Yeni Üyelik
44.
Bölüm

44. Bölüm ~ Saklı Kalamayan Gerçekler

@feusa

Emma ondan hiçbir şey istememe rağmen beni takmayıp masadaki bütün oranını bana devretmek gibi bir şey yapmazdı değil mi?


"Ben Emma Forster'ın emrindeki bir elçi ve koltuğunu temsil eden bir üye olarak bütün oranı Eliz Erçil Karayel Atılgan'a devrettiğini söylüyorum..."


Bunu istemiyordum! 


İşte bunun olmasını istemiyordum!


Bu hesaplamalarımda olmayan bir durumdu!


Masadaki herkes kadar bende şaşkındım.


Hem de oldukça sinirliydim. Ben onun yardımı olmadan bu işin içinden çıkmaya çalıştıkça o bana bir şekilde yakın olmak için çabalıyordu.


Sinirden gözümün döndüğüne emindim ama tepki vermemeye özen gösteriyordum. Şu anda bacaklarımdaki titremeye bir son veremiyordum hatta tüm gücümün de çekildiğine emindim. Neyse ki Toprak bunu benden önce fark etmiş ve beni kendisine yaslamıştı.


Masada çıt çıkmazken bizimkiler benim tepkimi merakla bekliyorlardı. Masadakilerin bakışları ise bir bana bir de sahte Emma'ya dönerken hepimizin dikkatini çeken başka bir olay oldu.


Merdivenlerden inen gerçek Emma bu gecenin de bir diğer sürpriziydi bize anlaşılan. Yanında sadece ismini bildiğimiz Sam de vardı.


Merdivenin başında çaresizce bekleyen Alp onu durduramadığını gayet iyi bir şekilde bana göstermişti.


Derin bir nefes alırken diğerleri nefes almayı da unutmuş gibiydiler. Abilerim hiç ona pas vermezken Emel acı içinde gözlerini yummuştu. Alara ise kendisine hâkim olmaya çalışıyordu ki elinde silah olması hiç de iyi bir durum değildi bizim için.


"Ben Emma Forster... Gerçek olan."dediğinde Emma bütün masa kaşlarını çatsa da aile yadigarı olduğu belli olan o broş ile gerçek olduğunu doğruluyordu. Onun simgesi en başından beri akşam sefası olmuştu. Herkes bir gün onun ortaya çıktığını o aile yadigarı olarak bilinen broşten anlayacaktı. Tıpkı şimdi olduğu gibi.


Benim babaannem aslında bir yabancıydı. Yer altının karanlık ailelerinden birisi olan Forster ailesinin tek varisi kalmıştı babası Erlick Forster ölünce.


Dedemle olan tanışma hikâyesi de ne yazık ki bu hikayedeki tek doğruydu sanırım. Dedemin, Erlick Forster ile yaptığı bir görev sonucunda karşılaşmışlardı. Dedem bu imkansız aşkı imkanlı hâle getirebilmek için her yolu denemişti. Nitekim babaannem de dedemle evlenmek istiyordu. Bu Erlick'in kulağına gittiğinde zor da olsa ikna ederek babaannem Türkiye'ye isim değiştirerek giriyordu ve Forster ailesi ile bir bağlantısı kalmıyordu ortada. Sonrasında bu evlilikten doğan dört çocuk ile yangına kadar süren mutlu bir evlilik...


Ve işte hikâyenin yalan kısmı da buradan başlıyordu. Ölmediğini hepimiz bilsek de evliliklerinin bile bir planla olması bu aşkın gerçekliğini bana sorgulatmıştı ilk duyduğumda.


Erlick'in bu evliliği kabul etmesinde babaannemin babası ile aralarında yaptıkları o sözleşme etkili olmuştu. Erlick, Emma gelecekte yerine geçsin diye onu Orhan ile tehdit etmişti. Emma ilk başta kalbine kilit vurup unutmak istese de dedem izin vermemişti. Erlick işini sağlama almadan yola çıkmayan bir adam olduğundan dedeme de zamanı geldiğinde Emma'dan vazgeçmesi için bir sözleşme imzalatmış ama onun maddelerinden kurumun da kaderi söz konusu olsa bile dedem kabul etmiş.


Yani sözleşmeler ile yapılan ama gerçek aşkı diri tutmaya çalışan bir evlilik!


Şimdi düşününce o kadar da sahte gelmiyor olsa da ikisi de bir gün ayrılacaklarını bilerek yaşamışlardı. Erlick her an ölümle burun buruna yaşadığı için bu evliliğin bir gün bile sürmesi muhtemelken evliliğin otuz yıldan uzun sürmesi de Erlick'in yüze yakın bir yaşta ölmesi olmuştu. Erlick'in sadece ismi bilinirdi.


Tıpkı şu ana kadar Emma'nın da sadece ismi bilindiği gibi...


" Artık saklanmaya gerek yok çünkü tahtımdan düştüm ve bu düşüşü kapmasınlar diye de tahta yeni bir varis olarak Eliz'i seçtim. Bir kez daha söylüyorum. Yirmi sekizlik oran ve benden gelen yirmi beşlik oran ile masanın yeni sahibi Eliz Erçil Karayel Atılgan..."


"Bunun sonuçlarını biliyorsun değil mi?"dedi sahte Castelli.


"Senden korktuğumu sanıyorsan yanılıyorsun Castelli... Ben hiçbir zaman kapalı oynamadım senin aksine! Her şey bir o kadar açık ve netti!"dedi Emma.


Ne demek istiyordu?


Derin bir sessizlik çöktü masaya. Ben gözlerimi Emma'dan çekemiyorum. O bana bakmasa da bakışlarımın üzerinde olduğunu hissediyordu. Masadaki herkes sanki bir aydınlanma yaşamışcasına birbirlerine bakarken mafyatik liderlerden birisi konuşmaya başladı. İsmini şu anda hatırlayamıyordum. Beynim uyuşmuş gibiydi. Ya dün gece kullandığım ilaçlar yüzündendi ya da deminden yaşadığım sinir, stres karışımı şey yüzündendi.


"Bunu yapamazsın! Kurallara aykırı!"


"Kurallar... Kurallar... Hangi kurallar? Ben masadan çoktan ayrıldım Percy... Beni bundan sonrası alakadar etmez!"dedi Emma.


Bu aşağılık mekanda neler döndüğünü biraz daha çözemezsem avazım çıktığı kadar bağıracaktım. Oyundan çıkmaya çalıştıkça daha da batıyordum ve kontrolü yitirmek en son istediğim şey bile değildi.


"Ben de masadan ayrılmak istiyorum!"dedi bir başkası.


Emma güldü ama bu çok tehlikeli bir gülümsemeydi.


"Konumun yeterse git Ricky... Ben baş kurucuydum. Devredip ayrılma hakkım var ama sen yer altındaki bir kök bile değilsin! O çok önemli kurallarınızdan birisi masadan kalkmanın cezasını ölüm olmalıydı... Yanlış hatırlamadığıma eminim..."dedi Emma.


Amacı neydi? 


Bilmiyorum ama...


İstemesem de bana bir şekilde yardım ediyordu. Ayağına getirince dinlemeyeceğimi anlayınca o benim ayağıma gelmişti. Amacı barışmak mıydı? Değildi! O yine beni... Bizi korumak için kendisini ortaya atmıştı. Affedilip edilmemek umurunda değildi. Okları bana çevirerek benim yapmak istediğim şeyi yapıyordu.


Dedemin de dediği gibi ben ona benziyordum.


"Toplantı bitmiştir!"dedim baskın bir şekilde. Masadakiler bunu beklermiş gibi anında kalktılar. Ekipten sadece yer altı kısmı kalmıştı. Bir de Alev, Doğukan ile Alara. Alara gitmek istemeyince Doğukan da gitmemişti.


Emma dediğimi elbetteki üzerine alınmamıştı. Alınmasındı. Onunla konuşmak istiyordum. O kadar gelmişti. Bu fırsatı kaçıramazdım.


"Ne yapacaksın?"dedi Toprak kulağıma.


"Sadece konuşacağım..."dedim ona ve ondan istemeyerek de olsa uzaklaştım.


"Bu... Bunu neden yaptın?"dedim. Tam karşısındaydım. Yıllara meydan okuyan bir güzelliği vardı. Sanki hiç ölme oyunu oynamamış da tatilden gelmiş gibi bir havası vardı. Yıllar önceyle aynıydı. Bir farkı yoktu.


Değişen tek şey zamandı.


"Senin yapmak istediğini... BAST adresini ve şifrelerini sana vereceğim... Dediğim gibi koltuğu senin için hazırlamıştım ve şimdi de onu yapıyorum. Sen istesen de istemesen de o koltuğu sana veriyorum Eliz... Buna ihtiyacın olacak!"dedi Emma.


"Neden?"dedi Alara. Ondan gelecek herhangi bir yardımı o da istemiyordu ama benim dikkatimi çeken nokta orası değildi.


"Bir dakika Alara..."dedim ve tekrar Emma'ya döndüm. " Amacımın bu olduğunu mu düşünüyorsun?"


"Hayır!"dedi gözlerimin içine bakarak.


Allah kahretsin! Bu kadar iyi tanıması hiç iyi değildi! Eğer beni sevmese ya da değer vermese ve karşımda dursaydi amacımın masanın başına geçmek değil arkadaşlarımın üzerindeki okları kendime çevirmek olduğunu anladığı gibi beni yok ederdi.


"Amacın Lucas... Libby, Dimitris, Roseline ve Ostroverkhov'un üzerindeki okları kendine çekmekti. Oran yüksekliğinden dolayı sen açık hedef haline gelecektin!"dediğinde herkes homurdanmıştı. Küfür de duymuştum ama şu anda önemli değildi.


" Ama... Yine de oranın arkadaşlarını korumaya yetmedi Eliz. Farkındaydın. Bu orana da ihtiyacın vardı. Size canice gelebilir. Senin için değil diğerleri için söylüyorum bu dediğimi. Sen kendini o kadar öne atmaya hazırsın ki bu gece tek amacın masanın başına geçmek değildi ama diğerleri fark etmedi. Burası..."dediğinde şakağına dokundu." Aynı çalışıyor kızım... Roseline saldırıya uğradı. Hiçbir tepki vermedin! Nisan saldırıya uğradı! Tepkisizliğine devam ettin! Lucas ve Libby'nin evine kurşun yağmuru oldu! Hiçbir şey yapmadın! Neden?"dediğinde herkesin bakışları beni buldu.


Susmasını istiyordum. Beni çok iyi çözümlüyordu ki çıkışta bütün ekip ile kavga edebilirdim.


"Çünkü hedeflerinde kimler olduğunu görmek istedin! Masayı tek hamlede yıkamayacağını biliyordun. Biliyordum ve o yüzden sana yardım edeceğim. İstemesen de edeceğim çünkü bu masa yüzünden başımıza gelmeyen kalmadı. Ailemizin bulaşma sebebi ben değildim."dediğinde kaşlarım çatıldı.


İçerideki herkes nefesini tutmuştu bile.


"Ben hiçbir zaman kuruma zarar vermedim. Benim iki kimliğim vardı Eliz... Çocuklar... Emma Forster ve Emine Erçil Karayel... İkisi de bendim ama ikisini de farklı tanıdı herkes. İki kimliği birbirinden uzak tuttum. Çoğu zaman kurumu yer altından uzak tutmak için bir sürü şeye göz yumdum. Bir sürü şeye taş koydum ama kuruma ya da aileye zarar veren ben değildim... Orhan ile konuştuğunu biliyorum. Sinem'i öğrenmişsiniz... Alara..."dediğinde Emma, Alara'ya döndü. Alara ise tam olarak onun gözlerinin içine bakıyordu.


"Sinem'den aldığın örnekler ile DNA testi yaptırmak istediğini biliyorum..."


"Nasıl?"dedi Alara. Bu gece daha ne kadar şaşıracaktık!


"Nasılını bırakın... BAST'da her şey mevcut... Nasıl ulaşıldığına dair her şey yazıyor... Bana ulaşmak istediğinizde nerede bulacağınızı biliyorsunuz... Kendinize ve birbirinize dikkat edin... Eliz'e de kızmayın! O sadece sizi korumak istedi. Benim gibi..."


Son cümleleri bu oldu ve sonrasına arkasını dönerek Sam ile birlikte merdivenlerden çıkmaya başladı. O tamamen gidene kadar kimseden çıt çıkmadı.


"Özür dilerim..."dediğimde sesim deminden olduğu gibi güçlü değildi.


Herkesten derin bir nefes alma sesini duyarken etrafım aşikar olduğum o koku ile sarmalandığında daha fazla dayanamadım. Kollarını belime sarıp beni kollarının arasına aldığında sesler uzaklaşmaya başlamıştı.


Yer ayaklarımın altından kayarken Utku'nun ilaçla tedavisi ya doğru etki etmişti ya da her şeyi berbat etmişti...


*****


"Bunu ne zamandan beridir saklıyordu?"


Sesin sahibini çıkaramamıştım. Kafamın içinde bir davul vardı sanki ve durmadan ona vuruluyordu.


" Beş altı yıl olmuştur..."dedi birisi. Ardından da bir inleme döküldü." Gerçekler Libby!"


Bu kişi Dimitris olmalıydı.


Gözlerimi yavaş yavaş araladım. Hemen yanımda Toprak vardı. Bakışları diğerlerine dönükken uyandığımı hissetmiş gibi bana dönünce kaşlarımı kaldırdım. Diğerlerini dinlemek istiyordum. Anladı beni.


Tek bir bakışımdan.


Yönünü bana çevirdi. Şimdi sadece onu görüyordum. Abilerim yatakta oturuyorlardı ama sırtları bana dönüktü. Diğerlerinin de odada olduğunu anlamamak imkansızdı.


"Yeni tanışmadığımızın farkındasınız. Dimitris'in de dediği gibi beş yıldan fazladır birbirimizi tanıyoruz.

Biz onu daha önceden tanısak da canlı kanlı yüzyüze görmemiz yine bir hastane odasında olmuştu."


Sanırım hastanedeydim. Beni başka bir yere götürmeleri saçma olurdu çünkü iki pimpirikli abim ve düşkün bir kocam vardı.


Lucas'ın dediklerine gelirsek de onlarla hastanede tam anlamıyla tanışmasam da Riccardo'dan bir sürü şeyi öğreniyordum. Planları hastane odasında yaptım derken şaka yapmıyordum.


"Gizli ve bizi götürmediği görevi..."dedi Emel. Sesi titremişti. Belki ani bayılmam belki de öğrenmiş oldukları şey yüzünden. Gözlerimi sımsıkı yumarken derin bir nefes almıştım. Saçlarımda hissettiğim ufak dokunuşlar ise ağlama istediğimi kamçılıyordu.


"Evet..."dediğimde derin bir nefes alıp diğerlerinin dikkatini çekerken konuşmalarına izin vermedim. Toprak önümden birazcık çekildiğinde hepsinin endişeli ifadesi ile karşı karşıya kalmıştım. Yattığım yerden doğrulup sırtımı başlığa yasladım.


"O görevde oldu her şey... Ormanda vurulduğum gibi vuruldum... O ilk kurşun olmaması gereken yere saplandı. Saplanmakla kalmayıp dağıldığı için şu şartlarda anne olma ihtimalim neredeyse yok..."dedim derin bir nefes aldım." İki aylık İtalya tatili de tedavi ile geçti... Sonrasında garip bulduğunuz ortadan kaybolmalar ya da eve gelmeyip hâlâ adresini bilmediğiniz evimde kalmalarımın çoğu da tedavi yüzündendi... Tabi bu aşamalar ikinci vurulmaya kadardı..."


Hiçbiri devam etmemi istemiyordu ama etmem gerekiyordu. Beş altı yıldır sakladığım şey yüzünden içimdeki o ağırlık artık bana fazla gelmişti.


" Sonrasında bu tedavi geriledi tekrardan vurulmam yüzünden. Utku... En başından beri özel doktorumdu. Bu bayılma kısmına gelecek olursak da verdiği ilacın etkileri olabilir demişti. Akşamları erken yatmalarım ya da sürekli uyuklayıp midemin bulanması da bu yüzdendi..."


Hâlâ istedikleri konuya gelmemiştim.


Gelmem gerekiyordu.


"Bunu sizden neden sakladığımı merak ediyorsunuz biliyorum ama nasıl diyebilirdim ki ben görevde vuruldum. İki ay da tatil yapmışım gibi davrandım. Sizi kandırdım ama ben aslında tedavi görüyorum ve anne olamayacağım... Diyemezdim. O zaman için bencillik gibi gelmişti... Kendimden bahsetmeyi sevmediğimi biliyorsunuz ve o dönem de pek iyi değildim... "dedim hepsine tek tek bakarak. Abilerimin bile gözlerini doldurduğum için madalya mı vermelilerdi bana? Gerçi benim abilerim duygusallardı. Bunun için anca alkış alırdım. Daha da ötesi olmazdı. Yine saçmalamaya başladım derken hepsi birden üzerime atlayınca düşüncelerimden sıyrıldım.


Hepsinin altında eziliyordum resmen. Bir şeyler diyorlardı ama bu gürültüden ileri gidememişti.


"Karımı rahat bırakıyor musunuz yoksa güvenlik mi çağırayım?"diye sesini yükseltince kocam hepsi anında kalktılar. Abilerim bile. Dünyanın sonu mu geliyordu ne?


"Sen biliyor muydun?"dedi Yağız abim gözlerini silerek Toprak'a.


"Farkındaysan kocasıyım..."dediğinde yüzüğünü gösterdi kocacığım.


Abilerimin tepesi atarken Yiğit abim bana bakmaya başladı.


"Evet... Ekipten yer altı tarafı hariç ilk o öğrendi hatırlarsanız aynı evde yaşıyorduk en başından da. Hatta ben bu yüzden ilk başta evlenmek bile iste-"


Cümlem devam edemedi. Toprak eliyle ağzımı kapatmıştı. Hani gerçekler anlatılıyordu?


"Bundan sonrası saçmalama aşaması!"dediğinde göz devirmiştim. Diğerleri ise tepkime gülmüşlerdi ya da öyle olması için kendilerini zorlamışlardı.


"Eliz..."dediğinde Dimitris, Toprak yüzünden zor zahmet ona dönünce Toprak beni serbest bıraktı.


"Efendim Dimitris? Bu arada biz neredeyiz? Atladığım zaman diliminde neler oldu?"


"Tamkişisine sordun! Sen bayıldığın gibi hastaneye geldik. Gelirken de Utku'yu aradık! Gelir birazdan! Değil mi Lucas?"


"İki dakikaya damlar!"dedi Lucas.


"Neyse işte sonrasında senin uyanmanı beklerken diğerleri tarafından sorguya alındık ki bizim de seni bir sorguya çekmemiz gerekiyor!"dediğinde dudaklarından bir inleme döküldü. Hayır bu nefessiz kaldığı için değildi. Bir yandan Libby diğer yandan Büşra çimdiklemişti.


"Yalansa yalan deyin!"dedi Dimitris.


"Devam et..."dediğimde zafer içinde devam ederken diğerleri göz devirmişlerdi. Abilerim dibime kadar girmişlerdi ve sarılma kavgası yapıyorlardı. Toprak ise sadece bakışları ile tavaf ediyordu beni.


" Ama gitmeden önce Lucas'ı birazcık batırmak istiyorum ve evet! Çok acıktım. Gerçekten çok açım Eliz! Saat gecenin onu oldu ama ben açım! Ve aç bir Dimitris'i Rusya'ya götürmek istemezsin!"


"Bu Ruslar için bir felâket olur!"dedi Anna.


"Dimitris'i ortadan kaldırabiliriz!"dedi Daniel.


"Kesin sesinizi kıskançlar sizi! Hepsini başkan ile fotoğraf paylaştım diye yaptığınızı biliyorum ama beni durduramazsın!"dedi Dimitris yerinden kalktı. Dediklerinden oldukça emin olduğunu belirten bakışları ile bize bakıyordu.


"Yine ne ara çekildin?"dedi Ostroverkhov başını ovalıyordu. Yine dıyordu çünkü bu artık normal bir durum haline gelmişti hepimiz için.


Dimitris cevap vermeden kapıya yöneldi.


"O halde restoranı ayarlıyorum ve bu gece bende kalıyorsunuz!"dedi Lucas ve itiraz etmemize fırsat vermeden çıktı odadan.


"Lucas! Şu sizin menüye şeyi de ekleyelim mi? Şu meşhur Rus çorbası-"derken Dimitris kapı kapandığından daha fazlasını duyamadım. Rus olduğunu her an her saniye vurgulaması gerekiyordu.


"Ben de gideyim yoksa ikizim bir Rus katili olacak!"dedi Libby gülümseyerek çıktı dışarı. O çıktığı gibi tekrar açıldı kapı ve pek sevgili doktorum göründü.


"Tam zamanında!"dedi Kaan saatine bakarak.


"Ben gelmeden çıkın ve beni yormayın demiştim!"dedi Utku. Gayet ciddi ve otoriterdi. Tanıdığım doktorum değildi şu anda. O şu anda profesyonel bir doktor kimliğindeydi.


"Biz de tam çıkıyorduk!"dedi Alp. Yerinden daha yeni kalkıyordu halbuki. Bana öpücük atarak dışarı çıktı.

Yavaş yavaş diğerleri de çıkmaya başlarken Utku'nun bakışları beni ve bana koala gibi sarılan abilerimi buldu.


"Siz ne bekliyorsunuz?"dedi Utku. Sadece abilerim ve Toprak kalmıştı.


"Biz abileriyiz!"dediğinde Yağız abim, Utku anlık Toprak'a bakıp geri vize döndü.


"Sizden daha yakın derecede bir yakını olduğu için sizi de çıkarmak zorundayım. Güvenliği arattırmayın bana!"dediğinde Utku ,gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.


Abilerim homurdanarak kalktılar yanımdan. Toprak ise gülümseyerek kapıyı gösteriyordu.


"Kardeşimin aklına nasıl girdiğini hâlâ anlamıyorum!"dedi Yağız abim. Güldüm. O değil de ben onun aklına girmiş gibiydim.


"Allah'ım nasıl bakıyor! Büyü yapmış olabilir abi!"dedi Yiğit abim benim Toprak'a olan aşık aşık bakışlarıma ithafen.


Onlar odadan çıktıktan sonra Utku derin bir nefes vermişti. Ve evet. Tanıdığım kişiye geri dönmüştü.


" Lütfen bir daha bayılmadan önce etrafında abilerinin olup olmadığına bak! Sadece ilaçların uyuşukluk etkisiyle birazcık tansiyonun birleşmiş ve bayılmışsın! O iki herif en son beni kan almam için ikna etmeye çalışıyordu Eliz..."dediğinde kendisini koltuğa bırakırken Utku, Toprak da gelip yanıma oturmuştu. Yeniden kolları arasına girerken kokusu dolmuştu ciğerlerime.


"Çıkabilir miyiz?"dedi Toprak.


"Bir sıkıntı görünmüyor. Tüm testlerini tekrardan yaptım. Karşılaştırmalarda da herhangi bir sıkıntı yok. İlaçları düzenli kullan ki işe yarasın ve evet. Böyle etkileri ara sıra ortaya çıkabilir ama kullandıkça etkiler geçecektir. Korkmanıza gerek yok!"dediğinde güldüm.


"Hangi tatilinden getirdik seni buraya?"dediğimde güldü. Nisan- Mayıs arası Utku'nun bir tatil geleneği vardı tanıdığım şu altı senede en azından öyleydi.


"Vietnam ama önemli değil... Sadece Maria beni bekliyor ve sana geçmiş olsun dileklerini iletmemi istedi. Çıkışınızı serum bitince yaparsınız ben kaçırıyorum..."dediğinde durdurmak istersek diye durmamak için koşarak hatta uçarak çıktığında gülmüştüm.


"Nasıl anladın tatilden geldiğini?"dediği Toprak. Konumunu değiştirip karşıma oturmuştu. Bacaklarımı kendime çekip kolumu yatağa koymuştum.


"Genelde bu aylarda bir tatil geleneği vardır..."dediğimde başını salladı. Aramızda garip bir sessizlik olurken konuşması gereken kişinin ben olduğumun farkındaydım.


"Kızgın mısın?"


"Evet..."dedi derin bir nefes alarak. Öyle olmadığını biliyordum ama yine de sorgulamak için kızgın olmaya çalışıyordu.


"Ne zaman sorguya gireceğim?"dedim kafamı yan yatırıp öne doğru eğildim ve ona alttan tatlı tatlı bakmaya başladım. Hemen bakışlarını kaçırdı. Dayanamıyordu tabi. Yüzlerimizi aynı hizaya getirince iğne olmayan elimle çenesinden tutup kendime çevirdim güzel yüzünü.


"Gözlerimin içine bak lütfen... Planın içeriğinde birazcık atlama yaptığımı biliyorum."


"Birazcık?!"


Sinirlendirmem hiçte kendi yararıma olmazdı şahsen.


"Tamam... Haklısın kocacığım özür dilerim..."


"Dileme... Ben senin her zaman yanında olacağımı söyledim. Hata da yapsan benden özür dileme sadece benden bir şey saklama yeter!"


"Kırıldın değil mi?"dediğimde başını salladı.


"Peki bu kırık kalbi onarabilir miyim? Tabi seninde iznin olursa..."dediğimde işaret parmağıyla kalbinin üzerinde dolanıyordum.


"Üzerimde her türlü deneme yanılma yapabilirsin hayatım..."


"Hayatın mıyım gerçekten?"dedim cilveli cilveli.


"Hayatımsın. Herşeyimsin. Ama bu konuyu saptırabilirsin demek değil!"


Tüh! Yememişti.


Somurturken bakışlarım üzerimde gezindi. O hâlâ nefes kesici takım elbisesiyle duruyordu ama benim üzerimde tişört ve eşofman altı vardı. Kaşlarım çatılırken sorgulamaya da başladım.


"Benim üzerimi ne ara değiştirdiniz? Sen mi değiştirdin?"dedim. Yerinden kalkarken sırıtıyordu. Yine uğraşacaktı değil mi?


"Ne o? Utandın mı hayatım? Kocanım ben senin!"


"Toprak! Uğraşma benimle! Ayrıca sen neden hâlâ takım elbisenlesin? Bütün gece böyle durman yeterince canımı sıktı zaten!"dedim. Serum çoktan bitmişti. Yatağın yanında hemşire çağırma tutuşa bastım. Birazdan hemşire gelirdi.


"Kıskandın mı?"


"Cevapları alayım?"dedim hemen.


"Alara ve Emel değiştirdi üzerini ve benim vaktim olmadı şimdi de ben cevabımı alayım. Bütün gece çok mu kıskandın beni?"dediğinde üzerime eğilmiş bulunuyordu.ve çok yakındık.


"En az senin kadar..."


"Ne kadar yani?"dediğinde gülümsedim. Hâlâ oynamaya devam ediyordu ve ben beklemek istemiyordum. O öpmezse ben öperdim. Tam yaklaşmıştım ki kaleye çektiğim şut direkten döndü.


Kapı büyük bir gürültü ile açıldı.


Şaşırdık mı? 


Hayır!


Toprak benim yerime de homurdanıp küfür ederken hemşire de gelmişti Alp ve Dimitris'in ardından.


"Bastık mı?"dedi Alp. Ben seni bir bakacaktım. Ezilmiş peynir olacaktı.


"Pastırma sever misin Alp? Ben çok severim... Özellikle de kendim yaparsam!"dedi Toprak. Hemşire kolumdaki iğneyi çıkardığında ben de ayaklanmıştım. Toprak daha fazla onunla uğraşmayıp bana dönmüş ve bana yardım etmeye başlamıştı.


"Bu evet bastın demekti Alp!"dedi Dimitris sanki kendisi basmamış gibi asla üzerine de alınmamıştı.


İçimden onlara sinirlenmeye devam ederken bir anda havalanma ile neye uğradığımı da ne düşündüğümü de unutmuştum.


"Ne yapıyorsun? Yürüyebilirim..."dediğimde beni duymazlıktan gelip odadan çıktığında daha da bir şey yapamadım. Kollarımı boynuna doladığımda Dimitris ve Alp'in de bizim peşimizden geldiğini gördüm.


"Restorana gidiyoruz... Oradan da Lucaslara geçiyoruz. Herif uçak seferlerine hükümetten yasak koydurdu. Düşün yani HOS havalimanına bile! Benim denetimimdeki havalimanına! Ostro'mun kendi mülkiyetine! O yüzden bu gece en pahalı şeyleri yemezseniz sizi ülkeye sokmam!"dediğinde tip tip bakışlarım yüzünden öksürdü ve devam etti.


"Tabi kraliçemiz sen hariç... Sen sağlığına dikkat et öncelikle. Ondan sonra istediğini yiyebilirsin..."dediğinde Dimitris bakışlarımla Toprak'ı işaret edince göz devirdi.


"Ve tabiki çok sevgili kocanda bu zorunluluk dışında..."


Alp gülerken Toprak derin bir nefes alıp vermişti.


Hastaneden çıktığımız gibi hızlıca bizi bekleyen araca bindik. Yol boyunca Dimitris'e maruz kaldığımız için yeterince başım ağrımıştı. Elindeki dijital menüden bu akşam Lucas'a ne kadar masraf yapabileceğini hesaplamıştı.


Ama emin olduğum tek bir şey vardı. O da Lucas'ın zaten Dimitris'in bunu yapacağını çok önceden tahmin edip gardını aldığıydı.


*****


Araba Dimitris'in yol boyunca öve öve bitiremediği yerin hakkını verecek o mekanın önünde durduğunda Toprak yine yürümeme izin vermemişti. Kendimi kundaktaki bebek gibi hissediyordum.


Bebek... Toprak çok iyi bir baba olurdu. Toprak benim için bu aşk oyunu ile girdiğimiz bataklıktaki paha biçilemez tek varlıktı. Sevgilimdi. Aşkımdı. Ben daha önce hiç aşık olmamıştım. Birisini kaybetme eşiğine elbetteki gelmiştim ama kendi canımdan daha çok düşündüğüm bir kişi olmamıştı şu zamana kadar. Sahte sevgilimsilerin arkasındaki kişinin Sinem olduğunu da en başından beri bildiğimden aşka olan inancım da zedelenmişti elbet. Ta ki o oyuna daha doğrusu bizim tanışmamıza vesile olan o kazaya gelinceye kadar...


Ben arabasına vurmuştum ama o da beni kalbimden vurmayı başarmıştı. Her ne kadar inkar etsem de o zamanlar beni arabadan çıkarıp hastaneye götürmesi ve uyanana kadar beklemesi beni etkilemişti.


Düşmandık biz...


Bize öyle söylenmişti. Atılgan mı gördün? Yönünü değiştir! Atılgan ile aynı ortama mı girdin? O ortamı terk et! Neden? Kaçamak cevaplar...


Sorgulamadım değil! Sorguladım. Dedemin , Ziya dede ile görüştüğünü biliyordum. Orada bir şeylerin uyuşmadığını fark ettiğimde ise dedem daha zamanı değil diyerek beni durdurmuştu ama bahsetmekten de geri kalmazdı. Gerçekten bir çöpçatan olabilirdi.


O kazanın ardından hastanede Toprak'ın kendisini Tolga olarak tanıtması kadar komik bir şey yoktu. Beni kimliğimden falan da tanıdığı yoktu. Tam emin değildim ama en kısa zamanda da soracaktım. Bence ikimizde birbirmizin kim olduğunu biliyorduk ama konu dövmelere gelince ikimizde geri durmadık. O beni akşam sefası dövmesinden tanımış gibi yapmıştı. Ben de kuş tüyü dövemesinden oysa o an hiçbir şeyi idrak edecek durumda değildim ama onun Toprak olduğunu biliyor olmam her şeyi değiştirmişti.


Sanırım Toprak'ta şeytan tüyü vardı yoksa beni kendisine bu kadar bağlamasının başka bir açıklaması olamazdı. Yoksa... O dövme sadece bir tüy değilde şeytan tüyü müydü?


"Eliz... Daldın gittin! Bir yerin mi ağrıyor?"


Toprak'ın sesiyle kendime geldiğimde çoktan içeri girmiştik. Herkes yerine yerleşmiş bir gırgır şamata kopup gidiyordu. Benim oturduğum taraf rahat koltuklarda yapılmıştı. Karşımızdakiler ise sandalyede oturuyordu. Büyük bir dikdörtgen olmuştuk ve sanırım serumlar beni salaklaştırıyordu.


Bakışlarım endişeli bir şekilde bana bakan koyu kahve olan gözleri bulduğunda hayır anlamında başımı salladım. Sonrasında gözüm yine dövmesine kayınca derin bir nefes alıp verdim. Gerçekten şeytan tüyü olabilir miydi?


"Ne merak ediyorsun? Yine derin nefes alıp saçınla oynamaya başladın!"dediğinde saçımda olduğunu bile fark etmediğim elimi çektim hemen.

Ona doğru yaklaştım. Dimitris herkese kendi seçtiği yedirme konusunda bir tartışma yarattığından kimsenin bizimle ilgilendiği de yoktu zaten.


"Toprak..."


"Efendim güzelim... Beni korkutuyorsun!"


Sessizliğimden hoşlanmıyordu.


"Dövmenin anlamı ne? Benimkinin anlamının bir gün açıp bir gün açmadığı için gizemli bir çiçek olmasından ve babaannemin en sevdiği çiçek olduğu için aile simgemiz olduğunu biliyorsun ama ben seninkini bilmiyorum."


"Nereden aklına geldi bu soru şimdi?"dediğinde gülmemek için zor duruyor gibiydi. Merak etmiş olamaz mıydım? Allah Allah!


"Merak ettim... Olamaz mı? Ya da söyleme! Gitti merakım! Kesin şeytan tüyü zaten!"dediğimde gülmeye başladı.


Çok güzel gülüyordu... Ama hayır! Bir kere de sorgulamadan soruma cevap verse olmazdı zaten! Sinirliydim.


Yelkenleri suya indiremezdim.


Kollarımı birleştirip diğer tarafa dönerek ona trip atmaya başladığımda ne ara dibime girmişti bilmesem de kulağımın yanında nefesini hissedince derin bir nefes aldım.


Şeytan tüyü kısmı sanırım doğruydu...


" Kuş tüyü dövmesi... Özgürlük. Bağımsızlık demek hayatım... Kuşların gökyüzünde özgürce uçmasından esinlenmişler... Özgürlük her varlık için paha biçilmez olduğundan bunu kuş tüyü olarak simgelemişler yani şeytanlık ile bir alakası yok!"dediğinde hâlâ gülmemek için zor duruyordu.


"Beni bu kadar etki altına aldığın için şeytan tüyü olduğunu sanmıştım!"


Güldü.


Allah kahretmesin beni! Bunu dışımdan söylemedim değil mi? Söyledim...


"Seni etki altına almak için tüye ihtiyacım olduğunu sanmıyorum!"


"Çok gıcık bir insan oldun sen!"diyerek somurtmaya devam ederken masadan bir ses yükseldi.


"Bu ne?"diye yükselen Doğukan ile hepimizin bakışları oraya döndü.


Yemekler yeni yeni geliyordu.


"Bana bu şeyi hiçbir güç yediremez!"diye diğer taraftan Kaan isyan etti. Önünde küçük bir ahtapot vardı. Ahtapot?


"Bu porsiyonun tam olduğuna emin misiniz? Onda biri bile değilde!"diye homurdandı Doğukan. Önünde yumruğumdan daha küçük soslu bir et duruyordu. Doğukan ve diğerleri için o yemek tabağının minyatür yemek videolarındaki yemeklerden farkı olmadığına emindim.


"Bu şeyi yemek istediğimi sanmıyorum..."dedi Emel önündeki balığa bakarak yüzünü ekştiyordu. Emel balık sevmezdi.


"Başka bir şey sipariş edebiliyor muyuz?"dedi Yiğit abim. Halbuki önünde gayet de güzel duran bir makarna vardı! Neyi beğenmemişti? Daha doğrusu burada ne oluyordu?


Derin bir nefes alış duyduğumda hemen karşımda oturup sadece su içen Lucas'a baktım. Umutsuzca Dimitris'e bakıyordu.


"İstediğin kadar istediğin her şeyden sipariş edebilirsin..." dedi Dimitris abime bakarak. Yine bir haltlar karıştırdığı kesindi.


"Bu porsiyonu büyültemiyor muyuz?"dedi Doğukan. Porsiyon gerçekten küçüktü.


"Ne var porsiyon da?"dedi Alara. Tabakla kısa bir an bakıştı. Sonra karar vermiş olacak ki o da sorgulamaya başladı.


"Cidden bu ne Dimitris? Dünyanın en lezzetli yemeği ve yerken doymayacaksınız bile derken bunu mu kastettin yani!"dediğinde tabağı gösteriyordu.


"İşte yediğinizde de doymamış olacaksınız!"dedi Alp kahkaha atarak. Dimitris de gülmeye başladığında Alara , Alp'e saldırırken Doğukan onu tutmaya çalışıyordu. Alp ise önüne Emel'i siper etmişti. Bu yüzden Kaan da Alp ile kavga etmeye başlamıştı.


Anna, Daniel ,Rose ve Ostroverkhov'un başka bir işleri çıkmıştı. Yağız abim ise garip bir şekilde onlarla gitmek istemişti. Toprak en azından öyle anlatmıştı. Onlar yoklardı.


Zaten Ostroverkhov olmadığı için Dimitris bu kadar rahattı ya...


"Bıktım be senden!"diyerek tuzluğu Alp'e fırlattı Alara. Ve evet... O tuzluk elbetteki Alp'e çarpmadı. Emel'e gelmesin diye önüne atlayan Kaan'a çarptı.


Bir yaygara daha koparken Dimitris hâlâ makarnasını yiyordu. Dünya yansa umurunda olmazdı onun. Yerimden hızlıca kalkarken Toprak da kalkmıştı.


"Kaan... Hayatım..."diyerek Emel, Kaan'ı kendine getirmeye çalışıyordu.


"Ay... Kaan bak gerçekten yanlışlıkla oldu! Hep o gerizekalı Alp'in yüzünden oldu! Vallahi!"


"Gerizekalı? Ben!" dedi ve inanmadığını belirten bir şekilde bakti Alara'ya. Susmadı. Devam etti. "Sen daha hedefi ayarlayamadın bir de gelmiş bana laf ediyorsun!"dedi Alp.


"Sus artık yoksa o tuzluk g..... girecek!"dedi Büşra.


"Alara tarafından!"diye kişi de belirtti Libby.


"Kaan... İyi misin? Cevap ver!"dedi Toprak. Kaan sersem sersem ayakta duruyordu. Transa geçmiş gibiydi.


"İyiyim... Sanırım..."dedi Kaan ama hiç de iyi durmuyordu.


"Hangi aydayız..."dedi Emel.


"Nisan!"dedi Kaan. Doğruydu. En azından zaman yetisini kaybetmemişti.


"Kendinde olduğundan emin miyiz?"dedi Doğukan.


"Değiliz... Normalde bu kadar sakin olmazdı!"dedi Alev.


"Amma abarttınız canım! Sanki kafası yarıldı!"dedi Dimitris ağzını yüzünü silerken. Yerinden ağır ağır kalkarken hiçbirimiz onu takmadık.


"Bu kaç?"diye sordu Alara, Kaan'ın gözüne parmaklarını sokmak üzereydi. Kendini çok suçlu hissediyordu.


"Dört de..."derken derin bir nefes aldı Kaan. " Olay nasıl benim başıma patladı! Ya Emel'in kafasına gelseydi o tuzluk?"diye kızmaya başladığında hepimiz derin bir nefes aldık. Kaan ise korkutan aklı çıkan Emel'e sarılıyordu.


"İyisin!"dedi Alara.


"Seninle uzun süre muhatap olmak istemiyorum!"dedi Kaan. Kafama tuzluk yesem ben de aynı tepkiyi verirdim


"Ama Kaan... Vallahi o öküze atacaktım! Tüm suç onun!"dedi Alara hemen kendini savunarak.


"O daha da ayrı bir konu! Emel'i önüne siper olarak çekti! Sen benim sevgilimi nasıl önüne çekersin!"diye kızmaya başladı Kaan.


"Sevgilim mi? Ne demek sevgilim?"dedi Alp. Yok artık yani.


"Günaydın..."dedim göz devirerek.


"Ben izin vermedim!"dedi Alp. Sana sormak gerektiğini düşünememişler demek ki Alp. Kusura bakma.


"Senden izin alan mı oldu? Uzak dur sevgilimden! Birisi vurup bayılttır! Birisi tuzluk atar!"dedi Emel.


"Özür dilerim Emel..."dedi Alara.


"Lütfen kardeşimin üzerine gitmeyin!"dedi Dimitris. Ortama sessizlik çöktü.


"Kardeş?"dedi Doğukan. Bir Alara'ya bir de Dimitris'e bakıyordu. Hepimiz öyleydik.


"Biz DNA testi yaptırdık da... Sonucu negatiften pozitife çevirttik! Dimitris çok ısrar edince kabul etmek zorunda kaldım."dedi Alara bakışlarını kaçırarak.


Eksik bilgiydi...


"O ısrar kısmını aç canım..."dedi Doğukan. Sinirlenmemek için kendini tutmaya çalışıyordu. Zaten porsiyonu da küçük gelmişti.


"Beni Rusya'ya almamak ile tehdit etti. Başkanla bile konuştum. Şakası yoktu. Kısacası Artık Alara Gümüş Karayel Osthalia'yım..."


"Ne bu marka ismi gibi!"diye boş bulunup yorum yapan Alp ile dağılan konu tekrar toplandı. Kendi kendini bitiriyordu bu çocuk!


"He reklam adı var mı bir diyeceğin!"diye ona atlayan Alara'yı yine Doğukan tuttu.


"Var ya da yok! Önce Emel'in sevgili olayını konuşalım!"dedi Alp.


"Senin gözün körse bizim suçumuz ne?"dedi Alev. Görümcem olaydı...


"Alev acaba diyorum seninle de bir DNA testi mi yap-"


"Kes sesini Dimitris!"dedi Toprak hemen. Kıskanç ikiz modu devredeydi.


Kavga gürültü patırtı devam ederken herkes farklı telden çalıyordu.


"Kaan..."diyerek korku dolu sesi ile herkesi susturan Emelle ben de birazcık korktum doğrusu.


"Kanıyorsun!"dedi Emel.


"Ne kanı kız! Sanki yarıldı kafası! Çok abarttınız!"dedi Dimitris, Kaan'a doğru yürürken.


Yaraya hiçbirimiz bakmamıştık.


"Ne kanı?"dedi Kaan elini tuzluğun çarptığı yere atarken. Eline bulaşan kan ile o da panikledi.


"Kanıyorum..."


"Çok derin mi?"dedi Alara.


"Değil!"dedi Doğukan yaraya bakıyordu.


"Ne değili! Beyni görünüyor çocuğun! Ölmediğine dua edelim! Hepsi o dağ ayısı sevgilin yüzünden oldu! Dedim sana şununla sevgili olma diye! Hiç abi sözü dinlemiyorsun!"


"Sana ne bu konudan? Sevgilimse sevgilim sana mı soracağım?"dedi Doğukan sinirle.


"Evet! Abisiyim!"


"Değilsin!"


"Abim!"dedi Alara.


"Değil! Aklına girmiş ama değil güzelim!"dedi Doğukan.


"Öyle! Abisiyim! Ben de sana verecek kız mız yok!"dedi Dimitris Alara'yı kendine çekti.


"Hangi hakla lan!"dedi Doğukan, Alara'yı kendine çekti.


Doğukan'ın kıskanç bir sevgili ve Dimitris'in de öz olmasa bile hile hurda ile kardeşi yaptığı kişiyi böylesine sahipleneceğini söyleseler daha önce gülerdim. Ama şu anda istesem de gülemezdim.


Onların bu kavgasını yere yığılıp kalan Kaan bitirmişti. Bu geceyi neyin bitireceğini bilmiyordum ama sonumuz hastane gibiydi...


*****


"Aynen abartmışız! Dört dikiş attılar kafama!"dedi Kaan acı dolu bir sesle.


Nerede miydik?


Lucas'ın malikanesinde. Hepimiz hastaneye gitmeyi planlarken Lucas çoktan doktoru eve çağırmıştı. Kaan'ı da alıp eve geçmiştik. Ev hastaneden daha yakındı. Geldiğimizde ise Kaan daha ayılmamıştı. Bu durum bizi daha da korkuturken doktor sadece korkudan bayıldığını söylemişti.


Doktor daha az önce gitmişti. Oysa Kaan'ın önemli bir şeyi yoktu Dimitris'e göre. Kafası gerçekten de yarılmıştı ve sadece dört tane dikiş atmışlardı. Çok da önemli değildi yani.


" En azından beynin görünmüyormuş... Öyle düşün. Ya beynim aksaydı! Ne yapardık!"dedi Dimitris. Boş yapıyordu ve sadece Kaan dinliyordu. Gerçekten beynine zarar almış olabilir miydi?


"Sevgilimi rahat bırakın!"dedi Emel hemen , Kaan'ı kendine çekip sarılırken. Kaan'ın da hoşuna gidiyordu tabi bu durum.


"Evet... Gelelim şu sevgililik meselesine... Benim neden haberim yok Emel? Ben senin vasin değil miyim?"dedi Alp.


"Değilsin!"dedi Emel. Değildi. Ne saçmalıyordu? Ayağımın altına almanın zamanı gelmişti de geçiyordu bile.


"Evet değilim ama haberim de mi olmasın!"dedi Alp. Emel yerinden oflayarak kalktı. Sonrada Kaan'ı da kaldırdı. Alp kendi kendiyle takılmaya devam edecek gibi görünüyordu.


"Lucas... Bize odamızı göstersene!"dedi Emel sakin kalmaya çalışarak.


"Libby size gösterir..."dedi Lucas. Libby hemen yerinden kalkarken Alp de kalkmıştı.


"Sen nereye?"dedim.


" Ben de Kaan ile kalacağım!"dedi Alp.


"Ne o Kaan aşkın mı depreşti! Otur oturduğun yerde asabımı bozma benim!"dediğimde istemeden oturdu yerine.


"Sizce ne zaman özür dileyim?"dedi Alara. O tuzluk keşke Alp'e geleydi de beyninin olup olmadığını kontrol edeydik! Alp'in sürekli bizi basması yüzünden oluşan sinirlerim anlık depreştiğinden derin bir nefes aldım.


"Bence özür dileyeceğin bir şey yok orijinal sarı... Alt tarafı dikiş atıldı... Ölmedi ya!"dedi Dimitris geniş geniş. Koltukta yayıldığı yetmiyormuş gibi eline aldığı meyve tabağı ile tıkınmaya devam ediyordu. Bu gece doymuyordu ya da Lucas'a her yönden masraf çıkarma derdindeydi. Amacını anlamak her zaman güçtü. Bu gece daha da güçtü.


"Gelmeden önce de sanki kafası yarıldı demiştin! Yarılmış!"dedi Alara suçluluk duygusu ile. Dimitris boş ver der gibi elini salladı. Bu adamdaki genişlik beni öldürüyordu.


"Yarın konuşursun... Suçu Alp'e yıkmanda ben sana yardım ederim..."dedi Alev. Alp her yönden çıkmaza girmişti. Büşra ve Libby ile ortak olup, Alev'in elbisesiz kalmasına neden olmuştu sonuçta. Çekeceği vardı daha görümcemden...


"Ne suçum var benim?"dedi Alp hemen. Zeytinyağı su misali...


"Düşün bakalım... Acaba neden? Nedenini bulursan gözüme gözükme olur mu?"dedi Alev yerinden kalktı. Uyku güzel gözlerinden akıyordu.


"Sanırım yatma vakti geldi..."dedi Lucas.


"Bir an önce bu gecenin bitmesini istiyorum!"dedi Yiğit abim. Bende istiyordum ama benim sorgu herkes çekildikten sonra başlayacak gibiydi.


"Kapanmayan konular var daha..."dedi Toprak. Yanılma ihtimalim bile yoktu. Mükemmel.


"Şu anda dinleyeceğimi düşünmüyorum... Yarın artık!"dedi Alara yerinden kalktı. Peşinden de Doğukan sonra da diğerleri.


Lucas hepimizden önce çıkıp geri gelmişti salona. Daha dağılmamıştık kısacası. Uyku vakti deyip ortadan kaybolmasını uyumaya gitmesine bağlamıştım ama yanılmıştım.


Elindeki yere kadar uzanan fiş ile birlikte Dimitris'in önüne gelmişti. Dimitris ise o yanına gelene kadar yerden başlayarak fişe odaklanmıştı. En sonunda Lucas'ın gözlerine ulaştığında ise Lucas saniye beklemeden konuştu.


"Kartını ve fişini almadan çıkmışsın restorandan... Unutmadan vereyim dedim!"diyerek fişi ve kartı ona verdi Lucas. Tamam. Vermedi direkt olarak eline tutuşturdu çünkü Dimitris donup kalmıştı.


"Yediği hurmalar gelip onu tırmaladı diyebilir miyiz?"dedi Alev gülerek.


"Dediğini anlamasam da haklı olduğuna eminim!"dedi Lucas. Alev ve onun arasında garip bir elektriklenme ve bakışma sürüp giderken bunu bölen elbetteki yanımda homurdanıp duran kocam olmuştu.


"Diyor ki adımını atarken iki kere düşün yoksa o adım sana çelme takar... Bilmem anlatabildim mi?"dedi Toprak. Devam edecek gibi olduğunda ben karnına dirsek atarken Dimitris sonunda doğru yerde ve zamanda tepki vermeyi başarmıştı.


"Sen ve o hain ikizin çok olmaya başladınız ama!"diyerek telefonuna sarıldı.


"Benim suçum yok..."dedi Libby.


"Libby oradan bakınca salak gibi mi duruyorum? Siparişler için içeri gittiğimde telefonumu ve cüzdanı sana verdiğime göre! Bir daha size var ya günahımı emanet etmeyeceğim! Bittiniz siz! Batırdınız beni!"dedi Dimitris. Banka hesaplarını kontrol ediyor olmalıydı.


Lucas gülerek eski yerine oturdu. Bizimkiler de ayaklandıkları gibi geri oturmuşlardı.


"Hepsi abimin suçu Dimitris... Aklıma girdi."dedi Libby hemen.


"Çarpılacak!"dedi Alp diğer yanımdan. Büşra diğer taraftan ona katıldığını belki etmişti.


"Dimitris alt tarafı bir milyonunu yatırdın oraya... Bir milyonun lafını mı yapacaksın?"dedi Lucas. Bütün gece uğraşmasının acısını böyle çıkarıyordu. Keyfim gayet yerine geliyordu. Şikayetçi değildim şu durumdan.


"Burada benim düzeyimi aşan mevlalar dönmeye başladı ben kaçar!"diyerek gerçekten kaçarcasına çıktı Alp, Yiğit abimi de cekiştirmişti yanında. Alev ve Büşra da ayrıldıktan sonra Libby de mutfağa Dimitris için bir şeyler hazırlamaya gitmişti.


"Battık mı Dimitris?"dedi Alara. Cidden Osthalia olmuş muydu bu kız? Doğukan'ın yüzünü buruşturmasına bakılırsa doğruydu.


"Hayır sarışın! Sence ben bir milyon ile batacak insan mıyım?Hatta hiç milyon bile kaybetmeden bu işten çıkacağım! İzle ve örnek al abini!"diyerek kulağına dayadı telefonunu.


Alara, Doğukan, Toprak, Lucas ve ben... Nefesimizi tutmuş onu izliyorduk.


"İyi uykular başkanım..."


Başkanım?


Sanırım bu bir rüyaydı. Bu adam kafasında kuruyordu değil mi?


Ciddi miydi bu? 


Lucas'ın mırıldanarak yerinden kalması ile kafasında kurmadığına emin oldum.


" Evet! Önemli olmasa sizin o güzel uykunuzu bölmek istemezdim ama banka hesaplarımda bir sorun oldu! Önemli evet çok önemli! Tabii ki de medya ve hayranlarımın hepsi bu durumdan haberdar! Ben de onlardan öğrendim."dedi Dimitris. Sesi üzgün çıksa da şeytana pabucunu ters giydiren o gülüşünü bize sunuyordu. Doğukan ve Toprak da homurdanmaya başladığında Alara bize telefonundan sosyal medyadan yükselen çığlıkları gösteriyordu.


"Dimitris Osthalia dolandırıldı mı? "


"Dimitris Osthalia'yı tuzağına çeken iş birlikçiler kimler? Hepinizin Dimitris Osthalia ile tanışması gerekiyor!"


"Dimitris Osthalia bunu hak etmedi! Milyonları geri istiyoruz!"


"Bu dünyada bir hak ve düzen var! Kimse dolandırılmayı hak etmiyor! Hele de Rus vatandaşı olan bir yakışıklılık abidesi! Asla!"


Son tweet'i kendisi atmış olma ihtimali yüzde kaçtı?


"Hayır sadece paranız hesabıma geri yatırılmasını isteyin başkanım... Ben de şu ülke tanıtımı hakkında verdiğim söz için gerekli enerjiyi almış olayım... Elbette... Biliyorum biliyorum sizi her zaman arayacağıma emin olabilirsiniz. İyi uykular..."dedi Dimitris. Sonrasında tweetlerin konusu değişti.


"Dakikalar içinde kaybolan milyonları alan bir adamın asilliğini konuşabilir miyiz?"


"Rusya'nın gururu... Benim de gözümün nuru! Ne zaman geliyorsun ülkene? Sensiz ülkenin havası bile değişti!"


İklim yüzünden yazsam altına beni bulmaları saniye almazdı. Öyle korkunç bir fana sahipti ki! Dakikalar içinde ülke değil dünya gündeminde birinci sırayı almıştı.


Dimitris keyifle yerinden kalktı. Gerçekten de korkunç derecede sağlam bir kitlesi vardı. Buna taş atsak bizi tek tuşla yok ederdi.


"Size iyi geceler diliyorum... Saat epey geç oldu ve benim güzellik uykum çoktan geçti. Formdan düşmemek gerekiyor!"dediğinde Lucas homurdanmaya devam ederken telefonu da çalmaya başladı. Sanırım çok fazla sinirlendiği için bir krize girecek gibiydi çünkü fazlaca titriyordu.


"Dimitris ona kadar sayıyorum. On olduğunda yok olmazsan Fransa'dan özel olarak sipariş ettiğin her ne varsa o şirkete ortak olur sana ulaşmasını engellerim! Bir... İki..."


Sanırım Alp'in bahsettiği yüksek mevlalar buradan itibaren başlıyordu. Etrafımdaki tek bir kişi bile normal değildi ki! Adamlar birbirleri ile uğraşmak için iki ülkeyi birbirine düşürmek üzerelerdi.


Dimitris anında yok olurken Lucas avukatı olduğunu düşündüğüm kişi ile konuşarak odasına çekildi.


"Bunların anlaşma şekli de bir garip!"dedi Alara. Uyku gözünden damlıyordu resmen.


"Onu abin olarak kabul edip soy ismini alman daha garip ama sen bilirsin!"dedi Doğukan.


"Kitle onun nokta göndermesi ile coşarken Rusya'da Dimitris istemediği için aranan bir şahsiyet durumuna düşemezdim. Aklımı peynir ekmek ile bulmadım ben!"diyerek kalktı Alara.


"Abin olduğunu iddia ederek üzerime geliyor! Bir dahakine sakin olacağımı sanmıyorum... Önceden haberin olsun da!"diyerek Alara'dan önce çıktı salondan Doğukan.


Alara oflayarak ben ve Toprak'a döndü.


"İkisinden de bıktım! Bana bir kafa izni ayarlama şansınız yok mu? İkisinin de izimi bulamayacağı! Ben ve sadece makyaj malzemelerimin olduğu ıssız bir ada..."diyerek isteklerini sıralayan Alara'ya gülmemek için zor dururken benden önce Toprak cevap verdi.


"Öyle bir adayı bulamayacağı hepimiz biliyoruz!"


"Bir ihtimal?"dedi Alara.


Kafamı olumsuz anlamda sallarken Alara somurta somurta çıktı salondan. Öyle bir ihtimalin olma ihtimali bile yoktu. Bir taraftan Doğukan diğer taraftan Dimitris olduğu sürece onun boş kalmayacağına emindim ve bu benim içimi rahatlatıyordu.


"Biz de artık konuşalım değil mi?"dedi Toprak.


Herkes uyurken biz uzun bir konuşma yapacak gibiydik çünkü aklımdaki plan benden habersiz başkası tarafından ortaya saçılmıştı.


Instagram: midnight_dreameers


Yıldız atmayı unutmayın ☺🌠🪄


Loading...
0%