Yeni Üyelik
40.
Bölüm

40. Bölüm~ Başlangıç Noktasında

@feusa


Rusya'da sıradan bir sabah...;)


"Bir uyumuşum... Bir uyumuş... Hadi kalkın! Öğlen oldu öğlen!"diye alt kata inip bağırmaya devam etti Dimitris.


Saat. 07:48.


"Biz bunun ilacını ya az verdik ya da çok!"dedi Alara sabaha kadar hiçbir şekilde hareket edemediği yorganın içine girmeye çalışarak. Normalde çıkmak için çabalardı ama Dimitris'in sesini duyunca daha da içine girme kararı almıştı.


"Elimde kalacak... Sana ne kadar veriyorsam ona da o kadar verdim ki o doz seni bir buçuk gün uyutuyordu!"dedi Doğukan. Neyi eksik yaptığını hesaplamaya çalışıyordu.


"Ha bir de ölçülü veriyorsun bana!"dedi Alara yorganın içinden kafasını çıkardı ve kızgın bakışlarını Doğukan'a gönderdi.


Doğukan cevap vermeme hakkını kullanarak yataktan hızlıca kalktı. Bu cevapsız bırakma seçeneği çok can kurtarırdı ve kurtarıyordu da.


"Doğukan kaçma! Buraya gel!"dedi Alara yorganın içinde debelenirken.


"Sakinleş öyle konuşalım..."dedi Doğukan ve odanın içindeki banyoya girdi.


Alara tabiki de sakinleşmedi. Aksine daha da hırçınlaştı. Doğukan'dan çıkaramadığı sinirini yorgandan çıkarırken yatakta bir o yana bir bu yana yuvarlanırken yatağın ucuna kadar geldiğini fark etmemişti.


Kapı açılırken Alara da eş zamanlı olarak yorgan ile birlikte yere düşmüştü. Alara neye uğradığını şaşırırken odanın içini bir kahkaha tufanı doldurdu.


"Bu.Günün. Güzel geçeceğini. Biliyordum ama... Böylesine bir... Olay..."diyerek gülmeye devam ederken Dimitris, Alara'nın uyandığı anda yüklenen sinirine level atlatmıştı. Alara yerden kalkarken Doğukan da banyodan çıkmıştı.


İlk başta yerden kalkmaya çalışan Alara'yı sorguladı. Daha sonra da kapıda karnını tuta tuta gülen Dimitris'i.


"Allah ikinizin de belasını verecek!"diyerek komodinin üzerindeki vazoyu kapıya fırlattı Alara. Hedefinde hem Dimitris hem de Doğukan vardı.


Bir taşla iki kuş. 


İkisi de aynı anda eğilmiş ve kurtulmuşlardı vazodan ama Alara bu seferde bardağı geçirmişti eline.


"Hayatım onlar kırılmaz... Salonu değil bütün evi kırılmaz yaptırdım senin yüzünden!"dedi Dimitris ,Doğukan'ın arkasına geçmeye çalışırken.


"Hayatım?...Sen hayırdır Dimitris? Gözlüklerini mi takmadın?"dedi Doğukan.


Alara'yı başkasıyla karıştırmış olma ihtimalinin üzerinde durarak ona sığınıyordu.


"Bıktım senden be! İnsan birini kırılır yapar bari!"dedi Alara. Cinnet geçirmek üzereydi. Bardağı da fırlattı ama bardak yerden sekip Dimitris'e çarptı. Her ne kadar Doğukan'ın arkasına geçmeye çalışsa da Doğukan buna izin vermiyordu.


"Ne gözlüğü? Benim gözlerim bütün ülkede bir numara... Sen bu renkli gözlerin nasıl böyle gördüğünü bilmezsin... Cam gibi cam. Size üzülüyorum açıkçası!"dedi Dimitris. Doğukan'ın kahverengi gözleriyle kendisine tip tip baktığını fark edince göz devirdi.


"Bir gözünün rengini övmemiştin o da oldu! Ne bu haliniz?"dedi Eliz odaya girerken. Peşinden de Toprak girmişti ama Alara'nın elindeki çalar saati görünce Eliz'i de kendisiyle birlikte odanın dışına çekti.


"Öveceğim tabi! Ben gayet örnek alınacak bir varlığım."dedi ve çalar saatin yere düşmesi ile Alara'ya döndü Dimitris." Uyanamadı mı yoksa kırılmaz olduklarını anlamak mı istemiyor?"


"Allah'ın cezası herif! Defol git odadan!"dedi Alara.


"Sen beni benim odamdan mı kovdun deminden?"dedi Dimitris.


"Evet! Zoruna mı gitti?"dedi Alara. Fırlatacak bir şeyler arıyordu ama duvardaki tablonun bile parçalanmaması gayet de sinirini bozmuştu. Bu yüzden onları odadan kovup yatağı tekmelemeyi düşünüyordu.


"Hayır! Aksine... Sen gel şu DNA işine he de... Bizim kardeş olmamız gereken konular var!"dedi Dimitris ikna etmek için ona doğru adımlıyordu ki Doğukan onu ensesinden yakaladığı gibi kapının dışına sürükledi ve Toprak'ın kucağına iteledi. Ardından da dönmesine izin vermeden kapıyı kapattı.


Herkesin akıl sağlığı için bu gerekliydi.


"Dostum tutmasan düşüyordum... İyi ki varsın!"dedi Dimitris. Tabiri caizse sülük gibi yapışmıştı Toprak'a.


"Doğukan! Seni de kovmuştum..."


Alara'nın sesi odanın dışına kadar gelirken Alev ve Lucas da eş zamanlı olarak farklı farklı odalardan çıkmışlardı. İkisi de yeni uyanmış gibiydi.


"Keşke tutmasaydım!"demişti Toprak onu kollarından tutup kendinden uzaklaştırmaya çalışıyordu. Eliz kahkaha atarken Dimitris daha çok sarılmıştı.


"Ne bu gürültü? Dimitris? Ne ara uyandın sen?"diyerek onlara doğru ilerlemeye başladı Alev.


"Yaptığı anonsları duymadın mı?"dedi Eliz. O sese diğer malikanedekilerin bile uyandığına emindi oysa.


"Alev'in bir uyuması bir de uyanması derttir... Uyuyana kadar akla karayı seçer. Uyuduğunda top patlasa duymaz."dedi Toprak nefes nefese. Dimitris'i kendinden ayırmaya çalışıyordu.


"Bırak be kocamı!"diye yükseldi Eliz. Toprak konuşana kadar zor bir durumda olduğunu fark etmemişti.


"Kocan bırakmıyor beni!"deyip geri çekildi ama sanki kendisi tutmuyormuş gibi Toprak'ı da kendinden itiyordu Dimitris.


"Kuru iftira!"dedi Toprak şok içinde.


"Ben Libby'e bakmaya gidiyorum... Sizde sağ çıkarsanız bize katılın!"dediğinde Lucas bir şeyin daha yere çarpma sesi duyuldu. Sonrasında Alara'nın sesini duydular. Lucas onların bu haline alıştığından fazla umursamadan merdivenlere yöneldi.


"Kollarımın arasında mutlu olduğunu biliyorum dostum ama sen evlisin..."dedi Dimitris uzaklaştı Toprak'tan.


"Toprak?"dedi Eliz.


"Ben böyle yalan görmedim!"dedi Toprak. Dimitris'in üzerine yürümeye başladı. Dimitris koşup Alev'in arkasına saklandı hemen.


"Evlisin diyorum... Git karına! Eliz... Al şu kocanı... Bana asılıyor!"dedi Dimitris bağıra bağıra.


Toprak şoktan şoka girerken Eliz gülmemek adına yanaklarını ısırıyordu. Ama eline geçen fırsatı geri tepemezdi.


"Kulağımın dibinde bağırıp durma!"dedi Alev ters ters.


"Toprak? Gerçekten bu mudur yani?"dedi Eliz, Dimitris'i göstererek.


" Bu derken? Ben gayet eşi benzeri olmayan bir şahsiyetim. Ayıp oluyor! "dediğinde Dimitris, Eliz göz devirmişti. Toprak'ın derdi ise başkaydı.


"Eliz... Sevgilim. Canım... Kanma şu kansıza!"dedi Toprak ciddi ciddi.


"Ayrılırsan ben okeyim..."dedi Dimitris.


"Sus artık sende!"dedi Toprak, Dimitris'e yöneldi tekrardan.


"Demek o oldu tercihin... Ben gidiyorum!"dedi Eliz ve merdivenlere yöneldi.


"Eliz... Karıcığım. Bir dak-"derken Toprak , Dimitris lafını kesti.


"Bu kollar teselli için her zaman seni bekliyor olacak dostum... Ben her za-"


"Seni elimden kimse alamayacak!" dedi ve ileri doğru atıldı. "Alev çekil önünden şu itin!"dedi Toprak büyük bir sinirle. Sabah sabah neye uğradığını şaşırmıştı.


"Bu gece olmaz Toprak... Hem sen evlisin!"dedi Dimitris sırıtarak. Bir o yana bir bu yana kaçıyordu. Alev ise arada kalırken Toprak yakalayamadığı için daha da çok sinirleniyordu.


"Evliyi köylüyü göre-"


"Toprak..."dedi Alev normal bir tonda.


"Seni elimden kimse alm-"


"Toprak!"diye bağırdı bu sefer Alev ve ekledi." Eliz... Git Eliz'e bak!"dedi Alev ama Eliz'in oyun yaptığını biliyordu.


Toprak'ın, Eliz kelimesinden sonra adımları dururken sinirli sinirli arkasını dönüp merdivenlere yöneldi.


"Beni kurtardın karlı anlaşma... Bu anlaşmayı uzun vade yapalım. Ben seni sevdim!"dedi Dimitris hemen yılışma moduna geçti.


"Ben de sana bir bayılıyorum bir bayılıyorum..."dedi Alev göz devirerek. Dimitris'in omzuna koyduğu kolunu iteleyerek ondan kurtulmaya çalışıyordu.


Bu esnada bir çığlık daha duyuldu koridorda. Sonrasında ise kapı açıldı ve dışarıya Doğukan çıktı.


"İçeride üçüncü dünya savaşı vardı sanırım?"dedi Alev. Doğukan nefes nefese kapıyı tutuyordu. Kapı ise içeriden zorlanıyordu. Aynı zamanda yumruklanıyordu da.


"Sorma ne üçü ne beşi!"dedi Doğukan. Nefesinin düzene girmesini bekliyordu.


"Nasıl bu hâle getirdin acaba? Ben çıkmadan önce gayet de sakindi!"dedi Dimitris kaşlarını çattı ve masum bakışlarını gönderdi. Sanki sinirlendiren o değilmiş gibi...


"Sen sus! Herşey senin yüzünden oldu zaten!"dedi Doğukan. Üzerine de yürüyemiyordu. Alara kapıyı zorluyordu.


"Gerçekten ne oldu da bam teline bastın?"dedi Alev. Alara'nın sinirine hakimdi. Şunun şurasında üç dört ay sonra bir yıldır tanıyor olacaklardı birbirlerini.


"Tırnağı kırıldı... Hem de dört tanesi de aynı anda..."dediğinde Doğukan, Dimitris sorunu anlamamıştı ama Alev gayet de güzel anlamıştı.


Alara'nın tırnaklarına nasıl önem verdiğini bilmeyen yoktu. Alara'nın bir kaç kez görev ortasında bile oje sürdüğüne şahit olmuştu Alev. Oje resmen onun silahıydı ve o bunu saklama gereksinimi asla duymuyordu.


"Yani?"dedi Dimitris.


"Alara şu anda evini temelden yıkmadığı için mutlu olman gereken noktadasın Dimitris... Ve sen... Cenazene katılmaya çalışırım Doğukan..."dedi Alev ve Dimitris ile Doğukan'ı yukarıda bırakıp aşağıya indi.


Aşağıya indiğinde kulağına ikizinin sesi doldurdu. Toprak Eliz'i ikna etmeye çalışıyordu. Eliz de onu. Eliz i ona şaka yaptığını anlatmaya çalışıyor Toprak ise Eliz'i dinlemiyordu.


"Canım... Bak o it oyun yaptı bize!"dedi Toprak.


"Toprak... Kocacığım... Anladım dedim ya! Ne diyeyim daha? Anladım diye yazılı kağıt mı göndereyim ?"


"Boşanma davası mı? Gerçekten o herif yüzünden beni mi boşayacaksın?"dedi Toprak. Vallahi şeker meker hepsi oynamıştı.


"Ne boşanması?"


"Ben de onu diyorum... Boşanmaya gerek yok..."


"Toprak iyice delirdin sen! Kendine gel!"dedi Eliz ve yumruğunu karnına geçirdi. Toprak beklenmedik hamleden dolayı iki büklüm olurken girişte Alev göründü.


"Takılı kaldı... Başka çözüm gelmedi aklıma!"dedi Eliz açıklama olarak.


"Bir görümce olarak senin sonuna kadar arkanda olmakla birlikte bir an önce Ostro'nun yanın geçmeliyiz. Alara evi başımıza yıkacak!"dedi Alev. Bağırış seslerini kast ederek.


"Eliz..."dedi Toprak. Eliz, Alev'e beklemesini isteyerek Toprak'a döndü.


"Bana bak! Dimitris'in gıcık oyunu yüzünden özür dileyip boşanma falan dersen seni bir boşarım aklın çıkar! Boşanma falan yok! Kendine gel! Benden bu kadar kolay kurtulamazsın!" dedi ve Alev'e döndü hemen Eliz.

"Alara'ya ne oldu?"


"Doğukan'ın demesine göre dört tane tırnağı kırılmış... Kapıyı yumrukluyordu!"


"Evi tımarhaneye çevirdi boş herif! Değil mi Eliz?"dedi Toprak.


"Hadi çıkalım..."dedi Alev ve çıkışa doğru yürüdü. Eliz de yürüyecekken Toprak durdurdu.


"Affettin mi?"


"Kızmadım... Seni sinir etmek istedim ama bir daha şaka yaparsam ne olayım!"


"Bence bizi kıskanıyor... En başından beri ilişkimizde gözü vardı. Evlenme-"derken Toprak, Eliz onu öperek susturdu. Yoksa susmayacağını biliyordu.


Diğerlerinin yanında dut yemiş bülbüle dönen kocasının yanındayken düşen çenesini toplamak ona kalıyordu.


*****


"Ostro... Ben geldim ve evet! Yine çok enerji yüklüyüm!" diyerek içeri girdi Dimitris.


Kahvaltı masasındaki herkes derin bir nefes aldılar.


"İlaç yan etki yaptı da..."dedi Doğukan.


"Lucas anlattı..."dedi Ostroverkhov.


"Bugün ne yapıyoruz?"dedi Dimitris yerine oturdu. Acayip derece enerjikti. Nedeni bilmese de bu durumdan memnundu.


"Beni her an şaşırtmayı başarıyorsun!"dedi Eliz. Toprak hâlâ Dimitris'e sinirli olduğu için derin bir nefes aldı.


"Öyleyimdir. Ayrıca ben-"derken Dimitris, Libby onun sözünü kesti.


"Dimitris senin özel olarak getirdiğin şu reçeller nerede abicim? Sanırım koymayı unuttular ve sende bilirsin ki reçel olmadan olmaz..."dedi Libby. Bir kuş sütü eksik olan masayı işaret ederek. Dimitris anında ciddiyeti.


"Haklısın... Vanya bu masada nasıl reçel olmaz? Ben sana böyle mi öğrettim?"dedi Dimitris yemek salonundan çıkarken konuşmaya devam ediyordu. Yemek masasının düzeni ve masadakiler önemliydi onun için.


"Onun evde kalınca canı sıkılıyor ve çenesi biraz düşüyor gördüğünüz üzere... Birazdan şirkete gönderirim..."dedi Ostroverkhov. Dimitris'in dilinden en iyi anlayan oydu.


"Ben ve Libby bugün Fransa'ya geri dönelim diyoruz. Ortalığı boş bırakmak bizim açımızdan da dikkat çeker..."dedi Lucas geri yaslanırken.


Eliz tam konuşacakken eve girdiğinden beri dibinden ayrılmayan Alp yine dürtüklemeye başlamıştı onu. Dikkate almamaya çalışarak Lucas'a odaklandı.


"Şirketleri ve şu anda yer altında bağlı olduğumuz kişi olan Emma'nın da isteklerini yapmak gerekiyor... Yer altına karşı gelebilecek bir konumda değiliz ne yazık ki..."dedi Lucas. Sadece Eliz'e değil masaya karşı da görevleri vardı.


"Haklısın... Sen bildiğin gibi hareket etmeye devam et. Ama yanına bir kaç kişi de vermem gerekiyor. Sizin yakın korumanız olarak yanınızda olacak kişiler... Alp!"dedi en sonunda Eliz dayanamayıp. Bir taraflarını çürütmüştü çünkü.


"Tamam... Benim için sorun yok! Gidebilirim!"dedi Alp hemen. Eliz işte o anda neden geldiğinden beri yakasından ayrılmadığını anlamıştı. İtiraz etmedi. Ya onu ve Büşra'yı ya da Emel ile Kaan'ı göndermeyi düşünüyordu zaten.


"Evet... Alp ve Büşra sizinle gitsin."dediğinde Eliz. Libby'nin yüzünde açan gülleri görünce bir ekibe birisini daha ekleme kararı aldı. Alp'in ve Büşra'nın aklı bir karış havada olan Libby ile daha da coşacaklarına emindi.


"Alev... Sen de onlarla git. Olur mu?"dedi Eliz. Alev'in bakışları Eliz'e döndüğünde Eliz'in ricasının nedenini az çok anlamıştı. Libby, Alp ve Büşra çoktan masadan soyutlanmış bir şekilde sohbet ediyorlardı.


"Olur... Böylesi daha iyi olacak sanırım..."dedi Alev. Eliz de ona göz kırpıp geri diğerlerine döndü.


"Bizim bu DNA testinin detayları için Almanya'ya geçmemiz gerekiyor. Dedem ile orada buluşacağız. Akşamına da Leonardo ve Nisan ile şu Asuman-"derken Eliz, masayı bir öksürük sesi doldurdu.


"Helal helal..."dedi Alara, Yiğit'in sırtına vururken.


"O meselenin de detaylarına inmek gerekiyor kısacası. Muhtemelen orada kalacağız. Bu gece bizi beklemeyin yani... Bir de abi,-"


"Asuman deme..."dedi Yiğit elini kalbine koyarak. Masadaki herkes onun bu haline gülerken Eliz başını iki yana salladı.


"Sen, Emel ve Kaan da akşam İtalya'ya geçiyorsunuz. Nisan ne halt karıştırıyor bilmiyorum ama tehlikeli sularda olduğu kesin..."dedi Eliz.


"Uçuşları ben ayaklarım... Siz hemen çıkıyor musunuz?"dedi Ostroverkhov.


"Evet."dedi Toprak. Ostroverkhov ile konuşmaya başlarken Dimitris içeri girdi.


"Uçuş kelimesini duydum... Kim gidiyor ülkemden?"dedi Dimitris. Elindeki reçelleri masaya koymaya başladı yanındaki hizmetçi Vanya ile.


"Fransa'ya ve Almanya'ya birer uçak hazır ediyorsun. Sonra da ofise geçiriyorsun! Akşama da İtalya için bir uçak hazır ediyorsun?"dedi Ostroverkhov.


"Şirkete geçmek zorunda mıyım? Kendimi hiç iyi hissetmiyorum Ostroverkhov! Hasta oldum sanırım!"dedi Dimitris elini alnına koydu.


" Hani çok enerjiktin? "dedi Libby gülerek ağzına bir zeytin attı. Dimitris hemen yanında dikildiğinde tepkisi gecikmedi. Masanın altından ayağına basınca Libby'nin gülüşü soldu. Sonraki hamleyi hesaba katmıyordu ve bu huyundan nefret ediyordu.


"Geçen sefer ateşini bahane ederek iki hafta, boğazını bahane ederek bir ay evde kaldın ya hani... İzinlerin doldu. Yerinde başkası olsa çoktan işten atılmıştı. Sen nasıl CEO'sun?"dedi Ostroverkhov.


"Ama her halükarda işleri yerine getirdim mi? Getirdim. Bence bana bir ay da-"


"Yeni açılacak havalimanı için yapılacak olan toplantıya Ivan gidecek o halde... Arayıp haber vereyim!"dedi Ostroverkhov. Onu can evinden vurduğunu iyi bildiğinden sırıtıyordu.


Bütün masa onların karşılıklı atışmalarını izliyordu.


"Almanya, Fransa ve İtalya için birer uçak mı demiştin?"diyerek ceketini giymeye başladı Dimitris. O toplantıdaki mankenleri tabii ki de Ivan'a kaptıracak değildi. Ostroverkhov'un başını sallamasının ardından kimseye bulaşmadan çıktı odadan.


"Madem böyle uzaklaştırma tuşları vardı daha önce niye kullanmasın?"dedi Alara.


"Sana ne yaptı kızım?"dedi Ostroverkhov. Bir Alara'dan şikayet dinlememişti.


"Kayıp kardeşi olduğumu düşünüp DNA testine zorluyor!"


"Yine iyi... Geçenlerde tanıştığı kişinin Rus olmadığını fark edip hükümete bildirmiş."dedi Ostroverkhov yerinden kalkarken.


"Hadi herkesle uğraşıyor... Onu anlarım da bu ülkeyi koruma sevdası?"dedi Emel.


"Ben sorgulamıyorum. İlk başlarda nezarete düşünce kurtarmam gerekiyordu. Şimdi onu da kendi başına halleder oldu. Ülkede tanımayan kalmadı ki. Hatta bir hayran kitlesi bile var sosyal medya da... Kısacası kendinize dikkat edin çünkü o olmasa da fanları sizi yok eder!"dedi Ostroverkhov ve salondan çıktı.


"Gerçekten öyle bir şey var mı?"dedi Büşra şaşkın bir şekilde.


"Gerçekten var! O yüzden çoğu ülkede yüzünü gizleyerek dolaşıyor. Kendi topuğuna sıktığının farkında değil!"dedi Libby yerinden kalkarken.


"Eşeledikçe bir şeyler daha önümüze sürüyor. En iyisi fazla bulaşmadan Rusya'dan uzaklaşmalı!"dedi Alara.


"Onunla bu gece sen ve Doğukan kalacaksınız..."dedi Alev, Alara'ya yanıt olarak.


Alara donup kalırken Doğukan içinden küfür etmeye başlamıştı.


"Bize müsaade..."dedi Yiğit de peşinde diğerleri ile birlikte çıktı salondan.


"Eliz..."dedi Alara. Beni onlarla yalnız bırakma demek istiyordu ama dili varmıyordu demeye. Doğukan alınır diye diyemiyordu.


"Ben sana güveniyorum. Sen ondan daha sinir edici olabilirsin!"dedi Eliz hemen.


"Ben?"dedi Doğukan. Bari ben geleyim demek istiyordu ama onun da dili varmıyordu. Alara alınır diye sesini çıkaramıyordu.


"Bir söz vardır Doğukan... Kurunun yanında yaş da yanar... Onun gibi düşün!"dedi Toprak ve göz kırpıp Eliz'in elinden tutup çıktı odadan.


"Bu sefer öğlene kadar uyumaya ayarlayıp uyutmalıyız!"dedi Doğukan.


"Sana hâlâ sinirliyim ama bu iş için sinirimi bir kenara koyabilirim. Bu daha mühim bir konu çünkü!"


Plan için kavgayı bir kenara bırakıp konuşmaya başladılar.


*****


Eliz Erçil Karayel...


Yemek salonundan çıktıktan sonra dedeme buluşmak için bir mesaj ve buluşmanın olacağı yeri konum olarak attıktan sonra uçaklara geçmiştik.


Dimitris artık hangi korkusuyla işleri hızlıca halletti bilemesem de işlerin başına geçtiğinde her şeyi anında yapmak gibi de güzel bir huyu vardı.


Benim çok düşünceli kocam , Lucas ve Libby ile birlikte Büşra ve Alp'i göndermeme sorun etmese de Alev'i de onlarla birlikte göndermeme elbette ki somurtmuştu.


Sabahki Dimitris'in saçma kavgasından dolayı da ağzını açıp tek kelime edemiyordu bu konu hakkında.


Sabah ki kavga bir nevi işime yaramıştı.


Toprak her ne kadar çöpçatanlık yaptığımı düşünse de Alev'in de farkında olduğu bir gerçek vardı ki o da Libby ve diğer ikisinin bir araya geldiklerinde Lucas'ı atlatacakları kesindi.


Lucas, Libby'e kıyamıyordu.


Libby de bunu bildiğinden zorladıkça zorluyordu.


İkiz olmalarının yanı sıra o koltuğa bir oturduktan sonra bütün yük Lucas'a kalmıştı. Libby koruma görevini ise doğduğundan beri yapıyordu.


Libby onun kırmızı çizgisiydi.


Saat on bire gelirken Almanya'ya inmiş bulunuyorduk. Toprak ile birlikte Roseline'nin ayarladığı restoranlardan birisine geçtiğimizde dedemin gelmesini bekliyorduk.


"Utku'ya haber verdin mi sevgilim?"dedi Toprak. Başımı salladım. Utku her daim buradaydı. Sadece benim için Türkiye'ye geliyordu. Sonra da geri dönüyordu. Benim sayemde ülke ülke dolaşıyordu ama her buluşmamızda kavga ediyorduk. Doktorum ile ilişkimiz normal hasta doktor ilişkisinden farklıydı.


"Sessizsin..."dedi Toprak. Bakışlarımı masanın üzerindeki bardaktan çekip yanımdaki sevgilime çevirdim.


"Birazdan konuşmamız gerekecek... Enerji depoluyorum..."dedim. Derin bir nefes aldım.


Sinem hakkındaki gerçekleri öğrenecektim. Sinem hakkında her şeyi düşünmüştüm. Her ihtimalin üzerinde durmuştum ama bu farklı bir olaydı. Aileden birisi olmama ihtimali aklımın ucundan beri geçmemişti.


Hâlâ bu konuda şaşkındım çünkü şu zamana kadar yaptığı herşey beni yok etmek ailenin başına geçmek içindi. Varis olabilmek için benim ayağımı tettirmeye çalışıyordu. Belki de sadece ben öyle olduğunu sanıyordum.


Yanağımda hissettiğim sıcaklık ile yine hayal dünyamdan çıkmıştım.


"Korkma ben yanındayım..."


Zaten tek güvendiğim şeyde sensin... Aksi takdirde çoktan yıkılıp gitmiştim.


"Çocuklar... Çok bekletmedim umarım..."


Dedemin sesi ile birbirimizden hızlıca uzaklaşırken dedem karşımıza oturmuştu.


Dedem... Orhan Karayel... Beni en çok şaşırtan insandı ama onu suçlayamıyordum. Hatasının farkında olarak hem benim hem de diğerlerinin üzerine çok düşmüşlüğü vardı. Sinem'in ve ekibinin de en çok kıskandığı kısım oydu. Dedemin bize daha çok değer vermesinin altındaki nedeni hiçbir zaman eşelememiz de sanırım bizim hatamızdı.


"Hoşgeldin... Biz de daha yeni gelmiştik."dedi Toprak benim konuşmayacağımı anlayınca. Hemen kendimi toparladım. Bu işe beni onlar bulaştırmış olsalar da çıkacak olan kişi yine bendim. Arkadaşlarımı da çıkaracak kişi bendim.


Ben yıkılırsam diğerleri altımda kalırlardı.


"Seninle önemli bir konu hakkında konuşmak istiyorum. Bana gerçekleri en doğru şekilde verecek tek kişi sensin..."dediğimde dedem derin bir nefes aldı.


Şu bir ayda hiç olmadığı kadar çökmüştü.


"Saklayacağımız daha ne kaldı inan hiç bilmiyorum. Herşeyin karman çorman olduğu noktadayım."dediğinde onun açısından olaylara bakınca herşeyin daha da b... battığı görülüyordu.


"Biliyorum. Farkındayım ama sen de biliyorsun ki bu sonu siz ellerinizle hazırladınız..."dedim. Dedem başını salladı. Gözlerinden acı çektiği okunuyordu. Benim de canım yanıyordu.

Ama şu anda yarayı deşmek hiçbirimize iyi gelmeyecekti.


"Şimdi bunları konuşmanın sırası değil... Biz senden Sinem Karayel hakkında konuşmak istiyorduk. Tabi gerçekten Karayel ise..."dediğimde dedemin göz bebekleri büyümüştü. Bunu öğrendiğimize şaşırmış görünüyordu. Toprak cebinden DNA testinin sonuçlarını çıkarıp önüne koyduğunda yavaş yavaş yutkunmuştu.


"İnkar etmene gerek yok Orhan dede... Bizim elimizde bir DNA sonucu var. Sinem'in bir Karayel olmadığını biliyoruz. Annesiyle ve babasıyla ayrı ayrı yapılan testleri mevcut o kağıtta. İkisiyle de uyuşmuyor..."dedi Toprak.


Alara sadece Cem amcam ile olan kağıdı açmıştı. Diğer kağıdı fark edemeden odayı terk etmişti çünkü.


"İnkar etmek için değil ama... Onu bu kadar detaylı araştırdığınıza göre kurumdaki baş hain o mu oluyor?"dedi dedem. Kafasındaki boşlukları kendince doldurmaya çalışıyordu.


Demek ki o da bu ihtimalin üzerinde hiç durmamıştı.


"Kurumda bir sürü hain varken baş olup olmadığını bilmiyoruz ama oklar onunda hain olduğunu gösteriyor... Senden onun gerçekte kim olduğunu öğrenmek istiyoruz çünkü her bilinmeyen bizi onlardan hep geriye itiyor..."dedi Toprak.


Dedem derin bir nefes alırken ben gelecek şeyi beklemeye başlarken telefonuma bildirim gelmişti. Bildirim Alev'den gelmişti. Fransa'ya vardıklarını söylerken dedem konuşmaya başlayınca bakışlarımı telefonumdan çektim.


"Bir Karayel olmadığını bulmuşsunuz zaten..."derin bir nefes aldı.

" Yengen son hamileliğinde sekiz aylıkken yine ölmüştü bebeği..."


Bunu bilmediğim için anlık bir şok yaşasam da bunu bilmemem doğaldı çünkü o zamanlarda daha ben dünyada bile yoktum ve bizim evde de çok fazla çocuk konusu açılmazdı. Demek ki onun da bir nedeni vardı.


Her şeyin bir anlamı çıkıyordu. Doğumum bile olaylıyken ne bekliyorsam?


"Ondan önce de bir sürü kez düşük yapmıştı. Onların son şansı da karnındaki ölüm ile birlikte yok olmuştu... Bir daha çocuğu olamayacağını öğrenmesinin üzerinden sadece bir kaç gün geçmişti. Annem görevden daha yeni doğmuş bir bebek ile dönmüştü." dediğinde hem benim hem de Toprak'ın kaşları çatılırken dedem derin bir nefes daha çekmişti içine.


" Bebeğin annesini bilsek de babasını bilmiyorduk. Hiçbirimiz bunu bilmiyorduk. Biliyorsa da anca annen bilir. Orası apayrı bir konuyken annen o çocuğu koruması gerektiğini söylemişti. İlk başta evlatlık almaya karar vermişti."dediğinde nefesimde boğulacaktım az kalsın.


Sinem ile kardeş olma ihtimali mi?


Bir de ablam olacaktı!


Fikri bile korkunçtu.


"Ama bebeğin annesi Ece... Annenin en yakın arkadaşıydı. Her kime bulaştıysa tehlikeli kişilerdi. Evlatlık durumu çok dikkat çekerdi. Annem bu yüzden o çocuğu korumak için kuruma bile babasının bilgisini girmedi. Bilse bile söylemedi yani. Zaten o zamanlarda Onur ile Ömer'in arası da bozulmaya yüz tutarken bir hain ihtimali vardı. Bu çocuğu sadece bizim ev biliyordu. Ziya da bilmiyor yani."dedi dedem.


Eşeledikçe batıyorduk.


Kıyı görünmüyordu artık.


" Yengenin hamile olduğu biliniyordu. Annen geldiğinde daha hastaneden çıkmamıştı. Bebeğinin öldüğü haberini de daha kimseye duyurmamıştık. Onun ölen bebeğinin yerine Sinem'i geçirdik. Hiçbir şüphelenme de olmadı. Yengen zaten bir çocuğa hasretti. Cem ise... Yengen için her şeyi yapardı. Sinem'i yengen kabullenince o da kabullendi. Hatta öz kızı olsa bu kadar üzerine düşemezdi..."


Öğrendiğim şeyler... 


Kusursuzca yapılan planlar... 


Her şeyin içinden çıkan annem ve babam...


"O... O evlatlık olduğunu biliyor mu?"dedim zar zor çıkmıştı sesim.


Bilmiyorsa kötüydü. Düşman da olsam yıllarca bir yalana inanmıştı.


Biliyorsa daha kötüydü. Düşman olmamız için bir sürü sebep çıkabilirdi. Anneme olan kinini benden çıkarıyor olması ise düşman olmak için çok güçlü bir nedendi.


"Bilip bilmediğini bilmiyorum ama onun evlatlık olduğunu öğrenen ailemize düşman kişiler ona ulaşmaya çalışmışlardı zamanında. Ama ulaşan olmadı."dediğinde beynimde şimşekler çakmaya başlarken oturduğum yerden de kalmıştım. Ben kalkınca onlar da kalkmışlardı. Öğrendiğim şeyler artık başımı döndürüyordu.


"Bunu bir hazmetmem gerekiyor... Anlattığın için teşekkür ederim..."dediğimde başını salladı.


"Alara hâlâ kızgın değil mi?"dediğinde başımı salladım.


"Onunla son kez konuşmak istiyorum. Kurumdan öylece ayrılamaz. Eğer ayrılmak isterse bunu yaparım ama kuruma işlemler için gelmesi gerektiğini ona söylersiniz..."dedi dedem. Ona ulaşamıyordu çünkü Alara onları her yönden engellemişti.


"Onu ikna etmeye çalışırım... Kendine dikkat et..."dedim eşyalarımı toplarken.


"Siz bizi düşünmeyin. Bizim yüzümüzden düştüğünüz çukurdan çıkın yeter ki... Bu konuda ne kadar özür dilesem de geri dönemem ama birbirinizden ayrılmayın çocuklar. Sanırım en iyi yaptığım şey sizi bir araya getirmek oldu..."dedi ve buruk bir gülümseme ile geri dönüp geldiği gibi çıkışa yöneldi.


O gidince tuttuğum nefesimi dışarı verdiğimde geldiğinden beri dik tutmaya çalıştığım omuzlarım düşerken Toprak beni kendine çekip sarılmıştı. Her şekilde düştüğümde beni koruyordu.


Dedemin de dediği gibi en iyi yaptığı şey bizi bir araya getirmekti.


"Utku ile biraz kavga eder kendine gelirsin... Hadi..."dediğinde Toprak gülmüştüm. Aklımı dağıtmam gerektiğini benden iyi biliyordu.


Beni benden iyi biliyordu


"Sen niye benden kavga etme konusunda kaçıyorsun?"dedim.


Paltomu giymiştim bile. Çantamı alıp birlikte çıkışa doğru ilerlemeye başladık.


"Kaçmıyorum... İlişkimizin renkli durumunda yeni renk eklemeye gerek yok diyorum."


Sabahki kavgamız travma yapmıştı onda.


"Sende boşa-"derken parmaklarını dudaklarımın üzerine koyup beni susturdu.


"Yasaklı kelime o... Ya uslu uslu hastaneye gidersin ya da ben seni zorla götürürüm."


Konuşmak için parmaklarını geri çekmesini bekledim. Çektiğinde ise güldüm.


"Zor kısmını görmek istesem de... Bugün uslu durmaya karar verdim!"dedim tekrardan yürümeye başladım.


Ben susunca Toprak konuşmaya devam etmişti. Dimitris hakkındaki güzel ve sevgi dolu düşüncelerini hastaneye kadar dinlemiştim. Baya sevgi doluydu benim dışımdaki insanlara karşı. Bir istisna da Alev'di.


Fransa'ya gitmesi konusunda bir iki laf çarpıtsa da çok eşelememişti. Elinde olsa iki abimi de evlendirmeyecekmişiz gibi ikizine kısmet buluyoruz diye laf yemiştim.


Asuman'ın kim olduğunu öğrendiğindeki mutluluğuna kimse su dökememişti çünkü.


Hastaneye geldiğimizde ise Utku bizi hazır bir şekilde bekliyordu. Toprak ile ilk defa gelmiyordum randevuya. İki haftalık uzaklaşma döneminde birlikte gitmiştik yanına. Utku her ne kadar beni gömmeye çalışsa da Toprak beni övecek bir şey bularak sinir ediyordu onu.


Tam da bana göre bir kocaydı.


Odanın kapısını çalıp içeri girdiğimizde her zamanki gibi kahve içtiğini görmüştük.


"Hoş geldiniz sinir bozucu çiftim... Geçin geçin... Çekinmeyin!"dedi Utku. İkizimizde sırıtarak içeri girdiğimizde ben arka odaya geçmiştim.


Bundan sonrasında iki saat süren bir tedavi olmuştu. Bu tedavi sürecinde benimle konuşarak tedaviyi düşünmemi sağlarken Toprak içeride bizi beklemişti.


İki saatin sonucunda yine tedavi sonrasında olduğu gibi karşılıklı kahve ve bitki çayı içme aşmasına geçmiştik.


"Sen iki defa benim ayağıma geldiğine göre kesim kıyamet kopacak!" dediğinde Utku güldüm.


"Bu sefer de ben geleyim bir göreyim mağaranı dedim..."


"Yalnız burası benim evim. Mağara demezsen sevinirim..."dedi Utku.


Duvar siyah taş deseni ile kaplıydı. Koltuklar siyahtı. Masa , tavan, yerler... Her şey siyahtı. Masanın üzerindeki kağıtların kenarları bile siyahtı. Bir beyaz önlüğüydü.


"Modern mağara diyelim o hâlde... Normal mağaralar daha karanlık oluyordu!"dediğimde siyaha aşık kocacığım da Utku ile birlikte göz devirmişti.


"Maria ile bu kadar benzer yönün olması beni korkutuyor. Kendisi de burasının bir mağaraya benzediğini söylediği için pek uğramaz."dedi Utku.


Maria eşi ve tanımadan sevdiğim bir kadındı.


"Haklı... Doğruya doğru Utku... Odadaki tek renk sen ve bizleriz!"


"Siz zevksiz olduğunuz için öyle geliyor..."


"Sen de katılıyor musun buna Toprak?"dedim.


"Toprak'ın da benimle aynı fikirde olduğuna eminim!"dedi Utku.


"Toprak?"dedim kaşlarımı çatıp bir cevap beklerken. Utku da ona bakarken Toprak yavaşça yerinden kalktı.


"Korkma ben arkandayım... Söyle cevabını!"dedi Utku.


"Bu gece dışarda yatacak gibisin!"dedim çayımdan bir yudum aldım.


"Bizde kalabilirsin! Ben onun kadar ketum bir insan değilimdir!"


Toprak en sonunda dayanamayıp dışarı çıktığında ikizimizde kahkaha atmıştık.


"Ben kocamı elimden kaçırmadan kalksam iyi olacak!"dedim ayağa kalkarken.


"Eliz..."dedi Utku. Vardı geldiğimizden bir karın ağrısı. Bu yüzden kıvranıp duruyordu. Toprak varken de konuşmak istemediği de her halinden belli oluyordu. Bu yüzden Toprak'ı kaçırmıştım.


"Ne zaman yumurtlarsın diye beklemekten kuluçkaya yatanlar kalktılar Utku... Nedir bu Toprak'ın yanında diyemediğin?"dedim geri oturdum.


"Derdim demesine ama... Senin kendi başına alman gereken bir karar ve yalnız başına düşünmek istersin diye düşündüm."


"Seni bekliyorum..."


Beni korkutuyordu...


"Tedavin korktuğumuz kadar kötü bir durumda değil ama... Senin yaptığın şeyler belli. Hareketli ve olaylı bir hayatın var..."


Yaptığım şeylerin üstünkörü anlatabilecek iki kelime varsa onlarda hareketli ve olaylı olurdu zaten.


"Vurulmandan önce de ilaç aşamasına geçmek üzereydik. Şu anda bunun için erken değil. İlaç kullanmamamızın nedeni bünyenin kaldıramayacağını düşünmem ama işler gittikçe karışıyor anlaşılan. Bugün buraya gelmen de bunu kanıtlar nitelikte. İstersen ilaç kullanmaya başlayabiliriz. Böylece görüşmelerimizin arasını uzatmış oluruz..."


"Bunu benden sıkıldığın için mi önüme sürüyorsun?"dedim gülerek ama öyle olmadığını biliyordum.


"Aynen... Evime mağara dediğin için deminden uydurdum."dediğinde o da gülmüştü.


Düşünecek çok da bir şey yoktu aslında. Dediği gibi gayet hareketli ve olaylı bir hayatım vardı. Ben buydum. Sakin bir hayatım yoktu. Her an bir saldırı olabilirdi. Bir yerden silahlı adamlar çıkabilirdi. Saldırı altında kalabilirdik...


Utku'yla her buluşmamda onu da tehlikeye atmış oluyordum aslında. Bu önerisi kendisini korumak için değildi ama benim onun da akıbetini düşünmek zorundaydım.


Kapı açıldığında ikimizin de bakışları oraya döndüğünde içeriye kaçak kocam girmişti. İkimizin de gayet gergin olduğunu anında da anlamıştı çünkü kaşları catılmıştı.


Toprak'ın üzerindeki bakışlarımı Utku'ya yönelttim.


"Kullandığımda ne hissedebilirim?"dediğimde kabul etmiştim.


"Ne kullanıyor ve ne hissediyoruz?"dedi Toprak.


Biz her şeyi birlikte yapardık.


"Kişiden kişiye değişebilir... Uyku, baş dönmesi... Bunlar belirgin olanlar ama karın ağrısı ya da baş ağrısı yapabiliyor bazı kişilerde... Çok kötü hissedersen bana ulaşırsın."dediğinde başımı salladım.


"Ne döndüğünü bana da açıklar mısınız?"dedi Toprak.


"Beni uzun süre göremeyeceksin... Seni karından koruyamadığım için özür dilerim ama artık ilaç kullanacak ve beni ayda yılda bir göreceksin!"dedi Utku.


"Ne kadar üzüldüm..."dedim Toprak yerine sonra da ona döndüm." Yolda anlatırım sen reçeteyi yaz bize..."dedikten sonra Utku ile de vedalaşıp hastaneden çıktık.


Bir eczane bulana kadar ben Toprak'a tedavinin artık nasıl olacağını anlatmıştım. O beni can kulağıyla dinlerken bir eczane bulmuştuk. İlaçları almak için araçtan indiğinde telefonuma mesaj gelmişti.


Mesaj Nisan'dandı.


Bu geceki buluşmamız için bir otel ayarlamıştık. Otel elbetteki Dimitris'indi. Bizden bilerek yüksek fiyat aldığını da fark etmemiş değildik. Gider ayak bizi kazıklıyordu.


Hep hile hurda derdindeydi.


Telefonumu kapatıp dışarıyı seyretmeye başlığımda Toprak çok geçmeden gelmişti. Arabayı çalıştırdığında Toprak ne yapıyoruz dercesine bakınca konuşmaya başladım.


"Nisan geldiklerini haber verdi. Otele geçelim. İşimiz erken biterse Rusya'ya geçeriz. Belki Alara'nın katliam çıkarmasına engel oluruz..."


"Haklısın... O ve Dimitris yan yana gelmemesi gereken iki kişiler..."


💙🖤💙🖤💙🖤💙🖤💙🖤💙🖤💙🖤💙


Rusya...


Yazardan...


"Siyah mı bordo mu?"dedi Alara elindeki ojeleri göstermeye başladı. Elinde ondan fazla renk vardı. Siyah ve bordonun tonlarını içeriyordu.


"Bordo..."dedi Doğukan oflayarak. İki saattir oje rengi seçiyorlardı. Aslında çok da sıkılmış değildi. Alara ile vakit geçirdiği için mutluydu ama yine de oflamak bazen gerekiyordu.


"Hangi ton olsun... Bu mu? Yoksa bu mu? Ya da bu?"dedi Alara üç tanesini öne çıkararak. Doğukan'ın oflamalarını zerre kadar takmıyordu.


"Güzelim bunların hepsi aynı renk değil mi?"dediğinde Doğukan, Alara göz devirirken Dimitris yanlarına gelmişti.


"Sen sabah bana kör derken kendini mi kastediyordun? Bunlar tabii ki aynı renk değiller! Bence bu koyuyu sür... Senin tenin tonuna daha iyi gider... Bu arada. Bu maske kaç dakika kalacak?"dedi Dimitris yüzündeki kil maskesini göstererek.


Doğukan oflamaktan bir hâl olurken Alara koyu ojeyi sürmeye başlamıştı. Doğukan'ın takıldığı tek nokta birbirine benzeyen ojelerin nasıl farklı olduğu değildi, şu anda nasıl bu ortamın içinde bulunduklarıydı.


"Bir on dakika daha bekleyelim... O sırada ojelerim kurumuş olur. Çıkarır sonra da soyulan maskelerden süreriz!"dedi Alara.


Dimitris işlerini hallettikten sonra eve geri dönmüştü. Alara ise canı sıkıldığı için korumalardan bir sürü makyaj malzemesi ve oje siparişi vermişti. Onlar da ikiletmeden almışlardı. Tabi bu sırada Doğukan, kurumdan bilgi alıyordu. Alara kurumla her ne kadar araya mesafe koysa da Doğukan hâlâ oraya bağlı bir ajandı.


Dimitris ile eş zamanlı olarak makyaj malzemeleri de gelmişti. Doğukan'ın da en şaşırdığı olayalardan birisi olan o ikna aşaması gerçekleşmişti. Alara bir şekilde Dimitris'i ikna etmişti ve o andan itibaren bakım ürünlerinin arasında seçim yapıp duruyorlardı.


Doğukan her ne kadar sıkılsa da patlamaya hazır iki bombayı yan yana bırakıp gidemiyordu. İkisine de yan yana geldiklerinde güvenmemesi gerektiğini deminden Dimitris'in göz altı peelingini ezmeye çalıştığı için Alara'nın kısa çaplı geçirdiği sinir krizinde gayet iyi anlamıştı.


"Hangi renk süreceğiz?"dedi Dimitris. Elinde her renkten paket vardı.


"Bilmem... Seç istediğini. Doğukan..."dedi Alara sonrasında her on dakikada bir gelen o ikna çabalarıyla.


"Alara o şeyleri hiçbir kuvvet yüzüme sürdüremez. Boşuna yorma kendini güzelim. Güzel güzel işini yapmaya devam et!"dedi Doğukan.


"Bir kere yapsan aslında bağımlılık yapacak! İnan bana!"


"Ben tercih etmiyorum."


"Lütfen..."dedi Alara. Yerinden kalkıp ona doğru yürüdü. Tam önünde durdu. Dimitris bu sırada hangi rengi seçsem diye düşünüyordu.


"Hayır... Boşuna kendini yoruyorsun!"dedi Doğukan telefonuyla ilgilenmeye devam etti. Alara ojelerini üflemeye ara verip Doğukan'ın telefonuyla arasına elini koydu.


"Alara..."dedi Doğukan.


"Bir kerecik. Benim için. Ne olur yapsan? Hiçbir şey olmayacak! Aksine sana katkı yapacak... Hem sabah ki kavgamızı unutabilirim."dedi Alara tatlı tatlı. Kırılan dört tırnağının üzerine yaptığı yapay tırnakları işaret ediyordu sallayarak.


Doğukan işte şimdi kapana sıkıştığını hissediyordu.

Alara ise zafer gülümsemesine hazırlanıyordu.


Kabul etse bu olay unutulup gidecekti. Sabahtan beri yediği laf sokmalar ve tripler son bulacaktı. Günün geri kalanında daha rahat edeceği kesindi.


Kabul etmezse bu olay kapanmadığı gibi üzerine daha da fazla konu eklenecekti. Sabahtan beri yediği laf sokmalara ve triplere dua eder hâle geleceği kesindi. Günün geri kalanı zehir olabilirdi.


"Alara... Tırnakların kuruduysa çıkaralım mı? Çok fazla kaşıyasım geliyor!"dedi Dimitris.


"Bekle! Doğukan kararını versin öyle yıkarız..."dedi. Bu tonun altındaki imayı biliyordu.


"Tamam! Allah kahretsin tamam! Ama bir kere! Başka istemek yok!"dedi Doğukan yerinden kalkarken.


Alara tamamdan sonrasını dinlemediği gibi küçük bir çocuk gibi ellerini birbirine çarparak masaya doğru ilerledi.


"En baştan başlarsak yarım kalır. Bizimle devam et... Dimitris o elindeki siyahı bana ver. Doğukan onu yapsın. Siyahtan başka renk sürdürmez!"dediğinde Alara, Doğukan derin bir nefes vermişti. Pembe ya da kırmızı diye de tutturabilirdi ki kozlarını iyi oynayınca yaptıramayacağı şey yoktu.


"Ne yani bu mağara kaçkını da mı bize katıldı?"dedi Dimitris eline aldığı lacivert maske ile yerinden kalktı.


"Sevgilim hakkında düzgün konuşmanı tavsiye ederim çünkü elimin tersi pistir ki ojem bozulursa pis olmakla da kalmaz!"dedi Alara ve kendine de seçtiği gri maske ile birlikte Doğukan için seçtiği siyah maskeyi de alarak salondan çıktı. Hemen o kattaki lavaboya doğru ilerledi.


Doğukan salondan çıkarken önünde duran Dimitris'e omuz atarak ilerlerken Dimitris göz devirmişti.


"Yalnız bu mağara kaçkını sevgilin bana omuz attı!"dedi Dimitris, Doğukan'ın peşinden lavaboya girerken.


"Omzu çarpmıştır!"dedi Alara yüzünü silerken. Dimitris'e izin verdi. Dimitris de yüzünü yıkamaya başladı. Aynı zamanda da konuşuyordu.


"Ben yapsam. Bin tane. Şey dersin! Sevgiliye torpil geçiyorsun!"dedi Dimitris. Kendisi havluyla yüzünü silerken Alara, Doğukan'ı yüzünü yıkaması için ikna ediyordu.


"Sana mı geçsin torpil? Hangi sıfatla geçecek? De bakayım?"dedi Doğukan yüzünü yıkamak yerine.


"Aslında DNA testi yaptırsak kardeş olduğumuz anlaşılacak da... Neyse! Yüzünü yıka hadi seni bekleyemem sabaha kadar!"dedi Dimitris paketini açmaya başladı.


Alara ona zorla yüzünü yıkattıktan sonra elinden kaçmasın diye hızlıca maskeyi hazır etmişti ve fırça yardımıyla yüzüne sürmeye başlamıştı.


Doğukan her ne kadar hoşuna gitmediği hakkında konuşsa da Alara'nın mutlu olmasıyla bu durum da çoktan hoşuna gitmeye başlamıştı.


"Bitmedi mi?"dedi Dimitris maskeyi karıştırıp duruyordu. Alara oyalana oyalana Doğukan'a sürdüğünden o beklemek zorunda kalmıştı.


"Ona da mı sen sürüyorsun? Sabahtan beri en az on kez yaptınız!"dedi Doğukan büyük bir aydınlanma yaşayarak . Beyninde sinyaller yanıp sönüyordu.


"Evet... Süremiyor..."dedi Alara gayet ciddi bir şekilde. Çünkü şu anda yaptığı iş onun için dünyadaki en ciddi şeydi.


"Süremiyor mu ? Kaç yaşına gelmiş?! Sürer o kendi başına!"dedi Doğukan. Sonra da refleks olarak Dimitris'e döndü ama Alara onu sert bir şekilde çenesinden tutup kendine çevirdi.


"Oynama Doğukan oynama!"


"Dimitris Alara'yı beklemeden kendi başına sür! Canımı sıkma benim!"dedi Doğukan. Ona dönse kesin ikna ederdi ama şartlar malum. Anca böyle ikna edilebiliyordu.


"Alara... Bunu kolumuza mı sürüyorduk?"dedi Dimitris. Alara'nın kendisine bakmadığını bildiğinden sırıtıyordu. Alara'nın fırçayı süren eli anında dururken hızlıca arkasını döndü.


"Sakın! İşim az kaldı! Biraz daha sabret ve onu hiçbir yerine sürme! Sürersen! Yediririm sana o maskeyi!"


Sonrasında engellemeyi başaramadığı için şekilden şekile giren Doğukan'a döndü.


"Sen de oynayıp durma! Daha kendime de yapacağım! Beni delirtmeyin!"


İkisi de anında susarken Alara , Doğukan'a sürmeyi bitirdikten sonra kendisininkini sürmüştü ki bu bir dakikadan az sürerken hızlıca Dimitris'e geçmişti.


Doğukan, Alara Dimitris'e maske yaparken Dimitris ile uğraşmış. Dimitris ise hareket ettikçe Alara'dan azar yemişti. Doğukan ise bu anları zevk içinde izlemişti.


"Şimdi ne yapacağız?"dedi Doğukan. Lavabodan çıkmış odaya dönmüşlerdi.


"Yirmi dakika bekleyeceğiz. Ben oje sürereceğim... Sizde telefonda takılabilirsiniz!"dedi Alara eski yerine oturdu. Sağına Dimitris oturunca Doğukan da gidip soluna oturdu.


"Daha yeni sürdün!"dedi Doğukan.


"Desen çizeceğim..."


Doğukan tam bunun ne kadar gerekli olduğunu sorgulamaya başlayacaktı ki telefonu çalınca sorguya ara vermek zorunda kalmıştı.


Arayan Eliz'di.


🖤💛🖤💛🖤💛🖤💛🖤💛🖤💛🖤💛🖤


Almanya...


Eliz Erçil Karayel Atılgan...


Otele vardığımızda Nisan ve Leonardo'nun ayarladıkları odaya geçmiştik. Onlarla bir karşılaşma faslının ardından olaylara girmeden önce Fransa'nın ve Amsterdam'ın durumunu öğrenmiştim. Şimdi de Rusya'nın ne durumda olduğunu merak ediyordum.


"Rusya'da kimler kaldı?"dedi Nisan.


Uzun süredir yüz yüze gelemiyorduk ve ben çocukluk arkadaşımın , kardeşimin, evliliğinin gerçeğe döndüğünü daha yeni öğrenmiştim.


Bana da günaydın yani!


"Doğukan, Dimitris ve Alara üçlüsü."dedi Toprak.


"İki bombanın ortasında kalmış bir Doğukan kulağa hiçte hoş gelmiyor!"dedi Nisan gülerek. Ben de başımı sallarken telefon sonunda açılmıştı.


"Doğukan? Orada durumlar nasıl? Alara ya da Dimitris birbirini öldürmedi değil mi? "dedim.


O ikisinin ülkeyi de tek hamlede karıştıracağına olan inancım tamdı.


"İyiler iyiler..."dedi Doğukan. Yine içim rahat etmedi.


"Ne yapıyorlar?"


"Oturuyorlar!"


"Sen neden kaçamak cevap verme moduna geçtin yine?"


"Gerçekten oturuyoruz!"


"Söyle ne halt karıştırıyorsunuz?" dedim.


"Eliz mi o?"dedi Alara arkadan. Sonrasında bir itiş kakış sesi kulağıma dolarken arama sonlandı.


"Ne oldu?"dedi Toprak.


"Anlamadım ki! Doğukan kaçamak cevap veriyorken Alara telefonu almaya ca-... Arıyor!"dediğimde Alara'dan gelen görüntülü çağrıyı yanıtladım.


Alara'nın yüzünde gri bir maske varken kadraja maskeli Dimitris girince hem şaşırdım hem de gülmeye başladım.


Ülkeyi birbirine kattığım kişilerin uslu uslu oturmasının yanı sıra maske yapması... Tam da onlarlıl hareketti.


Benim gülmem ile meraklanan Toprak, Nisan ve Leonardo da görünce kahkaha atmışlardı.


"Gördüğünüz gibi gayet mutlu mutlu bakım yapıyoruz. Bizi rahatsız etmezseniz sevinirim! Bizi derken sevgilim de bu bize dahil!"dedi Alara.


"Dimitris'i nasıl ikna ettin?"dedi Leonardo.


"Sence bu durumda zor olan kısım Dimitris mi? Doğukan mı?"dediğinde hepimiz donup kalmıştık.


Doğukan kadrajda yoktu ve muhtemelen evi de terk etmişti görmeyelim diye.


"Ona da mı sürdün?"dedi Toprak.


"Birazdan Ostro'yu ikna etmeye gideceğim."dediğinde Alara hepimiz güldük. O ise devam etti.


"Önemli bir şey yoksa kapatalım çünkü Doğukan donmak üzere!"dedi Alara. Doğukan tam da tahmin ettiğim şeyi yapmıştı.


"Hayır... Sizi merak etmiştim. Siz eğlencenize devam edin!"dediğimde bizimle ilgilenmeyen Dimitris konuşmaya başladı.


"Bundan sonra şu sünger gibi olanı mı sürsek?"dediğinde biz gülmek ile meşguldük.


"Hayır ondan önce jeli süreceğiz!.. Dimitris onu koy yerine! Eliz kapatmam gerekiyor çünkü Dimitris paketleri açıp açıp bırakıyor! Dimitris! Allah'ın belası her-"derken sohbet sonlandı.


"Bu olayı görmesem kesinlikle inanmazdım!"dedi Leonardo gülerek.


"Doğukan ve Alara ne ara sevgili oldular? Sevgilim derken Doğukan'ı kastetti değil mi? Ben yanlış anlamadım!"dedi Nisan heyecanla.


"Doğru anlamakla birlikte ilişkilerinin gelişimini bizde bilmiyoruz ama takılmadıkları kesin..."dediğimde şaşırmıştı.


"Yatmadan önce Ostro'yu aramam gerekecek... Onu o hâlde görmezsem uyuyamam!"dedi Leonardo. Bu maske ve bakım işi baya hoşuna gitmişti.


"İşimiz erken biterse geçmeyi düşünüyorduk ama... Duruma göre artık!"dedim.


"Başlayalım mı?"dedi Toprak.


"Başlangıç noktası benden mi geçiyor?"dedi Nisan.


"Tabii ki de... Asuman'ı bu işe nasıl bulaştırdığınız daha da önemlisi ona bir iş yaratacak kadar nasıl ilerlediğinizi anlatarak başlayabilirsin..."dedim geri yaslanırken. Toprak hemen sarılmıştı bana.


"Tabi arkandan iş çevirmiş durumuna düştüğümüz için bize sinirlisin..."dedi Leonardo. Başımı salladım.


"En baştan anlatayım o hâlde... Her şey yılbaşında... Berk Camcı ile karşılaşmam ile başladı... Bernardo Castelli yani..."


Dimitris, Alara ve Doğukan üçlüsünü nasıl buldunuz?


Bölüm uzun olduğundan devamını diğer bölüme kaydırdım. İki bölüm arka arkaya okuduğumuzda anlaşılır olacak.


Gelişmeleri takip etmek için : biraksamsefasitohumu Instagram hesabına göz alabilirsiniz.


Loading...
0%