Yeni Üyelik
46.
Bölüm

46. Bölüm~ İpler Koparken ( Sezon Finali)

@feusa

 

Yazardan...

 

Gecenin karanlığı bile onlara bu gecenin diğerlerinden farklı olduğunu fısıldar nitelikte soğuk ve ürkütücüydü.

 

Eliz, Toprak, Emel , Kaan ve Dimitris... Rusya'dan daha yeni ayrılmışlardı. Yola çıkmak için geceyi beklemişlerdi çünkü gece kaybolmak daha kolaydı. Hedefleri Finlandiyadaki BAST idi.

 

Yolun güvenliğini Roseline Rosenberg bütün teknolojik yönünü kullanıp en üst düzey koruma çemberleri ile tarayarak sağlıyordu. Uykusuz ve yorgundu ama bundan şikayetçi değildi. Ancak içindeki kötü hissi de susturamıyordu.

 

Bakışlarını bilgisayarlardan kaldırdığı zaman ise büyük cam pencereden geceyi yaran ayı görüyordu lakin içi huzursuz olduğu için yönünü değiştirmek zorunda kalmıştı. Her gece onu rahatlatan ay bu gece sadece huzursuzluk veriyordu ona.

 

Ülkeye giriş işini ve herhangi bir tehlike durumunda polislerin müdahale etmelerini engellemek amacıyla saatler süren bir toplantıdan çıkmıştı Lucas Jewel Morrison. Hükümet binasından çıktığında kapının önünde onu bekleyen Alev Atılgan ile göz göze gelmişti.

 

Hangi ülkeye giderse gitsin onu ve Libby'i peşinden sürüklüyordu. Alp ve Büşra da geliyordu onlarla ama önceliği Alev ve Libby oluyordu. Libby ikiziydi. Ailesinden ona kalan tek güzel şeydi. Peki ya Alev? İşte onun hakkında konuşmak istemiyordu. Akışına bırakmıştı işleri ilk defa ve hiç de şikayetçi değildi bu durumdan.

 

Bakışmaları gökyüzünden gelen büyük bir ses ile bölündüğünde ikisinin de bakışları gökyüzüne çevrilmişti.

 

Gök gürlemiş...

 

Şimşek çakmış...

 

Yağmur başlamıştı...

 

Bu yağmur sadece Finlandiya'da değildi. BAST konumunu gizlemek amacıyla yem olarak atılan iki tane sığınaktan birisine daha yağıyordu.

 

"Bir de yağmur çıktı başımıza... Nasıl çıkacağız buradan?"dedi Anna kendi kendine. Yine çenesinin düştüğünün farkındaydı lakin Daniel diğer sığınakta olduğundan onu duyup azar çekemezdi. Azarlıyordu lakin hoşuna gittiğine de emindi. Sadece uğraşmayı seviyordu. Her ne kadar kimlikte gerçek olsa da gerçekte abisi olmayan kişiden gelen bir huyuydu bu ve Anna da bunun farkındaydı. O yüzden onlara gerektiği gibi cevap veriyordu yıllardır.

 

Ağacın arkasından eğilip karşıdan gelen adamı tam on ikiden vururken başka bir güç tarafından geri çekildiğinde Yağız ile karşılaşmıştı. Ne ara diğer taraftan buraya gelmişti bilmiyordu lakin her yerden çıkmasına çok alışmıştı. Bütün bu sorunlar çözüldüğünde , o ülkesine döndüğünde ne yapacağını bilmiyordu ve bu kötü hissetmesine neden oluyordu. Bu saklı yaşaması gerektiği hayatının bitmesini istediği günler şimdi önünde bir ayna kurmuş , gerçekten istiyormuşun gibisinden bir sürü soru soruyordu ona.

 

Bakışlarıyla kısa bir kontrol yaptıktan sonra kolundan tuttuğu kızı kendisiyle birlikte yürütmeye başladı Yağız. Silah sesleri susmuyordu. Yağmur sesleri ise gitgide artıyordu.

 

"Ne yapıyoruz?"dedi Anna önünü arkasını kontrol ederek. Aynı zamanda kolundan tutarak kendisini sürükleyen adama yetişmeye çalışıyordu.

 

"Sana yanımdan ayrılma dediğimi hatırlıyorum ama arkamı döndüğümde karşılaştığım manzaraya bir açıklaman var mı?"dedi Yağız. Bir kere sözünü dinlese ağzını açmayacaktı ama dinlemiyordu.

 

"Yine şu kötü his zırvalığına başlama lütfen! Ne malum bana bir şey olacağı-"

 

"Olmayacak Anna... Öyle bir ihtimal yok!"dediğinde Yağız bunu gerçekten de çok istiyordu.

 

Sahte üsse kadar sorunsuz geldiklerinde içeriye giren olup olmadığından ikisi de emin değillerdi çünkü silah seslerini duydukları anda dışarı çıkmışlardı.

 

"Haber vermemiz gerekiyor!"dedi Anna. Bu bölgede sadece Roseline'nin kurduğu sistem çalışıyordu ve o sistemde sahte üssün en üst katındaydı.

 

"Giriş çıkışları kapatıyoruz. Şifreyle giriş yapabilirsiniz!"diye kulaklıktan dışarıdaki korumalara bilgi geçen Yağız hemen güvenlik sistemini kapatmak için harekete geçerken Anna da diğerlerine haber verebilmek için dikkatli bir şekilde üst kata yönelmişti.

 

Evin boş olup olmadığını kontrol etmeden çıktığı için kendine sövmüş olsa da geri dönmemişti Anna. Merdivenleri dikkatlice çıkarken etraftaki sesleri dinliyordu. Üst katın merdivenin en sonunda olan kapının önüne geldiğinde kapıyı dikkatli bir şekilde açıp içeriyi kontrol ederek adımlamaya başladı.

 

Alt kattaki Yağız ise güvenlik sistemini aktif ederek giriş çıkışların sadece şifreler ile yapılabileceği bir diğer sisteme geçmişti. Kapılar teknolojik kapılardı ve sistem değişikliğine göre ayarlanabiliyordu.

 

Odadan çıkmadan önce aklına gelen şey ile geri yerine dönmüştü Yağız. Evi kontrol etmeliydi. Kameraları birbir incelerken bir iki tanesinin devre dışı olmasından evde birilerinin olduğunu anlamıştı lakin kapının önünde olduğunu düşündüğü kişinin en üst katta görmesiyle kaşları çatılırken yalnız olmadığını fark edince yerinden fırlamıştı. Diğer bir sistemi de kontrol ederek evde sadece üç kişinin olduğunu da öğrenerek çıkmıştı o odadan. Üst kata nasıl bir şekilde çıktığını bilmiyordu. Kalbi korkuyla pat pat çarparken göğüs kafesine, silahını hedefine çekmişti.

 

Ancak hedefi onun kadar geç gelmemişti. En başından beri bu pusuya yatmış ve avının gelmesini beklemişti.

İki silah sesi duyuldu.

İki kurşun da iki ayrı bedene saplandı.

 

🖤🤎🖤🤎🖤🤎🖤🤎🖤🤎🖤🤎🖤🤎🖤🤎

 

Türkiye...

 

Gecenin karanlığında ilkbaharda olmalarına rağmen soğuk bir ülkeden geldikleri için havaya şaşıran Alara ve Doğukan kuruma doğru ilerliyorlardı. Doğukan eve geçmeyi teklif etse de Alara öncelikle kuruma geçmenin daha iyi olacağı konusunda ikna etmişti Doğukan'ı. Doğukan sakinleştirici etkisinde olduğu için gayet sakindi. Bulut'u gördüğünde ne olacağını kestiremiyordu Alara ama onun da üstesinden geleceğine emindi.

 

"Saat gecenin biri Alara... Diyorum bana gidelim. İnat ediyorsun!"diye söylenmekten elbette ki vazgeçmiş değildi Doğukan. Alara oflayarak asansörün tuşuna bastı ve asansör aşağıya inerken o da Doğukan'a döndü.

"Bunu kaçıncı kez dediğimi inan ben de bilmiyorum! Dedem ile görüşmek istiyorum ve onların gerçekten görevde olup olmadığına bakmam gerekiyor. Anladın mı beni?"dedi Alara tekrardan tane tane. Dedesi evde olmadığını söyleyince buraya gelme kararı almıştı.

 

Doğukan ağzına fermuar çekiyormuş gibi yaparak bir daha soru sormayacağını belirtirken asansör giriş katta durdu. Açılan kapıdan insanlar inerken Doğukan ve Alara da onların çıkmasını bekliyordu. Asansörden inen kişi ile birlikte Doğukan bu geceyi olaysız atlatmak için bildiği bütün duaları okumaya çoktan başlamıştı.

 

"Sen ne arıyorsun burada? Gidiyordun diye biliyorum..."dedi Alara ona sinirle bakan Damla'ya doğru. Gerçi kendisi de güleç bir yüzle bakmıyordu ya. Sorun çıkarmak üzere olduğunu çok net bir şekilde belirtiyordu o bakışları.

 

"Gidiyormuymuş?"diye soran Doğukan, yapmaması gereken en büyük hatalardan birisini yapmış oldu. İki kadının arasındaki konuya dahil olmuştu. Hem de bütün konunun en altında yatan temel sebep kendisiyken. Alara ona ters ters bakmaya başlayınca telefonuyla uğraşmaya devam etme kararı almış ve içeri girerek asansörü bekletmeye başlamıştı.

 

"Doğukan'ın bütün bunlardan haberinin olmaması onun canını sıkmış gibi duruyor... Bence de ona bir veda etmeliyim. Beni kıracağını düşünmüyorum. Kırar mı sence?"diyen Damla belasını mı yoksa Mevlasını mı arıyordu bilmiyordu ama daha fazla dayanamayacağını biliyordu Alara. Elinden bir kaza çıkmadan yok olmalıydı bu kız.

 

"O değilde ben kıracağım seni! Kızım bir düş yakamızdan! Anla artık! Biz!"derken Doğukan'ı ve kendini gösteriyordu Alara. Bağırmamaya özen gösteriyordu çünkü ilk dakikadan bütün kuruma dedikodu olmak istemiyordu." Sevgiliyiz... O beni ben de onu çok seviyorum. Sen de hayallerini ve boş fantezilerini al bir çöp poşeti onun içine koy! "dedi ve aklına gelen şeyi de hemen vurgulayarak ona aktardı. " Tıpkı eşyalarını koyduğun gibi... Gidiyorsun değil mi?" dedi ve dudağını büzerek devam etti." Görüşmemek dileğiyle. Sevgilim bekliyorda..."

 

Alara son sözlerini söyledikten sonra yavaş yavaş asansöre bindi. Kapı kapanana kadar ifadesini sabit tutarken kapı kapandığında Doğukan'ı boğazlamamak için kendini sakinleştirmeye çalışıyordu.

 

Damla ise sinirinden içi içine sığmıyordu. Tam o esnada gelen telefon kesinlikle bir tesadüf değildi. Onu izlediğini biliyordu. Öncesinde pek yanaşmasa da şimdi kabul etmeme ihtimali yoktu. Çalan telefon kapanmadan hemen yanıtladı.

 

"Karar verdin mi?"

 

"Verdim... Yapacağım. Hızlı olursak daha iyi olur çünkü kaybedecek zamanımız yok..."dedi Damla. Verdiği karardan asla pişman olmayacağına adı kadar emindi. Madem savaşmak istiyordu. By savaşın tek bir kazanı olacaktı. O da kendisi olmalıydı.

 

"O peki?"

 

"Ben onu oyalarım..."

 

Konuşmalar sadece bunlardan ibaretken kirli oyunlar bir örümcek ağı gibi işlenmeye devam ediyordu.

 

*****

 

" Alara... Sa-"diyen Doğukan'ı aniden durup ayaklarını sinirinden yere vuran Alara susturdu.

 

"Doğukan bir kelime daha edersen aşağı inip onu su buharına dönüştürürüm! Anladın mı beni? Beni sinirim ile baş başa bıra-"

 

"Bu sesi nerede duysam tanırım! Alara Hanım!"diye koridorun ucundan adeta koşarak gelen Bulut ile konuşması yarım kalırken sinirini bir kenara bıraktı ve ona doğru gelen Bulut'a sıkı sıkı sarıldı. Erkek kardeşi gibiydi Bulut. Kardeşleri vardı ama ismen. Bu hayatta aile bağının önemli olmadığını en önemli bağdan kazık yiyerek anlamıştı.

 

"Bize gelince sinir küpü! Ona gelince pamuk şeker ol!"diyerek Orhan Karayel'in odasına yürümeye başladı Doğukan.

 

Alara ve Bulut onu hiç takmayarak kol kola yürürken Bulut bütün ayın özetini vermekle meşguldü. Doğukan ise sakinleştirici ile gerçekleşen güzellik uykusundan önceki konuyu yavaş yavaş hatırlıyordu ve ilk bulduğu fırsatta bunu sorgulayacaktı.

 

"Siz ikiniz yüzünden abin elimde kalıyordu!"dedi Doğukan onlara ters bir bakış atarak. Fırsat bulmaya gerek duymadan direkt konuya girmek onun tarzıydı zaten.

 

"Abim olduğunu kabul ettin yani!"dediğinde Alara, Doğukan kısık sesle küfür etmişti. Sinirle bile oyuna geldiğine inanmıyordu. Alara'dan sonra böyle dikkatsiz olmuştu. Konu Alara olunca bütün dikkati dağılıp gidiyordu.

 

"Abiniz?"dedi Bulut şaşkın bir şekilde.

 

"Rus mafyası!"dedi Doğukan hemen Alara'nın konuşmasına izin vermeden.

 

"Mafya mı?"dedi Bulut büyük bir şaşkınlıkla.

 

"Hay-"dedi hemen Alara, Doğukan'a ters ters bakarak.

 

"Evet! Korktun değil mi? Abisi bir mafya bence de uzaklaş!"dedi Doğukan, Alara ve Bulut'un kollarına bakarak. Kıskançlık modu devredeydi.

 

"Ne? Hayır Doğukan bey..." dedi Bulut. Doğukan'ı şaşırtmaya devam ederek Alara'ya döndü."Kendi çetenizi kurup beni almadıysanız gerçekten darılırım."

 

Alara kahkaha atarken Doğukan kiminle uğraşacağını şaşırmış durumdaydı. Her ülkede farklı bir sorun ile karşılaşıyordu.

 

"Çocuğum! Senin işin yok mu? Niye sevgilime yürüyüp duruyorsun?"diye aniden dönen Doğukan ile burun buruna gelmişti Bulut.

 

"Saçmalama Doğukan!"diye hemen Bulut'u çekmeye çalıştı Alara ama Doğukan izin vermedi.

 

"Ne yürümesi Doğukan Bey? Ablam o benim... Sadece iş yerinde saygı çerçevesinde takılıyoruz!"dediğinde Bulut, Doğukan şok içinde geri çekildi ve Alara'ya döndü. Alara ise yine bir yanlış anlama olduğunu fark edince gülmemek için zor tutuyordu kendini.

 

"O Atlas bu Atlas mı? Yoksa bu da Dimitris gibi mi? Onun da mı soy ismini aldın yani? Alara! Cevap ver..."dedi Doğukan korkuyla. Neyin içine düştüğünü anlamaya çalışıyordu.

 

"Atlas?"dedi Bulut.

 

"Anlatırım bir ara... Çekirdek çay iyi gide-"

 

"Alara bırak çekirdek çayı! Sakın bana Alara Gümüş Karayel Osthalia..." dedi trk nefeste ve duraksayıp Bulut'a döndü Doğukan. "Neydi lan soy ismin?"

 

"Yalman..."dedi Bulut hemen. Şu anda ne konuştuklarına dair gram fikri yoktu.

 

"Alara Gümüş Karayel Osthalia Yalman değilim de !"dediğinde Doğukan, Alara kahkaha atınca biraz olsun rahatlamıştı. Şaka olmasa gülmezdi çünkü. Bunu biliyordu. Bir tane daha gıcık bir kardeş ile uğraşabileceğini de hiç sanmıyordu.

 

"Bu olayı da sonra bizzat sizden dinlemek isterim Alara hanım lakin Doğukan bey ben sizin soy isminize rastlayamadım..."dedi Bulut. Çok da güzel bir noktaya parmak bastın der gibi bakıyordu Alara, Bulut'a.

 

"Rastlayamazsın çünkü evlenmedik!"dedi Doğukan.

 

"Evlenecek misiniz?"dedi Bulut bu seferde gülerek. Doğukan bunu cidden soruyor musun gibi bakınca hemen gülümsemesini sildi yoksa gülümseyecek bir yüzü kalmayacağına emindi. Eski patronuydu sonuçta. Sorgularında kullandığı tekniklerin hepsi hâlâ zihnindeydi.

 

"Daha teklif almadım!"dedi Alara.

 

"Benden de kimse gelip istemedi!"diyerek olaya dahil oldu Orhan Karayel. Doğukan, Bulut'a tip tip bakmaya devam ederken Bulut ondan tarafa hiç bakmıyordu. Bakışları sarılan dede ve torunun üzerindeydi. Alara, Orhan Karayel'e karşı olan buzları çoktan eritmişti.

 

Konu şimdilik kapansa da sonrasında açılacağı kesin bir şekilde rafa kaldırılırken Orhan Karayel'in odasına geçmişti herkes.

 

Alara, anne ve babasının kurumdan uzak bir görevde olduğunu yine de kendi gözleriyle görmeyince ikna olmamıştı. Orhan Karayel ise sıkılmadan bütün bilgileri ona tekrardan anlatmıştı. Sonrasında ise Ziya Atılgan gelmişti. Dörtlü sohbet ederken Bulut görevinin başına dönmüştü. Bu sefer gece vardiyasındaydı.

 

Alara ve Doğukan iki saat sonra buluşmak üzere ayrılırken Doğukan kendi ofisine inmişti. Alara da kendi ofisine. Aslında tek yapacağı Bulut'u beklemek ve onunla dedikodu yapmak olacaktı.

 

Ofislerin olduğu kata geldiğinde asansörden indi Alara. Doğukan ondan daha önce inmişti. Dede torunu yalnız bırakma kararını da pek uygun bulmuştu Alara. Dedesi onun bir nevi sırdaşıydı. Herşeyiydi. Herşeyinin elinden alınmasına neden olsa da onarmaya çalışan tek kişiydi.

 

"Gözüm yollarda kalmıştı..."diyen Sinem'in sesi ile kendisine geldi Alara. Gece gece hiç de çekemeyecekti ama katlanmak zorundaydı.

 

"Kalsaydı burada olmazdın Sinem... Derdini söyleyip beni rahat bırakırsan sevinirim."

 

"Sırf sevinme diye bütün gece peşinde olabilirim biliyorsun değil mi?"dediğinde Sinem, Alara göz devirmişti.

 

"Korkma korkma... Bu gece önemli işlerim var... Çıkarken seni gördüm ve bir selam vereyim dedim. Sonuçta kuzeniz değil mi?"dediğinde Sinem , Alara ağzının arandığının farkındaydı ve bilmiyormuş gibi devam etti.

 

"Maalesef ki... Sanırım bu önemli iş Enes ile ilgili. Bak keyfine sen . Ne de olsa suçlu sevgilini eninde sonunda bulacağım!"

 

Sinem, göz devirip asansöre doğru yürürken konuşmayı da ihmal etmemişti.

 

"Rüyanda mı? Belki. Belki de ihtiyacın olan uzun bir uykudur... Kim bilir?"

 

Alara onun asansöre girmesini beklemeden ilerlemeye başladığından ne dediğini tam anlamıyla duymamıştı ama boş konuştuğuna emindi.

 

*****

 

Saat ikiye geliyordu ve Alara odasında sıkılmış bir şekilde bekliyordu çünkü bir tanecik sevgilisi Bulut'a yüzlerce görev vermiş üstüne bütün bunları sabaha yetiştirmesini istemişti. Doğukan çalışıyordu lakin Alara sinek avlamak ile meşguldü.

 

"Sineklikler mi bozuk? Ben mi gaipten duyuyorum! Anlamadım ki! Neredesin! Kör olmayasıca!"diyerek gerçekten de sinek arıyordu Alara. Tam gözüne kestirmişti ki masaya konan sinek, telefonun çalması üzerine kaçmıştı.

 

Alara çalan telefonuna bakarken sineği kaçırdığı için bir tık sinirliydi ve bu sinir ekranda gördüğü annem yazıyla yerini şaşkınlığa bırakmıştı.

 

Annesi şu zamana kadar onu hiç aramamıştı ki! İçine bir şüphe doğmadı değildi ama şaşkınlık ağır basıyordu. Bir de hayaller.

 

Bunun bir şaka olduğunu düşünerek açmamayı düşündü. Ama o merak ve ilk defa aramasının verdiği o heyecan ile açtı. Bir umut özür dileyeceğini düşünüyordu.

 

"Alo... Alara! Kızım! Yardım et... Acilen attığımız konuma gel... Dedene ulaşamıyoruz!"diyen annesi Hale'nin sesiyle telaşla çantasını aldı Alara. Annesi ondan yardım istemek için aramıştı. Yardım. Tehlikedeydi ve ilk defa ondan bir şey yapmasını istiyordu. Kendisi için.

 

"Dedeme haber veriyorum he-"

 

"Vakit yok! Acilen attığımız konuma gelip kardeşlerini almalısın!"diyen Hale ile Alara'nın hareketleri duraksamıştı.

 

"Kardeşlerim? Onlar da mı Türkiye'de?"

 

"Evet! Şu anda zaman kaybediyoruz! Onların canı söz konusu! Bu sefer seni gerçekten affetmem! İyi dinle beni! Attığım konuma gel ve kardeşlerini kurtar!"dedi karşıdaki ses ve görüşme sonlandı. Alara ise görüşme biter bitmez odadan çıktı.

 

Alara son cümleler ile birlikte dakikalar içinde kurumdan çıkmıştı. Ne yapacağını şaşırmış durumdaydı. Aklı karışmıştı. Hiçbir şeyi tam olarak düşünemezken otoparkta onu bekleyen aracına bindi hemen ve hızlıca yola çıktı. Aynı zamanda telefonunu araca bağlayarak dedesine ulaşmaya çalışıyordu.

 

Ulaşamıyordu.

 

Panik hali sona erdiğinde beynindeki şimşekler birer birer çakmaya başlarken özel hatta bağlanmaya çalışıyordu.

 

"Tam olarak bir aptalım! Aptalım!"diye kendine kızıyordu.

 

"Annem bana hiç kızım demez ki... Oyuna geldiğime inanamıyorum!"

 

Telefon araçla bağlantı kurduğunda ilk işi dedesi yerine Doğukan'ı aramak olmuştu. Dedesine bu hattan ulaşması zaman alırdı ve bir tane daha büyük sorunu vardı.

 

"Alara... Bir saate yanın-"

 

"Doğukan! Hemen dedemin yanına çıkıp kurumun sistemine bakın!"

 

"Alara? Neler oluyor?! Neredesin sen?"

 

"Oyuna geldim... Konumu atacağım! Şimdi Eliz'e haber vermem ger-"

 

"Kurumdan ne ara çıktın?"diyen Doğukan gayet öfkeliydi. Haklıydı ve Alara da bunun farkındaydı.

 

"Beş dakika olmadı. İl çıkışına gidiyorum..."dedikten sonra Alara telefonu Doğukan'ın yüzüne kapatırken Eliz'i aramaya başlamıştı.

 

Doğukan ise yüzüne kapatılan telefonun ardından fırlayarak ofisten çıkmadan önce bütün ekibine tehlike durumunda oldukları bildirip asansöre koşmuştu. Kurum umurunda değildi şu anda. Orhan Karayel'i ararken asansör bekliyordu.

 

"Kırmızı alarm olduğunu duydum evlat! Sorun nedir?"

 

"Alara... Kurumdan çıkmış ve oyuna geldiğini söylüyor. Peşinden gidiyorum. Destek gerekebilir."dedikten sonra arkadan gelen ses yüzünden dikkati oraya çekilirken Damla'nın yerde bileğini tutarak oturduğunu görmüştü. Tam oraya dönerken asansörün kapısı açılmıştı. Arada kalmıştı ama onu gerçeğe döndüren hep kıskanıp kızdığı çocuk olmuştu.

 

"Numara yapıyor! Hepsi oyuna dahil! Kurumda hainler var Doğukan bey! Alara hanıma ulaşın ve bana haber vermeyi unutmayın!"diye kendisini sarsan Bulut ile kendisine gelip asansöre binmişti. Damla, Bulut'a kötü kötü bakarak ayaklanırken Bulut on bakıp el sallamıştı. Damla'nın bir şeyler planladığını fark edince onu gözetlemeye başlamıştı Bulut ve yanılmamıştı.

 

Doğukan aracına binip kurumdan çıktıktan sonra Bulut arkasından bir ekip daha göndermişti. Alara ise il sınırına artan hızını sabit tutmaya çalışarak ilerliyordu. Artık gaza basmıyordu. Basmamak onun için daha hayırlıydı.

 

"Alara? Kurum alarma geçmiş. Ben de seni arayacaktım. Ne oluyor?"dedi Eliz endişeli bir şekilde.

 

" Eliz... Benim aptallığım.Bir an düşünemedim..."dedi burnunu çekerek Alara. Ağlamak istemiyordu.

 

"Sakin ol... Seni dinliyorum."dedi Eliz. Kendisi hiç de sakin değildi.

 

"Annem aradı..."dedi Alara. Nefes alamıyordu. Camı açtı. İçeriye soğuk hava dolarken Eliz'in sesi kulaklarını doldurmuştu.

 

"Hale teyzem mi?"diyen Eliz bile şaşkındı.

 

"Ben öyle sandım Eliz. Zaafımdan vurdu beni. Yoldayım ve attığı konumun tersi yöne gidiyorum. Atlas ve Kumsal'ı kontrol eder misin benim için?"dedi buğulanan gözlerini temizledi. "Onların tehlikede olduğunu söyledi Eliz.Ama..."

 

"Ama ne ama? Bak bu konuşmanın sonu hiç istediğim gibi gitmeyecek gibi görünüyor! Alara?"

 

"Gitmeyecek zaten. Bu araçtan çıkar mıyım? İstediğim tek şey-"

 

"Ne demek bu?"dedi Eliz birden yükselerek. Arkadan Eliz'e bir şey dediklerini duyuyordu. Alara derin bir nefes alarak aracın ibresine baktı. Sekseni çoktan geçmişti. Gecenin karanlığında hiçbir yer görünmüyordu ama o nereye gittiğini biliyordu. Eliz durmadan ona sesleniyordu ve Alara kendisinin de şaşırdığı bir şekilde konuşmaya başladı. Bu kadar kararlı olacağını kendisi de beklemiyordu çünkü.

 

" Çıkmak. Anladın beni! Buradan çıkmak. Bu bir son değil. Daha yaşayacağım acıların bittiğini düşünmüyorum ve beni iyi dinle Eliz. Atlas ve Kumsal'ın yerini bul. Güvende olduklarından emin ol ve Sinem'i takip etmesi için bizim ekipten birisini yolla."

 

"Ala-"

 

"Dinle beni! Boşa harcayacak vaktim yok! Sinem'in yakın zamanda Enes ile buluşacağını düşünüyorum. Beni ortadan kaldırmaya çalışıp ortalıkta duracağını sanmıyorum. Ortalıktan tüymeden onu ağına çek Eliz... Eliz? Anladın mı beni?"

 

"Anladım..."dedi Eliz öte taraftan ama sesindeki tını Alara'nın gözlerinin tekrardan dolmasına neden olmuştu. Şimdi olmazdı. Şimdi düşemezdi.

 

"Damla ... onun da takip edilmesini istiyorum. Ondan da şüpheleniyorum. Nedenini sağ kalırsam kendinde anlarsın. Buradan sağ çıkarsam beni durdurmana izin vermem!"

 

Alara'nın son cümlesinden sonra telefonu kapatmış ve Doğukan'ı aramaya başlamıştı. Eliz'in dediklerini dikkate alacağına emindi. Bir şeye daha emindi. Bu son değildi. En azından kendisi için böyle bir son olsun istemiyordu ve bunu değiştirmek için elinden geleni yapacaktı.

 

*****

 

Finlandiya...

 

Ekibin uyumlu çalışmaları sonucunda gerekli izinler alınmış, yolların ve sistemlerin güvenliği mükemmel bir uyum içinde ayarlanmıştı. Herşey sorunsuz bir şekilde işlemişti.

 

Lucas, Libby ,Alev, Büşra, Alp ve Yiğit ; Elizleri havalimanında karşılamışlardı. Ardından da herkesin merakla beklediği o BAST'a gidilmişti.

 

Güzel bir siteninin en ortasındaki evdi BAST. Görkemli ve güzel yapısının altındaki o yer altı üssü... Herşey orada bitiyordu işte. Evin büyük bahçesinin üzerinde bir odunluk ve garaj vardı. Garaj ve odunluk hemen yan yanaydılar ve üsse giriş o ikisinin birleştiği duvarda bulunan kapıdan yapılıyordu. Evin etrafını bir çember misali saran sitenin geri kalan evlerinde ise üssü korumakla görevli ajanlar yaşıyordu.

 

Dışarıdan bakıldığında tatil köyüydü ama içeriden estağfurullah tövbe dedirtiyordu.

 

Üsse giriş elbetteki çok kolay olmuştu çünkü bütün ajanlar Eliz'in geleceğini biliyorlardı. Hatta içeriye girdiklerinde onları bekleyen sürpriz bir tanıdıkları da vardı. Emma'nın yakın koruması olan Sam.

 

Elbetteki her güzel şeyin bir kötü şey ile sonuçlanması kaderin bir cilvesiydi onlara. Daha yeni ulaşmış ve Sam şokundan yeni yeni çıkmış dosyaları arıyorlardı ki Bulut ,Eliz'i arayarak Alara'nın başının dertte olduğunu ve kurumun kırmızı alarma geçtiğini söylemişti.

 

Şimdi ise herkes nefesini tutmuş bir şekilde ondan gelecek tepkiyi bekliyorlardı. Ne olduğunu bilmiyorlardı lakin Eliz'in yüzündeki o dehşet verici ifadeden hepsi anlayacağını anlamıştı.

 

Toprak, uzanıp Eliz'in elindeki telefonu aldığında görüşmenin sonlandığını görmüştü. Telefonu almak için bile kaç kez düşünmesi gerekmişti. Ne olduğunu sormaktan korkuyordu. Karısının sessizliği herşeyden kötü olabilirdi ama en kötüsün yokluğu olduğunu daha önce deneyimlemişti.

 

"Eliz? Hayatım..."dedi sakince Toprak. Bakışlarından ne düşündüğünü ya da ne planladığını anlayamıyordu. Okuyamıyordu duygularını.

 

"Enişte bir dürtsene düzelir gibi!"dedi Alp. Korktuğu durumlarda enişteye bağladığını herkes biliyordu artık.

 

"Tüplü televizyon mu bu kız?"dedi Büşra.

 

"Eğer sesinizi kesmezseniz ben sizi keseceğim! Atarım sizi Finlandiya'nın soğuk sularına! Kesin sesinizi!"diye mırıldandı Dimitris önündeki iki avele eğilip konuşarak. Eliz'in bakışlarından korktuğu için Alp ve Büşra'nın arkasına saklanmıştı.

 

Lucas'ın yandan dürtmesi ile eski konumuna geri gelen Dimitris'in gerilim yüzünden lavabosu gelmişti ama bir adım atsa Squid Game'deki insanlar gibi vurulmaktan korkuyordu.

 

Eliz, Toprak'ın düşündüğü gibi donup kalmamıştı. Plan oluşturmaya çalışıyordu ve içeridekiler sessiz olarak ona bir nevi yardım ediyorlardı ama bunu korktukları için yapıyorlardı. Nedeni şu an için hiç de önemli değildi.

 

"Bir kez anlatacağım ve anında olmalı çünkü zaman yok!"diyen Eliz'in sesi ile nefesler bir kez daha tutuldu. Sam bile emirinde olmasa da bu kadının da en az emrindeki kadın kadar tehlikeli olduğunun farkındaydı.

 

Odanın içindeki herkes onu beklerlerken Eliz telefonunu Toprak'ın elinden almış ayarlamalara geçmişti.

 

"Dimitris, ülkeye herhangi bir yolla giriş ve çıkışların hepsini kontrol ettir. Yer altı gücünü devreye katıp karıncanın bile gittiği yöne ulaşman gerekiyor."dedi Eliz. Toprak planı ucundan yakalamaya çalışıyordu ama Eliz bütün duyularını dünyaya kapatmış bir şekilde son gaz devam ediyordu.

 

"Tam olarak hangi karınca?"dedi Dimitris.

 

"Sinem Karayel... Tabi öyleyse!"dedi Eliz telefondan başını kaldırıp onlara bakarak. Bu kez Eliz'in hamlelerini hiçbiri tahmin edemiyordu.

 

"Medyadaki yavrularıma fotoğrafını gönderdiğim anda konumuna ulaşmış olurum. Biliyorsun beni!"dedi Dimitris.

 

"Tüm dünya durup Sinem'i mi arayacak yani?"dedi Alp gülerek.

 

"Tüm dünya durup Lucas'ın beni dolandırmasını bulmuştu. Neden olmasın?!"dedi Dimitris. Lucas göz devirirken Büşra, Alp'e yediği laf ile nasıl olduğunu sorarak onunla dalga geçmekle meşguldü.

 

"Hayır... Sesli bir arama değil. Sessiz ve derinden. Gölge gibi olmaya devam ederek hatta mümkünse iş üstünde olsun da beni uğraştırmasın!"dedi Eliz.

 

"Neden?"dedi Toprak. Sorgulamak gerekiyordu. Eliz'e ancak bu şekilde yardım edebilirdi.

 

"Ani tepki vererek benim dikkatimi dağıtmak yok... Alp... Özellikle sana diyorum çünkü seni biliyorum. Lütfen tepkini sonraya sakla!"

 

"Çatlatma insanı!"dedi Emel.

 

"Alara..."dedikten sonra bakışlarını ayakta kalabilmek adına güç almak için Toprak'a kilitledi. Diğerlerine bakarsa düşerdi. Olmazdı. " Alara , kurumu kırmızı alarma geçirdi. Şu anda seyir halinde. Yüksek ihtimalle aracın frenleri tutmuyor ama bununla da sınırlı kaldıklarını sanmıyorum!" dediğinde içerisi karışmıştı. Çığlıklar, küfürler havada uçuşurken Eliz daha yüksek sesle konuşmaya başladı. Böyle olacağını biliyordu.

 

"Lucas! Alara'nın iki tane daha kardeşi var. Atlas ve Kumsal Karayel. Onların Amsterdam'da olmaları gerekiyordu ama Alara'yı onların Türkiye'de ve tehlikede olduğunu ileri sürerek tuzağa çekmişler. Onları bul ve kontrol et. Ondan sonra Dimitris, Sinem'in izine ulaşana kadar Türkiye'den diğer ülkelere girişleri yasaklatmanı istiyorum çünkü aramızdaki diplomasi alanında en yetkili sensin..."

 

"Olmuş bil!"dedi Lucas hemen. Eliz bakışlarını Toprak'tan çekmese bile Lucas'ın güven verici bakışlarını üzerinde hissediyordu.

 

"Durumu nasıl? Hâlâ... Aracın içinde mi?"dedi Alp. Kendini tuttuğu için gözleri kızarmıştı. Emel ise Kaan'a sarılarak ağlamasını saklamaya çalışıyordu. Yiğit ise Sinem'i bulabilmek için elinden geleni yapmaya çalışıyordu. Dimitris ile havayollarına bilgi geçiyorlardı.

 

"Bilmiyorum ama kurtulacağını ummaktan başka bir şey yapamıyorum ama elimizden geleni yapacağız çünkü Alara'ya bir şeyleri birleştirmesi yine başardı... Abi sen Dimitris ile birliktesin ve Sinem'in izini bulduğunuz gibi peşine düşüyorsun. Alp sen de Büşra ile birlikte Roseline'nin yanına gidiyorsunuz."dedikten sonra Eliz, Toprak ile olan göz temasına son vererek diğerlerine döndü. Şimdiden dediklerini yapmaya başlamışlardı. Bu görüntü onun daha da güçlenmesine neden olmuştu.

 

" Şimdi... Hepiniz bana bakıyorsunuz."dedi ellerini çırparak bütün dikkatleri üzerine topladıktan sonra devam etti." Lucas, Libby ve Alev'i alıp dediğimi yapıyorsunuz. Dimitris, Yiğit ve Ostro... Siz üçünüz bütün giriş çıkışları hallediyorsunuz. Alp ve Büşra, hemen Roseline'nin yanına gidiyorsunuz. Anna, abim ve Daniel'ın şu anda durumunu bilmiyorum ama biz buraya ulaştığımıza göre onlarda yakında Roseline'nin yanına geri döneceklerdir. Oraya gidiyorsunuz!... Bütün bunları şu anda yapıyorsunuz!"

 

Cümle bitmiş, plan daha yeni başlamıştı.

 

Cümlenin bitmesi ile BAST üssünden hızlıca çıkılmıştı. Geriye Emel, Kaan, Toprak , Eliz ve Sam kalmıştı.

 

"Emel ve Kaan sizde çıkın ve yol için araçları hazırlayın!"dedi Eliz. Onlarda hiçbir şey demeden ayrılmışlardı. Geriye üçü kaldıklarında Eliz bir köşede bekleyen Sam'e dönmüştü.

 

"Sam misin? Sen misin bilmiyorum ama artık şu dosyaların yerini göstersen iyi edersin çünkü gram sabrım kalmadı!"dedi Eliz.

 

"Bu kadar dikkatli olduğunuzu fark etmemiştim!"dedi Sam.

 

"Oradan bakılınca salağa benzer bir halimiz mi var?"dedi Toprak.

 

O da anlamıştı Sam'in dosyaların yerini bildiğini. Sam geldiğinden beri toz alır gibi üssün orasına burasına bakmıştı lakin onlara gram yardımda bulunmamıştı. Oysaki üsse gelme nedeni dosyaların yerini göstermekti.

 

"Beni yanlış anl-"

 

"Uzatmadan lütfen! Zamanımız yok!"dedi Eliz.

 

"Karımın dediklerini yap lütfen!"dedi Toprak hemen.

 

Sam'in bir an önce gitmesini istiyordu çünkü ona hem güvenmiyordu hem de Eliz ile yalnız kalması gerekiyordu.

 

Sam dosyaların yanına giderken Eliz ve Toprak da onun peşinden gitmeye başlamışlardı. Emma , Sam'e sadece Eliz ve Toprak olduğunda o dosyaların yerini göstermesini söylemişti ve Sam sadece kendisine denileni yapıyordu.

 

Dosyalar duvar gibi görünen panelin arkasındaki kasadaydı ve elbetteki bu paneli saklayan birde tablo vardı. Tablo Eliz'in bir hayli dikkatini çekmişti çünkü bu tabloyu daha önce gördüğüne emindi ama önemsemedi.

 

"Şifresi bilmiyorum... Ben sadece size yerini göstermekle görevliydim ve gösterdim. İşim bitti ve gidiyorum."dedikten sonra Sam çıkışa doğru yöneldi.

 

"İsabet oldu..."dedi Toprak ve o gidene kadar arkasından baktıktan sonra Eliz'e döndü. Eliz panele aklına gelen bütün şifreleri giriyordu ama kendinden geçmişti gibiydi.

 

"Eliz?"dedi Toprak yanına giderek.

 

"Öldüğü gün olabilir mi?"diyerek şifreyi girdi. Sonrasında aklına gelen şey ile zerre duygu barındırmayan bir kıkırtı döküldü dudaklarından. "Ölmedi ki!"

 

"Eliz..."dedi Toprak onu kolundan tutarak ama Eliz onun elinden kurtularak şifreyi denemeye devam etti.

 

"Hayatımızı mahvettiği gün ve ayı olabilir mi?"

 

Yine olmadı.

 

"O hâlde bana olan bu düşkünlüğü ile benim doğum günüm!"

 

Yine başarırız.

 

Bir tane daha deniyordu ki önce panelden uzaklaştı sonrasında ise onu tamamen arkasından bıraktı. Sırtı duvarla buluşurken gözleri de koyu kahveler ile buluşmuştu.

 

"Aklından ne geçiriyor ya da tilkilerinin yeniden kurduğu o planda hangi konumdayım bilmiyorum ama bu sefer beni bir metre öteye gönderemezsin!"

 

"Yanımdasın ..."

 

" Ya da bir kenarda durup sen istediğin için seni bekleyemem!"dedi Toprak.

 

"Arkamda ya da uzağımda değilsin Toprak. Yanımdasın ve bir adım uzaklaşamazsın benden. Seni kaybedemem!"dedi Eliz Toprak'a sarılıp kafasını göğsüne yaslarken Toprak da ona sarılmıştı.

 

"Öyle bir şey olmayacak!"dedikten sonra Eliz'in saçlarına öpücük bırakmıştı. Hiç istemese de Eliz'i omuzlarından tutarak geri çekmişti. Ağladığını biliyordu ve bu gözyaşlarının sadece kendi yanındayken akmasını ceza olarak tanımlıyordu.

 

"Şu gözyaşların bana verdiğin bir ceza değil mi"dedi onları silerek.

 

"Gözyaşlarımı bilemem ama biraz daha burada daha doğrusu onunla aynı ülkede kalırsam ben ceza keseceğim kendime! Bulalım şu şifreyi ve buradan toz olalım çünkü daha ortalığı ateşe veremedim!"dedi Eliz.

 

"Planı tahmini ne zaman anlatırsın?" dedi Toprak.

 

"Şifreyi bulduğunda. Onunla muhatap etmeden bulalım lütfen!"dedi Eliz. Emma'dan bir yardım daha almak istemiyordu ve bu konuda son derece kararlıydı.

 

" Hep kötü olayları düşündün... Bir de iyi yönlerden bak..."

 

"İyi ne olmuş olabilir Allah aşkına..."dediğinde anlık bir aydınlanma ile Toprak'a baktı."Aşkına... Aşk..."dediğinde Toprak gülümseyince hemen döndü ve onların evlilik yıl dönümlerini girdi.

 

Odayı bir klik sesi doldururken Eliz bunu nereden bildiğini sorgulamama kararı alarak dosyaları kasadan çıkardı ve gerçeklerle arasında olan o kapağı açtığında Toprak da hemen yanındaydı.

 

Tıpkı deminden dediği gibi... Arkasında ya da uzağında değil... Yanındaydı.

 

🖤💙🖤💙🖤🔥🔥🔥🖤💙🖤💙🖤💙🖤

 

Türkiye...

 

Alara ilden çıkmak üzereydi. Batı tarafından çıkıyordu. Aracın ibresi yüzlere geliyordu. Doğukan'a ulaşmaya çalışıyordu çünkü peşinden geldiğine emindi ama biliyordu. Bildiği şeyi yapanları ise bu araçtan ve daha deminden fark ettiği şeyden kurtulduğu zaman yok edecekti onları.

 

"Alara..."diyen Doğukan'ın endişeli sesi ile sonunda bağlantı sağlanmıştı. Bu onu istemsizce sevindirmişti. Hatta üzerindeki korkunun bir çoğunu da almış götürmüştü. İçindeki öfke ise yerli yerindeydi.

 

"Doğukan... Sevgilim..."

 

"Neredesin?"

 

"Yoldayım canım... İstikamet cehennemin dibi lakin kestirmeyi kullanacak gibiyim!"dedi Alara.

 

"Alara... Bu kadar sakin olman normal değil! Doğru düzgün anlat şunu! Neredesin?"dedi Doğukan. Bağırmak istemiyordu lakin bağırmak zorunda kalıyordu.

 

"İl sınırını çoktan geçtim. Sen neredesin?"dedi Alara en çok korktuğu soruyu sorarak.

 

"Ben de il sınırına yakınım! Ama seni bu-"

 

"Doğu mu Batı mı? Hangi yöndesin?"

 

"Doğu... Konumun öyleydi. S..... değil, değil mi?"dedi Doğukan kendi kendine küfür etmeye devam ediyordu.

 

"Arabamda dokunmadıkları yer kalmamış ki! Doğukan küfür etmeyi bırakıp beni dinle!"dedi Alara hemen ciddileşerek.

 

"Alara... Ge-"

 

"Doğukan! Sadece dinle... Aracın konumuna ulaşman zor. Konum saptırılıyor. Geri dön. Tuzak olabilir. Ben de birazdan araç yüze çıktığında atlamaya çalışacağım..."

 

" Frenlerin de tutmuyor!"diye haykırdı Doğukan.

 

"Asıl olay bombada!"dedi Alara. Doğukan'dan bir iki saniye ses gelmedi.

 

"S.....! Neye bindin sen? Ne bombası?"

 

"Sinem bu sefer işini riske atmayıp tam takır üzerime oynuyor. Tuzağa gidiyorum ve muhtemelen konumun dışına çıktığımda araç patlayacak ve size ulaşamadığımı düşünüyor çünkü bu hata ulaşması mümkün değil."

 

"Benden ne istiyorsun?"dedi Doğukan ama bütün kelimeler boğazına dizildi. İlk defa Alara'nın diyeceklerini beklerken canı yanmıştı. Sevdiği kadınının sözünü dinleyerek kuruma geri dönüyordu lakin Alara'nın konumunu bulacaktı. Öyle böyle bulacaktı o konumu.

 

"Senden tek istediğim tek parça bir şekilde kuruma dönüp dediklerimi yapman. Ben istemedikten sonra kimse beni öldüremez sevgilim gerçi kendim de başaramıyorum."

 

"Alara..."dedi Doğukan. Duygularını ne zaman olduğu gibi anlatacağını merak ediyordu. Korktuğunu kelimelere verdiği vurgudan bile anlamıştı ama başkası duysa mutlu bir hikaye anlattığını sanardı.

 

"Seni seviyorum..."dedi Alara derin bir nefes alarak." Kendini koru çünkü ben bu araçtan sağ çıkacağım ama döndüğümde seni bulmazsam seni öldürürüm anladın mı beni?"dedi ama ne dediğini kendisi de anlamıyordu.

 

"Anladım... Seni bulacağım..."

 

"Beni bulamayacaksın... Ben sana geleceğim!"

 

🖤💛🖤💛🖤🔥🔥🔥🖤💛🖤💛🖤💛🖤

 

Finlandiya...

 

Adım seslerini duydukları gibi kara düşüncelerden çıkıp adım seslerine dönmüşlerdi Kaan ve Emel. Adımlardan bile herşey ortadaydı. Bu gecenin karanlığı üzerlerine sinmişti ve yıkasalarda çıkmayacak gibiydi.

 

Emel hemen yanında duran Kaan'a baktığında onunda yüzündeki ifade bu seferkinin farklı olduğunu gerçekten belli ediyordu. Kaan'ın ciddi olduğu zamanlar çok nadirdi ve Emel onun ciddi olmaması için elinden gelen herşeyi yapmayı tercih ederdi.

 

Eliz sadece yürümüyordu. Adeta bastığı yeri titretiyordu. Toprak ise onun arkasından geliyordu ve en az Eliz kadar tehlikeli duruyordu.

 

" Diğer araca binin ve peşimizden gelin!"dedikten sonra hemen öndeki araca bindi Eliz. Toprak da Eliz'in yanına binerken Emel ve Kaan da araca binmişlerdi.

 

"Bu gece ne zaman bitecek?"diye mırıldandı Emel.

 

"Ne bitmesi güzelim? Görmedin mi? Daha yeni başlıyor!"dedi Kaan.

 

Haklıydı. Bitmemişti. Yeni başlıyordu.

 

"Aracı ben mi kullansaydım?"dedi Toprak ama yanıtı artan ibre ile almış oldu.

 

"Bunu gerçekten yapacak mısın?"

 

"Evet..."dedi Eliz.

 

"Üzüleceksin..."

 

"Emin ol rahatlayacağım..."

 

Eliz camı açıp içeriye soğuk hava dolmaya başladığında daha fazla konuşmak istemediğini belli etmişti. Birazdan yapacağı şeyden sonra Toprak'ın dediği gibi üzülecekti. Biliyordu ama bildiğini yansıtmak istemiyordu.

 

*****

 

Eliz Ercil Karayel...

 

İçimde kopan fırtınaların bir tarifi yoktu ama yansıması vardı. Hıncımı arabadan çıkardığımın farkındaydım. Toprak koltukla bütünleşmişti, bir şekilde tavandan destek alarak oturuyordu yanımda. Arkadan gelen Kaan ve Emel , aynı zamanda korumlarda bana yetişmeye çalışıyorlardı.

 

Kaybetmeyceklerdi beni tıpkı birazdan benim kaybetmeyeceğim gibi.

 

"Dedemi arar mısın?"dedim Toprak'a. Umarım benim bu deliliklerimden dolayı beni boşamayı düşünmüyordur. Tek temennim bu olurken o istediğimi yapmıştı.

 

"Acil mi? Şu anda çok işim var evlat!"dedi Orhan Karayel. Kurum karışmıştı. Hainler bir bir kendini gösterirken korumaları gereken bir sürü şey vardı ve Orhan bu sefer yapayalnız kalmıştı.

 

Bu bir savaştı ve her cephede farklı bir olay oluyordu.

 

"Ben sana haber verdiğimde kurumun deposuna girmelerine izin ver dede!"dedim.

 

"Ne? Ne planlıyorsun yine?"dedi dedem dehşet içinde olduğu sesinden bile belli oluyordu.

 

"Sorgulama bence..."dedi Toprak.

 

"Kocamın dediğine uy ve dediklerimi yap dede. Bu arada benim işgüzar annem ve babam hâlâ Finlandiyalar değil mi?"

 

"Daha dönmemişlerdi. Öyle olmalılar. Neden?"

 

"Sorgulama... Sorgulama!"dedi Toprak sonrasında hoparlörden alıp normal şekilde konuşmaya başladı.

 

Ben öğreneceğimi öğrenmiştim. Annem ve babam bütün olanlardan sonra izine ayrılmışlardı. Ne ben ne de abilerim onlarla konuşuyorduk. Kendimce onları bir yönden haklı çıkarmaya çalışıyordum ama her affetmeye yakınlaştığımda az önce olduğu gibi bir sır daha ortaya çıkıyordu.

 

Arabayı malikaneye gelene kadar nasıl sürdüğüme dair hiçbir fikrim yoktu ama Toprak kusmamak için kendini zor tutuyordu ve bu da onun için pek iyi bir sürüş olmadığını kanıtlıyordu. Malikanenin adresini Rose'dan almıştım ve onu aradığımda bir diğer olayı öğrenmiştim.

 

Bu gece gerçekten de garipti ve kıyametimiz yakındı. Bu gece bütün ipler kopacak dengeler bozulacaktı. İpleri koparıp yakacak olan kişi bendim ve kazanan da ben olacaktım çünkü bu hikayedeki günah keçisi seçilen tek mahlukattım ve ekibim de benim kurbanımdı.

 

Malikanenin büyük kapısı açıldığında içeriye girdik. Benim peşimden diğer araçlarda girmişti ve ben aracı orta yere çekip inmiştim araçtan.

 

İplerden birisi kopmuştu.

 

Bu gece susmak yoktu. Her yerden canım yanarken olmazdı. Susamazdım. Susarsam yakardım ve ben bu sefer konuşup yakmak istiyordum.

 

"Emma Forster! Senin ülkendeyim! Eğer konuşmak istemezsen bu ülkeyi de yakarım! Yaparım bilirsin!"

 

"Sakin mi olsa?"diyordu arkadan Emel.

 

"Keşke mısırım olsaydı!"diye bir cevap almıştı Kaan'dan.

 

İşte bir kaos sever daha.

 

Sadece dört dakika sonra Emma Forster kapının önünde görünmüştü. Ardından da annem ve babam ama benim hedefimde sadece o vardı.

 

"Bilirim Eliz... Bana yapabileceklerini anlatmana gerek yok çünkü seni tanıyorum."dedi Emma.

 

Tanıyormuş... Tanıdığı o kadın bu değildi ve o daha anlamamıştı.

 

"Aynen ondan..."dedim ve hemen arkasında gözümün içine bakan annem ve babama döndüm.

 

"Şimdi... Buraya oturmaya gelmediğimin farkındasınız zaten... Burada dönenleri bir Emel ve Kaan bilmiyor. Onlarda şimdi öğrenecekler... Hazır mıyız hayatım?"dedim Toprak'a dönerek. Başını salladığında Finlandiya'ya Rusya'dan iniş yapmak üzere helikopterler yola çıkmıştı.

 

"Kızım..."dedi ama devam ettirmedi babam.

 

Biliyordu öğrendiklerimi. Ama artık çok geçti. Anlatmak için uzunca zamanları vardı ama onlar saklamayı seçmişlerdi ve sonuçlarına katlanacaklardı.

 

"Zamanında anlatıp beni uğraştırmasaydınız şu anda hiçbiri tehlikede olmazdı biliyorsunuz değil mi? Birazda buradan düşünün... Özellikle Emma'nın bildiği bir şeyi sizin bilmiyor olma ihtimaliniz yok..."

 

"Ne dönüyor burada? Anlamıyorum seni kızım!"dedi annem. Halim olsaydı gülerdim lakin gülemeyecek kadar sinirliydim.

 

"Anlıyorsun ama anlamamak yüreğini ferahlatıyor anne! Hiçbir şeyi bilmediğini düşünerek en çok beni sen şaşırmıştın. Hâlâ da şaşırtmaya devam ediyorsun. Sinem'in öz annesi senin en yakın görev arkadaşınmış... Ece... Değil mi?"dediğimde gözlerini sıkı sıkı kapatmıştı.

 

Kaan'ın küfürleri kulağıma geliyordu ve Emel de homurdanıyordu. Toprak benimle birlikte öğrenmişti ve artık o da benim gibi alışmıştı.

 

"Çıktığı bir görev diye yazıyordu kağıtta... Görevin dışına çıkıyor ve Castelli'den hamile kalıyor Ece... Hamile kaldığını anlayınca Castelli onunla evlenmek istiyor. Ece evlenmek istemiyor. Castelli bunun üzerine Ece'yi rehin alıyor. Ece sizden yardım istiyor ve sen yanında bir kaç kişi ile onu kurtarmak için göreve çıkıyorsun..."dedikten sonra derin bir nefes alarak geri kalan kısmı hatırlamaya çalıştım." Kurtarıyorsun kurtarmasına da Ece sekiz aylık hamile... Erken doğum oluyor. Bulunduğunuz konuma en yakın köye sığınıyorsunuz çünkü Castelli kaçtığını anladı. Ece o gece doğuruyor ve Allah'ın işine bak ki o gece o köyde başka birisi daha doğum yapıyor. Ece doğumdan sonra ölürken bebeği de öldü göstermeniz gerekiyor ama bebek Sinem yaşıyor. Lakin diğer kadının çocuğu ölü doğuyor ve siz de Sinem'in yerine o bebeği koyarak köyden ayrılıyorsunuz. Buraya kadar herşeyi hallediyorsunuz. Sinem'i saklamayı başarıyorsunuz. Yengemin ölen çocuğunun yerine de onu koyuyorsunuz ama senin kuruma elinde bir çocukla girdiğini gören hain ajanlar boş durmuyor ve bunu Castelli'ye yetiştiriyor. O çocuğa ulaşmak için ben kullanılıyorum. Nisan kullanılıyor... Ailesi katlediliyor... Siz onu da yanınıza alıyorsunuz... Bütün olayların merkezine alıyorsunuz. Amacınız gerçekten hepimizi korumak mıydı?"

Bütün bunları ara vermeden anlatmıştım çünkü burası yirmi altı, yirmi yedi seneyi kapsıyordu.

Annemin gözyaşları dur durak bilmiyordu. Babam da öyleydi. Yaptıkları şeyin cezasını ödüyorlardı. Bu söylediklerim o kağıtta yazanların sadece yüzeysel anlatımıydı ve daha da devamı vardı. Anlatırken benim canım yanmıştı.

 

"Koruyamadınız... Beni koruyamadınız. Nisan'ın hayatı mahvoldu. Onu da korumayamadınız. Neden? Çünkü Sinem'e ulaştılar. Nisan'ın ailesini yok ettiler ve boşlukta ona ulaştılar. Olaylar bana nasıl bağlandı peki? Cevabınız yok mu? Bir açıklamanız?... Yok... Öyleyse ben cevabını vereyim!"

 

"Eliz yeter..."dedi annem.

 

"Özür dilerim kızım..."dedi babam.

 

Devam ettim. Buraya gelene kadar çok fırsatları olmuştu. Değerlendirmemek onların hatalarıydı. En başından hayatlarımız yalanlar üzerine kurulmasa, o yalanlar ile harmanlanmasa şimdi çok farkı bir hayat yaşıyor olabilirdik.

 

"Hainler bitmek bilmiyordu kurumda. Halasının kocası haindi."dediğimde Toprak'ı göstermiştim. Bu konuda ailesine sinirliydi. Yine sinirlenmişti. Hemen arkamda olduğu için nefes alış verişlerini saçlarımda hissediyordum. Babamlarla da aramızda çok yoktu. Hepimiz bir çemberin etrafında toplanmış gibiydik.

 

"Sen baba... Sen onun hain olduğunu ortaya çıkarıp onu öldürdün. Tülay da beni öldürmek istedi. Beni yakmak istedi. Sen beni kurtardın o yangından ve ben bu oyundaki ilk adımı atıp Toprak ile sevgili olduğumu duyurduğumda ne diyeceğini hatırlıyorsun değil mi bana? Keşke kurtarmasaydım diyecektin... Dedem durdurmasa öyle bitecekti o cümle. Keşke kurtarmasaydın... En azından uğraşmamış olurdum! En azından bunları yaşamamış olurduk çünkü denkleme etki eden tek sorun benim..."dedim bağırarak. Sinirime hakim olamıyordum.

 

"Öyle de-..."dedi babam. Başımı iki yana salladım ve onun konuşmasını durdurdum. Reddettim. Derin bir nefes alıp devam ettim.

 

"Neyse asıl haberi verelim... Siz biliyorsunuzdur gerçi ama ben demeden geçmeyeceğim. Tülay ölmemiş. Beni buldu. Hâlâ peşimde. Önce kaçırdı. Sonra vurdu. Şimdi de peşimde. Beni arıyor. Bütün ekibim farklı bir yerde. Beni dağıtarak bitirmek istiyor."

 

"Seninle konuştu mu?"dedi Emma. Ona döndüm. Hâlâ bir yerden olayların içine girmeye çalışıyordu. Yardım ederek içini ferahlatmak mı istiyordu? Onu çözemiyordum.

 

"Konuşmasına gerek kalmıyor ki... Alara'nın aracının frenleri tutmuyor. Bir abim çatışmanın ortasında. Kurum saldırıda... Yeterince derdini anlatmışa benziyor!"dediğimde işte şimdi şaşırmıştı.

 

"A... Alara? İyi mi?"dedi Emma.

 

"Seni ilgilendirmiyor!"dedi Emel.

 

"Emel... Kızım..."diyerek Emel ile konuşmaya başladı Emma. Emel umarım kavga ederek ortalığı erkenden ateşe vermezdi. Kaan işaretim ile birlikte aralarına girerken ben de bir adım geri çekilerek Toprak'ın elini tutmuştum. Annem ve babam ile konuşmak istemiyordum.

 

"Birazcık konuşsak... Beni dinlesen... Anlayacaksın!"dedi annem hıçkırıklarının arasından.

 

"Sağ kalırsam seni dinlemeye geleceğime emin olabilirsin... İşime karışmayın yeter eğer yardım etmek istiyorsanız sadece dua edip kendinizi onlara esir düşürmeyin çünkü hepiniz bana karşı koz olarak kullanılabilirsiniz!"

 

Ağır bir uyarı olmuştu. Onları koz olarak görmüştüm ve bu kalbimi ağrıtmıştı.

 

"Vakit geldi..."dedi Toprak.

 

"Ne vakti?"dedi Emma.

 

"Beni tanığına göre ne yapacağımı da biliyorsundur diye düşünüyorum ama kendine bu kadar güvenmemeni öneririm!"dedim ve arkamı dönüp arabaya doğru ilerlemeye başladım. Ben araca bindiğimde Toprak, Emel ve Kaan'ı da araca bindirmişti. Arkamda ağlayan iki kişi bırakarak ayrıldım o malikaneden.

 

"İnanamıyorum... Dediklerinin heps-"

 

"Gerçekti!"dedim Emel'in cümlesini tamamlayarak. Hızımı artırarak konuşmak istemediğimi yöne belli ederken hepsi geriye savrulmuştu.

 

"Ölmek istemiyorum!"dedi Kaan.

 

"Ölmeyeceksin merak etme!"dedim biraz daha hızlanarak.

 

"Ne planlıyorsun?"dedi Emel.

 

"Hak ettikleri şekilde bir cevap..."

 

Onlara anladıkları dilden konuşacaktım.

 

Aracı havalimanında durdurduktan sonra araçtan indim ve dedeme gerekli mesajı çektikten sonra hep birlikte helikoptere bindik.

 

İkinci ip de kopmuştu artık.

 

💙💙💙💙💙💙💙💙💙💙💙💙💙💙💙

 

Türkiye...

 

Yazardan...

 

 

Kuruma ulaşan Doğukan etrafta oradan oraya koşturan Bulut'u da yanına alarak hızlıca ofisine geçmişti. Bulut'a kızıyordu, ediyordu ama şu anda en güvendiği adamı oydu.

 

"Ne durumdayız?"dedi Doğukan. Bilgisayardan başını kaldırmadan konuşmuştu. Şu anda Alara'nın Batı kanadında hangi yoldan çıkış yaptığını arıyordu.

 

"Sinem Hanım kayıplara karıştı. Damla'yı en son alt kata inerken gördüm. Orhan ve Ziya Bey şifreleri değiştirmekle meşguller."

 

"Hangi katta sıkıntı var?"dedi Doğukan.

 

"Depo katına saldırı oluyor. Depodaki sistem çökmüş durumda ve bahçedeki bölgelerden girişler olmuş. Ne yapmalıyız?"dedi Bulut. Güvenlikte en yetkili kişi Doğukan idi. O yokken yerine başkası bakıyordu lakin onun da başı şu anda çok kalabalıktı.

 

Doğukan arada kalmıştı. Aklı Alara'daydı. Ama Alara'nın dedikleri de kafasını karıştırıyordu.

 

"Doğukan Bey... Ne yapmalıyız? Zaman yok!"dedi Bulut tekrardan. Onun da arada kaldığını anlıyordu ama zaman yoktu. O da Alara'yı merak ediyordu.

Doğukan oflayarak yerinden kalkarken hızlıca yerine Bulut'u oturttu.

 

"Alara Batı kanadından çıkış yaptı. İl dışına çıkıyor. Konumunu bulduğunda bana haber vermeye uğraâmadan bir ekip ayarla ve yola çık."dedi Doğukan ve hızlıca kapıya yöneldi.

 

"Bana güvenin Doğukan Bey... Onu bulacağım."

 

Doğukan başını sallayarak dışarı çıktığında ilk gideceği yer depo katındaki odası olacaktı.

 

Kurum kırmızı alarma geçtiğinden kapılar kapanmıştı ve şifreli giriş çıkışlar kullanılıyordu. Odalarda normal ışıklar olsa da koridorlar siyaha gömülmüş durumdaydı. Koridorları aydınlatan tek şey kırmızı yanıp sönen alarmlardı. Orhan ve Ziya , diğer göstermelik kurucuları çok önceden devre dışı bırakarak bütün kurumu kendilerine bağlamışlardı ve bu durum işlerini kolaylaştırıyordu.

 

Emma , Eliz'den aldığı haberle birlikte hemen Orhan'ı aramış ve nasıl yardım edeceğine dair bir sürü şey konuşmuşlardı. En sonunda da Türkiye'ye dönmeye karar vermişlerdi.

 

Türkiye'de işler çok vahimdi çünkü sadece İstanbul'daki kuruma değil diğer illere de eş zamanlı saldırılar yapılıyordu. Hepsine yetişmeleri zordu ama ana sistemi koruyarak halledilebilirdi.

 

Bulut sistemden her türlü yolu tarayarak ilk olarak karayollarının sistemine girmişti. Otobandandaki araçları tararken bir şey dikkatini çekmişti. Sinyal hep aynı otobanda sapıyordu. Alara'yı arıyordu lakin ulaşamıyordu. Arabasında hem sinyal saptırıcı vardı hem de bütün şebekeyi çökerten bir çip bulunuyordu.

 

Bulut, Alara'nın konumunun bu olmasını umarak kurumdan bir kaç kişiyi de alarak çıkmıştı.

Her ihtimale karşı bir hastaneyi çoktan korumaya alıp hazırlanırken tek temennisi bu gecenin bitmesiydi.

 

*****

 

Alara iki eliyle direksiyonu sıkıca tutarken ibrenin yüze ulaşmasına az kaldığının farkındaydı. Böyle bir tuzağa nasıl düştüğünü bilmiyordu lakin bu tuzağa düşmesine neden olan ailesinden bir kez daha nefret etmişti.

 

"Orijinal sarı... Yüz hızla giden bir arabadan Rusya'da atlasaydın burnun bile kanamazdı lakin sizin yolları bilemeyeceğim."dedi Dimitris.

 

Durmadan aradığı için en sonunda dayanamayıp açmıştı Alara.

 

"Bende bilemeyeceğim çünkü etraf karanlık... Ne bitmez geceymiş!" dediğinde bakışları saate kaydı Alara'nın.

 

04:42...

 

Gece sonunda yavaş yavaş bitiyordu ama onlar için karanlık hâlâ sürüyordu.

 

"Benden istediğin bir şey var mı kardeşim?"dedi Dimitris. Arada sırada böyle şeyler diyerek Alara'nın neden böyle bir aileye doğduğunu tekrar tekrar sorgulatıyordu.

 

"Keşke gerçekten öz abim olsaydın Dimitris... Bu dediğime emin ol herkes delirmiş olduğumu söylerdi çünkü gerçekten garip bir insansın. Her dediğin ve her yaptığın çılgınca... Hiçbir mantığa uymuyor ve herkesi birbirine düşüren aşağılık bir herifsin..."

 

"Övdün mü yoksa gömdün mü anlamadım!?"

 

"Ben seni böyle seviyorum Dimitris sakın değişme . Hep böyle çılgın kal. Ayrıca. Eğer buradan çıktığımda Sinem'i bulmuş olmazsan seni mahvederim. Anlıyorsun beni değil mi?"

 

"Senden önce ben mahvedeceğim onu... Sonuçta benim kardeşime tuzak kurdu! Öyle böyle kardeşimsin sarışın. Sarışın olman bile benim için yeterli bir sebep biliyorsun... Ölmemeye çalış çünkü mezar taşına o kadar uzun isim yazdırmak pahalıya gelebilir!"

 

"Aşağılık bir pislik olduğunu söylemiş mıydım? Aynı zamanda cimri bir insansın!"

 

"Bu iltifatların için teşekkür ediyorum... Ölme çünkü daha yaşayacak güzel günlerin var..."

 

Çağrı sonlanırken Alara'nın beyninin içinde son cümle dönüp duruyordu.

 

Ölme çünkü daha yaşayacak güzel günlerin var...

 

"Keşke doğmasaydım dediğim onca zaman için şimdi ölmeyeceğim çünkü alınacak intikamım yarım kalırsa hiç hoş olmaz..."dedi kendi kendine söz vererek.

 

Son bir kez gaza yüklenmeden önce atılan konumda gözüken sapaktan diğerine saptı ve aracın kapasını açtı. Hızlıydı farkındaydı ama yapabilirdi. Direksiyonu farklı yöne çevirirken araçtan atladı.

 

İşte Eliz'in bahsettiği iplerden bir tanesi daha kopmuştu.

 

Alara yerde yuvarlanırken gecenin karanlığına son veren o patlamalar gerçekleşti. Araç ağaca çarptı ve çarpmanın etkisiyle patlayan araçtaki bomba da patladı.

 

Bu gece patlayan tek bomba o değildi. Kurumdaki depoya önce siber sonrasında ise sıcak bir saldırı olmuştu. Eliz'in dediği gibi herkesi geri çekmişti Orhan ama bunun sonucunda ne olacağını bilemiyordu.

 

"Orhan Bey... Orhan Bey..."diye odaya dalan ajan ile derin bir nefes aldı Orhan Karayel. Patlamalar alt kattaydı ve üst katlar etkilenmiyordu lakin kurumun kalbi zarar görüyordu.

 

"Ne oldu?"dedi Ziya, Orhan yerine.

 

"Doğu... Doğukan Bey en son depo katında görülmüş. Çıkış yapmadığını söylüyorlar ve bombal-"

 

"Ne işi varmış orada?"diyerek dehşet içinde hemen odadan fırladı Orhan. Arkasından da Ziya. Koridorda herkes bi o yan bir bu yana koştururken patlamanın ardından oluşan yangınları söndürmeye çalışan ekiplerin olduğu kata inmek için merdivenlere yöneldiler. Kurumdaki katların elektrikleri kesilmişti. Karanlıkta her şey daha zor olacaktı çünkü. Kurumun çevresindeki ormana döşeli mayınlar aktifleşmiş , elektrik yayan teller devreye girmişti.

 

Orhan hızlıca yürürken belinde hissettiği baskı ile adımları dururken Ziya'nın da aynı sebeple adımları durmuştu.

 

"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz?"dedi Orhan ama arkasını dönemedi. Belindeki silahın soğukluğu bütün bedenini kaplamıştı.

 

"Buraya kadar herşey Orhan Karayel. Mattheo'nun size selamı var. Bir de notu... Sevgilime acı çektiren herkes bir gün o acıyı tadacak..."

 

"Bunu kendisi gelip yüzümüze söyleyemiyor muydu? Böyle köpeklerini gönderince pek havası kalmadı!"deyince Ziya, Orhan da gülmeye başlamıştı.

 

"Onu da artık diğer tarafta kendiniz söylersiniz!"

 

Orhan ve Ziya daha hamlede bulunamadan iki el silah sesi yayıldı boşlukta.

 

Ardından da bir ölüm sessizliği.

 

" Öldün mü Ziya?"diyen Orhan'ın sesi ile Ziya da konuştu.

 

"Kurşun yarasının acıttığına eminim dostum da kafadan mı vurulduk acaba?"

 

Orhan tam cevap verecekken kulaklarına gelen ayak sesleri yüzünden ikisinin de bakışları sesin geldiği yöne gelirken ikisinin de ağzından aynı isim aynı şaşkınlık ile dökülmüştü. Kırmızı ışıklar ve koridorun karanlığı bile onun gerçekliğini saklayamıyordu.

 

"Tomris..."

 

Bu gecenin sürprizleri hız kesmeden devam ediyordu.

 

Ve iplerden bir diğeri tam bu anda kopmuştu.

 

🤎🖤🤍🤎🖤🤍🤎🖤🤍🤎🖤🤍🤎🖤🤍

 

Rusya...

 

Eliz Erçil Karayel...

 

 

Uyuyorlardı...

 

Havalimanında uçağı beklerken yaşadıklarını sorgulaya sorgulaya uyuyakalmıştı Emel. Kaan da kıyamamış helikoptere de onu uyandırmadan kucağına alarak bindirmişti. Şimdi o da uyuyordu.

 

Her şey o kadar hızlı oluyordu ki onların ne ara aşık olup birbirlerinden ayrı kalamayacak duruma geldiklerini bile bilmiyordum. Kendi kuzenime yabancı olmuştum. Biz eskiden hepimiz etle tırnak gibiydik. Hepimiz birbirimizin her şeyini bilirdi ama şimdi birbirimizden o kadar uzağız ki...

 

Kendime bile itiraf etmek istemiyordum ama çok yorulmuştum. Her şey öyle bir toplanıp gelmişti ki... Ne olduğunu bile anlayamıyordum. Sürekli bir plan oluşturma. Sürekli bir göreve çıkma. Sürekli birilerini koruma. Sürekli birilerini düşünme...

 

Derin bir nefes alarak camdan bakışlarımı çekerek hemen yan tarafımda duran bir diğer manzarama çevirdim.

 

Bu görevi ben kabul etmesem de bir şekilde dahil olacağımın bilincindeydim lakin iyi ki kabul etmişim dememin tek sebebi oydu. Toprak Atılgan... Her nasıl yapmıştı bilmiyorum ama iyi ki yapmış ve kalbimi çalmıştı.

 

Onsuz nasıl olurdum bilmiyorum ama eksik hissedeceğime emindim. Bu duygunun ya da hissin bir tarifi yoktu. Anlatılmazdı. Yaşanırdı ve ben sonsuza kadar bu duyguyla yaşamak istiyordum.

 

Ona bakarak dalıp gittiğimi onun tek gözünü açıp bana baktığını fark edince kendime gelmiştim. Kocam beni bindiğimizden beri kandırıyordu anlaşılan. Genelde de beni kontrol etmek için çok derin uyumuyordu.

 

Kaybetme korkusu muydu yoksa bir şey olacak korkusu muydu? Biliyorum ama o geceleri sürekli beni kontrol ediyordu. Onun da psikolojisini bozmuştuk. Zaten bütün bu işler bir sona erdiğinde hepimizin topluca psikologa gitmesi gerekiyordu yoksa biz hiçbir türlü toparlanamazdık.

 

"Geceleri de uyumuyorsun... En sonunda ya ben seni bayıltacağım ya da sen bir köşede bayılıp kalacaksın! Kendine zarar verdiğinin farkındasın değil mi?"

 

"Ben de seni seviyorum karıcığım..."

 

Ben ne diyordum o ne diyordu. Sen iflah olmazsın bakışlarımı atarak önüme döndüğümde Toprak ayağa kalktı. Bakışlarım sorgulayıcı bir şekilde ona döndüğünde elini bana uzatmış bekliyordu. Ne yapmak istediğini anlamasam da elini tutarak ben de kalktım. Sessiz sessiz ilerlemeye başladık.

 

Dimitris bize özel bir uçak göndermişti. Bir iki koltuk ilerledikten sonra en arkaya yaklaşmıştık ki Toprak bir anda en sondaki koltuğa oturdu ve beni de kucağına çekti.

 

"Ne yapıyorsun?!?"diye yükseldiğimde elbette ki beni takmamıştı. Kendisi yerine yerleşirken benimde bacaklarımı diğer koltuğa doğru uzatarak daha rahat olmamı sağlamıştı. Ben zaten kollarımı boynuna dolamıştım.

 

"Daha inmemize var ve sen de uyumayacaksın... Kaan ve Emel uyuduğu için de orada rahat edemeyecektin... Burada rahat edeceğini düşündüm. Başını yasladığın bu yer hep senin rahat etmen için..."dediğimde başımı göğsünden kaldırmıştım. Kalp ritmimi bozmaya yemin etmiş gibiydi. Bakışlarında hâlâ o haylaz parıltılar dolanıyordu. Çok fena bir beyefendiydi...

 

"Seni sinir etmemi ister misin?"dedim gülerek. Bakışları dudaklarıma düştüğünde o da gülümsüyordu.

 

"Bunu sanki daha önce de denemiştin ve başarılı olamadın diye hatırlıyorum... Yine de dene. İçinde kalmasın..."dedi gülerek.

 

Bu sefer iddialıydım çünkü bu sefer ki konumuz bam teliydi.

 

"Alev de Fransa'ya alıştı gibi... Sence de öyle değil mi?"dediğimde hemen ifadesi değişmişti.

 

Başarılı olamadın mı demişti o?

 

"Lucas ile de iyi anlaşıyorlar gibi... Biliyorsun ki ben iki kişiyi yakıştırırsam ne olduğu ortada... Emel ve Kaan dedim. Doğukan ile Alara dedim. Hatta Nisan ile Leonardo'yu da kendi ellerimle evlendirdim. Şimdi de Alev ile Lu-"

 

Cümlemin ortasında beni öperek onu tamamlatmamış olsa da o da farkındaydı aralarındaki çekimin ve bunu kabul etmemek için kırk takla atıyordu lakin ben onlar için çoktan Toprak'ı ikna etmeye başlamıştım.

 

Ben mükemmel bir görümceydim. Tabi Alev bu yaptıklarımı duysa yok öyle bir şeyden girerek iki ayrı dünyanın insanı muhabbetinden çıkar gibiydi. İkizi gibi cins olduğu bazı konular oluyordu.

 

Geri çekildiğinde yüzümde zafer gülümsemesi mevcuttu.

 

"Bu sefer sinir ettim ve kazandım değil mi?"dediğimde oflamıştı.

 

"İtiraf et... Hadi kazandın de!"

 

"Ödülünü deminden verdiğimi düşünmüştüm..."dediğinde göz devirmiştim. Kabul etmek istemeyen bir oyunbozandı.

 

"Seninle bir daha oyun oynarsam iki olsun! Gidiyorum ben..."

 

Nereye gidiyordum ki? Daha kıpırdayamıyordum bir de gitmekten bahsediyordum.

 

"Gidemezsin... Nereye gideceksin? Oraya da geleceğim!"

 

"Atarım seni uçaktan!"

 

"Seni de çekerim peşimden... Sonuçta her şeyi birlikte yapmayacak mıydık? Gelirsin benimle ölüme değil mi?"

 

"Bu nasıl soru? Tabii ki de gelirim Toprak... Sen gelmez misin?"

 

"Gelirim... Hem sonsuza kadar hem de her seferinde..."

 

İşte bunun üzerine kırgınlık kalmadan öpülürdü. Zaten kırılmamıştım ama kendimize ayrılabildiğimiz şu küçücük zamanlarda birimizle uğraşmak ikimize de iyi geliyordu ve trip atmak çok güzel bir şeydi. Yalnız Toprak'ın tripleri hiç çekilmiyordu. Bu yüzden o trip atmasın diye elimden geleni yapmam gerekiyordu. Bu yüzden de onun yönetimlerinden biraz kopya çekmem onun için sorun olmuyordu çünkü hoşuna gidiyordu.

 

*****

 

Rusya'ya indikten sonra hız kesmeden süren maratonumuza kaldığımız yerden devam etmiştik. Ostro'nun malikanesine geçtiğimizde bizi bekleyen üç kişi vardı.

 

Onlara hak ettikleri gibi bir cevap vereceğimi söylemiştim değil mi?

 

Verecektim.

 

Madem kirli oynuyorlardı. Ben de kirli oynayacaktım.

 

Hepimizin hayatını karartmışlardı. Hepimizin düzenini bozmuşlardı. Bu hamleye gelebilmek kolay olmamıştı. Bir sürü sır vardı. O sırlar ortaya çıkmıştı ve şimdi önümüze sonradan çıkabilecek büyük pürüzleri yok etmiş bir şekilde o hamleme geçebilirdik.

 

Hep bizim mi canımız yanacaktı?

 

Birazda onların canı yanacaktı.

 

Hep biz mi uğraşacaktık?

 

Şimdi de biraz onlar uğraşacaklardı.

 

Bu kirleri temizlemeye zaman yetmezdi tıpkı benim taşıyamadığım gibi...

 

 

 

 

 

 

Evet sevgili okurlarım bir sezon finalinin daha sonuna gelmiş bulunmaktayız...

 

Umarım hikayede kopmalar olmamıştır çünkü o kadar çok olay ve cephe vardı ki hangi birine yetişeceğimi ben de şaşırdım ama güzel bir şekilde bağladığımı

 

Gelecek sezon hakkında bilgiler almak istiyorsanız Instagram hesabıma bir göz atabilirsiniz...

 

Instagram ~ midnight_dreameers

 

En şaşırdığınız sahne?

 

Tahminler???

 

Sizce kim ölecek kim kalacak?

 

Yeni sezonda bizi neler bekliyor dersiniz?

 

Beklemede kalın.. 💙🖤🪄

Loading...
0%