Yeni Üyelik
41.
Bölüm

41. Bölüm~ Tehlike Çanları

@feusa


Almanya...


Eliz Erçil Karayel Atılgan...


"En baştan anlatayım o hâlde... Her şey yılbaşında... Berk Camcı ile karşılaşmam ile başladı... Bernardo Castelli yani..."


Söyledikleriyle şaşırmamıştım.


Nisan'ın, Leonardo ile sahte ama sonradan gerçek olan evliliğinin en baştaki amacı Berk Camcı'yı yani Bernardo Castelli'yi bulmaktı.


Nisan bana geçmişinin üzerine gitmek istediğini söylediğinde ona karşı gelmemiştim. Buna hakkım yoktu zaten. Aksine ona destek vermiştim. Gizli göreve çıkmasında benim de parmağım vardı.


Nisan gizli görevinde Bernardo Castelli'ye ulaşmıştı. Bu evlilik meselesini söylediğimde ise tereddütsüz kabul etmişti.


Evlenmesi ile birlikte kuruma giriş çıkışları kolaylaşırken Bernardo Castelli ile karşılaşacağına daha doğrusu onu kanlı canlı bulacağına emindim.


Derin bir nefes alarak anlatmaya devam ederken Leonardo'nun elini sıktığının farkında değildi. Anlatmasının onun için bir zulüm olduğunun farkındaydım ama ona yardım edebilmem için anlatması gerekiyordu.


"Kuruma girdiği bir gün, gördükten hemen sonra elimden kaçırmıştım. Konuşamadım... O günden sonra giriş çıkışlarımı daha da sıklaştırdım. Bu böyle yılbaşına kadar gitti ama yılbaşında..."


"Senin vurulduğunu bir şekilde bütün kurum biliyordu."dedi Leonardo.


Tabi ki de buna şaşırmadık. Beni vuranın bir Castelli olduğunu düşünürsek gayet de mantıklı bir olaydı bütün kurumun bilmesi.


"Beni vuran bir Castelliydi..." dediğimde Nisan da Leonardo da şaşırmıştı.


"Olaylar gerçekten çok karışık farkındayız ama sen devam et..."dedi Toprak, Nisan'a. Tülay Atılgan Castelli'ye girersek çıkamazdık. O bambaşka bir konuydu artık.


"Tamam... O gün. Yılbaşında bizim geri döndüğümüzü kimse bilmiyordu. Partiye katıldığımız sonradan fark edilmişti. Bernardo zaten kaçak bir hayat yaşıyordu. Dünya çapında aranan bir katil sonuçta. Ama o gün benim olmadığımı düşünüp partiye katılmış. Orada karşılaştık. İlk başta onu hatırlamadığımı düşündü ama ben onu hatırladığımı ona gösterdim!"


"Orayı hızlı geçer misin sana kızgınım o konuda!"dedi Leonardo. Nisan oflamamak için zor tutmuştu kendini. Belliydi.


"Neyse işte o günden sonra kuruma da gelmez olunca elimdeki kozları kullanmaktan başka çarem kalmadı. İlk önce kurumdaki asistanlarına sonra da kendisine ulaştım."dediğinde bu kadar tehlikeye bulaştığını bilmiyordum.


"Bu kadar tehlikeye hangi akla hizmet evet diyerek daldın?"dedim. Sinirlenmiştim.


"Beni dinlemiyor. Umarım seni dinler!"dedi Leonardo. Leonardo'nun onu durduramayacağını biliyordum ama koruyacağına da emindim.


"Bunu sonra tartışırsınız. Hemen anlatıp kurtulmak istiyorum. Bernardo'yu tehdit etmeye başladığım sıralarda içeriye sızacak ve kimsenin aklına gelmeyecek birini aramaya başladım. Aklıma düğünümde karşılaştığım Asuman'dan başkası gelmedi. Sen bile tanımazken başkası tanıyamazdı onu."


"Sen fark etmiştin yani!"dedim. Başını salladı Nisan ve devam etti. Benden sakladığı şeyler için vicdan azabı çekmişe benziyordu ki bu yaptıkları için ona kızacak değildim.


O kızacağımı sanıyordu.


"Asuman da kabul etti. Alara ile de bir süredir konuşuyormuş. Az çok olaya hâkimdi ve ağzının sıkı olduğuna hepimiz hemfikiriz."


"Asuman'ın bu olayda ki konumu?"dedi Toprak.


"Bernardo ile sevgili olması!"dedi Leonardo.


Şimdi de şaşırma sırası bizdeydi. Bakışlarım Nisan'ı bulduğunda bakışlarını kaçırıyordu.


"Kızım sen katilin yanına ajan soktum diyerek onları sevgili yaptığını mı söylemek istiyordun?"dedim kendime hakim olamayarak.


"Onu da sonra konuşsak?"dedi Nisan.


Sonraları uzayıp gidiyordu ama!


"Sen nasıl karşı çıkmadın ona? Ateşle dans ediyor kız!"dedim.


"Sence engel olabilir miydim?" dediğinde Leonardo başımı iki yana salladım. "Ben de öyle düşündüğüm için ona yardımcı oluyordum ve evet bunları sana söylememesi konusunda karımı ben ikna etmiştim!"dediğinde Leonardo, Nisan'ın daha masum olduğuna karar vermiştim.


İki işgüzarı bir araya getirerek mükemmel bir çift yaratmıştım. Aferindi bana!


"Devam edin yoksa ben sizi parçalayacağım!"dediğimde Toprak'ın kolları hareketlerimi sınırlıyordu.


"Bernardo, adını şanını bilmediğimiz o Castelli'ye en yakın kişi olduğundan Matteo'ya ve onunla Sinem arasındaki ilişkiye ulaşmamızda bir nevi aracı oldu. Hâlâ kararlı bir şekilde ailemi neden yok ettiğini öğrenemedim. Öğrenene kadar da durmayacağım yani onu kuruma teslim etmek gibi bir amacım şu anlık yok... Bunu aklından çıkar çünkü şu anda kendileri tam olarak avcumun içinde"dediğinde bunu ellerini kullanarak da göstermişti.


"Bizim de kuruma bir şey yapasımız yok Nisan... Kendimizi kurtarma derdindeyiz!"dediğimde kaşları çatıldı.


"Leonardo belki bahsetmiştir yer altında Castelli'ye karşı bir güç daha var..."dediğimde Leonardo konuştu.


"Emma Forster'ı diyor..."dedi Leonardo.


"Evet demişti... De bunun konumuzla ne alakası var..."dedi Nisan.


Toprak'ın kollarının arasından çıktım. Derin bir nefes almak farz olmuştu benim için.


"Emma Forster'ın , Emine Erçil Karayel olduğu ortaya çıktığı için o da bizi ilgilendiriyor artık..."dediğinde Nisan hiç beklemediğim kadar şok olurken ben devam ettim." Evet bizi bu olaya sokan ve en başından beri sana şüphelendiğimi söylediğim Emma ölmüş olması gereken babaannem çıktı!"


Nisan'ın şokunun ardından ona bütün yaşanılanları Toprak'ın da yardımıyla eksiksiz bir şekilde anlatırken dakikalar saatleri kovalamışlardı.


Zamanın nasıl geçtiğini fark etmezken Nisan ve Leonardo'nun artık İtalya'ya dönmesi gerekiyordu. İtalya kurumunda sıkı yönetim ilan edildiğinden beri hepsinin izinleri sınırlanmıştı.


Toprak ve ben burada bir gece kalma kararı almıştık. Rusya'ya dönersek dinlenemeyeceğimizi biliyorduk.


"Yiğit abim, Emel ve Kaan size İtalya'da yardımcı olmaları için gönderdim. Gidince şaşırmayın diye şimdiden söylüyorum!"dediğimde Nisan'ın ne gerek vardı serenatını benim yerime uçakta Leonardo dinleme kararı almış ve Nisan'ı aldığı gibi uçağa bindirmişti.


Onları uğrattıktan sonrasında biz de odaya geri dönmüştük. Çok yorulduğum için direkt olarak yatağa girmiştim. Toprak da benim gibi yapmıştı. Şimdiyse onun kollarının arasında yatıyordum.


"Bernardo'ya güven olmaz... Asuman'a zarar verebilir... Bir çözüm bulmak gerekiyor..."dedim derin bir nefes alarak.


"Haklısın... Adam bir katil ve kötü işlerle uğraşan bir aileye mensup birisi. Sadece o değil Nisan ve Leonardo da tehlikede. Riccardo'nun ikili oynaması ortaya çıkmış bile olabilir Eliz... Bunu bilemeyiz çünkü Castelliler bizden bir adım öne geçmeye her zaman başarıyor."dedi Toprak.


Haklıydı.


"Bu adımların Sinem yüzünden olduğu ihtimaldi. Kesin oldu!"dedim.


"Şimdi biz onlardan bir adım öne geçmiş mi oluyoruz?"dediğinde kafamı göğsünden kaldırdım ve ona döndüm.


"Bir planın mı var?"


"Sadece bir öneri Eliz... Ben plan yapmam... Sen yaparsın ve ben sana uyarım..."


💙🖤💙🖤💙🖤💙🖤💙🖤💙🖤💙🖤💙


Amsterdam...


Yazardan...


Saat. 07:45.


"Sabahın bu saatinde bu toplantının gerçek olduğunu sorgulamamız gerekmiyor muydu?"dedi Yağız üzerine çelik yeleğini geçirdi.


"Annemin sorguladığına eminim. Ayrıca sen bu aniden yapılan toplantılara ilk gidişinmiş gibi neden heyecan yapıyorsun?"dedi Anna.


"Bunu bende çok sorguladım Anna... Sanırım onun doğası bu!"dedi Daniel ve sonrasında odadan çıktı.


"Hayır! Heyecan değil bu! Sadece tedbirli olmaya çalışıyorum..."dedi Yağız. Bunu her görevden önce konuşuyorlardı.


"Yağız bütün önlemleri alsak da sen her seferinde heyecan yapıyorsun!"dedi Anna duvara yaslandı. Yağız hâlâ hazır değildi.


"Tedbir! Heyecan böyle olmaz Anna..."dedi Yağız.


"Nasıl olur? Anlatmak ister misin? Mesela geçen gün gelen aramadan sonra heyecanlanıp bayılman gibi bir şey miydi heyecan? Arayan kimdi ya? Asuman'dı sanki ismi de. Bak yine şekilden şekile girmeye başlarsın sen yine. Bayılıp kalayım falan deme çünkü ben bayıltmak ile ilgileniyorum ayıltma da çok kötü-"diye kendini kaptıran giden Anna, Yağız'ı bir anda önünde daha doğrusu dibinde bulunca duraksadı.


"Karnın mı ağrıyor Anna?"dedi Yağız.


Yağız'ın sorusuyla afallayan Anna yine de cevap verdi.


"Hayır! Bunun konumuzla ne alakası var? En son heyecan hakkında konuşuyorduk?"


"Ben de kıvranıp durunca karnın ağrıyor sandım. Sahi en son heyecan hakkında konuşuyorduk!"dedi Yağız gülmemeye çalışarak.


"Ben lafı uzatmadan söylerim Yağız. Beni tanıdığın şu zamanda hiçbir şeyden korkmadığımı da biliyor olman gerekiyor ki ben soracağım şeyi zaten sordum. Şimdi izninle annemin yanına iniyorum!"dedi Anna. Yaslandığı yerden ayrılıp kapıya doğru yöneldi.


"Sorduğun şeylerin cevabını almadan gitmeyi seviyorsun sanırım ama ben cevapsız kalmasından hoşlanmam..."dedi Yağız, Anna'ya yetişerek kapıyı açtı.


"Asuman çocukluk arkadaşım. Ona göre ne Yiğit ne de ben hiçbir zaman arkadaş değildik. Bir nevi çocukluk aşkı olarak görüyor bizi ki hâlâ öyle. Kaçan kovalanır ilişkisi. O kovalıyor biz de kaçıyoruz. Şimdi izninle Rose teyzemin yanına iniyorum!"dedi Yağız ve odadan çıktı.


Anna ise onun merdivenlerden inişini kafasındaki cevapsız sorular ile izledi.


Aşağıda herkes toplandığında araçlara geçmek için hazırlıklara başlanıldı.


"Rose teyze bunun bir tuzak olmadığına emin miyiz?"dedi Yağız.


"Sen daha sorgulamadan çıkmadın mı?"dedi Daniel.


"Görünürde tehlikeli bir durum yok. Castelli'nin bu sıralar böyle toplantılar yaptığını hepiniz biliyorsunuz. Gerekli bütün tedbirleri aldık. İçin rahat etsin!"dedi Rose sonrada kızına döndü.


"Anna biz birlikte gide-"derken Daneil, Roseline'nin sözünü kesti.


"Rose... Sen benimlesin! Yağız'ın sorularıyla uğraşamam!"dedi Daneil ve Roseline'nin arabasına bindi.


"Daniel! Annem benimle gideceğini söyledi!"dedi Anna. Kıskanç bir kızdı. Özellikle de annesini çok kıskanırdı.


"Dönüşte sen gelirsin olur mu? Lütfen üzme beni!"dedi Roseline arabaya binerek.


"Ama anne... Neyse hadi Yağız..."dedi Anna, Rose ve Daniel'a trip atarak arabaya ilerlerken Yağız da el mecbur peşinden ilerledi.


Herkes araca yerleşince konvoy hâlinde malikaneden çıkış yapıldı.


"Daniel'ı kıskanıyorsun..."dedi Yağız arabayı süren Anna'ya dönerek. Kulaklıkları şu anda devre dışıydı.


"Yanlış gözlem Yağız... Benim kıskandığım Daniel değil annem..."dedi Anna , gaza yüklenerek. Önlerindeki araç ile arayı açmamaya çalışıyordu.


Yağız, Roseline'nin gerçekte annesi olmadığını biliyordu. Bu kadar kıskanmasına da bu yüzden şaşırmıştı ama bir şey demedi.


"Evet öz değil..."dedi Anna. Onun aklındaki soruların neler olabileceğini az çok tahmin ediyordu. " Ama özden daha gerçek bir anne Yağız... Benim bu hayatta ondan başka kimsem yok ve bu kadar kıskanmamın nedeni de bu..."


"Bu kıskançlık değil... Korkmak. Korkuyorsun..." dedi Yağız.


Anna cevap vermedi. Susma hakkını kullanırken önündeki araçları takip etmeye devam etti.


Sadece beş dakika kadar... Biraz geç olsa da fark etmişti.


"Yağız... Emniyet kemerini takar mısın?"


Yağız emniyet kemeri ile anlık bir bakıştı." Takılı zaten... Ne oldu?"


"Tamam benimkini tak o hâlde... Birazdan uçuşa geçeceğiz..."dedi Anna ciddiyetle.


Yağız anlamasa da sorgulamadan Anna'nın emniyet kemerini de taktı. Geri yerine oturduğunda aynalara gözü takılınca fark ettiği şeylerle Anna'nın yaptıkları anlamlanmıştı.


Arkalarında takipte olması gereken üç araçtan ikisi yok olurken hemen önlerindeki yol ayrımından birisi kapatılmıştı. Kısacası...


"Tuzak..."dedi Yağız.


"Bu kadar haklı olman canımı sıkıyor.!"dedi Anna.


"Haber verelim!"dedi Yağız.


"Kulaklıklar çoktan devre dışı oldu. Sisteme sızmış olmalılar ve burada annemin hattının haricindeki diğer hatlar çekmez Yağız. Burası tuzak için çok güzel bir yer!"dedi Anna nefret dolu bir sesle.


"Ne yapacağız?"


"Bu yolun sonu eski harabe bir kasaba var. Daha doğrusu iki ülke arasında kalmış bir alan olduğundan boşaltmış bir alan. Oraya çekildiğimizi düşünüyorum ve yapacağımız şey... Harabelere ulaşmadan önce annemin aracının önünü keseceğiz!"


Yağız hiçbir şey demedi bu kelimelerin üzerine. Anna'nın annesi için her şeyi yapacağını bir çok kez kendi gözleri ile görmesinin yani sıra böyle çılgınlıklar yapması onu şaşırtmıyordu.


Yaklaşık on dakika sonra harabeleri görür hâle geldiklerinde Anna hızını arttırdı.


"Tutunacak bir yer bul!"dedi Anna. Neyse ki Yağız , Eliz'in deliler gibi araba kullanmasınzan bu durumlara alışıktı. Arabasına binmemesi gereken kişi sayısı artıyordu Yağız'ın.


Boş şeride geçtiğinde Anna, öndeki aracın dikkatini çekmeyi başarmıştı. Farlarını üç kısa, üç uzun ve üç kısa olarak yakıp söndürdükten sonra öndeki araç yavaşlarken Anna hızlanmıştı.


Roseline'nin aracının önündeki diğer koruma aracının da önüne geçince harabelere giriş yapmış bulunuyorlardı. Araba tozu dumana katarak durduğu anda kurşun yağmuru başlamıştı.


Anna ve Yağız hızlıca emniyet kemerlerinden kurtulurlarken arabadan inmek için Yağız'ın tarafını kullanmışlardı.


"Anna! Yağız!"diye seslendi Rose.


"Biz iyiyiz! Yardım çağır!"diye bağırdı Yağız.


Herkes harabelerin arasına dağılırken Yağız ve Anna da harabelerden birinin arkasına geçmişlerdi.


"Bu sefer haklı çıktığın için ne düşünüyorsun Yağız? Sonuçta hiçbirimiz seni dinlemedik!"dedi Anna. Hemen ardından harabenin ardından çıkıp iki kişiyi yere serdi.


"Bunun hakkında bir süre konuşacağım konusunda hemfikiriz değil mi?"dedi Yağız.


"Sanırım bu konuda seninle tartışmayacağım. Bunda da haksız çıksaydın çok güzel dalga geçmeyi düşünüyordum biliyor musun? Ayrıca ge-"derken Anna bir kişiyi daha öldürürken az ötedeki harabenin arkasındaki Daniel bağırarak konuşmaya başladı.


"Anna! Sohbet etmeyi bırak! Ağzın değil! Elin çalışsın!"


"Konuşmayınca odaklanamıyorum!" dedi Anna.


"Konuşarak dikkat bozuyorsun! Şu huyundan vazgeç!"dedi Daneil.


"Benim dikkatimi bozmuyor Daniel! Sorun sen de olabilir!"dediğinde Yağız, Anna gülmüştü.


"Manyaklar!"dediğinde Daniel, Anna tam onun önüne ateş etmişti. Daniel geri çekilip etrafına bakınırken bir kez daha onlara hitaben konuştu.


"Ruh hastaları!"diyerek yerini değiştirdi Daniel.


"Devam et... Dinliyorum ben seni!"deyip üç kişiden ikisini yere sermişti Yağız.


"Daniel kadar gıcık bir herif de abisi olan Dimitris olabilir! Onlarla büyümüş birisi olarak ikisinin de benzer özellikleri olduğunu söyleyebilirim."dedi Anna. Köşeden çıkan kişiyi daha yere serdiğinde silah sesleri yavaş yavaş azalıyordu.


"Sen?"dedi Yağız.


"Ben mi? Ben gıcık bir insan mıyım Yağız? Yerine göre olabilirim ama onlar kadar gıcık kimse olamaz. Daniel'a atacağım trip bir iken iki oldu. Görev esnasında konuşmamdan o kadar rahatsız oluyor ki! Dikkati dağıtıldığından değil de işte konuştuğumuz şeylerden ona laf sokunca sinir olmaya başladı. Ama onun kadar gıcık bir ins-"derken Anna bir anda farklı bir yöne çekilince konuşması yarım kalırken dört el silah sesi duyuldu. Ondan sonra da bütün sesler susmuştu.


"Yağız..."dedi Anna hemen önünde duran ve kendisine siper olmuş adama seslenerek. Yağız cevap vermek yerine sadece mırıldandı. Anna kafasını yukarı kaldıramıyordu çünkü Yağız alnını onun başına yaslamıştı.


"Son dakika vuruldum deme!"dedi Anna gözlerini yumarak. Arkadan Rose ve Daniel'ın onların isimlerini seslenmelerini duyuyorlardı.


"Çelik yelek... Sayılıyor mu?"dedi Yağız başını kaldırıp Anna'yı kontrol ederek.


"Evet ve naz yapacak mısın? Geçen sefer üzerine kahve döktüğüm için bir hafta trip atıp kahve içmemiştin!"dedi Anna. Yağız ise cevap olarak gülerken Daniel ve Rose yanlarına ulaşmışlardı.


"İyi misiniz?"dedi Roseline yanlarına ulaşıp onları kontrol etmeye başladı.


"İyiyiz..."dedi Yağız. Roseline tabi ki de ikna olmayıp onları kontrol ederken Yağız'ın omzuna elini attığı esnada bir inleme döküldü Yağız'ın dudaklarından. Anna şaşkın bir şekilde Yağız'a dönerken Daniel hastaneyi aramaya başlamıştı çoktan.


"Hani çelik yelekti sadece?"dedi Anna sinirle.


"Öyleydi?.. Değilmiş!"dedi Yağız cevap olarak. Deminden duvara vurduğu için acıdığını düşündüğü kolunda kurşun yarası olduğunu öğrenmişti.


Roseline'nin bir anne edasıyla azar çekerek yarayı inceleme başladı.


" Çelik yelekte tutunamayan parçalardan birisi... Bu kurşunlar Castelli damgalı kurşunlar Yağız. Saplandıktan sonra parçalara ayrılıyorlar ama şanslısın sadece parçalardan birisi omzunu sıyırmış ama yine de hastaneye gidiyoruz!"dedi Roseline sonrada Anna'ya dönüp onu kontrol ettikten sonra hızlıca araçlara bindiler.


"Çıkar üzerindeki çelik yeleği..."dedi Roseline, Yağız'a.


"Hangi hastaneye geçiyoruz?"dedi Anna.


"Hollanda'ya daha yakınız. Eliz de oraya gelecek!"dedi Roseline.


"Eliz? Onun ne işi var burada?"dedi Yağız. Yeleğini çıkarmıştı. Roseline ise yaraya ilk müdahaleyi yapıyordu. Anna ise malzemeleri tutuyordu. Biraz da kendisi yüzünden vurulduğunu bildiğinden ağzını pek açmamaya çalışıyordu.


"Almanya da işleri varmış. Sonra bize ulaşmayınca sistemden attığımız yardım çağrısını görmüş. Görünce Hollanda'ya geçmişler. Orada bekliyorlar yani..."


Yağız'ın cevap vermesine fırsat kalmadan Roseline pamuğu bastırınca bütün kelimelerin yerini acı dolu inlemeler almıştı.


Yol neyseki kısa sürmüştü. Hastaneye kısa bir uğramanın ardından Hollanda'daki malikaneye geçilmişti.


Araba malikanenin önünde durduğunda Rose ve Daniel önden inmişlerdi.


"Abim nerede?"demişti onları kapıda karşılayan Eliz.


"Abin turp gibi turp..."dedi Daniel.


"Nerede?"dedi Eliz. Dimitris'in kopyası Daneil ile uğraşmak şu anda istediği en son şeydi.


Anna ve Yağız da inince Eliz hemen Yağız'a sarılmıştı. Sonra yarasını hatırlayıp hızlıca geri çekilmişti.


"Özür dilerim... İyi misin? Çok derin değil dediler ama..."diye konuşmaya başladı Eliz. Toprak da Yağız'ın yanına geldiğinde Yağız konuşmaya başladı.


"Kocanı bu sefer de sevindirmedik şükür..." dediğinde herkesi gülümsetmişti Yağız.


"Ve iyiyim . Bir şeyim yok! Kaza kurşunu denk geldi!"dedi Yağız.

Omzundaki yara çok derin değildi ama bir iki gün kendisini idare etmesi gerekecekti.


"Castelliler miydi?"dedi Eliz içeri geçtiklerinde.


"Dağılan kurşunlar onu gösteriyor. Sabah da toplantı yeri ve saatiyle ilgili bir haber gelmişti. Zaten hedefinde ben ve Ramiro vardı... Ramiro gittiğine göre sıra-"


"Öyle bir şey olmayacak anne!"dedi Anna kararlı bir şekilde." Buna izin vermem!"


"İyi ki hatırlattın! O arabayı kurşun yağmuruna siper olarak kullanmanı konuşmamız gerekiyordu!"dedi Roseline sinirli bir şekilde.


"Ah... Sanırım Yağız beni çağırıyor. Zaten bir nevi bana siper olacağım diye vuruldu. Gidip bakayım. Eliz... Abin çok naz yapan bir insan. Sana gerçekten çok üzüldüm!"diyerek konuşa konuşa odaya geçti Anna. Şu anda annesinden hiç de azar yiyecek havada değildi.


"Konuşacağım diye dikkatini dağıttım demiyor da!"diyerek Anna'nın peşinden çıktı Daniel da.


"Rose... Tehlikenin farkındasın değil mi? Yanında onlar olmasaydı şu anda sana ulaşmaya çalışıyor olacaktık!"dedi Eliz. Roseline'nin hâlâ yanında ekip istememesini anlamıyordu ve bu duruma kızıyordu.


"Oklarını hepsi size dönmüş durumdayken inat etmenin hiçbir yararı olmaz..."dedi Toprak.


"Öyle de... Anna'yı koruyamıyorum böyle de..."


"Onu başka bir ekibe alabiliriz. Mesela Alev ile yer değiştirebilirler."dedi Toprak.


Eliz niyetini anladığını belli eden bir gülümsemeyle konuşmaya başladı.


"Teklifin mükemmel olsa da kocacığım Anna nerede olursa olsun konu Roseline olunca çatışmayı terk edecek kadar manyak bir kız. Yani onu Roseline'den ayırmak kendimize sıkmak olur. Türkiye'de bile ne kadar sıkıldı. Zorundalık şeyleri yapmayı sevmiyor. Tanıyorum ve en uygun yer burası... Hem abimle de güzel bir ekip olmuşlar anladığım kadarıyla. Abim Alara ile yani ekip arkadaşıyla küs olduğundan burada olması onlar içinde iyi oluyor! Ekibi ancak bu şekilde bir arada tutabiliriz."dedi Eliz.


Toprak bir hamlesi daha geri tepildiği için somurturken Roseline, Eliz'i onaylamıştı.


"Öyle öyle... Yağız ile iyi anlaşıyorlar. Daniel'ı çok çabuk çıldırtıyor Anna. Yağız'ı daha sinir edecek bir şey bulamadığı için iyiler... Daniel çok konuştuğu için azarlıyor."


"Ne konuda?"dedi Eliz.


"Görev esnasında silah sesinden hoşlanmıyor. Ben de hoşlanıyorum ama o duymamak için konuşuyor. İşin garip yanıysa dikkati dağılmıyor. Daniel'ın dikkati çabuk dağılıyor bir de konuşmanın konusuna bağlı tabi. Anna'yı biliyorsun çok konuşur konuştukça da uğraşır... Neyse onlar iyi bir ekip oldular. Birbirlerinin arkalarını topluyorlar!"dedi Roseline.


"O halde Rose bir kez daha anladığımıza göre yanında kimse olmadan dışarıya adım atmayacak ve daha önce de kulağıma gelenler gibi bizimkileri atlatmak yok... Şimdi abimi görüp Rusya'ya geri dönüyorum. Sen gerekli önlemleri almaya devam et."dedi Eliz. Toprak'ın da elini tutup peşinden sürükleyerek Yağız'ın yanına gitti.


"Roseline'nin yanında biraz daha kalırsak muhtemelen kavga etmeye başlarım..."dedi Eliz, Toprak'a.


"Aslında bir yönden haklı. Kızını korumak istiyor ama tehlikeye bilerek adım atmak onu haksız yapıyor gibi... Karışık bir durum ama Yağız'ın burada kalması sorun olmaz bence de!"dedi Toprak. Eliz durdu ona döndü.


"Hayatım abilerim seni seviyorlar. Niye birbirinize bu kadar kinlisiniz bilmiyorum ama ayağınıza taş değse sevinme huyunuzdan vazgeçin!"dedi Eliz ve kapıyı çaldı. Sonra da içeri girdi.


"Ah çöreğim... "dedi Yağız.


"Al işte başladı!"dedi Toprak. Geri gitmeye çalışsa da Eliz onu koludundan çekerek içeri sürükledi.


"Gördüğüm kadarıyla gayet iyisin abiciğim..."dedi Eliz.


"Domuz gibi!"dedi Toprak, Eliz'e cevap vererek. Eliz ona dirsek atınca susmak zorunda kaldı.


"Çok kötüyüm Eliz... Bir de şey var. Asuman aradı beni geçen. Engelliydi. Farklı numaradan aradı. Onu konuşacaktım ben seninle. Sizi özledim falan dedi. Telefon şakası olma ihtimali?"dedi Yağız. Anna suyu bahane ederek odadan çıkınca üçü kalmışlardı.


"Yok yok... Gerçekten geldi."dedi Toprak.


Yağız elini kalbine götürdüğünde Eliz ,neden geldiğini anlatmaya başlamıştı. Yağız can kulağıyla kardeşini dinlerken Toprak onun tepkilerini zevk içinde izliyordu.


İdeal damat enişte ilişkisi bunu gerektirirdi.


*****


Eliz , Yağız'a da olayları anlattıktan sonra ayarlanan uçakla Rusya'ya geri dönmüşlerdi. Döndüklerinde çoktan gece çöktüğünden durum değerlendirmesi yapmaya vakitleri olmamıştı.


Sabah ise Dimitris'in alarmları ile uyandıklarında saat yediye geliyordu.


"Dimitris? Gerçekten bu ne ya?"dedi Eliz sinirle.


"Sağlıklı yaşam için erken kalkmak önemli!"dedi Dimitris elindeki portakal suyuyla koridorda dikilmiş bekliyordu.


"Biraz daha böyle devam edersen sağlıklı yapman gerekecek şey kalmayacak elinde!"dedi Toprak , Eliz'i kendine çekip sarılırken. Gözlerini kapatıp başını omzuna koymuştu. Çok uykusu vardı.


"O denklemden çıkan sonuç ne tam olarak?"dedi Dimitris.


"Elinin körü!"dedi Alara ayağındaki ev pandufunu çıkarıp ona fırlattı. Dimitris eğilerek kurtuldu panduftan.


"Yaşamın... Yaşamın! Bu gidişle o da kalmayacak demek istiyorlar!"dedi Doğukan geri odasına girdi. Sonra çıkıp Alara'yı alıp tekrar içeri girdi. Eliz de Toprak ile odaya geçerken Dimitris'in telefonu çalmaya başlamıştı.


"Üff... Başkan ile konuşacak zamanda değilim hiç de..."dedi ve telefonu kapatıp merdivenlerden inmeye başladı Dimitris.


"Bu herif benim elimde kalacak Alara... Ostro'nun yanında kalmayı neden kabul etmedin sen dün gece?"dedi Doğukan. Alara yorganı kafasına kadar çekmiş bir şekilde tekrar uyumaya çalışıyordu. Doğukan ise yatakta oturmuş dert yanıyordu ki bu hiç onluk şeyler değildi ama bir gün boyunca Dimitris ve Alara'ya aynı anda maruz kalmak onu bu hâle getirmişti.


"Korkarım dedi..."diye mırıldandı Alara.


Asıl çıldırması gereken birisi varsa o da Doğukan'dı.


"Ve sen de buna inandın..."dedi Doğukan. Yorganın altına saklanan Alara'yı ortaya çıkardı. Alara da el mecbur yatakta oturur pozisyona geldi.


"Çok vicdan yaptı. Kandırdı beni!"


"Yalnız uyuyamıyorum da dedi mi?"dedi Doğukan.


"Yok o kadar abartmadı."


"Bak buna şaşırdım işte!"dedi Doğukan sinirle.


"Ya Doğukan o kadar sinirlenecek bir şey yok ki alt tarafı sabahın altı..."deyip saate baktı Alara."on dördünde uyanmış olduk. Hem ne demişler erken uyanmak sağlık açısından da gün planlaması açısından da gayet sağlık-"


"DNA testine hayır mı demiştin? O herif ile gerçekten kardeş olma ihtimalin beni korkutuyor!"dedi Doğukan. Bir an için sinirle hangi konulara dalgını fark etmemişti. Dimitris durmadan aile ile ilgili konular açtığında Alara'nın acı çektiğini fark etmişti oysaki.


Alara başını yatağın başlığına yasladı.


"Maalesef öyle bir ihtimal yok Doğukan... Her türlü pozitif çıkıyorum kendi ailemle..."dedi Alara öyle olmamasını dilediği hâlde.


"Alara... Ben öyle sinirle birden ne dediğimi fark etmedim. Bu konuyu kapa-"


"Kaçacak bir konu değil Doğukan. O testin pozitif çıkmaması için her şeyimi verirdim. Test yapmadım mı sanıyorsunuz? Yaptım. Bir çok kez yaptım. Ha bu testler yüzünden de bir sürü azar yemişliğim de var ama... Yapacak bir şey yok. Sinem'den daha üvey olmam dışında hiçbir sorun yok. Şu işin bir an önce bitmesini ve onları bir daha görmemeyi istiyorum. Çok mu şey istiyorum?"dedi ve ayağa kalktı Alara. Bugünkü kombini şimdiden yapmaya karar vermişti ki bu işi de sekteye uğradı. Doğukan onu bileğinden nazikçe tutup geri yatağa çekip sarıldı.


"Alara hiçbir şey istemiyorsun ki... Ne çoğu? Bütün gün bıraksak oturup alışveriş yaparsın ama hiçbiri asıl istediğin değil. Sen sadece gerçeklerden kaçmak için kendine bir düzen oluşturmuşsun... Gerçekleri öğrensen de o düzene devam ediyorsun..."dedi Doğukan tane tane.


Alara geri çekilmedi. Aksine başını omzuna yasladı Doğukan'ın.


"Çıkış yolları bulmak konusundaki tecrübelerim malum!"


"Alara!"dedi Doğukan sinirle.


"Yapmıyorum bir şey işte... Dengem ile oynama diye uyardığımı çok iyi hatırlıyorum!"dedi Alara.


"Ben de çok iyi hatırlıyorum. En son cevabım konusunda bazı kaçış işlemleri başlatmıştın. Hatırlatırım..."


"Ben mi? Asla öyle şeyler yapmam! Ben gayet her şeye açık bir insanım ve her türlü itirafa da açığım!"diyerek yaslandığı yerden kalktı ve Doğukan'ın yanağına hızlıca bir öpücük kondurup geri çekildi. Sonra da yüzleri aynı hizada duracak şekilde durdu. " Böyle de aklını alırım işte!"diyerek yataktan kalktı. Doğukan'ı afallatmayı başarmanın etkisiyle valizine doğru mutlu mutlu ilerledi.


"Bugün ne giysem..."diyerek valizini karıştırmaya başladı. Doğukan ise bir süre daha duvarı izleyecek gibiydi.


*****


"Bunları sanırım her gün kullanmam gerekiyormuş..."dedi Eliz kutunun üzerindeki kullanım talimatını okuyarak.


Toprak ise içindeki reçeteden yan etkilerini okuyordu. Eğer kağıdın sonuna ulaşabilse okuyabilirdi.


"Onun bir sonu var mı?"dedi Eliz gözleri fal taşı gibi açılmıştı.


"Umarım karıcığım da... Eczanede ki adam bir hafta kullanıp bir hafta kullanmaman gerektiğini söyledi."dedi Toprak.


"O halde bu hafta başlayalım. Sonra ara veririz. Ve sen de şununla uğraşmayı bırak. Yan etkilerinin neler olduğunu Utku söyledi."dedi Eliz kutudan bir tane ilacı çıkarıp şu yardımıyla içti.


"Olsun yine de öğrenmek de fayda var da benim aklıma ne geldi..."


"Ne geldi sevgilim?"dedi Eliz yastığı kucağına alıp başını koymuştu.


"Alara'ya dedenin dediklerini ne zaman söyleyeceksin bir de Yağız'ın vurulması var... Haberi yok ve daha kötüsü küs olsalarda bunları başkasından öğrenmek hoşuna gitmez..."dedi Toprak.


"Haklısın... Kahvaltıda söylerim. Muhtemelen abimi görmeye gidecektir. Görmeden rahat edemez ama kuruma gitmeye ikna olur mu bilemem..."dedi Eliz.


"İkna ederiz... Sen sıkma o güzel canını..."dedi Toprak. Kağıdın sonuna gelmek için odaklanırken Eliz'in öpücüğüyle bütün dikkati dağılmıştı.


"Dikkatimi bozuyorsun!"dedi Toprak. Eliz sırıtıyordu.


"Sanırım bundan rahatız oluyorsun..."dedi Eliz.


"Sanırım rahatsız olmaktan mutlu oluyorum ve sanırım sen de rahatsız olmak istiyorsun!"


"Sanırım ki yani keyfim, ben ve kahyası bu tek-"


"Eliz... İlaçların yan etkisi kocanla dalga geçmek olabilir mi?"


"İlaçlar kocam olduğunu nereden bilecekler Toprak? Bütün olayları kendine bağlama lütfen... Onlar ilaç ve sen benim kocamsın!"


"Evet ben senin kocanım ve uyanamadığının gayet farkındayım..."


" Maalesef artık baş belası karın uyandı ve birazdan işlerin başına geçmesi gerekiyor!"dedi Eliz ve başını yastığa gömdü.


"Hadi... O halde mızmızlanmayı bırakıp hazırlan!"


"Bana mızmız mı demek istiyorsunuz Toprak Atılgan?"


"Hayır Eliz Erçil Karayel Atılgan..." dedi ve duraksadı.

" Sence de çok uzun değil mi?"


"Gayet güzel tekerleme gibi söyleyebilirsin..."diyerek banyoya geçti Eliz.


Toprak, Eliz hazırlanırken reçeteyi okumuş ve yan etkilerini ezberlemişti.


Eliz hazırlandıktan sonra Ostro'nun malikanesine geçmişlerdi. Alara ve Doğukan onlardan önce gelmişlerdi. Dimitris ise onlardan sonra katılmıştı her zamanki gibi. Kahvaltı masasındaydı herkes.


"Alara..."dedi Eliz dikkatini kendi üzerine çekti. " Şimdi bir şeyler demem gerekiyor sana ama sakin olacaksın..."


"Böyle daha da panik ettiğinin umarım farkındasındır!"dedi Alara hareketlerine yansıtmadığı tedirginlik ile.


"Şimdi dün sabah bir saldırı oldu ya..."


"Roselinlere... Herkes iyi demiştin!"dedi Ostroverkhov.


"İyi herkes ama korumalardan ölenler elbette var bir de..."


"Yağız vuruldu. Omzundan. Ama turp gibi!"dedi Toprak. Eliz her zamanki gibi dirsek atarken Alara elindeki çatalı düşürmüştü.


"Su verin kıza..."dedi Ostroverkhov.


"Alara... Tepki ver!"dedi Doğukan.


"Benimle barışmadan bir de ölmeye mi çalışmış? Amsterdam'da mı hâlâ?"dedi Alara sinirle yerinden kalkarken.


"Otur bir! Sonra azar çekersin!"dedi Eliz. Rahatlamıştı çünkü gayet normal bir tepki vermişti. Bazı kısımlarda haksız olsa da Alara'nın normali buydu." Ayrıca Amsterdam'da değiller... Bir şey daha var!"


"Elizcim... Canım... Ağzındaki baklalar bu kadar zor çıkmazdı. Ne oldu sana?"


"Dün dedemle konuştuk ve seni son işlemler için kuruma çağırıyor."


"Tabii ki de bunu kabul edeceğime ihtimal vermedi!"


"Vermedi bu yüzden seni ikna etmemizi istedi!"


"Sence olacak mıyım?"


"Hayır ama denemekten zarar gelmez diye düşündüm."


"Gelmez tabi de sen yine de kendini boşuna yorma. Benim kararım kesin ve o isterse beni çok kolay bir şekilde atabilir kurumdan. Bu oyunlara hiç gelemem ve ben Yağız'ı görmek istiyorum."dedi Alara kararlı bir şekilde.


"Bence sen şu test işini bir kez daha düşün..."dediğinde Dimitris, Alara ona döndü. Dimitris bu konuda çok kararlıydı.


"Sonuç canını yakabilir!"


"Hayatım. Se-" dedi ama devam edemeden Doğukan tarafından kesildi cümlesi Dimitris'in.


"Hayatım?"dedi Doğukan. Şu hitaplarına bir takılan kendisi olmasına şaşırmıyordu çünkü Dimitris'in özellikle kendisini sinir etmek için söylediğine emindi.


"Offf..." deyip göz devirdi Doğukan'a Dimitris. Sonrasında Alara'ya döndü.

"Orijinal sarı...Sen buna mı takıldın cidden? Sen bir evet de ben bizi ikiz bile çıkartırım!"dedi Dimitris. Herkesi gülümsetmeyi yine başarmıştı.


Kimse ona yapamazsın demiyordu çünkü yapardı. Biliyorlardı.


"Alara şimdi gitmezsen yarın öbür gün karşına çıkacaklar ve inan seninle karşılaşmalarını senin için istemiyorum."dedi Eliz. Alara'nın sözlerini esirgemeyeceğini biliyordu. Onları kırarak kendi canını yakacaktı.


"Ben de istemiyorum. Görmek zorunda değilim onları!"


"Ama sonsuza kadar kaçamazsın. Emma her yerden çıkabilir. Rusya'da olduğumuzu bile muhtemelen biliyor ama sen dışarı çıkmıyorsun. Farkında değilim mi sanıyorsun Alara? Alışveriş için bile adamları göndermişsin! Sen ne kadar saklandığını sansan da ben seni gayet iyi tanıyorum... Sonra canın daha çok yanacak kuzum... Şimdi git yüzleş. Çünkü yüzleşmekten kaçamazsın!"dedi Eliz ikna etmek için ılımlı tuttuğu ses tonuyla.


"Bana sorarsan canım.."dedi Dimitris.


"Sen direkt ismiyle seslenmeye ne dersin Dimitris?"dedi Doğukan. Tabi ki de yine takmadı Dimitris.


"Git ve yüzleş çünkü zamana yaydıkça içine oturacak ve aklını kurcalayacak o soramadığın sorular. Onlar senin karşına hazırlıksız olduğun bir zamanda çıkıp seni sıkıştıracaklarına sen onların karşısına dimdik bir şekilde çıkıp tepkini göster. Görmek istemediğini açık bir şekilde söylersen sana bir adım atmaya cesaret edemezler..."dedi Dimitris sonra da diğerlerine döndü." Nasıldım ama? Etkilendiniz değil mi?"


"Bunu söyleyeceğimi düşünmezdim ama bozuk saatin günde iki kez doğruyu gösterdiğini unutmamak gerekiyor."dedi Toprak.


"Kocan elden gidiyor Eliz..."dedi Dimitris yerinden kalkarken.


"Kocama sarkmayı bırak!"dedi Eliz ve Alara'ya döndü. Alara düşüncelere dalmıştı ve şimdi de herkes ona bakıyordu.


"Bu test işini Türkiye'den dönünce konuşalım ama önce Yağız'ı göreceğim!"dedi Alara. Dimitris hemen uçak hazırlaması mesajını almıştı.


"Ben de seninle geliyorum."dedi Doğukan.


"Seni promosyon olarak eklemiştim zaten. "dedi Dimitris odadan çıkmadan önce lafını da esirgememişti.


"Önce Hollanda'ya oradan da Türkiye'ye geçin o hâlde. Akşama Türkiye'de olduğunuzu varsayarak gece buraya mı dönersiniz yoksa orada mı kalırsınız?"dedi Eliz.


"Gelelim. Burada bize ihtiyacın olabilir!"dedi Alara. Eliz Doğukan'a döndü.


"Ben her türlü tamamım..."dedi Doğukan.


"Yani bu gece Dimitris'in kurbanları siz olacaksınız!"dedi Ostroverkhov yerinden kalkarken.


"Maalesef!"dedi Toprak.


"Sabah ki alarm mı sizde duydunuz değil mi? Ev de o kadar büyük sistem var mı? "dedi Alara merakına yenik düşerek.


" Ne evi ne sistemi kızım? Onu ülkenin acil durum sisteminden çaldırmış!"dediğinde herkesin gözleri fal taşı gibi açılmıştı. "Sabah başkan aradı. Oradan biliyorum. Gereksiz herif başkanı bir de meşgule atmış! Bunun yüzünden bir gün ülkeden atılacağım!"diye söylene söylene çıktı odadan.


"Sanırım Dimitris ile iyi geçinmek gerekiyor... Bizi ülkeden çok rahat atar!"dedi Toprak.


"Benim acilen test yapıp kardeş olmam gerek!"diyerek Doğukan'ı oturduğu yerden kaldırdı Alara. Sonra Doğukan'a döndü.


"Merak etme seni sevgili kontenjanına sokarız!"dedi Alara.


"Zaten promosyon olarak görüyor bizi paşam! "


"Biraz değişik birisi ama özünde iyi..."


"Tabi geceleri korktuğu için evde yalnız kalamayan bir çocuk gündüzleri ülkeyi birbirine katan bir kaçık! Haklısın biraz değişik! Biraz!"dedi Doğukan ve o sinirle odadan çıktı.


"Sanırım biraz sinirlendi."dedi Alara. Toprak ve Eliz'e dönerek.


"Doğukan'ın sinirlenmeleri nadirdir..."dedi Eliz.


"Hep bana olan aşkı onu böyle yapi-"


"Alara! Uçak gelmiş! Dimitris bey sizi çağırıyor!"diye bağırınca Doğukan ,Alara gülerek odadan çıktı.


"Onları bir gün daha yalnız bıraksak neler olacağını sen de tahmin ediyorsun değil mi?"dedi Toprak.


"Bir gün sakin durmaları bile şaşırtıcıydı!"


🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋


Fransa...


Yazardan...


"Lucas... Lütfen! Hem bütün önlemleri aldık! Ayrıca beni eve kapatmazsın! Küçük çocuk değilim ben!"dedi Libby sinirle. Dış kapıyı açarak dışarı çıkıp arabasına doğru yürüdü.


Lucas da sinirli nefesler alarak dışarı çıktı. Bütün ev girişe toplanmıştı onların sesi ile.


"Neler oluyor yine?"dedi aşağıya yeni inen Alev.


"Libby dün gece de olduğu gibi bu gece de dışarı çıkmak için kavga ediyor!"dedi Büşra.


"Dün çıkamadık..."diye konuşmaya başladığında Alp, Alev'in bakışı ile susmak zorunda kalmışlardı. Sonrasında onlarda dışarı çıkmışlardı.


"Lucas! Bilmem farkında mısın ama biz kardeşiz! Sen benim annem ne de babam değilsin! Rahat bırak beni! Yirmi dört yaşında insanım ama evden çıkmak için bile senden izin alıyorum!"


"Çünkü hayal dünyasında değiliz Libby... Peşimizde bir sürü yer altı adamı var. Farkında mısın bilmem ama benimle birlikte sen de Eliz'den yanına oyunu kullandın..."


"O konuda pişman değilim ama seninle aynı masaya oturduğum için pişmanım!"


Libby bağırarak bütün koruyu inletirken Lucas gayet normal bir tonda kendini anlatıyordu.


"Ben de seni bu şeye zorunlu tuttuğum için pişmanım senin aksine... Şimdi her ne kadar aile bağımıza vurgu yapıp canımı yaksan da bu umurumda değil. Eğer elinden ehliyetini almamı istemiyorsan içeri geçebilirsin..."dedi Lucas.


Buradan ayrıldığı anda daha şehre inmeden onlarca çevirmeye yakalatabilirdi. Buna konumu da gücü de yetiyordu ve bu gücü Libby'nin iyiliği için hiçbir zaman kullanmakta kaçınmazdı.


"Onlarla gideyim bari... Çok geçmeden döneriz. Söz Lucas. Ne olur? Bir kerecik?"dedi Libby daha ılımlı olmaya çalışarak. Bağırarak hiçbir şey elde edemeyeceğini anlamıştı biraz önce.


Lucas, Libby'nin gösterdiği yere dönünce ilk önce Alev ile göz göze geldi ama Libby'nin onunla gitmek istemeyeceğine emindi. Sonrasında bakışları Alev'in biraz arkasındaki Alp ve Büşra'ya kaydı. Libby'nin yanına almak istediği kişiler onlardı.


"İstersen gidebiliriz!"dedi Alp hemen. Bu duruma dünden razıydı.


"Benim de en büyük korkum bu ya!" diye mırıldandı Lucas önüne dönerek.


Libby ve Alp'i evde zor durduruyordu. Dışarıda nasıl sahip çıkacaktı. Düzgün bir yere gideceklerini bilse yine tamamdı ama gidecekleri mekanın bar olacağını da ne yazık ki biliyordu.


"Eliz de onları bana emanet etti Libby... Onlar da gidemezler!"dedi Lucas.


"Bu evde senden başka kimsenin sözü geçmeyecek mi yani? Her şeyi sana mı soracağız?"dedi Libby sinirle Lucas'ın üzerine yürürken.


"Sadece seni korumaya çalışıyorum..."


"Bana zarar veriyorsun! Senden nefret edi-"derken Libby'nin öfke dolu cümlelerini silah sesleri bölerken bir anda çarşı pazar karışmıştı.


Herkes anında silahlanırken Lucas, Libby'nin üzerine atlamıştı.


Castelli sırasıyla Eliz'e destek veren bütün insanları yok etmek için sırayla tehlike saçmaya devam ediyordu.


☄️☄️☄️☄️☄️☄️☄️☄️☄️☄️☄️☄️☄️☄️


İtalya...


Yazardan...


Leonardo'nun pimpirikli olmasını her zaman abartılı bulsa da bu sefer hak vermeden geçememişti Nisan. Aracın hızını arttırırken hemen arkasından gelen Yiğit, Emel ve Kaan'ı aradı.


"Takip ediliyoruz!"dedi Nisan arama yanıtladığı o ilk an.


"Farkındayım bu yüzden seni aramak üzereydim!"dedi Yiğit.


Onların arkasında da bir koruma aracı daha vardı ama bu yol gayet tenhaydı çünkü Nisan diğer yolda çok trafik olduğu için bu yolu tercih etmişti.


"Ne yapacağız?"dedi Emel.


"Sakin ol hayatım!"dedi Kaan.


"Bir an önce bunlardan kurtulmalıyız!"dedi Yiğit.


"Hangisinden?"dediğinde Nisan, Yiğit ile gülmüşlerdi.


Nisan'ın sorusunun peşimizdeki adamlar mı, yanındaki çift mi olduğunu anlamıştı Yiğit. Çocukluğundan beri tanıyordu sonuçta. Sözlerinin altındaki imayı az çok tahmin ediyordu.


"Gülmeyi bırakın burada b.. yoluna gidemeyiz!"dedi Kaan.


"Haklı!"dedi Emel.


"Katılmasan şaşardım!"dedi Yiğit.


"Eliz kadar hızlı kullansan buradan rahatça çıkardık da Yiğit hız konusunda hâlâ kötüsün!"dedi Nisan hızını azaltırken. Arayı açmamaya çalışıyordu.


"Sizin kadar deli olmadığım için üzgünüm Nisan. Lütfen bağışla beni! Ve ne yapacağımızı söyle!"


"Leonardo'yu arayıp haber verin ve Yiğit sen de en azından ana yola çıkana kadar hızlanmayı dene çünkü o yola çıkan üç yol var!"dedi Nisan.


"Leonardo'yu ben arıyorum!"dedi Emel.


"Üç yol derken?"dedi Kaan.


"İlk yol trafik yüzünden kapalı! İkinci yol bizim yolumuz ki tenha ve peşimizde adam var ve üçüncü yol! Kullanımı az bir yol olduğu için boş ve önümüzü kese- Allah kahret-"derken hat kesilirken kurşun yağmuru başlamıştı.


*****


"Emel ne demek sald- Emel! S.....!"dedi Leonardo hızlıca yerinden kalktı. Hat kesilmişti ve karısı saldırı altındaydı.


"Ne oluyor oğlum?"dedi Riccardo. Oğlunun koridorda bu kadar hızlı nereye gittiğini merak ediyordu.


"Henry'nin ekibi hazır mı?"dedi Leonardo ona cevap vermek yerine.


"Yeni geldik! Aşağıdalar da ne oluyor Leo? Sakin ol!"dedi Riccardo.


"Karıma saldırı yapılıyorken benden sakin olmamı bekleyemezsin!"dedi Leonardo ve asansöre bindi. Leonardo'nun sözleri ile Riccardo da geri bindi asansöre.


"Henry... Araçları hazırla!"dedi Leonardo. Telefonunu kapattıp konumlarını tam belirlerken asansör durdu. Riccardo ise Castelli'ye önemli bir işi olduğunu bildirmekle meşguldü.


Dışarı çıktıklarında arabalar hazırdı.


"Efendim? Nereye?"dedi baş koruma Henry.


"Karımı kurtarmaya!"


Instagram: biraksamsefasitohumu


Açıklamaya yazacak bir şey yine bulamadım:(


Loading...
0%