Yeni Üyelik
33.
Bölüm

33. Bölüm~ Önemsenmeyen

@feusa

1 gün sonra...


İtalya...


Yazardan...


"Yine neden toplandık?"dedi Darwini. Daha Emma ve Castelli gelmediği için bu kadar rahat konuşuyordu. Onlar geldiğinde dut yemiş bülbüle döndüğünü herkes biliyordu.


"Bunu onlar geldiğinde de sor istersen!"dedi Libby bütün sesine yansıyan nefreti masaya koyarak.


"İstersen sorarım elbet Libby... Sen bana bir evet desen her şey o kadar güzel olacak ki..."dedi hemen yanında oturan Libby'e dönerek Darwini. Bunları kısık sesle söylediği için sadece Libby duymuştu.


"Kendi iğrenç hedeflerin hiç ilgimi çekmiyor biliyor musun? Şimdi çeneni kapatıp otur oturduğun yerde!"


Darwini sadece sırıtıyordu. Tam olarak bir ruh hastasıydı.


"Kartları sanal alana koyun!"dedi içlerinden birisi. Libby , Darwini ile konuştuğundan kimin dediğini anlayamamıştı. Dönüp kartını yerleştirdiğinde diğer tarafında oturan Lucas'ın bakışlarının üzerinden olduğunu hissediyordu. Neyse ki bu sefer yer değiştirelim diyerek darlamadığı için mutluydu Libby.


"Önemli bir haber gündeme bomba gibi düştüğü için mi buradayız?"dedi Isabel. Böyle şeylerle uğraşmak istemiyordu. O kaos istiyordu.


"Ne haberi?"dedi Riccardo. Önceki toplantıya katılamamıştı. Castelli ona bir görev verdiği için gelememişti ama bu sefer gelmişti.


"Eliz Erçil Karayel ve Toprak Atılgan'ın evlilik haberi!"dedi Isabel.


Yer altı ekibinden bir şaşırma nidası yükselirken Riccardo da haberi kendi oğlu yapmamış gibi şaşırmış ve beyaz cama bakmıştı. Castelli'nin tepkisini merak ederken o konuşmaya başladı.


"Bunda da umarım bir parmağın yoktur Emma! Yoksa bu sefer tolerans göstermem! Kurumdaki hedefimin farkındasın ve bana sürekli zorluk çıkarıyorsun!"dedi Castelli. Burnundan soluyordu. Yıllardır olan amacını masada bilmeyen yoktu. Emma's zamanında birlik teklif etmişliği bile vardı.


"Evlenmeleri bana da sürpriz oldu ama buna üzüldüğümü söyleyemem Castelli. Bir de kurumdaki hedefin konusunda sana yardım etmeyeceğimi on yıldır, yirmi yıldır söylüyorum! Senin babanda anlamazdı. Sen de anlamıyorsun!"dedi Emma.


Gerginlik ve soğukluk son safhaya ulaşmak üzereydi.


"Babam da aynısını baban için söylüyordu Emma. Hatırlatırım ki o savaşın sonucunda kazanan babam kaybeden de ölen baban oldu!"dedi.


Herkes buz kesmişti.


"O halde tarihte bir değişikliğe gidelim. Sonuçta dejavuya gerek yok Castelli... Bu sefer tahtı yok olan sen olacaksın!"


Castelli yok bir kahkaha patlatırken Emma da aynı tehlikeli şekilde güldü.


Gülmeyenler ise masadakilerdi.


"Bunu sen mi yapacaksın? " dedi Castelli kahkahasına son vererek.


"Benim yapacağımı kim söyledi? Sen kendi ecelini kendin yarattın ve o ecel de celladını çoktan seçti... " dedi Emma gülerek. Masadakiler nefes almaya dahi korkuyorlardı.


"O halde Castelli şimdiden asla özür dilemeyeceğimi belirtmek isterim!"dediğinde Emma sadece üç saniye sonra bir patlama sesi duyulduğunda herkes masadaki kartı alarak kalkmıştı.


Onlarla birlikte çevre mekanlardan da herkes çıkıyordu. Bir patlama daha gerçekleşti.


"Libby!.. Neredesin?"dedi Lucas öksürerek. Libby deminden önündeydi. Şimdi kaybetmişti onu. Etrafına bakındığı sırada bir patlama daha oldu. Dimitris onun durduğunu görünce koluna girerek onu ilerletmeye başladı.


"Libby..."dedi Lucas bir kez daha.


Nasıl dışarı çıktılarını bilmiyorlardı ama patlamalar sadece etrafı toza dumana bulamıştı. Kimseye bir zara verme amacı yoktu ki zaten mekanlar Castelli'ye aitti.


"Libby nerede? Libby yok! Dimitris!"dedi Lucas endişe içinde. Kalbi hızlı hızlı atarken üzerindeki gömleğin yakasını genişletmeye çalıştı. Panik atağı vardı.


"Sakin ol... Ramirolar ile birlikte olabilir! Soracağım şimdi ben! Osto! Lucas'a bak!"diye bağırdı Dimitris de Ostroverkhov'a. Ostroverkhov ve adamları, Lucas'ın adamları ile birlikte Lucas'ı çembere alırlarken Roseline de korumalar ile birlikte onlara doğru geliyordu.


"Ne oldu?"dedi hemen Roseline. Ramiro ise bölgenin durumuna bakıyordu.


"Libby... Sizinle değil mi? Nerede? Libby..."dedi Lucas.


Açık alanda olmalarına rağmen nefes alamıyordu.


"Sakin ol..."dedi Ostroverkhov onu bir yere oturturken.


"Amy... Tableti ver!"dedi Rose hemen korumasına. Amy hemen tableti ona verdiğinde Roseline tablete bağlı olan sisteme giriş yaptı. Nabız değerleriniz tansiyonu, oksijen seviyesini ve yirmi kilometre içindeki konumuna kadar herşeye ulaşabildiği bir sistem. Kendisinin geliştirdiği bir sistem!


"Lucas'ı arabaya götürün!"dedi Roseline. Tablette her ne gördüyse bunun hoşuna gitmediğini herkes anlamıştı.


"Lucas hadi ara-"derken Dimitris, Lucas yerinden kalktı ve onun konuşmasına izin vermedi.


"Ne oldu Roseline? Bir şey oldu ve bana söylemiyorsan eğer..."devamını getiremedi. Her geçen saniye nefesi daralırken İtalyan polisleri bölgenin tahliyesini gerçekleştirmek için gelmişlerdi bile. Lucas diretmeye devam ederken onu zorla arabaya bindirip güvenli alana geçiş yaptılar. Ortalık karışıkken basın haber yapmaya başlamıştı. Tüm dünya arka arkaya gerçekleşen bu patlamaları konuşuyordu.


"Rose... Libby'e ne oldu? Artık!.. Öğrenmek istiyorum!"dedi Lucas zorlukla. Ostroverkhov sadece onu tutmaya çalışıyordu. Diğerleri onunla ilgilenmiyorlardı. Türkiye'ye bilgi geçiyorlardı.


Biliyorlardı ki Libby'nin kaçırıldığını Lucas'a söyledikleri anda Lucas dünyayı köstebek tarlasından hallice yapardı. Biliyorlardı.


*****


Türkiye...


"Şu haberin sesini az aç bakalım oğlum... Neler oluyor dünyada bir görelim!"dedi Cansu, hemen ayağının ucunda oturan Alp'i ayağıyla dürtükleyerek. Alp oflayarak sesi açarken Cansu ona tekme atmıştı.


"Halaya üflenmez! İki canımız sıkılıyor gel dedim diye burnumdan getirdin ve çocuk!"


"Ama hala dedikodu var dedin geldim."


"Evet!"


"Benden istedin dedikodu!"


"Yok mu?"


"Yok!"


"O halde izlemeye devam... Aç sesini!"


"Off... Gidiyorum ben!"dediği esnada Alp, içeriye Alara girmişti. Elinde ise beyaz kadife deriden yapılmış bir topuklu ayakkabı vardı ama eskiden beyazdı. Şu anda üzerinde yer yer koyu mora ve kırmızıya yakın şekiller vardı. Başına bir iş geldiği kesindi.


"Hala... Alp! Odama girmediniz değil mi? Bunu kimin yaptığını bir bulayım! Bir bulayım! Yedireceğim bu güzelim ayakkabımı ona!"dedi Alara onlara yaklaşırken. Alp kalktığı yere anında otururken bakışlarını da başka yine çevirmişti. Alara gelip onun önünde durunca ise hemen başını kaldırdı ama yandan Cansu'nun yolladığı bakışlar her şeyi anladığını belirtiyordu.


"Sen yapmadın değil mi? Bak bakayım gözlerimin içine! Bu bugün olmuş ve sen bugün kuruma gelmedin yastayım diyerek!"dedi Alara ona tehditkar bir şekilde bakıyordu.


"Sen gitmiyor muydun Alp kuzum?"dedi Cansu.


"Yok hala ne gitmesi... Tövbe tövbe... Ben haber izleyeceğim..."dedi ve sesini açıp devam etti." Gördüğün üzere hâlâ yastayım ve haber izliyorum. Bu olayla herhangi bir ilgim yok!"


"Emin misin?"


"Emin kızım emin... Bütün gün yanımdaydı. O yapmamıştır!"dedi Cansu gülmemeye çalışarak.


"O halde net o parazit yaptı!"dedi Alara geldiği gibi çıkarak. Sadece beş dakika dayanabildi Cansu.


"Nasıl yaptın?"dedi Cansu.


"Neyi?"dedi Alp safa yatarak.


"Ala-"dediğinde Cansu. Alp onu hemen susturdu.


"Bir sus ve kadın! Aaa... Elimde vişne suyu ile evdeki eşyaların yerlerini değiştiriyordum. Gözüm giyinme odasına çarpınca oraya girdim. Bir iki bluzunu sakladım. Tam çıkarken ayağım ayakkabığa çarpınca bardak ayakkabıların üzerine döküldü. Sadece o değil üç ayakkabısının da içinden geçtim ama diğerleri siyahtı. Bunu da saklamıştım ama bulmuş. K9 köpeğinden farkı yokki..."dedi Alp. Cansu ise gülüyordu.


"Şimdi... Dedikodu düşünmeye devam et... Çünkü bunları kayıt altına aldım!"dediğinde Cansu. Alp içinden küfür ederek diretmeden izlemeye başladı. Daha doğrusu dedikodu düşünmeye. Halasının bu oyununa her zaman düştüğü için artı alışmıştı.


"Bunun geri dönüşü ağır olacak ha-"derken Alp televizyondan yükselen spikerin sesi onun dikkatini dağıtıp tüm dikkatleri televizyona çekti.


" İtalya'nın göbeğinde saat on dokuz otuz altı sıralarında gerçekleşen patlamaların nedeni hâlâ araştırılıyor! Ölen kişilerin olmadığı gelen bilgilerin arasındayken mekanda medyanın ünlü isimlerinden Roseline Rosenberg ve Ramiro Montenegro'nun olduğu da gelen bilgiler arasında..."


"Ha s.....!"deyip yerinden kalkmıştı Alp.


"Ne oldu be?"dedi Cansu. Bir tedirgin olmuştu.


"Çişim geldi!"dedi Alp. Ona Roseline ve Ramiro ile oturup sohbet ettik bu yüzden durumlarını merak ettim diyemezdi. Dese de Cansu buna katıla katıla gülerdi.


"Ay Allah seni bildiği gibi yapsın!"dedi Cansu arkasından bağırarak. Alp ise çoktan üst kata çıkmıştı. Önce Alara'nın odasına girdi ama yoktu. Yağız'ın evde olmadığını biliyordu. Emel ise Kaan ile birlikteydi. Kurumdan daha dönmemişti. Yiğit'in odasına daldığında Yiğit'i de korkutmuştu.


"Biraz medeniyet be!"dedi Yiğit sinirle.


"O medeniyet bir yerlerine girmeden çıkmamız gerek!"dedi Alp nefes nefese. Yiğit anında ciddileşti.


"Neden?"derken hazırlanmaya başlamıştı.


Alp daha cevap veremeden ikisinin de telefonuna bildirim gelmişti.


-------------^^^----------------


" Saat sekizde herkes havalimanında!"... Eliz.


-------------^^^----------------


*****


Alara kurumun kapısından içeri girdiği anda gelen mesajla hemen adımları durmuştu. Zaten kuruma gelmek için hazırlanıyordu ki ayakkabısının başına gelen o vişne suyu meselesi yüzünden evden çıkması gecikmişti.


Kuruma geliş sebebi evde canının sıkılmasıydı. Evde Yağız ile köşe kapmaca oynamak yerine burada oturup dosya incelemeyi daha eğlenceli buluyordu.


Mesaja baktığında ilk başta neler olduğuna anlam veremedi ama diğer gruba geçtiğinde gruba atılan haberlerden ortalığın karıştığını anlamıştı. Neyseki yine tam takırdı. Her şeye hazırlıklı olmak gibi bir özelliği vardı.


Dudaklarında hazır olmanın verdiği mutluluğun izleri ile geri dönüp yürümeye başladı. Otoparka indiğinde hemen arabasının yanına ilerliyordu ki arabasının yanındaki araca yaslanmış bir adet Doğukan bulmayı beklemiyordu.


Yine de sakin sakin ilerlemeye devam etti. Arabasına bineceği sırada Doğukan onu durdurdu.


"Birlikte gidiyoruz..."dediğinde Doğukan, Alara ona anlamsız bakışlar eşliğinde döndü.


"Efendim?"dedi.


"Gruba bak!"dedi Doğukan ve kendi arabasına bindi.


Alara neler olduğunu anlamak adına gruba girince karşılaştığı altı mesaj ile iki üç saniye bakıştı.


---------------^^^-------------


"Gruplarda ufak bir değişikliğe gidiyoruz!"... Eliz.


"Yağız abim gizli bir görevde daha doğrusu Anna ve Daniel ile birlikte olduğu için onun grubundan boşta kalan Alara..."... Eliz.


"Kesinlikle itiraz kabul etmeyerek seni Doğukan ile grup yapıyorum!"... Eliz.


"Konu tartışmaya kapalıdır!"... Eliz.


"Herkes ekip arkadaşıyla gelsin!"... Eliz.


"Araç çok olunca Dimitris laf yapıyor!"...Eliz.


---------------^^^-------------


Alara'yı kendine getiren kendi tarafındaki kapının açılma sesiydi. Alara derin bir nefes alıp ayağını yere vurarak bindi arabaya. Bunun hesabını da sormak üzere kenara yazmıştı.


"Libby'nin kaçırıldığı haberi doğru mu?"dedi Doğukan. Konu açmaya çalışıyordu. Alara'nın konuşması suskunluğundan daha çekilirdi çünkü. Suskunluğu korkutuyordu.


"Sen ne kadar biliyorsan ben de o kadar biliyorum..."dedi Alara yolu izlemeye devam etti.

Bakışlarını yoldan ayırmıyordu. Kırgındı. Tek ona değildi ama genel olarak kırgındı. Bunun ortaya çıkmasına ise gerek olduğunu düşünmüyordu. Birazcık yanlız kalmak istemişti ama onda da görev çıkmıştı işte.


" Konuşmayacak mısın?"dedi Doğukan en sonunda dayanamayıp. Alara bakışlarını yine de yoldan çekmedi.


"Ben çok konuştum zamanında... Şimdi sadece dinlemek istiyorum..."dedi. Sonrada arabadan şarkı açtı. Şarkı arabanın içini doldururken ikisi de sessizliğe mahkum olmuşlardı.


"Sırada ki şarkımız canı yananlar için..."


"Umut yok, bir ışık yok gözlerinde

Ben hala bekleyenim olsun..."


Derin bir nefes alarak gözlerini kapattı Alara. Kendini şarkının ritmine bırakırken kafası olabildiğince karışıktı. Neden hep düşünen tarafta olmak zorunda olduğunu bir türlü anlamış değildi. Sürekli canının yanmasının nedeni neydi? Belki de çok zorluyorumdur diye düşündü Alara.


"Ateş yok, sıcaklık yok ellerinde

Ben yanarım, aşkın sağ olsun..."


Doğukan... 

Ateş var! Sıcaklık var ama ben yanmak istemiyorum. Kimseye sonsuz güven duymayan ben bir kadına bağlanamam... Sevemem... Aşık olamam... Üzerim! Kırarım! İllaki incitirim... O zaman ne yapacağım?

Daha önce hiç bu kadar çaresiz olmamıştım. O benim ilk çaresizliğimdi.


"Sen kapımı çal ansızın, gir içeri

Her zaman başımın üstünde senin yerin

Dilim tutulur sözcükler uçarsa aklımdan

Benim güzel misafirim, sen hep hoşgeldin"


Alara...

Keşke bütün kelimeleri, bütün sözcüleri unutabilsem! Düşünmek zorunda kalmasam ya da herkes çok net olsa olmaz mıydı?

Kalp kırma olmadan. Acı çekme olmadan yaşanılmaz mıydı? Daha önce hissetmediğim derecede acı çekiyor olmamın nedeni hiç aşık olmamış olmam olamazdı değil mi?


"Sen sevda mısın yoksa yalan dolan

Püsküllü belam olup derde salan...

Var bir yaşanmamışlık sanki özünde

Benim içimde uhde kalan"


Alara...

Hissettiğim hiçbir şey öncekilerle aynı değil. Biliyorum. Yalan değil. Dolan değil. Ne peki? Herşeye çare bulabilen ben bir kendime deva olamıyordum... Gerçekten çözülmesi zor bir denklemin içindeydim.


"Sen sevda mısın yoksa yalan dolan

Püsküllü belam olup derde salan

Var bir yaşanmamışlık sanki özünde

Benim içimde uhde kalan"


Doğukan...

Daha önce hiç yaşamadım. Yaşamam diye de düşünürdüm. Öyle olmuyormuş. Her istediğim olsaydı şu anda bu kadar zor olmazdı her şey. Cevabım vardı. Her şeyi toplanmayacak şekilde yakıp yıkabilecek. Ama bu cevap onu istediğim şekilde benden uzaklaştırabilir ama beni neden rahatsız ediyordu? Etmesindi.


"Sen sevda mısın yoksa yalan dolan

Püsküllü belam olup derde salan

Var bir yaşanmamışlık sanki özünde

Benim içimde uhde kalan"


Alara...

Sadece bir kaç gün. Bir kaç gün sonra benimle onunla konuştuğum gibi konuşmazsa farklı bir şey düşünmemeye çalışacaktım. Yoluma bakacaktım. Sonuçta kendime aldığım yeni kararlar bunu gerektirirdi. Kurallardan birisi:


Olmuyorsa zorlama Alara... 


"Sen kapımı çal ansızın gir içeri

Her zaman başımın üstünde senin yerin

Dilim tutulur sözcükler uçarsa aklımdan

Benim güzel misafirim sen hep hoşgeldin"


Doğukan...

Düşünmem gerekiyordu. Enine boyuna düşünmem gerekiyordu. Ona da kendime de zarar vermeyecek en doğru kararı almam gerekiyordu çünkü kararı bana bırakmıştı. Benimle açık açık konuşmuştu. Bu kadar net olmasını beklemiyordum. Beni her an şaşırtmayı başarıyordu. Bazen ele avuca sığmıyor delirtiyordu insanı. Bazense şimdi olduğu gibi ele avuca sığmasa dedirtiyordu. Bunlara dikkat etmem bile bir cevap mıydı ?


"Sen sevda mısın yoksa yalan dolan

Püsküllü belam olup derde salan

Var bir yaşanmamışlık sanki özünde

Benim içimde uhde kalan..."


Alara...

Kendime de ona da verdiğim süre sadece sekiz gündü. Ne olursa olsun kararım kesindi. Batıl inançlarım hiçbir zaman olmamıştı. Sadece bir kere şansımı denemek istiyordum. Sonuçta şansım bir kere yok göstermişti. Şimdi önümden çekilirse büyük ayıp ederdi.


"Sen sevda mısın yoksa yalan dolan

Püsküllü belam olup derde salan

Var bir yaşanmamışlık sanki özünde

Benim içimde uhde kalan

Biriktirdiğim aşkları hiçe sayan."


Şarkıyla eş zamanlı olarak araba da durmuştu. Arabadan ilk inen Alara olmuştu. Dışarı çıktığı anda yüzüne vuran soğuk hava ile kendine gelmeye çalıştı ve havalimanına doğru yürümeye başladı. Saat sekize geliyordu. Muhtemelen herkes gelmek üzereydi...


*****


" Üşümediğine emin misin? Sanki biraz üşüdün gibi..."dedi Kaan yüzüncü kez sorduğu soruyla Alp de Yiğit de göz devirmişlerdi.


"Sanki... Biraz!"dedi Emel. Kaan ona sarılmak için bahane arıyordu. Alp, Yiğit, Büşra ve Alev burada olduğu için ve Emel'in bu durumu garip garip saklama derdindeydi. Herkesin bildiğini bilmiyorlardı tabi.


"Alara ve Doğu'da gelsin çıkarız yola!"dedi Eliz bir eliyle Toprak'ın elini tutuyor diğer eliyle telefonda konuşuyordu.


"Libby'den haber var mı?"dedi Alev. Eliz ve Toprak yanlarına ulaşmışlardı. Toprak olumsuz anlamda başını salladı. Eliz telefonunu kapattı ve derin bir nefes aldı.


"Ne yapıyoruz kuzi?"dedi Alp.


"Doğu ve Ala-"derken sözü kesildi Eliz'in.


"Buradayız..."dedi Alara. Doğukan da hemen arkasındaydı.


"Uçağa geçelim o hâlde..."dedi Eliz ve Toprak ile beraber yürümeye başladı.


Herkes uçağa bindiğinde Eliz de konuşmaya başlamıştı.


"Libby'nin kaçırılması sıradan bir kaçırılma vakası değil bu yüzden dikkatli olmalıyız. Kaçırılma nedeni bir şekilde bize daha doğrusu bana ve evliliğime dokunuyor. Olabildiğince dağılıp arayacağız. Yağız abim , Anna ve Daniel, Türkiye'de ailelerimizin güvenliğini sağlayacaklar. Dedeler de bu yönde tedbirler alıyorlar elbet ama biz yinede işimizi sağlama almalıyız..."dedi Eliz.


"Kılık değiştirmemiz gerekiyor mu? Başka bir kimlikle mi giriş yapacağız ülkeye? Bu arada hangi ülkeye gidiyoruz?"dedi Alara. Aklındaki bin bir sorudan üç tanesiydi sadece.


"Fransa'ya gidiyoruz. Lucas ve Libby koltuklarını Fransa'dan yürütüyorlar. Giriş çıkışları Lorenzo ve Rose halledecek biz sadece görünmez olmaya devam edeceğiz. Kurumdaki ekip kuralları ile kurallarımız aynı. Birbirimize sahip çıkacağız. Şimdi yere inene kadar dinlenin çünkü indiğimizde dinlenmek gibi bir seçeneğiniz olmayacak!"


🫧🫧🫧🫧🫧🫧🫧🫧🫧🫧🫧🫧🫧🫧🫧


Üç saat sonra Fransa'ya iniş yapan uçağı Ostroverkhov ve Dimitris karşılamışlardı. Herkes arabalara bindirilmiş, Lucas ve Libby'nin yaşadığı malikaneye toplanmıştı. İtalya'dan çıkan herkes buraya ulaşmış durumdaydı. Rose konumları gizliyordu.


"Lucas..."diyerek, Lucas'a doğru ilerledi Eliz. Lucas gerçekten bitik bir durumda oturuyordu. Yerinden kalkacak hali bile yoktu. Eliz yine de ona sarıldı. Lucas şu anda dünyayı yakmamak için kendini zor tutuyordu. Ayağının dibindeki kardeşini , ikizini yanından kaçırmışlardı. Hemde hiç tereddüt etmeden yanından alıp götürmüşlerdi ve o... Koruyamamıştı.


"İçim yanıyor Eliz... Ya bulamazsam..." dedi Lucas kısık sesle kulağına doğru. Bu odadaki herkes onun tepkisini merak ediyordu. Bunun farkındaydı. Bu daha çok panik olmasına neden oluyordu. Onları çıkaracak tek kişi de Eliz'di. Bu yüzden ona içini açtığı için korkmuyordu.


"Senin için ne yapabilirim?"dedi Eliz.


"Odayı boşaltır mısın? Panik oluyorum..."dedi Lucas. Eliz geri çekildiğinde Lucas'ın panik atağının olduğu aklına gelmişti. Üzerindeki paltoyu çıkarıp bir kenara koyduğunda ipleri tekrardan eline almaya başladı.


"Şimdi... Beni iyi dinleyin. Kaybedecek zamanımız yok bu yüzden hızlı olmalıyız. Ostro... Ekibin ile birlikte Rusya'ya dönmen gerekiyor çünkü sana orada daha çok ihtiyacımız olacak sonuçta senin üssün orası!"dedi Eliz.


"Haklısın... Hadi Dimitris... Ayarla uçakları gidelim. Ramiro yolumuzun üstü zaten seni de bırakalım mı ?"dedi Ostroverkhov.


"Tahminen bu dertlere ne kadar sürede ulaşırım? Sanki binadan binaya geçiyor! Zenginlik işte! Ah ah!"dedi Alp kısık sesle Büşra'nın kulağına. Büşra onun karnına dirseğini geçirince konuştuğuna pişman oldu.


"Ramiro... Senin de burada yapabileceğin pek bir şey yok. Gitmen iyi olur."dedi Eliz. Alp havadan sudan Büşra'yı daralmaya devam ederken Ramiro kalmak için direniyordu.


"Sen öyle diyorsan..."dedi Ramiro ve ayaklandı.


"Uçak hazır mı?"dedi Ostroverkhov.


"Hazır..."dedi Dimitris.


"Abi... Sen Ostro ve Dimitris ile birlikte Rusya'ya geçiyorsun. Emel ve Kaan sizde öyle."


"Ben?"dedi Alev. Yiğit ile ekip olduğu için onunla birlikte hareket edeceğini düşünmüştü.


Eliz hemen yanındaki Lucas'a bakıp geri kalabalığa döndü.


"Sana burada daha çok ihtiyacımız olacak gibi..."dedi Eliz sonra da devam etti.

" Doğu ve Alara... Siz de Ramiro ile birlikte gidiyorsunuz."


" Hadi çıkalım çocuklar!"dedi Ostroverkhov. Hepsi vedalaştıktan sonra uçaklara geçerek Fransa'dan ayrıldılar kalanlar ise Eliz'i dinlemeye devam ediyorlardı.


"Rose sen en rahat edeceğin yerde Alp ve Büşra ile birlikte Libby'i aramaya devam ediyorsun. Burası bizde."dedi Eliz.


"O halde biz de ülkeden çıkıyoruz. Bir şey olduğunda haberdar edin bizi. Lucas... Bulacağız emin ol!"dedi ve Rose da Büşra ve Alp ile birlikte ayrıldı evden. Amsterdam onun merkez üssüydü. Her şeyi oradan yönetirdi. Ana binalar da oradaydı. Bütün teknolojinin bir avucunun içinde toplandığı üssün bu kadar göz önünde olacağını bilerek bu kararı almıştı.


Eliz'in eli yine boynunu bulduğunda, Toprak onun ellerini boynundan çekip kendi ellerinin arasına almıştı.


"Şimdi daha iyi misin Lucas?"dedi Eliz, Toprak'a sarılırken.


"Teşekkür ederim..."dedi Lucas. Dışarıyı seyretmeye devam etti. Aslında seyretmiyor içinden bir çözüm bulmaya çalışıyordu ama olmuyordu. En ufak hatada Libby'e zarar verecek olmaları canından can koparıyordu.


"Ben neden onlarla gitmedim hâlâ anlamış değilim!"dedi Alev. Onlara yaklaşıp fısıldamak zorunda kalmıştı.


"Sen Lucas'ın sakin kalmasını sağlayacaksın. Panik atağı var..."dedi Eliz, Alev'in kulağına.


Alev şimdi neden burada kaldığını daha iyi anlamıştı işte. Sakin bir kişiliği olduğunu biliyordu ve Eliz dolayı bu atak durumlarında oldukça deneyimliydi.

Eliz, Toprak'tan ayrıldı ve Lucas'ın yanındaki boş koltuğa oturdu.


"Daha iyi düşünebilmem için bana İtalya'da neler olduğunu anlatman gerekiyor... İstersen diğerlerinden de öğrenebilirim!" dedi Eliz. Olayın esas kahramanlarından birisiydi. Olayı ondan dinlemek daha doğru olurdu çünkü Libby'nin peşinde birileri olsa illaki onun haberinin olacağını düşünüyordu.


Anlatmayacağını düşünüp ayaklanıyorlardı ki Lucas derin bir nefes alarak konuşmaya başladı. Konuşurken boğazını bir iple boğuyorlarmış gibi acı çekiyordu.


Bunu diğerleri bile hissediyordu.


"Castelli'nin yaptığı bir toplantı. Yer altında iki lider ve onların ülkeleri olduğunu biliyorsun!"dedi Lucas. Eliz başını salladı. Toprak ve Alev yeni öğrenseler de sorun etmeden dinlenmeye dev ettiler.


Şaşırma evresi çok ama çok gerilerde kalmıştı.


"Öncekinde Finlandiyadaydık!" dedi Lucas.


"Emma'nın şehri... Bana Emma hakkında da bilgi vermen gerekiyor ama öncelik toplantı!"dedi Eliz. Lucas başını salladı.


"Libby yanımdaydı. Sonra toplantıda da yanımdaydı. Castelli sizin evliliğinizin ardından daha da sinirlenmişlerdi. Emma yapacaklarım için özür dilemeyeceğim dedikten sonra bombalar patlamaya başladı..."


Derin derin nefeslendi.


"Emma yaptı yani... "dediğinde Eliz, Lucas sadece başını sallayabildi.


"Ne olduysa o zaman oldu. Bak bombaların patlaması ile ufak sarsıntılar oldu ama bunlar binayı yıkacak şekilde değildi. Emma bizim yanımızdayken bize zarar vermiş olamaz!"dedi Lucas acı içinde. İşin içinde başka bir iş olduğunu düşünüyordu ama mantıklı bir sonuç bulmadığı için bunu dile getirmemişti.


"Başka bir oyun olduğunu mu düşünüyorsun?"dedi Alev.


"Binalar sadece sarsıldı. İçerisinin toza dumana bulanması normal değildi! Kaçırılma... Planlıydı!"dedi Lucas derin nefesler alarak. Olayları tekrar tekrar yaşayıp duruyordu.


"Binalar kontrol edildi mi?"dedi Toprak.


"Ramiro ettirecekti!"dedi Lucas.


"Şu anda uçaktalar... İndiklerinde onlara bununla ilgili konuşuruz!"dedi Eliz geri yaslandı.


"Eliz... Bak sırf sen bekle dedin diye bekliyorum. Yoksa çoktan dünyayı ayağa kaldırmıştım. Bir an önce harekete geçmeliyiz!"dedi Lucas sabırsızca. Bu kadar beklemesinin tek nedeni Eliz ve ona olan bağlılığıydı.


Lucas sakin olmaya çalıştıkça daha da stres oluyordu. Farkında değildi.


"Harekete geçmiş durumdayız..."dedi Eliz ve ayağa kalktı." Sen hep demez misin önce plan sonra olay diye..."dediğinde Eliz , Lucas kendine küfür etmişti.


"Bir şey diyeceğim ama..."dedi Alev. Üçünün de bakışları ona döndüğünde ağzındaki baklayı dışarı çıkardı.

" Ben kulak misafiri olmayı sevmem..."


"Evet de bunun konumuzla ne alakası var?"dedi Toprak aynen ikizim asla sevmezsin der gibi bakıyordu ama bunu sadece Alev görmüştü. Alev en azından diğerlerinin gözünde kendini temize çıkarmış bir şekilde konuşmaya başladı.


"Libby'nin biriyle tartıştığını duydum. Sizin evleneceğiniz gün... Salonda sıkıldığım için terasa çıkmıştım. Libby de oradaydı."dedi Alev. Detayları hatırlamak için çabalıyordu.


"Sonra?"dedi Lucas, Alev'e doğru yürüyerek. Hepsi ayaklanmışlardı.


" Biriyle kavga ettiğini duyunca girmedim ama dinlemiş de oldum."


"Kiminle konuşuyordu? Yakın zamanda sevgili de yapmadı ki!"dedi Lucas. Bunu daha çok kendine söylemişti.


"Kavga ediyordu. İsmini söylemedi ama yeni yeni şeylerle beni etkileyemezsin tarzında bir şeyler diyerek çıktı terastan..."dedi Alev o anlara gidip gelerek.


"Bundan kim olduğunu nasıl anlayacağız?"dedi Toprak. Lucas bu sefer de ona dönmek zorunda kalmıştı. Arkasında Alev vardı ve onu kimse göremiyordu şu anda.


"Buluruz..."dedi Lucas kendi kendine. Zihnini sorguluyordu.


"Saplantılı sevgilerinden olabilir mi?"dedi Eliz. Libby'nin, Alp'in kız hali olduğunu anlamayan kalmamıştı. Lucas sürekli yoluna taş koyduğundan Alp gibi çok aktif değildi.


"Saplantılı sevgili değil de!"dedi Lucas sinirli bir şekilde. Bugün olanları bir düşündü. Bugün şüpheli olarak gözüne batan daha doğrusu her zaman için gözüne batan o kişi...Aklına gelen kişi ile yüreği daha da kasıldı ve boynundaki damarlar bile belirginleşmişti.


"Ölümü benim elimden olacak!"dedi kapıya döndü aradan sıvışarak hızlıca yürümeye başladı. Bir anda gidip onu öldürecek ve Libby'e kavuşacaktı. Öyle düşünüyordu. Mantıklı düşünemiyordu. Diğerleri ise bu anı degisimin şokundan yeni çıkmışlardı.


"Kim?"dedi Eliz sesi onu kendisine getirmek istercesine sert ve yüksek çıkmıştı.


"Darwini Terry..."


Bu ismi hepsi biliyordu. 


"Silah kaçakçısı olan Darwini!"


"O silahları onun bir yerlerine sok-"derken Lucas'ın öfkeli sesi bir anda kesintiye uğradı. Toprak da Eliz de ne olduğunu anlayamadan bir anda onu yerde buldukları için ufak çaplı bir şaşkınlık bürüdü ikisini de. Sonra bakışları Lucas'ın düşen bedeninin arkasında dikilen ve elinde kurumun ikincil silahlarından olan bayıltıcı silah ile duran kadına baktılar.


"Alev?"dedi Toprak şaşkın bir şekilde. İkizi miydi o? Gözlerini kapatıp tekrar açtı. Evet oydu. Gururlu bir nefes aldı. Eliz'e baktığında da onun da kendisi gibi baktığını anlayınca gülümsemeden edemedi. Hatta Alev'in söylediklerinden sonra gülümsemesi daha da büyümüştü.


"Onu ayak altından kaldırmamız gerekiyordu... Her iki anlamda da!"


*****


"Uçak hazır mı? Emel ve Kaan Türkiye'ye geçtiler mi? "dedi Eliz, eldivenlerini düzeltirken kulaklığa.


"Geçtiler ve her şey hazır kraliçem de..."derken Alp, onun sözü Rusya'dan kesildi.


"Lucas'ı nasıl sakin tutacağız? Darwini bu sefer sağ kurtulamaz elinden!"dedi Ostroverkhov. Dimitris de ekledi hemen." Geçen sefer üç ay hastanede kaldı adam! Keşke bir üç ay daha yatsaydı!"


Alev, Lucas'ı etkisiz hâle getirdikten sonra ilk iş olarak Roseline ile iletişime geçmişlerdi. Roseline de bunun üzerine Darwini üzerine yoğunlaşmışlardı. Lucas doğru bir tahmin yapmıştı ki bunda Alev'in de etkisi büyüktü. Muhtemelen o konuşmayı duymasaydı , Libby'i kaçıran kişinin Darwini olduğu zor anlaşılırdı.


"Lucas'ı dert etmeyin!"dedi Eliz , Alev'e bakarak. Hâlâ bu konuda Toprak ile atamadıkları bir şaşkınlık vardı.


"Nasıl dert etmeyelim be! Mantık abidesi bir anda taramalı tüfeğe dönüşüyor konu Libby olunca!"dedi Dimitris. Aklına Libby üzerinden yaptığı şakalar sonucunda yediği dayaklar geldiğinde hemen başını iki yana salladı.


"Uyuyor şu anda!"dedi Toprak.


"Tövbe! Öldü mü?"dedi Dimitris. Şu anda meteor düştü başına deseler inanırdı ama uyuyor olmasına imkanı yok inanmazdı.


"Ağzın kırılsın tamam mı? O nasıl söz!"dedi Roseline ayıplar bir şekilde. Bu sözler Dimitris'te terliği g... yemiş hissiyatı oluşturduğundan hemen açıklamaya geçti.


"Uyuyor dediler. Onu öldürmeden nasıl uyutmuş olabilirler?"dedi Dimitris.


"Bayıltarak!"dedi Alara.


" Kişi kendinden biliyor işi duyduğunuz gibi... "diye anında cevabı yapıştırmıştı Doğukan.


"Nasıl yaptınız lan onu!" dedi Dimitris.


"Geldiğimde gösteririm uygulamalı olarak!"dedi Eliz ve uçağa bindi.


"Hiçbir fırsatı kaçırma zaten!"dedi Dimitris ve sonrasında iletişim kesildi.


Uçak havalanmıştı çünkü.


"Finlandiya'ya indiğimizde onun başında sen beklersin..."dedi Toprak hiç istemese de bu görevi ikisine vermek zorundaydı. Eliz'in gülememek için zor durduğunu anladığında ise gayet mutsuzdu Toprak.


"Siz ona değil de Libby'e odaklanın onu sonsuza kadar bayıltamam..."dedi Alev, Lucas'a bakarak.


"Bulacağız... En azından bulmak zorundayız."dedi Eliz gözlerini kapatmış bir şekilde.


"Basit bir kaçırma değil...?!"dedi Alev kaşlarını çatarak.


"Hedef şaşırtmaya çalışıyorlar." dedi Eliz.


"Emin misin?"dedi Toprak.


"Şüphen olmasın..."dedi Eliz.


"Ne yapacağız?"dedi Alev.


"Öncelik evdekileri ve kurumu korumak!"dedi Eliz.


"Yağız, Anna ve Daniel... Bu yüzden yoklardı değil mi?"dedi Toprak.


"Beni yormuyorsun ya hayatım... Bu çok hoşuma gidiyor!"dedi Eliz öpücük atarak.


"Beni unutmayın! Onu da!"dedi Alev, kendisini ve Lucas'ı göstererek.


İkisi de hemen kendilerini topladılar.


"Plan?"dedi Toprak ciddi bir şekilde.


"Lorenzo kuruma siber yönden bir kalkan yapmış durumda! Yağız abim, Anna ve Daniel ise ülkeye giriş çıkışları kontrol etmek adına üssümde iş başındalar. Ülkeye sadece hava yolundan giriş olmadığından kara ve deniz yolunu da göz önüne alarak bilgi geçiyorlar kuruma. Abimin kurum bağlantısı, Anna'nın görünmezliği ve Daniel'ın zekası ile bu görev onlar için çok kolay olacak..."


"İtalya kurumu?"dedi Alev.


"Orasını tamamen Nisan ve Leonardo'ya bıraktım."


"Nisan'a sonsuz bir güvenin var... Nasıl bu kadar güvenebilirsin..."dedi Alev her zamanki şüpheciliğini konuşturarak. Eliz gülümsedi ama bu buruk bir gülümsemeydi. Toprak bunu elbetteki anlamıştı. Nisan'ın hayatına dair çoğu şeyi o da bilmiyordu. Eliz güvendiyse bir nedeni vardır diyerek o da güvenmeyi seçmişti ki güvenecek dayanakları vardı onun da kendince.


"Bana ihanet edecek olsa bile... Ailesine etmeyi göze alamaz Nisan..."dediğinde Eliz, Alev'in çatılan kaşlarını görünce hemen olaya açıklık getirdi." Hayır... Ailesi yaşamıyor çünkü Castelliler tarafından yok edildi."


Alev başını anladığını belirten bir yavaşlıkla sallarken Eliz devam etti.


"O yüzden ihanet edemez... Etmiş gibi yapabilir ama buna da ben inanmam!..

Şimdiye gelecek olursak da onlar bir oyun hazırlamış durumdalar. Büyük bir avı ağlarına düşürmek üzereler bu yüzden orayı düşünmemize gerek yok."


"Av?"dedi Toprak.


"Ailesindeki casus bir Castelliydi. Ailesini yok eden de o yüzden bir Castelli... Devamını onun anlatması daha uygun..."dedi Eliz ve konuşmayı burada bitirdi. Finlandiya'ya kadar da kendilerine bir dinlenme molası verdiler. bir daha fırsatları olmayacaklarına emindiler.


*****


Karaya ayak bastıkları anda soğuk bütün benliklerine bir darbe vursa da içlerindeki ateşi söndürmeye yetmemişti.


" Konum?"dedi Eliz. 


Bütün ipler yine onun ve...


"Güvenli bölge?"dedi Toprak.


Onun elindeydi.


"Hepsi hazır..."dedi Alp.


"Lucas?"dedi Roseline.


"Alev onunla birlikte olacak ama yine de onları sizin yanınıza göndereceğiz Rose..."dedi Toprak.


"Baştan üçüncü araç onları bize getirir!"dedi Rose.


"Geri kalanlar ne yapacağınızı biliyorsunuz!"dedi Eliz.


"Evet..."dedi Alara. 


Ondan sonra herkesten onaylayan kelimeler döküldü.


Gecenin karanlığında havalimanından herkes Terry malikanesine doğru yol almak için harekete geçerken Eliz'in telefonu titreştiğinde havalimanından çıkış yapacak ekibin adımları durdu.


Herkesin bakışları ona döndüğünde Eliz ekrana baktı ve geri ekibe döndü.


Dimitris, Yiğit ile birlikte on kişilik en güvendiği adamlardan oluşan bir ekip ile Eliz'e bakıyordu. Alara, Doğukan ve Ramiro, Finlandiya'da olmalarına rağmen havalimanına gelmemişlerdi. Sadece bir ekip göndermişlerdi. Bunların dışında kalan kişiler ile uzaktan iletişim halindeydiler.


Eliz devam etmesini belirten bir bakış yolladıktan sonra telefonu açtı. Yanında Toprak dışında kimse kalmamıştı.


"Önemli mi?... Emin misin?!"dediğinde Toprak ile bakıştı." Yalnız gitme... Alara beni dinle ve yal-"derken telefon kapandı.


"Ne oldu?"dedi Toprak.


"Hiç olmaması gereken şeyler!"dedi Eliz kaşlarını çatmış isim arıyordu ve bulduğu anda telefonu kulağına dayadı.


"Doğukan... Peşinde-... Tamam beni haberdar et!"dedi Eliz ve Toprak'ın elini tutarak ekibe doğru ilerlemeye başladı.


"Eliz?!"dedi Toprak.


"Alara ve Doğukan bize katılmayacaklar!"


"Ya ne yapacaklar?"


Eliz derin derin yutkundu.

" Ramiro'yu takip edecekler..."


"Ne?!"


"Bilmiyorum... Onun hain olma ihtimalini şu anda unutmak ve Libby'i bulmak istiyorum!"


🫣🫣🫣🫣🫣🫣🫣🫣🫣🫣🫣🫣🫣🫣🫣


Bir kaç saat önce Finlandiya...


"Emma... Önceliğimiz Libby'nin bulunması. Senin yanına gelirsem Eliz şüphelenir..."


Bunlar Ramiro'nun sözleriydi. Duyansa Alara'dan başkası değildi.


"Tamam ama önce havalimanına inmelerini bekleyelim o halde... Herkes olacağından dikkat çekmeyiz!"


"Burada ne yapıyorsun?"diye Alara'nın arkasında bitince Doğukan, Alara devamını dinleyemeden kapının pervazından çıkıp doğruldu. Derin bir nefes alıp arkasındaki Doğukan'a döndü.


"Kapıların ahşap mı tahta mı olduğuna bakıyordum."dedi. Kapının önünde durup Ramiro'yu dinliyordum diyemeyeceği için aklına bu gelmişti. Aslında daha iyisini uydurur muydu? Elbetteki ama bu kara bakışlar onu incelerken kesinlikle hayır. Kalbi zaten hızlı hızlı atıyordu. Daha da işleri zorlaşt


"Neden?"


"Çok beğendim! Odama yaptırıcam..."dediğinde hâlâ içeriyi dinlemeye çalışıyordu. Ramiro'nun sesi kesilmişti ne yazık ki.


"Ahşap mı tahta mı?"dedi Doğukan büyük bir ciddiyetle.


"Ne?"dedi Alara. Doğukan'a baksa da aklı içerideki Ramiro'da olduğundan uydurduğu yalanı de unutmuştu.


"Kapı diyorum..."


"Ne kapısı?"


"Dedin ya beğendim diye..."


Alara biraz daha zihnini zorladı ve uydurduğu yalanın üzerine bir tane daha ekledi.


"Desenlerini beğenmedim."dedi ve Doğukan'ın yanından geçip gitti. Doğukan ise sadece güldü. Bunu Alara'nın arkasından bakarken yapmıştı çünkü onun bu çırpınışları fazlasıyla hoşuna giderken bir diğer olayda kapının desensiz olmasıydı.


*****


Görev zamanına kadar Alara kafasında bir sürü plan kurarken bunu Eliz'e nasıl söyleyeceğini de düşünmeden edemedi.


Görev zamanı gelip çattığında Alara'nın dalgın olduğunu fark etmişti Doğukan ama üzerine pek gidemedi. Gittiğinde bir araba dolusu laf yediğinden en nihayetinde susmak zorunda kalmıştı.


"Alara... İstediğin gibi ayrı bir araç hazırladık..."dedi Ramiro'nun adamlarından biri olan Sam. Alara'ya sabahtan beri attığı ilgi dolu bakışların farkında olmayan yoktu.


" Teşekkürler Sam."dedi Alara ve ona göz kırptı.


"Ne ayrı arabası?"dedi Doğukan. Gayet de rahatsız olmuştu bu sahneden.


"Lazım olur diye ayrı ayrı gidelim dedim. Sam de kabul etti. Ramiro da öyle!"dedi Alara gülerek.


"Sam?"


"Şurada uzun boylu, sarışın olan..."dedi Alara, Sam'i göstererek.


"Sence onu mu sordum?"dediğinde Doğukan, araya Ramiro girdiği için soru havaya karışıp gitmişti.


"Havalimanına iniş yapılmak üzere yola çıkalım..."demişti Ramiro. Herkes araçlara binmek için harekete geçerken bir şimşek çakmıştı gökyüzünde.


Yaklaşık on dakika sonra kulaklıklar ile bağlantı sağlanmıştı. Eliz ve Toprak son uyarıları yaparken Ramiro'nun aracının iki araba ile farklı bir yola girdiğini gören Alara saniye beklemeden o yola girmişti.


"Geri kalanlar ne yapacağınızı biliyorsunuz!"dediğinde Eliz , Alara her iki anlamda da konuşmuştu.


"Evet..."dedi Alara ve kulaklığını konuşma bittikten sonra çamdan aşağıya attı. Ona ihtiyacı olmayacaktı.


Telefondan hemen Eliz'in adını buldu ve onu aradı.


"Eliz..."dedi tedirgin bir şekilde.


"Önemli mi?"dedi Eliz. Biliyordu Alara, şu anda Libby için başlatılan bir operasyon varken araya bir nifah tohumu ekmek istemiyordu ama olan olmuştu bir kere.


"Evet... Ramiro. Bana konuşmaları çok garip geldi Eliz. Göreve katılmayacağım. O da zaten Emma denen birisi ile buluşmaya gidiyor ve buluşmak için sizin inmenizi bekliyordu."


"Emin misin?"dedi Eliz. İnanmak istemiyordu.


"Sadece bir şüphe ama beni bilirsin bir kere içime doğdu. Bırakamam..."dedi Alara ve Eliz'in yanına Doğukan'ı da al adlı serenatını dinlemeden kapatıp önündeki konvoyu takip etmeye başladı.


Saat 23:47.


Alara'nın telefonu çalmaya başladı.


Hayır yaklaşık iki saattir yolda olmalarına rağmen yüzlerce kez arayan Doğukan değildi bu sefer ki arama.


Kalbi gümbür gümbür atarken tarihi kontrol etti tekrardan. Daha günün bitmesine on üç dakika vardı. İşleri olduğu için aramadıklarıma emindi artık Alara. Büyük bir hevesle açtı Birol Gümüş'ün aramasını. Babasının çağrısını.


"Alara... Hayatım... Ne yapıyorsun kızım?"dedi Birol.


"İş güç baba... Siz? Hayırdır bu saatte aramazsın sen beni!"dedi Alara. Sesindeki heyecanı gizlemeyi başarmıştı.


"İyi o hâlde biz seni çok tutmayalım... Annem ve ben yıllık izine ayrıldık. Amsterdam'a Kumsal ve Atlas'ın yanına gidiyoruz eve döndüğünde bizi bulamazsan merak etme istedik!"dedi Birol.


Alara'nın gümbür gümbür atan kalbi kırıklar ile doldu.


"Ta... Tabi gidin... Selam söyleyin!"dedi Alara gözleri dolarken. Boğazına bir yumru oturmuştu.


Kumsal ve Atlas, Alara'nın bir yıl arayla doğan küçük kardeşleriydi. Onlar bir çılgınlık yapmış ve kuruma dahil olmayı kabul etmemişlerdi. Bunj üzerine alınan bir karar ile on beş yaşına bastıkları anda yurt dışına gönderilmişlerdi. Birol ve Hale de onları her yıl izinleri olduğunda ziyarete giderlerdi. Elbette Alara da ama Alara'nın canını yakan onları ziyaret edecek olmaları değildi.


"Söyleriz kızım da bir şey yok değil mi?"


"Ha... Hayır da benim kapatmam gerekiyor!"dedi Alara ve daha fazla dayanamayıp kapattı.


Dolan gözlerine de izin verdi ve önlerindeki konvoyu sakin sakin izlemeye devam etti.


⚡⚡⚡⚡⚡⚡⚡⚡⚡⚡⚡⚡⚡⚡⚡


"Çevre ne durumda?"dedi Eliz.


"Bütün çıkışlar tutulmuş durumda!"dedi Dimitris.


"O halde giriyoruz..."dediğinde Toprak girişlerdeki elemanlar etkisiz hale getirilmişti bile.


"Ben de gitmek istiyorum!"dedi Lucas.


Roseline'nin ekibinin olduğu eve gidemeden uyandığı için Terry malikanesine getirmek zorunda kalmışlardı. Şimdi de onu arabada tutmaya çalıyorlardı. Alev ve Büşra'yı onun başına bırakıp tam anlamıyla kaçmışlardı.


"Sanırım Alp beni çağırıyor..."dedi Büşra.


"Büşra!"dedi Alev.


Büşra hiç oralı olmadı ve hemen yan tarafındaki kapıdan çıkıp hızlıca kapattı kapıyı. Lucas da aynı hamleyi yapmak için harekete geçti ama arabadan inmeden önce eline tutuşturulan anahtarı kullanmak için daha uygun bir zamanı olmayacağını anlayan Alev harekete geçmişti.


"Alev... Aç şu kapıyı!"dedi ilk başta sert bir şekilde Lucas. Sonrasında karşısındakinin bir kadın olduğunun farkına varıp sesini ayarlamak adına iki kez öksürdü.


"Alev... Lütfen kapıyı açar mısın?"dedi daha ılımlı bir şekilde.


"Darwini'yi öldürmeme ihtimalin?"


"Öyle bir ihtimal yok!"


"O hâlde buradan çıkış da yok!"


"Alev..."dedi derin nefes alarak Lucas. Şu anda karşısında Alev haricinde başka birisi olsa çok rahat bir şekilde buradan çıkıp girerdi o eve. Diğerini kandırması kolay olabilirdi. Belki birazcık beyinlerine girerdi ama bu yöntemler Alev'de , işine yaramıyordu. Alev böyle numaraları yemiyordu ki onu şu dünyada durduran kadınlar arasında zirveyi çekiyordu.


Eliz işini tam anlamıyla biliyordu! Bunu bir kez daha anlamıştı!


"Tekrar bayılmak istiyorsan biraz daha devam et..."dedi Alev, geri yaslanıp belindeki silahı işaret ederek. Lucas da Eliz gibiydi. Gerektiğinde öldürürdü. Ölüm yerine beyin karıştırmayı severdi ve silah kullanmayı asla sevmezdi.


"Çok zorsun!"dedi Lucas geri yaslanırken.


"Derin nefes almayı unutma..."dedi Alev, Lucas'ın hareketlerini incelerken.


"Panik atağımı öne sürsem..."dedi kapalı alanda kalmamak için.


"Yemem... Panik atağa sokacak tehlikeleri biliyorum!"dedi Alev, gülerek.


"Doktor musun sen? Doktor ajan falan mısın? Bak sabahtan beri anlattığın şeyler hep terimler içeriyordu."dedi Lucas. Zaman geçsin diye konu açmaya çalışıyordu.


"Ne zaman?"dedi Alev, kaşlarını çattı.


"Panik atak hakkındaki anlattığın şeyleri doktorumdan bile duymadığım kısma itafen...."dedi Lucas. Alev gülümsedi. Yol boyunca oyalamak amaçlı panik atak ve daha bir çok hastalık hakkında konuşmuşlardı.


Lucas zaman geçsin diye, Alev ise aklı dağılsın diye konuşmuştu.


Bu ikisine de iyi gelmişti.


"Doktor değil ama psikolojiye ve hastalıklara ilgim var... Muhtemelen ajan olmasaydım psikolog olurdum."


"Psikolog hasta ilişkileri her zaman gizlidir yalnız... Ben ne desem dışarıya gidiyormuş gibi hissettim!"dedi Lucas.


"Darwini hakkında dediklerini kendime saklasam ne işe yarardı? Ayrıca o zaman bir hasta psikolog durumu yoktu ortada..."


"Anma şu itin adını... Nerede kaldılar?"dedi Lucas merakla. O sırada silah sesleri yankılanmaya yenice başlamıştı. Merak ve endişe had safhaya ulaşmıştı.


Alev onun isteği üzere kulaklığını taktı ve olaylara dahil oldu. Lucas'a bir kulaklık verilmemişti çünkü her an ortalığı birbirine katabilirdi.


Evin içine elbette ki sakin bir giriş olmamıştı.


"Doğu kısmı temiz..."dedi Yiğit , kurşunlarını yeniledi.


"Batıya güneydeki girişe destek lütfen!"dedi Dimitris.


"Kuzey ne durumda?"dedi Ostroverkhov izleme aracından.


"Kuzey bizde..."dedi Toprak ve birisini daha etkisiz hâle getirdi.


"Eve giriyoruz!"dedi Eliz ve Toprak'a göz kırptı.


"Ölmüyor bu namussuzlar..."dedi Dimitris.


"Konuşacağın aralık elin çalışsın!"dedi Alp.


"Oturduğun yerden demesi kolay!"dedi Dimitris.


"Hattı meşgul etmeyin!"dedi Rose. Onların kavgalarının uzayıp gideceğini biliyordu.


"Odalar temiz! Nerede bunlar?"dedi Büşra. Alp'in yanına diye çıkıp eve girmişti.


"Si...."dedi Alp.


"Nasıl?! O şerefini s.......!"dedi Dimitris devamını kimse duymak istemedi.


Toprak odadaki ayık adamlardan birinin yanına ilerledi.


"Neredeler?"dedi taş gibi bir sesle.


"Gittiler!"dedi adam.


"Onu anladık gerizekalı nereye gittiler?"dedi Büşra carlayarak.


"Rose... Termal arama!"dedi Eliz ve adama doğru ilerledi.


"Ya şimdi söylersin ya da ben söylemediğin her saniye için ceza kesmek üzere arkadaşlarıma teslim edeyim! Hangisi?"dedi Eliz katı bir şekilde.


Adam derin derin yutkundu. Karşısındaki kişilerin hangi kuruluşa ait olduğunu bilmediğinden bir çıkarım da yapamıyordu ki dövmeleri gördü ve bir şok daha geçirdi. Bu dövmeleri duymuştu.


"Sen... Eliz Erçil Karayel misin?"dedi adam. Patronundan en son öyle duymuştu.


"Atılgan..."dedi Toprak. Eliz şu anda konumuz bu mu der gibi baksa da Toprak bunu önemsemedi.


"Evet ve kim olduğumu bildiğine göre sana yapacaklarımı tahmin de ediyorsundur!"


Adam derin derin nefes aldı.


"Burası bir köstebek yuvasıdır..." dediğinde herkes nefesini tutmuştu.

" Evin altından tek bir çıkışı olan dört tane tünel var... Onlardan birinden çıkış yaptılar sizin geleceğinizi duyunca."


"Nerede bu çıkış yeri?"dedi Toprak.


"Buradan beş yüz metre ötedeki bir riskli bölge var... Orada ama.."


"Ama?"dedi Dimitris sinirle.


"Ama dışardan giriş yasak. Hükümet yasak koydu!"


"İşler karışıyor..."dedi Toprak yüzünü sıvazlayarak.


"Alın bu adamı... En uygun birlik?"dedi Eliz sinirle.


"Herkes içeride!"dedi Alp.


"Nasıl?"


"Silah sesinden sonra herkes girdi!"dedi Rose isyan ederek.


"Bunu sonra konuşacağız!"dediğinde Toprak hatta birisi daha girdi.


"Biz riskli bölgeye geçeriz ki onun hükümet derdi olmadan oraya geçiş yaptıracağına eminim..."


Herkese tekrardan merhaba bölümlerin okunması az olduğu için geç atma kararı aldım. Tabi bu durum yazma durumuna göre değişebiliyor...


İnstagram : midnight_dreameers


Loading...
0%