Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm ~ Kurallarına Göre

@feusa

Gerçekten ama gerçekten neler oluyordu bu aşağılık mekanda?


"Nasıl bir ilişki?"dediğinde Toprak dedesi çok net bir cevap vermişti. İkimizin de donup kalmasına neden olacak bir cevap...


"Aşk..."


Delirmeme son bir ramak kalmıştı değil mi?


Artık o ramakta yoktu!


"Ne?"diye bir tepki vermiştim kendimi koltuğa yaslarken. Donuk gözlerle Toprak'a bakıyordum ki o da bana bakıyordu.


"Aşk oyunu çocuklar..."dediğinde Ziya Atılgan bunu reddetmek adına başımı iki yana salladım ama bu bir şeyi elbetteki değiştirmedi.


"Neden?"dedi Toprak.


Evet!


Neden?


Soruyorum size ey ahali nedir benim bu çektiğim çile...


"Birden ortak olmanız tuhaf karşılanır... Siz birbirinizi tanımıyorsunuz... Bunu bizi değil ailenizi inandırmak adına yapacaksınız... "dedi Ziya Atılgan.


"Nasıl inanacaklar? Biz düşman aileleriz onların gözünde! Düşman aile çocuklarıyız!"dedim kısık bir sesle. İdrak edemiyordum.


"Daha iyi ya işte... Düşman aile çocukları olduğunuz için bu aranızdaki imkansız aşk onları oyalayacak ve casusun ilerlemesine yardım edecek!"dedi dedem. Lafın devamını ben tamamladım.


"Bu sayede ilerleyen casusu daha rahat bulacağız..."dediğimde ikisi de kafasını salladı.


"Ekiplerimiz? Onları nasıl ikna edeceğiz?"dedi Toprak.


Bize seçme hakkı sunulmuyordu bu hayatta. Yapacaksınız diyorlardı.


Bir iki şaşırma ardından hemen göreve adapte... Kısacası biz çoktan kabul etmiştik sahte sevgili oyununu bir de üstüne plan yapıyorduk. Hayat yine son hızıyla ilerliyordu. Beni de oradan oraya savurmaya devam ediyordu.


"Benim abilerimi hiçbir güç inandıramaz dede... Biliyorsun! Her an tepemdeler!"dediğimde dedem başını salladı.


"O halde sadece ekibiniz, bilecek! Onun haricindeki kişilere büyük bir oyun sergileyeceksiniz..."dedi dedem. Ziya Atılgan da onu onaylamıştı. Kendi ekibimiz içindeki kişilere güvenimiz sonuna kadar tamdı. Şüphe ihtimali söz konusu bile değildi.


"Bu durum nasıl ortaya çıkacak?"dedim.


Birden pat diye biz seviyoruz birbirimizi... Çok aşığız mı diyecektik?


"Üç hafta sonra kurumun yıl dönümü partisi var... Bütün magazin orada olacak... İki aile arasındaki düşmanlık bütün dünyadan biliniyor elbette... O partide ne yapın edin , orayı size bırakıyorum ama insanları ikna edin!"demişti dedem.


Biz sessizce onları dinliyorduk.


Akşam ekip üyelerine bu konuyla ilgili bir açıklama yapacaklardı ama planın çoğunu şu anlık sadece biz bilecektik.


Benim daha önceden sahte kimlikle girmiş olduğum oyuna şimdi gerçek kimliğimle katılacaktım... Sahte herşey ne kadar kolay olmasa da gerçekle daha da zor olacaktı.


Dedeler bir iki konu hakkında daha bilgi verdikten sonra beni odadan göndermişlerdi. Benden biraz sonra da odadan Toprak çıkmıştı ama o benim olduğum yönün tersi yönde hareket etmişti. Eve düz yoldan girdiğini zaten düşünmüyordum. Kesinlikle başka bir girişi vardı evimin... Benim bilmediğim bir çıkış.


Ne mi yaptım?


Tabii ki de onu takip etmeye başladım. Koridorda yavaş adımlarla ilerliyordum. Onun adımları benim aksime daha hızlı ve sessizdi. Ben nefesimi bile tutuyordum açık vermemek adına.


Evin daha önce hiç kullanıldığını görmediğim karanlık bir koridora girmişti. Ben de peşinden. Karanlık olsa da o kadar da korkutucu değildi. Yaptığımız şeyler bunlardan daha karanlıktı. Korkmaya lüzum yoktu.


Koridor daha da karanlıklaşırken karşıma üç tane yol ayrımı çıktığında donup kaldım. Hangisini seçmişti? Ayrıca benim evimin içerisinde nereye çıktığını bilmediğim üç koridor mu vardı? Peki ya bundan benim neden haberim yoktu?


Tam oflayarak geri dönüyordum ki sağ bileğime bir el dokundu. Ardından da bileğimi sarıp sarmaladı. Ben ne olduğunu anlayamadan karanlık koridorda ilerlemeye başlamıştık. Fark etmişti değil mi beni? En başından beri farkındaydı!


Sanırım çevremdeki insanların benim gibi birer ajan olduklarını unutmamam gerekiyordu! Kendime hatırlatma koysam iyi olacaktı!


Kapıya benzer bir şeyin önüne geldiğimizde Toprak sadece bir iki şey yaptı ve kapı birden sessiz bir şekilde açıldı. Hatta açıldığını bile içeriye vuran sokak lambasının ışığından anlamıştım.


Sokak lambası mı?


Ne ara gece olmuştu? Bu kaza olayı, abilerimin ısrarı ile bir sürü sakinleştirici yemem benim iyice zaman algımı bozmuştu. Farları yanan bir arabanın önüne gelene kadar ne o ne de ben konuşmuştum. Hâlâ bileğimi tutuyordu ama canımı yakmıyordu. Arabanın önüne geldiğimizde bileğimi bırakmış ve arabaya yaslanmıştı.


"Beni neden takip ediyordun sevgili sahte sevgilim?"dediğinde gözlerimi devirmiştim.


Sevgili sahte sevgilimmiş... Gösterecektim ben sana sevgilisini de sahtesini de...


İşte görev diye susmak zorundaydım.


"Seni takip etmiyordum!"dedim. Umarım çok yalan söylemek zorunda kalmam yoksa her an bir yıldırım düşebilirdi başıma...


"Tamam... Etmiyordun diyelim de koridorda ne işin vardı peki?"demişti sırıtarak.


Düşün Eliz düşün...


Ne işim olabilirdi orada?


"Yolumun üzereydi ayrıca!"diyerek ona doğru bir adım atmıştım."Sana ne bundan Atılgan? Ben sana hesap vermek zorunda mıyım? Neyimsin sen benim?"dediğimde yüzündeki o alaycı gülümseme silindi. Yerine daha sert bakan bir adam geldi. Duygularını çok güzel bir şekilde gizliyordu.


"Eliz... "demişti arkadan bir ses. Kafamı çevirdiğimde dedelerin bize doğru geldiğini fark etmiştim.


Dedem dedesine bir şeyler söyledikten sonra ayrıldılar. Toprak dedesinin işaretiyle arabaya binmişti. Dedem yanıma geldiğinde ona soru soran gözlerle baktım.


Bu evde garip şeyler dönüyordu ya neyse...


"Sor sor içinde kalmasın..."dedi dedem çıktığımız deliğe geri girerken. Karanlık koridorda yan yana yürümeye başladık.


"Bu iş... Aklıma yatmıyor dede... Bak itiraz etmek gibi bir hakkım yok... Biliyorum... Ama bu duruma insanları nasıl inandıracağız?"dediğimde dedemin odasına yaklaşmıştık.


Dedem odaya geçip kapıyı kapatana kadar cevap vermedi.


"Kimsenin birden inanmasını beklemiyoruz kızım..."dedi ve koltuğuna oturdu. Ben hâlâ anlamamış gözlerle ona bakıyordum." Şöyle düşün..."dediğinde çekmecesinden bir kutu çıkardı. Kutuyu açtı ve içinden altı tane domino taşı aldı. Kutuyu kapatmadan yana iteledi. Ben ise bu sırada masaya yaklaşmıştım. Dedem dikkatle dizdi taşları. Ben de dikkatle onu izledim.


"Şimdi bu taşların arasından bir tanesini al... Ama ortadakilerden birini seç!"dediğinde istediğini yaptım ve baştan üçüncü taşı seçtiğimde dedemin gözlerinden bilmediğim, anlam veremediğim bir duygu geçmişti.


"Şimdi iyi izle kızım..."dedi ve en baştaki taşı devirdi. Benim aldığım taşın olduğu yere kadar hepsi olması gerektiği gibi devrildi ama benim aldığım taştan sonrakiler devrilmediler.


"Anladın mı?"dediğinde dedem gülümseyerek başımı salladım. Tabii ki de anlamıştım. Domino taşı etkisiydi bizim de yapacağımız şey...


Dedem diğerlerini odaya çağıracağını söylemişti. Bana da bu akşam için hazırlanmam gerektiğini belirtmişti.


Dedemin odasından çıkarken resmen sırıtıyordum.


Ben uzun zamandır kurumdaki casusu arıyordum saman altından. Bu konuda bana en çok yardım eden kişi Lorenzo idi. Şimdi ise amacıma ulaşmak için yapmam gereken tek bir şey kalmıştı.


Bir aşk oyunu... Aşk gibi güzel ve bir o kadar tehlikeli gelen bir duyguyu bu işlere alet etmek ne kadar doğruydu? Orası tartışılır bir konuydu. Peki bu oyun benim için ne kadar zor olabilirdi ki? Aşık olursam sıkıntı olurdu ama olmayacağıma göre sıkıntı da yoktu.


Saatler birbirini kovalarken zaman gelmişti. Hepimiz evden ayrı ayrı çıkmıştık. Her zaman bir tedbir almak gerekiyordu. Biz birer ajandık. Her ne kadar kamera önünde boy göstersek de birer ajan kimliğimiz vardı.


Dedeme ait bir restoranda toplanacaktık ve ben geç kalmış sayılırdım. Her ne kadar abilerim bu kol ile kullanmama izin vermeseler de ben bir şekilde ikna etmiştim ama onlarda bana yemin ettirmişlerdi. Normalde elli kez gidip geleceğim yolda altmış ile gidiyordum. Kaplumbağa bile benden hızlı hareket ediyordu resmen. Ben bu hallere düşecek insan değildim de işte yemin etmiştik. Zaten gırtlağıma kadar günaha batmıştım bir de yemin bozarak cehennemi garantilemek gibi bir niyetim yoktu.


Sonunda restorana gelmiştim. Herkesin içeride olduğu ortamda sadece benim topuk seslerimden anlaşılıyordu. Üzerimde siyah , dar bir elbise vardı. En uygun bunu bulmuştum. Karalar bağlamalık bir ortam vardı içerde çünkü.


Kapıdan girdiğim anda herkesin bana baktığını anlamıştım. Ortada up uzun bir masa... Masanın iki yanında ise birbirine öldürücü bakışlar atan iki aile... Birisi bir şey dese hepsi onu öldürecek gibi duruyordu. Yol yakınken kaçsa mıydım?


"Aklından bile geçirme Eliz..."diye seslenerek ortamdaki sessizliğe son verdi dedem.


Bu adam da be yapsam anlıyordu ya...


Somurta somurta benim için ayrılan kısıma geçtiğimde dedemin yanında oturmuş oluyordum.


"Burada ne döndüğünü birisi anlatabilir mi artık?"dedi Atılgan ailesinden ismini daha öğrenmediğim siyah saçları onlarla yarışır koyuluktaki gözleriyle bizi inceleyen şahsiyet.


"Onunla aynı fikirde olmak istemezdim lakin neden buradayız?"demişti Emel elindeki bıçağı bir o yana bir bu yana döndürürken.


Umarım bizi de döndürmez!


" Anlatacağız çocuklar... Önce bir tanışsa-"derken dedemin lafını bölmüştü Alp.


"Ne tanışacağız dede... Şu anda düşmanım ile aynı masadayım ve ben buna bir anlam veremiyorum!"demiş ve ayağa kalmıştı. Onun kalktığını gören karşı takımdaki bir diğer kişi de ayağa kalktı. Emel'in üzülerek aynı fikirde olduğu kişiydi.


"Evet! Ben şu anda neden düşmanım ile aynı havayı soluyorum mesela?"demişti.


Dedelerin sinirlendiklerini hissedebiliyordum. Şu anda görev için toplanmıştık ve onlar bilmeden üslerine karşı çıkıyorlardı ki bunun sonucu ağır olabilirdi. Ayağa kalktığımda herkesin bakışı bana döndü.


"Önce bir dinlesenize..."dediğimde abilerim ve Alara bana tip tip bakarken Emel bıçağı daha da sert çevirmeye başladı. Birazdan belalıyım kızım anlasana diyerek ortama giriş yapacak gibiydi.


"Dinleyince ne olacak? Hem sen onları mı savunuyorsun?"dedi Alp.


"Eliz?"demişti Alara ayağa kalkarken.


"Sen şimdi bu tipsizi mi savunuyorsun?"demişti Emel karşısında oturan ve ayakta bekleyen siyah gözlü çocuğu göstererek.


"Sen bana tipsiz mi dedin az önce?"dediğinde ileri doğru eğilmişti çocuk.


"Evet!"demişti Emel.


"Kaaan!"diyerek ayağa kalmış ve onu geri çekmeye çalışmıştı yanında oturan kıvırcık saçlı kız.


"Ne Kaan ne? Bana tipsiz dedi Büşra!"demişti Emel'in tipsiz olduğunu savunduğu Kaan. Yağız abim Emel'i, Kaan'ı da Büşra olduğunu öğrendiğim kıvırcık kız tutuyordu. Abilerim ise Toprak ve onun yanında oturan siyah saçlı bir kızla tartışıyordu.


"Duydum ama boş boş konuşulan şeylere mi kulak asacaksın?"dediğinde Büşra, Emel hemen girdi lafa.


"Boş boş laflar derken? Ben burada tek boş görüyorum o da bu!"dedi Emel ve Kaan'ı gösterdi. Uzunca bir sessizlik. Yani saniyelerdi aslında ama bana upuzun gelmişti.


"Sen ba-... Bana boş dedi Toprak!"diyerek Emel'i şikayet etti Kaan. Ağlanacak halimize gülmek istiyordum şu anda.


"Otur Kaan... Konuşacaklarımız var!"dedi Toprak derin bir nefes alarak.


"Bak beni burada bir dakika daha kimse tutamaz tamam mı?"dedi Kaan.


"Tutan vardı sanki! Kapı orada!"dedi Emel.


"Bak sen bana ikidir laf atıyo-"derken Kaan onun sözünü Alara kesti. Yağız abimde hemen ayaklandı. Valla kimin oturup kimin kalktığını karıştırmış durumdaydım.


"Atarsa atar... Ne yapacaksın?"dedi Alara.


"O ne yapar bilmem ama sen karşıya atlayamazsın! Duydun mu beni?"dedi Yağız abim.


"Atlarım! Sen bana karışamazsın! Tamam mı?"dedi Alara. Alara'ya şu anda elleyen yanardı.


"Değil tamam falan..."diyerek Alara'yı başka bir tartışmaya soktu Yağız abim. Diğer tarafta başka konular dönüyordu.


"Bak bunun gerçekten psikolojisi bozuk! Alev sen anlarsın! Bak şuna... Manyak bu!"dedi Kaan Emel'i göstererek. Alev dedikleri kişi Kaan'a göz devirip önüne dönerken Kaan daha da çıldırdı.


"Of Kaan... Bir susmadın!"dediğinde Büşra dedelere bir göz ucuyla baktım.


Dedeler ya sabır dilerken benim de onlardan farkım yoktu. Yerime oturduğum gibi dedeme baktığımda derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.


"Kurumda bir casus var!"dediğinde artık bütün bakışların hedefinde o vardı. Herkes donmuş bir şekilde ona bakakaldı.


Rönesans tablosundan farkımız yoktu!


Şu anda gelip bizi çizseler rönesans dönemi tablolarının yanında asla sırıtmazdık!


"Af buyur dedeciğim?"dedi Alp. Dedem ağzının içinde bir şeyler geveledi ama bunun iyi şeyler olduğunu düşünmüyordum.


"Nasıl?"dedi Kaan.


"Oturursanız size anlatırız... Eğer bu masada karşılıklı oturmak istemiyorsanız da kapı orada! Yalnız bu kapıdan bir kez çıkarsanız kuruma da giremezsiniz!"demişti Ziya Atılgan.


Herkesin aynı anda oturmasıyla yer bir titremişti resmen. Herkesin bakışları masanın iki ucunda oturan dedeler arasında gidip geliyordu. Sadece ben ve Toprak sakindik. Masaya oturduğumdan beri bana bakıyordu. Görmedim sanıyorsa da yanılıyordu. Fark etmiştim ama ona bakmamıştım. Şimdi ise bakma kararı almıştım. Biz bakışırken dedeler kurumun içinde casus ile ilgili sadece ekibin bilmesi gereken kadar bilgiyi onlara anlatmışlardı. Şimdi de en zor kısma gelmişlerdi de biz hâlâ bakışıyorduk.


İlk kim çekecek yarışı falan mı yapıyorduk?


"Peki bu casusu yakalamak için bizi bir araya getirme amacınız nedir? Yani bir grup ile halledilmez mi? Yoksa ortak bir plan mı var?"dedi Yiğit abim.


Sorular... Sorular... Sorular...


Dedeler de çıt yok!


Masada sakin kimse yok!


Ortamda sıcak hava desen... O da yok!


Sıkılmıştım...


Eninde sonunda öğreneceklerdi. Bunu kimden duymalarının ne önemi vardı peki?


"Var!"demiştim. Yüksek sesle konuşmama gerek yoktu. Denizden geçen vapur bile bizim konuşmamızı bekliyordu resmen. Ortalık öyle sessizdi yani.


"Sen bu işin tam olarak neresindesin Eliz? Yine hangi işe atladın?!"demişti Alara. Güldüm.


Neresinde miyim?


İş benim üzerimdeydi resmen. Belli bir konumum yok desem olmaz mıydı?


"Tam olarak ortasındayım... Hatta plan..."dedim ve ayağa kalktım. Valla otururken doymuştum. Bir sürü laf edeceklerdi şimdi. Abimler ayrı, Emel ayrı, Alp ayrı... Alara ise daha da ayrı... O ilk başta bir ne der sonra geriye yaslanıp arkadan benimle sahte sevgililik olayının aslında gerçek olabileceği hakkında onlarca teori yürütürdü. Alara'yı çözmek zordu. Ben yirmi beş yıldır uğraşıyordum ama hâlâ çözememiştim.


Sağ elim ile bir Toprak'ı bir de kendimi göstererek konuşmaya başladım.


"Biz varya... Sevgiliyiz!"dediğimde Kaan içtiği suda boğulurken abilerim öksürük krizine girmişlerdi. Dedelerin yüzünde garip bir ifade vardı ki ben bunu hiç beğenmemiştim. Başıma daha çok işler açacak gibiydiler çünkü. Bu ikisi yan yana gelince daha da korkunç oluyorlardı. Bunu fark etmiştim.


"Magazin de bu kadar tepki verse yeterli olur herhalde değil mi?"dedim. Hem dedelere hem de Toprak'a bakmıştım. Sonra da masanın üzerindeki meyve tabağından bir salkım üzüm aldım ve sandalyemi geri ittim.


"Bir dakika... Nasıl?"derken Yiğit abim.


"Ne demek sevgili?"dedi Yağız abim.


Abilerime kal gelmişti.


Dedeme baktım.


"Bu işi başıma sen açtığına göre... Onları da ikna etmek sana kaldı... Ben kaçar..."dedim ve hızlıca ortamdan topukladım. Yürümek ne kelime resmen koşarak çıkmıştım. Abilerim arkamdan gelmek için içeride bir mücadele veriyorlardı en son. Bu yüzden hızlıca restoranın önüne çıktım ve arabamı getirmelerini istedim.


Yaklaşık beş dakikadır bekliyordum. Üzüm de bitmişti ne yazık ki.


Arkadan gelen sakin adım sesleri yanımda son bulunca gelenin tabii ki de Toprak olduğu konusunda bir kez daha yanılmamıştım.


"Niye geldin peşimden sahte sevgili sevgilim?"dedim gıcık edici bir tatlılık ile. Sadece derin bir nefes almıştı.


"Bir ara konuşmamız gerekiyor... Seni tanımam gerek..."dediğinde onu reddetme isteğiyle yanıp tutuşsam da insanları kusursuz bir şekilde kandırabilmek için birbirimizi de kusursuz bir şekilde bilmemiz gerekiyordu.


"Yarın kurumda yeni ajanlar olarak girişimiz olacak ve muhtemelen ardından da üç günlük uzun bir toplantı..."dediğimde o devam etti.


"O toplantılarda bizim de olmamız gerekiyor ama olmasak..."demiş ve göz kırpmıştı. Şu anda bana aşırı derecede samimi gelmesi normal miydi bilmiyorum ama çok sıcak bakıyordu.


"Manşetlere kaçak aşıklar diye de düşeriz..."dedim ve göz devirdim. Ajan olmuştuk ve artık medyanın da gözü önündeydik çünkü biz her ne kadar kurum gizli bir teşkilat olsa da medya yüzü olan da bir yapılanmaydı. Artık dedelerin son grup ajanları olarak bazı görevlerimiz olacaktı. Yetkilerimkz son grup ajanları olduğumuz için fazla olacaktı.


Arabam geldiği için o cevap verememişti. Arabama ilerlerken sargıda olmayan kolumdan yakaladığı için ilerleyememiştim aslında.


"Sen bu kolla nasıl araba kullandın? Bir kaza daha mı yapmak istiyorsun?" dediğinde etrafı gözlerimle bir taramış ve ona doğru bir adım atmıştım. Çok yakındık ve bu...


"Ne dediğine dikkat et istersen Atılgan... Seninle daha önce karşılaştığım ve üstüne kaza yaptığım ortaya çıkarsa bunu senden bilirim... Emin ol bunun ortaya çıkmasını istemezsin!"demiştim kulağına doğru. Beni geri çeken ise onun değil başka birinin seslenmesiydi.


"Abla bunu da çektimm!"diye bağıran bir sokak çocuğuydu. Dışarı çıktığımda o gelene kadar sokakta bekleyen çocuklardan birine telefonumu vermiştim ve bizi çekmelerini istemiştim.


Geri çekildiğimde Toprak hâlâ hayatı sorguluyordu sanırım. Çocuk yanıma geldiğinde telefonumu aldım ve arkadaşları ile birlikte restorana geçmesini söylemiş ve kapıdaki korumalardan birini onlar için görevlendirmiştim. Telefonumu çantaya koyup bakışlarımı ona kaldırdığımda o bana bakıyordu. Hem de gözlerinde ne olduğunu okuyamayacağım bir şekilde.


"Sen..."derken ben lafa girmiştim.


"Beni hafife alıyorsun Atılgan..." demiştim. Bu onun için yeterli olmuştu sanırım.


⛈️🌧️⛈️🌧️⛈️🌧️⛈️🌧️⛈️🌧️⛈️🌧️⛈️🌧️


Hepimiz masanın etrafında toplanmış öyle sessiz sessiz duruyorduk. Herkesin bakışları bendeydi. Bu sahte sevgililik olayı ile ilgili konuşmak istiyorlardı ama nasıl soracaklarını da bilemiyorlardı. Kıvranıp duruyorlardı.


Arabama bindikten sonra direkt olarak eve gelmiştim. Onların gelmesini de çalışma odamızda beklemiştim. Onlar ben geldikten iki saat sonra gelmişlerdi. Dedeler onlara plandan ne kadar bahsetmişlerdi bilmiyorum...


Ama kafalarının içinin çorba gibi olduğuna eminim!


"Sorun hadi... Geldiğinizden beri kıvranıp duruyorsunuz..."dedim ellerimi masanın üzerine vurarak.


"Balım... Çöreğim... Pastırmalı böre-"dediğinde Yağız abimin sözünü kestim.


"Abiii sadede gel..."dedim birden. O liste uzayıp gidecekti. Kendine zaman yaratıyordu sadece. Emel çiçek olmuş bir şekilde masanın üzerindeki elmayı mikroskop altına almış durumdaydı. Alara ve Alp birbirleriyle itişip kakışıyorlardı. Yiğit abim masaya kafasını koymuş duruyordu. Masanın altından sıktığı yumruğunu göremesem de hissediyordum.


Yiğit abim başını masadan kaldırdı ve kahverengi gözlerini bana doğrulttu. Yağız abimin yapamadığını o yaptı.


"Annem ve babam öğrendiğinde ki amacınız da bu zaten... Herkesin öğrenmesi... Sana karşı olacak tavırlarının farkında mısın?"dedi. Bunu hesap sorar gibi değilde yumuşak bir şekilde söylemişti. Beni benden çok düşündüklerinin farkındaydım ama ben dedikleri şeyi düşünmemek için bin takla atıyordum.


Derin bir nefes aldım ve geri yaslandım. Elim boynuma gidip kolyem ile oynamaya başladım.Aynı zamanda bacağım da sallanmaya başlamıştı. Stres olduğumda böyle olurdu hep.


"Bilmiyorum... Beni evlatlıktan bile red edebilecek konumda olacaklar... Aralarındaki meselenin de boyutunu tam olarak bilmediğimiz için..."dedim ve ellerimle yüzümü sıvazladım."İnanın bu sefer tepkileri nasıl olur bilmiyorum ama ben bu casusu bulmak için onların bana cephe almasına da razıyım..."dedim. Başlarını salladılar.


"Biz senin her zaman yanındayız kuzi... Seninle araları bozulursa bizim de bozulur..."dedi Alp. Sadece tebessüm ettim. Olmaz öyle şey demeye bile gerek yoktu çünkü bana fikrimi soran yoktu. Sorsalarda bir değeri olmazdı. Yine benim yanımda olurlardı.


"Bu casusu bulmayı neden bu kadar çok istiyorsun?"demişti Emel elmayı incelemeyi bırakıp bana bakarak. Kaşlarımı çattığımda Alara konuya dahil oldu.


"Dedem uzunca bir süredir bu durumun farkında olduğunu ve bu yüzden seni seçtiklerine dair bir şeyler dedi..."


Kafamı salladım. Onlara yalan söyleyemezdim. Söylesem de anlarlardı.


"İçimde... Garip bir his var çocuklar. İstemesem de kendimi bu casusu ararken buluyorum!"dedim ve kalbimin üzerine elimi koydum."Burası bir şeyler hissediyor..."dediğimde hepsinin kaşları çatıldı.


"Senin hislerin kuvvetlidir de kuzi... Aşık olmadığına emin misin?"dediğinde Alp ona masanın üzerindeki elmayı alıp fırlattım ama kurum yüzünden gelişen reflekleri onu kurtardı ve elma yeri boyladı.


"Tamam ya şaka şaka... Sen gül diye!"dedi ve dudaklarını büzdü. Hepimiz gülmeye başladık. Hepimizin sinirleri bozuktu zaten.


"Onlarla nasıl olacak peki? Bir süre sonra anlaşmak zorunda kalacak gibiyiz..."dedi Emel. Toprak ve ekibini kastederek.


Yavaşça ayağa kalktım. Toprak konusundaki hiçbir şeyden emin değildim. Onu tanımıyordum ve ne yapacağını anlayabilmem için biraz daha gözlem yapmam gerekiyordu. Bu yüzden şu anda sorulardan kaçmak en iyisiydi. Hem saat de geç olmuştu. Yarın erken kalkmak lazımdı.


"İki hafta... İki hafta içinde biraz uzaktan gözlem yapacağız... İki haftanın sonunda istemeden de artık bir takım olmuş olacağız!"derken kapıya yönelmiştim. Kaçtığımın farkındalardı ama bu seferlik olsa gerek görmezden geldiler.


Odama geldiğimde telefonuma bir mesaj düşmüştü.


********78: Uzun süre oldu hayatım... Ne zaman buluşuyoruz? Seni özledim...


Gözlerimi devirirken dolabıma yöneldim ve elbise seçmeye karar verdim. Aynı zamanda da Alp'ten daha önce doküman hâlinde istediğim dosyayı okuyordum. Alp'in sadece bulduğu ama içeriğini kesin olarak görmemesini istediğim dosyalardı. İçeriğini okumadan da ne yazdığını anladığını biliyordum. Alp'in asla hafife alınmayacak bir zekası vardı.


Kısa bir mesaj çektikten sonra elime aldığım bordo elbiseyi hemen giydim. Uzun kahverengi saçlarımı açıp maşa ile biraz dalga yaptıktan sonra hafif de bir makyaj dokundurdum yüzüme.


Sonrasında ise klâsik evden kaçma taktikleri bilmem kaçıncı video...


Arabama bindikten sonrası çok rahat bir şekilde gelişmişti. Şu anda bir gece kulübün önünde magazinlerin dikkatini çekecek bir olayın olmasını bekliyordum. Burada olduğuma dair bir kanıt olmamalıydı. Çantamdan telefonumu çıkardım ve hemen işimi kolaylaştıracak o kişiyi tuşladım.


"Lorenzo... Evet bana yazdı... Mekanın önünde-.. Teşekkür ederimm... Kame-.. Tamam tamam..."dedikten sonra kapattım.


Zaten konuşmama izin vermemişti. Alışmıştı bu duruma çünkü. Magazin ekipleri kapıdan uzaklaşırken dışarıyı gören kameranın da ışığı nihayet sönmüştü. Lorenzo işini gerçekten de çok hızlı ve iyi yapıyordu.


Arabadan indim ve hızlıca mekana girdim. Bar kısmına doğru ilerlediğimde beni beklediğini gördüm. Pars. Pars Göçek. Benimle iletişime geçmek için epeyce uğraşmış bir insandı ve nihayetinde de bir aydır konuşuyorduk. Daha doğrusu o konuşuyor ben dinliyordum.


Beni görünce kaçıncıyı içtiğini bilmediğim ama buram buram alkol kokması tek bir seferde olmadığını kanıtlar nitelikteyken bana sarılmaya kalkmıştı. Tabii ki buna izin vermedim ve omuzundan ittirdiğim gibi yerine geri oturttum. Normalde bu kadar kolay yerine düşecek bir insan değil gibiydi ama içtiği alkolden dolayı böyleydi. Yanındaki boş sandalyeye oturdum ve içmemek üzere bir sipariş vererek ona döndüm.


"Bekledim... Seni çok bekledim be Elfin... Neden bana bu kadar uzaksın?"dedi. Bunları bile zar zor duymuştum. Elfin. Kendimi Elfin diye tanıtmıştım. Gerçek isim vermek sıkıntıydı. Gerçek ismimi bildiğine emindim ama benim söylediğim isimden devam etmek kendi tercihiydi sanırım.Ben şu anda normal bir ilişki randevusunda değildim. Bir iş üstündeydim.


"Özür dilerim Pars... İşlerim vardı... Seni aksattım ama hep aklımdaydın..."dedim.


Allah'ım sen günah yazma ya rabbim!


"Sen de hep benim aklımdaydın... Hep..."dedi ve bana doğru yaklaşmaya başladı. Elimden bir kaza çıkacak gibiydi bu gece. Ellerimle yine onu geri uzaklaştırdım ama bu sefer geri gitmek gibi bir niyeti yoktu.


"Neden hep kaçıyorsun Elfin?.. Beni istemiyor musun?.. İstiyorsun... Söyle..."


Sadece sabır dileyerek bir kez daha ittim ama bu seferde ellerini bileklerime doladı. Bu kadar kalabalık olmasıydı o zaman görürdü gününü!


"Ya da söyleme... Kendim öğreneyim..."dediğinde artık çok yakındı ama o sırada aramıza bir el girdi. Sonra da Pars üzerimden çekildi. Ardından da yüzüne yediği bir yumruk ile yere düştü.


Herşey bir anda olmuştu!


Ne olmuştu be deminden?


Hızlıca yerimden kalktım ve bu karmaşaya sebep olan kişiye baktım. Neyse ki müzik sesi fazlaydı ve magazine dair bir belirti yoktu ama bu olmayacağı anlamına gelmiyordu. Bileğine doladığım parmaklarım ile onu çekiştirmeye başladığımda bana zorluk çıkarmadı ve peşimden ilerledi. Mekanın arka kapısından çıktığımızda bileğini bıraktım ve ateş çıkmak üzere olan gözlerim ile onun da benden farklı olmayan gözlerinin içine baktım.


"Senin ne işin var burada? Ayrıca o içeride yaptığın da neydi? Sen bu sevgililik olayına fazla kaptırdın kendini farkındasın değil mi? Ha eğer değilsen de ben sana çok güz-"dediğimde sırtım bir anda duvarla buluştu.


Kendimi kaybetmiş bir şekilde konuşurken ne ara dibime girmiş ve beni köşeye sıkıştırmıştı? Şu anda konumuz gerçekten bu muydu?


"Ne yaptığını sanıyorsun sen?"dedim ve elimi kaldırdım ama bileğimi daha kaldıramadan yakaladı. İkimizde birbirimize bakıyorduk. Bakışlarında garip şeyler vardı. Anlamadığım. Ya da anlamak istemediğim şeyler.


"Burada ne işin vardı dedim!"diyerek üstüne gittim.


"Senin ne işin vardı? Ya da ben gelmesem ne olacaktı?"dedi ve yutkundu. Ne anlatmak istediğini anlamadan kendi bildiğimi okudum. İması hoşuma gitmemişti. Bacağımı kaldırıp ona vuracağım sırada bacaklarını bacaklarıma yasladı. İşte tam şu anda kesinlikle köşeye sıkışmıştım.


"Ne anladıysan o..."dedim dişlerimin arasından. Derin bir enfes aldı.


"Yani onu öpecektin..."dediğinde bileğimi bıraktı ve geri çekildi. Bakışları ise gayet donuktu.


Allah kahretsin ki yanlış anlamıştı.


Benim neden bütün işlerimi Sarp'a sarıyordu?


"O aklından ne geçiyor bilmiyorum ama sandığın gibi değil..."dedim sinirimi saklamaya çalışarak. Saklandığıma emin değildim.


"Ben anlayacağımı anladım hadi gidelim..."demişti ama bunu çok soğuk bir şekilde demişti. Sinirleniyordum ve yanlış anlaması da ayrıca sinirimi okşuyordu. Arkasını dönüp giderken kolundan tuttum ve ona doğru iki büyük adım atarak tam önüne geçtim. Aramızdaki mesafe... Mesafe var mıydı ki?


"Yanlış anladın diyorum... İş üzerindeydim..."dediğimde bakışları sonunda gözlerimi buldu.


Bir de bunun tripleri ile uğraşacaktım. Oldu! Başka?


"Sen her işin ile böyle haşır neşir misin?"dedi yüzüme eğilerek.


"İşimin ne olduğunu bilmiyorsun! Ayrıca sen beni nasıl buldun diyeceğim ama bulman değilde öğrendiğin kişi asıl önemli olan!"


"Deden ve dedem... Birbirimizin arkasını kollamamızı istiyorlar ve bu gece evden birden çıkmışsın... Kimsenin de haberi yokmuş ayrıca ailen de eve döndüğü için abilerin de gelememişler peşinden! Seni şu anda odanda uyuyor sanıyorlar..." dediğinde yüzüm girdiği şekiller artık onu nasıl keyiflendirdiyse baya bir mutlu olmuştu. Sırıtıyordu resmen.


"Gitmem gerek... Ve sen bana bunu daha yeni mi söylüyorsun!"dediğimde geri çekilmeme izin vermedi.


"Eliz..."dedi. Kaşlarımı çatarak cevap verdim.


"Efendim sahte sevgilim Toprak..."


"Şu iş bitene kadar bu işlere bulaşmasan olmaz mı? Magazin falan... Zaten iki hafta sonra haşır neşir olacağız... Birazcık dinlenmiş olursun ha ne dersin?"dedi deminki ifadesine zıt bir şekilde. Baya sakin konuşuyordu.


"Bakarız!"dedim ve geri çekildim. En azından ters bir cevap vermemiştim.


Onu arkamda bırakmadan öncede göz kırpmıştım. Yanlış görmediysem dudaklarında oluşan gülüş çoğu şeyin habercisi gibiydi...


Instagram: biraksamsefasitohumu


💙🔥🖤


Loading...
0%