@fevkalbeser
|
Ben sana mecburum bilemezsin Attila İlhan.
Şaşkınlığımı gizleyemiyorum. Yüzüne bakıyorum Anıl hocanın. Gözleri kan çanağı gibi. Pişman bir ifadeyle yüzüme bakıyor. Ne işi var burda anlamıyorum? Evi mi nerden biliyor? Saat dokuz olmuş. Bu saatte kapımda ne işi var? Hiçbirşey söylemiyordu sadece gözlerime bakıyor. Bu sessizliği bozmamız gerekiyor; -Hocam? Ne işiniz var burda? Bişey mi oldu? Cevap vermedi.. sadece sustu, sustum, sustuk. -Bade. Bugün sana bağırdığım için özür dilerim. Sadece bunu söylemeye geldim. Suçsuz yere kalbini kırdım. Affet beni. Melisayla konuştuklarımız geldi aklıma. Doğru olabilir mi düşündükleri? Yoksa bu saatte bi öğrenciden sırf özür dilemek için kapılara niye dayansın? -İnanmıyorum size. - O ne demek? -Buraya sırf özür dilemek için gelmiş olamazsınız. Neden geldiniz? Gözlerinde ki ifade değişti birden. Belli sinirlenmişti. Ama umursamıyordum. Sorularıma cevap vermek zorundaydı. Kızgınlıkla kafasını sağa, sola çevirdi. -Haklısın gelmemeliydim hiç buraya. Sadece kırgın uyumanı istemedim o kadar. "Kırgın uyumanı istemedim" bu ne ince bir düşünce böyle. Kimse daha önce beni bu denli düşünmedi. Belki de sadece çok yufka yürekliydi Anıl hoca. Başta ki hatayı yapmak istemedi Belkide. Tekrar kırmaktan korkmuştu. Doğru söylüyordu: Ben o gün kırgın uyumuştum. Ama bugün buna izin vermedi. Kırılmamıştım da zaten. Belli ki tekrar aynı gaflete düşmek istemiyordu. Ama hali çok kötüydü üzülüyordum içten içe. Büyük bi derdi var belki de. Sadece acı çeken ben değilim ya bu hayatta. Herkes bir şeylerle sınanıyordu. -Kapıda kaldık. İçeri davet etmek isterim ama doğru olmaz. Arkasını döndü. Gitmek için bi adım attı. Hemen elimi uzatıp arkasından, elini tuttum. Reflekslerim bunu yapmaya itmişti beni. Elleri soğuktu. Kafasını eğip tuttuğum eline baktı. Küçük bi tebessüm belirmişti bile yüzünde. -Gitmeyin. Ne demek istediğimi anlamamış gibi yüzüme baktı. Ben de ne demek istediğimi anlamadım. Hemen toparladım cümlemi. -Yani gidin. Yani beraber gidelim. -Bade sende iyi değilsin sanırım. -Demek istiyorum ki birlikte sahile gidip oturalım mı? Hava almış oluruz, size de iyi gelir belki. Bende sıkılmıştım zaten. Hem belki biraz sohbet ederiz. Tekrar arkasını döndü, bir, iki adım attı. Sesimde ki kararlılıkla arkasından seslendim; -Peki birlikte susarız o zaman. Olmaz mı? Birlikte susmak... Aslında çok şey konuşulur birlikte susarken. Benimde susmaya ihtiyacım var. -Aşağı da bekliyorum. Dedi O da susmak istiyordu belli ki. Belki de bir arkadaşa ihtiyaç duyuyordu. Hiç beklemeden hazırlanmak için eve girdim ilk bulduğum şeyleri üzerime geçirdim. Hızlıca indim aşağıya. Arabanın içinde beni bekliyordu. -Neden yürümüyoruz? Diye sordum -Bilmem yürümek mi istiyorsun? -Evet. Ama siz istemiyorsanız... -Yok. Tamam yürüyelim o zaman. Araçtan indi. Yürümeye başlamıştım ben. Yanıma yaklaştı. Sesizce yürüyorduk. Hiçbirşey söylemiyorduk. Bakmıyorduk birbirimize. Yan yana ama ap ayrıydık. -İnsanlar niye bize bakıyorlar sizce? -Evet var. -Daha önce hiç görmediğim kadar güzel iki göz var. Baktığı zaman insanı deli edecek kadar güzeller. iltifatı karşısında nutkum tutuldu. Çok hoşuma gitmişti. Yine gözlerimin içine bakıyordu. Onunda gözleri çok güzeldi ben söyleyemezdim ona bunu. Denize doğru döndüm Espiriyle karışık; -Amma da yaptınız. Dedim gülerek. Devamının gelmesini istemediğim için konuyu kapatmak istercesine ekledim; -Hani susacaktık sadece . -Sen konuştun önce. Söyledikleri karşısında kalbim çarpmaya başladı. Daha fazla konuşursak geldiğime pişman olacağım. Böyle konuşmalar yapılmamalı aramızda. -Banka oturalım mı? Oturduğumuz bank sanki sahilin en güzel bankı gibi gelmişti bana. Gözlerimi kapattım. Dalga seslerini dinlemek istiyorum. Anıl ne yaşadığını bilmiyordu. Şu an mutluydu. Ama hala yüreğinde ki sızı geçmemişti. Kafasını Badeye doğru çevirdi. Gözlerini kapatmıştı. Hayranlıkla izlemeye başladı yüzünü. Saçları rüzgarla birlikte hafif hafif dalgalanıyordu. Kirpikleri, dudakları, sanki hepsi birer silahtı. İnsanı nerden vuracağını biliyorlardı. Gözlerini ayıramıyordu. Bu onu uçuruma sürüklüyordu. Ama hiç aldırış etmedi. Çünkü uçurumdan çok, uçurumun manzarasına hayrandı. O an Bade gözlerini araladı -Hala anlatmamakta kararlı mısınız? -Neyi? -Neden üzgün olduğunuzu -Üzgün değilim. -Hep mümkün olmuyor, ama sağol düşüncen için. yüzünde acı bi gülümseme oluştu; -Henüz o kadar değil. Sorduğum sorunun özel olduğunu düşünüp pişman oldum. - Özür dilerim biraz özel oldu. Kusura bakmayın. - Ayrılacağım kimse yok hayatımda. Cümlemin ardından gözlerime baktı tekrar. Cümlemin devamı duymak istiyordu sanki. Devam ettim -Genç yakışıklı bi adamsınız. Sizinle birlikte olmak isteyecek çok kadın vardır eminim. -Evet. Neden olmasın. Aşık olmak istemez misiniz? Gözlerini çevirdi denize doğru. -Evet Bade sen. Aşk nasıl bişey hiç biliyor musun? Yüzünü çevirdi bana doğru yine acı acı gülümsüyordu. -Sen aşkı nasıl hayal ediyorsun bilmiyorum ama bu şekilde düşünürsen çok üzülürsün. -insan aşkın nerde, ne zaman, ne şekilde, ve kim tarafından geleceğini bilemiyor maalesef. Bu kadar şiir yanı başında olan insanlar için yazılmadıya. -Doğru söylüyorsunuz. Ama kötüyü düşünmemek lazım. Dedim gülerek. Kafasını denize doğru çevirdi geriye doğru yasladı, gözleri kapalı dudaklarından şu dizeler döküldü;
Gülüşün takılınca aklıma, öylece kalıyorum… Ne bir satır, ne bir harf Seni yazmak böyle zor işte, Huzur nasıl anlatılır ki?
Ses tonu çok güzeldi. Sanki şiir okusun diye yaratılmış gibiydi. Büyülü bi an gibiydi, bozmak istemedim. Konuşmadım hiç. Birden oturduğu yerden ayağa kalktı; -Hadi hava soğudu. Üşüme gidelim artık. Yine hiç konuşmadan yürüdük. Evin önüne gelmiştik bile. -Güzel bi akşamdı teşekkür ederim hocam. kırmadınız beni. -Peki O zaman öyle diyorsanız. Siz geçin arabaya isterseniz ben çıkarım. -İyi geceler. Görüşürüz. Aracına binerek uzaklaştı. Yukarı çıkıp kahve içmek istiyordum. Binaya doğru ilerledim Arkamdan tanıdık bi ses adımı bağırıyordu...
-Bade'm
|
0% |