Yeni Üyelik
35.
Bölüm

35. Bölüm~ Bir Vişne Suyunda...

@feusa


Birazcık yıkımlar ile dolu bir bölüm olacak...


Bölüm şarkıları...

♪ Leyla The Band ~ Yokluğunda

♪ Gripin ~ Beni Boş Yere Yorma

♪ Perdenin Ardındakiler ~ Uzaklara Savrulalım


Finlandiya...


Alara gümüş Karayel'den... [ :( ]


Soğuktu.


Buz gibiydi.


Ama.


İçimdeki yangına çare olmuyordu.


Bütün hayatımın bir oyun yüzünden yanlış ilerlemesi...


İnanılır gibi değildi. 


Ama... 


Gerçekti. 


Bana verilen arabanın önüne geldiğimde kapıyı kırar gibi açmamla kapanması bir olmuştu.


Kimin kapattığını biliyordum ama benden önce nasıl geldiğini bilmiyordum. Yaklaşık on dakika önce arkamdayken ne ara önümden dolaşıp buraya gelmişti. Şu anda buna kafa yoramazdım. Kafamı yoracak yeni dertler edinmiştim...


"Doğukan... Sonra konuşalım. Lütfen!" dedim belki ikna olur diye hem gözlerinin içine baktım hem de kendimden bile beklenmeyecek şekilde rica etmiştim.


Hayır der gibi baktı yüzüme uzun uzun. Uyandığımda da beni inceliyordu. Keşke bakışlarımı ondan hiç çekmeseydim.


Bir keşke daha... 


"Biraz sakin olman gerekiyor. Böyle araba kullanmana izin veremem!"dedi Doğukan.


İzin istemedim ki!


Yine de böyle demedim ama sinirimden kendi etrafımda dönüyordum. Onların çıkmasını bekleyemezdim. Bir an önce ortalıktan yok olmam gerekiyordu ama öncesinde birinden daha hesap soracaktım. Benim hayatımın zehir olmasının sebebini bana vermeliydi.

Vermelilerdi. 


"Ben şu anda sakinleşmiyorum. Daha da sinirleniyorum farkındaysan! Gitmem gerekiyor!"dedim. Sinirden konuşmak bile zor geliyordu.


Havalimanına gidip bir an önce o kadının topraklarından def olup gidecektim tabi Doğukan bana engel olmasaydı.


"Her nereye gidiyorsan ben de seninle geliyorum..."dediğinde hem şaşkınlık hem de sinirim yüzünden tekrar bayılırım diye korkmadım.


Beni mi düşünüyordu?


Cevabı bile olmayan bir adam için fazla düşünceliydi.


Bana mı acıyordu?


İşte bunu düşünmek istemiyordum.


Yanımda birisi olmadan buradan çıkışım olur muydu?


Olmazdı.


Doğukan olmasa başka birisini illaki gönderirdi Eliz.


"Tamam ama ben kullanırım!" dedim. Daha fazla zorlamak istemiyor olsa gerek sessiz sessiz kendi tarafına geçti. Ben de vakit kaybetmeden geçtim ve arabayı çalıştırdım.


Bence de beni daha fazla zorlamamalıydı. Buna şükür etmemiz gereken bir seviyedeydik.


Kısa sürede ana yola çıktığımızda Doğukan sadece bana bakıyordu. Hareketlerimi inceliyordu. Hatta birazdan delirdiğime bile kanaat getirirdi.


Muhtemelen ağlayıp zırlamam bekleniyordu şu anda.


Muhtemelen değil gerçekten de öyle olmalıydı.


Sonuçta annem ölen annesini öldürmeye teşebbüsümden dolayı benimle arasına kalın duvarlar örmüştü. Psikolojimin alt üst olduğu dönemde ise babamla olan konuşmalarına şahit olmuştum bir çok kez.


Delirdiğimi düşünüyordu.


Bu bir çocuk için çok ağır bir şeydi.


Ona zarar vereceğimi bile söylediği olmuştu.


Ona göre ben aramızın bozuk olduğunu düşünerek kendi kendime psikolojimi bozmuştum.


Psikopattım ben... 


Kumsal ve Atlas'a olan hamilelik süreçlerinde ise benimle daha az görüşür olmuştu. Onu hiçbir zaman suçlamamıştım ama yine de içime oturmuştu. Eğer bana kırgınsa ve hâlâ beni suçluyorsa annesinin yaşadığını bilmesini isterdim ve önce onunla sonra da annemle konuşacaktım.


Saat 06:33 idi. 


Türkiye'de işler çoktan başlamıştı.


Son sürat havalimanın önüne geldiğimde aracı bir köşeye çektim ve arabadan indim. Soğuğu severdim. Üşümezdim ama hissetmiyor olmam normal değildi.


Doğukan da arabadan indiğinde peşime düştü hemen. Yalnız bırakmamakta kararlıydı. Telefonu kulağıma dayadığımda onun da birisiyle konuştuğunu fark ettim.


"Efendim kızım..."dedi dedem.


İçim sızladı. Derin bir nefes aldım.


"Kurumda mısın?"dedim her zamanki neşeli sesimle.


Bir ölüden farkı yoktu oysaki.


"Evet... Önemli bir şey mi oldu?"dedi dedem.


Daha ne olsun?


"Hayır... İki saate kuruma gelmiş olurum ama biliyorsun yorgunluk hali... Kurumda olursun değil mi? Seni görmeden bir yere gitmek istemiyorum! "


Dedem her zamanki gibi uzata uzata konuştu. Benimle her zaman öyle konuşurdu. Rahatlatmak için belki de ben öyle sanıyordum. Telefonu kapattığım dakika derin bir nefes alıp verdim.


"Eliz... Beklememizi söyledi."dedi Doğukan. İrkildim çünkü bu kadar yakınımda beklemiyordum.


Derin bir nefes alıp ona döndüm.


"Beklemeyeceğimi biliyor..."


"Biliyor ve bu yüzden rica ettiğimi söyle dedi!"


"Bekleyemem..."


"Özel uçakla daha kısa sürede Türkiye'ye geçilecekken sen hem burada bekleyip hem de onlardan sonra dönelim diyorsan şimdi gidebiliriz..." dediğinde bir kaçma girişimimin daha engellendiğine inanmak istemiyordum ama olan oydu.


Dinlenme koltuğunda oturup Eliz'in gelmesini beklemeye başladım.


Bunu gerçekten yaptım.


❤‍🔥💛❤‍🔥💛❤‍🔥💛❤‍🔥💛❤‍🔥💛❤‍🔥💛❤‍🔥💛❤‍🔥


Yazardan...


"Ülkelere geçtiğinizde bana haber verirsiniz ama dediğim gibi... Onun ortaya çıkışını hazmedip yeni bir plana kadar kendinizi koruyun. Ramiro'nun... Cenazesinin ne zaman def edileceğini de kararlaştırıp bana haber verin! "dediğinde Eliz, Lucas onu kendine çekip sarılmıştı.


Eliz'in sarsıldığının farkındaydı ve sonuna kadar onun yanında olacaktı.


"Sen hiç merak etme... Her ne karar verirsen ver ben senin yanındayım..."dedi Lucas geri çekilirken.


"Dolaylı yoldan bende..."dedi ve göz kırptı Libby ama mutluluktan çok uzaktı. Darwini olayı onu da epey etkilemişti.

Darwini ona zarar vermemişti ama yine de cümleleri ile çıldırtmaya yetmişti.


"Uçak hazır mı?"dedi Toprak.


"Her şey hazır dostum..."dedi Dimitris, omzuna vurdu ve Ostroverkhov'a döndü.


"Biz de geçelim yavaştan..."dedi. Ostroverkhov onu onayladı.


"Biz de... Alara onu durdurduğum için havalimanını uçurabilir..."dedi Eliz ama yine de kimsenin tadı tuzu yoktu. Herkes onu onayladıktan sonra araçlara binildi ve havalimanına doğru yol alındı.


Araçlardan inildiğinde doğruca uçağa geçildi. Alara'nın sabrının son demlerine oynandığının herkes farkındaydı.


Sesssiz sedasız geçen uçak yolculuğu Türkiye'ye vardıkları anda sanki hiç durmamış gibi son sürat hızlandı.


Uçağa bir girişleri vardı bir de çıkışları.


"Alara! Bizi bekle!"diye bağırdı Eliz giden aracın arkasından ama bir çare olmadı.


"Toprak! Araçlar?"dedi hemen Eliz , eşine dönerek. Neyseki Toprak araçları istemişti.


Araçlar geldiğinde saniye beklemeden araçlara binildi ve kusursuz İstanbul trafiğinde bir yarış başlamıştı.


"Ona engel olmamız gerekiyor... Ortalığı ayağa kaldıracak!"dedi Eliz. Araçta, Eliz'in haricinde Toprak , Alev ve Doğukan vardı.


" Onun yangınla ne ilgisi vardı? Kayıtlarda kiler tutuşması olarak geçiyor."dedi Toprak. Gözlerini şüpheli bir edayla kısmış karısına bakıyordu.


Eliz ilk başta kararsız kalsa da birazdan Alara'nın anlatacağını da varsayarak derin bir nefes aldı.


"Kiler yangınını çıkaran kişi Alara'ydı ama dedem kayıtlara öylesine bir yangın olarak geçirmişti. Bunun bile bir amacı varmış oysaki... Alara'nın garip bir mum takıntısı vardı. Şu anda mum gördüğü yerde yok edecek derecede nefret etmesinin sebebi de ondan. Neyse o gün. Yangın günü... Alara karanlık bir yere ihtiyaç duyarak ilk başta bodrum katına iniyor ama Birol eniştem ve babam izin vermiyor. Çatı katına çıkıyor. Orada da Sinem ve ekibi varmış anlattığına göre. En uygun yer olarak karanlık ve hiçbir yönden ışık girmeyen kileri buluyor. Sonrasında ise mumları yakıyor. Mumları yakıp kendine ortam oluşturmayı seviyordu. Severdi yani..."


Eliz derin bir nefes aldı ve keskin virajı sakin olmayacak bir şekilde döndü.


"Annemler çağırıyor Alara'yı. Kayboldu sanılıyor ilk başta. Herkesin yana yakıla kendisini aradığını fark edince apar topar çıkıyor kilerden. Mumları söndürmeyi unutuyor o telaşla. Alara bulundu diye evinde içindeki hengame bir anda patlama ile bölünüyor. Yangın ilk başta patlayarak kendisini gösterince bir sarsıntı oluyor. Dumandan etkilenen çok fazla kişi oluyor en nihayetinde babaannem de en çok etkilenenlerden. Nefes sıkıntısı olurken ben eve giriyorum. Hâlâ o yangına neden girdiğimi bilmem ama benim babaannem o yangında öldü ve Alara'nın hiçbir suçu yoktu. Evet kilerde mum yakması yanlıştı ama evdeki gaz kaçağının sorumlusu o değildi. Aslında yakılan mumlar değilde bodrumdan patlak veren kaçağın kilere ulaşması sonucunda çıkan bir yangındı ama bu daha sonra anlaşıldı. Anlaşılana kadar da..."dediğinde Eliz araba durdu.


"Devamı... Yukarıda."dedi ve arabadan indi. Alara'nın koşarak içeri girdiğini görünce hemen koşmaya başladı. Onunla birlikte diğerleri de.


"Alara!"dedi Eliz ama asansöre yetişemedi.


"Allah kahretsin!"dedi Eliz.


"Eliz!"dedi Toprak onun duvara yumruk atmasını engellemek için kendine çevirdi.


"Umarım odasında değildir!" dedi Eliz.


"Odasında beklemesini istedi!"dedi Doğukan küfreder gibi.


Eliz'in anlattıkları ile daha da kötü hissederken içinin nefretle dolduğunu fark etmişti. Alara'nın bir şeyleri gizlemek için olayları abarttığını fark ediyordu. Biliyordu ama bunun bir alışkanlık bir travma olduğunu bilmiyordu ve bu onu sarsmıştı.


Asansör tekrar geldiğinde beklemeden girdiler. Kat girdiklerinde ise bir bağırış çağırış tufanı kopuyordu.


"Eliz hanım...."dedi koridorda ilk rastladıkları kişi Bulut olmuştu.


"Katı boşalt ve kimseyi alma!" dedi Eliz.


"Baş üstüne..."dedi Bulut ve anında yok oldu.


"Emma kim mi? Yapma dede... Yapma Allah aşkına! Anneannemin yaşadığını biliyorum. Biliyorum ve siz bana bunu inkar ediyorsunuz!"


İçeri girmeden de Alara'nın cümleleri yanlarındaymış gibi giriyordu kulaklarına.


"Kızım... Sakin ol! Emma'nın kim olduğunu bilmiyorum demedim! Nereden öğrendin dedim!"dedi Orhan Karayel sakin tutmaya çalıştığı ses tonuyla.


Eliz'in ve ardından içeri giren üç kişinin de yüzlerinin sirke sattığını görünce sona geldiklerini az çok anlamıştı.


Sır perdeleri aralanmıştı. 


"Eliz?"dedi Orhan Karayel.


"Benden çok onun hakkı hesap sormak dede! Bize ne zaman söyleyecektiniz bilmiyorum ama ölü babaannemin dirilmesinin nasıl olduğunu bizimle paylaşmak istersiniz diye düşünüyoruz!"dedi Eliz buz gibi sesiyle.


"Anla artık öğrendik be adam! Neden böyle bir şeye giriştiniz! Niye beni onu kandırdın? Niye deli damgasına maruz kaldım ben... Annem tarafından? Hak ettim mi ben bunu?"dedi Alara gözünden akan yaşlara engel olmuyordu.


"Alara... Kızım. Otur konuşalım..."dedi Orhan ona doğru adım attığında Alara geri adımladı.


"Gelme! Gözyaşımı silmeni değil nedenine değecek bir cevap istiyorum. Çok mu şey istiyorum?"dedi Eliz'e bakarak. Hemen arasındaki Doğukan'a bakmadı. Bakarsa sakinleşirdi ve bundan sonra onunla nasıl konuşacağını da bilmiyordu. Kendisini yeterince güçsüz hissediyordu.


Sanki yıllardır olan kanatları kırılmış gibiydi. Yapayalnız kaldığını daha önce hiç bu kadar hissetmemişti. Yalnız değildi ama ruhen çok yalnızdı.


Eliz hayır anlamında kafasını iki yana salladı dolan gözleriyle.


"Onun kararlıydı. Babası öldüğünde ona kalan yer altı koltuğuna öncelikle kendisini yok ederek geçmek istedi."dedi Orhan Karayel yenik bir sesle.


"Yangın? O benim yüzümden olmadı mı?"dedi Alara.


Olmadı dese bir hiç uğruna aklımı kaçırdım diyerek sendelerdi.


Oldu dese canları tehlikeye attım diyerek darbe yerdi.


Her iki yönden de yanıyordu ve Orhan Karayel ilk önce Ziya'ya baktı ve sonda Alara'ya döndü. Alev ve Toprak ise kenardan delici, kesici her şeyi yok etmek istercesine ortalıktan alıyorlardı.


"Gaz kaçağı planlıydı!"dediğinde ilk darbeyi kabul etti Alara. Acı içinde yumdu gözlerini." O saatte olmasa bile akşamında planlı bir olay olacaktı ama senin kilerde unuttuğun mumlar bu olayın üzerini örttü."dedi Orhan. Anlatmak istemese de zorundaydı ve kalbi sızlıyordu.


Ortamdaki ölüm sessizliğini bölen Alara oldu.


"Peki... Son sorum... Bize neden söylemediniz diye sorup kendimi delirtmek istemiyorum. Sadece annesinin yani o kadının yaşadığını annem biliyor muydu? Tek istediğim bu! Bana bunun cevabını ver ! Seni rahat bırakacağım!"dedi Alara. Kalbini çekip sökebilseydi bunu yapmaktan geri kalmazdı. Salise düşünmeden yapardı.


"Lütfen..."dedi Alara bir kez daha gözlerinin içine bakarak.


"İlk başta hayır ama sonra öğrendi..."dedi Orhan.


Alara gözlerini yumdu. Onlara arkasını dönüp göz yaşlarını sildi. Ellerini saçlarına geçirip gülümsemeye çalıştı. Tekrardan onlara döndüğünde kapıya doğru ilerlemeye başladı.


"Bana izin yazın de..."dilini ısırdı bu niktsdat." Orhan Karayel... Süresini sonra belirlersiniz!"


"Alara..."dedi Orhan Karayel.


"Sonrasında Eliz ben birazcık nefes alacağım... Bana ulaşamazsınız merak etmeyin..."


"Alara..."dedi Orhan Karayel ona doğru yürümeye başladı ama Alara kapıyı açtı.


"Dağınıklık için kusura bakmayın ve iyi günler!" dediğinde çıktı ve kapıyı sertçe kapattı.


Orhan Karayel peşinden gitmek istese de Eliz onu durdurdu.


"Yapma... Zaten yıkıldı. Gidersen her şeyi daha da yıkacaksın. Onun sorgusu bitti ama benim istediklerim bitmedi dede..."dedi Eliz. Orhan Karayel'i durduran o olurken Doğukan odadan çıkmıştı. Alev de katı kontrol etmek ve odadaklieri baş başa bırakmak adına çıkmıştı.


"Ne zaman öğrendiniz?"dedi Ziya Atılgan. Geldiklerinden beri ilk defa ağzını açmıştı.


"Sen de biliyordun yani..."dedi Toprak. Sen de mi der gibi çıkmıştı kelimeler.


"Plana dahildi evlat... Bizim için görev herşeyden önemli!"dedi Ziya.


"Anladık onu..."dedi Eliz kendini tutamayıp. Sonrasında soruya cevap verdi." Dediğimiz gibi yer altından arkadaşımız olan Libby kaçırıldı. Onu ararken Alara şüphelendiği için Ramiro'nun peşine düşmüştü ve görülen o ki Emma ortaya çıkmak istemiş... Anlaşılan suç ortağı olan sizin haberi yokmuş..."dedi Eliz yazık der gibi bir ifade vardı yüzünde.


"Eliz! Sen yapma bari kızım..." dedi Orhan.


Eliz bu noktada güldü işte.


"Neden dede? Geleceğimi çizerken siz bana mı sordunuz? Ben her gece ölümünden kendimi suçlarken daha bu sabah benim yüzüme bakarak her şeyi sizin için yaptık dedi! Bizim içindi de bizim niye haberimiz yoktu. Ben çocukluğumun mahvedilmesini hak etmedim. Alara da hak etmedi. Hadi beni geçtim. Ben zaten Sinem ve Nisan'ın bunalımları ile sıkışacak bir delik arıyordum ama Alara... Onun suçu neydi?"


"Bilmiyorum. Toplamaya çalıştım ama buraya kadar dayandı. Olmadı. Emine bir oyun kurdu Castelli için ve biz de ona uymak zorundaydık. Planda siz yoktunuz. Alara'nın durumu Hale'nin geçirdiği nöbetler yüzünden oldu. Elimde değildi işte. İdare edemedim. O gitti ve herkesi toplamak bana kaldı. Olmadı Eliz... Yapamadım..."


"Taşları yerleştirdin ama zeminin sağlam değilmiş be dede... Bir yere kadar anlarım seni ama bu olmadı dede... Ne ben ne o ne de diğerleri hiçbirimiz hak etmedik. Bizim için yaptığınız gelecek bizim ayağımıza dolandı. Peşimde beni be kocamı öldürmeye çalışan bir sürü mafya lideri var. Emma'nın kurucu üye olduğu bir yer altı masası var. Önümde uzun bir gelecek var belki ama o da sayenizde karanlık... "dedi Eliz dolan gözlerini dedesinin üzerinden çekip kendisini belinden tutarak destek olan kocasına dönüp elini tuttu.


"Eliz... Ne kast ettin sonda?"dedi Orhan Karayel. Altta yatan imayı hissetmişti. Sık aldığı nefesler yüzünden gömleğinin iki düğmesi çoktan açılmıştı.


"Herkes öğrendi sonuçta... Ben demesem de Emma sana kesin diyecektir! Bunca zaman planlarımın bilincinde olup hiç duymamış gibi tepki verdiğine göre bu da senin için çok zor olmaz... Özür dilerim ve seni de asla affetmeyeceğim!"dedi Eliz ve Toprak'ın elini çekiştirerek onu da kendiyle birlikte odadan çıkardı.


Yürüyordu.


Buna yürümek denirse.


"Eliz..."dedi Toprak durup onu kendine çekti. Yürüyemediğinin farkındaydı.


"Dayanamıyorum..."dedi Eliz ve kollarını, Toprak'a sardı.


Toprak eğilip onu kucağına aldığında Eliz ses etmedi. Zira yürümeye daha da dermanı kalmamıştı.


"Geçecek..."dedi Toprak.


"Gün geçtikçe ihanetler ile yediğim hançerler canımı acıtıyor..."


"Bence bunları sindirebilmek adına dağ evine geçelim karıcığım..."


"Sen nereye ben oraya kocacığım..."


🖤💙🖤💙🖤💙🖤💙🖤💙🖤💙🖤💙🖤


Bir kaç gün sonra...


İtalya...


Yazardan...


Elindeki telefonunun titremesi ile yürüyüşüne ara verip bakışlarını telefonuna çevirdi. Ekrandaki isim onu şaşırtmıştı. Telefonu açıp hedefindeki odaya doğru yürümeye devam etti.


"Efendim Alara? Önemli bir şey olmasa sen beni aramazsın?"dedi Nisan.


Alara'nın onu aramasının altından bir şey çıkacağına adı kadar emindi.


"Benim için önemli ama senin için önemine karar veremem elbette... Bana yardım edebilecek misin?"dedi Alara. Sesindeki kararlılık her zamankinden daha farklıydı ama Nisan bunu anlamadı.


Odaya girdiğinde Leonardo da tam onu aramaya hazırlanıyordu ki buna gerek kalmadığını anladığından yüzündeki sorgulayıcı bakışları serbest bıraktı.


Nisan bugün geç kalmıştı.


" Ederim etmesine de ne konuda?"dedi Nisan. Birazdan sorguya çekileceğinin bilincinde olup Leonardo'nun yanına kadar gitti. Masaya oturduğunda Leonardo'dan bakışlarını çekmiyordu.


"Castelliler konusunda... Sana atacağım dosyaya bakmalı ve bana yardım etmelisin!"dedi Alara.


"Eliz?"dedi Nisan. Ondan böyle bir haber almamıştı.


"Onun haberi yok ama herkesle birlikte öğrenecek! Bana yardım edecek misin?"


"Bilemiyorum... Eliz'in haberi olmadan bir şey yap-"


"Eliz'in işine yarayacak bir bilgi ama... Onun kafasını birazcık toplaması gerekiyor Nisan! Zor zamanlar... Zamanlardan geçiyorlar."


"Ne oldu ki?"dedi Nisan kaşlarını çatarak. Leonardo dikkatle onu izliyordu.


"Yardım edersen anlatırım..."


"Alara..."


"Akşama kadar düşün ama konuştuğumuzdan ekipten kimsenin haberi olmasın!"deyip kapattı Alara.


Nisan onun ne iş çevirdiğine bir anlam veremezken Leonardo'nun kendisini çatık kaşlarla izlediğini fark etti.


"Canım kocam..."diyerek kollarını boynuna doladı hemen Nisan.


"Şirinlik yaparak kurtulamazsın Nisan! İşim var deyip gittin. Dört saattir ortalıkta yoksun! Başına bir şey geldi sandım!"


"Peşimdeki korumalardan kurtulduğum için de kızgınsındır şimdi sen..."dedi Nisan, saçlarıyla oynuyordu ve bu durum Leonardo'nun odaklanmasını zorlaştırıyordu.


"İyi hatırlattın. Aferin ama dikkatimi dağıtarak kurtulamazsın demiş miydim?" dedi Leonardo, Nisan'a doğru eğilip.


"Demiştin ve her zaman boy avantajını kullanamazsın!"dedi Nisan da gülerek.


"Öyle mi?"dedi Leonardo daha da yakınlaşarak. Bakışları ne yapmak istediğini adeta haykırırken kızma amacını çoktan unutmuştu.


"Öyle..."dediğinde Nisan tam öpecekken kapı çalınmadan açıldığı için kızgın yağa değmiş gibi birbirlerinden ayırdılar. Leonardo öksürürken , Nisan masadan inmişti.


"Ben geldim... Sanırım mükemmel bir anda da giriş yaptım!"dedi Lorenzo gülerek.


"Bu senin zamanlamana..."diye kendini kaptırmış giderken Leonardo, Nisan ona bir dirsek atınca susmak zorunda kaldı.


"Öyle öyle ikiz çok dakik bir insanım... Beni özlemediğinizi düşüneceğim ama!"dedi Lorenzo. Hâlâ gülüyordu. Nisan ona doğru gidip sarıldı.


"Yengem diye boşuna demiyorum işte..."dedi Lorenzo.


"Ben sana yengeyi göstereceğim bekle bekle!"dedi Nisan geri çekildiğinde.


"Ne yaptım ki?"dedi Lorenzo bilmezlikten gelerek.


"Düşünecek bolca zamanın var gibiydi Lorenzo... Hatırlatmayı ikizinin yapacağını düşünüyorum!" dedi Nisan ve Leonardo'ya göz kırptı. Sonra da odadan çıktı. Kocasını durdurmak gibi bir hataya düşemezdi.


"Bahsettiği olay şu yazlık meselesi ve senin bir hafta kapıda yatışın mı ikiz?"dedi Lorenzo gizli bir dedikodu verir gibi ağzını eliyle kapatarak.


"Annem ve babamın seni neden yaptıklarını bazen anlamakta güçlük çekiyorum!"


"Ben olmasaydım sen de olmazdın! İkiziz biz!"dedi Lorenzo gülerek.


"Sayende hiç unutamıyorum!"


"Teşekkürler!"


"Daha içerideyken işini halletmem gerekiyordu!"dedi Leonardo alnını ovalarken.


"Olan olmuş!"dedi Lorenzo. Asla bu konularda darılmaz hatta üstüne bile alınmazdı.


"Niye geldin?"


"Seni özledim!"


"Lore!"


"Gizli bir iş... Yeni haberler ve kaoslar!"dedi Lorenzo ellerini sihir yapar gibi garip hareketler yaparak.


"Gizliyse neden gizli olduğunu söylüyorsun?"dedi Leonardo. Bazen neden ikiz olduklarını sorguluyordu.


"Merak et diye!"


Bu sefer gerçekten bir kavga patırtı kopmuştu.


💣💣💣💣💣💣💣💣💣💣💣💣💣💣💣


1 hafta sonra...


"Toprak... Görüşme başlamak üzere!"diye seslendim.


Bir haftadır tüm herkesten kendimizi soyutlamıştık. Ramiro'nun cenazesinden sonra ortadan tam anlamıyla toz olmuştuk bütün ekip olarak.Sadece önemli telefonları açıyorduk ikimizde. Onun haricinde gelen çağrılar umurumuzda bile değildi.


Evdeki bütün herkes öğrenmişti. Emma'nın kim olduğunu. Sinem'den saklıyorlardı çünkü onun Castelli ile olan bağlantısı olduğunun herkes farkındaydı.


Bir haftadır ne yapacağımız konusunda düşünüp duruyorduk ve bir sonuca illa ki vardık. Artık onu hayata geçirmemiz gerekiyordu.


"Geldim hayatım..."dedi ve hemen yamacıma oturdu. Elindeki kahveyi ve bitki çayını da masaya koyup kollarını bana doladı.


"Ben çağırdığımda hep böyle gelecek misin?"


"Hep..."dedi Toprak.


"Ben de ben de..."dediğinde içeriye yabancı bir ses doldu.


Dimitris...


Korkulu belamız.


Rusya'da olması bizim için bir sorun teşkil etmiyordu. Saat kaç demeden arıyordu. İlk başta halimizi hatrımızı sormak için arıyordu. Sesimiz çıkmıyor bu yüzden ama sonraları bizimle uğraşmak için aradığını anladığımız için engellemiştik onu her yerden ve her ikimizde.


"Düş yakamızdan be adam! Sal bizi! Evliyiz biz!"dedim isyan ederek. Hepsi güldü. Yüreğimiz kan ağlasa da gülen bir tarafımız olduğunu inkar edemezdim.


"Bıraktığımızdan daha iyisin... İyisiniz!"dedi Lucas. Gülümsedim.


Ben iyiydim de...


"Alara nerede?"dedi Daniel.


"Şu sarışın olan değil mi?"dedi Dimitris. Rehberinde bir sürü sarışın olunca karıştırıyordu ara sıra.


" Rus mu sandın sen onu?"dedi Kaan gülerek. Herkes güldü buna. Eğer öyle sandıysa bir süre dalga geçerdim.


"Hayır ama çakma mı yoksa gerçek mi olduğunu sordum ilk fırsatta!"dedi Dimitris.


"Ha bir de yürüdün..."dedi Yiğit abim.


"Kolonya abiciğim kolonya... Biri gitti iki kaldı dedik sonra o iki bir oldu... Elde sıfır mı kaldı şimdi?"dedi Yağız abim efkarla.


Anna ve Daniel ile takılarak fabrika ayarlarına geri dönüş yapmıştı bir tanecik abim.


"Yürümedim. O uzun boylu, siyah saçlı olan , kurumun özel olarak yetiştirdiği çekici çocuk bu görüşmede yok değil mi?"dedi Dimitris kameraya daha da yaklaşarak.


"Kimden bahsediyor bu?"dedi Büşra.


İç sesimi dile getirdi.


"Şu yön olan çocuk işte... Ostro. Bana B12 mi alsak..."dedi Dimitris.


"Sana direkt beyin almak gerek sanki!"dedi Anna.


"Sonunda... Bu öneriyi kim sunar diye bekliyordum!"dedi Libby.


"Doğukandan mı bahsediyorsun sen bakayım?"dedim.


"Evet! Ne zaman Alara ile konuşsam bir anda dibimde bitiyor... Bence o ondan hoşlanıyor... Sence?"dedi Dimitris hemen dedikodu pozisyonuna geçmişti.


"Elinde bir çay ve çekirdek eksik!"dedi Alp.


"Gel beraber olsun... Vallahi çok canım sıkılıyor ya! Bir aksiyon yok! Olay yok! Bari dedikodu yapalım!"dedi Dimitris.


Kesin yine sevgilisinden ayrıldı.


"Aksiyona az kaldı Dimitris... Tilkilerim her an çalışıyor..." dedim ve elimi şakağıma bastırdım.


"O... Yeni ve sıcak olay... Umarım olaydır çünkü ne zaman arasam orası başka şeyler için çalışıyor!"dediğinde Dimitris içtiğim bitki çayı boğazımda kalınca öksürmeye başladı. İması ile herkes gülmüştü. Ben de kıpkırmızı kesilmiştim. Gecenin bir yarısında aradığında ne yapmamı bekliyordu bu adam?


"Karımı öldürmeye çalıştığın için senin ölümün benim elimden olacak dostum!"dedi Toprak.


Dimitris, Toprak'ı ile ilgili her cümlesinin sonunu dostum ekleyerek bitiyordu ve benim biricik kocam buna epey kıl olmuş durumdaydı.


"Karımlar kocamlar havada uçuyor maşallah!"dedi Yiğit abim kinayeli bir şekilde.


Abilerim resmen kaynanalık yapıyorlardı.


"Size de bulalım buralardan..." dedi Libby hemen.


"Sen akıllanmadın herhalde!" dedi Lucas anında gülen yüzü ciddileşti.


"Offf! Sanki evlenecem dedim! Evlendireyim dedim sadece!" dedi Libby. Herşeye rağmen hiçbir şey olmamış gibi son gaz devam eden nadir şahsiyetlerdendi kendileri.


"Bir şey soracağım ben... Hani o gün sen dedin ya evlendiğinize inandıramazsınız beni diye..."dedi Alp, Lucas'a. Bu o anda benim de dikkatimi çekmişti ama anın yoğunluğu ile irdelememiştim.


"Abim olacak bu herif her önüme gelen ile evleneceğimi düşündüğü için bir sözleşme imzalattı bana!"dedi Libby somurtarak.


" Haksız değil gibiyim... "dediğinde Lucas, Libby göz devirmişti.


"Nasıl bir sözleşme o?"dedi Yağız abim.


Bundan daha önce haberleri olsa daha önce kesin yaparlardı bana... Neyse ki evliydim ve mutluydum...


"Ben ölene kadar geçerli bir sözleşme... Eğer benim iznim yoksa o evlilik gerçekleşmiş olamaz... Hadi oldu diyelim Libby bütün servetinden vazgeçmiş olacak ve tek kuruşu elinde kalmayacak..."dedi Lucas.


Vallahi çok zekiceydi. Özellikle de Libby gibi şıp sevdi bir insan için.


"Nasıl kabul ettin?"dedi Emel.


"Bütün Morrison servetinden vazgeçmek demek... Kaç banka eder bilemiyorum. Daha o kadar aklımı kaçırmadım neyseki ya da aklımı çelecek birisi daha çıkmadı!"dedi Libby.


"Al işte..."dedi Lucas. Malım ortada der gibi baktı Libby'e.


"Tüh... Bundan daha önce haberimiz olsaydı biz de yapardık!"dedi Yağız abim.


" Ben imzalar mıydım?"dedim.


"Yok sen onu yedirirdin bize kesin!"dedi Yiğit abim.


"Kesinlikle... Neyse güzel ekibim... Güzel bir tatile çıkacağımızın farkındasınız değil mi?"dedim.


"Her şey hazır..."dedi Dimitris.


"Alara ve Doğukan'a nasıl ulaşacağız?"dedi Yağız abim.


"Ben ulaşırım onlara..."dedim.


Sonrasında bir iki şey daha ekledikten sonra onların devam edeceği görüşmeden ayrıldık biz.


Alara'nın bir haftadır nerede olduğunu biliyordum. Hepimiz zamanında sanki bir gün evden ayrılacakmışız gibi kendimize bir mesken almıştık ve Alara da kendine bir yazlık almıştı. Adresini de sadece bana vermişti. Günlerdir oradaydı. En azından ben her gün onu konumdan kontrol ettiğimde oradaydı. Aradığımda her zaman açmıyordu ama sesini duyuyordum.


Kelimenin tam anlamıyla yıkılmıştı.


Telefonumun masanın üzerinde titreştiğini fark edince hemen telefonumu elime aldım ve çağrıyı yanıtladım. Bundan önceki yirmi sekiz cevapsız aramanın tek sorumlusu Dimitris idi. Onun yüzünden sessizdeydi telefonlar.


"Efendim Doğukan..."dedim.


Alara kadar olmasa da onun yıkılışı ile yıkılan da bir Doğukan idi. Her gün arayıp bilgi alıyordu. Daha doğrusu ben konuşurken bizi dinliyordu. Adresi ne kadar vermiş olsam da gidip konuşamıyordu. Onu durduranın ne olduğunu bilsem de bir şey diyemiyordum işte.


Bir çıkmaz sokaklı ilişkiydi...


"Alara ile konuştun mu?"


"Artık sen mi konuşsan?"dedim eşimin yanına oturdum.


"Açmıyor ki!"


"Kapısında bekleyeceğine yanına git! En fazla döver!"


"Keşke dövse... "


"Denemeden bilemezsin! "


"Yalnız kalmak istiyorum dedi..."


Kurumdan çıkmadan önce yetişmişti yetişmesine ama Alara'nın o anlık sinirinden Doğukan da nasibini almıştı. Alara çok sıkıya gelmezdi. Daralıyordu. Ve şu sıralar kafası yeterince doluydu.


"Tamam bekle arayacağım ama bu son... Zaten eninde sonunda ikna etmek için ya sen ya da ben konuşmaya gideceğiz!"dedim ve Toprak'a elimi uzattım. Hemen telefonunu verdi. O sırada Doğukan ile konuşmaya başlamıştı. Aralarında su sızmayan bir arkadaşlık seziyordum.


Alara'm her zamanki gibi uzun uzun bekletti beni ve en sonunda açtı.


"Beni Toprak'ın telefonundan aradığında sen olduğunu anlamıyor değilim!"dedi Alara hemen azarlar şekilde. Her zaman sesini mutlu tutardı ama bugün ayrı bir hüzün var gibiydi. Sesinde bir dalgalanma vardı.


"Ağladın mı sen?"dedim anında ciddileşip ayağa kalktım. Konuşmaları Toprak ve Doğukan da duyuyordu çünkü hoparlöre almıştım..


"Hayır... Sadece. Boş versene... Seni çok sevdiğimi bil olur mu?"dedi Alara.


Aklımdan geçen şeyi yapmazdı değil mi?


"Si....!"dedi Doğukan telefonumdan. Anlamıştı. Ben de anlamıştım.


"Ne saçmalıyorsun bilmiyorum ama yanına geliyorum!"dedim.


"Hayır... Gelme! İstemiyorum. Babamlar Amsterdam'dalar... Onlara göreve çıktım dedim. Sorarlarsa... Yani babam sorarsa beni idare et."


"Alara! Kendine gel! İçtin mi sen?"


"Hayır... Saçmalama...Tek içtiğim şey!"dediğinde burnunu çekti. Ağlıyordu. İyi değildi. Hem de hiç iyi değildi. Devam etti ama zorlanıyordu." Vişne suyu... Ondan da sarhoş olmam... "dediğinde kalktığım yere geri oturdum. Zihnimin tozlu sayfalarında bir anı canlandı.


~


"Bu resimde neler görüyorsunuz kızlar..."dedi psikolog.


Babaannemin ölümünden sonra bize iyi gelecek diye gönderilen bir psikiyatri seansındaydık Alara ile. Onun yalnız kalmasını istemediğim için seanslarımı onunla birlikte alıyordum.


"Mum..."dedi Alara ve birden oturduğu yerden bir hışımla kalkıp odadan kaçarcasına çıkınca psikolog da peşinden koştur koştur çıktı. Bir anda için ne yapacağımı bilemedim ve ben de peşlerinden gitmek için kalktım ama kalkarken masanın üzerinde duran , Alara'nın benden gizli yaptığı ödevlerinin yere düşmesiyle gözlerim onlara takıldı.


Yere eğilip onları toplarken neler olduğunu deli gibi merak ettiğim için gözüm kaydı ve okudum. Özeldi ama ben bunu çoktan hiçe saymıştım.


İkimize verilen ödevler aslında aynıydı ve ben bunu soruları okuyunca anlamıştım.


'' Ölmeden önce yapmak istediğiniz tek şey ve nedeni...''


Bu nasıl bir soruydu böyle?


Yine de üzerine düşünmeden Alara'nın cevabını okudum.


'' Vişne suyu içmek... Bu hayatta en nefret ettiğim meyve o ve eğer ben ölmek istiyorsam vişne suyu içerim çünkü bu hayattan gidecekken suçu olmayan bir meyvede nefretim kalsın istemiyorum. Sonuçta o nefreti ondan daha çok hak edenler olmuş olacak ki ben bu kararı vermişim.''


Sonrasında Alara geldi ve seansa hiçbir şey olmamış gibi devam ettik.


~


"Hayır!"dedim resmen bağırarak.


" Ne? "


"Delirdin mi sen? "


"Sen... Biliyor musun anlamını!"dedi Alara. Afallamıştı.


"O seanslarda ben vardım yanında! Sakın yapayım deme! Sakın! Geliyorum!"


"Gelme... Çünkü artık çok ge-"derken suratına kapattım.


"Doğukan. Eve gir! Bir yolunu bul ve o eve biz gelmeden önce gir!"dedim.


Toprak bakışlarıyla Doğukan ise seslendirerek sordu." Ne oldu?"


"Ölmek istiyor... İntihar edecek..."


Alara'nın intihar etmeye kalkışmasını bekliyor muydunuz?


Sizce bu intihar girişimi durdurulabilecek mi?


Doğukan o eve girebilecek mi? 


Instagram≈ biraksamsefasitohumu


Loading...
0%