Yeni Üyelik
30.
Bölüm

30. Bölüm ~ Kırık Kalpler Dükkanına Bir Müşteri...

@feusa

İmkansız bir aşktı bizimkisi.


Ailemiz düşmandı.


İnsanlar bize düşmandı.


Ama aşk düşman tanımıyordu. Aşka engel olmak kolaydı önemli olan o engeli yok etmekti. Biz herşeye rağmen yok etmiştik onu değil mi?


Yüzüğü parmağıma taktığında ondan önce davranıp kollarımı boynuna dolayıp parmak ucunda yükselmiştim. Konuşamazdım ama hissettirebilirdim sonuçta. Küçük bir öpücüğün ardından geri çekildiğimde ayaklarım yere değmiyordu çünkü kollarını bana sıkı sıkı sararak yere inmeme izin vermemişti. Ellerimi omzuna koyduğumda alnını alnıma yaslamıştı.


"Teşekkür ederim..."dedim kısık bir sesle.


"Neden?"dedi. O da en az benim kadar heyecanlıydı çünkü kalbinin pat pat atışını hissediyordum.


"Benim olduğun için... Her türlü yanımda olduğun için.,."dedim.


"O zaman ben de teşekkür ederim..."


"Neden?"


"Benim olup benden gitmediğin için..."


"Seni seviyorum..."


"Ben de seni..."dediğinde yanağına bir öpücük kondurdum. Bu sıralar onu sarıp sarmalamak isteyen bir tarafım daha da ortaya çıkmıştı şu anda.


"Ne zaman evleniyoruz?"dediğimde kahkaha attı.


"Daha yeni teklif ettim... Biraz yavaş mı gitsek?"dediğinde somurttuğumu görünce daha da güldü.


"İki hafta sonra..."dediğinde şaşırdım.


"Ciddi misin?"dedim inanamayarak.


"Ne zaman şaka yaptım?"dediğinde bunun doğru olduğunu biliyordum.


"Neden burası? Daha doğrusu nereden aklına esti beni Maldivlere getirmek? Ayrıca ben o suya dokunmak istiyorum. Beni indirsene..."dedim. Hangi birine cevap vereceğini bilemiyordu tabi. Heyecandan ne saçmaladığımı ben de bilmiyordum ama inanılmaz derecede mutlu hissediyordum. Hayatımın en güzel teklifini en sevdiğim adamdan almıştım daha ne isterdim ki?


"Bütün yol boyunca içinde tuttuğun şeyleri tek tek soracaksın değil mi?"dediğinde sırıttım. Hem de hepsinden soracaktım ama tabi ki bu sürprizin de bir hafifletici özelliği olurdu. Devam etti cümlesine." Çok fazla ayakta kaldın. Biraz böyle kal. Sonra incelersin suyu..."dediğinde güldüm. İyileştiğime inanmıyordu. Ya da bıraktığında yaralanacağımı düşünüyordu.


"Neden burası peki?"dedim saçlarıyla oynarken.


"Zaten yurtdışında görünüyorduk. Sana evlenme teklifi etmek uzun zamandır aklımdaydı ama senin istekli olman da bunu hızlandırdı!"dediğinde onu durdurdum.


"Ben sana ne zaman söyledim istekli olduğumu?"dedim. Ona böyle bi imayı çok önceleri yaptığıma emindim. Yeni değildi.


"Ameliyattan çıkınca beni yatmaya ikna ettikten sonra söyledin..." dediğinde bu anı hatırlamadığım için kendime kızdım. İlaçlar yüzünden ilk zamanlar ne konuştuğumu tam olarak bilmiyordum. Ayrıca o anki yüzünü görmek çok isterdim.


"Araştırırken burası dikkatimi çekti ve hemen organize ettik. Buradan çıktıktan sonra bir restorana gideceğiz. Burasının havasını bozmamak için herhangi bir süsleme yapmadım çünkü denizi görmeni istedim sadece..."dediğinde iyi ki de buraya dokunmamıştı çünkü gerçekten de buraya süs istemezdim. Beni o kadar iyi tanıyordu yani.


Burası süslü haline bin basar güzellikte bir yerdi.


"Neden restorana geçeceğiz?"dedim. Kafamı omzuna yaslamıştım. Denize doğru ilerliyordu ve ben de denizi izliyordum. Aynı zamanda elimdeki yüzüğü de inceliyordum.


"Evleneceğimizi sadece biz bilirsek diğeri nasıl öğrenecekler?"dediğinde başımı kaldırıp ona baktım.


"İkinci bir teklif daha mı?"


"İkinci de hayır desen de ilkinde kabul ettiğin için evleneceğiz..."dediğinde güldüm.


Kabul etmiştim bir kere. Biz de geri dönüş olmazdı.


" Alp bir iki fotoğrafımızı çekerek Lorenzo'ya gönderecek. O da bunu haber yaparak paylaşacak. Sonrasında ise... Ortalığı aleve veren bir çift olacağız..."dedi.


Toprak bu sefer gerçekten ciddi bir şekilde olaya katılmıştı. Önceden hep arkamda dururdu. Planlarıma sadık kalırdı ama bu sefer öyle değildi. Bir şeyler değişmişti. Bunda benim vurulmamın etkisinin büyük olduğu kesindi. Toprak artık arkamda değildi. Yanımdaydı ve ipleri benimle birlikte tutuyordu. İpleri tek başına idare etmenin zorluğunu iki haftadan fazladır yaşıyordu ve bu kısacık süre onu fazlaca değiştirmişti. Bu değişim iyi anlamda bir değişimdi.


"Ortalığı aleve veren bir çift... Sevdim bunu!"dediğimde beni yere indirmişti. Ondan uzaklaşıp denize elimi soktuğumda suyun içindeki hareket eden canlıları daha yakından gördüğüm için hemen elimi geri çekmiştim. Bunlar bir çeşit bakteri falan mıydı?


Bu halim Toprak'ı güldürmüştü. Ona ters ters baktığımda hemen kendini toparladı.


"Vaadhoo adasındayız şu anda... Burada geceleri gelgit olayının yaşandığı sırada ortaya çıkan bu mavi renkli canlılar ise ışıklı plankton olarak geçiyorlar..."dedi Toprak. Bunların hepsini neden aklında tutuyordu ya da nasıl tutuyordu? Etkilenmiş bir şekilde bakıyordum denize. Çok fazla eğik bir şekilde kaldığımı fark eden sevgilim tarafından kaldırılmasaydım muhtemelen onlar yok olana kadar onları izlerdim.


Maviyi sevdiğimi biliyordu. Yüzüğü de bu yüzden mavi yaptırmış olmalıydı. Yüzüğün motifinde ise akşamsefası olması benden çok takıntılarıma önem verdiğini gösteriyordu.


Beni kucağına almaya çalışsa da bu sefer izin vermemiştim. Beni bebekmişim gibi oradan oraya kucağında taşıması dışardan çok komik dururdu. Bu yüzden izin vermedim. Ayrıca o her ne kadar kabul etmese de ben gayet iyiydim. İyileşmiştim. Bu seferki hızlı olmuştu.


Bunda sevgili müstakbel eşim olacak beyefendinin payı büyüktü elbet.


Buraya gözlerim kapalı geldiğim o orman yoluna girdiğimizde bu sefer inceleme fırsatı bulmuştum çünkü gözümü bağlayacak kaçık bir kuzenim yoktu etrafta.


"Eliz... Kabul etmedin değil mi? Ben dedim etmez o diye de dinletemedim hayatım!"diyerek bir anda yolun öbür ucundan çıkan Alp ile şom ağzımı açmamam gerektiğine bir kez daha ikna olmuştum.


"Neden kabul etmesin?! Deminden beri ikizimi gömüp durdun zaten! Alacağım ayağımın altına seni şimdi!"demişti Alev sinirli sinirli. Kaç dakika yalnız kalıp bu hâle gelmişlerdi?


İnanılmazlardı...


Alp ve Alev'in yanına geldiğimizde arabanın önünde kavga ettiklerini görünce gülmeden edemedim. Güldüğümü fark eden Alp hemen bana döndü.


"Kabul etmedin!"dedi Alp ısrarla. Ağzımı açmadan Alev sinirle atladı lafa.


"Kabul ettin!"dedi Alev inatla.


Cevabım ise ikisinden sadece birini sevindirecekti.


"Alp... Eniştene merhaba de kuzum!"dediğimde Toprak enişte lafından pek hoşlanmadığı için yüzünü buruşturduğunda Alp elini kalbine götürmüştü. Alev ise zafer içinde gülüyordu.


"Nasıl yaptın bana bunu? Hani bekar kalacaktık! Kuzen yasalarımıza yaptığın ihanetini bütün kuzenler duyacak! "dedi Alp isyan ederek.


"Biz o sözü sen bunu dedikten sonraki gün sevgili yapınca yok ettik canım! Şimdi benim sinirlerimle oynama da güzel güzel yemek yiyelim..."dedim.


Kuzen yasalarına ihanetmiş... Öyle bir yasamız bile yoktu.


"Doydum ben!"dedi Alp. Arabaya bindi.


"Yemek yemek diye başımın etini yedin yarım saatte!"dedi Alev. Alp'in ardından arabaya bindi hemen.


"Bu çocuk elimde kalacak! Zorunda olmasam kesinlikle getirmezdim!"dedi Toprak. Derin nefes alarak sakinleşmeyi denedi.


"Zorunda? Bundan herkesin haberi yok mu?"dedim yüzüğü göstererek.


"Çok yakıştı sana..."dediğinde içim kıpır kıpır olmuştu.


"Konudan sapmaz mısınız lütfen Toprak Bey!"dedim hemen kendimi toparlayarak. Güldü tabi en imalısından. Heyecanlandığımı anlıyordu tabi.


"Şimdi şöyleki Eliz Hanım..."dediğinde elini belime koymuştu." Kaan'a söylesem diye düşündüm. Onun Emel'e söyleyeceği kesinlikle olabilecek bir durumdu. Büşra desen Alp'i sinir edeceğim diye ağzından mutlaka kaçırırdı. Bu yüzden Alev burada sadece kızlardan. Abilerini zaten saymıyorum. Alara'yı ise abilerini durdursun diye getiremedik. Alp'i de fotoğraflarımızı çeksin diye yanımızda getirdim. Sana evlenme teklifi edeceğimden Alev dışında kimsenin haberi yoktu. Alp sadece sana denizi göstereceğimi düşünüyordu!"dediğinde hem şaşkındım hem de içinde bulduğumuz duruma gülmek istiyordum.


Türlü türlü oyunlar çevirdiğine inanamıyordum.


"Alp'i nasıl ikna ettin?"dedim gülerek.


"Büşra'yı kızdırmış! Kurtar beni dedi! Ben dediğini yaptım. "


"Kullanmışsın çocuğu!"


"O da bana gelmeseymiş..."


"Evdekiler bunu bilmiyor yani! Dedeler de mi bilmiyor?"diye sordum. Hâlâ bu noktaya bir tık şaşırıyordum.


"Sadece yer altı biliyor... Onun dışındaki herkes de haberden öğrenecek! Tabi önce haberi yapmamız lazım..."dedi Toprak saçımla oynarken.


Tam ağzımı açmış bir şey diyordum ki her an araya giren o ses yine girdi aramıza.


"Birbirinize cilve yapmayı bırakıp bize mi odaklansanız!"diye bağırdı Alp içeriden.


"Sen ne kadar kötü bir insansın ya! Biraz aşka saygın olsun! Rahat bırak onları!"dedi Alev.


Sinirlenmemeye çalışarak arabaya ilerledik. Arabaya bindiğimizde Alp arabayı çalıştırdı. Daha önceden ayarladıkları restorana geçtik hemen. Masa zaten hazır bekliyordu. Alp'in fotoğrafımızı çekebilmesi için bir kaç poz verdik. Bu pozların hepsini yüzüğüm özellikle görünsün diye bir uğraş vermiştim. Bunun normal bir yemek olmadığını herkesin anlaması gerekiyordu.


Fotoğrafları Lorenzo'ya attıktan sonra hep birlikte yemek yedik. Yemeğin ardından ise uçağa binmiştik. Buradaki serüvenimiz bu kadardı.


Abartılı değildi.


Ben abartılı istemezdim. 


Her şey tam da istediğim gibiydi. Her şey ayarındaydı. Hiçbir şey olmasa bile o olsa yeterdi benim için. Beni bu hayatta tutan en güçlü etken iken bu teklifi elbetteki bekliyordum...


💙🖤💙🖤💙🖤💙🖤💙🖤💙🖤💙🖤💙🖤


"Allah'ım... Ben bu günleri de mi görecektim?"diyerek kolanyayı kokladı Yağız.


Yemek masasında aldıkları haberden sonra herkes sessizce bir köşeye çekilmişti.


"Düğünde ne giysem acaba?"dedi Alara telefonundan elbiselere bakarken.


"Düğün diyor ya!.."dedi Yiğit başındaki bandanayı düzeltti.


"Eliz'in elbisesi de çok güzelmiş doğrusu!"dedi Emel elindeki çaydan bir yudum aldı.


Hepsi farklı bir alemdeydi.


"Ben seçtim tabi güzel olacak!"dedi Alara gururlu gururlu. Bununla uzun bir süre övünürdü ama ortama düşen sessizlik anlık bir fırtına habercisiydi.


"Ne yani? Sen biliyor muydun?"dedi Yiğit, Alara'ya birden yükselerek.


"Sırtım acıyor! İhanet yediğime mi yanayım kardeşimin sahte sevgilisi ile evlendiğine mi?"dedi Yağız burnunu silerek. Alara'ya kötü kötü bakışlar atıyordu.


"Ne ara öğrendin Alara?"dedi Emel. Diğerlerinin aksine Eliz'in sevdiği adamla evlenecek olmasına en az Alara kadar sevinmişti.


"Elbiseyi bana sordu. Evlilik teklifi edecem demedi! Nereden bileyim edeceğini! Bilsem direkt beyaz olanı giydir nikahı kıy derdim!"dediğinde Alara, Emel kahkaha atarken Yağız ve Yiğit bir kez daha baygınlık geçirdiler.


"Nikah diyorr... Bak benim kalbim dayanmıyor!"dedi Yağız.


"Ayıralım!"dedi Yiğit hemen gazı ateşe vererek.


"Yok artık!"dedi Emel.


"Ayırmayıp ne yapalım! Kardeşimi kimseye vermem!"dedi Yağız kararlı kararlı kalkarak. Yiğit de kalktı hemen. Emel şok içinde onlara bakarken Alara'nın bu kadar rahat olmasına da şaşırmadan edemiyordu.


"Alara... Bir şey yapmayacak mısın canımmm..."dedi Emel kısık sesle. O ikisinin ortalığı karıştıracağına emindi. Alara hayır anlamında başını salladı.


"Daha yeni oje sürdüm... Onları durdurmak gibi bir hamle yapıp bunları bozamam!"dedi Alara parmaklarını gösterdi Emel'e. Daha yeni sürmüştü kahverengi ojesini. Bozulursa olay çıkarırdı. Alara'nın bu rahat tavırları Yiğit ve Yağız'ı sinirlendirirken Emel'i endişelendirmişti.


Yağız sinirle elini kapının kulpuna koydu ve kulpu aşağıya doğru büktü.


Açılmadı...


Denedi. Üst üste bir çok kez denedi ama olmadı. Emel şimdi neden bu kadar rahat olduğunu anlıyordu Alara'nın. Odaya en son Alara girmişti ve odada ondan daha rahat kimse de yoktu.


"Alara! Ver şu anahtarı!"diyerek Alara'ya döndü Yağız. Kardeşinin evlenecek olmasını bir türlü kabul edemiyordu. Etmek de istemiyordu. Ona kalsa sonsuza kadar bekar kalmasını da sağlardı da işte Eliz öyle her dediğini yapacak bir insan değildi.


"Veremem..."dedi Alara tırnakları ile uğraşırken.


"Alara... Bize engel olmayı bırakır mısın artık!"dedi Yiğit. O aile ile arkadaş olabilirdi ama akraba olmak kesinlikle istemiyordu. O ailede onu rahatsız eden şeylerin olduğu hissediyordu.


"Engel? Ben sizin için bir engel miyim?" dedi Alara yerinden kalktı. Pekala biraz alınmış gibi yapıp ortamdaki evlilik mevzusunu minik bir kaos ile yok edebilirdi.


"Biraz sakin mi olsanız..."dedi Emel. O kadar kısık sesle söylemişti ki diğerleri ortamdaki öldürücü sessizlik olmasa duymazlardı onu.


" Hayır öyle demek isteme-"derken Yiğit, Yağız onun sözünü kesti." Engel değilsin ama hep karşımızda oluyorsun! Sıkıldım ben bundan!"dedi. Onu sinirlendirip anahtarı almak gibi bir planı vardı ve onun hiç de masum olmayan kandırıcı bakışlarına kanıp Toprak'ı eniştesi olarak kabul etmek gibi bir niyeti yoktu. Bu düşünce bile onu korkutuyordu.


Alara vicdanlarına oynamaya devam etti.


"He benden sıkıldınız yani!"dedi Alara dümdüz bir sesle.


"Hayır!"dedi Yiğit.


"Evet!" dedi Yağız.


Alara damarına basmaya çalıştığının farkındaydı ama yine de Yağız'ın bu cevabı canını acıtmıştı. Yağız onun için bir kuzenden daha fazlasıydı. Kardeşiydi. Sıradışıydı. En önemlisi canı gönülden canını düşünmeden vereceği kişilerdendi.


"Sıkıldıysan başka bir çıkış yolu bul o hâlde Yağız!"dedi Alara. Sesi olabildiğince soğuktu. Yiğit, Emel'in yanına oturmuştu. Ortamdaki gerginliğin farkındaydı ve yanmamak için kenara çekilmişti.İkisinden de ne ses çıkıyordu ne de seda. Sessiz sessiz onları izliyorlardı. İkisinin de birbirini ikna edebilmek için kavga edeceğine emindi ama bu kavga oyunun büyüyeceğini hiç kimse tahmin etmemişti.


"Anahtarı vererek işimizi kolaylaştır Alara...Her zaman karşıda olman gerekmiyor. Bir kere de bize yardımcı ol ve olay çıkarmaktan vazgeç! Olay çıkartarak sadede işimizi zorlaştırıyorsun..."


"Zorlaştıran kişi ben miyim sence?"dedi Alara şok içinde.


"Evet sensin! Her hangi bir olayda. İstemediğin bir şey olduğunda. Hemen onu değiştirmek için bir yol aramıyor musun? Arayan sen değil misin? Şimdi de ben arıyorum ama sen yardım etmek istemiyorsun. Ben sana her zaman yardım ettim oysa..."


"Sence bu değiştirmen gereken bir olay mı? Olayları çarpıtıyorsun!"dedi Alara kendine hakim olmaya çalışıyordu. Yağız'ın böyle bir şeyi öne sürerek bağlantı kurmasına başka zaman olsa gülerdi ama şu anda sadece sinirleniyordu.


"Alara haklı olduğumu biliyorsun! Eliz hiçbirimizin haberi olmadan evlenip gidecek ama sen burada bana engle olmaya çalışıyorsun! Kendine gel!"dedi Yağız ona doğru bir adım atarak.


"Asıl sen kendine gel Yağız! Ağzından çıkanı kulağın duysun! Eliz kaç yaşına gelmiş bir kadın! Senden izin mi alacak? Ah abiciğim ben evleniyorum tabi senin keyfin ve iznin olursa mı diyecekti? Ne demesini bekliyorsun?"dedi Alara sert ama sakin bir şekilde. Gözlerindeki alevler konuşmasına zıt bir şekilde yayılıyordu etrafa. Yağız derin bir nefes alarak gözlerini kapattı.


"Anahtarı ver!"diyerek Alara'nın sorusunu yanıtsız bıraktı Yağız.


"Yanlış yapıyorsun!"dedi Alara baskın bir şekilde. Yağız ise gözlerini hızlıca açarak alev alan gözlerini yanan gözlere değdirdi.


"Sen beni yanlıştan döndüremezsin... Tamam mı? Sürüklersin! Sen yanlışı tercih edersin ve bense seni ancak yanlıştan korurum. Sen yanlışa atlarsın ve ben seni yakalarım ama artık yeter Alara! Her yaptığına göz yumdum ama bu sefer olmaz. Ortada benim kardeşim söz konusuyken yanlış sapaklarına kanmam!"dedi Yağız sert bir şekilde.


Yağız hayatında ilk defa Alara'nın daha doğrusu bir kadının kalbini kıracaktı. Bu dediklerini sakin bir şekilde düşündüğünde kendine kızacaktı ama geriye pişman bir adam ve kırık kalbi bir kadın kalacak gibiydi


Gibi değildi. Kalmıştı.


Alara gözlerini onun üzerinden çekmedi ama gözlerinden geçen duyguları görmesine de izin vermedi. Bunu her zaman yaptığı için pek zorlanmadı. Bu sefer zorlanan duyguları değil kalbiydi.


"Emel..."dedi Alara." Anahtar pantolonun cebinde! Aç kapıyı!"diye devam etti. Hâlâ Yağız'a bakıyordu. Yağız da ona bakıyordu. İkisi de sinirliydi. Biri haklı diğeri ise suçluydu.


Emel şaşırmayı bırakıp yerinden kalktı ve anahtarı deliğe sokarak kapıyı normal haline getirdi. Alara ise açtı ağzını yumdu gözünü. Bütün bunlara hiç gerek yoktu ama onlar başlatmıştı. Bitirmek de ona kalmıştı.


"Şimdi gitmek istiyorsan git ama karşındaki kız kardeşin olduğunda da ona deminden yaptığın gibi yap olur mu? Evlenmene izin vermiyorum de! O emin ol seni dinlemeyecektir Yağız. Sen onun mutlu olmasına izin vermezsen kendinden uzaklaştırmaktan başka da hiçbir şey yapmış olmazsın! Başında bir sürü bela varken bir de seninle uğraşmasını istiyorsan buyur!"dedi Alara kapıya yürüyerek. Yeterince sinirliydi. Daha da bu odada kalmak istemiyordu.


"Alara bak ben öy-"derken Yağız, Alara kapıyı açtı ve ona döndü. Yağız dediklerini yeni yeni idrak ediyordu ve bu sefer ileri gittiğini fark etmişti.


"Beni kırabilirsin!"dedi Alara. Devamını içinden söyledi. Ne de olsa alışkınım..." Ama onu kırmana da üzmene de izin vermem! İstiyorsan abisi değil babası ol yine de vermem! Ben bu odadan çıktıktan sonra ona engel olmaya çalışırsan karşında beni bulursun ki bu sefer gerçekten de beni bulursun! Blöfteki imadan daha fazlası olur! Yerinde olsam yanlış sapaklarıma daha da batmazdım. Ne de olsa beni kurtaran sendin değil mi? Seni kurtaran bir sen olmayacağına göre bataklığımdan uzak dur!"dedi Alara ve odadan çıktı. Odasına çıkıp çantasını aldı. Saat daha o kadar da geç değildi. Açık bir sinema salonu bulabilirdi. Kendi dertleri yerine filme ağlaması daha kolay oluyordu çünkü.


"Haklıydı! Çok üzerine gittiniz! Ayrıca Eliz kendi kararını verebilecek yaşta bir kız!"dedi Emel o da yerinden kalktı.


"Kırıldı!"dedi Yiğit.


"Sağol ya! Ben farkında değildim!"dedi Yağız kendisine olan sinirine hakim olamayarak. Alara'nın her kelimesinde fazlaca haklı olduğunu elbetteki biliyordu.


"Neden bu evliliği istemiyorsunuz?" dedi Emel.


Mükemmel bir noktaya parmak basmıştı.


"Korkuyorum..."dedi Yağız.


"Tehlikeye evet diyor... O aile bana tehlike haricinde herhangi bir şey hissettirmiyor!"dedi Yiğit. Emel buna katılmadı çünkü Kaan'ın yanındayken tehlike dışındaki herşeyi hissediyordu.


Asıl tehlike o duygular değil miydi zaten.


Hemen toparladı kendini Emel. Zira aklına geldiğinde o konu uzayıp gidiyordu.


"Korku ya da tehlike... Ona destek olmayarak onu ikisinden de koruyamazsınız! Ayrıca o seçimini yapmış durumda! Güvenmese ya da aşık olmasa hastenede onu değil sizi yanına alırdı!"dediğinde Emel yaraya tuz basmıştı resmen.


"Kendimi aldatılmış gibi hissediyorum!"dedi Yiğit.


"Ben de üç çocuğumla ortada kalmış gibi!"dedi Yağız. Hem Alara hem de Eliz onun için pek de zorlayıcı olacaktı. Peşinden gitse dayak yiyeceği kesin olduğu için geri yerine oturdu Yağız. Alara'nın eli gayet de ağır ve çok can yakıyordu


Onların bu halinden eğlenen tek kişi ise Emel'di...


✯✯✯✯✯


"Aynen Ziya ya... Sence düğünü yazın mı yoksa kışın mı yapalım?"dediğinde Orhan kapı çalınmadan açıldı. İçeriye Ömer ve Füsun girdiler. İkisi de daha yeni öğreniyorlardı kızlarının evleneceğini. Haliyle hem şaşkın hem de öfkeliydiler.


Oysaki daha turşusunu kuracaklardı.


Orhan'ın işareti ile koltuğa bıraktılar kendilerini. Orhan bilgisayardan kapıları kilitledi ve gerekli önlemlerin hepsini aldı. Aynı zamanda da Ziya'yı dinliyordu.


"Bence de... Kış düğünü zor olur şimdi... Yazın yapalım!"dedi Orhan da Ziya'ya katılarak.


"Allah'ım sabır!"dedi Ömer. Ellerini yüzüne kapatıp sabır dileniyordu.


"Ziya torun meselesini daha sonra düşünürüz! Çocuklar odamı bastılar!"dedi ve kapattı telefonu Orhan.


Füsun ve Ömer bir torun fikrinden hiç de hoşlanmamışlardı. Dehşet bir ifade ile bakıyorlardı ona.


"Ne oldu? Öcü falan mı gördünüz?"dedi Orhan. Eline bir fırsat geçmişti ve bunu elbetteki kullanacaktı.


"Baba! Bu evlilik olmayacak! Vermiyorum ben kızımı! İstemediler! İsteseler de vermem!"dedi Ömer.


"Senden izin alacağını sanmıyorum iki üç haftaya evlenmiş olurlar! Başka soru?"dedi Orhan ve Füsun'a döndü.


"Benim kızım daha çok küçük!"dedi Füsun. Kendisi de inanmamıştı bu savunmaya ama inanmış gibi yaptı.


"Sen Ömerle yirmi yaşında evlenmedin mi kızım?"dedi Orhan gülerek.


"Evet baba da bunun konumuzla ne alakası var?"dedi Füsun.


"Eliz kaç yaşında?"dedi Orhan.


"Yirmi beş olacak! Yirmi dört Mart'ta ama daha çok var!"dedi Ömer.


"Yani sana göre daha büyük bir yaşta evlenmiş olacak!"dedi Orhan. Füsun binlerce kez kendine kınayıcı bir aferin derken durumu toparlamaya çalıştı hemen.


"Olabilir! Yaptık bir hata! O da mı yapsın? Engel olmayalım mı?"dedi Füsun. Ömer hemen ona döndü. Orhan onların bu haline kahkahalar ile gülmek istiyordu ama zor duruyordu.


"Hata mı? Bizim evliliğimiz bir hata mı Füsun?"dedi Ömer.


"Hayatım sence konumuz bu mu?"dedi Füsun.


"Evet!"


"Bir kere de he deyip geç be adam! Burada kızım evlenmesin diye uğraşıyorum!"


"Kızımız! Ne ara senin kızın oldu!"


"Ben doğurdum onu!"


"Tek başına mı yapt-"derken Ömer, Orhan öksürünce nerede olduklarını hatırladılar ikisi de utanıp önlerine döndüler. Ama Ömer'in bu konuyu bırakmak gibi bir niyeti yoktu.


"Evlenmek istiyorsa evlenir... Buna siz karışamazsınız! Ben sizin evlenmenize karıştım mı zamanında? Hayır... Eliz'i bir kere daha karşınıza almak ve aranızı bozmak istiyorsanız söz bilirsiniz ama ben bu evliliği sonuna kadar destekleyenlerden olacağım!"dedi Orhan.


"Ama baba... Daha tanımıyoruz bile o çocuğu! Ayrıca ailesinin de kim olduğu belli!"dedi Füsun büyük bir nefretle.


"Ailesi öyle diye o da mı öyle olmak zorunda yani? Anne ve babasının günahını neden Toprak çekmek zorunda Füsun?"dediğinde Orhan, Füsun buna cevap vermedi. Ortamdaki sessizlik bir çığ gibi büyüyordu.


"Her ne kadar görmek istemesem de kızımı seviyor ama evlenmeseler? Yani daha erken!"dedi Ömer. Asla vazgeçmeyecekti.


"Ne zaman evlensinler Ömer? İstersen ellilerine kadar bekletelim! Oğlum bu yaşta sizinle birlik olup sevenleri ayıracağımı falan mı düşünüyorsunuz? Niye geldiniz?"dedi Orhan sert bir şekilde. Onların bu haline gülmek istiyordu.


"Yani belki bir çık-"derken Ömer, Füsun onun lafını kesti.


"Belki istemiyor evlenmek! Zorlanıyor olabilir ya da magazinciler yanlış anlamışlardır! Olabilir! Olamaz mı?"dedi Füsun heyecanla. Ömer de hemen onu destekledi. Orhan derin bir nefes aldı. Torunlarıyla uğraşmanın bu koca bebekler ile uğraşmaktan daha kolay olduğu konusunda tekrar bir aydınlanma yaşıyordu.


Masanın üzerindeki telefonu aldı. Ömer ve Füsun onu izliyorlardı dikkatlice. Orhan arama tuşuna basıp telefonu hoparlöre aldı ve masanın üzerine koydu.


"Sesiniz çıkarsa..."diye başlıyordu ki Orhan , Ömer ve Füsun aynı anda birbirlerinin ağızlarını kapattılar. İkisi de birbirinin konuşmasını engellemişti.


"Efendim dede?"diyerek çağrıya yanıt veren Eliz ile Ömer ve Füsun derin bir nefes almışlardı.


"Aldım haberlerini..."dedi Orhan mutlu bir şekilde.


"Nikah şahidim olmak için mi aradın yoksa?"dediğinde Eliz sesindeki o mutluluk Ömer ve Füsun'un hayallerine bir siyah bant çekti. Eliz'in de niyetinin olduğunu anladıklarında gayet de moralleri bozulmuştu.


"Başka kim aradı?"dedi Orhan. Oğlunun ve gelinin dumura uğraşmış o yüzleri onun keyfini daha da arttırıyordu.


"Liste kabarık... Sayamadım. Yarın kuruma geldiğimde konuşuruz!"dedi Eliz.


"Dönüyor musunuz?"


"Daha yeni indik! Eve geçiyoruz..."dediğinde Eliz, Ömer ve Füsun birbirlerine kolonya takviyesi yapıyorlardı. Orhan Eliz ile biraz daha konuştuktan sonra görüşmeyi bitirip karşısında ayılıp bayılan ikiliye odaklandı.


"Nikahlarına büyük ihtimalle gidemezsiniz çünkü onunla konuşmuyorsunuz!"dedi Orhan.


"Bu daha ne kadar devam edecek?"dedi Ömer. Kendi başına açtığı bu mesele artık onu daha da delirtmeye başlamıştı.


Kendi kazdığı kuyuya düşmemiş gibi bir de cezasını çekiyordu.


"Ben şimdi kendi kızımın düğününe gidemeyecek miyim?"dedi Füsun.


"Kızımızın!"dedi Ömer. Ömer'in derdi daha da farklıydı. Füsun göz devirmişti.


"Düğün şu zamanda olmaz! Sadece resmi olarak evli olsunlar yeter! Önce başlarındaki beladan kurtulmaları gerek!"dedi Orhan sıkıntılı bir şekilde.


"Başlarındaki bela tam olarak ne baba? Bir oyun ile başladı dedin bana! Bundan başka bir şey bilmiyorum! Kızım vuruluyor ben nedenini bilmiyorum! Neden?"dedi Füsun. Olaylardan hep geride tutulmak hoşuna gitmiyordu. Yalnız olmadıklarında olayı derinlemesine anlamak istiyordu ama bir dakika yalnız olamıyordu.


"Ne kadar az kişi bilirse o kadar iyi! Zaten bilen sayısı hiç de az değil... Neyse! Eğer öğrenmen gerekirse sana kızın anlatır!"dedi Orhan.


"Kızınız! Benim de kızım o!"dedi Ömer.


"Kızım al git şunu! Götür başımdan! Kızım da kızım diyor! Sen önce git o başına diktiğin abilerinin neden ona engel olmadığı konusunda bir sorgu yap!"dedi Orhan. Başından gitsinler diye Yağız ve Yiğit'e sardırmıştı onları. Zira bir an önce çıkması gerekiyordu


"Onlardan bunun hesabını çok kez sordum zaten ama bu tekrardan sormayacağım anlamına gelmez tabii ki! Kalk hayatım! Gidip oğullarımıza buna nasıl izin verdiklerine dair bir sorgu çekelim!"dedi Ömer hemen. Orhan oğlunun en çok da konudan konuya atlama hızını severdi zaten.


"Kurumun yöntemlerini indirgeyerek bir çözüm bulabiliriz!"dedi Füsun yerinden kalktı.


"Direkt kurumun sorgu evlerine götürelim!"dedi Ömer de.


"Ayık mı yoksa bayık mı?"


"Koskoca adamlar! Ben onları bayıltmadan onlar beni bayıltır!"


"Yaşlandın Ömer!"dedi Füsun.


"Sen hâlâ çok gençsin Füsun!"dedi Ömer hülyalı hülyalı.


"Bir gitseniz mi artık!"dedi Orhan onların bu amansız mücadelesine son vererek. Ömer ve Füsun onu takmayıp konuşmalarına devam ederek odadan çıktıklarında Orhan da odadaki işlerini halletti. Sonrasında odasından çıktı ve gizli geçidin olduğu koridora girdiğinde sessizdeki telefonu titrediğinde o çoktan gizli geçide girmişti. Duvarlarda ses yalıtımı olduğu için konuştuğunda yankı olmayacaktı. Bu koridorlar üzerinde çok düşünmüşlerdi. Ziya'nın evinde de aynı koridorlardan vardı.


"Efendim?"dedi Orhan, gelen çağrıya cevap verdi.


"Haberleri öğrendin mi?"diyen Emma'nın sesi çok endişeli çıkmıştı. Orhan bunu anında hissetti.


"Toprak onu üzmez! Onu kaybedeceğini düşündüğünde bile nasıl delirdiğini bizzat gördüm! Bu konuda ona güvenim tam!"dedi Orhan. Emma'nın endişesini yok etmeye çalışıyordu.


"Benim korkum Toprak'tan yana değil Orhan... Onun Eliz için en doğru insan olduğu eminim benim korkum... İkisi evlendiği taktirde taşlar yerinden oynayacak! Kartlar yeniden dağılacak!"dediğinde Orhan araya girdi.


"Onlar dağıtacaklar!"


"Evet ama Castelliler boş durmaz! Biz de gerçeği daha fazla saklayamayız! Eliz'e daha da yakın olmam gerekiyor!"dedi Emma.


"Yer altına hakimsin ve o bunu bilmiyor!"dediğinde Orhan artık bahçedeydi. Arka bahçedeki otoparka doğru ilerliyordu.


"Sadece Ramiro biliyor beni! Diğerlerinin bilmediğini unutuyorsun!"


"Eliz ona güveniyor! Ayrıca daha da derine inersen anlar bir yardım olduğunu. Sessiz ve derinden ilerlediğin yolda bir anda tüm dengeleri değiştirmek için yanlış bir zamandasın hayatım..."


Arabaya bindi ve arabayı çalıştırdı.


"Nereye gidiyorsun?"dedi Emma. Arabanın sesini duymuştu.


"Alara'nın yanına... Yine sinema köşelerinde sızlıyor olmalı! Yağız ve Yiğit'i durdurmak için kendini üzmeden yapamıyor! Hayır elimde büyüdü ama hâlâ çözemiyorum. Hepsinin garip huyları var!"dediğinde Orhan ,Emma onun bu dediklerine güldü.


"Sana dediğim şeyi düşündün mü?"dediğinde Emma, Orhan eski ciddiyetine geri döndü.


"Alara'yı bu işe karıştırmama konusunda hâlâ kararlıyım. Alara her ne kadar çenesi düşük bir imaj verse de aralarında en iyi sır tutan o! Bunu ikimizde iyi biliyoruz ama ondan isteyeceğimiz şey onun boyunu aşar. Ona bu yükü verip o yükün altında boğulmasını istemiyorum. O zaten yeterince boğuluyor. Kimsenin fark etmediğini zannetse de aslında çok düşünüyor... Herkesi gereğinden fazla düşünüyor Emma... Sinem'in Eliz'e olan bitmek bilmeyen nefretinin kendi üzerine döndürmek için senelerdir uğraşıyor. Farkında değil miyim? Elbette ki farkındayım ama elimden bir şey gelmiyor. Ona dokunmak demek her şeyi oynatmak demek!"


"O hâlde Alara'ya gölge takmalıyız! Sinem ile asla yalnız kalmamalı. Ben orada değilim ve ne kadar yakın olduklarını bilmiyorum ama bir kızımın daha gözümün önünde hayattan soğumasına göz yumamam! Eliz daha yeni yeni topluyorken kendini Alara'yı kaybedemem Orhan!"dedi Emma yalvarır gibi.


"Yağız onu her zaman koruyor... Kurumdaki ekip hep bir arada zaten. Onlar olmadığında da Doğukan oluyor genelde etrafında."dedi Orhan. Arabayı park edecek yer arıyordu.


"Doğukan'ın Eliz dışında başka biriyle bu kadar yakın olduğunu bilmiyordum."dedi Emma şaşkın bir şekilde. Eliz ve Doğukan dostluğuna hâkimdi. Doğukan'ın sert duvarlarını yıkabilmek için de gerçekten yıkmaya değer bir şeylerin olması gerektiğini biliyordu.


"Yakın değiller ama aralarında bir etkileşim var gibi..."dediğinde Emma onu bölerken o arabadan inmişti.


"Senin torunlarını kıskanan, kıskanç, huysuz, hayattan bezmiş bir dede olman gerekmiyor mu? Sen torunlarını evlendirmek için can atıyorsun resmen!"dedi Emma gülerek.


"Yaş ilerliyor artık emekli olma vaktimiz geliyor da geçiyor bile! Ben anne ve babaları gibi onları dizimin dibimde tutamam! Zaten öyleler ve çekilmiyorlar. Hepsi saç baş kavgaya tutuşurken ben yeniden işe başlamak istemiyorum! Yaşlılığın tadını çıkarabilmem için de onları anca evlendirerek gönderebilirim!"dedi Orhan.


" Bu plandan onların haberi var mı?"


"Olsa sanki evlenecekler! Yine ben uğraşacağım! Kendi hallerine takılsınlar... Beni nikah günü de haberdar etseler olur!"dediğinde Orhan, Emma kahkaha atmıştı.


"Emma... Ben şimdi mekana gireceğim! Şu sulu göz ile uğraşmam gerek!"dediğinde Orhan, Emma hızlıca bir şeyler daha deyip kapatmıştı telefonu.


"Hoşgeldiniz Orhan Bey! Size nasıl yardımcı olabilirim?"dedi görevlilerden biri.


"Bizimki yine burada olmalı!"dedi Orhan. Çalışanı tanıyordu. Kendi çalışanını nasıl tanımasındı? Alara'nın gözde sinema salonu dedesine ait olan 'Akse Sinema' oluyordu.


"Evet efendim...Five feet apart filmine ait bütün biletleri aldı. Film bir saat önce başladı ve daha bir saati var!"dediğine görevli, Orhan başını salladı ve salona doğu yöneldi. İçeriye girdiğinde içeride sadece Alara'nın film hakkındaki mükemmel yorumlarını duyduğunda derin bir nefes aldı. Sessiz sessiz yanına gidip oturduğunda Alara bundan etkilemedi. Ne zaman bir şeye üzülse bir filme gelirdi. Ardından da dedesi.


Bu böyle sürüp giden bir döngüydü onlar için.


Orhan koltuğa iyice yerleşip Alara'nın kucağındaki mısırı kendi tarafına aldı ve filmi izlemeye başladı. Alara her zamanki gibi mısırı bitiremeden ağlamaya başlamıştı. O yüzden de mısırı unutmuştu.


"Hayır ama yaa... Bak bunu hak etmiyor...larr...tamam mı dede! En çok onlar hak ediyor mutluluğu..."dedi Alara kesik kesik konuştuktan sonra tekrardan burnunu sildi.


"Kendi acıların yerine şu filmlere ağlamaktan ne zaman vazgeçeceksin?"


"Vazgeçmek gibi bir derdim yok! Ayrıca benim derdim de yok!"dedi Alara. Dedesinin önündeki mısırı kendi tarafına aldı. Karanlıkta zor görüyordu etrafını. Makyajının çoktan aktığına emindi çünkü yarım saatten fazladır ağlıyordu.


"Eee anlat o halde bunların derdi neymiş?"dedi Orhan filmdeki karakterleri kast ederek.


Alara hemen dedesine döndü. Peçeteleri yanındaki koltuğa koyup daha da rahat bir konuma geldi koltuğunda.


" Bak şimdi dede... Bunların ikisi de hastalar. Beş adımdan fazla yaklaşamıyorlar birbirlerine. Birbirlerini sevdiklerine eminim..."dediğinde artık filmi anlatmadığını biliyordu Orhan. Alara'nın da kendini açıklama yöntemi buydu.


" Zaten sevgi her ne olursa olsun sevmek değil midir? Herkesin sonuçta bir eşi vardır bu dünyada değil mi? Sevgi tek değildir. Onların sevgileri de tek değil. Birbirlerini seveceklerine de eminim ama ya bırakırsa biri diğerini... Hastalar... Ölebilirler! Hayat bu ölüm kalım dünyası ama onlar aşkı hak ediyorlar. Kim durabilir önlerinde? Anneleri mi? Babaları mı yoksa öküz abileri mi?... "diyerek derin bir nefes aldı ve devam etti. Bu soruyu daha çok kendisi için sormuştu. " Ediyorlar mıdır?"dedi Alara dedesine.


Alara aşktan korkuyordu!


"Herkes sevmeyi, sevilmeyi hak eder kızım..."dedi Orhan. Alara devam etti.


"Ya çok yanlışsa... Canı yanarsa... Canı yanacaksa? Yani onlar hastalar ve bu aşk onların hayatı için tehlikeli değil mi? Aşk öldürmez mi? Canlarını yakmaz mı? Yakan bir şeye neden tutulalım yani tutulsunlar ki?"dedi Alara. Karanlığa rağmen dedesinin gözlerinin içine içine bakmaya çalışıyordu.


"Asıl tutulmadığında canın yani canları daha çok yanacaktır. Onu düşünürken kendilerini yiyip bitireceklerdir. Ölebilirler! Herkes ölecek elbet! Kendin dedin... Neden ayrı ayrı acı içinde ölmektense birlikte gülerek ölmeyi göze almıyorlar? Bunu yapamıyorlar ise zaten onun adı aşk değildir! Aşk sadece mutlu olduğun zamanda değil en kötü zamanında da yanında olanla olur kızım..."dediğinde Orhan, Alara bir süre sessizliğe büründü. Kocaman sinema salonundaki tek ses filmden çıkıyordu.


Alara film bitene kadar bir daha konuşmadı. Orhan da sesini çıkarmadı. Alara düşüncelerinden kurtulmak için geldiği filmden daha da fazla sorun ile ayrıldığına inanmak istemese de olan buydu.


Düşüncelerden kaçmaya çalıştıkça daha çok çekiliyordu o dünyaya insan sonuçta...


⁠◍ ◍ ⁠◍ ◍ ◍


"Size diyorum ki o kız benim gelinim falan olamaz! Beni duyuyorsunuz değil mi?"dedi Selin Atılgan. Toprak'ın annesiydi.


"Deminden beri yüzlerce hatta binlerce kez dedin yenge! Anladık! O kız senin gelinin falan olamaz ama bizdeki de kafa yani!"


"Kaan!"dedi Kaan'ın annesi.


"Ne Kaan anne ya? Yaklaşık üç saattir yakınıyor! Hayır sanki Toprak ona sordu mu ki? Sormadı! Evlenmek istediği kadın Eliz ise onunla evlenir! Neden bu kadar sorun ediyorsunuz?"dedi Kaan. Büşra da onu destekledi.


"Hayırdır Kaan sende onlardan birine mi tutuldun yoksa?"dedi Tuğçe. Ortalığı karıştırmamak için bir sebebi yoktu. Nedenleri oldukça fazlaydı çünkü Toprak evleniyordu ve o bunu istemiyordu.


"Sanırım burada patladın!"dedi Büşra, Kaan'a. Kaan soruları yanıtsız bırakınca annesi bu durumdan işkillendi.


"Kaan? Sakın! Bak! Olmaz tamam mı! Bunu yaptım deme sakın!"dedi annesi. Fenalık geçirir gibi eliyle yüzüne esinti yapıyordu.


"Yapmadım diyemem... Sadece daha cevap alamadım!"dedi Kaan yerinden kalktı. Yalanlayacak hali yoktu. Doğruya doğru yanlışa yanlış demesini bile bir insandı.


"Tarık... Ne diyor bu çocuk! Ay bana bir şeyler oluyor..."dedi Kaan'ın annesi.


"Hemen bayılmadan bir olayı mı anlasak anne?"dedi Kaan'ın küçük kardeşi Burçin.


"Neyi anlayacağız Burçin? Abin evleneceğim diyor!"


"Cevap bekliyorum dedi anne!"


"Aynı şey!"


"Değil!"


"Hanım biraz sakin!"dedi Tarık. Kaan'a gitmesini belirten bir işaret yaptığında Kaan hemen ortadan yok oldu.


"Ah benim kader arkadaşım..."dedi Selin ve Kaan'ın annesi Umay'a sarıldı.


"Ne yapacağız?"dedi Umay içli içli.


"Daha bir şey yokken bu kadar tantana yapmanız ne kadar doğru?"dedi Burçin araya girerek.


"Burçin hadi kızım... Odana yavrum! Ateş hattına niye bodoslama atlıyorsun kuzum!"dedi Tarık. Çocuklarının bu kadar açık sözlü olmaları için ne günah işlediğini bilmiyordu.


"Ateş dediğin de ateş olsa baba ya! Önce gelin aradılar şimdi de gelin var diye sızlanıyorlar!"


"Kızım yangına körükle gidilir mi?"dedi Tarık. Burçin ortalığı daha da karıştırken odadakiler hâlâ bu evliliğin diğer sonuçlarını konuşuyorlardı. Sinan gayet rahattı çünkü Eliz'in bir Atılgan olmasının Ömer için bir yıkım olacağına emindi.


"Doğrular ne zaman körük oldu baba?"


"Burçin bak alırım seni ayağımın altına o zaman görürsün körüğü!"dedi Umay. Terliğine uzandığında Burçin hemen babasının arkasına saklandı.


"Kızım sen neden yanında beni de yakıyorsun hep?"dedi Tarık bezmiş bir şekilde. Büşra oklar kendine dönmeden odadan ayrılırken Ziya odaya giriş yapmıştı. İçerisinin savaş alanı olduğunu gördüğünde anlık bir kaçmayı düşünse de çocukları çoktan onu fark etmişlerdi.


"Anca beraber kanca beraber babacığım!"dedi Burçin. Evdekilere en az Kaan kadar kök söktüyordu. Kaan büyürken kendisinin kız versiyonunu yetiştirmiş gibiydi. Her hareketi abisini andırıyordu çünkü.


"Çık kız ordan! Tarık çekil!"dedi Umay ve beklemeden fırlattı. Hemen kaçtıkları için kurtuldular ama o terlik çam vazoya çarptı ve vazo paramparça olurken içerideki sesler sustu.


"Yengem yine vazo kırdı sorun yok!"dediğinde evin en küçüğü olan Tuğçe'nin kardeşi, olaya dahil olmayan herkes gülmüştü.


"Bu kaçıncı be kızım?"dedi Ziya.


"Hepsi torunun yüzünden!"dedi Umay. Kendi kızını babasına da şikayet etmese olmazdı.


"Abim Karayel'lerden birini seviyorsa sever buna karışamazsınız!"dedi Burçin hemen kapıya koştu. Tabii ki de arkasından hemen terliğin diğer teki fırladı. Terlik yine olmaması gereken yere isabet edince tekrar güldüler.


"Bu sefer camı kırdın anne!"dedi Burçin merdivenlerden.


Umay onu duymamış gibi yaparak Selin ile nazlanmaya devam etti.

Ziya kızının bu hallerine alışıktı. Evde cam çerçeve bırakmayan bir kıza sahip olduğundan alışmak zorunlu bir haldi. Orhan'ın bu gece Alara ile vakit geçireceğini öğrendiği için siyam ikizinden ayrı kalmasının acısını çocukları ile çıkaracaktı.


Tomris'in ondan boşanma sebebi de bu değil miydi zaten? Tomris , Ziya'nın eski eşiydi. Ondan sonra bir daha evlenmemişti. Evliliklerinde tek bir sorun vardı. Yirmi yıllık evlilikte her çıkan kavganın altından Ziya ve Orhan'ın yedi yirmi dört süren arkadaşlık ilişkisiydi sorun. Tomris bir aşk ile evlendiği adamın kendisi yerine Orhan'ı seçmesini hazmedemeyerek ayrılmıştı. Yirmi yıl dayandığına kendisi de şaşırıyordu ama sonuç buydu. Sadece çocukları ile görüşüyordu. Ziya ile en son tekmeyi basarken görüşmüştü.


Çocuklarını yanına alamıyordu çünkü kurum kurallarına göre bir evlilik ölüm haricinde biterse ve ortada çocuk varsa o çocuklar boşanmak istemeyen tarafta kaldırdı. Tomris bunu bile bile boşanmıştı ama çocuklarından hiç kopmamamıştı. Yaklaşık bir yıldır görevde olduğu için ortalıkta yoktu. Görevden döndüğünde ise torununun evleneceğini öğrenmişti hem de ahiretliğinin torunu ile...


🕸️🕸️🕸️🕸️🕸️🕸️🕸️🕸️🕸️🕸️🕸️🕸️🕸️🕸️🕸️🕸️


İtalya...


Yazardan...


Castelli malikanesinde herkes her zaman olduğundan daha da gergindi. Evlilik haberi ocaklarına bir ateş gibi düşmüştü. bu kadar hızlı yanmayı onlar da beklemiyorlardı ama ihtimaller gerçekten de yakacak derece de ağırdı.


Tülay odanın içinde dönüp dururken Enes duvara yaslanmış onlara bakıyordu.


"Ne ara iyileşmiş olabilir? Aklım almıyor! Dokuz canlı resmen! O kadar hızlı toparlanması imkansız!"dedi Tülay. Ellerini saçlarına geçirdi.


"Ne yapmayı düşünüyorsunuz? Baba?"dedi Enes, Castelli'ye dönüp.


"Onu en başında öldürebilseydi annen! Bunlara hiç gerek kalmayacaktı!"dedi Castelli, Tülay'ın karşısına dikildi.


Enes ikisi arasında sürüp giden bu kavganın devam edeceğini bildiğinden sessiz sessiz ayrıldı odadan. Castelli ve Tülay yine başbaşa kalmışlardı.


Yine ve yine eski defterler açılıyordu...


"O yangından kurtulmasının bir mucize olduğunu biliyorsun!"dedi Tülay sinirle.


"Bu yine de senin beceriksiz olduğun gerçeğini değiştirmiyor!"dedi Castelli de üzerine giderek.


"Bana bahane bulacağına kendine bak asıl! Hani öldürecektin de kızını yanına alacaktın! Ne oldu? Yemedi mi?"dedi Tülay yarasına tuz basarak. Kızı burnunda tütüyordu. Güvenlik yüzünden yılda sadece dört kere görebiliyordu. Sesini de anca öyle arada Enes ile konuştuklarında duyuyordu.


"Haddini bil! Kızım hakkında konuşmaya hakkın yok!"dedi Castelli sinirle.


"Sen de benim hakkımda konuşmazsın! Evli olmamız bana her ağzına geleni söyleyebileceğin anlamına gelmiyor!"dedi Tülay gözünü saniye kırpmadan.


"Sana hiçbir şey yapmadığım için benimle bu şekilde konuştuğunu unutma! Sadece ortak bir hedefimizin olduğu bu anlaşma bitene kadar sana katlanmak zorunda olduğum için de kendime acıyorum doğrusu!"


Yirmi yıldan fazladır evlilerdi...


Tek bir amaç için yirmi yıldır süren bir evlilik...


"Ben de kendime acıyorum! Sana bağlı kalmak zorunda olduğum için! Oğlum sana baba dediği için! Ama bütün bunlar bittiğinde senden kurtulacağım! İntikamım alındığında o dünyada olmayacak! Hedefimiz aynı sakın beni arkanda bırakma!"dedi Tülay. Castelli'ye arkasını dönüp kapıya doğru yürüdü. Castelli derin bir nefes alarak giden kadının arkasından baktı. Sesi öncekine göre daha yumuşak olacak şekilde konuşmaya başladı.


"Sen benim arkamda değil yanımdasın Tülay... Onlar bıraksa da sen benim yanımda olan tek arkadaşımsın! Sana söz veriyorum o ölecek! Onun ait olduğu dünya burası değildi. O bir hataydı ama bunu bilmiyor..."


"Öğrensin o hâlde!"dedi Tülay tekrardan ona dönerek.


"Öğretelim o hâlde..."dedi Castelli Tülay'a doğru yürüyerek.


"Öğretelim!"


Evettt... Bir bölümün daha sonuna geldik. Artık bütün taşlar yerine oturmaya başlıyor.


Emma'nın kim olduğu hakkında bir tahmininiz var mı? Orhan ile bu kadar yakın olmasının nedeni sizce ne?


Orhan Karayel biricik torunu Eliz'den neyi saklıyor?


Alara... Üzümlü kekim... Belki aranızda onun şımarık bir kadın olduğunu düşünenler olabilir. Yağız'ı da haklı bulanlar olabilir ama yargısız infaz bu dünyadaki en kötü şeylerden bir tanesi...


Gelecek bölümde görüşmek üzere... Yorum yapmayı ve yıldıza basmayı unutmayın!


Instagram :biraksamsefasitohumu


Loading...
0%