Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm ~ Gerçekler

@feusa

Ortamı aydınlatan sadece üzerimize üzerimize patlayan beyaz flaş ışıklarıydı. Boy boy fotoğraflarımız çekiliyordu her bir taraftan. Müziğin sesi artık baş ağrıtıcı olurken biz öylece duruyorduk.


Hiçbir temasımız yoktu onların düşündükleri gibi.


Herkes birbirimizi öptüğümüzü sanıyordu ama biz öylece bekliyorduk. Benim ellerim onun ensesini sıkıca tutuyordu. Onun da elleri benim yüzümü. Saçlarım iki yandan bir açık vermemizi engellemek amacıyla perde görevi görüyordu.


"Çok güzel olmuşsun... Elbiseni beğendim."dediğinde güldüm ve bu hoşuna gitti.


Herkes ne sanıyordu biz ne yapıyorduk ve sanırım tertemiz delirmiştik.


"İltifatın için teşekkürler... Elbiseyi birlikte seçmiştik zaten!"dediğimde kafasını salladı.


Birlikte kaldığımız süre boyunca bu geceyi planlanmıştık.


Elbisem...


Saçlarım...


Makyajım...


Hepsi planlıydı.


"Şu glosu bir eve gidelim hemen çöpe atacağım... Canımı yakıyor..."dedim. Gerçekten dudaklarım cayır cayır yanıyordu ve kızardıklarına emindim.


"Şu anda gayet şiş gözüküyorlar..." dediğinde bakışlarının dudaklarımda olduğunu yeni fark etmiştim. Artık ayrılmamız gerekiyordu.


"Hadi şu işi bitirelim ama baştan söyleyeyim bu gece beni toplamak zorunda kalabilirsin..."dedim ve ondan ayrıldığım gibi kurumun girişine yöneldim. Kimseye bakmadan. Göz teması bile yoktu ama başım dikti. Asla başımı öne eğmezdim. Her ne yaparsam yapayım...Korumalar magazini engellediği için kurumun girişi açıktı. Işıklar yanmadan önce içeri girmiştim nihayetinde ve benim arkamdan gelen tonlarca kişi olduğuna emindim. Özellikle de ailemin.


Kurumun tenha bir köşesine geldiğimde babamın sesi kulaklarımı doldurdu. Derin bir nefes aldım. Sakin olacaktım ve bu gece hayatımın en güzel oyunculuğunu çok kötü bir oyun için harcayacaktım.


"Eliz demin olanlar da neydi? Eliz yüzüme bak!"dediğinde yüzümü ona döndüğümde tahmin ettiğim gibi herkes buradaydı.Babamı ilk defa bu derece sinirli görüyordum. Tek o değil hepsi öyleydi.Bu durumdan tek zevk alan Sinemdi ve benim canımı sıkan tek şey de onun bu olaydan zevk alacak olmasıydı.


"Onun kim olduğunu biliyorsun değil mi?"dedi amcam Cem.


"Sen dur Cem... Bana bu gece hesap verecek önce! Onun kim olduğunu elbette biliyor ve bu yüzden suçlu bakıyor zaten!"dediğinde babam kalbim sızlamaya başlamıştı. Beni bu kadar iyi tanıyıp gerçekleri görememesi de ayrı üzücü bir olaydı. Suçluydum. Biliyordum ama onun düşündüğünü şeyleri düşünmesine neden olduğum için suçluydum. O ise düşündüğü şeyleri yaptığımdan suçlu olduğumu sanıyordu.


İşte tam da burada yol ikiye ayrılıyordu.


"Onun bir Atılgan olduğunu biliyorum..."dediğimde sesim kendimden çok emindi. Omuzlarım dikti. Başım asla eğilmemişti. Şu anda değil ama sonrasında yıkılacağıma adım kadar emindim.


"Kızım... Sen ne yaptığının farkında mısın?"dedi annem üzerime yürüyecekken abilerim tarafından durduruldu. Onlar bana güven veren bakışlar sunuyorlardı şu anda. Aynı zamanda sorguladıklarına da emindim çünkü ne şekilde manşet olacağımızı onlar da bilmiyorlardı.


"Evet!"dediğimde babam bir hışımla konuştu.


"O bizim düşmanımız Eliz ve sen bu düşmanlığı biliyorsun!"


"Ben değil sizler düşmansınız... Ben hiçbir zaman düşman olduğumu söylemedim!"dediğimde hepsi donup kaldı.


Ödüllük oyunculuğuma hoş geldiniz...


"Onlara düşman değil misin?"dedi halam.


"Siz onlarla düşman olabilirsiniz bunu saygı duyarım ama benim onlarla düşman olmam için bir sebep yokki!"


"Ne demek yok?"dedi annem feryat eder gibi çıkmıştı sesi.


"Aranızdaki düşmanlık neyin nesi? Hiç anlattınız mı? Sadece düşmanız! Uzak durun! Konuşmayın! Aynı ortamda olursanız o ortamı onalra zindan edin!"


"Bilmediğin şeyler hakkında çok kesin konuşuyorsun!"dedi yengem.


"Bildiğim tek şey onu sevdiğim ve onun bana düşman olmadığı!"dediğimde babam delirmiş gibi güldü.


Ailecek nasıl deliriyoruz izleyin...


"Sevdiğim diyor Cem... Çıldıracağım! Kızım sen ne dediğinin farkında mısın? Bir Atılgan'ı seviyorum diyorsun! Ne zamandır tanıyorsun onu? Ne kadar vakit geçirdin de tanıyorsun onu... Eliz... Lütfen bunu yapmadım de! Böyle bir şey olmadı de! Sen iki haftadır onunla mıydın?"dediğinde herkes şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Ben de tık yoktu.


"Evet... Onunlaydım!"dedim. Babam bana doğru bir adım attı. Yalan yoktu. Tek bir yalan vardı.


"Yalan söylüyorsun Eliz... Tanıyorum seni... Anlarım yalan söylersen..."dedi babam. Gözlerindeki kırgınlık beni yerin dibine dibine sokarken soğuk bakışlarımda değişme yoktu.


"Tanımıyormuşsun demekki baba!"dediğimde birden bağırdı.Sondu. Normalde irkilirdim ama şu anda ne yapsa kabulümdü.


"Baba deme bana!"diye bağırdı.


"Ne dememi bekliyorsun? Babamsın!"dediğimde tekrar sesini yükseltti ve bu artık bardağın taştığını gösteriyordu.


"Baban falan değilim! Ne ben senin babanım... Ne de sen benim kızımsın! Duydun mu beni Eliz Erçil Karayel! " dediğinde kendimi bırakmamak adına zor duruyordum ama tırnaklarım çoktan elimi kesmeye başlamıştı.


"Ne dediğinin farkında mısın?"dedim ona doğru bir adım atarak. Yanlış yapıyordu ve ileride canı çok yanacaktı. Yanıyordu ve yakıyordu beni de ama ben ilk defa beni yakan birinin yanmasını istememiştim.


"Evet! Hem de hiç olmadığım kadar... Belki de şu anda en doğru kararları veriyorumdur. Gidebilirsin... Artık bir baban yok!"dedi bana doğru bir adım atarken. O üzerime gelse de ben geri adım atmıyordum.


"Senin gibi bir kızım olduğu için kendimden utanıyorum... Keşke seni o gün hiç kur-"dediğinde dedemin o gür sesi duyuldu.


"Ömer... Sakın o cümleyi tamamlayım deme!"dediğinde babamın hedefinde artık dedem vardı.


"Senin için hava hoş tabi baba! Sen zaten onlarla hiçbir zaman aranı bozmadın! Sana bir şey diyemem ama o bana bunu yapamazdı. Kendi felaketinde ilerliyor!"dedi babam.


"Ve sende ona destek olmak yerine karşı çıkıyorsun!"dedi dedem beni korumak için.


"Ben onu artık tanımıyorum! Hatta sildim! İstediğini yapabilir... İstediği gibi yaşayabilir! Bir daha o eve adımını dahi atamazsın! Duydun mu beni!"


"Sen kimi kimin evinden kovuyorsun?" dedi dedem.


"Kızımı!"dediğinde dişlerini sıktı ve devam etti. Keşke etmeseydi."Eliz'i kovuyorum... Zaten orada yaşamıyordu! Kalmama sebebi kuzeni ile ilgili sanıyorduk ama onun derdi başkaymış... Boşuna endişe etmişim... Üzülmüşüm... Değmezmiş..."


Değmezmiş...


"Baba..."dedi Yağız abim. Bakışları ile durdu onu babam.


"Sakın onu savunmayın! Madem bir halt yedi! Kendisi üzerinden gelsin! Gelebilirse tabi! Ama sakın unutma... Arkanda bir baban yok! Onlar seninde yanında olabilir ama ben artık yokum... Sen de benim için yoksun! Benim için öldün!"


Benim için öldün!


"Baba..."dedi Yiğit abim.


Babam çoktan benden uzaklaşmıştı. Ben de geri geri gidiyordum. Bir krizin eşiğindeydim ve onlar da bunun farkındalardı. Kimse olayın büyümesini istemiyordu ama olayın zaten büyüyecek kadar bir durumu kalmamıştı.


Gayet büyüktü.


"Ömer... Yanlış yapıyorsun! Öfken ile hareket ediyorsun!"dedi dedem. Kendini tuttuğu çok belki oluyordu. Şu anda bu olayın içinden çok net bir şekilde çıkardık ama yapmadık. Babamın son öldürücü darbesi ise beni oradan göndermeye yetti.


"Beni diriyken toprağa gömdün. Öldüğümde sakın mezarıma gelme!"dediğinde arkamı döndüm ve hızlı adımlar ile çıkışa yöneldim. Babam arkamdan kendini kaybetmiş bir şekilde saydırmaya devam ediyordu.


"Ömer yeter! "dedi amcam ama durduramadı.


"Onunla iş dışında görüşürseniz sizi de yok sayarım! "dedi babam.


İş ile özel hayatı şu anda bile karıştırmamaya çalışıyorduk. Aman ne kadar da önemli!


Onları artık duyamıyordum. Kurumun ön kapısını elbetteki kullanmadım ama arka kapısına da nasıl ulaştığımı bilmiyordum. Biraz sonra bir araba geldi ve tam önümde durdu. Arabanın içinden inen Toprak hâlâ plana sadıktı. Aynı benim gibi.


İyi misin demedi... Zaten halim ortadaydı...


Konuşmadı... Sadece beni arabaya bindirdi. Kemerimi bağladı. Ben öylece bekledim. Şu anda uyanık olduğumu bile sanmıyordum çünkü bir ölüden farkım yoktu. Yıkılmam sanmıştım ama yıkılmıştım. Yanacağımı biliyordum ama bu kadar acıyacağını beklememiştim. Yol boyunca ne ben ne de o tek kelime etti. Sadece beni izledi. Ben ise dışarıyı.


Evimin önüne geldiğimizde ise arabadan inene kadar bekledi. Koluma girmek istese de izin vermedim. Orada nasıl yıkılmadıysam şimdi de yıkılmayacaktım.


Yukarı çıkana kadar hep tetikte bekledi. Düşersem tutmak için hep arkamdaydı ve dedemi daha iyi anlıyordum. Kapıyı kendi anahtarı ile açtı ve içeri geçtik. İçeri geçen ben değildim.


Dönüm noktası gerçekleşmişti.


Bu ben değildim! Ben bu gece ölmüştüm. Bu Eliz o Eliz değildi! Eliz yoktu artık... Eliz'i el birliği ile yok etmiştik ve kendi yok oluşumda ki en büyük darbeyi ben yapmıştım.


Belki de gerçekten değmezmiş...


Odama geçtim ve üzerimdekileri çıkarıp çöpe attım. Üzerime daha rahat bir şeyler giydim ama ne rahat! Hiçbir şeyin içine sığamadım. Kendimi banyoya attım. Musluğu sonuna kadar açtım. Buz gibi su tepemden dökülmeye başladı. Üzerimdekilerin ıslanması umurumda bile değildi. Olduğum yerde çöktüm. Kaybolmamıştım. Kendimi yok etmiştim ve suyun da beni gerçekten yok etmesini istiyordum. Kendimi ciddi anlamda bıraktım. Beynimde dönüp duran kelimeler de gün yüzüne çıktı kendimi bırakmam ile.


Senin gibi bir kızım olduğu için kendimden utanıyorum...


Değmezmiş...


Öldüğümde sakın mezarıma gelme!


Kulaklarımı kapattım ama yine de duyuyordum.


Sen de benim için yoksun!


Benim için öldün!


Artık bir baban yok!


Susmuyordu kafamın içindeki sesler.


Öldüğümde sakın mezarıma gelme!


Ne ben senin babanım... Ne de sen benim kızımsın!


Su ile göz yaşlarım karışırken suyun sesi çığlıklarımı yutuyordu ve ben...


Yine hak etmemiştim...


Toprak Atılgan...


Suyun sesi yaklaşık yirmi dakikadır kulaklarımı dolduruyordu. Sadece su sesi olsa yine iyiydi. Ağlıyordu. Hem de çok ağlıyordu ve ben bu geceden nefret ediyordum. Kimsenin ağlamasına dayanamazdım. Özellikle değer verdiğim biriyse...Asla!


Odanın içinde dönüp duruyordum. Suyun sesi kesilse içim rahat edecekti bir nebze olsun. Telefonu durmadan çalıp duruyordu. Ekipdeki herkes yüzlerce kez aramıştı ve en sonunda telefonunu sessize almak zorunda kalmıştım. Benim de telefonum çalıyordu ama benimkiler Eliz için arıyorlardı.


Ben ailemi takmayı bırakalı çok olmuştu. Umursamamıştım dediklerini. Annem ben düşman gelin istemem diyerek tepkisini koymuştu. Babam hem düşman kızı olduğu için kızmıştı hem de düşmanın kızını elinde tutacağını söyleyerek sevinmişti ki buna asla izin vermeyecektim. Eliz onun ailesine karşı kullanacağı bir yem haline asla gelmeyecekti.


Telefonum bir kez daha çalarken Alev'in çağrısını artık yanıtlama gereği duymuştum. Bana şu anda en yardım edecek kişi şüphesiz ikizimdi. Ruh halinden en iyi anlayan kişiydi. En büyük hayali psikoloji okumaktı ama şartlar buna ek vermemiş ve ajan olmuştu. Onun bu hayattan sıyrılmasını ondan daha çok istiyordum ama o ben olmadan bu işten çıkmayacağını kesin bir dille belirtiyordu. Nasıl geldiysek öyle gideceğiz diyordu...


"Efendim Alev!"dedim. Koridora çıkmıştım. Eliz'in kapısının önünde mekik dokuyordum.


"Toprak sonunda açtın gerçekten! Nasılsın? O nasıl? Bak ekibindekiler de endişeleniyorlar! Ayrıca bulunmak istemiyorsa neden telefonu açık?"dediğinde istemsizce güldüm.


Eliz'in zekasıyla yarışmak isteyeceğim en son şey olabilirdi.


"Konum saptırıcı var Alev... İstesen de bulamazsın. Ayrıca onun ne durumda olduğunu şu anda ben de bilmiyorum. Odasına kapattı kendini!"


"Kendine zarar vermesin? Pek öyle birine benzemiyor ama şu anda canı çok yanıyor."


"Tam olarak ne konuştuklarını biliyor musun? Ne demişler? Sence yanına girmeli miyim?"dedim sıkıntılı bir şekilde.


"Bilmiyorum ama babası tarafından red yediğini öğrendim ve yanına gir! Ne zamandan beri yalnız? "


"Yarım saatten fazladır içeride. Su sesi geliyor ama bunu sadece sesini gizlemek için yapıyor!"dedim kapının tam önünde duruyordum.


"Sesini duyuyor musun?"dedi Alev endişeli bir şekilde. Şu anda tırnakları ile oynadığına emindim ama emin olduğum başka bir şey daha vardı. Eliz'in sesini duymuyordum artık.


"Kahretsin kapat Alev!"dedim ama onu beklemeden ben kapattım. Telefonu cebime koyarken kendimi sakin olmam konusunda uyarıyordum. Kapıyı üç kez beş kez çaldım ama açılmadı. Onun izin verip vermemesinin bir önemi yoktu artık! İçeri çoktan girmiştim. Odanın içerisindeki banyoya doğru ilerledim. Uygun olmayabilirdi. Bu yüzden kapıyı çaldım ama yine ses etmedi. Başka çarem kalmamıştı.


Kapıyı açtığımda kesinlikle böyle bir şey beklemiyordum. Duş başlığının altına oturmuştu. Dizlerini kendine çekmiş ve kafasını dizlerine yaslanmıştı. Gerçekten dağılmıştı. Beni toplaman gerekecek derken bu kadar kötü olacağını düşünmemiştim. İsmini söyleye söyleye yanına gittim. İsmini söylememi umursamak bir kenara hareket bile etmedi. Korkuyordum ve beni bu hayatta korkutan ikinci kişiydi. Her anlamda...


"Eliz..."dedim ve onu dokundum ama hareket etmedi. Su buz gibiydi. Dolaptaki su bile daha sıcak olabilirdi bu sudan. Suyu sıcak tarafa çevirdiğimde ben de onunla birlikte ıslanıyordum artık. Kafasını dikkatli bir şekilde kaldırdım ama yine bir tepki vermedi. Nefes alıyordu ama bu da zayıftı. Bu şu anda içimi rahatlan tek şeydi ama bayıldığı kesindi. Teni buz gibiydi. Hasta olacağı kesindi.


Kapının arkasındaki havluyu almadan önce suyu kapatmıştım. Onu havluya sararak kucağıma aldım ve koltuğa bıraktım. Zor nefes alıyordu.Titriyordu. Ateşi çıkacaktı. Cebimdeki telefon tekrar çalmaya başlayınca elim ona gitti. Arayan kişi şu anda bana yardım edebilecek tek kişiydi.


Orhan Karayel...


Bu işe kalkıştığım için pişman mıydım? Hayır! Evlatlarım için yine yapardım ama bu işe Eliz'i bulaştırdığım için pişmandım. Onun kırılacağını biliyordum. O da biliyordu ama Ömer'in bu kadar ileri gideceğini tahmin etmemiştim. Ziya ve o da tahmin etmemişti. Ömer hiçbirimizin beklemediği bir tepki vermişti. Kızmasını bekliyorduk elbette ama en değerlisi olan kızını tek bir yanlışta silmesini hiçbirimiz beklememiştik.


Eliz ,Ömer ve Füsun için Yiğit ve Yağız'a göre daha farklıydı. Eliz onların en büyük korkusuydu. Eliz onlar için normal bir bebek değildi. Eliz'i herkesten herşeyden koruyarak ,uzak tutarak yetiştirmişlerdi. Hatta onu ajan yapmamak için türlü yöntemlerde bile bulunmuşlardı. Eliz ve ekibinin görevleri hiçbir zaman kolya değildi. Diğer çaylak ajanlara göre kat ve kat zor görevlerdi. Bunu ayarlayan ise Füsun ve Ömerdi.


Eliz'i bir çok kez tek başına görevlere göndermişlerdi. Kızlarının başına birşey gelmesini bile göze almışlardı o pes etsin diye! Eliz hiçbirini yapmamıştı. Hep burnunun dikine gitmişti. Özellikle Riccardo ile olan özel görevinden sonra çıktığı iki aylık tatili ile anne ve babasına bilmeden meydan okumuştu.


Füsun ve Ömer bir taraftan Eliz'i engellerken ben Eliz'e her zaman olduğu gibi destek veriyordum. Eliz'in hiçbir şeyden korkusu yoktu. Bu gece yıkılacaktı ama yarın hiçbir şey olmamış gibi kuruma gelecekti. Biliyordum. Canı yanacaktı ama herkesi daha fazla yakacaktı.


Yağız ve Yiğit şu anda çalışma odamın içerisinde cirit atıyorlardı. Emek ve Alara öylece duruyorken Alp ulaşamayacağını bilse bile Eliz'in konumuna bakıyordu.


"Delireceğim! Daha demin İzmir'de gözüküyordu! Şimdi Kars'ta görünüyor!"dediğinde Alp dudaklarımda bir tebessüm belirdi. İşini asla riske atmazdı Eliz. Oyunun başında aslında ben değil o vardı ama daha farkında değildi.


"Sinyal saptırıcısı varr..."dedi Alara ellerini saçlarına geçirirken.


"Babam çok ileri gitti!"dedi Yağız. Yiğit tutmasaydı kimse ikisini ayıramazdı.


"Söylesek mi gerçeği?"dedi Emel.


Başımı iki yana salladım.


"Şu anda olmaz... Eliz'i görmek isteyecektir ve Eliz'i önce dağıtıp sonra toplamak aynı anda olmayacak iki şey Emel... Biraz zaman geçsin ona söyleyeceğim..."dedim sıkıntılı bir nefes verirken.


"Babamın bu kadar yükseleceğini tahmin ediyor muydun?"dedi Yiğit.


Başımı iki yana salladım." Sen değil ama abinin bile zar zor hatırlayacağı o olaylar onun en ince çizgisiydi ve ben bile bu kadar ağır konuşucağını düşünmemiştim." dedim. Yağız'ın da o olaydan haberi yoktu. Beş yaşında ya vardı ya da yoktu. Bilmediği şu anda bana attığı sorgular bakışlardan anlaşılıyordu.


"O olayı vakti geldiğinde öğreneceksiniz çocuklar... Acele etmeyin..."dedim.


"Dede... Bizi yanına almıyor... Burada kalmamızı istiyor ama yanlız kalması..."dediğinde Alara sözünü kestim.


"Yalnız değil!"dediğimde hepsinin kaşları çatıldı.


"Toprak ile yaşama... Konusu! Oyun değil miydi?"dedi Yağız zorlukla.


"Hayır... Ben istediğim için onunla birlikte kalıyordu..."dedim. Yiğit ve Yağız'ın derin nefes alış verişleri sadece bana karşı çıkmamak içindi. Eliz'e olan o düşkünlükleri hayran olunası cinstendi.


"İyi ama neden?"dedi Alp hepsinin dış sesi olarak.


" Çünkü bu olaydan sonra siz hemen yanına gidemeyecektiniz... Sizi elbette burada tutmak isteyecekti. Sinem ile olan kavgası olmasaydı da Eliz ile ben kavga edecektim. Eliz ile Toprak'ın aynı evde kalmalarını bir şekilde sağlayacaktık. Siz isteseniz de istemeseniz de onların birbirlerine alışmaları gerekecekti çocuklar... Birbirlerine güvenmeleri gerekecekti." dedim.


"Hepsi senin plan dahilinde gelişiyordu yani..."dedi Alara şaşkın bir şekilde.


"Evet... Ben ona sadece o gece yalnız kalma dedim. Daha doğrusu başka bir yerde kalacaksan Toprak'ı da çağır dedim. Seçim hakkı yoktu ve o da bunu kabul etti."


"Peki bu gece olanlar... Yani kamera önünde yaptıkları?"dedi Emel.


Alara ve Emel her şeyin detayına kadar öğrenmeden durmayacak bir ikiliydi. Torunlarımın hepsi birbirinden bir o kadar farklı olsalarda hepsi bir bütündü. Ellerimi masaya koydum ve öne doğru eğildim.


"O bana da sürpriz oldu..."dediğimde hepsi şaşırmıştı. Hatta Yağız ve Yiğit zar zor yutkundular." Ama gerçekten onu yaptıklarını düşünmüyorum."


"Gerçek değilse nasıl o hâle gelebilirler?"dedi Yağız... Birazdan katliam çıkaracak gibiydi!


"O hâle gelebilirler!"dedi Alara ayağa kalkarken.


"Nasıl?"dedi Yiğit. Alara hemen telefonunu çıkardı ve aynı zamanda konuşmaya başladı.


" Dudakları çok fazla parlıyordu aslında... Bunu makyaj ile de yapabilir..."dediğinde Emel devam etti.


"Senin bana yaptığın gibi olabilir mi? Hani bir keresinde dolgun olmaları için iğrenç bir şey sürmüştün!"dediğinde Emel. Hepimiz onları şaşkın şaşkın izliyorduk.


"Evet! Buldum..."dedi ve telefonunu bize döndürüp hepimizin gözünün içine soka soka gösterdi. Bir resim vardı ama ne işe yaradığını ben ve diğerleri anlamamıştık.


"Oyun olduğu kesindi zaten!"dedi Alara.


"Bu ne işe yarıyor yani?"dedi Yağız.


"Dudakların şişkin olmasını sağlıyor... Yani tam olarak gördüğünüz şeyin olmasını sağlıyor ki bence başarılı bir plan... Kuzenimi bir bulursam alnından öpeceğim... Bari telefonlarını açsa!"dedi Alara bana bakarak. Mesaj netti. Onları aramamı istiyordu.


"Tamam... Toprak'ı arayalım..."dedim. Eliz açmıyordu zaten.


"Şu anda da mı onunla birlikte?"dedi Yağız dehşet içinde. Ona attığım bakışlardan sonra bu soruyu sormasını ne kadar da saçma olduğunu anlamıştı.


Telefon çaldı çaldı... Hepsi nefesini tutmuş telefondan gelecek sesi bekliyordu. Bilerek hoparlöre almamıştım çünkü Eliz'in şu anda az çok ne durumda olduğunu biliyordum.


Telefon en sonunda açıldı.


"Toprak... Eliz nasıl? Ulaşamıyorlar ona..."dedim sakin bir şekilde.


"İyi değil..."dediğinde bunu biliyordum ama sesi çok sıkıntılı çıkmıştı. Kalbimin ikazını olaydan beri duymak istemesem de Eliz söz konusu olunca hiç durmuyordu.


"Çok mu kötü?"dedim.


"Dede yanına gidelim..."dedi Yağız. Nerdeyse yalvarmak üzereydi.


"Dede!"dedi Yiğit ama onları susturdum.


"Geldiği gibi odaya kapattı kendini. Çıkmasını bekledim çıkmadı. En sonunda dayanamayıp girdim içeri ama çok soğuktu. Suyun altına oturmuş ve şu anda bilinci yerinde değil... Ne yapacağımı inan bilmiyorum!"dedi Toprak. Kendini kastığı çok belliydi. Ben de ne yapacağımı bilmiyordum. Ekibinden kimseyi oraya gönderemezdim. Eliz kimsenin karşısında yıkılmak istemezdi. Bu görülsün de istemezdi ve muhtemelen de bu yüzden suyun altında o kadar uzun kalmıştı.


" Uyandır onu... Astımı var..."


"Biliyorum. İlacını verdim şimdi!"


"İlaç kullanmıyordu ki!"dedim şaşkın bir şekilde. Ayağa kalkmıştım artık. O olaydan sonra ciğerlerinde kalıcı bir hasar kalarak astım olmuştu.


İleri seviye değildi. İlaç kullandığını bilmiyordum. Belli ki onu bende iyi tanımıyordum ya da Eliz çok şey saklıyordu bizden.


Karşımda beni bekleyen beş kişiye baktım. Ve onlara sordum.


"Astım için ilaç kullanıyor muydu?"dediğimde hiçbiri bunu bildiğine dair bir belirti vermedi.


"Şu anda neyi tartışıyorsunuz bilmiyorum ama kullanıyor... Söylemişti. Nefesini kontrol etmem gerekiyor. Uyanmazsa hastaneye götürürüm..."dedi ve kapattı.


"Ne oldu dede?"dedi Yiğit.


"Artık bir şey söyle!"dedi Yağız.


"Onun gerçekten astım ilacı kullanıp kullanmadığını bilmiyor muydunuz?" dedim tekrardan. Kızmıştım. Onlara değil en çok kendime. İleri seviye olsaydı çoktan... Belki de ileri seviyedeydi!


"Astımı çok sık tutmaz... Çok ani değişim yaşa..."dedi Alara ama hemen sustu.


"Gidelim..."dedi Alp.


O sırada içeriden bir ses yükseldi. Beklediğimiz karışıklık şimdi başlıyordu asıl!


"Neler oluyor be?"dedi Alara kapıyı açarken.


"Sana susmanı söylemiştim Sinem! Boş boş konuşup durma!"dedi Cansu.


"Haklıyım ve sizde bunu biliyorsunuz! Size kaç defa onun bir sevgilisi var dedim ama hiçbiriniz inanmadınız! Onun kurumda da yeri olmamalı! Ailemizin itibarını zedeliyor!"dediğinde Sinem.


"Bu gece eğer onunla arama girerseniz size de ben gire..."demişti Alara kendini dışarı atarken.


"İşte bu yüzden yanında olmanızı istemiyordu!"dediğimde dördü de bunun bilincinde olarak başlarını salladılar ve benimle birlikte dışarı çıktılar.


Yazardan...


Toprak , Eliz'e ilacını vermişti. Eliz ona bu gibi durumlarda vermesi gereken ilacı daha önceden söylemişti çünkü kendisini tanıyordu. Toprak resepsiyondan bir yardımcı göndermelerini istemişti. Üzerini o yardımcı değiştirirken Eliz ve o yardımcıyı yalnız bırakmamıştı odada. Dışarıya izlemişti işleri bitene kadar ya da içerideki sesleri dinlemişti.


Yardımcı gittikten sonra ise Eliz ile yine baş başa kalmıştı. Onu yatağa taşımıştı. Eliz hâlâ uyanmıyordu ama nefesleri düzene girmişti. Ateşi vardı. O kadar suyun altında beklemesinin elbetteki bir sonucu olacaktı.


Toprak Eliz'in uyanmasını beklerken Atılgan ailesinde garip olaylar dönüyordu.


Selin Atılgan yani Toprak'ın annesi düşman bir kızı gelin olarak kabul etmeyeceğini söyleyip duruyordu. Sinan Atılgan yani Toprak'ın babası ise hem eşine destek veriyor hem de Ömer'in ne kadar da kötü bir durumda olduğunu düşünerek seviniyordu. Birbirlerinin acılarından zevk alıyorlardı.


"Baba buna bir son vermelisin! O kız ile benim çocuğum olmaz anlıyor musun?! Bende düşman bir gelin alacak yürek yok!"


"Selin şu anda saçmalıyorsun farkında mısın?"dedi Mustafa Atılgan. Toprak'ın amcasıydı.


"Gayet de farkındayım Mustafa! Onlar ailemizi dağıtmak istiyorlar ve ben buna izin vermeyeceğim!"dedi Selin Atılgan.


"Bunu fırsata çevirebiliriz!"dedi Sinan Atılgan.


"Sinan!"dedi Ziya Atılgan. Oğlunun aklından geçen o şeytanca planların elbetteki farkındaydı. En büyük avuntusu ise Toprak'ın asla babasına kanmayacak olmasıydı. Toprak ile bunu uzun uzadıya konuşmuşlardı. Toprak babasının elbetteki böyle bir şey yapacağını tahmin ediyordu. Bu durumu fırsata çevirmek isteyecekti ve gerekirse Toprak'ı tehdit bile edecekti. Hepsinin farkındaydılar ve asla plansız değildiler.


"Senin için hava hoş tabi baba! Orhan Karayel ile arandan şu sızmıyor Maşallah ama ben oğlumu size yem etmeyeceğim!"dedi Selin.


Ziya Atılgan aslında hiç istemediği bir konuşma yapmaya başladı. Bunu yapmak zorundaydı. Bir annenin kalbini kırmak elbetteki istemezdi ama başka çaresi yoktu.


"Selin... Şu anda Toprak nerede?"dedi Ziya Atılgan. Selin donup kaldı. Evde olmadığını biliyordu ve bunu hiç sorgulamamıştı.


"Hayır... Şaka yapıyorsun değil mi baba! Hayır! Olamaz!"


"Evet... Onun yanında!"dedi Ziya Atılgan oturduğu koltuktan kalktı.


"Ve bir süredir de birlikte yaşıyorlar!" dediğinde kuzenler arasında fısıldamalar başladı.


"Nasıl onun yanında?"dedi Tuğçe. Şu anda bir açıklama bekliyordu herkes.


"Onunla birlikte kalmak istediğini söylediği için orada... Buna karışma hakkınız yok ki ben zaten izin verdim." diyerek salondan çıktı. Şimdi sırada Orhan ile buluşmak vardı.


Atılgan ailesi Ziya Atılgan'ın o çok anlam içeren cümlesinden sonra donup kalırken Karayel ailesindeki kargaşa son gaz devam ediyordu. Alara'yı tutabilecek kimse yoktu. Alara sandıklarının aksine Sinem ve Eliz arasındaki bir çok olaya hâkimdi. Bunu Sinem bile bilmiyordu. Babası zorla tutuyordu Alara'yı ama Alara istediği için duruyordu. Ömer zaten yıkılmıştı ama bu kadar tepkiyi ortaya çıkaran kişi olduğu için olayı yatıştırmaya çalışıyordu.


"Senin o savunduğun kişi şu anda kimlerin kimlerin yanında!"dediğinde Sinem ,Okan onu daha da geri çekti. Sinem'in amacının elbette ki farkındaydı ama fazla ileri gidiyordu. Bunun da farkındaydı Okan.


"Biraz yavaş..."dedi Okan ama Sinem onu duymazlıktan geldi.


Alara babasının elinden kurtulduğu gibi Sinem'in üzerine atlarken koridora onu tek tutabilecek kişi girdi ve Alara'yı daha havada iken yakaladı.


Alara kendisini kimin yakaladığını bildiği için çırpınmaya başladı. Bu tutuşu biliyordu çünkü.


"Yağız bırak beni! Parçalayacağım bu çiyanı!"dedi Alara. Yağız Alara'yı daha da sıkı tutarak ellerini karnında birleştirdi ve hareket etmesini engelledi.


"Tut oğlum şunu!"dedi nefes nefese Alara'nın babası Birol.


"Çiyan tarlada olur hayatım... Ama doğru sizde çok fazla olunca alışkanlık haline geldi herhalde... Her baktığında gördüğüne göre! "dedi Sinem.


"Susmaya ne dersin?"dedi Yiğit. Emel'i tutarken. Hadi Alara'yı Yağız tutuyordu ama Emel'i , Alp ve Yiğit tutuyordu. Emel'in Alara gibi atlama özelliği yoktu. Direkt ortadan girerdi ve elleri kesinlikle boş olmazdı. Bu yüzden kollarından tutuyorlardı. Okan ile Yaman Sinem'i geri çekmeye çalışırken Sevim de olaya dahil olmuştu.


"Yalan konuşmuyor ki... İtibarımız şu anda yerlerde... "dedi Sevim.


"O itibarı alır senin g..... s...... duydun mu beni!"diye bağırdı Alara. Küfürler hakaretler havada uçuşurken aileler artık yorulmuştu ama çocukları hâlâ atışıyordu. Orhan Karayel bir şey yapmadan onları izliyordu. Şimdi içlerindekileri dökmezlerse yarın öbür gün dışarıda karşı karşıya geldiklerinde bu hâle geleceklerini biliyordu çünkü.


"Doğru söyleyini dokuz köyden kovarlar derler! Ne kadar doğrularmış!"dedi Sinem.


"Onuncu köy neden olmamış biliyor musun?"dedi Emel.


"Emel..."dedi Alp.


"Neden canım? Çok merak ettim!!!"dedi Sinem dudak büzerek.


"Çünkü ölmüş..."dediğine Emel ileri doğru atılmıştı. Sinem de ileri doğru atılmıştı. Alara ise debelenip duruyordu ama Yağız gram hareket etmiyordu. Alara son çare Yağız'ın elini ısırınca Yağız onu bırakmak zorunda kalmıştı.


"Alara!"diye çığlık atmıştı resmen.


"Sana beni tutma dedim!"dedi Alara.


"Birbirlerini öldürecekler!"dedi Cansu.


"Emel'in elleri boş anne!"dedi aradan biri.


"Birisi babamın elinden kurtarsın beni!"diye bağırdı. Bu Emel idi.


"Senin o saçlarını yolmazsam bana da Alara demesinler! "diyerek Sinem'i koruyan insan duvarına atlarken kendini birdenbire tepetaklak bulan Alara'nın çığlığı kavgayı durdurmuştu.


"Yağız!!!"diye çığlık atmıştı.


Dünyayı tersten görüyordu çünkü.


"Durun artık! Sende dur Alara!"dedi Yağız omzuna attığı Alara'ya. Bir yerlerini ısırmaması için dua ediyordu içinden.


"Hepiniz sesinizi kesiyorsunuz! Kimse kardeşim hakkında tek kelime dahi etmeyecek! Duydunuz mu beni!"diye bağırdı. Herkese özellikle babasına bakarak demişti bunu.


Ortamda ses çıkmazken bu durumu bozan tek kişi yine Sinemdi.


"Senin o o..... kardeşin yüzünden bu haldeyiz!"deyince Sinem Yağız'ın bütün şalterler attı. Sinirden kızardı resmen.


"Yağız!"dedi Alara. Onun sinirlendiğini titreyen bedeninden bile anlıyordu.


"Sana sesini kes demiştim... Kardeşim hakkında konuşma da demiştim!"dedi Yağız tane tane. Ses çıkmıyordu. Orhan Karayel bile merakla bekliyordu.


"Ne yapacaksın? Beni mi döveceksin?" dedi Sinem. Bunu yapmayacağını elbette ki biliyordu ve bu yüzden kışkırtıyordu onu. Babasının ve annesinin sözlerine kulak asmıyordu.


"Ben mi? Hayır..."dedi ve kollarını gevşetti. Güldü.


"Ama o... Benim yerime de halledecektir!" dedi ve Alara'yı yere indirdi. Alara dünden razıydı. Bunu zafer kazanmış bir şekilde gülerek Sinem'in üzerine yürümesinden anlamıştı herkes.


"Alara'yı benden başka durduran olursa bende onu durdururum! "dedi Yağız duvara yaslanırken.


Bu açık açık bir meydan okumaydı ve şu dakikadan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.


Orhan Karayel o kavgayı ayıracak tek kişinin Yağız olduğunu anlayınca koridordan çıktı ve evin gizli çıkışına doğru ilerledi. Ziya Atılgan ile buluşması gerekiyordu.


Zira dedikodu yapacakları bir sürü olay ve konu olmuştu onlara...


Loading...
0%