Yeni Üyelik
21.
Bölüm

Çok sevdim Duydun mu?

@fevkalbeser

Deli gibi bir özlem vardı aralarında. Kimse engel olamazdı artık aralarında ki aşka. Bu öyle bir aşk ki kolay kolay kimseye nasip olmayacak cinsten. Anıl alnını Bade'nin alnına dayamış, öylece duruyorlardı. İkisinin de gözü kapalıydı. Sadece dokunuşlarıyla konuşuyorlardı. Bu güzel anı çalan telefonun melodisi bozmuştu. Arayan Güldü;

-Gül hanım arıyor. Seni merak etmiş olmalılar

-Benim telefonum orada kaldı. Melisa da çok merak etmiştir. Aç hadi.

Anın büyüsünü bozmak istemese de mecburen açmıştı telefonu Anıl.

-Efendim hocam.
-Anıl Bade nerede? Eve geldik yok evde. Neler olmuş öyle. Niye birşey söylemeden gittiniz?
-Hocam sakin olun. Bade benimle birlikte şu an. Gayet iyi. Olayın şokunu atlatması için sahilde ki iskelede oturuyoruz.
-Tamam eve getirir misiniz? Çok merak ettim onu? Siz de gelin konuşacaklarım var. Bade'ye çıkalım ama bizimkiler bilmesin. Telaşlanırlar.
-Tamam hocam geliyoruz.

Anıl Bade'ye baktı. Yüzlerinde ki mutluluk sonunda hiç bitmeyecek kadar çoktu.

-Bizi çağırıyor. Konuşacakları varmış. Çok telaşlıydı sesi.
-Tamam gidelim hadi.
-Gitmek istemiyorum hiç. En azından şu an için.
-Gitmemiz gerekiyor. Deli olmuşlardır. Elimden tutup kaçırdın. Ne açıklayacağız şimdi?

-Birşey açıklamamıza gerek var mı zaten herşey çok açık. O herifin sana yaptığını gördü herkes.
-Hadi acele edelim biraz.
-Bade. Hiç konuşamadık.
-Tamam konuşuruz. Günler geçmedi ya.
-Ama içimde sana anlatacağım o kadar çok şey var ki. Sabırsızlanıyorum.
-Anıl amma abarttın ya. Tamam konuşuruz şimdi gidelim. Yarın okuldan sonra buluşuruz. Olmaz mı?
-Hemen ilk günden bana buluşmam mı teklif ediyorsun?
-Tamam buluşmayız.

Bade arkasını dönüp ilerlemeye başlamıştı ki Anıl bileğinden tutup yine kendine doğru çekti. Belinden tutmuş yine yakınlaşıyordu.

-Ben artık sensiz bir gün bile geçirmem. Artık kaçışın yok.
-O zaman beni sinirlendirmeye çalışmasan iyi edersin. Yoksa nasıl kaçılır gösteririm sana.
-Kaçamazsın. Artık sen de bensiz yapamazsın. Ne kadar inatçılık etsen de sende beni deli gibi seviyorsun.

Söylediği doğruydu. Bade de Anılsız yapamaz artık. Ama yine de bu kadar hızlı ilerlesin istemiyordu Bade.

-Öyle mi? Madem bu kadar eminsin ne diye kaçacakmışım gibi sımsıkı sarılıyorsun hala?
-İçimde ki sana kavuşma arzusunu bastırmak için. Ama eğer rahatsız olduysan...

-Evet rahatsız oldum.

Anıl sersemlemişti acaba çok mu abartmıştı.

-Bana daha önce niye böyle sarılmadığın konusu çok rahatsız ediyor beni.

Bade'nin sözleri bu kez de onu çok mutlu etti. Gözleri dolu dolu birbirlerine bakıyorlardı. Bu kadar beklemenin mükafatı elbette en güzel şekilde olmalıydı.

-Şimdi gidelim sonra yine devam ederiz olur mu?
-Olur. Hadi geçelim arabaya.

Anıl Bade'nin kapısını açarak oturmasına yardımcı oldu. Eve gitmek için yola koyuldular. Anıl yine çok yavaş kullanıyordu arabayı. Sanki zamanın durmasını ister gibi bi hali vardı. Hem yola bakmak hem de Bade'den gözlerini ayırmak istemiyordu. Bu çok adaletsizdi. İkisini birden yapsa şaşı olacak, sadece yola baksa ışıkları sönecek, Bade'yi seyretse hayatından olabilirdi. İşte Çetin bir sınav daha.
Bade endişeli halde dışarıyı seyrediyordu. Acaba korkuyor muydu. Korkusunun sebebi Selim olmalı. İçinde ki korkuyu nasıl söküp atacağını bilmiyordu. Eve yaklaşmışlardı. Gözleri iyice etrafı kolaçan eder gibi bakıyordu. Selim buraya gelmiş olabilirdi. Sahi hali çok perişandı. Nereye gitmişti acaba. Ya Anıl'dan şikayetçi olursa? İçinde milyonlarca korku biriktirdi şu kısacık yolda. Anıl arabayı binanın önüne park etti. Bade tam inecekken elini tuttu.

-Bade gözlerime bak.
-Ne oldu?
-Korkuyor musun?
-Evet. Korkuyorum.
-Korkma bir daha sana yaklaşamaz. Bu sefer onu öldürürüm.
-İşte bundan korkuyorum. Yoksa bana birşey yapamaz. Sana birşey olursa eğer....

-Gel buraya.

Anıl Bade'yi yine Gök gibi geniş bağrına bastı. Saçlarından öptü.

-Korkma. Ben hep yanında olacağım. Hem bana bişey olmaz. Ben senin aşkınla yaşıyorum. Kuvvetim sendendir. O yüzden sen beni sevmeyi hiç bırakma olur mu?
-Ya sen beni bırakırsan?
-Bir gün ölürsen diyorsun yani? Ölüme engel olamam belki ama ölene kadar seni asla bırakmam. İnsan nefes almadan yaşayabilir mi?
-Anıl.
-Söyle nefesim.

Uzun uzun baktı Anıl'ın yüzüne. Kendini dünyanın en değerli varlığı gibi hissediyordu. Böyle hissetmeyeli çok uzun zaman olmuştu. Sözünü tamamlayamadı, çünkü gözleri dolmuştu. Yine gözyaşlarına hakim olamamaktan korktu. Sadece eğilip Anılın yanağına bir öpücük kondurdu. Arabadan indi.
Anıl kendine gelemiyordu. Arabadan inecek dermanı kalmamıştı. Yanağına kondurulan öpücük onu fena etkilemişti. "Allahım dünya varmış" diye geçirdi içinden yüzünde ki koca gülümsemeyle birlikte o da indi arabadan. Yavaşça yukarı doğru ilerlediler. Gül, Melisa ve Talha Bade'nin kapısının önünde bekliyorlardı. Aralarında telaşlı ve bir o kadar da korkulu sesle birbirleriyle konuşuyorlardı. Merdivenlerin Başında Bade belirdi. O an Gül ve Melisa'nın gözlerinden bir kaç damla yaş süzüldü. Bade hızla ilerleyip onlara sarıldı. Melisa'ya çantasını sordu?

-Çantam sende değil mi neden açmadın kapıyı. Anahtar içindeydi.
-Aklımıza gelmedi. Seni düşünüyorduk çantayı bile zar zor getirebildim buraya kadar çok korktum sana bişey olacak diye.
-Korkma çok iyiyim.

Bunu söylerken Anıl'a bakıyordu. Kapıyı hızlıca açıp içeri girdiler. Her biri bir köşeye oturdu. Bade hemen kahve yapmak için yeltendi. Gül daha kötü halde olacağını düşünüyordu. Şaşırmıştı;

-Bade iyiy misin?
-Çok iyiyim abla korkma lütfen. Ben Sadece Selimden öyle bişey beklemezdim. Benimki korku değil sadece beklemediğim insandan gördüğüm iğrençliğin verdiği şaşkınlık.
-Anıl hocam siz neden hiçbirşey söylemeden gittiniz. Melisa koşarak yanımıza gelip anlattığı andan beri aklım çıktı ne haldedir diye.
-Hocam o an ne yapacağımı şaşırmış durumdaydım. Bade'nin canını yakıyordu. Kendime hakim olamadım zaten. Sonra da hemen çıkarmak istedim ordan.
-İyi yapmışsın da işte benimki de ablalık. Galiba biraz fazla tepki veriyorum kusura bakmayın.

Talha araya girdi;

-Burnunu kırmışsın. Gözünün biri neredeyse kör olacakmış.
-Umrumda bile değil. Bade'ye dua etsin. Yoksa onu orada öldürebilirdim.
Nerede şimdi?
-Hastaneye götürdüler. Birkaç arkadaşıyla gelmiş zaten.
-Bir kaç arkadaşıyla mı kaçıracakmış Bade'yi.
-Kendi aracı yokmuş aracı olan arkadaşından rica etmiş. Badeyle sadece konuşmak istediğini söyledi. Siz farklı anlamışsınız öyle diyor.
-Gül hocam ne farklı anlaması, kızı kolundan sürükleyerek ormana doğru götürüyordu. Melisa da oradaydı.
-Evet abla bendr oradaydım. Anıl hocaya da hakaret etmeye başlayınca biz engel olamadık.
-Bade. Sen gerçekten iyiy misin korkmuyorsun değil mi?

-Korkuyorum. Anıl hocadan şikayetçi olur mu? Yani birşey olur mu ona? Benim yüzümden.

Anıl ve Bade bir anlık göz göze geldiler. Anıl kalkıp Bade'ye sarılacak gibi bakıyordu. Ama yapamazdı. İçi gitse de kendine engel olmak zorundaydı. Talha söze başladı;

-Bade Anıl'a hiçbirşey olmaz merak etme. Selim hangi yüzle şikayetçi olacak? Şimdi mesele senin şikayetçi olup olmayacağın. Sen şikayetçi olmayacak mısın?

Anıl sert bir sesle konuşmaya başladı.

-Tabi ki olacak. Başka türlü olması mümkün mü?

Melisa ve Bade birbirlerine baktılar. Anıl belli ki çok sinirliydi hala. Ama Bade şikayetçi olmak istemiyordu.

-Şikayetçi olmayacağım.
-Ne demek şikayetçi olmayacağım Bade?
-Anıl hocam şikayetçi olmayacağım lütfen ısrar etmeyin. Selim kötü bir insan değil. Bunu biliyorum. O an bana kötü davrandı ama içinden gelerek yapmadığına eminim.
-Bade sen ne zırvalıyorsun. Seni kolundan sürükleyerek götürmeye çalışıyordu. Ya gelirsin ya da zorla götürürğm diyordu. İyi misin sen?
-Anıl hocam haklsınız. Ama ben şikayetçi olmak istemiyorum. Benim yüzümden sabıkalı olsun istemiyorum.
-Sen niye savunuyorsun onu hala?
-Savunmuyorum. Sadece...

-Ne sadece? Sadece ne demek? Bence sen bi elini yüzünü yıka sağlıklı düşünemiyorsun şu an.

Aralarında ki bu tartışma diğerlerini de etkilemişti. Gül Anıl gibi düşünüyordu. Melisa ve Talha da Bade gibi. Anıl Bade'nin Selimi savunmasına çok kzımıştı. Yüzüne ters ters bakıyordu. Yanlarında kimseler olmasa çok şey söyleyecekti.

-Lütfen bu konuyu kapatalım artık. Ne kimseyle tartışmak ne de ısırıp ısırıp tekerar konuşmak istemiyorum. Anlayışlı olursanız sevinirim.

Anıl'ın iyice gözü dönmüştü.

-Bade gerçekten sana inanamıyorum. Sana söyleyecek bir lafım yok nasıl istiyorsan öyle olsun. müsadenizle.

Anıl cümlesinden sonra hiç vakit kaybetmeden hızla ayağa kalktı. Gül ve Talha şaşırmışlardı. Çünkü çok sert tepkiler veriyordu. Ama o ana bizzat şahit olduğunu düşünerek fazla üstüne düşmediler bu konunun

Asıl şaşıran Bade olmuştu. Yine arkasına bakmadan gidiyordu. Bu kadar kızacak birşey yoktu. Ama çok kızgındı. Anılın arkasından ayağa kalktı. Kapıya varmışlardı. Diğerleri içerde oturuyorlardı. Melisa birşeyler olduğunu anlamıştı. Ama soramıyordu.
Anıl Badr'nin yüzüne bile bakmadan merdivenlerden bir iki basamak inmişti bile. Bade arkasından koşun bir sesle konuştu;

-Verdiğiniz sözleri çok çabuk unutuyorsunuz. Bu da sizin ayıbınız olsun.

Dedi ve kapıyı kapattı hızla. Anıl ne demek istediğini anlamıştı. Seni asla bırakmam dedi ama daha ilk tartışmada bıraktı arkasına bile bakmadan gidiyor. Bu durum gerçekten onu da rahatsız etmişti. Bade'nin cümlesi ona yanlış yaptığını açıklıyordu adeta. Ama haklı olduğunu düşünüyordu. Bir kaç saat önce ona hayatının en korkutan dakikalarını yaşatan insanı savunuyordu gözlerinin içine baka baka. Hala olaya iyi tarafından bakıyordu. Bu Anıl'a göre bir iş değildi. Elini Bade'ye kaldıracak kadar cesareti olan adamın, cezasını çekecek kadar da yüreği olmalıydı. Ama Bade kimseyi dinlemiyor ki. Dediğim dedik. Dik başlı, içinde ki merhamet onu bazen yanlışa sapmaya itiyordu. Anıl'ın kızdığı şey tam olarak buydu. İyi olmak her zaman iyi değildir.
Bade kapıyı kapatıp içeri girdi. Herkes Bade'ye bakıyordu.

-Bana öyle bakmayın. Hepiniz biliyorsunuz ki Selim kötü bir insan değil. Anıl hoca onu tanımıyor ama siz tanıyorsunuz. Aklında ki neydi bilmiyorum ama eminim bana zarar vermek istemedi. Ben şikayetçi olamam. Lütfen anlayın beni.

Gül söylediklerine hak verir gibi başladı sözüne;

-Haklısın ama ya tekrar aynı şeye cesaret ederse. Galiba Anıl hocanın da koktuğu tam olarak bu.
-Sanmıyorum. Hem artık karşıma çıkmaya yüzü olmadığını iyi biliyor.

Talha;

-Badecim inan biz senin iyiliğini istiyoruz. Eminim Anıl'da öyle. Belli ki o da çok korkmuş.

Melisa;

-Bence de. Selime öyle vuruyordu ki, vallahi çocuğu öldürmediğine şükredelim. Ben bile korktum bi an.
-Neyse ne. Lütfen artık kapatalım mı konuyu. Hepinizi çok seviyorum. Biliyorum sizde beni seviyorsunuz. Endişelenmeyin artık ben gerçekten iyiyim. Hadi güzel bi kahve yapıp içelim. Ne dersiniz.

-Güzelim biz kalkalım Talha'yla. Geç oldu. Hemde yarın okul var bir kaç işi halletmem gerekiyor. Siz için kahvenizi hatta Melisa bu gece seninle kalsın. Ne dersin Melisa?
-Kalırım ben abla sıkıntı yok. Sen merak etme.
-Tamam o zaman aklım sizde kalmasın. Hemen aşağıdayım zaten. Telefonum açık olacak. Birşey olursa arayın.
-Tamam abla merak etme. Birde eğer olurda dedemle konuşursan bu durumdan bahsetme olur mu?
-Bahsedilir mi böyle birşeyden Bade. Merak etme anlatamam. Hadi bakalım iyi geceler size. Yarın okulda görüşürüz Bade.
-Hocam Anıl hocanın numarasını alabilir miyim? Biraz yanlış anladı sanırım. Hem teşekkür etmek bugün için hemde yanlış anlaşılmayı düzeltmek istiyorum.
-Tamam gönderirim sana.

Gül ve Talha çıktılar evden. Melisa kahve yapmaya başlamıştı. Bade duşa girip çıkmak istiyordu.

-Melisa sen annene haber ver ben iki dakika duşa girip geliyorum.
-Tamam canım. Bekliyorum.

Bade suyun altına girdiğinde sıcak bütün vücuduna değmesiyle birlikte kemikleri ve kasları gevşemişti. Gözlerinde hakim olamadığı sağmak yağmurlar yağmaya başlamıştı. Akan suyla birlikte gözyaşları da karışıyordu vücuduna. Ne için ağladığını kendisi de bilmiyordu. Bugün çok korkmuştu. Aslında kendini sıkmasının sonucuydu bu. Sesi çıkmıyordu ama yüreği sağır edebilirdi Bade'yi. Öyle çarpıyordu. Ağladıkça açılıyor, açıldıkça ağlamaya devam ediyordu.
Anıl'ın gitmeside çok üzmüştü onu. Belkide en çok destek almak istediği insan oydu şu an. Ama yine arkasına bile bakmadan gitmişti. Bedeni yorgun düşmüştü. Sıcak su onu iyice sersemletmişti. Hemen sudan çıktı. Üzerini giyindi kafasında ki havluyla birlikte banyodan çıktı. Gözleri acımıştı. Işığa bakamıyordu bile. Melisa kahveleri alıp balkona çıkmış Bade'yi bekliyordu. Üzerine ince bir hırka giyip balkona çıktı. Masanın üzerindedekileri görünce gözlerine inanamadı. Şaşkınlıkla masanın üstünde duran kasımpatılara bakıyordu. Neredeyse her renk vardı. Melisa'ya hayretle baktı.

-Bunlar ne böyle?
-Bilmem valla sana sormak lazım. Kapıya vurdular çıktım bunlar eşiğin üzerin de duruyordu. Aldım içeriye.
-Görmedin mi getireni ?
-Valla görmedim kanka ama gerçekten anlamadın mı?
-Anladım galiba.
-Artık itirafta ediyorsun bakıyorum. Üstünde kart var hadi oku bakalım.

Melisa Bade'nin adına çok mutluydu. Yüzünde koskocaman gülümse oluşmuştu çiçekleri aldığından beri. Arkadaşı sonunda mutlu olacaktı. Hissediyordu.
Bade çiçekleri eline aldı. Hepsi çok güzel konuyorlardı. Üzerinde kalpli not kaldığı üstünde şunlar yazıyordu;

"Merhametine, sevgine ve kocaman kalbine hâlâ güveniyorum. Söz veriyorum, gözlerini yaşartan her sebebi yok edeceğim. Lütfen bu sefer beni affet. Özür dilerim. "

Bade okuduğu not karşısında yine gözyaşlarına hakim olamamıştı. Melisa'nın yanına çöküp ağlamaya başladı. İçinde biriken herşey için ağlıyordu. Melisa da onunla birlikte ağlamaya başlamıştı. Bugün onlar için kötü bir gün olmuştu. Bade sonunda mutlu olsa da yine içinde ki endişelere son verememişti.
Melisa;

-Anıl değil mi?
-Evet Anıl.
-Nereye götürdü seni. Konuştunuz mu herşeyi? Ya da kızdı mı sana?
-Beni öptü Melisa. Hemde son kez öpüyormuş gibi öptü. Ve Seni seviyorum dedi. Sensiz bir gün daha geçirmek istemiyorum dedi.

-Neeeeeeee! Eğer az sonra şaka yaptım dersen....

-Hayır şaka yok. Çok ciddiyim. Bende onu öptüm. Hemde deli gibi. Sanki yılllar önce kaybetmişiimde yeni bulmuşum gibi. Kocaman bir özlemle.
-Ne diyebilirim şu an bilmiyorum. Ama tarifsiz bir mutluluk var içimde. Sizin adınıza mutluyum. Her ne kadar aranız da küçük bir engel olsa da, biliyorum sizin sevginiz aşacaktır herşeyi.
-İçimde ki korku hala gitmiyor ama. Ya bir gün o da beni terk ederse korkusu.
-Korkarak hayatını sürdüremezsin arkadaşım. Hiçbirşeyi de yaşamadan bilemezsin. Bırak neler olacak zaman göstersin bize olmaz mı?
-Öyle olacak bundan sonra. Artık bende onsuz yapamam çünkü.
-Gerçekten bu kadar çok mu seviyorsun onu?
-Me kadar sevdiğimi inan bende bilmiyorum.
-Çiçeği sana kızdığı için mi göndermiş?
-Evet baksana nota.

Melisa eline aldığı notu belki beş kez okumuştu. Gözleri dolmuştu. Arkadaşını gerçekten sevdiğini düşündüğü biri vardı karşısında. Bu gerçekten mucize gibi birşeydi. Aşk belki de yaşanabilecek en güzel duyguydu ve buna yakından şahit olmanın mutluluğu içindeydi. Badeye kollarını açarak sarılmak istediğini işaret etti. Bade kocaman sarıldı Melisa'ya birlikte balkona hem sarıla hem ağlayadurdular.
Anıl Bade'nin gönlünü almayı başarmıştı. O da güzel bir duş alıp yatağına geçmişti. Yaşadıkları güzel dakikaların hayaliyle uykuya daldı hemen. Bir an önce sabah olmalı ki Badeyi görebilmeli.

Bu gece ikisi içinde uzun olacak. Yarına kavuşabilmek. Daha doğrusu bir an önce birbirlerinin güzel bakan gözlerine kavuşabilmek. İkisi içinde gerçekten uzun bir gece. Serseri rüzgarlar esiyor dışarda. Yıldızlar bütün gecelerden daha parlak bugün. Ay sanki daha kocaman. Heryer karanlığa gömülmüş ama sanki yüzlerine vuran ilahi bir ışık var bu gece. Sonsuz hayaller, uzak olmayan mutlu günlerin düşünceleriyle uykuya daldılar.

Sabahın ilk ışıkları bütün şehri aydınlatmaya başlamıştı. Yüzlerine vuran güneş ışığıyla gözlerini açtılar. İkisi de her zamankinden daha hevesli gideceklerdi okula bugün. Her zaman olduğundan daha çekiciydi okul. Okulun bahçesi sanki bugün cennetten bir köşe gibiydi. Oraya kavuşmanın heyecanı sarıyordu ikisinin kalbini de. Büyük bir özenle hazırlandılar. Bade Melisayı uyandırmadan yavaşça çekip çıktı kapıyı. Merdivenleri ikişer üçer iniyordu. Kendini sokağa atmıştı bile. Hızlı ve düzenli adımlarla yürüdü. Okula geldiğinde Anıl bahçede onu bekliyordu. Henüz erkendi. Bir kaç öğrenciden başka kimseler yoktu etrafta. Oturduğu banktan kalkarak Bade'ye doğru yüzünde ki serseri gülüşüyle yaklaşıyordu. Birbirlerine doğru yürüyorlardı. Artık karşı karşıya gelmişlerdi.

-Şu an sana sarılmak için neler vermezdim.
-Ben spor odasına gidiyorum hocam. Belki yine kendi resmimin çizili olduğu bir kağıt bulurum.

Bade'nin göz kırparak kurduğu cümle Anıl'a ne demek istediğini açıkça ifade ediyordu. Hızlı adımlarla okuldan içeri girdi. Çantasını sınıfına bıraktı. İlk dokunduğu yere spor odasına gitti hızlıca. Çok geçmeden Anıl kapıda belşrmişti. Hızlı adımlarla Bade'ye doğru ilerledi. Gözlerinin içine baktı. Ona aşkla bakan gözlere hayran olduğunu hatırladı. Badeyi hızlara kendine çekerek sımsıkı sarıldı. Bade'nin ayakları neredeyse temas etmeyecekti yere.

-Geceden beri bu anın hayaliyle çıldırdım.
-on iki saat bile olmadı biz ayrılalı.
-Bana on iki yıl gibi gelmiş olamaz mı?
-Olabilir. Bende olsam beni özlerdim.
-Ha yani sen beni özlemedin.
-Özledim.

Artık Bade'de Anıl'ı özlüyordu. Bunu duymak bile bir ömür yeter gibi geliyordu Anıl'a.

-Beni affettin mi?
-Affedilecek bişey yoktu. Kızmakta haklısın. Ama biraz düşünsen bana da hak vereceksin. Neyseki bugün bunu konuşmayacağım. Tekrar tekrar o anı yaşıyor gibi oluyorum.
-Tamam haklısın konuşmayalım.

-Hasret giderdiğimize göre gitmesem iyi olacak. Birde okulda böyle şeyler olsun istemiyorum ben. İlk ve son olsun olur mu?
-Ne oldu ki? Bana deli gibi sarıldığını mı kastediyorsun.
-Ya sen cidden beni nasıl sinirlendireceğini biliyorsun. Tebrik ederim başardın.
-Öyle mi. Seni çok iyi tanıyorum demek ki.
-Ama ben seni hiç tanımıyorum.
-Bugpn tanışacağız merak etme. Akşam sekizde yine aynı yerde benimle buluşur musun?

-Daha ilk günden bana buluşmamı teklif ediyorsun?

Anıl yine kendi cümlesini Bade'den duymuştu. İkisi de kıkırdadılar. Bade bir kaç adım atıp kapıya yöneldi. Anıl arkasından bakıyordu. Yüreği ayaklanmış gidiyordu sanki. Bade bir an arkasını dönerek;

-Akşam sekizde seninle aynı yerde buluşurum.
-Seni çok seviyorum Bade.
-Şşşşttt.

Bade odadan arkasında sevdiği adamı bırakıp çıkmıştı. Sınıfa doğru ilerlerdi. Yüzü yine ateş gibi olmuştu. Yüreğinde öyle bir ateş yanmıştı ki, kırk havuz dolusu su içse tek kıvılcımı bile sönmeyecek gibi harlı yanıyordu. Akşama kadar nasıl bekleyecekti bilmiyordu. İçinde çocukların bayram heyecanı gibi bir heyecan vardı. Bir an önce sabah olmasını bekleyen çocuklar gibi o da akşam olmasını bekliyordu. Tam beş saattir okuldaydı. Ama sınıftan hiç çıkmadı. Anıl'ı görüp bakışlarıyla etraftakileri şüphelendirmek istemiyordu. Böyle daha iyi olacaktı. Son teneffüs zili çalmıştı. Sonun da eve gidebilecekti. Kafasını sıraya koydu. Gözlerini kapadı. Sınıfta kulaklarının duymaktan hiç bıkmayacağı bir ses yankılandı. Anıl sınıfa gelmiş diğer öğrencilere bir takım alakasız sorular soruyordu. Bade şaşkınlıkla kafasını kaldırdı. Anıl'a doğru döndü. Gözleri hemencecik birbirlerini buldu. Belli ki sırf Bade'yi görmek için gelmişti sınıfa. Merak etmiş olmalıydı. Bade'ye doğru yaklaştı.

-Hasta mısın?

-Hayır. Neden?
-Kafanı sırada görünce hastasın sandım.
-Değilim hocam merak etmeyin. Gayet iyiyim. Bir an önce akşam olmasını bekliyorum sadece.

Anıl serserice güldü yine. Ne demek istediklerini bir tek kendileri anlıyordu. Arkasını dönüp sınıftan çıktı. Bir iki kızın aralarında Anıl'la alakalı konuştuklarını duydu Bade. Hemen kulak kesildi çaktırmadan.
arka sıralarda oturuyorlardı. Biri diğerine;


-Ya bu nasıl bir adam böyle. Her görüşümde ağzımın suyu akıyor. Dayanamıyorum. Yirmidört saat ders anlatsa gözümü kırpmadan dinlerim.
-Kızım manyak mısın adamın sevgili vardır kesin boş bırakırlar mı?

-Hayattaki en şanslı kadın olabilir sevgili her kimse. Denize girerken halini görmedin mi. Sanki özenle yontulmuş kusursuz bir heykel gibiydi ayyyy. Bayılacak galiba.

Bade duyduğu sözlere çok sinirlenmişti. Ama bir yandan da belli belirsiz seviniyordu içinden. Sonuçta hayranlıkla bahsettikleri adam artık sevgilisiydi. Hatta daha fazlası. Diğerleri tarafından şanslı görünen kadında ta kendisi oluyordu. Bu durum onu içten içe mutlu etmişti. Kıskançlık damarları kabarmıştı ama düşününce saçmaladığının farkına vardı. Bu onun mutlu olması gereken bir durumdu. Tekrar zil çaldı. Herkes yerlerine oturdu. Ders başladı. Sanki son ders olduğunu belli eder gibi dakikalar geçmek bilmiyordu. Bir saat bir asır gibi geliyordu. Ama yine de hayalleri olan bir öğrenciydi ve asla aksatmadan tüm derslerini dinliyordu. Hayalleri hiçbirşeyin önüne geçmeyecekti. Anne ve Babasına söz verdi. Canı pahasına sözünü tutacaktı. Sonunda zil çalmıştı. Hızla eşyalarını topladı. Bir an önce okuldan çıkıp eve gidermek istiyordu. Akşama kadar işlerini halledip Anıl'ın yanına gitmek istiyordu. Anıl'da Bade'den farklı değildi. O da hemen bir kaç işini halledip okuldan çıkmayı düşünüyordu. Bade okul bahçesinden çıkmak için yöneldiğinde karşısında ağzı gözü yara bere içinde ki Selim'i gördü. Yüzünde büyük bir korku belirdi. Yine kolundan tutup sürüklemeye mi çalışacaktı. Ne için gelmişti buraya bilmiyordu. Yüzüne bakmadan hızla yürümeye başladı. Selim arkasından büyük bir utançla seslendi Bade'ye;

-Bade özür dilerim. Lütfen biraz konuşmama izin ver.

Bade duraksadı. Gözlerini kapayıp ne yapacağını düşündü bir süre hala bekleyen Selim'e döndü yüzünü. Bir iki adım atarak yaklaştı ona.

-Selim sen hangi yüzle hala benimle konuşmaya çalışıyorsun?
-Haklısın. Karşında çok acizim. Utancımdan yüzüne bile bakamıyorum. Ama çok pişmanım lütfen affet beni.

Öğretmenler odasının camına doğru iten birşey vardı sanki Anıl'ı. Gözrdüğü manzara karşısında dili tutulmuştu. Selim ve Bade hiçbirşey olmamış gibi sohbet ediyorlardı. En azından onun baktığı açıdan öyle görünüyordu. Hayretler içinde bakıyordu. İçinden aşağıya inip Selim'i yine bayıltana kadar dövemek geliyordu. Ama kalabalık bir ortam vardı ve başta Bade olmak üzere kimseyi korkutmak istemiyordu. Bahçeye inip ne konuştuklarını dinlemek istedi hemde olurda yine Bade'ye zarar verecek olursa bu sefer onu elinden kimse alamayacaktı. Hızlı adımlarla aşağıya kadar indi. Bade görmemişti henüz onu. Olabildiğince yaklaşıp güvenlik kulübesinin yanında ki Banka oturup izlemeye devam etti.

-Sen nasıl beni zorla kaçırır gibi çekiştirerek gitmek istemediğimi bildiğin halde götürmeye kalkarsın.
-Bade ne söylesen haklısın. Bi an sadece bir an kendime hakim olamadım. Seni o kadar çok seviyorum ki herşeyi konuşup tatlıya bağlamak istiyordum bi an önce.
-Tatlıya bağlama anlayışın çok değişikmiş. Canımı yaktın ve bundan hiç gocunmadın.
-Allah belamı versin benim. Nasıl böyle bir hata yaptım bilmiyorum. Lütfen beni affet.
-Tamam Selim. Lütfen gider misin ve bir daha karşıma çıkmanı istemiyorum.
-Nolur beni affettiğini söyle. yoksa yaşayamam.
-Selim bu effedilecek bişey değil. Tamam yaşandı ve bitti herşey. Keşke bu şekilde saygısızca olmasaydı. Ama ne var ki oldu bir kere.
-Senin için ne yapabailirim. Beni affetmen için. Ne istersen yapmaya hazırım. Şurada herkesin içinde eşekler gibi anır de anırırım.
-Ya saçmalama lütfen. Tamam affettim. Ama lütfen bir daha karşıma çıkma. Senden tek istediğim şey bu.

Anıl çok sinirlenmişti. Hala nasıl karşına çıkabiliyor. Peki ya Bade? O nasıl hala sakince konuşabiliyor karşısında ki zorbayla. Aklı bir türlü almıyordu. Sinirden rengi kıpkırmızı olmuştu. Dinlemeye devam ediyordu. Artık okul bahçesi iyice boşalmıştı. Daha iyi duyabiliyordu.

-Tamam bir daha asla kaşına çıkmayacağım. Ama beni kötü hatırlama olur mu? Ben seni her zaman en temiz hislerimle sevdim. Tek isteğim yeniden seninle birlikte olmaktı. Elime yüzüme bulaştırdım. Böyle olsun istemezdim inan. Seni her zaman çok sevdim. Seni istediğim kadar hiçbirşey istemedim şu hayattan.
-Selim artık bunları duymak istemiyorum. Gerçekten. Lütfen artık kapatalım konuyu. İnşallah karşına benden daha iyileri çıkar. Sen iyi bir insansın. Herşeyin en iyisini hak ediyorsun. Hem ben artık düşündüğün gibi değilim. Eski Bade değilim. Birlikte olsak bile mutlu edemezdim seni.
-Sen hala aynı Badesin. Bunu gözlerine bakınca anlayabiliyorum. Hala içinde ki ışık yüzüne yansıyor. Eminim hayatına kim girerse girsin dünyanın en şanslı insanı olacak.

Bade çok içerlemişti söylediklerine. Yüzünde ki mahcubiyet kendini çok belli ediyordu. Üzülmüştü belkide. Selim zamanın da Badeyi çok mutlu etmişti. Hiçbir mutlu hikayenin sonu böyle olmamalıydı. Ama engel olunamıyormuş yaşanacak hiçbir şeye. Anıl'ın gözleri dolmuştu. İçinde kıskançlık fırtınaları esiyordu. Başka bir erkek Bade'ye karşısında iltifatlar sıralıyor ve hiçbirşey yapamıyordu. Korkuyordu. Bade'nin aklının karışmadı içten bile değildi. Sevdiği kadın ellerinden kayıp gider diye çok korkuyordu. Ama oturduğu yerden bile kalkamıyordu. Sadece onları izliyordu uzaktan.

-Selim seni her zaman güzel hatırlayacağım bundan emin olabilirsin. Çünkü sen beni gerçekten bir zamanlar çok mutlu ettin. Herşey için sana minnettarım. Herşeye rağmen karşıma çıkıp yine sevdiğini söylüyorsun. Bu bile bir kadın için çok büyük bir cesaret göstergesi. Ama benim kalbim artık seni görünce kanat takmış gibi uçuşmuyor. Özür dilerim bu elimde olan birşey değil. Seni görünce elim ayağım dolaşmıyor. Nefesim kesilmiyor. Özür dilerim. Ben hissetmediğim hiçbir duygunun esiri olmak istemiyorum. Bunu o akşam sana söyleyecektim ama olmadı. Sende beni anla.

Selim gözlerinden bir kaç damla yaş süzüldü. Hem pişamanlık yaşıyor yetmezmiş gibi sevdiği kadın karşısında onu artık arzulamadığını anlatıyordu. Bunu ilk gördüğü akşam anlamıştı aslında. Ama kalbine söz geçirememişti. Belki de küçük bir inadın kurbanı olmuştu.

Anıl Bade'nin sözleri karşısında yüzüne yerleşen tebessüme engel olamadı. Selime net bir şekilde kendini ifade etmişti. Ona kötülük yapmış birine karşı bile nezaketini bozmamıştı. Başladı olsa olay yaratır, kendini yerlere atardı belkide. Ama Bade yaşıtı insanlara oranla herşeyi büyük bir olgunlukla karşılayacak kadar yüce gönüllüydü. Anıl bir kez daha vurulmuştu tam yüreğinin ortasından. Ama bu kez kanamıyordu. Bu kez yarası ona gülümsüyordu.
Bade sözlerine devam etti;

-Ben seni her zaman gençlık yıllarımın en büyük hatırası olarak saklayacağım. İnan bana. Artık birbirimizi üzmeye gerek yok. Sana mutluluktan ağlayacak kadar güzel bir hayat diliyorum. Çünkü hak ediyorsun.
-Lütfen Bade. Beni iyice utandırma. Sensiz pek bir önemi yok artık hayatımın ama sen mutlu ol yeterki bu bana yeter.
-Olacağım emin ol. İçin rahat edebilir.

Bade arkasını dönüp bir iki adım attı. Selim'in yanından uzaklaşıyordu. Tekrar seslenmişti Selim. Ama bu kez Badenin yüzünde hem korku hem de şaşkınlık uyandıracak bir soru sormuştu;

-Bade. Onu çok mu seviyorsun?

Anıl ve Bade. İkisinin de yüzünde kocaman bir şaşkınlık vardı. Neyi sorguladığını anlayamadılar bir süre. Bade yine yavaşça yüzünü Selime doğru dönderdi. Kaşlarını çatmış ne demek istediğini anlamaya çalışıyordu. Etrafına bakındı. Kimseler yoktu. Selime doğru yaklaştı. Kısık bir sesle;

-Kimden bahsediyorsun? O ne demek?
-Bade yapma lütfen. Birbirinize nasıl baktığınızı gördüm.
-Ne demek istiyorsun Selim. Kim nasıl bakmış? Anlamıyorum.
-Sırf sana dokundum diye beni öldüresiye döven adamı diyorum. Onu çok mu seviyorsun.
-Yok öyle birşey.
-Eğer seviyorsan hiçbirşeyden korkma olur mu? Çünkü o da seni seviyor. Aranızda ki elektrikten yanan ilk kişi ben oldum.
-O benim....

-Biliyorum. O senin öğretmenin. Ama bu bile engel olamamış aranızda ki herneyse, merak etme. Kimseye söyleyecek değilim. Senin adına sevindim sadece.
-Sen nasıl...

-Nasıl anladın mı diyeceksin. Anlaşılmayacak kadar basit birşey değil aranızdaki. Gözlerinizden herşey anlaşılıyor. Benim için atmayan kalbin, onun için korkuysan titriyordu.
-Selim lütfen. Bunları seninle konuşmak istemiyorum.
-Kendimi kötü hissetmem gerekiyor bunları söylerken ama ben senin için mutluyum. Umarım çok mutlu olursunuz. Ben bugün gidiyorum buradan. Ama ne zaman ne için ihtiyaç duyarsan bana iki elim kanda olsa bile tek aramanla çıkar gelirim. Bunu sakın unutma.
-Yolun açık olsun.

Başka hiçbir söz söylemediler. Selim arabasına binip uzaklaştı. Bade ise olduğu yerde arkasından baktı öylece. Söyledikleri onu korkutmuştu. Gerçekten dışardan bakıldığında belli olacak kadar seviyormuyuz birbirimizi? Bakışlarımız herşeyi anlatıyor mu? Ama bu bizim için çok tehlikeli. Ya okuldan biri anlarda Anıl'a bir zarar gelirse. Diye düşünüyordu eve doğru ilerken. İçinde ki heves yerini korkuya bırakmıştı.

Anıl'da oturduğu yerde kalakalmıştı. Selim'in söyledikleri onu da şaşırtmıştı. Ama o Bade'nin aksine bu duruma çok sevinmişti. Demek ki Bade'de onu gerçekten çok seviyordu. Sonuçta Selim onu daha eski tanıyordu ve bakışlarında ki manayı biliyordu. İçten içe mutlu oluyordu. Selimin gidişi de üstüne ilaç gibi gelmişti. Oturduğu yerden kalkıp tekrar Okula girdi bir kaç işini halledip evine doğru yola çıktı.

Bade eve gelmişti çoktan. Kendini sıcak suyun altına atmıştı. Kafasında ki düşüncelerle boğuluyordu. Ama yüreğinde ki ferahlık onu teselli ediyordu. Belkide Anıl'a olan güveni bu korkuların üstesinden gelecekti. Banyodan çıkınca evde ki günlük işlerini halletti. Bir kaç ödevini yaptı ve artık saat altı buçuk olmuştu. Gitmesine az bir zaman kalmıştı. Bu onların ilk buluşması olacaktı. Diğerileri sayılmazdı. Çünkü bu kez ikisi de birbirini özlemişti ve bu durumdan haberdardılar. Hemen kalkıp üzerini değiştirmek istedi. Anıl'ın onu ilk gördüğü elbisesini giyecekti. Öyle de yaptı. Aynı kolyeyi aynı saçı yaptı. Dün gelen çiçekleri koklayarak evden çıktı. Yüzünde ki gülümseme yerini hızlı kalp çarpıntısıyla oluşan tepkisiz bir ifadeye bırakmıştı. İskelet doğru yaklaştı. Etrafta kimseler yoktu. Kolunda ki saate baktı saat tam sekiz olmuştu. "Hevesli gibi erkenden geldim. Daha gelmemiş bile." Dedi içinden. İskeleye en yakın banka oturdu. Hala etrafta kimserler yoktu. Rüzgar saçlarını okşuyordu. Çok güzel bir hava vardı bugün gözlerini kapatıp denizin kokusunu içine çekmeye başladı. Birden birkaç küçük çocuğun adını bağırmasıyla gözlerini araladı. Çocuklar bankın arkasında "Bade abla" diyerek yaklaşıyorlardı. Bu çocukları biryerlerden tanıyor gibiydi. Her çocuğun elinde ikişer gül vardı. Sırayla Badeye uzattılar. Bade neye uğradığını şaşırmıştı ne olduğunu anlamaya çalışırken çocuklardan biri;

-Bade abla çok beklemişsin ama beklediğine değecekmiş.
-Sizi kim gönderdi çocuklar noluyor anlamadım.
-Bizi seni canından çok seven bir abi gönderdi. Bu çiçekleri alsın. Dedi.
-Hmmm peki kendisi nerde niye gelmiyormuş.

Çocuklar kikirdemeye başlamışlardı. Bade etrafına bakıyordu. Gözleri Anıl'ı arıyordu ama kimseler yoktu etrafta. Elindeki güllere baktı gülümsedi. Üzerinde küçük bir Not buldu. Şöyle yazıyordu;

"Sana gönderdiğim bu çiçekler, güzelliğin karşısında solmazlar umarım."

Bade'nin gülümsemesi daha da büyüdü. Tam o sırada tam arkasından duymaktan zevk aldığı sesten, bir kaç mısra duydu;

Seni öylesine düşündüm ki
Öylesine,yaşama'dan önce
Senden başka birşey yok sanki
Ama nasıl da varsın derim sana
Düşüncelerimce

Seni öylesine buldum ki
Öylesine,kendimden fazla
Yalnız sensin gölgesiz
Ayrılmamacasına,yanımda...
Akların arasında karan,
Karaların ortasında akınla

Öylesine istedim ki seni
Senden önce...
Öylesine,herşeyin içinde,
Öylesine dışında
Gün,gece

Seni öylesine yaşadım ki,
İnan...
Artık nereye baktığım belli değil,
Ne yaptığım belli değil,
Vardığım sonrasızlıktan

Özdemir Asaf.

 

Hiç kıpırdamadan dinlemişti şiiri. Bitince kafasını yavaşça arkaya doğru çevirdi. Anıl karşısında durmuş hayranlıkla kendisine bakıyordu. Gözleri ışıl ışıl parlıyordu sanki. Çocuklar çoktan koşarak uzaklaşmışlardı bile. Bade elindeki çiçekler ve notla yavaşça Anıla yaklaştı.

-İnanmıyorum sana çocukları nasıl buldun?

Anıl Bade'yi baştan aşağı süzdü. Yine çok güzel olmuştu. Hem de üzerinde ki elbise ilk gördüğü gün üzerinde olan elbiseydi. Bade' de onun için küçük bir jest yapmıştı. Bu çok hoşuna gitti.
Bade'nin elinden tutarak kendine doğru çekti. Yine sımsıkı sarılıyordu. Saçlarını öpüp kokluyordu. Bağrına bastığı kafasını kaldırdı Bade. Tüm içtenliğiyle sordu;

-Çocukları nasıl buldun? Bunlar o çocuklar değil mi? Benim konuştuğum çocuklar.
-Evet. Seni gördüğümde sohbet ettiğin çocuklar. Hep buradalar onlar. Bir tek sen yoktun şimdi tamam oldu.
-İnanamıyorum sana. Okuldan sonra bunları nasıl hallettin. Teşekkür ederim. Çiçekler içinde tabi ki.

Anıl Bade'nin alnından öptü. Bağrına basarak konuştu;

-Asıl ben sana teşekkür ederim. Geldin. Tamamlandım.
-Yarımmıydın?
-Doğduğumdan beri yarımmışım.
-Beni gerçekten bu kadar seviyor musun? Bazen seni algılamakta güçlük çekiyorum. Nasıl bu kadar sevebilir diye.
-Sen beni sevmiyor musun?
-Senin kadar değil sanırım.
-Benim kadar sevme Bade. İnan elimde değil ama ben seni haddinden fazla sevdim.
-Bundan rahatsız mısın peki?
-Asla. Hiçbir zaman olmadım. Ama canım çok yandı. Keşke çıksa diyecek kadar çok yandı.

Bade gözleri dolu dolu bakıyordu Anıl'a kollarına boynuna dolayıp o da sımsıkı sarılıyordu artık. Parmak uçlarına kadar uzanmıştı. Anıl mis gibi kokuyordu. Saçı, bedeni. Sanki gül suyuna yatmış gibi kokuyordu. Derin derin nefes aldı Bade. Sonra Anıl'a tekrar baktı. Elimden tutup banka doğru çekti. Birlikte oturdular. Rüzgar yine hafif hafif vuruyordu yüzlerine.

-Hangi çiçeği sevdiğini bilmiyorum. Şansımı denemek istedim.
-Anıl biz birbirimiz hakkında hiçbirşey bilmiyoruz ki henüz. Önemi yok yani. Düşünmen yeter. Hepsi çok güzelller inan.
-Senin kadar güzel olmalarını dilerdim.
-Çok tatlısın. Teşekkür ederim.
-Gerçekten birbirimizi çok tanımıyoruz. Ya birde tanısaydık? Düşünemiyorum bile.

-Neden öyle söyledin?
-Tanımadan bu kadar seviyorsak tanısak deliririz herhalde.
-Tanışacağız ama o zaman nasıl olacak?
-Delirmemize az kaldı demektir.

İkisi de güldüler.

-Seni tüm benliğinle tanımak isterdim inan.
-Anıl. Neyi bekliyoruz?
-Anlamadım?
-Tanışmak için neyi bekliyoruz?
-Bade. Hiç anlamıyorum seni şu an açık konuşur musun?
-Diyorum ki hadi birbirimizi ilk defa görüyormuşuz gibi tanışalım. Herşeye en başından başlıyormuş gibi.

Bade bu sözünden sonra ayağa kalktı. Bankın diğer tarafına geçti biraz ilerledi. Anıl ne yaptığını anlayamamıştı. Bade tekrar Anıl'a doğru dönerek yavaşça ilerledi. Yanına kadar gelmişti.

-Pardon ben bir süredir beni izlediğiniz gördüm de acaba birşey mi söylemek istiyorsunuz bana?
-Ha sen ciddisin.
-Evet hadiiii

Anıl kahkaha atarak ayağa kalktı. Badenin yanına doğru bir kaç adım attı. Gözlerine baktı. Sanki ilk gün Bade oradan hiç gitmemişte yanına konuşmak için yaklaşmış gibi hisssetti.

-Evet sizinle konuşmak istiyorum açıkçası ama uygun olur mu bilemiyorum.
-Neden uygun olmasın?
-Bilmem beni yanlış anlamanızdan korktum sanırım.
-O zaman ben size kendimi tanıtayım ilk önce.

Bade elinde ki çiçekleri bankın üzerine bıraktı. Anıla dörtler elini uzattı.
Anım yüzünde ki gülücükle Bade'nin elini sıktı.

-Ben Bade Vuslat Sağlam. Peki siz?

Anıl şaşırmıştı. İkinci bir ismi olduğunu bilmiyordu. Hiçte duymamıştı bugüne kadar.

-İki ismin olduğunu bilmiyordum.

-Daha bilmediğin çok şey var hadi bozma tanışmamızı.
-Peki o zaman. Bende Anıl. Anıl Arslan.
-Ne kadar uyumlu isim soyisim çok beğendim.
-Bende sizi çok beğendim.
-Siz ne söyleyecektiniz bana?

-Söyledimya sizi çok beğendim. Müsadenizle görüşmek konuşmak isterim.
-Bilmem ki nasıl olur?
-Eğer kabul ederseniz beni dünyanın en mesut insanı yaparsınız.

İkisi de bu hallerinden büyük zevk duyuyorlardı. Anıl Selim'i hatırlatmak istemse de aklını kurcalıyordu. Ortamı bozmak istemiyordu ama ilk fırsatta soracaktı.

-Kabul ediyorum. Ama bir gün beni üzersiniz diye çok korkuyorum.

Anıl Bade'ye derin nefes alarak yaklaştı. Bu kadar yakın olmak ikisi içinde hiç iyi değildi. Zira hakimiyetşerini kaybetmekten korkuyorlardı. Yine alnını alnına değdirdi. Kısık bir sesle;

-Seni asla incitmeyeceğim Bade. İstesemde yapamam bunu. Sen artık benim kalbimsin. Bile isteye nasıl kalbime zarar verebilirim ki?

-Neden olduğunu bilmiyorum ama içimde sana güvenmek gibi bir dürtü var. Engel olamıyorum. Yalan yok başta hiç istemedim biliyor musun.
Gğn gelir sıkılırsın, gidersin, hayatım yine tepetaklak olur diye hiç istemedim. Ama öyle şeyler oluyor ki yapmayacağım dediğim herşeyi yaparken buluyorum kendimi. Konu sen olunca sözlerimi tutamıyorum.

-Korkma. Ben herşeyi göze aldım. Zaten bir kaç ay sonra aramızda hiçbir engel kalmayacak. O zamana kadar sadece sabretmemiz gerekiyor.

-Ya beni sevmekten vazgeçersen bir gün?

-Bu mümkün mü? Dünya yüzünde öyle bir gün yok. Belki şimdi bunlar sana boş sözler gibi gelecek ama hepsini ilerleyen zamanlarda kendi gözlerinle göreceksin.

Bade Anılın göğsüne yaslandı öylece oturuyorlardı. Dakikalardır hiç sesleri çıkmamıştı. Denizin dalgalarının sesi kulağa tıpkı bir melodi gibi geliyordu. Anıl birden Bade'ye sordu;

-Annen ve Baban Selimi neden istememişlerdi?

Bade kafasını kaldırıp Anıl'a baktı. Merak etmesini anlıyordu;

-Selim çocukça hareketler yapıyordu. Babam da onun hiçbir zaman düzelmeyeceğini ilerde beni çok üzeceğini söylerdi hep.

-Mesela onları kızdıracak ne yapmıştı?
-Benzinle adımı binanın önüne yazıp ateşe verdi. Sonra da bağırmaya başladı. " tıpkı şu ateş gibi bende senin için tutuluyorum" diye Bütün mahalle sokaklara dökülmüştü. Ee babam da malum çık sinirlendi. Adımızı nasıl elaleme duyurursun diye eline aldığı sopayla sokak sokak Selimi kovalamıştı. Ondan sonra da bizim aramıza bir soğukluk girdi zaten.

-Çok seviyormuş seni demek ki.
-Bazen sevgi Herşeye yetmiyor. Maalesef.

-Öyle evet. Peki başka kimsen yok mu? Yanlış anlama sadece öğrenmek için soruyorum. Seninle ilgili herşeyi bilmek istiyorum.

-Anlıyorum seni. Dedem var. İstanbul'da. Başka da kimsem yok. Dedem de tek. Onun da benden başka kimsesi yok.

-Peki neden yanına gitmek yerine burda kaldın Bade. Bak deden de tekmiş.

-Dedem çok kontrolcü. Çok seviyorum ama çoğu konu da anlaşamıyoruz. Tek çocuğu yani Babam vefat ettikten sonra iyice agrasif olmaya başladı. Bana karşı değil yanlış anlama. Demek istediğim kimseye güvenmemeye başladı beni de avcında bir kuşmuşum gibi korumak istiyor ve ben çok sıkılıyorum. O yüzden burada kendi evimde kalmak istedim. Gitmeyi de düşünmüyorum.

-Birşey sorsam yanlış anlar mısın beni?
-Bilmem sor bakalım. Anlar mıyım.

-Peki geçimini nasıl sağlıyorsun. Yani ev Babandan kaldı ama diğer masrafların.

Bade Anıl'a gülerek baktı. Elini Anıl'ın yüzüne götürdü. Yüzünü okşayarak, sakallarında gezdirerek konuşmasına devam etti

-Anıl. Benim ailem de varlıklıydı Dedem de öyle. Annem Anasınıfı öğretmeniydi. Babam da emekli müsteşar. Dedemin de İstanbul'da 3 tane trikotaj Fabrikası var. Yani maddi açıdan hiç sıkıntı yaşamadım. Yaşamam gibi de duruyor. Çünkü neleri varsa hepsi benim.

-Bayağı zenginsin sen desene. Buna sevindim. Senin için yani. Kimseye muhtaç olmayacaksın. Ömrün boyunca. Ben olayım ve olmayayım. Gerçekten bunun için çok sevindim.

-Evet. Ama ben tek kuruşlarını bile harcamadım şimdiye kadar. Garajda araba duruyor tek bir kez bile içine bindiğimi hatırlamıyorum.

-Senin araban mı var?
-Evet bir sene olmadı Dedem almış haberim yoktu. Bir adam getirdi bıraktı gitti. Rengini bile hatırlamıyorum. O kadar gözümde değil hiçbir maddi şey.
Sevdiğim insanlar benimle birlikte olmadıktan sonra neyleyim.

-Bade yemin ederim beni çok şaşırtıyorsun. Bunları bilmediğim için şu an çok şaşkınım. Başkası olsa büyün parayı har vurup harman savurmuştu. Ben seni yemin ederim boşuna sevmemişim.

-Beni hep sev istiyorum Anıl. Benim seni sevdiğim gibi sende beni hep sev.
-Hep seveceğim merak etme. Yeterki beni bırakma. Sen beni yanında istediğin sürece hiç bırakmayacağım seni.

İkisi de birbiriyle alakalı ufak tefek şeyleri sorup öğreniyorlardı. Sıra Bade de;

-Hadi biraz da sen anlat bakalım. Kimsin, nesin?
-Benim pek anlatacağım birşeyim yok.
26 yaşındayım. İstanbul'da doğdum büyüdüm. Bir kıza deli gibi aşığım. Onsuz nefes bile almak istemiyorum. Kafayı yemek üzereyim anlayacağın.

-Ahahaha Alemsin gerçekten. Kendini tanıtırken bile benden bahsetmen güzel hareket.

Bade oturdukları banktan kalkıp denize doğru yaklaştı. Ellerini göğsünde birleştirmişti. Rüzgar saçlarını savuruyor, gözlerini kamaştırıyordu. Gözlerini kapatıp rüzgarın uğultusuna bıraktı kendini. Aklında zihninde ne varsa rüzgarla birlikte uçup gitsin diye.
Anıl' da banktan kalkıp yanına doğru ilerledi. Arkasından sarılıp saçlarına küçük bir öpücük kondurdu. Çıplak kalan kollları üşümüştü. Elleriyle üşüyen kollarını ovdu.

-Birbirimizle alakalı öğreneceğimiz o kadar çok şey var ki. Ve inan bunları bir geceye sığdıramayız. Şimdi sadece senin gözlerine bakıp acı çektiğimiz günlerin hesabını kapatmak istiyorum. İzin veririm misin?

-İzin sizin.

Yine birbirlerine sarılı kalmışlardı. Tek bir kelime bile konuşmuyorlardı. Herşey harikaydı. Manzara, deniz, rüzgar. Hepsi anlaşmışlar gibi koca bir ahenk içinde kendilerini belli ediyorlardı. Günler günleri aylar ayları kovalayacak yine de aşkaları baki kalacaktı öyle sanıyorlardı. Herşey olması gerektiği gibi ilerlemiyordu. Adam da kadın da birbirlerinin kollarında birbirini bulmuş yapboz parçaları gibi tamamlanmışlardı.
Anıl göğsüne yaslanan bade'ye gecenin son şiirini okumak istercesine iç çekerek yıldızlara doğru baktı.

"Yaslan göğsüme sevdiğim
Benim gönlüm gök gibidir açık deniz gibidir
Pas tutmaz benim içim yeryüzü gibidir
Toprak gibidir
Sen ki bulut gibisin
Ay gibisin güneş gibi bazen."

Erdem Beyazıt.

 

 

Loading...
0%