Yeni Üyelik
34.
Bölüm

34. Bölüm~ Gerçek Yüz...

@feusa

Bu bölüm her şeyin dönüm noktası olacak ve bir çok cevaba ulaşacağınız bölüm olacak...


İyi okumalar... ❤‍🩹💔❤‍🩹


Finlandiya...


Saat 01:56.


"Biz riskli bölgeye geçeriz ki onun hükümeti ortadan kaldırarak oraya geçiş yaptıracağına eminim..."dedi Alev ve arabanın kapısını açtı. Lucas daha ne olduğunu soramadan arabadan indi Alev. Lucas da peşinden indi. Başından beri bunun için uğraşmışken ayağına kadar gelen fırsatı tepemezdi.


Eve doğru ilerleyeceği sırada koluna dolanan parmaklar ile durmak zorunda kalmıştı. Bir parmaklara bir de sahibine baktı. Ama Alev ona bakmıyordu. Onu bir yere çekiştiriyordu. Lucas ise garip bir dürtü ile ona uyuyordu.


"Bize bir konum gönderin ve siz de tünelden ilerleyin ne olur ne olmaz!"dedi Alev. Aracın önüne geldiğinde kapıyı açtı ve Lucas'a binmesini işaret etti. O binene kadar da bekledi.


Sonrasında aracın önüne geçti ve Alp'in onları yönlendirebilmesi için plakayı söyleyip içeri girdi. Vakit kaybetmeden de aracı çalıştırdı.


"Ne yapıyoruz? Ne olduğunu artık söyleyecek misin?"dedi Lucas.


"Birden söyleme!"dedi Dimitris.


"Libby'i tünelden kaçırmışlar. Evde yokmuş!"dedi Alev tek nefeste. Beklediğinde daha fazla panik olacaktı.


"Ben deminden ne dedim? Kimse niye beni kâle almıyor?"dedi Dimitris.


Kimse elbette ki umursamadı.


"Nasıl? Onu..."dedi Lucas ve camı açtı büyük bir sinir seliyle.


" Şimdi siniri , paniği bir kenara bırak ve Finlandiya hükümetinden tanıdığın varsa onu ara çünkü bir de polisler ile uğraşmak istemeyiz!"dedi Alev sadete gelerek.


"Neden? Bana doğru düzgün anlatır mısın?!"dedi sinirle. Biraz bağırmış olabilirdi ama yine kendini dizginledi ve düzeltti hemen.


"Seni dinliyorum ve bana neler döndüğünü anlatmanı istiyorum."dediğinde Lucas, Alev minik bir tebessüm ile araladı dudaklarını. Ses tonunu düzgün tonda ayarlamadığında konuşmayacağını anlaması içten içe hoşuna gitmişti.


"Geldiğimizi anlayınca evin altındaki tünellerin birinden kaçmışlar ve tünellerin ucu tek bir yere çıkıyormuş. Riskli ve hükümet tarafından cezalı bir bölgeymiş."dediğinde Alev, Alp ona yirmi metre sonraki sapaktan dönmesini söylemişti.


Lucas herşeyi anlamış bir şekilde telefonunu çıkardı ve ülkeler arasında her zaman aracı olarak kullandığı kişiyi aradı.


"Seni uykundan etmek istemezdim lakin bana Finlandiya kara başkanını bağlaman gerekiyor Georgia... Evet önemli bir konu..."bağlantı için açılan beklemeye alındı." Uykunuzdan uyandırdığım için sizden en içten özürlerimi iletmek istiyorum sayın başkan... Elbette bir ay sonraki yapılacak olan kızınız düğününe katılmaktan şeref duyarım lakin benim için bir şey yapmanız gerekiyor... Ülkedeki tüm riskli bölgeler için giriş izni istiyorum..."


"Hepsine gerek yoktu!"dedi Alev şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. Lucas başkanı dinlemekle meşguldü.


"Evet evet benim için önemli... Lazerler?.. Teşekkürler sayın başkan..."dedi telefonu kapattı Lucas. Sonrada derin bir nefes alıp verdi.


"Hallettin?"dedi Alev şaşırmadan edememişti ama şu anda yanında oturduğu kişinin konsolosluklarla haşır neşir olduğunu da çok iyi biliyordu.


"Evet... Benim adımı verdikleri taktirde bölgeye giriş yapabilirler."dedi diğerilerine hitaben.


"Tünellere an itibari ile giriş yapmış durumdayız. Herkes dikkatli olsun!"diye onayladı Lucas'ın dediklerini Eliz.


🌌🌌🌌🌌🌌🌌🌌🌌🌌🌌🌌🌌

🌌🌌🌌


Soğuk tüm varlığıyla kendini hissettirirken silahının emniyet kilidini açtı Alara.


Araçları yaklaşık on dakika önce tesisin girişinde bırakmışlardı.


Bir piknik tesisinin içerisindeydiler ama etrafta çıt çıkmıyordu.


On dakikadır bir gölge gibi takip ediyordu. Üst düzey bir koruma çemberiyle ilerliyordu Ramiro. Alara da onun peşinden gidiyordu.


Çok değil sadece on beş dakika daha yürümüşler ve açık bir alana ulaşmışlardı. Alara bir ağacın gövdesine sinip açık arenayı izlemeye başladı. Bir araç görüyordu. Önünde bir koruma ordusu ve en dikkat çekici şey ise bembeyaz giyinen birisi. Emma diye düşündü Alara ve o anda arkasında bir hareketlilik sezdi. Geriye döndüğü anda ise ağzının üzerine bir el kapandığında ağaç ve yabancı arasında sıkışıp kalırken gözleri o yabancıyı taradı hemen. Hızlanan yüreğinin üzerine bir sürahi soğuk su döküldü kara bakışlar ile.


"Şşt..."dedi Doğukan. Alara derin nefesler alırken Doğukan elini çekmiş ve onun konuşmasına izin vermişti.


"Böyle gelmek zorunda mıydın?"dedi Alara sadece Doğukan'ın duyabileceği bir şekilde.


"Aradığımda açsaydın böyle olmazdı!"dediğinde Doğukan , Alara cevap vermeden arkasını döndü ve peşinde olduğu kişileri izlemeye başladı ama bu sefer sırtı daha güvenli bir yere yaslanmıştı ki bunun hissi bile daha rahat izlemesine vesile olmuştu.


"Eliz'e haber vermemiz gerekiyor!"dedi Doğukan.


"Kulaklıktan iletişime geç ve konum buldur ben kulaklığımı imha ettim!"dedi Alara kısık sesle.


"Neden?"


"Öyle olması gerekti her şeyi sorgulama!"


"Ya sorgulamak gerekiyorsa?"


Buna bir cevap vermeden önündeki manzaraya odaklandı Alara.


🌆🌆🌆🌆🌆🌆🌆🌆🌆🌆🌆🌆🌆🌆🌆


"Lucas Jewel Morrison...."


Riskli bölgeye giriş yapıldığında saat 02:32.


Araç çıkış yeri olarak belirlenmiş olan bir mağara çıkışını andıran pistte durduğunda alana iki araç daha giriş yapmış ve Alev'in park ettiği aracın hemen yanına park edilmişti. Herkes araçtan indi ve etrafa dağıldı. Alevlere yetişmeleri zor olmuştu.


"Çıkmışlar mıdır?"dedi Lucas tedirgin bir şekilde. Açık alanda olsalar da içi içine sığmamaya başlamıştı.


"Eğer bu helikoptere binmek gibi bir planları varsa... Hayır!"dedi Alev, köşede duran helikopteri göstererek.

Lucas o diyene kadar fark etmemişti bile.


O esnada kapı büyük bir gürültüyle açıldığında Lucas haricindeki herkes silahını çıkardı ve kapıya doğrulttu. Lucas'ın silahını Fransa'dan çıkmadan önce yok etmişlerdi.


"Aaa... Sevgili kayınçom da gelmiş... Aşkım bak sorup duruyordun! Sana bizi tebrik etmeye gelir demiştim..."dedi Darwini boğazına bıçak, sırtına silah yasladığı kadına itafen.


"Ya aşkım ya... Kesin beni sana vermek için gelmiştir!"dedi Libby göz devirerek. Şu durumda bile böyle konuşabilecek potansiyele sahip olduğunu Alev de Lucas da bildiğinden yadırgamamışlardı.


"Bırak kardeşimi!"dedi Lucas itiraz istemeyen bir tonda.


"Biz evlendik!"dedi Darwini gülerek.


"Lan it! Kimi kandırdığını sanıyorsun! İkizimle evlenebilmen için önce benden onay gerekiyor! Sana onunla evlenme izni verecek göz var mı bende!"dedi Lucas adım adım atmaya çalıştığında Darwini bıçağı daha da bastırdı. Alev de kolundan tutmuştu. Her yönden kapana kısılmıştı.


"Uff be kayınço! O uyduruk prosedür yüzünden evlenemedik ama ben seni affettim. Biz evleneceğiz değil mi hayatım!"dedi Darwini, bıçağı daha da yasladı. Bu sefer Lucas onlara doğru sinirle bir adım atarken, Alev de onunla bir adım ilerlemişti.


Aradaki mesafe daralırken tünelin ucunda ışıklar görülmeye başladığında Lucas derin bir nefes almıştı.


"Ya ya ne demezsin! Lucas... Söz bir daha evlenme konusu açmayacagım!"dedi Libby. Gel beni kurtar şu gerizekalıdan kurtar diye bağırmamasının tek nedeni boğazına dayalı bıçak ve sırtında yaslı silahtı.


"Açmazsın çünkü evleneceğiz!"


"Evlilik falan yok! Yaşamak istiyorsan kardeşimi bana ver!"dedi Lucas.


"Şimdi sen onu benden almak için beni öldürmen gerek falan da dersin! Klâsik cümle!"dediğinde Darwini , şeytani bir gülüş yolladı.


"Sakın!"dedi Alev, Darwini'nin amacını anlayarak ama Lucas onu dinlemedi.


"Evet! Beni öldürmen gerekiyor!"dediğinde Lucas her şey bir anda oldu.


Darwini, Libby'nin sırtındaki silahı bir anda Lucas'a doğrultup iki el ateş ettiğinde hem tünelden hem de dışardan silah sesleri yükselmeye başlamıştı.


"Alev..."dedi Lucas büyük bir şaşkınlık ve korku içinde üzerinde uzanan kıza bakıyordu. Ama sonrasında herşey tam tersi oldu. Yer değiştirerek Alev'i korumaya aldı Lucas. Daha vurulup vurulmadığını bilmiyordu. Alev silahın ateşleneciğini anladığı anda Lucas'ın üzerine atlamış ve ona siper olmuştu.


"İyi misin? Vuruldun mu?"dedi Lucas. Şartlar el verdiğince altındaki kızın yara alıp almadığını inceliyordu. Silah sesleri gecenin sessizliğini bir bıçak gibi biliyordu.


"İyiyim..."dediğinde Alev, derin bir nefes aldı Lucas.


"Sakin ol... Çelik yeleğe geldi. Hadi Libby'e bakalım!"dedi Alev. Lucas'ın karışan aklına bir çıkış yolu sunarak. Lucas bu çıkış yolunu zevkle kabul etti ve temkinli bir şekilde kalktı ayağa. Sonra da Alev'i kaldırdı yerden. Silah sesleri eş zamanlı olarak kesilmişti.


Lucas öfkeli adımlar ile diz çöktürülmüş Darwini'ye doğru adımladı ve ulaştığında yüzüne çaktığı yumruk ile etkisiz hale gelen adama baktı.


"Dimitris! Ayılt onu!"deyip Libby'e döndü ve işte onu kollarının arasına aldığı anda gerçekten bir nefes almıştı. Bunu tüm hücrelerine kadar hissetti.


"Beni öldürdün!"dedi Lucas sıkı sıkı sarılırken.


"Benim için ölüp biten hayranlarımdan birisini daha eledik..."dediğinde Libby'nin vurdumduymazlığına herkes göz devirmişti.


"İyisin değil mi?"dedi Eliz. Silah sesleri susmuştu.


"Bomba gibiyim ve size öğrendiğim bilgileri bir an önce söylemem gerekiyor!"dedi Libby anında ciddileşti.


"İki gülemiyoruz an..... sat....!"dedi Dimitris. Darwini ayıltmak için bir yumruk daha çaktı. Daha çok bayılmasına yardım ediyor gibiydi.


Her zamanki gibi kimse ona odaklanmadı.


"Beni kaçırmaları planlı bir olaymış öyle dedi saplantılı aşığım!"


Lucas derin bir nefes aldı. Biliyordu. Herkes biliyordu.


"Bugün birisinin yüzü ortaya çıkacak dedi Darwini!"dedi Libby.


"Anma şu itin adını!" dedi Lucas , Libby'nin saçlarını öperken. Aynı zamanda bakışları ile birisini daha kontrol ediyordu.


"Kimin?"dedi Dimitris. Bu soruyu Ostroverkhov sormuştu aslında.


"Sürpriz dedi! Ama bir tahminim var..."


"Sence kim?"dedi Eliz.


"Şu anda Finlandiya topraklarında mıyız?"dedi Libby.


"Evet..."dedi Lucas.


"O hâlde tam da düşündüğüm gibi..."


"Kim kızım?... Çatlatma adamı!"dedi Dimitris.


" Emma, Dimitris! Masadan merak edilen iki yüz varken Finlandiya toprağında Castelli'nin yüzü ortaya çıkmaz herhalde. Ayrıca Darwini , Castelli'nin tarafında. Ondan nefret dolu bahsediyor olamaz!"dediğinde yer altı masasına üye kişiler onu onaylarken kulaklara Alp'in sesi doldurmuştu.


"Eliz... Bir sorun var! Hemde çok büyük bir sorun!"dedi Alp.


"Ne oldu?"dedi Eliz hemen. Kulaklığı olanlar da dikkat kesilmişlerdi.


"Doğukan bir saat önce yaklaşık bir kilometre ötenizdeki açık bir alandan sinyal gönderdi ve şu anda..."


"Şu anda? Niye tane tane söylüyorsun?... Delirtme beni!"dedi Eliz yüksek çıkan sesini umursamadan.


"Şu anda araziye yaklaşık on arabadan fazla araç giriş yaptı! Muhtemelen saldırı ve saldıran da..."


"Castelliler!"diye tamamladı Eliz.


Bir sonraki adres belliydi!


Kaybedecek vakit yoktu. 


🏙🏙🏙🏙🏙🏙🏙🏙🏙🏙🏙🏙🏙🏙🏙


"Bekle bekle nereye kadar... Haber verdin mi Alp'e? !"dedi Alara.


Yaklaşık bir saatten fazladır beklediklerine emindi. Elbette ki bu süreçte boş durmamışlardı. Ormanda, Doğukan'ı da ikna ederek aracın olduğu kısma kadar sessiz sessiz gelmişlerdi. Alara'nın ne yapacağını kestiremeyen Doğukan hâlâ tetikte bekliyordu önündeki kadına bakarak.


"Verdim. Uzun zaman oldu ama alana güçlü bir tehlike çemberi çevirdiğini söyledi. Alana giriş olduğunda haberimiz olacak!"dedi Doğukan. Alara derin bir nefes aldı ve önündeki toplantıya odaklandı.


"Sana Alara'yı görmek istediğimi söylemiştim. Onu oyuna dahil etmek istemiyorum ama görmek istiyordum. Uzun zaman oldu Ramiro..."dedi baştan aşağıya beyaz giyinimli kadın.


Alara'nın aldığı nefes boğazında kalmıştı. Doğukan da bunu fark etmişti aynı zamanda da sebepsizce içi sinir dolmuştu.


"Bahsettiği Alara ben olamam değil mi?"dedi Alara. Doğukan onu yalanlasın istedi ama Doğukan cevap vermedi. Cevap vermesine de gerek kalmadı.


"Buraya gelirken bir ara peşimize takılmıştı. Ama sonrasında aracın sinyalini kaybettik. Muhtemelen Libby'nin yanına gitti."dedi Ramiro kendinden emin bir şekilde. Alara artık emin olmuştu ve içi hem merak hem de huzursuzluk ile dolmuştu.


Yanlış giden bir şeylerin olduğu kesindi ve bunu bütün benliğiyle hissediyordu.


"Sinyali ne ara yok ettin?"dedi Doğukan duyduklarını sorgulayarak.


"Sen beni nasıl buldun?"diye sordu Alara cevap olarak. Gözünü açık alandan çekmiyordu.


"Eliz dedi... Gerçi demese de peşinden gelirdim. Ne yapacağın görülen üzere pek de belli olmuyor!"


Alara gülümsedi ama Doğukan bunu görmedi.


"Keşke peşimden gelirken bir cevabın da olsaydı."diye cevabı yapıştırdı Alara sitemkar bir şekilde. Doğukan her zamanki çizgisinden şaşmadan anlamamış gibi yaptı dediğini ve sessizliğin hüküm sürmesine izin verdi.


Ama bu sessizlik uzun sürmedi.


Doğukan'ın kulaklığının içerisine Alp'in sesi dolduğunda Doğukan hemen önünde duran Alara'yı kolundan tuttu. Bir nevi destek ve güç almak ister gibiydi. Alara onun kulağı dinlediğini anladığında sesini çıkarmadan bekledi.


"Araziye ondan fazla araç giriş yapmış durumdaymış. Fazla vaktimiz yok en fazla on dakika!"dedi Doğukan, Finlandiya soğuğuyla yarışır şekilde.


Alara sadece başını salladı ve Doğukan'a döndü tamamen.


"Madem buraya kadar peşimden geldin. Bazı gerçekleri de birlikte öğrenmemiz gerekecek o hâlde."


"Ne yapacaksın?"dedi Doğukan. Karşısındaki kadının zihnini okumak istediği nadir anlardandı.


"Saklansam da saklanmasam da ya onlar ya da gelenler bizi bulacak!"dedi ve arkasını gösterdi. Sonrada Doğukan'ın engel olmasına izin vermeden ağacın arkasından çıktı ve silahını eline aldı.


"Ben geldim..."


Sesi ormanda yankılanmıştı.


"Beklettiğim için kusura bakmayın... "


Her iki elinde de silah varken ortaya çıkması ki daha doğrusu tam bir toplantının ortasında ortaya çıkması elbette tehlike demekti.


Bütün korumalar ona silah çektiğinde o sadece gülüyordu. İçindeki sıkıntının ortaya çıksa da gitmediğini anladığında ise gözünü tamamen karartmıştı.


"Kimsin sen?"dedi korumalardan birisi.


Alara gülümsedi ve arkasından gelen Doğukan'a bakıp geri önüne döndü.


"Zaten beni beklediğinizi biliyorum. Duyar kasmaya gerek yok..."dedi Alara silahını sallayarak.


"Aklını mı kaçırdın sen?"dedi Doğukan ona arkasından kısık sesle ama Alara bunu takmadı.


Kaçırmadıysa da kaçıracak gibi duruyordu. Bu gizemden sıkılmıştı.


Şu anda etrafını saran yirmiden fazla adam onu öldürmüyorsa tek nedenin buraya geleceğinin bilinmesi olduğunun farkındaydı.


"Alara?!?"dedi koruma. Bu seferki Ramiro'nun koruması olan Sam idi.


"Ya Alara... Patronun nerede?" dedi Alara gür çıkan sesiyle.


Ortaya çıktığı anda üst düzey bir koruma çemberiyle çevrilmişti etrafları.


"Burada olmaman gerekiyordu!" dedi Ramiro. Eş zamanlı olarak korumalar silahlarını indirdiler. Alara zaten yerinde durmayıp çembere doğru yürüyordu. Doğukan da öyle. Alara'ya güvenmeyi seçmişti ve ona ayak uyduruyordu.


İkisinin de yaşamak gibi bir gayesi yoktu ve ikisi de bunun bilincindeydiler.


"Belki de tam da olmam gereken yerdeyim. Belkiyi çıkar Ramiro. Patronun beni görmek istemişti değil mi? Onu görmeye geldim."dedi Alara korkusuzca çıkan sesi hayran olunasıydı.


Doğukan, Alara'ya doğru eğildi ve kulağına doğru konuştu.


"Elizler araziye giriş yapmış durumdalar ama Castelliler yaklaşıyor."


"Korumalarına söyle ben patronunla konuşurken bizi araziye giriş yapan Castelli sürüsünden korusunlar!"dedi Alara aldığı haberi kendisinde saklamayarak.


"Castelli mi?"dedi arkadan bir ses. Şimdi daha yakından duyduğu ve yıllar önce giden bir sese benzeyen bir ses Alara'nın içinde bir şeyleri titretmişti.


"Kimsin? Bilmiyorum ve şu anda yüzünü bu herifler yüzünden göremiyorum ama Libby'nin kaçırılmasında bir tuzak olduğunu anlamamış olamazsınız!"dedi Alara.


Pekala, onları izlerken canı sıkıldığında Doğukan'ın kulaklığını alıp konuşmaları dinlemişti.


Hiçbir şeyden geri kalmak istemezdi.


"Bence artık öğrenmelisin Alara..."dedi o yabancısı olmadığı ama çıkaramadığı ses.


"Neyi?"


"Yaşadığımı..."dediğinde önünden çekilen adamlar ile birlikte konuşan kişinin yüzünü gördü Alara.


Gördüğü anda donup kaldı. Dili tutuldu. Başı döndü. Dünya ayaklarının altından kayarken sendeledi.


Silahlar patladığı anda ise bütün dirayeti gitti ve kendini düşmeyeceğini bilerek bıraktı.


Düştü ama Doğukan onu tuttu. Kendine verdiği bir söz ile birlikte bilincinin gitmesine izin verdi.


Geri geldiğinde taş üstünde taş bırakmayacağını biliyordu.


*****


Ortalık bir anda savaş yerine dönmüştü. Castelli adamlarının ilk işi arabaların tekerlerini indirmek olmuştu. Emma'nın ortaya çıkışından dayanamayan Alara bayılmıştı. Bayılmak huyu değildi ama artık olanları kaldıramıyordu bünyesi. Hele de yolda gelirken yaptığı konuşmaların önemsenmeyen kısımları birleşmişti.


Emma ise Alara'yı ve kendisini Doğukan ile birlikte kurşun geçirmez araca aldırtmıştı. Alara ile yalnız değildi çünkü Doğukan onları yalnız bırakamayacaklarını kesin bir dille söylemişti yakından tanıdığı kadına.


Bu yüzden onlar kurşun geçirmeyen aracın içinde beklerken dışarıda bir hengame sürüyordu. Doğukan kesinlikle Emma'ya bakmıyordu. Alara'nın uyanık olsa kesinlikle olay çıkaracağını bilse de baygın hâlde kucağında tuttuğu Alara'yı izliyordu.


"Doğukan... Doğu... Sen verin bana! İyi misiniz?!"


Doğukan'ın kulağına telaş dolu sesler dolduğunda Doğukan derin bir nefes aldı ve kulaklığın mikrofonunu aktif hâle getirdi.


"İyiyiz Eliz... Bir an önce dışarıdakileri susturun!"dedi Doğukan. Eliz'in ismini duyunca kasılan kadına tepki vermeden karşıyı dinledi.


"Sizi bulamıyorum!"dedi Eliz.

" Alara nerede? Birlikte değil misiniz?"


"Biz aracın içindeyiz ve Alara baygın bir an önce yok et Castellileri çünkü Alara'nın uyandığında sakin kalacağını sanmıyorum."dedi Doğukan.


Şu anda sakin bir şekilde baygın duran kadının bu sakinliğinin fırtına öncesi sessizlik olduğunu anlayacak kadar tanımıştı.


"Sorun büyük... Tamam... Toprak! Açık alana iniyo-"devamını dinleyemeden kapattı kulaklığını Doğukan. Bakışlarını arabaya bindiğinden beri ilk kez karşısındaki kadına dikti.


Kadın zaten onlara bakıyordu.


"Buna gerek var mıydı?"dedi. Ona düşmezdi ama dayanamamıştı.


"Her şey sizin içindi..."


"Başka bir yol illaki vardı ama değil mi?"


"Bu soruyu kendin için değil de..."dediğinde bakışları titremişti Emma'nın.


Alara'yı da Doğukan'ı da yakından tanıyordu.


"Evet! Sevdiğim kadın için soruyorum..."


***


"Sakin adımlar ile açık alana iniş yapıyoruz!"dedi Eliz ve alana çıktı. Doğukan ile konuştuktan sonra içindeki sıkıntıda yangında büyümüştü.


Dalgındı.


Ama düşman dalgın olmayı bir fırsat bilirdi. Boş durmazdı.


Hemen yanından geçen kurşun ve sırtının yaslandığı beden ile önündeki adamın yere düşmesi onu kendine getirdi.


"Dalma... Şimdi değil güzelim..."


Eliz işte o anda derin bir nefes alabilmişti. Arkasında ki sıcaklık gitse de bir adım arkasında olduğunu biliyordu.


Araçların arkasına ki Ramiro'yu gördüğünde Eliz oraya doğru yürümeye başladı. Aynı zamanda etrafını kontrol ediyor ve mermisini boşa harcamıyordu.


Eliz'in geldiğini gören Ramiro sakladığı yerden çıktı ve etrafını kontrol ettiği o sırada Eliz'in üzerine doğrultulan lazer ışığını gördüğü gibi Eliz'in üzerine doğru koşmaya başladı. Eliz daha ne olduğunu anlayamadan bir sürü ateş sesi ile birlikte kendini yerde bulurken bir ateş seli daha olmuştu.


O bir kaç saniyelik ateş dalgası asır gibiydi.


Ateş sesleri kesildiğinde Eliz'in yerde yattığını gören Toprak hemen onun yanına doğru koştu. Eliz transa geçmiş gibiydi. Tepki vermiyordu. Duymuyordu. Tek gördüğü yanında yatan adamdı. Ramiro.


Vurulmuştu.


Toprak'a cevap vermeden onu yere atan adamın yanına gitti sürünerek.


"Ramiro... Ramiro..."dedi onun yüzünü avuçlarının arasına alırken. Etrafta çıt çıkmazken Dimitris etrafında güvenliğiyle uğraşıyordu.


"Ramiro..."dedi Eliz feryat ederek.


Abi olarak gördüğü bir adamın onu korumak için ölmesi kaldıramayacağı bir şeydi.


"Eliz..."dedi Toprak ona daha fazla bakmasını istemeyerek ama Eliz durmadı. Nefes alıp almadığını kontrol etti.


"Yaşıyor... Ramiro... Ambulans isteyin!"diye bağırdı Eliz o sırada avazı çıktığı kadar bağırarak.


O sırada kısık bir ses duyuldu ve hemen ardından Ramiro'nun ağzından kanlar gelmeye başladı.


"Beni bırakamazsın!"dedi Eliz onu sarsarak.


"E... Eliz..."dedi Ramiro.


"Yorma kendini... Lütfen!"dedi Eliz.


Eliz...

Ciğerimi delip geçen bir kürek vardı sanki içimde. Ölüyordu kollarımda ama ben onun yaşanmayacağını biliyordum. Biliyordum ama kendime yediremiyordum. Sırtı delik deşik olmuştu ve o hâlâ bana bir şey demek için çırpınıyordu. Duymak istemediğim bir şey geliyordu ve benim yüreğimin üzerine atılan ateşler asla sönmüyor yerine yenileri ekleniyordu.


"Özür... Özür di... Dilerim kı... kızım"dedi Ramiro.


Ramiro , Eliz'i küçük yaşta öldürülen kızı gibi görüyordu. Ona verdiği değeri kimseye verememişti o olaylardan sonra. Eliz onun ölen kızı gibiydi ve Ramiro onun için ölümü göze almıştı.


Özür diliyordu çünkü zamanı olmadığını biliyordu ve bu yükle devam etmek istemiyordu.


Öleceğini biliyordu ve bu yüzden son görevini yerine getiriyordu.


"Ne özürü ben özür dilerim..."dedi Eliz gözleri dolmuştu ve lanetler okuyarak yine ağlayamıyordu.


Eliz...

Beni öylece bırakmasına izin veremem... Bir şey vardı ve şu anda benden özür dileyip rahatça gitmek istiyordu. Gidemezdi. Daha kızının, karısının, hayatını mahvedenlerin üzerine bir karanlık gibi çökecektik. Yanımda olacaktı.

Neden inanmıyordum...


"Beni... Af.. affet!"dediğinde sadece ağzından değil burnundan da kanlar gelmeye başlamıştı.


Eliz'in çığlığı geceyi yaran bir şimşeği andırırken o kendini bitirene kadar kimse ayıramadı Ramiro'dan onu.


"Beni bırakamazsın... Kızım dedin bana! Benden bu kadar kolay vazgeçemezsin!"dedi Eliz , Ramiro'ya bağırarak. Tepki versin istedi.


Ramiro çoktan bu dünyadan gitmişti.


"Eliz... Yapma... Lütfen gel bana!"dedi Toprak çaresiz bir şekilde. Dimitris'in çağırdığı özel ambulans ekibi olay yerine intikal ettiğinde onu zar zor ayırdılar Eliz'den.


"Affettim seni... Uyan lütfen... Toprak beni bırakamaz öylece! Yapamaz bunu!"dedi Eliz. Toprak'a yumruklar atıyordu ama bunlar o kadar güçsüz yumruklardı ki sadece güç harcatıyordu.


Ekip arkadaşından biri artık yoktu. Sevdiği , değer verdiği bir insan artık yoktu. Bunun ağırlığı ile içi burkuldu.


"Eliz... Krize gireceksin. Sakin ol yalvarırım... Alev..."dedi Toprak ikizinden yardım istiyordu. O yatıştırıyordu böyle durumlarda. Daha önce de olmuştu.


"Ölmesin... Benim yüzümden öldü..."dedi Eliz.


Eliz... 

Kendimi kaybettim. Bulamıyorum. Neredeyim bilmiyorum ama bunu ona yapanlardan intikamımı ve intikamını alacaktım. Başka bir şey daha vardı. Şu anda düşemezdim ama düşmüştüm. Tam da onların istediği gibi düşmüştüm ve toparlanmak istemiyorken yüzümü avuçlayan elleri ve ellerin sahibini daha yeni fark etmiştim.

Beni boşluğumdan çıkaracak tek kişiydi.

Kaybetmiştim. Acısı hâlâ içimi deşiyordu. Abimdi. Manevi abimdi. Bende yeri büyükken beni bırakıp gitmişti ve benden özür dileyerek gitmişti.

Neden özür diledin Ramiro... Cevapsız sorulara bir yenisi daha eklenmişti.


"Eliz... Güzelim... Lütfen cevap ver bana!"


Eliz...

Veremeden onu çekip kendime sarıldım. Herkesin gidişine bir şekilde dayanırdım ama onun gidişine nasıl dayanırdım. Ramiro'nun kanları elime bulaşmıştı. Ellerimdeki ıslaklık bu yüzden miydi yoksa kendi günahımın lekeleri miydi bilmiyorum ama yıkılamazdım. Herkes benden gelecek tepkiyi bekliyordu. Ramiro'yu alıp götürmüşlerdi. Etraf kan kokarken ben sadece Toprak'ın kokusunu içime çekiyordum. Bütün ekip buradayken başka bir şey dikkatimi çekti. Evet. Şoktan çıkmıştım ve yas tutmayan niyetim yoktu. Önce intikamdı. Onun alacak bir intikamı varken benden dünyadan koparılmış olması işinin yarım kaldığını anlamına gelmezdi. Kızım demişti ve bunu bir abi, bir baba edasıyla yapmıştı. İçime dokunmuştu.


"İyiyim... Toparlayacağım... Beni kaldırır mısın?"dedi Eliz, Toprak'a.


Toprak onun konuşması ile derin bir nefes alarak ayaklandı ve Eliz'i de ayağa kaldırdığı anda Eliz'in etrafı süzdüğünü gördü.

Daha Toprak soramadan Eliz konuştu. Sanki deminden kendini kaybedip transa geçen o değilmiş gibi yine içine atmıştı acısını.


"Siz... Benim ekibimden değilsiniz!"dediğinde Eliz , Emma'nın korumalarına bakarak , ekip anında silah çekerken bunun farkında olmamanın şaşkınlığı bütün herkesi satarken Toprak, Eliz'e siper olmuştu.


Yas bitmişti. Onların hayatında tutulabilecek maksimum yas bu kadardı.


O esnada gecenin bir an önce gündüze dönmesini isteyen başka bir çığlık yükseldi.


Herkesin bakışları çığlığa doğru döndüğünde bakışlar siyah aracın üzerinde durdu.


"Alara..."dedi Eliz hemen. Araca giderken. Emma'nın korumaları çoktan Eliz'e silah çekmişlerdi ama bu onun umurunda değildi.


"Eliz..."dedi Toprak , onu durdurduğu sırada arabanın kapısı açıldı.


İçinden Alara çıktı ve Eliz o esnada bir şeyi fark etti.


O çığlık bir yardım çığlığı değildi.


Acı değildi.


Sevinç hiç değildi.


O çığlık...


Bir kabul edemeyiş cığlığıydı.


Aynı deminden attığı çığlık gibiydi...


"Alara... Sakin..."dedi, Alara'nın ardından inen Doğukan. Kalabalık ne olduğunu anlamaya çalışırken bembeyaz giyinen kadın da inmişti.


"Bu doğru olamaz... Hayır ya! Hayır!!!"diye bağırdı Alara ve etrafta dolandı gözleri. Bir rüya olmasını diledi ama olmadığını anladı. Doğukan'ın onu sakinleştirmesine izin vermedi. Bakarsa sakinleşirdi. Biliyordu. Bu yüzden her dediğine inandığı ve tek inancına doğru yürüdü Alara.


Kelimenin tam anlamıyla yıkılmıştı.


Ayakta duruyor olması enkazlarını gizleyemiyordu. Alara ilk kez enkazlarını saklayamıyordu.


"Eliz... Onu görmediğini söyle... Lütfen... Buna ihtiyacım var!"dedi Alara, Eliz'in yanına geldiğinde. Eliz de dahil kimse tepki vermiyordu. Kadın tek kelime etmiyordu ama gözleri dolmuştu. Yıllar sonra ilk kez onları bu kadar yakından görüyordu.


"Eliz..."dedi Alara çaresizce.


Yer altı ekibi ne olduğunu anlamamıştı ama Alp ve Yiğit'in de donduğunu göre işin ciddi olduğunun farkında olduklarından bir şey soramıyorlardı.


Alara, Eliz'den bir yanıt alamayınca içindeki tüm zehri dökmek istercesine arkasını döndü. Gözünden akan yaşların haddi hesabı yoktu.


"Öldün sen!"desi Alara kısık çıkan sesi ve acıyan boğazını umursamadan. Kadın tek kelime etmedi.


"Benim çıkardığım yangın yüzünden fenalaştın!"


"Alara sus!"dedi Eliz. Alara bir hışımla ona döndü.


"Senin yüzünden ölmedi anneannem! Ya da senin babaannen! Ne fark eder! Ya! Ne fark eder? Benim yüzümden öldü!"


"Alara... Öyle olmadığını biliyorsun!"dedi Eliz.


İkisinin de gerçek olmadığını ne yazık ki ikisi de biliyordu.


Alara bir anda gülmeye başladı. Bu ne neşeden ne de üzüntüden olan bir gülüştü.


"Ne önemi var ki! Ne senin yangında içeri girmen yüzünden öldü ne de benim çıkardığım yangından etkilendiği için... Sonuç ortada! O yaşıyormuş ve asıl ölen bizmişiz..."dedi gözyaşlarının arasından.


Alara içindeki yangınına körük atmaya devam ediyordu.


Kimse durdurmaya çalışmıyordu çünkü durduramayacaklarını biliyorlardı.


Emma daha doğrusu on yıldan fazladır öldü sanılan Emine Erçil Karayel'in yanında sadık koruması Sam'den başkası yoktu.


Ramiro'nun yanındaki haber getiren korumasıydı ve Alara'yı burayı getirmesini de aslında Emma istemişti.


Her şey planlıydı. 


Her zaman olduğu gibi. 


"Bizi bilmem ama beni nasıl bir oyunun içine vuslat ettin bilmiyorum ama beni bir oyunun içine daha sokamazsın!"dedi Alara, Emine Erçil Karayel'in yüzüne. Castelliler gelmeden ve daha kendisini göstermeden önce Ramiro'ya dediklerini hatırlatarak.


"Belki işine yaradı mı bilmem ama kızın yangını benim çıkardığımı bildiği için benimle arasına mesafe koydu. Dedem her seferinde beni bu olayın dışında tuttu. Suçun yok dedi!.." dedi ve duraksadı . Aklına gelen şey onu bir kez daha yerle bir etti. " O da biliyordu değil mi? ! Allah kahretsin sizi! O da biliyordu!"


Alara'yı yalanlamadı Emma.


Herkes bir darbe daha almış oldu böylece.


En çok da Alara ve Eliz almışlardı. Eliz savaşmış ve o olayın üzerini kapatıp geçmişti ama Alara kapatamamıştı. Kapatmasına izin vermemişlerdi.


"Dedem de biliyordu ve dur tahmin edeyim. Bunların hepsini bizim için yaptın. Keşke yapmasaydın! Ölmek için yol ararken böylesine koruman gururumu kırdı doğrusu..."


"Alara..."dedi Emma. Ona doğru adım attığında, Alara kızgın yağa değmiş gibi geriledi. Hemen arkasında Eliz vardı. Onun yanında da Toprak. Kendisinin yanında ise fark etmese de Doğukan vardı ama gözü hiçbir şeyi görmüyordu.


"Alara deme bana..."dedi Alara ve Eliz'e döndü.


"Seni yarı yolda bırakamam ama o varken bir daha duramam Eliz... Hissettiklerimi biliyorsun. Anlıyorsun beni!"


Eliz başını salladı sadece. Tepkisi ölçülmüyordu.


"Yapamam... Gitmek istiyorum."dedi Alara kısık sesle ve sonrasında gözünden akan yaşı sildi ve Emma'ya döndü.


"Hayatımın içine ettiğin için teşekkür ederim ama ben seni yaşıyor olarak kabul edemem... Ben etsem. İçimdeki O çocuk. Seni affetmez... Savaşında başarılar ama ben yokum! Bana mükemmel bir doğum günü hediyesi verdiğin içinde tekrardan ve tekrardan teşekkür ederim! Sana da kızına da en içten dileklerimdi bunlar..."


Son darbeyi de vurarak arkasını döndü. Ormana daldı.


"Alara..."dedi Eliz ama Alara çoktan gitmişti. Peşinden ise Doğukan gittiği için içi bir nebze olsun rahatlamıştı ama karşısındaki kadın... Anlam veremiyordu. Vermek istemiyordu.


Eliz Erçil Karayel...


Karşımdaki kadın kimdi?


Benim her akşam sefasına baktığımda yüzünü ve benden gidişini hatırladığım babaannem miydi?


Her girdiğimde operasyonda güç almak adına kolyesini sığındığım tohumla beni tanıştıran kadın mıydı?


Kimdi Emine Erçil Karayel?


Kimdi Orhan Karayel?


İkisinden de aynı günde yediğim kazık neden canımı yakmıyordu?


Alışmıştım değil mi?


Ama Alara alışamamıştı. Bu hikayedeki en masum oydu.


Babaannem ve dedem bir olup bize ve evrene bir oyun kurmuşlardı. Beni de merkeze koyup bir kukla gibi oynatmışlardı kedinin fareyle oynaması gibi.


"Hepsi bir oyun muydu?"dedi Yiğit abim.


Şu anda karşımdaki kadın değil ama benim için ölen babaannemden sonrasında girdiğim krizlere şahit bir insandı abim.


Evet herkesin unutmak istediği! Hale teyzemin duvarlarını belli bir şekilde ördüğü ve Birol eniştem olmasa Alara'yı giriştiği intihar girişimlerinin tek nedeni olan o yangın ve bir ölüm.


Alara'yı göz göre ölmesini istemelerine neden olmuştu bu kadın!


Ölüm değil oyun! Tek yaptığı bir oyundu ve o çok iyi bir oyuncuydu. Hayatımızın içinden geçmişti ama hiçbirimiz anlamamıştık.


Çıkan yangın yüzünden dumana maruz kaldığı için nefes darlığı çeken Emine Erçil Karayel'in kesin ölümüne sebep olan da bendim. Ne için girdiğimi hâlâ hatırlamasam da yanan eve girdiğim için daha fazla dayanamayıp kalp krizi geçiren kadındı o. Ölmüştü oracıkta. Alara ile aldığım tedavilere Sinem'in yaptıkları da eklenince unutmuştum olayları. Olayların yoğunluğu beyinde hasar yapıyordu ve artık o hasara engel olamıyordum.


"Alp..."diye bir ses duydum. Büşra'nın sesiydi. Alp yüzleşmekten korktuğu için alanı terk etmiş olmalıydı. Adım sesleri bunu doğrular nitelikteydi. Hep böyle yapardı. O belki bilmezdi ama ben bilirdim. Biz bilirdik çünkü bilmeyen mahkum edilmiştik.


"Abim bir soru sordu Emine Erçil Karayel... Özür dilerim bize kendine Emma diye tanıtan kadın!"dedim.


Ağzımdan ilk çıkan kelimelerin böyle olmasını beklemediği kesindi. Afallamıştı. Muhtemelen Alara gibi yakıp yıkmamı istiyordu. Ama benim daha soracağım hesaplar varken hemen nefesimi tüketemezdim.


"Ben araçları hazırlayım..."dedi Dimitris ama onu durdurdum.


"Onun cevapları hepimiz için önemli... Sonuçta onun kim olduğunu bilmiyordunuz. Bilmiyordunuz değil mi?"


Bir hançer daha acıtmazdı oysa.


"Bizden onu tanıyan ve kimliğini bilen sadece... Ramiro'ydu!"dedi Lucas. Sesi sona doğru kısılmıştı. Bir günde kardeşlerinden birini kurtarıp birini kaybetmişti. Ağırdı. Benim içinde öyleydi.


Ramiro'nun özürünün nedenini şimdi daha iyi anlıyordum ve tüm yüreğimle onu affediyorum.


Affettim Ramiro...


Sen suçsuzdun. 


Suçlu değildin. 


Sadece bizim gibi bir kuklaydın...


Umarım beni duyarsın çünkü onun yüzünden elimden alınan şeyler ona olan sevgimden ağır geldi.


"... Sadece sizi ve kurumu korumak içindi... Plan-"derken Emma'nın sözünü kestim. Ona babaannem demeyi düşünmüyordum çünkü benim babaannem ölmüştü.


"Planlar... Planlar... Planda bizim evliliğimiz var mıydı?"dedim. Toprak'ın kasıldığını hissettim. Elbetteki planda var diye herşeyi yok sayıp ondan ayrılmazdım ama evliliğin böyle bir amaca hizmet ettiğini öğrenirsem tekrar evlenmek zorunda kalırdık onunla. Bir sürü prosedür falan... Uğraşırdık ama onu asla bırakmazdım.


"Hayır... O plan dışındaydı!"dediğinde derin bir nefes aldım. Toprak'a döndüm.


"En azından tekrar evlenmek zorunda kalmayacağız!" dediğimde ciddiydim.


"Ben araçtayım..."dedi abim ve alanı terk etti. Emma'nın gözünden bir damla daha düşmüştü. Eskiden olsa canımı yakardı ama bu kadar oyundan sonra artık canımı yakmıyordu. Etrafta benim ailemden kimse yoktu. Toprak o kategoriye girmiyordu çünkü o benim evimdi. Yuvamdı. Her şeyimdi.


"Onlar gittiğine göre konuşabiliriz..." dedim ve derin bir nefes aldım.


"Şu anda mantıklı düşünemi-"


"Mantık bu muydu? Bizi bir cehenneme atıp yeni bir cehenneme koymak mı? Değildi! Castelli'ye bulaştırdın beni! Tek bununla ilgili değil o konu biliyorum ama sen benim geleceğimi mahvettin!"derken sesim beni bile korkutmuştu. Onlar yüzünden değişmiştim.


"Ben size daha iyi bir gelecek için..."dedi kısılmış sesiyle.


Kolumu Toprak'ın parmaklarından nazikçe kurtardım. Tek dayanağım oyken onu kıramazdım. Bir an önce buradan def olup gitmek istiyordum.


"Geleceğimi kararttın farkında olmadan. Sadece benim değil! Onunda!"dedim ve Toprağı gösterdim.

" Anne olamıyorum ben." dediğimde donup kaldı. Yanmıştım. Yakardım ve o da bugün yanacaktı.


Gelecekmiş!


Ne gelecek ama!


Ben onları korumak için geleceğimden vazgeçerken o bana gelecek diyordu!


"Şaşırdığına göre Ramiro... Bana ihanet etmemiş. Bu bile onu affetmem için geçerli bir nedenden senin kurduğun bu gelecek planı benim... Bizim geleceğimizi yok ettiği için seni asla affetmeyeceğim..."


"Eliz..."


"Erçil!"dedim sert bir şekilde geriye doğru adımlarken.


"Sen öldüğünde yok ettiğin adımdı. Diğeri yok etmene izin vermem!"dedim ve Toprak'ın elini tuttum.


Son kez ona hitaben konuştum.


"Sana oyununda başarılar. Ben yokum. Ben yoksam ekibimde yoktur. Öyle düşünüyorum..."dedim.


Sesimde bir güvensizlik kırıntısı bile yoktu.


Beni yanıltırlar diye bir an bile şüphe etmedim.


Emindim. Benimleydiler. Bilmeden ona hizmet ederken bile benimleydiler.


"Hava soğuk oldu gibi... Araçları getirelim en iyisi!"dedi Dimitris.


"Bölgeyi tarıyorum..."dedi Rose.


"Hükümetten aldığım izin burayı da kapsar değil mi Alev?"diye sordu Lucas.


"Hepsine almıştın!"dedi Alev.


"Haklısın..."dedi Lucas.


"Ben açım! Darwini bana hiç iyi bakmadı!"dedi Libby.


"O it uyandı mı Ostro?"dedi Lucas.


Sesler git gide uzaklaşırken ben sadece gülümsedim. Emma'nın gözlerinin içine bakarak. Umut yeşerten değil yok eden bir gülümsemeydi.


Onlar ancak buna layıklardı. 


"Ne onlar ne biz ne de ben Emma... Piyonun değiliz ve hiçbir zaman da olmayız... Sana oyununda başarılar!


Bu bölüm herşeyin dönüm noktası daha doğrusu hikaye için kırılma noktasıydı.


Alara'nın uçuk kaçık hallerinin nedeni az çok ortaya çıktı. Gelecek bölümlerde onj o hallere sokan gerçeği öğreneceğiz.


Karakterlerin hepsinin kendine ait özellikleri ve kendilerine göre davranışları var. Bir kaç bölüm dram olarak geçecek ama eğlenceli bölümler bizi bekliyor. Emin olun...


Instagram: biraksamsefasitohumu


Loading...
0%