Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm ~ İkinci Düğüm

@feusa

Odama geldikten sonra ılık bir duş aldım. Pijamalarımı giydim ve yatağıma oturup telefonuma bakmaya başladım. Zencefil yüzünden midem hala bulanıyordu. Midem bulandığından alerji ilaçlarımı almak için odamdan çıktım ve mutfağa indim. O sırada mutfakta babamla karşılaştım. Onunla uzun zamandır sohbet edemiyorduk. Aile büyüklerimiz yine gizli bir göreve çıkmışlardı. Her zaman böyle oluyordu ailemizin hepsinin evde olduğu gün sayısı ayda dört beş kereyi geçmiyordu. Demek ki onun görevi bitmişti.
"Baba seni çok özledim."deyip ona sarıldım. Babam ile her zaman aramda garip bir bağ vardı. Bu normal baba kız ilişkisi gibi değildi. Daha çok arkadaş gibiydik.

"Ben de seni çok özledim canım kızım şimdi senin yanına geliyordum."dedi.
Gözlerim hemen elindeki tabağa kaydı.
" En sevdiğim tatlıyı unutmamışsın." ekleri göstererek.
" Sence ben bir tanecik kızımın en sevdiği tatlıyı unutabilir miyim? "dedi ve gülümsedi. Tatlıları odamda yemek istediğim için ilacımı almamı bekledi ve sonra benim odama geçtik.

Ben babamın elindeki tabağı aldım ve ekleri yemeye başladım. Bu tatlı nasıl bir şeydi? Hafif bir tatlı olduğu için seviyordum. Yoğun ve çok şerbetli tatlıları sevmiyordum. Ama olduğu zaman da hayır demiyordum yani... Kendimi kaptırdığımı babam gülmeye başladığında fark ettim. Babama kızgın kızgın bakmaya başladığım sırada benimle konuşmak istediği bir konu olduğunu söyledi. Benimle konuşmak istediği konu şu an ki mühim işimden daha da önemliydi sanırım. Bu yüzden ekleri yemeyi bıraktım. Zaten son bir tane kalmıştı onu da elime aldım ve babama benimle ne hakkında konuşmak istediğini sordum.

"Benimle hangi konu hakkında konuşmak istiyorsun?"dedim.

"Son zamanlarda fazla mutsuz gibiymişsin..."dediğinde bu onun gözlemlediği bir şey olmadığını biliyordum çünkü daha yeni dönmüştü görevden.

" Neyi kast ediyorsun?"diye sordum.

" Son zamanlarda fazla durgun ve ortadan kayboluyormuşsun..."dediğinde abilerimin yokluğumu aslında fark ettiklerini ama bir şey demedikleri gibi babama yetiştirdiklerini anladım.
Abilerimin ciddi derecede bir çene problemleri var. Asla çenelerini tutamıyorlardı.

" İyiyim... Ortadan kaybolma nedenim de Nisan ile buluşmam... Biliyorsun bizi. Ben ve Nisan yan yana geldiğimizde rahat durmayız ve abilerim olursa sıkıntı çıkar... O yüzden onlardan kaçtım ama kaçsam bile göz hapsinde kalıyorum anlaşılan!"dedim ve gülümsedim. Duygularımı ve hislerimi gizleyen bir gülümsemeydi bu...

Hastaneye gittim diyemedim...

Kaza geçirdim diyemedim...

Ben daha birçok şeyi diyemeden kendi içimde kilitledim baba...

Ama bunda hiçbirinizin suçu yok... Sadece yaşananlar ağır geliyor...

Babamın gözleri de aynı benimkiler gibi elaydı. Hafif dalgalı saçları vardı. Abilerimin yüz yapısının babama çektiğini biraz bakınca anlayabiliyordum. Abilerim sanki babamın birer kopyası gibiydiler ama abilerim birbirlerini çok andırmıyorlardı. Dalgalı saç deyince annem aklıma geldi. O da babam gibi bir ajandı. Bizim ailede herkes ajandı. Tabii ajanlık dışında hepimizin farklı bir uğraşı da vardı.Annem de diğerleriyle birlikte göreve çıkmışlardı. Babam oturduğu yerden kalktı ve "Hadi canım sen de uyu ve dinlen yarın toplantın varmış sabah erken kalkman gerekecek ."dedi. Ben de onu öpüp yatağa yattım. Babam da yorganımı üstüme örtü. Işığı kapatıp gece lambasını yaktı.

Benim karanlıktan korkmak gibi bir huyum var küçüklükten kalma travma işte. Babamın bu travmamı bildiğini sanamasam da karanlıktan korktuğumu biliyordu bu yüzden gece lambasını yakmıştı. Babama iyi geceler dedikten sonra kendimi uykunun kollarına bıraktım.

🌞🌞🌞🌞🌞🌞🌞🌞🌞🌞🌞🌞🌞🌞

Sabah uyandığımda saat sekizi çoktan geçmiş dokuza geliyordu. Yine alarmlarımı kurmayı unutmuştum. Yataktan kendimi zorla kaldırdıktan sonra kahvaltıya indim. Güzelce kahvaltı yaptıktan sonra bizimkilere işimizin başına geçtik.

Şu anda kendi toplantı odamızda bugün saat birde olan öğlen yemeği planının üzerinden geçiyorduk. "Planımız hoş güzel ama arabalarda uyuşturucu olup olmadığını nasıl anlayacağız."diye sordu Emel.

"O iş bende ."dedi Yiğit abim.

"Nasıl ?"diye sordum."Yoksa..."diye devam ettim.

" ' Yoksa... arabanın içine girip kontrol mü yapacaksın?' diyecektin sanırım."diye cümlemi devam ettirdi Yiğit abim aynı zamanda sırıtıyordu.

"Ama bu çok tehlikeli yakalanma riskin çok yüksek."dedi Alara telaşlı bir şekilde.

" Bizim hayatımız tehlike kuzen... Ayrıca!Bunu daha önce de birçok kez yaptım biliyorsunuz."dedi. Ama yine de yakalanma riski çok yüksekti. Buna göz yumamazdık. Alp sanki içimden geçenleri okumuş gibi konuştu.

" O kısımda ben devreye giriyorum. Şu an elimde gördüğünüz bu verici sizin konumunuzu bulmamda bana yardımcı olacak. Bu vericiyi kullanma sebebimiz ise sizi o fabrikaya asla tedbirsiz götürmeyecek olmaları. Yüksek olasılıkla telefonlarınızı alacak."dedi konuşmasına devam ederken ben hemen araya atladım.

" Tamam da sen nerede devreye giriyorsun?"diye sordum dayanamayarak. Yağız abim daha birçok soru soracağımı anladığı için oturduğu yerden kalktı ve yanıma geldi . Eliyle ağzımı kapattı.

" Susda anlatsın ufaklık."dedi. Ben Yağız abime bana ufaklık dediği için kötü kötü bakarken Alp konuşmaya devam etti.

" Ben ve Emel sizin bulunduğunuz konuma bir baskın düzenleyeceğiz ve sizin için bir fırsat yaratmış olacağız."dedi.

Sonra Yiğit abim benim sormak istediğim o önemli soruyu sordu.

" Vericiyi kime vereceğiz ?"

"Bu verici işi sende Alara." dedi Alp. Alara'nın gözleri fal taşı gibi açıldı ve kusar gibi yaptı .

"Neden ben? Eliz'e verin."diye işi benim üstüme yıkmaya çalıştı. Tam cevap verecektim ki abim hâlâ benim ağzımı kapatıyordu. Ben de hem dün gecenin intikamı hem de konuşmak istediğim için elini bütün gücümle ısırdım. Abim acıyla inleyerek geriye doğru çekildi. Ben ise onu hiç umursamadan Alara'ya döndüm.

" Hak etmişti ama bana gözlerini belirtip bakma. Sen dün gece olanları bilmiyorsun sonra anlatacağım bu meseleyi şimdi asıl meselemize geri dönelim. " dedim.

Abim o sırada söylene söylene odadan çıktı ve eline buz almak için mutfağa gitti. Ben de Alara ile konuşmama devam ettim.

" Kızım adam senden bas baya etkilendi. Bunu sen de anladın. Dün sana öyle bir bakıyordu ki ben bile korktum. Yani benim üstümü arama ihtimalleri senin üstünü aratma ihtimalinden daha fazla. O yüzden bu verici işi sende. Bi de bu abimin eline birazcık kapatıcı sürerseniz iyi olur yaklaşık bir beş dakika içinde morarmaya başlar eli." dedim ve hazırlanmak için odama döndüm. Biraz fazla ısırmıştım sanırım hırsımı alamayıp. Ama morarmasının nedeni benim çok ısırmam değil abimin teninin fazla hassas olmasıydı.

Yaklaşık yarım saat sonra hepimiz hazır bir şekilde arabaya bindik ve planın üstünden tekrar geçtik. Şu anda Emel, Yağız abimin eline kapatıcı sürüyordu. Dediğim gibi eli morarmıştı. Normalde bu makyaj ve kapatıcı işleriyle Alara ilgilenirdi ama o kendi makyajını tazelemekle meşguldü. Bu yüzden yol boyunca Alara ile hem sohbet ettim hem de makyajına yardım ettim.

Restorana gelmeden önce Emel ve Alp'i tenha bir sokakta bıraktık. Ardından arabamızı değiştirdik. Oradan da restorana gittik. Zafer Bey bizim için restoranı kapattırmıştı. Aman da ne büyük bir jest(!) dedim içimden. Zafer Bey ,"Hoşgeldiniz Mert Bey , sizde hoşgeldiniz Demir Bey , sizde hoş geldiniz bayanlar özellikle de siz Chloé Hanım gelmiş olmanız beni çok mutlu etti."dedi ve Alara'nın elini tuttu ve öptü. Bu adamı şu anda bize bayan dediği için bile boğabilirdim. Ama görevde olduğumuzu hatırlayıp sakinleşmeye çalıştım. Alara da Fransızca bir şekilde bende bende dedi.

Zafer Bey bana doğru dönüp ," Tam olarak ne dedi. Dün biraz Fransızca öğrenme girişiminde bulunmuş olsam da anlayamadım. Ama o beni anlayabiliyor değil mi?"diye sordu.

Ben de yüzüme sahte bir gülümseme kondurup " Tam olarak şöyle dedi. 'Ben de burada sizinle birlikte olduğum için çok mutlu oldum.'dedi. Ve sorunuza gelecek olursak sizi anlayabiliyor ama Türkçe olarak kendini ifade etmekte zorlandığı için Fransızca konuşmayı tercih ediyor."dedim. Konuşmayı bitirdikten sonra Alara'nın cümlelerini böyle süsleyip ona aktardığım için ' Eve gidince bunun hesabını senden sorucam.' bakışıyla karşılaşıp masadaki yerime doğru yöneldim.

Bu adam cidden Fransızca' yı bir gecede öğrenebileceğini mi düşünüyordu. Aslında hapishanede işine yarayabilirdi. Zaman geçirirken Fransızca alıştırma yapardı artık.
İnşallah bu adamla daha fazla muhatap olmak zorunda kalmazdım.

Neyse ki abimler adamın suyuna giderek işi bağlamayı başarmışlardı. Zafer Bey bize doğru döndü ." Eee bu ortaklığın bir kutlamasını yapmaz mıyız?"diye sordu.

Yağız abim ," Elbette Zafer abim yaparız. "dedi.
Alara Fransızca bir şekilde fabrikayı görmek istiyorum dedi. Zafer Bey tabii ki de Alara'nın ne dediğini merak ediyordu. Zafer Bey 'e doğru döndüm .

" O da kutlamak istediğini söylüyor. Bir de fabrikayı, beyaz eşyaların üretilip dağıtıma çıkarıldığı yeri görmek istiyormuş. Üretim yerlerine aşırı derecede önem verdiğini söylüyor. Gözleriyle görmek size olan güvenini artırırmış..."dedim. Zafer Bey Alara'nın o kandırıcı bakışlarına dayanamayıp, "Elbette neden olmasın eğer yemeğiniz bittiyse çayımızı fabrikamızda içelim."dediğine emindim. Biz de onayladıktan sonra restorandan ayrılmıştık. Restoranın arkasındaki otoparka girdik. Tahmin ettiğimiz gibi bizim üstümüzü aramışlardı. Ama Alara'nın üstünü aramalarını Zafer Bey istemedi. Zaten bu pisliğin böyle bir hamlede bulunacağını hepimiz tahmin ediyorduk. Abim her ne kadar bozulsa da görev için görmezden geliyordu.

Arabaya bindiğimizde Alara'ya doğru dönüp kimsenin duyamayacağı bir şekilde "Bu adam neden bu kadar kolay inandı sana ?"diye sordum.

Alara ise gülümsemesini bozmadan Fransızca bir şekilde,"Biraz masa altı hayatım..." dedi. Ben böyle bir cevap beklemediğim için gafil avlanmıştım. Ama görevde olduğumuzu bildiğim için fazla tepki vermemeye çalışarak önüme döndüm. O sırada Yağız abim ile göz göze gelmiştim. Onun en iyi yaptığı şeylerden biri de dudak okumasıydı. Alara'nın dediklerini anlamış olmalı ki sinirlendi ama bunu gizlemeye çalışarak bize bakmamaya çalışıyordu.

Fabrikaya girdikten sonra Zafer Bey etrafı tanıtmaya başladı. Bizim için önemli kısım dağıtım bölümüydü. Eşyaların yüklendiği bölüm yani. Dağıtım bölümüne geldiğimizde Alara dikkat çekmeden bilekliğindeki vericiyi aldı ve kırdı. Evet bu da bizim planımızın bir parçasıydı. Verici kırıldığı andan itibaren sinyal kesilmiş olucaktı. Bu sayede Alp ve Emel bizim dağıtım bölümünde olduğumuzu anlayıp harekete geçeceklerdi. Tam da istediğimiz gibi oldu. Beş dakika sonra fabrika taranmaya başlandı. Zafer Bey silahını çıkarıp etrafa rastgele ateş etmeye başladı o sırada Alara'yı da kolundan çekerek onunla birlikte bir yere saklandı. Ben ve Yağız abim de saklanacak bir yer bulmuştuk. Yiğit abim ise tırlardan birinin içine çoktan girmişti. Yağız abime dönüp," Sen burada beni koruyormuş gibi davran ben de ilerideki tıra bakacağım... Hızlı olmamız gerekiyor..." deyip onun konuşmasına fırsat vermeden yanından ayrılıp tırlardan birinin içine girdim.

Yerde ölen adamlardan birinin elinden silahını aldım ve beyaz eşyaları kurşunla patlatmaya başladım. Yani etraftaki silah seslerinden birinin faydalanması gerekiyordu değil mi? İşte bu sayede patlattığım bir çok beyaz eşyanın içine gizlenmiş zararsız gibi görünen beyaz tozları bulmuştum. Şimdi de ikinci planı devreye sokuyordum. İkinci planımız da şuydu.Beyaz eşyaların içinde uyuşturucu bulursak bunu da haber vermek için yangın alarmını çalıştırmanız gerekiyordu. Bu alarm çalıştığında dışarıda dedemin gizli bağlantıları ile ayarladığı bir polis teşkilatı içeri girecek ve Zafer pisliğini tutuklayacaktı.

Hemen arabadan indim ve hâlâ hava da uçuşan kurşunlara dikkat etmeye çalışarak bir yangın alarmı aramaya başladım. Az ileri de bir depo yazısının yanında duran yangın alarmını gördüm ve adımları o tarafa doğru çevirdim. Tam sol kolumu düğmeye basmak için uzatmıştım ki kolumda bir sızı hissettim. Evet kolumdan vurulmuştum. Bunun dikkatsizlik sonucunda olduğunu düşünmüyorum. Ama şu an bunun acısını da düşünemezdim. Sol kolumu zorla da olsa düğmeye dokundurur iken aynı zamanda beni kolumdan vuran adam doğru dönüp onu vurmaya çalıştım ama beni vuran adam yangın alarmını çalıştırdığım için olsa gerek arkasına bile bakmadan kaçmaya başladı. Bu yüzden onu vuramadım. Bu sırada yangın alarmı çalıştığı için içeriye polisler girmeye başlamıştı. O adamın peşinden her ne kadar gitmeyi istesem de kolum buna izin vermedi. Aynı zamanda benim de kendimi korumam gerekiyordu bu yüzden az ilerideki bir buzdolabının arkasına geçmiştim. Kolum çok zonkluyordu. Alarma basmak için kendimi zorladığımdan olsa gerek vurulan yeri gömleğimden kopardığım bir parçayla bağlamama rağmen kan durmuyordu. Sanırım kan beni tutmaya başlamıştı.

Kendi içimde uyanık kalmak ve kolumun acısını unutmak adına konuşurken yiğit abim yanıma gelmişti. Bu sırada silah sesleri susmuş sadece insan sesleri duyuluyordu. Abim bana doğru eğildi ve beni yerden kaldırdı. Hasar tespiti yaparken kolumdan vurulduğumu görünce yüzündeki o dehşet ifadesi ile bana bakakaldı.

"Eliz... İyi misin? Nefes al bakayım..."dediğinde abim kolumun acısına rağmen gülmüştüm.

"Elime kıymık batsa soluğu hastanede aldırdığınız için şaşırmıyorum!"dedim.

"Yürüyemezsin de sen şimdi!"dediği gibi beni kucağına almıştı. Ona her ne kadar itiraz etsem de beni dinlemeyip hızlıca fabrikanın önündeki ambulansa kadar yürüdü. Ben ambulansa binerken diğerleri de yaralandığımı fark etmişlerdi.

Sedyeye yatarken titremeye başlamıştım. Kurşun yarasından olmasa da kan kaybından gidecektim.

Yiğit abimde arabaya bindiğinde bana bir uyku çökmeye başlamıştı. Sanırım bunun nedeni kanıma karıştırdıkları anesteziydi...

☀️☀️☀️☀️☀️☀️☀️☀️☀️☀️☀️☀️☀️☀️

Gözlerim yavaş yavaş ortamdaki ışığa alışmıştı. Açılmak istiyorlardı ama duyduğum sesler uyanmamam gerektiğini savunur cinstendi.

Başım o kadar çok ağrıyordu ki içerideki hengamenin yüzünden ağrıması daha da çekilmez bir hal alıyordu. Sanki beynimin içinde davul çalıyordu.

Kapının açılma sesini duyduğumda gözlerimi araladım. Gelen kişi doktordu. Gülümseyerek geliyordu.

"Hastamız da uyandığına göre... Gerekli muayenelerden sonra taburcu olabi-"derken doktorun sözünü kesmişlerdi benim odun abilerim.

"Ne demek taburcu olabilir?"dedi Yağız abim.

"En az bir yıl çıkmaması gerekiyordu!" dedi yiğit abim. Parmaklarıyla çenesini kaşıyordu. Düşünüyordu.

Onların bu haline göz devirirken asıl darbe Alp'ten geldi.

"Yaşıyor muydu?"dediğinde benim gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Ne demek yaşıyor muydu? O yüzden mi deminden beri ağıt yakıyordu bu tepemde...
Ben de neden başımın içinde davul çalıyor diyordum.
Meğersem ölüm çanlarımmış...

Alara ve Emel tarafından kafasına aynı anda tokat yediğinde kendine gelmişti beyefendi.

"Eğer çıkarsanız... Hastamızı muayene etmek istiyoruz!"dedi doktor sakin bir şekilde. Kaşlarım çatıldı. Önemli bir yaram yoktu. Sadece kolumdan bir kurşun çıkarmışlardı ama doktorun benimle konuşmak istediği başka birşey var gibiydi.

Abimler itiraz edecek gibi olsa da onlara attığım bakışlara daha fazla dayanamadılar ve çıkmak zorunda kalmışlardı. Alp hâlâ hayatı sorguluyordu. Bu yüzden Alara ve Emel onun koluna girmiş durumdaydı. Hepsi odadan çıkınca doktor yatağın ayak ucunda duran dosyayı aldı.

"Testleriniz normal... İstediğiniz zaman çıkış işlemlerini yapabilirsiniz..."dedi ve duraksadı. Derin bir nefes aldım ve konuşmaya başladım.

"Ağır bir yaram yok doktor bey... Benimle ne konuşmak istiyorsunuz?"dedim açık bir şekilde.

"Karnınızdan kasıklarınıza kadar olan yaranız... Çok tehlikeli..."dediğinde gözlerim bugün ikinci kez fal taşı gibi açılıyordu. Hemen panikle konuştum.

"Bu durumdan onlara bahsettiniz mi?"dedim kapıyı göstererek. Kalbim hızlı hızlı atıyordu. Birden doğrulduğum için kolum acımıştı ama canım o yüzden yanmamıştı.

"Hayır... Lütfen sakin olun..."dedi beni geri yatmam için destek verirken. Rahat bir nefes vererek geri yattım. Kaşlarımı tekrardan çatarak ona baktım.

"Bunu nasıl öğrendiniz?"dediğimde dosyayı tekrar eline almıştı.

"Testler Eliz Hanım. Test sonucunuza göre si-"derken kapı birden açılmış ve içeriye dedem girmişti.

Korku dolu gözlerle yanıma geldi ve hasar tespiti yaptı hızlıca koyu kahverengi gözleriyle. Sonrada doktora döndü. Ben de ona dönmüştüm.

"Torunumun durumu nasıl Bünyamin?"dediğinde bir şok daha geçirdim.

Kurşundan ölmesem de kalpten gidecektim resmen!

Doktora ona söylememesi için bakışlar atıyordum lakin dedem doktoru tanıyordu.

"... Gayet iyi... Çıkış işlemi yapabilirsiniz Orhan Amca... Benim diğer hastalarıma bakmam gerekiyor. Kullanması gereken ilaç ve merhemleri size çıkış yaparken vereceklerdir."dedi ve geçmiş olsun dileyerek odadan çıktı.

Onu kapının önünde sıkıştırdıklarına adım kadar emindim. Bünyamin adına üzgündüm ama elimden bir şey gelmiyordu.

Dedem başımdaki koltuğa oturmuş ve gözlerini bana dikmişti.

"İyiyim ben... Bakma öyle..."dedim gözlerimi kaçırarak. O bakmaya devam ediyordu.

"Sana bir şey oldu sandım kızım... Alp arkadan feryat ediyordu beni aradıklarında. Nasıl geldim inan bilmiyorum. Beni çok korkuttun!" dediğinde ona cevap veremeden kapı ardına kadar açıldı ve içeriye en büyük belam Nisan girdi.

Şimdi kurtul kurtulabilirsen Eliz...dedim içimden.

"Eliz... Nasılsın?.. Şükürler olsun... Aklım çıktı..."dedi ve hemen kızma moduna geçiş yaptı.

"Senin aklın nerede?.. Nasıl kendine dikkat etmezsin?.. Bak yazıyorum bunları hep! Senin için öldüm öldüm dirildim resmen... Tansiyonum bir tembel hayvanla yarışır cinstendi. Nasıl vurulabilirsin... Aklım almıyor... Seni vuran o o... ç... Özür dilerim dedeciğim ama onun sana silah sıkan elini alır da bir yerlerine..."

"Hey hey... Sakin!!"dedim birden.

Kendini kaptırmış gidiyordu.

Dedem gülerek dışarı çıkarken beni bu deliyle baş başa bırakmıştı. Nisan'ın ise susmaya niyeti yoktu. Dedem çıktıktan sonra kaldığı yerden devam etmişti.Ben ise mecburen dinlemeye...

🌄🌄🌄🌄🌄🌄🌄🌄🌄🌄🌄🌄🌄🌄

Abilerimin ısrarı sonucu bir gece hastanede yatmıştım. Daha yeni eve gelmiş sayılırdık. Bir saat olmuş muydu?
Bilmiyorum aynı dedemin deminden odasına tek başıma gelmemi istemesinin nedenini bilmediğim gibi.

Üzerimde sadece bir atlet ve eşofman altı vardı. Kolum sargıda olduğu için üzerime bir şey giyemiyordum. Bu yüzden odadan çıkmadan önce şalımı aldım ve zar zor giymeyi başararak odamdan çıktım. Abilerimi uyuyacağımı söyleyerek atlatmıştım. Yoksa başımda hemşirecilik oynuyorlardı.

Dedemin çalışma odasının önüne geldiğimde kapıyı tıklatarak içeri girdiğimde karşılaştığım manzara bana şuracıkta düşüp bayılmam için büyük bir nedendi!

Bunun ne işi vardı burada?

Karşımda üzerinde siyah bir tişört, siyah bir pantolon ve tişörtünün yakasına taktığı siyah gözlüğüyle sahtekâr Tolga duruyordu.

Bu Atılgan'nın burada ne işi vardı?

Hemde benim karasularımda?

Hızlıca kapıyı kapattım ve içeri girdim. Evin içinde bir Atılgan olması büyük bir savaşa neden olabilirdi. Hele ki kuzenlerimin onu pek de sevecen şekilde göndereceğini değil göndermek isteyeceklerini de sanmıyordum.

"Neler oluyor burada?"dedim kaşlarımı çatarak. Koltukların önüne geldim ama oturmadım.

"Sizinle önemli bir mesele konuşmamız gerek evlat! Otur önce..."dediğinde dedem, arkamdaki hareketlilik dikkatimi çekmişti.

Odada üç kişi değil dört kişiydik. Kaşlarım daha da çatılırken yavaşça koltuğa oturdum.

"Geçmiş olsun kızım..."dediğinde dedemle aynı yaşlarda olan adam sadece başımı salladım. Sonra da bakışlarımı dedeme çevirdim.

"Neler olduğunu anlatacak mısın?"dedim soğuk bir şekilde. Olayları anlarken taktığım maskem bugün daha da soğuk olmuştu.

"Öncelikle tanışın... Bu Toprak..."dedi dedem sahtekar Tolga'yı göstererek... Zaten gerçek ismi olmadığını bildiğim için pek şaşırmadım. Doğrudan gözlerinin içine baktığımda onun da benden bir farkı yoktu. Soğuktu. İçerisi çölü andırmasa da içimiz kutuplarda dolaşıyordu. Dedem hemen karşısında oturan diğer kişiye döndü.

"Bu da Ziya... Toprak'ın dedesi ve kurumun bir diğer kurucusu... "dediğinde sadece başımı salladım.

Ortamda garip bir sessizlik olduğunda Ziya Atılgan sessizliği bozmak ve bizi aydınlatmak adına konuşmaya başladı.

" Sizi neden buraya çağırdığımızı merak ediyorsunuz... Önemli bir mesele var çocuklar. Hepimizi ilgilendiren."dediğinde kaşlarım çatıldı. Düşündüğüm şey olabilir miydi?

"Kurumun varlığı söz konusu çocuklar..."dediğinde dedem yanılmadığımı anladım. Derin bir nefes aldı adını yeni öğrendiğim Toprak.

"Bizden ne istiyorsunuz?"dediğinde ona biz diye bir şeyin olmadığını söylememek için zor durdum. Ondan garip bir şekilde hiç iyi enerji almıyordum.

"Ekip olmanızı..."dediğinde dedem donup kaldım. O da kalakaldı.

Akrep ile yelkovan bile bir an için şaşırdılar ama devam ettiler aynı bizim gibi.

"Kim? Biz mi?"demiştik aynı anda. Sonra da birbirimize kötü bakışlar atmış ve dedeme bakmaya başlamıştık.

"Bakın şimdiden anlaşmaya başladınız..."dediğinde dedem belirgin bir şekilde göz devirdim. Bunu yapamamak için kendimi zor tutmuştum ama olmuştu.

"Neden?"dedim. Sakin değildim. Hemde hiç. Bana ortak olmanız gerekiyor diyordu. Nasıl sakin kalabilirdim. Ailemizin düşman olduğu aile ile nasıl ortak ol-

Bir dakika!

"Dur... Biz düşman değil miyiz?"dedi büyük bir şaşkınlıkla. Bakışlarım iki dede arasında gidip geliyordu.

İkisi de birbirine tebessüm ettiklerinde neler oluyor bu aşağılık yerde diye bağırmama ramak kalmıştı ki Ziya Atılgan konuştu.

"Bilmediğiniz daha bir sürü kirli oyun var küçüğüm... Biz değil çocuklarımız düşman ve çocuklarımız arasındaki bu durum kuruma sadece zarar veriyor... Bundan istifade edenlerde var..." dediğinde hemen lafa atladım.

Saklamaya gerek yoktu.

"Kurumda bir hain var... Bunu mu kast ediyorsunuz?"dediğimde şaşırmadılar. Tek şaşıran Toprak'tı.

"Evet. Bu yüzden ekiplerinizi birleştirmenizi istiyoruz çocuklar..."dediğinde dedem bunu isteyeceğini zaten fark etmiştik. Tek kişi ekip olamazdık. Olurduk da bizden olmazdı.

"Sonra ne olacak?"dediğinde Toprak ben de kafamı salladım.

"Sonra kurumda çalışmaya başlayacaksınız... Hepiniz bir ajan oldunuz. Görevler tamamlandı ve bizde bunun olmasını bekliyorduk. Koltuklarınız ve konumlarınız hazır. Sizi bir araya biz değil aranızdaki ilişki getirecek..."dediğinde dedem gülümsüyordu. Hayır resmen gözümüzün içine bakarak sırıtıyordu. Ziya Atılgan da sırıtıyordu.

Gerçekten ama gerçekten neler oluyordu bu aşağılık mekanda?

"Nasıl bir ilişki?"dediğinde Toprak dedesi çok net bir cevap vermişti. İkimizin de donup kalmasına neden olacak bir cevap...

"Aşk..."


Birbirine dolanan düğümler yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyordu. Onların bu ilişkisi hakkındaki düşünceleriniz neler?

İlişkileri gerçekten aşk olacak mı dersiniz?

Instagram: biraksamsefasitohumu

💙🖤


Loading...
0%