Yeni Üyelik
37.
Bölüm

37. Bölüm~ Mektup...

@feusa

Evet kaoslarımız kaldığı yerden devam ediyor...


Keyifli okumalar..♥


Eliz Erçil Karayel...


Buradaydım...


Karşısında...


Yıllar sonra onu gördüğüm ilk an kendi toprakları olmuştu. Emma Forster...


Babaannemin tamamen Türk olmadığını en başından beri biliyor olsam da böylesine bir ölüm oyunu ile eski adını kullanmaya döneceğini hiç düşünmemiştim.


Hep düşünmediğim yerlerden darbe yiyordum.


Şükürler olsun buna da alışmıştım.


Benim babaannem o yangında ölmüştü. Benim babaannem en sevdiğim hali ile o zamanda kalmıştı ve şimdi karşımdaki kadın canlı da olsa benim babaannem ile uzaktan yakından alakası olamazdı.


"Eliz... Kızım!"dediğinde sesini bile özlediğim zamanlar bana affetme dercesine göz kırpıyordu.


"Erçil de anlaşmıştık... Umarım konuşman uzun değildir çünkü bekleyenim var..."dedim gayet soğuk ve ruhsuz bir şekilde. İçimdeki yangına zıt bir şekilde.


Sadece benim değil onun da bir sürü bekleyeni vardı. Yıllardır hem de.


En başta dedem... 


Onun konuşmalarında Emma ismini duyduğumda en başta şüphelenmem gerekiyordu. Sanırım bu konuda ne kadar aptal olduğumu vurgulamama gerek yoktu. Bu aptallıktan da üst bir düzeydi.


Sonrasında babam... Ve annem.


Babam sandığım kadar masum değilmiş. Bu da benim en çok şaşırdığım bir diğer konuydu. Annesinin yaşadığını on yıldan fazladır benden saklayan bir insan ben yirmi beş yıllık düşmanının çocuğu ile sevgili oldum diye darılmıştı. Şimdi bu ortaya çıkanlar adil miydi?


Değildi...


Hele o krizler geçirdiğim günlerde yanıbaşımda çaresi yokmuş gibi bekleyen annem...


İlacını elinde bekletip acı çeksin diye izlemek gibi bir şeydi bu.


Adiceydi.


En başından beri hiçbirimiz hak ettiğimiz şeyleri yaşamamıştık. Çocukluğumuz da buna dahildi.


"Çok değişmişsin..."dedi Emma Forster.


Güldüm.


Ne bekliyordu? Onların yarattığı hayat bizi hiç yıpranmamış gibi duracak mıydım karşısında?


"Sadede gelmeyecek-"derken sözümü kesti.


"Yer altındaki yerime geçmeni istiyorum!"dedi bir anda.


Şaşırmadım. 


Zaten amacının bu olduğunu anlamak için kâhin olmaya gerek yoktu. Yer altından aldığım bilgiler ile çoğu şeye cevap bulmuştum. Eksik taşlarda zamanı gelince oturuyordu.


"Bunun cevabını daha önce dedeme vermiştim ama bir kez de sana söyleyeyim o hâlde. Ne senin gücünü ne de koltuğunu istiyorum."


"Ama bir koltuğun olmadan iler-"


"Koltuğumun olmadığını da nereden çıkardın?"


"Öylece giremezsin!"dedi Emma bana kızarak.


Ondan emir almıyordum. Bana ne yapacağımı söylemeye de hakkı yoktu.


"Sana bu konuda bir şey sorduğumu hatırlamıyorum. Yani... Bu konu seni ilgilendirmez..."dedim net bir şekilde. Anlamayan oydu.


"İlgilendirir! Sen benim torunumsun!"


"Dum... Ben Emine Erçil Karayel'in torunuydum. Sen Emma Forster'sın. Seni ilgilendiren konularla ilgilenmiyorum... Başka diyeceğin yok-"


"Benimle birlikte hareket etmezsen zarar göreceksin!"dediğinde güldüm.


Daha ne kadar zarar görecektim ?


"Bakalım şöyle bir geçmişe... On beş yaşımdan sonraki hayatım bir kabus gibi ilerledi. Kendimi katil sandım. Alara'nın intihar etmesiyle yüzleştim. Daha doğrusu bir intiharla tanıştım on altı yaşımda. Altını çiziyorum daha on altı yaşımdaydım."


"Eliz-"


Ona izin vermedim. Zarar görmediğimi mi sanıyordu. O zaman dinleyip öyle karar vermeliydi.


"On yedi... On sekiz... On dokuz... Yirmi... Toplanmakla geçti ya da toplamakla. Yirmi bir. İlk defa vuruldum. Vuruldum ve hasar aldım. Anne olamayacağımı öğrendim. Yirmi iki... Yimri üç... Yirmi dört... Tedaviler. Türlü türlü acılar. Acıları herkesten saklamalar ama hâlâ bir umut var çünkü tedavi yüksek de olmasa olumlu sonuçlanabilir!"dediğimde boğazıma yumru oturdu. Devam ettim. Canım hiç yanmamış mı sanıyordu bu kadın?


"Yirmi beşş... Tekrar vuruldum. Tedavilerim , acılarım... Hepsi boşa gitti. Tedaviye olan umudum azaldı. Zaten işe yarama olasılığı da azaldı. Böyle binde bir ihtimal ile çocuğum olabilir... Sonrasında abim dediğim adam öldü. Kollarımda can verdi ve ölmeden önce dediği tek şey neydi biliyor musun? Beni affet... Onu affettim ama sizi affetmeyeceğim! Ben affetsem de acılarım sizi affetmez Emma Forster!"dedim ve arkamı dönüp buradan gitmek için arabama doğru ilerlemeye başladım ama vazgeçtim. Arkamı tekrardan döndüm.


Gözlerinden akan yaşlara dünyayı yakacağım kadının göz yaşları artık canımı bile yakmıyordu.


Beni bu hâle getiren de onlardan başkası değildi.


"İstiyorsanız çabalamaya devam edin ama kırık bardak eski halini almaz. Alsa da dayanmaz ve benim dayanacak gücüm yok. Bundan sonra karşıma çıkmazsanız iyi olur. En azından birbirimizi daha fazla kırıp dökmemiş oluruz. Gerçi o dediğim şey ortada kırılacak bir şey kaldıysa olurdu! Gördüğünüz üzere ben de ne kırılacak bir kalp bıraktınız ne de sığınacak bir liman..."dedim.


Bu sefer arkamdan seslense dahi durmadım ve arabaya bindim. Onlar hâlâ arkamdan bakıyorlardı.


"Doğukan bırak gerçekten öldürmek gibi bir amacım yok! Sadece konuşmak istiyo-!"diye kapıyı açmak adına zorluk çıkaran Alara beni fark etmesi ile durmuştu. Baştan aşağıya inceledi beni.


"Ağladın mı sen?"dedi hemen. Toprak da bana dönmüştü onun yüzünden. Hatta ellerini koluma koyup beni kendine çekip yakından bakmıştı.


"Hayır..."dedim. Ağlamamıştım sadece gözlerim dolmuştu.


"Gözlerin kızarmış ve ben o kadını parçalayacağım! Sakince konuşmaktan da vazgeçtim! Onu elimden ala-"derken sesi bir anda kesildi Alara'nın. Sonrasında ise bedeni tam da arkasındaki Doğu'nun kucağına düşerken gözleri de kaymaya başlamıştı.


"Doğukan! Doğu... Üçüncü de!.. Ne olur dediğimi... Hatırlıyor...sundur... Umarım!"


Alara'nın son kelimeleri bunlar olurken biz şaşkınca onlara bakıyorduk.


"Başka çarem yoktu. Ayrıca uyuması da gerekiyordu."dedi Doğu iğneyi cebine koydu. Toprak arabayı çalıştırdığında ben hâlâ Alara'ya bakıyordum.


"Sen ne zamandan beri sakinleştirici taşır oldun?"dedim kaşlarımı çatarak


"Uzunca bir süredir..."dediğinde Alara'ya bakıyordu.


"Gözlerini Rusya'da açtığında tepkisi ne olacak dersiniz?"dedi Toprak'ım... Kocam!


"Bence ilk işi yönleri yok etmek olacaktır!"deyip önüme döndüm göz kırparak.


"Alamadığı iki rövanş vardı zaten... Bir tane daha eklendi."dedi mutsuz çıkarmaya çalıştığı sesiyle Doğu ama gram mutsuz değildi.


"Siz ne konuştunuz?"dedi sevgili eşim. Dayanma süresi ancak bu kadardı işte.


"Koltuğuna oturmamı istedi ve ben de böyle bir şeyin gerçekleşmeyeceğini anlattım."


"Bu kadar mı?"dedi.


"Bu kadar... Karşıma çıktığındaki tavrımın bundan daha iyi olmayacağını da anlamış olduğunu düşünüyorum..."dedim ve derin bir nefes aldım.


"Pes etmeyecek gibi sanki!"dedi Toprak. Başımı salladım.


"Alara'nın intihar girişiminde bulunduğu daha öğrenmemiş olmalı... Yani onun da karşısına çıkacaktır. Sadece onun da değil diğerlerininde!"dedim gayet de rahatsız bir şekilde.


Hiçbirinin özellikle de Alara'nın karşısına çıkmasın8 istemiyordum.


"Onu bu kadar sınıra getiren ne oldu Eliz?"dedi Doğu arkadan. Alara hakkında bilgi almaya çalışıyordu ama ben ona bu bilgiyi vermeyecektim. Çok istiyorsa kendisi öğrenebilirdi. Alara yalnız başına yazlıkta kaldığını duyunca karşısındaki boş yazlığı aldığı gibi onunla konuşarak da iletişim kurmayı öğrenmesi gerekiyordu.


"Onu ona sormalısın..."dedim gayet de sakin bir şekilde ama Toprak elbetteki çöpçatanlık yaptığımı anlamıştı.


"Söyler mi?"


"Denemeden bilemezsin..."


Daha da yol boyunca hiçbirimiz konuşmamıştık... Sessiz sedasız ki bunda Doğu'nun Alara'yı bayıltmasının payı büyükken en sonunda uçağa binmiştik.


*****


06:34.


Sabaha karşı Rusya'ya inmiştik. Ostroverkhov malikanesini bize açmıştı. Hemen yanında da Dimitris'in en az Ostroverkhov kadar gösterişli ama ondan küçük malikanesi de bizim için ayarlanmıştı. Ekibi yarı yarıya bölerken biz dördümüz de Dimitris'in malikanesinde kalma hakkı kazanmıştık.


Bu şerefe nasıl eriştiğimizi sorgulamak istemiyordum.


Bu durumun kasıtlı yapıldığı ortadaydı.


Dimitris her an bizleri basmak için yapmıştı.


Ama çabalarına kazık sokmak gibi bir huyum vardı ne yazık ki. Ne yapıp edip Ostroverkhov'un malikanesine geçecektim.


Arabadan indiğimizde Toprak elimi tutarken Doğukan, Alara'yı kucağına almıştı. İki saate kalmaz uyanırdı ve bu sessizliği arayacağımız kesindi.


"Hoşgeldiniz... Hoşgeldiniz... "dedi kapıda bizi karşılayan Dimitris.


"Hoşgeldik de seni görünce hoş kısmı bir gitti gibi!"dediğimde göz devirdi.


"Bu gerçek sarıya ne oldu?"dedi Alara'yı göstererek Dimitris. Doğukan'ın bakışlar tam çekip duvara asmalıktı. Doğukan homurdana homurdana içeri girdiğinde Dimitris kulağıma doğru konuşmaya başladı.


"Bu adamın dağdan inmediğine emin miyiz?"


"En azından senden daha efendi !"dediğimde Toprak halimize gülerek beni içeri çekiştirdi. Dimitris ise kapıyı örterek yanımıza geldi.


"Beni onunla kıyaslandığına inanamıyorum!"dedi Dimitris. Anlaşılan uykusunu almıştı ve zihni fıldır fıldırdı.


"Haklısın bu Doğu'ya hakaret olur!"deyip salona geçtim.


Doğukan, Alara'yı koltuğun üzerine yaptırmıştı. Onu bir odaya yatırmak hem onun için hem de bizim için iyi olmazdı. Daha yeni bir girişimde bulunmuştu. Zihni bulanıp bir tekrara düşebilirdi. Fikri bile kötüydü.


"Odaya geçseydiniz..."dedi Dimitris. Arada bir gösterdiği insancıl davranışlar ile gözlerimi yaşartmayı başarıyordu.


" Burası iyi..."dedi Toprak. Toprak'ımın ayarlarını herkes uyanana kadar bozmazsa iyiydi.


"Sen öyle diyorsan sıkıntı yok... Dostum!"deyip salondan çıktı.


"Bunu bilerek yapıyor değil mi?"deyip bana döndü. Başımı evet anlamında salladım. Muhtemelen dostum kelimesinden hoşlanmadığını fark etmişti ve bunu o yüzden kullanıyordu.


"Ne yapacağız?"dedi Doğukan. Bakışlarımız ona döndü.


"Ramiro'nun bir vasiyeti varmış. Öncelikle onu okuyacağız . Birazdan yandaki malikaneye geçmiş oluruz. Sonrasında ise planı tamamlayıp işleme koyarız!"dedim. Koltuğa oturduğumda içeri pikeye dolanmış bir adet Alev girdi. İlk olarak Toprak'a sarıldıktan sonra gelip yanıma oturdu.


Teknik olarak görümcem olsa da benim için kız kardeşimdi. Sanırım onun içinde ben öyleydim.


"Uykun var gibi?"dediğimde başını salladı. Sarılarak oturuyorduk. Ben oturuyor o uyuyor gibiydi daha çok.


"Emel ile aynı odaya düşmek gibi bir hata yaptım..."


"Ne oldu ki?"dedim.


"Kaan geldi ne olacak? Sonra ben odadan kovuldum ve sonra abisinden daha doğrusu ikizinden kaçmayı başarıp bu malikanede kalan Libby'nin odasına gitmek zorunda kaldım. Orayı da Alp bastı."dedi Alev.


"Alp mi? Yeni bir çift daha mı?"dedim. O iki flörtözün bir araya gelmesi hepimiz için sakıncalı bir durumdu.


"Senin bilgin dahilinde olmayan bir çift hayatım... Daha dikkatli olmalısın!"dedi Toprak benimle dalga geçerek. Ona göz devirdim ve Alev'imin devam etmesine izin verdim.


"Sonra oradan da ben gitmek zorunda kaldım. Tam başka odaya gidecektim ki Dimitris gördü beni. İki saat de o lafa tuttu ve sizin geldiğinizi duyunca gitti. Ben de anca yastığı bırakıp inebildim."deyip üzerindeki pikeye daha sıkı dolandı.


"Kaan ile uzun bir konuşma yapmak gerekiyor..."dedi Toprak.


"Alp'i de aradan çıkarıver!" dediğimde yüzünü buruşturdu.


Bizim aramıza giren herkese aynı tepkiyi veriyordu.


"Aaa... Gelin görümce ne yapıyorsunuz burada böyle!"dedi Dimitris elindeki kahveler ile içeri girdi. Alev başını omzumdan kaldırıp Dimitris'e baktı.


"İki saat seninle sohbet ettim. Hiç mi yorulmadın?"dedi Alev.


"Ben geceleri pek uyumam... Daha çok sohbet muhabbet... Beni tanıyan arkadaşlar bilir!"dedi Dimitris.


Öyleydi.


Günün her saatinde aramasından anlaşıyordu bu durum.


"Ne zaman rahat bırakırsın peki?"dedi Alev yüzünü sıvazlayarak. Ayılmaya çalışıyordu. Masadaki kahvelerden birisini aldı.


"Uğraşabileceğim bir malzemeye bence anlaşabiliriz!"dedi Dimitris. Alev tehlikeli bir şekilde gülümsedi.


"Bir günlük bulaşmama ve ortaklık teklifi!"dedi Alev ve elini öne uzattı.


"En sevdiğim anlaşma şekli!" dedi Dimitris ve el sıkıştılar.


Biz olaya ağzımız açık bir şekilde izliyorduk.


Alev geri yaslandı. Kahveden bir yudum aldı.


"Bana verdiğin odayı hatırlatıyor musun?"dedi Alev.


Alev'e boşuna bir afet demiyordum. Tam bana layık bir görümceydi! Toprak'ın da bakışlarından tencere kapak oldunuz dediği belli oluyordu.


"Elbette... Kimi hangi odaya koyduğumu bilirim!"


"Heh... Kaan en son oradaydı."


"Baktım ben ona uyuyordu odasında!"


"Yastıkları doldurup odadan kaçma ihtimali?"dedi Alev gülerek. Dimitris'in kendinden emin bakışları bozguna uğradı.


"Boşluğuma gelmiş yoksa gözümden kaçmaz!"dedi Dimitris. Bal gibi de yemişti numarayı da işte kabul etmiyordu.


" Muhtemelen...neyse Alp de Libby'nin odasında!"dedi Alev.


"Çifte olay. Bu anlaşmayı iki günlük yapalım yarında asayiş isterim!"dedi Dimitris ve elinde kahveyle odadan çıktı.


"Gayet karlı bir anlaşma oldu!"dedi Alev. Gözlerini kapatmış ha uyudu ha uyuyacak durumdaydı.


"Çok zekiceydi... Etkilendim!" dedim.


Hepimiz gülerken bir homurdanma sesi geldiği için susmak zorunda kaldık.


Beklenen son gelmişti.


"Başım... Doğukan! Do..ğu...kan... Öldürücem seni!"diyerek yerinden doğruldu Alara. Gözlerinden ateş çıkıyordu. Ne kadar da mutlu uyanmıştı...


Gün daha aymadan batmıştı Doğu için ama güneşin de Doğu'dan doğduğu bir gerçekti.


Alara yattığı yerden doğrulduğunda arkasında kalan Doğu'yu görmediğinden olsa gerek gözleri fıldır fıldırdı.


"Nereye kaçtı o? Bu sefer elimden benimle partiye falan gelerek kurtulamaz!"dedi Alara ama uykunun iyi geldiğini kesinlikle inkar etmiyordu. Bakışlarından bile dinlendiği anlaşıyordu. Çok hırpalanmıştı.


"Hangi partiye gelmişti seninle?"dediğimde bakışları ben de durdu.


"Yılbaşında... Onun yüzünden partiye son dakika yetişmiştim!"dediğinde bile Doğukan'ı arıyordu ama arkasında bakmayı hâlâ akıl edememişti.


"Yine de o gün ortalığı yaktığın gerçeğini değiştirmez!"dedi Alev.


"Ben neden bu olaylara Fransız'ım?"dedim. Ben niye hatırlamıyorum böyle şeyleri.


"Yoğun bakımdaydık..."dedi Toprak. Gözlerindeki o acı hâlâ yerini koruyordu. Bu durum ortalığı sessizliğe bürüyünce Alara dağıtmaya karar vermiş olmalı ki konuşmaya başladı.


"Neyse... Ne de biz neredeyiz? Burası hanginizin evi?"


İşte şimdi tam anlamıyla ayılmıştı.


"Hiçbirimizin..."dedi Toprak.


"Nasıl?"dedi Alara. Kafası iyice çorba olmuştu.


"Benim evim orijinal sarı..."diyerek içeri girdi Dimitris. Ne ara işini halledip gelmişti?


"Senin Türkiye'de evin mi vardı?.. Sakın bana seni uyutup ülke değiştirdik demeyin!"dediğinde Alara hepimiz sustuk. O ise sinirlendi.


"Cevap verin!"dedi sonrada.


"Demeyin dedin!"dedi Doğu. Sonunda konuşmaya karar vermişti. Alara sesin nereden geldiğini anlayamadığından olsa gerek hemen tepki veremedi. Sonra da Doğu'ya dönmek yerine Dimitris'e döndü.


"Konuştuğumuzda dediklerini umarım unutmamışsındır!"dedi Alara. Dimitris sırıttı.


"Geleceğinizi bildiğimden ve de senin birazcık sinirli bir tip olduğunu anladığımdan-"


"Kısa kes Dimitris!"dedi Alara. Dimitris onu tabi ki de takmadı.


" Yani size göre fazla olan zekamı da yorarak!"dediğinde hepimiz göz devirdik." Bütün eşyaları kırılmaz yaptırdım!"dediğinde Alara şeytani gülüşlerinden birini yerleştirdi.


"Biz yandaki malikaneye geçiyoruz..."dedi Dimitris. Bize yol görünmüştü. Toprak yerinden kalınca beni de kaldırdı. Alev de kalkıp bize katıldı.


"Sen hiçbir yere gitmiyorsun Doğukan!"dedi Alara.


Bir kaçma girişimi daha engellenmişti.


Evden çıktığımızda Rusya'nın soğuğuyla bir kez daha yüzleşirken Toprak'a daha da sokulmuş durumdaydım. Neyse ki diğer malikane yakındı. Hemen içeri girince salona geçtik. Salondaki Lucas ve Ostroverkhov ile hızlıca bir selamlaşmanın ardından koltuklara kurulduk. Dimitris kapıdan girdikten sonra yok olmuştu. Muhtemelen diğerleri ile uğraşmaya gitmişti. Toprak ile yan yana koltuğa oturduğumuz da Alev yine başını omzuma koymuştu. Uykusuz bırakmışlardı kızımı. Bugün bir yerlerde bayılıp kalmazdı umarım.


"Herkes uyansın güzel bir kahvaltı yapalım sonrasında işe koyuluruz!"dedi Ostroverkhov.


"Castelli ne durumda?"dedi Toprak.


"Şu anda ki hedefi Emma... Patlattığı binalar tek bir eyalette olmadığı için okları ona çevirdi ve daha ikiniz arasındaki bağlantıyı çözmüş durumda değil!"dedi Ostroverkhov bana bakarak. Başımı salladım.


"Libby'i uyuyor muydu?"dedi Lucas. Darwini olayından sonra daha da korumacı bir duruma gelmişti ve muhtemelen bu gece de uyuyamamıştı çünkü Alev kadar yorgun görünüyordu.


"İçin rahat olsun... Bu gece hiç olmaması gerektiği kadar gördüm. Gayet iyiydi!"dedi Alev uykulu bir sesle. Ben duymuştum ama Lucas'ın duymadığı kesindi.


"Gördüğünü söyledi. İyiymiş merak etme!"dedim onun imalı cümlelerini çevirerek.


"Bıktım bu çocuktan! Gerçekten yıldım. Ostro!"dedi Anna sonrasında bize selam verip koltuğa yerleşti.


"Yine ne yaptı? Kendimi şikayet kutusu gibi hissediyorum. Her gelen bana şikayet ediyor! Sanki kızdığımda bir şey değişiyor!"dedi Ostro.


"Rahat bıraksın diye burada uyudum ki normalde odam onun malikanesinde ama gel gelelim burada da yattığım odayı bulmuş. Kapıyı dışarıdan kilitlemiş."dedi Anna.


Vallahi kim şikayet etse yapmaz diyemiyorduk.


Yapıyordu.


Durmuyordu. 


"Nasıl çıktın sen?"dedi salona giren Dimitris . Anna arkasındaki yastığı kaptığı gibi Dimitris'e fırlattı. Ama Dimitris onu tutmak yerine yumruk atınca yastık yön değiştirdi ve bize doğru geldiğinde daha bize çarpmadan havada kaldı. Alev uykulu da olsa benden daha iyi kullanıyordu reflekslerini.


"Anlaşmayı bozarsan ben de bozarım!"dedi tehditkar bir şekilde Alev.


"Ne anlaşması?"dedi Lucas.


"Çocuk gibiler!"dedi Toprak cevap olarak.


Diyene bak!


"Anlaşma hâlâ geçerli siyah fırtına... Sana yukarıda oda hazırlattım. Bir kaç saat uyumayı hak ettin!"dedi Dimitris sanki hediye verir gibi.


"Ne kadar da mantıklı bir karar."dedi Alev ve hemen kalktı yanımdan. Pikeye daha da sarılarak çıktı salondan.


"Çöreğim... Elma şekerim... Evlendikten sonra beni unuttuğunu düşünmeye başlamıştım!"dedi Yağız abim. Bu konuda bir şey diyemezdim ama onlarla vakit geçirememin sebebi evliliğim değildi.


"Bunun nedeni evliliğim değil..."dediğimde güldü. Yanıma oturup bana sarıldı her zamanki gibi. Değişmeyen şeylerimden bir tanesiydi.


"Biliyorum ama sonuçta sen benim kardeşimsin ve benimde olaylı bir abi rolünü devralıp Toprak'a dünyayı zindan etmem gerekiyor ki seni üzmesin fıstığım!"dediğinde kulağıma doğru gülümsedim. Toprak'a boşuna bulaşmadığını biliyordum.


"Böyle süründürmeye devam..."dedim gülerek.


Sonrasında içeriye Daniel geldiğinde o da Dimitris'ten nasibini almış gibiydi. Yüzü sirke satıyordu. Anna'nın yanına oturduğunda abimin kasıldığını hissettim. Ama çok da dikkat etmeden Lucas'a odaklandım çünkü elleri titriyordu.


Hız göze geldiğimizde bir terslik olduğunu anladım. Ayağa kalktığında bakışlarını benden çekti ve Anna'ya çevirdi.


"Libby'e bakmaya gidebilir misin? Ben gidince bir saat trip atıyor..."dedi Lucas. Yine kendi kendine stres yapmıştı. Panik atak krizine giriyor gibiydi ve sanırım yalnız kalmak istiyordu çünkü bunları söyledikten sonra salondan çıkmıştı. Anna da, tekrardan yanımıza gelen Dimitris ile evden çıkarken Ostroverkhov mutfağa talimat vereceğini söyleyip ayrılmıştı yanımızdan. Onlar ayrıldıktan sonra Yiğit abim ve Büşra aramıza katıldığı için onlarla sohbet etmeye başladık.


*****


Yazardan...


"Dimitris bizi nasıl yakaladı ki?"dedi Emel düşünceli bir sesle.


"Kesinlikle birisi haber verdi çünkü yemi yuttuğuna emin olduktan sonra yanına geldim!"dedi Kaan.


"Onu bunu bilmem ama hepimizi birisi ifşa etti dostlar!"dedi Alp.


"Dimitris'in kırk kilometre öteden duyduğunu söyleyenler de var... Sesimizi de duyup basılmış olabiliriz!"dedi Libby.


Hep birlikte Ostroverkhov'un malikanesine yürürlerken Anna ve Dimitris onlara arkadan eşlik ediyorlardı. Evin arka kapısından çıkmışlardı çünkü ön tarafta Alara hem Doğukan'a hem de kırılmayan eşyalara sinirlenmiş durumdaydı.


"Eşyaları bu yüzden kırılmaz yaptığına inanamıyorum!"dedi Anna.


"Her zaman iyi bir dinleyici bulmak zor oluyor Anna... Sen de dinle beni senin de isteğini yapayım!"dediğinde Dimitris, Anna anında itiraz ederek yürümeye devam etmişti.


Dimitris'in kolay denklemleri vardı ama bu denklemler kimsenin işine gelmiyordu.


" Ben ne demiştim sana? Beni bir kere bayılttın... İki kere bayılttın ama üçüncüde elimden kimse alamaz demedim mi?"dedi Alara. Vazoyu tekrardan Doğukan'a fırlattı ama Doğukan onu havada yakalayıp yerine koydu.


Alara'yı delirten bir diğer durumda kendisinin dağıtması ama Doğukan'ın toplaması olmuştu. Ağız tadıyla bir kavga edecekti. O da olmuyordu. Ortalık dağılmak yerine daha da derli toplu olmuştu resmen.


"Dedin ve bunu da sabahtan beri tekrar ediyorsun!"dedi Doğukan gülmemeye çalışarak. Çırpınışları hoşuna gidiyordu.


"Ben de seni bayıltıcam!"dedi Alara ona doğru yürümeye başladı. Zaten dönüp duruyorlardı.


"Görev zamanı olmaz... Ayrıca uykunun iyi geldiğini kesinlikle yalanlayamazsın!"dedi Doğukan duvara yaslandı.


"İyi gelmiş olması beni bayılttığın gerçeğini değiştirmez. Ayrıca görev mörev bilmem ben! Ben de seni bayıltıcam!"dedi Alara. Tam da önünde durdu. Gözlerinden alev çıkarken aklına bir sürü soru doluyordu Alara'nın.


"Bana bak bakayım... Sen. Beni nasıl hızlıca buldun? Dün gece? Tabi hâlâ dün geceyse!"dedi Alara. Yine bayılttığı için laf sokma aşamasına geçmişti.


"Bulmadım... Zaten oradaydım..."dedi Doğukan. Yaslandığı yerden doğruldu ve başını eğerek bakmaya başladı.


"Nasıl yani?"dedi Alara. Kafasını kaldırıp bakıyordu çünkü ayağında topuklular olmayınca daha da kısa kalmıştı yanında Doğukan'ın.


"Etrafına bakmadığın konusunda hemfikiriz anlaşılan... Hıncın geçtiyse diğerlerinin yanına gitmeliyiz!"dedi Doğukan. Yanından geçeceği sırada Alara onu kolundan tutarak durdurdu.


"Ortaya bir şey atıp kaçamazsın!" dedi gözlerinin içine bakarak.


"Hep böyle yapıyorsun... " dedi Alara.

Doğukan derin bir nefes aldı. Alara'ya doğru döndüğünde konuşmaya başladı.


"Hemen yanındaki yazlık benim Alara ama sen hiç oraya bakmadın... On beş gün boyunca sadece denize baktın ve meyve suyu içtin."dediğinde ileri bir adım attı. Alara geriledi. Ağzını açıp tek kelime etmiyordu çünkü diyecek hiçbir şeyi yoktu. Haklı olduğunu biliyordu.


"Ben on beş gün boyunca seni izledim. Geceleri orada uyuyakalmana rağmen gelmedim yanına. Çünkü gelmemi istemedin. Kararına karşı gelmek istemedim. Seni zorlamak istemedim."


Bir adım ileri...


Bir adım geri... 


"Ama sen gel deseydin gelirdim. Ya da benim olduğum tarafa baksaydın yine gelirdim. Bana ne yaptın bilmiyorum ama senden gidesim hiç gelmiyor... Ama sen giderken de öylece duramazdım."dediğinde bir adım daha ileri gitti. Alara geri gidemedi. Duvara yaslanmış durumdaydı. Gözlerinden akan yaşlara ise engel olamadı.


"Seni atlamadan önce yakalamış olsam da daha önce yaptıklarını hesaba katmamıştım. Eğer kollarımın arasına bayılmasaydın denize düşerdin yine... Her şey ucu ucunaydı. Bilincin yerinde olmadığı için muhtemelen hatırlamıyorsundur ama ben senin için anlatayım."dedi Doğukan. Sinirlenmişti. Onun hiçbir şey olmamış gibi davranması da korkutuyordu. O korkuyu bir kez tatmıştı ve tekrar yaşamaya niyeti yoktu. Bu yüzden hazır vakti varken konuşmaya karar vermişti.


"Özür dilerim..."dedi Alara. Ona da böyle bir yük yüklediği için kendinden bir kez daha nefret etmişti.


"Dileme... Özür dileme sadece beni anla. Seni öylece bayıldığında ne kadar korktum bilemezsin. Bilme de! Oradan sadece saniyeler içinde ayrıldık. Yolda ambulans ile buluştuk ve yine ucu ucunaydı her şey. Sen bunları bilme. Bu hisleri bilme... Sadece içine atma!"dedi Doğukan. Alara'nın göz yaşlarını silerken yüzüne doğru eğilmişti.


"Anlatırsan dinlerim ve dinlemeyi çok isterim..."dedi Doğukan kısık bir sesle.


Bakışlardan çok şey anlaşılırken bir ses yüzünden bu bakışmalar bölündü.


Yine ve yine şaşırtmıyordu.


"Ben birbirinizi öldürürsünüz diye düşünüyordum. Alev alacağınızı düşünmemiştim! Kaldığınız yerden devam edin... İzin veriyorum!"deyip keyifli keyifli çıktı evden Dimitris.


Ne de olsa bölmüştü bir kere.


Alara, duvar ve Doğukan arasından çıkıp kapıya doğru yöneldiğinde gözlerini siliyordu.


"Beni öpseydin daha etkili bir son olur gibiydi?"dedi Alara.


"Muhtemelen!"dedi Doğukan, arkasından ilerlerken.


Alara durunca, Doğukan da durdu. Alara arkasını döndü. Doğru anlayıp anlamadığını kontrol etmek istiyordu. Öylesine ortaya attığı seyin gerçek olacak olması ihtimali mi?


"Ne yani? Gelmese öper miydin?"


Doğukan, Alara'nın her şeyi böyle çat çat söylemesine alışmıştı. Hiç de garibine gitmedi. Sandığından daha çok alışmıştı ona.


"Bunu bilemeyiz ne yazık ki..."dediğinde Doğukan, gülüyordu ama Alara somurtuyordu.


"Dimitris'i öldüreceğim! Bu lafta kalmamalı. Herkesin sağlığı için!"dedi ve yürümeye devam etti ama içindeki kelebekler çoktan uçuşmaya başlamıştı.


*****


Lucas derin nefesler alarak üst kata çıkarken odasına kadar dayanamayacağını fark etti. En yakın odalardan birine daldığında içerisinin dolu olup olmadığına bakmaksızın odanın balkonuna ilerledi.


Boğulduğunu düşünüyordu. Oysa ki üzerinde gri bir tişört vardı. Balkonun önüne kadar gelip demirlerine tutunduğunda titremesi artmıştı. Gözlerini kapatıp derin nefesler almaya başladı ama sakinleşemiyordu. Hemen geçmeyeceğini biliyordu.


Normalde bu kadar sık olmazdı ama Libby'nin kaçırılmasından sonra daha sık olmaya başlamıştı. İlaçları vardı ama onları da daha yeni içmişti. Gece de uyuyamamıştı. Libby uzaklaştığında aklı onda kalıyordu. Onu hayatının merkezine koymuş olduğu için kaybetmeye korkuyordu.


"Lucas..."


Arkasından gelen ses ile daha panik olurken gelen sesi de tam olarak seçememişti.


Alev ise bugün baya şanslı günündeydi çünkü gram uyuyamamıştı. Evet...


Lucas'ın pat diye odaya girmesiyle sıçramış balkona çıkması ile tam olarak ayılmıştı. Yine de önceki haline göre daha dinçti. Ne kadar seslense de Lucas'ın onu duymamış olması garibine gitmişti ve balkona çıkmıştı.


"Sen iyi misin?"


Yine konuşmuştu ama tepki alamamıştı. Yanına geldiğinde ise titrediğini fark etmişti. Derin nefesler almasını... Gözlerini kapatmasını ki bu yanlıştı. Bir krizin içinde olduğunu fark edince daha yüksek konuşmaya başladı.


"Lucas. Benim. Alev. Gözlerini aç!"dedi.


Lucas yalnız kalmakta kararlıydı çünkü genelde böyle anlarda hep yalnızdı. Libby'nin bu hallerinden korktuğunu biliyordu.


"Yalnız bırakabilir misin beni?... Lütfen..."


Her koşulda sesini ayarlamayı asla unutmazdı. Babasının yüksek sesle konuştuğunda annesinin nasıl gözlerini kapattığını bilirdi çünkü.


"Hayır. Bana dönüp gözlerini aç! Gözlerini aç Lucas..."dedi Alev. Yüksek sesle konuşuyordu.


Lucas ellerini demirden çekti. Gözlerini açtı ama hâlâ çok sık nefes alıyordu. Elleri titriyordu. Alev'i çok panik bir şekilde bulmayı beklemişti ama Alev'in çok rahat olduğunu görünce şaşırmadan edememişti. Ona doğru dönünce sırtını demirlere yaslamıştı. Ayakta da durmakta zorluk çekiyordu. Gözlerini tekrar kapattığında Alev'in sesini işitti. Yine gözlerini açmasını söylüyordu ama dinlemedi. Derin nefesler almaya çalıştıkça kalbinin atışları duyuyordu her yerinde.


Titreyen ellerini yumruk şeklinde yapmış beklerken ellerinin üzerinde bir sıcaklık hissedince ister istemez gözlerini açmıştı.


Alev, elleriyle titreyen elleri tuttuğunda asıl amacına ulaşmıştı. Lucas'ın dikkatini kendi üzerine çekmişti. Beyninde sürekli aynı şeyler aynı korkular döndüğü için kendini daha da krize sokuyordu. Sadece farkında değildi.


"Gözlerini açık tut... Bana odaklan!"dedi Alev.


"İşe yaramaz..."dedi Lucas nefeslerinin arasından. Yine kapattı gözlerini. Daha öncekilerden daha şiddetli geçeceğini fark etmişti. Yalnız kalmak ve sakinleşmek istiyordu.


"Beni dinle... Gözlerini açıp bana odaklan... Lucas."dedi Alev. Sakin sakin konuşuyordu. Lakin Lucas çok fazla titriyordu. Alev ne yapması gerektiğini biliyordu ama Lucas'ın bilmediği kesindi.


"Kendini dinlemeyi bırak. Bana odaklan. Aç gözlerini... Sana yardım etmeme izin ver..."dedi Alev. Yumruk olan ellerini açmayı başarmıştı Alev ama Lucas farkında değildi. Gözlerini açıp bir şans vermek istedi.


Güvenmek istedi. 


Alev'in koyu kahve gözlerine odakladı gözlerini. Titriyordu ama Alev çok sakindi. Lucas korkuyordu ama Alev ona güvenmesini istiyordu.


Güvendi de... 


"Tamam şimdi sakın kapatma... Sakin sakin nefes almaya çalış ve benimle konuş. Tamam mı?"dedi Alev. Yalnız olduğunu sanmasın diye ellerini sıkıyordu ama daha fark etmediğini anlamıştı.


Lucas kafasını salladı sadece ama Alev bunu istemiyordu.


"Cevap ver bana... Konuş benimle." dedi Alev ısrarla.


"Tamam... Konuş... Konuşalım!"dedi Lucas.


Alev ikna ettiği için mutlu olurken bunu yüzüne yansıtmadı. Konuşmaya devam etti.


"Öncelikle kaç dakikadır bu hâlde ve ilaç alıp almadığını bilmem gerekiyor. Derin nefes almayı unutma..."dedi Alev.


"On dakika olmak... Üzere ve ilaç aldım. Nefes de alıyorum!"dedi Lucas. Oysa alamıyordu hatta çoğunluğunda içinde tutuyordu.


"Almıyorsun Lucas... İçinde tutuyorsun. Bana güven ve nefesini tutma... Derin nefes alıp geri bırak."dedi Alev.


Lucas o zamana kadar tuttuğunu fark etmemişti bile. Alev'e güvenmeyi seçti. Gözlerini onun gözlerinden asla ayırmıyordu. Derin nefes alıp bıraktı. Rastladığını anlık olarak hissetse de yine geçmemişti. On dakikayı aştığının farkındaydı ve aklına sürekli Libby geliyordu. Onu kaybetme korkusu kasıp kavuruyordu zihnini. Öte yandan zihnine başka anılar doluyordu.


"Hey... Kaybolma ben de kal! Rusya'ya ilk gelişin mi?"dedi Alev. Farklı konu açmazsa çıkmaz sokağa girecekleri kesindi.


Lucas şu anda bu konunun olayla ne alakası olduğunu bilmese de yine de Alev'i kırmamak adına cevap verdi.


"Bir çok kez geldim..."


"Ben ilk defa geliyorum. Burada yaşamayı ister miydin?"


"Dimitris'in olduğu bir ülkede?.. İlk defa bu kadar uzun kalacağız!"dedi Lucas. Yavaş yavaş yere oturmuşlardı. Alev ise sessizce ona ayak uydurmuştu. Söylediklerine ise gülmeden geçememişti.


"Haklısın... Dün gece hiç uyutmadığı için sana katılıyorum. Derin nefes al... Kaç yıldır arkadaşsınız?"dedi Alev. Madem Rusya'dan girmişti konuya. Oradan da devam edecekti.


"Çocukluktan beri... Mükemmel bir arkadaş olduğu kesin!"


"Ona ne şüphe! Mükemmel bir arkadaş olduğunu ona söylemezsen iyi olur çünkü kendini övmek için sadece... Zaman kolluyor... Lucas..."dedi Alev.


"Efendim..."dedi Lucas. Gözlerini deminden açmak istemiyordu şimdi de kapatmak.


" İşe yaramaz olduğuna erken karar verdiğini anladın mı?"dedi Alev. Gülümsüyordu. Lucas ilk başta dediğini anlamadı ama sonra fark etti.


Titremiyordu ve şiddetli geçeceğini düşündüğü atağın bu kadar hızlı son bulmasına da şaşırmıştı. Alev haklıydı. Erken davranıp yanlış bir karar vermişti ama daha önce hiçbir atağında yanında kimse olmamıştı ki. Bilmiyordu sonucunu.


Ellerini geri çektiğinde Alev de Lucas'ın ellerini tuttuğunu unuttuğunu fark etmişti. Alev hızlıca oturduğu yerden kalktı. Sonrada kalkıp kalkmayacağını tahmin edemediği Lucas'a baktı.


"Sen in... Benim biraz dinlenmem gerek!"dedi Lucas. Kendini oldukça yorgun hissediyordu.


"Bekleyebilirim..."


"Alev... Teşekkür ederim."


"Etmene gere-"


"Gerek var ve bir daha yapma bunu..."dedi Lucas itiraz istemeyen bir tarzda. Alev'in çatılan kaşlarını görünce hemen açıklamaya geçti.


"Sana zarar verebilirdim. Bu kadar sakin kalamayabilirdim!"dedi. Daha önceki atakları gözünün önüne geldiğinde odada kırılmadık eşya kalmıyordu sonuçta. Alev'e zarar vermek istemezdi.


Kimseye vermek istemezdi.


"Vermezdin..."dedi Alev gözlemlerine dayanarak.


"Emin olamayız. Kimseye zarar verm-"


"Lucas farkında değilsin belki ama sana kendini rahat hisset diye söylemek istiyorum ki sen atak içinde bile benimle bağırmadan konuştun. Atak halinde o kadar sakin bir sesle konuşman hayret edilecek bir şeyken kendine bir de bunu dert etme. Ayrıca bana zarar veremezdin. Muhtemelen ben seni bayıltmış olurdum!"dedi Alev ve gülümseyerek odaya girdi.


Lucas ise gülümsemesine engel olamadı ama Alev'in de odadan çıkmadığını fark edince toparlanmaya başladı.


*****


Eliz Erçil Karayel...


Kahvaltı masasında bir sürü eksik şahsiyet varken onların da yavaş yavaş toplanması ile derin bir nefes almıştım. Bir an önce kahvaltıyı aradan çıkarıp vasiyeti açmak istiyordum. Merak ediyordum.


"Uyuyabildin mi?"dedi hemen yanımdaki Toprak. Kiminle konuştuğunu anlamak amacıyla bakışlarını takip ettim. Hemen karşıma daha yeni oturan Alev ile konuştuğunu fark edince düşüncelerimden ayrılıp masaya odaklanmam gerektiğine kanaat getirdim.


"Daha iyiyim..."dedi Alev ama bunu Toprak'a bakarak söylememişti.


"O sarı kafa nerede?"diye yemek salonuna giriş yapan Alara'm ile günümüz yine şenlenecek gibiydi.


"Sanırım Doğukan'dan sonra Dimitris'i öldürme kararı aldı!"dedi Alp gülerek.


"Peki bu bizim ne kadar hoşumuza gider?"dedi Kaan.


"Çok..."dedi Emel.


"Sizi nankörler..."dedi odaya giren Dimitris. Elindeki tabağı masaya koyup herkese şöyle yukarıdan bir bakış attı.


"Ne yapmadım yine?"dedi en sonunda.


"Şikayet kutusu doldu Dimitris. Seni yüzünden ülkedeki nüfus azalacak!"dedi Ostroverkhov. Herkes geldiği için çoktan kahvaltısına başlamıştı.


"Bizim ülkeye de bir el mi atsa?"dedi Alp. Hepimiz dönüp ona baktık. Büşra ona dirsek atınca susmak zorunda kalmıştı.


"Hadi çocuklar oturun da işimize bakalım..."dedi yeni eklenen bir kişi. Roseline... Daha yeni gelmişti. . Anna da arkasından girdi. Demek ki onu karşılamak için yok olmuştu ortadan.


"Sana yalnız gelmemen gerektiğini kaç defa anlatmamız gerekecek?"dedi Ostroverkhov. Ramiro'dan sonra görünürdeki bir diğer ortağım Roseline idi. Ramiro'yu ortadan kaldırdıkları için sırada Roseline olmalıydı. Daha dikkatli olmalıydı.


"Beni dinlemeyi reddiyor belki sizi dinler!"dedi Anna ve yerine oturdu.


"Peşine bir ekip takalım o hâlde..."dedim. Güldüler. Ama ben ciddiydim. Roseline klasik savunmasını yaparak yerine oturunca kahvaltıya başladık.


Kahvaltı düşündüğümden hızlı geçmişti çünkü herkes vasiyeti merak ediyordu.


Salonda Roseline'nin yanında getirdiği dosyayı açmasını bekliyorduk şu anda.


"Burada ne kadar kalacağız?"dedi Alara. O plana tam olarak hakim değildi.


"Bir kaç gün. Farklı ülkelerde olduğumuza inanmaları gerekiyor ve bu yüzden bir kaç gün buralarda takılacağız!"dedim.


"Benimle birlikte gece sohbetleri yapacak olmanız sizi şimdiden heyecanlandırdı sanki çocuklar?"dedi Dimitris gülerek.


Herkes ama istisnasız herkes göz devirmişti.


"Sen bizi kulüplerinden birine götüreceksen neden olmasın?"dedi Libby.


"Sen çok gittin herhalde o kulüplere?"dedi Lucas anında. Kahvaltıdan önceye göre daha toparlanmış duruyordu.


"Gitmedim tabii ki de... Yapar mıyım hiç öyle şeyler?"dedi Libby.


"Yaparsın!"dediler Anna ve Daniel.


"Suç ortakların da ortaya çıktı sanki?"dedi Dimitris gülerek.


"Susar mısın? Beni o kulüplerden birine götürmezsen Helena'yi unut Dimitris!"dedi Libby.


"Siyah, uzun saçlı yeşil gözlü olan mıydı?"dedi Dimitris hemen. Kişi rehberinde bir sürü Helena olduğunu düşünen sadece ben miyim? Değildim. Lucas bile onları kendi haline bırakıp bana dönmüştü.


"Bizimle ortaklık yapacağını duyuracak mısın?"dedi Lucas.


"Şu anda böyle bir hamle hepimizi daha da ateşe yaklaştırır. Onu çok zorda kalırsak kullanırız!"dedim.


"Sizi bilmem ama ben kuruma istifamı verdim!"dedi Alara. Bunu abilerime söylemişti ama ortamdaki gerginlik karışımı sessizlikten hepimiz duymuştuk.


"Ciddi misin?"dedi Yiğit abim.


"Çoktan verdim. Zaten çıkardığım haberlerin ardından orada sağ salim duramazdım. İkimizden biri net giderdi!"dedi Alara elindeki fincan ile oynamayı sürdürüyordu.


"O haberler... Kesin bilgi mi?"dedi Büşra.


"Kesin. Zaten çoğu konuşmasında duymuştum. Nisan da araştırdı Castellileri. Hile hurda ile yine saklanan birileri. Ölmeyen kişiler..."dedi Alara nefretle. Toprak ile bakıştığımızda ne demek istediğimi anlamıştı. Derin bir nefes alıp bombayı ortaya bırakma kararı aldı canım kocam.


" O halde şuna da bir açıklık getirelim..."


"Neye?"dedi Yağız abim merakla.


"Matteo bilinen adıyla Enes... Tülay Atılgan'ın oğlu."dediğinde Toprak ortalıkta bir sessizlik oluştu.


"S.....! Bir kuzenimiz daha mı var yani!"dedi Kaan.


"Sence takılman gereken nokta bu mu gerizekalı?"dedi Büşra.


"Haklısın! Teyzemin hamile olması!"dedi Kaan ciddiyetle.


"İki vurun geri çalışır!"dedi Dimitris. Sonra da kimseye fırsat vermeden bir tane çakınca Kaan nakavt oldu.


"Kaan!"diye Emel'in çığlığından sonra herkes yerdeki Kaan'ı kaldırmak için ayağa kalktı.


Ortalık bir anda karışırken bunun tek nedeni Dimitris'in, Kaan'ı tek hamlede bayıltması olmuştu.


Omuzumda bir el hissettiğimde hemen arkamı döndüm. Roseline ile göz göze geldiğimde elindeki mektup dikkatimi çekmişti. Bana yazılan bir mektuptu.


"Buradan çıkalım!"dedi Alara. Ne ara yanıma gelmişti bilmiyorum ama ona katıldığım kesindi. Diğerleri Toprak'ın ortaya attığı gerçeği irdelemekle meşgulken biz bahçeye çıkmıştık.


Elimde ise Ramiro'nun bana yazdığı mektup vardı.


Bölüm uzun olmasın diye mektubun içeriğini diğer bölüme kaydırmak zorunda kaldım...


İyi okumalar... 


Instagram: midnight_dreameers


Loading...
0%