Varlığı ise başkalarının canlarını sıkıyordu ama Toprak canları sıkılanları itina ile sıkabilirdi. Hiç sorun değildi.


"Bir yerin ağrıyor mu? Gerçekten..."dedi Toprak. Sonunu özellikle vurgulu söylemişti. Eliz ise hülyalı hülyalı bakmaya devam ediyordu.


"Hayır... Bir anda hepsi geçip gitti inanır mısın? Hadi uyuyalım..."dedi Eliz yanını göstererek.


Bence bir süre daha uyanık kalabilirsin... Gözlerini özledim..."dedi Toprak. Eliz'in kalbi bir uzay mekiğine binmemişti. O da olmuştu. Kalbi deli gibi atıyordu. Bir cihaza bağlı olsa kesinlikle kalp krizi geçirdiği düşünülürdü.


"Ben de özledim... Uyumak hiç güzel değil... Böyle bir uyku güzel değildi en azından. Bir sürü şey gördüm. Ne kadar hatırlıyorum bilmiyorum. Kendi kafamda kurmadığıma eminim ama sürekli aynı şeyleri gördüm. Seni de gördüm. Hatta hepsinde bir tek seni de görmüş olabilirim..."dedi Eliz. Kendini kaptırıp gittiğini sonradan fark edince bir an için duraksamıştı. Toprak'ın dikkatlice kendisine baktığını görünce o da ona odakladı gözlerini.


"Ne gördün peki? Hatırladığın kadarını söyle..."dedi Toprak.


"Benimle uyursan söylerim... Yoksa öğrenemezsin!"dedi Eliz. Bu konuda kararlıydı. Toprak'ı özlemişti ve o olmadan uyumak istemiyordu.


"Daha yeni çıktın yoğun bakımdan. Risk devam ediyor..."dedi Toprak. O da kararlıydı.


"Sevgilimle uyumanın neresi risk acaba? Rica etsem öğrenebilir miyim"dedi Eliz sinirlenerek.


"Hayati riskin var..."dedi Toprak sakin bir şekilde. Elbette ki ona sarılıp kokusunu içine çekerek uyanmak istiyordu ama canı yanabilirdi. Yeterince yanmamış mıydı? Neden tekrar yakmak istesindi?


"Ben zaten başlı başına bir riskim... Bu sen de iyi biliyorsun ve ben seninle uyumak istiyorum. Bak seni de engellerim! Gerçekten yaparım bunu!!! Ben hastaneden çıkana kadar da almam seni içeri! Sonra bana has-"derken Eliz'i sonunda büyük ıstırabından kurtararak öpmüştü Toprak.


"En son dediklerini duyamadım... Ne diyordun?"dedi Toprak gülerek.


"Ne? He... Seni çok sevdiğimden bahsediyordum..."dedi Eliz gözlerini hızlı hızlı kapatıp açarak. İstediği olmuştu. Eline şeker verilen çocuklardan farkı yoktu. Mutluluğuna ise diyecek yoktu.


"Merak ettiğim bir kaç şey var... Ben uyurken yer altı plana başladı mı?"dedi Eliz. Toprak sadece başını salladı. Eliz devam etti." Ramiro ile ortaklık anlaşması yayınlandı. Rose ile olan?"dedi. Toprak olumsuz anlamda başını iki yana salladı. Eliz kaşlarını çattı. Şu ana kadar yayınlanması gerekiyordu ona göre.


"Seni bir keresinde barda bir çocuk ile bulmuştum. Hatırlıyor musun?"dedi Toprak pek de memnun olmayan bir şekilde. Eliz elbette ki hatırlıyordu o geceyi. Toprak'ın bir anda ortaya çıkıp ortalığın içinden geçmesini nasıl unuturdu?


"Normal bir şekilde oturuyorduk ama sen gelip Pars'ın yüzünü dağıtmıştın!"dedi Eliz.


"Normal bir şekilde mi? Ayrıca Pars mı? Ha adını da hatırlıyorsun..."dedi Toprak. Sinirlenmişti. Eliz ise sinirlendiğini anladı. Olayı anlatmadan kaçmasın diye hemen olaya giriş yaptırttı.


"Ee... Sonra?"dedi Eliz.


"Ben hâlâ Pars'ta kaldım haberin olsun... Bunu sonra konuşacağız. Neyse işte medyada beni aldattığın yönünde bir haber yayınlanıyordu en son..."dediğinde Toprak, Eliz öksürmeye başlamıştı. Bu refleks olarak olmuştu. Şaşkınlığı yüzünden tükürüğü boğazında kalmıştı.


"İyi misin? Eliz?"dedi Toprak hemen ayağa kalkarak. Eliz onu tekrar aşağı çekti. Biraz daha iyiydi. Anlık şaşkınlığı geçmişti.


"Aldatmadım! Aldatmam da!"dedi Eliz hemen. Toprak bunun üzerine güldü.


"Bende beni uykunda aldattığını düşünmüyorum! Lorenzo yeni bir haber yayınlayacak onun ardından da Rose ile olan anlaşma yayınlanacak lakin o Pars olayını iyileştiğinde konuşacağız!"dedi Toprak. Sonlara doğru kararlı olduğunu fark eden Eliz sadece başını sallamıştı. Sonrasında Toprak yan bir şekilde yanına yatınca sonunda der gibi derin bir nefes vermişti. Toprak sadece tek bir koluyla ona sarıldığında Eliz de canını çok yakmayacak şekilde ona sokulmuştu.


"Seni çok seviyorum... Seni öyle bulduğumda aklımı kaçıracağımı sandım. Bir daha lütfen beni yokluğunla sınama olur mu?"dedi Toprak gayet üzgün olduğu anlaşılan sesiyle. Eliz kafasını hemen sağ tarafında yatan adama çevirdi. Gözlerinin içine bakarak konuştu.


"Özür dilerim... En çok da senden. Canımı yakacaklarına emindim ama vurulacağımı düşünmemiştim. Öğreneceklerim o an için daha değerliydi. Hem öğrendim hem de canım yandı ama senden sonsuza kadar özür dileyebilirim çünkü bunu sana yapmaya hakkım yoktu."dedi Eliz. Gözleri dolmuştu. Toprak alnını alnına yasladığınds derin bir nefes aldı Eliz.


"Öğrendiklerini bu gece duymak istemiyorum. Yeni yıla senin uyanışın ile mutlu bir şekilde girdim. Bu gecenin mutsuz şeyler konuşarak bitmesini istemiyorum..."dedi Toprak. Fısıldayarak konuşuyordu. Geri çekilip yatağın yanındaki kumandadan ışıkları kapattı. Sonra eski hâline geri döndü.


"Yeni yıla girdik... Kaç gün uyudum tam olarak?"


"Üç gün..."


"Sen kaç gün uyudun?"


"Bilmem..."


"Uyudun mu?"


"Çok değil... Sensiz olanları uyku olarak saymıyorum genelde..."


"Etkilendim..."


"Etkilenmeye ihtiyacın olduğunu bilmiyordum."


"İhtiyacım olmadığında da etkilenirim ben... Sen hiç sorun etme bunları."dedi Eliz daha da rahat bir pozisyon için biraz hareket etti. Her yeri tutulmuş gibiydi. Ağrıyordu. Ağrı kesicilerin etkisi yavaş yavaş geçiyordu çünkü. O yüzden acıyı hissediyordu. Toprak'ın göğsüne kafasını yasladığında uykuya çekiliyordu. Hissediyordu.


"Yanına yatarsam bana rüyanı anlatacaktın..."dedi Toprak. Merak etmişti ne gördüğünü. O da Eliz'i görmüştü sürekli. Nasıl gördüğünü çok iyi hatırlıyordu. Eliz'in kendisini nasıl gördüğünü merak ediyordu.


" Yanlış görmediysem beyaz bir elbise vardı üzerimde...sen de simsiyah giyinmiştin hani şu giydiğinde dönüp bir daha bakanları öldürmek istediğim takımlardandı ve sanırım evleniyorduk..." dedi Eliz. Sesinden bile uykuya teslim olduğunu gösterirken Toprak hem anlamış hem de anlamamıştı. Yanlış anlamamak adına tekrar sordu.


"Ne yapıyorduk?"


"Evleniyor..."dedi Eliz ama çok kısık bir şekilde. Neyse ki Toprak duymuştu. Neşesi de yerine gelmişti elbet.


"Bence de evlenelim... Çok bile bekledik!"dedi Toprak ama Eliz uyuduğu için onu duymamıştı.


🌃🌃🌃🌃🌃🌃🌃🌃🌃🌃🌃🌃


İtalya...


(Yılbaşına girmek üzereler...)


Her yerde ışıklar, kahkahalar, danslar... Bardaklar ellerden hiç düşmüyor, yeni yıl tüm heyecanıyla bekleniyordu. Herkesin derdi aynı olacak diye bir şey yoktu elbet. İnsanların dedi eğlenmekti. Nisan'ın derdi ise aradığı kişiyi bulmak.


Eliz'in uyandığını öğrendiğinden beri üzerinden o kadar ağır bir yük kalkmıştı ki kendisine bile anlatamıyordu bunu. Şu anda Eliz'in yanında olmak varken burada bu insanlarla ile birlikte olmaktan nefret ediyordu.


Neyse ki kocası vardı. Şu a da tek sevindiğini şey sevdiği adamın yanında olmasıydı.


Başta ondan hoşlanacağını ya da seveceğine hiç ihtimal vermiyordu. Görev bitene kadar arkadaş olarak kalmayı düşünmüştü. Sevmek ya da aşık olmak aklından bile geçmemişti. Leonardo'nun da aynı şekilde düşündüğüne emindi. Bir noktaya kadar tabi.


Leonardo'nun sürekli üzerine titremesinden , kendisini sürekli yanında tutmasından, kontrol etmesinden, ayrılmamasından... Her hareketinden fazlaca belli olduğu hislerine nasıl bu kadar kör kalabildiğine hâlâ kendisi de şaşırıyordu ama bütün bunlara korkusunun neden olduğunu da biliyordu.


Leonardo'ya aşık olmaktan değil onu kaybetmekten korkuyordu. Ailesi gibi bir son istemiyordu. Bu hayatta bir acı daha istemiyordu. Bu yüzden kendine aşık olmayı da sonuna kadar yasaklamıştı ki o aşılmaz sanılan kalbinin sınırlarını aşmıştı.


Bir bedene çarptığında kafasındaki düşünceler tuzla buz oldu. Kafasını kaldırıp çarptığı kişiye baktığında ise içi de kalbi de öfke ve acıyla doldu. Bakışlar birbirine kenetlenmişti. Ne o çekiyordu bakışlarını ne karşısındaki adam.


Geçmişin tozlu sayfaları bir bir aralanıyordu. Geçmişe karşı gelmek gibi bir durum olamazdı. Geçmiş her zaman peşimizde ki bir gölge gibi bizleri takip ederdi.


Sen ne kadar gömersen göm o orada sadece kendisi istediği için vardı. Çıkması gerektiğinde bunu ne o ne de zaman durdurabilirdi.


Geçmiş kendi geleceğini kendisi belirlerdi...


dıza basmayı unutmayın...


Instagram: biraksamsefasitohumu


Loading...
0%