Yeni Üyelik
30.
Bölüm

Durum Leyla.

@fevkalbeser

Ben delirmiş olmalıyım. Karşımda güzel gözleriyle bana bakan Bade olamaz. Rüya mı? Ya da kabus? Bade'nin olduğu görüntü kabus olabilir mi? İmkansız. Hala inanamıyorum. Elimi tutuyor, gözlerimin içine bakıyor. Hafifte olsa gülümsüyor bana. Allahım rüya olmasın. Eğer rüyaysa bu lütfen beni uyandırma. Neler yaşadığımı bir ben bilirim birde sen. Lütfen bu aklımın bir oyunu olmasın. Beni yine soğuk sulardan kızgın kumlara sürükleyen bir serap olmasın.
Ellerimi saçlarımın arasına daldırdım. Ayağa fırlayıp odanın içinde bir kaç tur attım hızlıca. Hala dönüp dönüp bakıyorum ardıma. Hala beni izliyor. Günlerdir kapalı olan gözler eskisi gibi bakıyor bana.

"Anıl, kendine gel, kendine gel" diye sözcükler dökülüyor dilimden. Hala inanamıyorum. Meğer ben mahvolmuşum. Kaybolmuşum. Ben kendimi unutmuşum. Ben tepeden tırnağa Bade olmuşum. O brnim içim olmuş, tüm duygularım, bütün dualarım artık sadece ona ait.
Kısık sesiyle seslendi. Günlerdir ilk defa İsmimin ne olduğunu, kim olduğumu hatırladım ben;

-Anıl, yanıma gel. Korkma artık.
Hızlıca tekrar yanına yaklaştım. Elini tuttum.
-
Ben rüya görmüyorum değil mi? Sen. Sen gözlerini açtın. Döndün bana değil mi?
Hıçkırıklarım nefes almama engel oluyordu. Günlerdir kederden akan gözyaşlarım şimdi ise paha biçilmez mutluluklardan dolayı akıyordu. Engel olamıyordum. Sırtımda ki tonlarca ağırlık tüy gibi hafiflemişti sanki.
-
Hayır. Rüya değil. Döndüm. Sana geldim. Seni çok özledim sevgilim.
-Bade. Bade... Seni çok özledim. Canım çekildi, ruhum emildi. Sensizlikten delirdim.
Hemen doktora haber vermeliyim. Nolur kapama gözlerini hemen geliyorum. Lütfen beni bırakma yine.

Yanından ayrıldım koşarak kapıyı açıp avazım çıktığı kadar bağırdım koridorda. "Uyandı, geri döndü. Kimse yok mu?" Sesimle birlikte birkaç hemşire içeri girdi. Melisa koşarak kapının önüne kadar geldi. İçeri giremiyordu. Kapının yanına çöküp içi çıkarmışçasına ağlamaya başladı. Hıçkırıklarla...

Hemen doktoru aradılar. Birazdan burada olacağını söylediler. Bizi dışarı çıkarmışlardı. Melisa bir yanda ben bir yanda oturmuş hala ağlamaya devam ediyorduk. Hemen Ekrem bey'e haber vermem gerekiyordu. Titreyen ellerimle cebimdeki telefonu çıkardım. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Bazen iyi haberleri vermekte çok zor oluyormuş. Bir kaç kez çaldı. Sonunda sesinde ki korku ve titremeyle açmıştı Ekrem bey telefonunu;

-Sakın bana kötü haber verme. Eğer kötü birşey söyleyeceksen sakın... Birşey söylemeden kapat beni kederinle başbaşa bırak.
-Uyandı. Bade uyandı. Gözlerini açıp bana baktı. Konuştu benimle. Ekrem bey Bade uyandı.

Telefondan sadece ağlama sesleri geliyordu. Yüzüme kapanan telefonu tekrar cebime koydum. Melisa'ya bakıyordum. Günlerdir harap haldeydi benim gibi. Şimdi ise sanki tüm yorgunluğu gitmiş. Yeniden can bulmuş gibiydi. Bende öyle.
Bir kaç dakika sonra aceleyle gelen doktoru gördük. Hızlıca içeri girdi. Kapı yine suratımıza kapanmıştı. Tehlike geçti mi bilmiyordum ama benimle konuşacak kadar güçlü olduğuna göre iyi olmalıydı. Üzerimde ki mavi önlüğü çıkardım. Çöpe atıp saçımı düzelttim. Üzerime çeki düzen verip kapının tekrar açılmasını bekledim. Hala ses yoktu. Içerden sadece bizi iyice meraklandıran uyuştular geliyordu.

Melisa oturduğu yerden kalkıp yanıma geldi.

-İyidi. İyiydi öyle değil mi? Gözlerimi açtı tamamen değil mi? İyileşti yani?
-Konuştu benimle. Eğer ki delirmediysem bana özlediğini bile söyledi Melisa.
-Allahım bu ne büyük acı. Allahım bu nasıl imtihan böyle.
-Melisa bana baktı yine eskisi gibi. "Geciktim, özür dilerim" dedi.
- Nerde kaldı bu doktor. Niye hala çıkmıyorlar. Kötü bişey mi var yine.
-Artık kötü diye birşey yok. Bitti geri de kaldı.
Aramızda ki diyalog bitmeden Ekrem beyin sesiyle irkildik.
-
Nerde? Nerde yavrum.
-Doktor içerde Ekrem amca. Çıkmadı hala.
-Anıl nasıl oldu? Nasıl uyandı? Gördün mü sen?
-Gördüm Ekrem bey. Konuştu benimle. Sesi kısıktı ama her kelimesini duydum.
Tam o sıra da doktor içerden yüzünde koca bir gğlğmsemeyle çıktı. Bize doğru yürüdü. Hepimizin yüzünde endişe ve korku vardı. Ekrem bey doktora doğru yürüdü hızlıca.
-
Söyle doktor. Söyle kızım nasıl? İyileşti artık değil mi?
-Hepinize büyük geçmiş olsun. Bade uyandı. Bütün tehlike geçti. Bir kaç saat sonra normal odaya alacağız. Sonra istediğiniz gibi görebilirsiniz. Tekrar geçmiş olsun. Artık üzülmeyin.

Doktorun söyledikleriyle birlikte hepimiz tebessümle birbirimize baktık. Ekrem amca önce Melisa'ya sonra Yinr büyük bir baba şefkatiyle bana sarıldı. Hepimiz perişan haldeydik. Ama artık hiçbirlerin önemi yok. Ne olduğu önemli değil bundan sonra. Şimdi sıra ne olacağında. Kendin için konuşmam gerekirse;

Ben şu üç günde tatmadığım her duyguyu tattım. Hepsini en uçlarda yaşadım. Aşkımın büyüklüğünü bir kez daha anlamıştım. Bade'nin hayatımdan ansızın gitme ihtimali Tokat gibi çarpmıştı suratıma. Sisler içinde kalmış, kendimi kaybetmiştim. Ellerim tutmuyor, gözlerim görmüyor, kulaklarım duymuyordu. Tüm reflekslerimi yitirmiştim. Ölmedim belki ama yaşamadım da. Ölümden beter ayrılık derlerdi, şimdi daha iyi anladım ne demek olduğunu. İnsan eksilirmiş, kör olur, sağır olurmuş, anladım.
İşte şimdi tekrar can geldi ruhumuza. Damarlarımda akan buz gibi kan şimdi yine içimi ısıtmaya başladı. Benim canım karşımdaymış meğer. Meğer ben canım derken yalan söylememişim. Gerçekten canımmış. Canımın içiymiş. Canımdan ileriymiş.

Kafamda ki sesler sustu. Sedyeyle çıkan Badeyi gördüm o an. Odaya götürüyorlardı. Onun bu hali beni kahrediyordu hala. Arkasından ilerledik hepimiz. Odaya gelmiştik. Yatağına yerleştirdiler. Doktor birkaç bilgi aktarımı yaptı. Sonra tüm hemşire ve hasta bakıcılarla birlikte çıktılar odadan. Bade yine uyuyordu. Ekrem bey yatağın yanında ki tekli koltuğa oturdu. Melisa cam kenarında duvara yaslanmış öylece bekliyordu. Yavaş yavaş gün ışığı girmeye başladı odaya. Sabah olmak üzereydi. Günlerdir ilk defa doğuyordu sanki güneş. Yavaşça gözlerini açtı Bade. Sırayla bizlere göz gezdirdi. Yüzümde küçük bir tebessüm oluştu. Kafasını elleri arasına almış olan Ekrem bey'e baktı uzun uzun. Ben yine süzülen bir kaç damla yaşımı siliyordum ellerimle.
Bade elini dedesine doğru uzattı.

-Dedecim.
Ekrem bey hemen kafasını kaldırdı. Bade'ye baktı. Gözlerinden usulca akan yaşlarıyla birlikte elini uzatan Bade'nin ellerini tuttu.
-
Yavrum. Çok korkuttun bizi. İyisin ama şimdi. Öyle değil mi? Yorma kendini Gül bahçem.
-İyiyim tontonum. Korkmayın artık. Hepinize söylüyorum.
Sesi hala yorgun ve kısıktı. Melisa'ya kaydı gözü. Diğer elini gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olan Melisa'ya uzattı.
-
Gel.
-Bade seni kaybettim sandım. Kardeşimi kaybettim sandım. Bunu bize yapmaya ne hakkın var? Bizi bırakacak mıydın?

-Kimseyi bırakmadım. Bak yine sizinleyim. Benden öyle kolay kurtulacağınızı mı sandınız?
-Çok özledim seni Bade. Lütfen bunu bize yaşatma bir daha.
-Bende seni çok özledim. Melisa inan elimde olsa sizi üzmezdim.
-Ne olduğunu hatırlıyor musun?
Anıl hemen araya girdi;

-Aslında çok yormasak. Konuşacak çok vaktimiz olacak. Dinlen sen Bade. Biz çıkalım mı?

-Hayır hiçbiriniz çıkmayın. Ben gayet iyiyim. Sadece bişey soracağım?

-Sor bitanem.
Ekrem bey torununa bitanem diyen bu adama gözlerini dikmişti. Anıl utanmış olacak ki kafasını hemen yere eğdi. Bade dedesinin elini sıkıca tutuyordu. Melisa yatağın kenarına oturmuş Bade'nin ne soracağını merakla bekliyordu.
-
Kıza ne oldu? Benim yanımda ki kıza ? İyi mi?
-Bade uyanır uyanmaz hala başkalarını mı düşünüyorsun?

-Melisa merak ediyorum. Çok korkuyordu. Yalvarıyordu bana onu kurtarmam için. Lütfen iyi olduğunu söyleyin.
-İyi güzel kızım merak etme. İsmi Emine. İki kez geldiler. Sana büyük minnet duyuyorlar. Annesi, babası, Emine. Hepsi sana bir can borçlu olduklarını söylüyorlar. O kızacğızda tıpkı bizim gibi gözleri kurumadan ağladı senin için.
-Ohhh. Şimdi daha iyiyim işte. Sevindim iyi olmasına.
-Bade.
-Efendim?

-Kendini nasıl hissediyorsun?
-Kurt gibi.
Anılın sorduğu soruya Bade'nin verdiği cevap herkesi şaşırtmıştı. Küçük kahkahalarla bakıyorlardı birbirlerine. Yine yüzlerini güldürmüştü. Uyanır uyanmaz etrafına mutluluk dağıtmaya devam ediyordu.
Anıö tekrar lafa girdi;

-Kurt gibiden ne anlamamız gerekiyor?

-Ne kadar aç olduğumu anlayın işte. Çok açım. Demediniz mi bu kız açlıktan ölür kurşundan ölmezse.
-Söyle öyle şeyler artık yavrum. Ölümün kucağından aldılar seni. Bir kez daha teslim etmem seni.
Herkes tekrar gülmeye başladı. Bade Gül'ün haberi olup olmadığını sormak istedi;

-Melisa Gül abla'nın haberi var mı?
-Var. İkinci gün geldiler Talha Abiyle. Ama okul falan derken dönemleri gerektiği için burdan içi kan ağlayarak gitti. Saat başı arıyor beni. Hatta ben çıkıp ona haber versem iyi olacak. Saat altı buçuk olmuş uyanmıştır belki. Sen dinlen ben gelirim birazdan. Ekrem amca sende benimle gelmek ister misin? Bade'ye yiyecek bişeyler alırız. Önce bir doktoruna danışalımda tabi ki.
Melisa'nın ne yapmaya çalıştığını anlamıştı Ekrem bey. Hiç ikiletmedi. Yavaşça oturduğu yerden kalktı. Koluna giren Melisa'yla birlikte çıktılar odadan. Anıl onların ardından hızlıca gelip Koltuğa oturdu. Bade'nin elini tutup öptü defalarca. Bade yine hayranlıkla karşısında ki üzgün adama bakıyordu.
-
Gözlerin çok yorgun görünüyor. Uyumadın mı hiç?
-Sen bu haldeyken ben nasıl uyurum.
-Çok mu korktun?

-Ölüp tekrar dirildim. Ve bu bir kez olmadı inan bana.
-Anıl seni çok seviyorum.
-Asıl ben seni seviyorum Bade. İnan bana bunu şu bi kaç gündür daha iyi anladım. Ben sen olmasan yaşayamazmışım.
-Ya bana bişey olsay...

Anıl eliyle Bade'nin dudaklarını kapattı. Cümlesini tamamlamasına izin vermedi. Kendi sözlerini ekledi;

-Sana bişey olmasına izin vermeyeceğim bundan sonra Bade. Bir dakika bile yalnız bırakmayacağım seni. Seni yeni buldum. Kaybetmeye hiç niyetim yok. Hele ki böyle. Aslaaa.

Bade dudaklarından çekti Anılın elini. Sıkıca tuttu. Tekrar dudaklarına götürdü. Öptü. Yanağına götürdü elini.
-
Biraz sevgiye ihtiyacım var galiba.

Anıl kalkıp Badenin yanına yatağın ucuna oturdu. Tuttuğu elini hiç bırakmıyordu. Yine öptü elini. Diğer eliyle yanağını okşadı. Saçlarını, gözlerini. Hepsine büyük bir hasretle dokundu. Nazikçe eğilip alnına minik bir Buse kondurdu. Sonra yaklaşıp gözlerine baktı. Derin derin baktı. Dolu gözleriyle karşıdında aciz kalan o gözlere baktı. Burnunu Bade'nin burnuna değdirdi. Elini yanağına koyup baş parmağıyla dudaklarının kenarına dokundu. Gözlerini kapattı ikisi de. Anıl kapalı gözleriyle söze başladı yine;

-Bade seni çok seviyorum. Çok özledim. Çok bekledim.
-Bende seni çok seviyorum.
-Sakın beni bırakmayı aklının ucundan bile geçirme bir daha.
-Ya sen beni bırakırsan?

-Ölürsen demek istiyorsun yani. O kadarına söz veremiyorum.
-Ya Anıllll.
-Söyle ömrümün baharı. Söyle gözümün nuru.
-Ben sana çok aşık olmuşum.
-Bende sana karşı boş değilim.
-Gıcık.
Birden kapı açıldı. Romantik anları hep bölen birileri oluyor. Melisa ve Ekrem bey, gelmişlerdi. Anıl hemen toparlandı. Önden giren Melisa Anıl ve Bade'nin o haline şahit olmuştu bile. Yüzünde haylaz bir gülümseme vardı. Arkadan gelen Ekrem beyle birlikte yine eski yerlerine geçtiler.
-
Bade sana özel kahvaltı gelecekmiş. Şu bir kaç gün sadece sıvı şeyler yemen gerekiyormuş.
-Tamam. Önemli değil.
-Sen zaten doymuş gibisin.
Melisa'nın sözleri Bade'yi uyandırmıştı Ekrem amcanın orada olduğunu unutan Melisa lafını nasıl toparlayacağını düşünüyordu. Yüzünde mahçup bir ifade vardı.
-
Yani serumlar falan da doyurumuş seni. Öyle söylediler.
-Öyle mi.
-Öyleymiş arkadaşım. Bu arada Gül ablayla konuştum. Birazdan arayacak seni. İlla sesini duymak istiyor. İnanmakta zorlandı.
-Telefonum nerede benim sahi?
-Bilmiyorum ki en son Ekrem amcaya vermişlerdi ama

Acılarla dolu günlerden sonra kahkalarla dolu, gülüşmelerin tebessümlerin hava da uçuştuğu günler gelmişti. Çekilen acılar unutulur elbet ama ruhta bıraktığı izler unutulur muydu? Bu mümkün değil. İnsan hayatı boyunca kötü anıların yerini iyilerle doldurmak için yaşar. Dolu dolu yaşanan hayatın hiçbir gününden pişman olmamak herkesin hayalidir. Pişman olmamamk için pişman olunmayacak şeyler yapmak gerekir. Bu oda da ki dört iyi yürekli insan da pişman olmamamk için ellerinden gelen herşeyi yapacaklardır. Ama ya birbirlerinden gizledikleri sırlar? Onları hangi kahkahanın altına saklıyorlar? Hangisi en sevdiğini sırtından değil tam alnının ortasından vurmak için elleri arkasında bekliyor? Hangisinin sevgisi yüreğinden taşıp tüm vücuduna bulaşıyor. Hangisi kanatlarını sırf birilerini korumak için tıpkı bir Şahin edasıyla çırpıyor? Hangisi diğerinin mutluluğundan kendine pay biçip daha mutlu oluyor? Yaşanılacak çok şey var. Önlerinde koca bir hayat var. Artık mutlu günlere adım atmak istiyorlar. Ayakları kaç kere taşlara takılacak? Sendeleyecekler elbet. Peki ya düşmek? Düşünce kalkmayı başarabilecekler mi?

İki gün olmuştu hastaneden çıkalı. Bade hızla toparlanıyordu. Etrafındakilerin sevgisi en tesirli ilaçtan bile daha iyi geliyordu. Bedeninden önce ruhu iyileşiyordu. Hala dedesinde kalıyordu. Muğla'ya dönmeyi iple çekse de dedesi tam olarak iyileşmeden izin vermiyordu gitmesine. Melisa da Badey'le birlikteydi hala. Anıl dönmek zorunda kalmıştı ama fazla dayanamamıştı. Bugün akşam yine geliyordu. Yarın haftasonuydu. Aklında ki Badeyle birlikte geri dönmekti. Dedesi hala Anıl'ın kim ölduğunu bilmiyordu. Sormuyordu da. Onun için önemli olan Anıl'ın Bade'ye verdiği değerdi. Gözlerinden okunuyordu bu. Sesi titriyordu onunla konuşurken. Kelimeler dilinde birbirine dolaşıyordu. Öğretmen olduğunu biliyordu. Ama Bade'nin öğretmeni olduğunu henüz idrak edememişti. Gözünden sakındığı yavrusunun emaneti, gözünün bebeği, evinin gülü, kimin nesidir bilmediği bu adamı çok seviyordu belli ki. Gözleri doluyordu ona bakarken. Onun da Anıl dan eksik kalır yanı yoktu. Aralarında farklı bir sevgi vardı. Sanki sevgi değilde delice bir tutkuydu bu. Yüzyüze bakarken bile içlerinden geçen hislerini anlatamaya kelimelerin yetmediği türden birşeyler vardı aralarında. Bunu fark etmemek, buna rıza göstermemek ahmaklık olurdu. Bade'nin mutluluğu, en içten hissettirdiği huzuru dedesini de mutlu ediyordu.
Pamuklara sarıp büyüttükleri evlatlarının emaneti bu genç hanım, artık sadece onların değil, başkalarının da hayatında önemli bir yerdeydi. Emine hastaneden çıkmadan önce Badeyi görmeye gelmişti. Milyonlarca kez özür dilemişti belki. Ne kadar üzgün olduğunu ifade etmeye çalışmıştı. Bade kocaman bir olgunlukla karşısında ki aciz kızcağızı yatıştırmaya çalışıyordu o halde bile. Kendisine kötülük edip vuran genç adama bile üzülüyordu içten içe. Bu yaşta parmaklıklar ardına gittiği için üzgündü. Hak etmişti elbette ama o adam için bile kötü düşenemeyecek kadar merhametliydi. Polislere ifade verirken bile defalarca ona ne olacağını sormuştu. Hak ettiği cezayı almıştı elbet ama yine de böyle şeyler olmaması için yine olsa canından vazgeçecek kadar iyi kalpli, merhametli biriydi. Emineyi artık olmayan kız kardeşinin yerine koymuştu. İyi arkadaş olmuşlardı şu kısacık zamanda. Belli ki bu arkadaşlık uzun vadeli olacaktı.

Bade uyuyordu odasında. Ekrem bey iş yerinden erken gelmişti. Melisa elinde ki kitabın son dizelerini okuyup bitirmişti. Kenara bıraktığı kitaba son bir kez baktı. Etkisinden çıkması zor olacaktı belli ki. İçeri giren Ekrem bey'e baktı;

-Hoş geldiniz Ekrem amca.
-Hoşbulduk kızım. Bade nasıl? Nerede o?

-Odasında Ekrem amca. Uyuyor. Uyandırmak istemedim.
-İyi yapmışsınız. Dinlensin biraz daha.
-Siz iyi misiniz?

-İyiiym kızım merak etme. Zor günler geçirdik ama hepsi geri de kaldı.
-Öyle. Ama artık eskisi gibi Bade merak etmeyin sizde artık. Gayet mutlu. Sağlığı da gün geçtikçe düzeliyor.
- Anıl geliyormuş bugün yine.
-Öyle mi ben bilmiyordum.
-Beni arayıp izin istedi.
-Niçin?
-Akşam Bade'yi biraz dışarı çıkarmak istiyormuş.
-Aslında iyi olur. Hem biraz hava alması Bade içinde güzel olmaz mı? Kaç gündür güneş yüzü görmedi.
-Öyle de benim aklımı karıştıran çok şey var.
-Ne gibi Ekrem amca?

-Anıl kim kızım? Bade'nin bu kadar düşkün olduğu adam hakkında hiçbir fikrim yok. İster istemez tedirgin oluyorum.
-Ekrem amca inanın Anıl iyi bir insan. Hem Bade size herşeyi anlatır. İyileşsin önce sonra herşeyi konuşursunuz.
-Anlatmaz kızım. Sorunca yanakları kızarıyor, utanıyor belli ki. Sen anlat hadi. Kimdir bu neyin nesidir?
-Benim karışmam doğru olmaz inanın. Bu meseleyi Bade'yle konuşsanız daha iyi olur.
-Melisa hadi anlat lütfen. Kızımı emanet ettiğimiz adam kimdir bilmek benim hakkım. Bunu sormak için aylarca belki de yıllarca beklemek istemiyorum. Bade kısa vade de anlatacak gibi değil çünkü.
Melisa sorular karşısında ne yapacağını, be söyleyeceğini bilemedi. Öğretmeni olduğunu söylemeli miydi? Saklayıp yalan söylese yarın birgün doğrular ortaya çıkınca suçlu olmayacak mıydı? En iyisi herşeyin doğrusunu anlatmak. En azından kızacak olan kişi Bade olurdu bu durumda. Hem adamcağız haklı. Günlerdir hayatlarının tam ortasında bir adam var ve adı ve mesleği dışında hiçbir fikri yok. İçinin rahat etmesi gerekmez mi?

-Ekrem amca anlatacağım ama lütfen öncelikle beni dinleyin olur mu? Bitirene kadar beklemenizi rica ediyorum.
-Tamam kızım dinliyorum anlat hadi.

-Ekrem amca, Anıl öğretmen biliyorsunuz bunu.
-Evet biliyorum.
-Anıl bizim okulda bir öğretmen.
-Nee! Bade'nin öğretmeni mi demek bu?

-Evet ama lütfen sakin olun öncelikle.

-Kızım sen neler söylüyorsun böyle? Böyle birşey nasıl olabailir?
-Ekrem amca lütfen dinleyin. Aslında dışardan bakıldığında kötü bir durum gibi gözükebilir. Ama inanın hiç bir kötülük yok. Anıl Bade'yi okulda görmemiş. Dışarda bir yerlerde görmüş ilk önce. Okul başlamamış henüz. Bade'yi görür görmez oracıkta aşık olmuş. Bir resmini çizmiş hatta. Bade'nin yanına gidip verecekmiş resmi. Ama Bade daha Anıl resmi bitiremeden kaybolmuş ordan. Anıl günlerce aynı yerde onu beklemiş ama bir türlü görememiş tekrar. Sonra birgün Bade'nin ilk okula gittiği gün yani orada karşılaşmışlar. Tabi Bade'nin bunların hiçbirinden haberi yok ama Anıl Bade'yi görünce şaşırmış. Kendine gelememiş bir kaç gün. Sonra içinde ki duygularına hakim olamamış Anıl. Yanlış olduğunu biliyorlar fakat bazen insan içinde ki hisleri bastıramıyor. İşte sonra Bade anladı Anıl'ın hislerini. İlk başlarda hiç istemedi yakan yok. Hatta kendine sözler verdi. Asla izin vermeyecekti böyle şeyler yaşanmasına ama o da Anıl gibi kendine hakim olmadı. Bastıramadı hislerini. İş buralara kadar geldi işte. Olan biten bundan ibaret inanın. Yani bu masum aşk okulda başladı anlayacağınız.

-Kızım bunlar gerçek mi?
-Hepsi doğrudur Ekrem amca

-Melisa ne olursa olsun bu doğru değil. Bi kere etik değil. Başka kim biliyor bunu?

-Hiçkimse bilmiyor. Bir tek ben. Birde siz işte. Birde şey...

-Birde ne? Kim kızım söylesene?

-Birde Selim.
-Selim mi?
-Evet selim ama o kendisi anlamış biz bişey söylemedik.
-Selim dediğin şu zibidi. Hani Tahsin'in sopayla kovaladığı.
-Evet.
-Onun ne alakası var? Aklımı yitireceğim şimdi. Anlat doğru dürüst kızım şu olayı.
-Ekrem amca önce bir sakin olun lütfen. Bade uyanırsa duymasın bizi.

-Tamam sakinim ben.
-Ekrem amca Selim Muğla'ya dönmüş. Mezuniyet işleri mi ne varmış. Bade'den yine bir şans istemiş. Tabi Bade o sıralar Anıl'a yeni yeni birşeyler hissettiğini anladığı için istemedi. Sonra biz bi kampa gitmiştik hatırlıyor musun?

-Evet Gül'le de konuşmuştuk. Eee?

-İşte Selim kamptan döneceğimiz gün Bade'yi gelip zorla götürmek istedi. Bade'nin reddetmesini yedirememişti kendine. Anıl ve ben o hallarini görğnce hızla yanlarına gittik. Bade gitmek istemiyor o kolundan tutmuş çekiştirmeye çalışıyordu. Anıl dayanamayıp Selimi dövdü orda. Hemde bayağı iyi dövdü. İşte sonra Selim o gün anlamış. Bakışlarınızdan anlaşılıyor gibi şeyler söylemiş. Ama merak etme. Bade'den özür diledi sonra Selim. Yani kötü ayrılmadı Muğla'dan. Bade de iyi bir insan olduğunu düşünüyor. Afetti onu.
-Allahım sen sabır ver. Şu olanlara bak. Niye hiçbir şeyden benim haberim yok. Bu kız niye bana bişey anlatmamış şimdiye kadar.
-Kızmayın Ekrem amca. Bade sizi endişelendirmek istememiştir eminim. Hatta bunları anlattığımı duysa benimle konuşmaz belki de.
-Peki Anıl niye kötü dövüyor selimi? Anlamadığım şu; Anıl şiddete mi eğilimli?
-Hayır hayır. Bade'nin canını yakınca Selim kolunu tutuyordu dedimya. Anıl da dayanamadı tabi. "Sen nasıl ona dokunursun, nasıl canını yakarsın" diye işte gerisini anlattım.
-Bade çok mu seviyor Anıl'ı?

-Hemde çok. Görmüyor musunuz birbirlerine bakarken gözleri parlıyor. Kalp atışlarını dışardan ben bile duyuyorum.
-Görüyorum. Ama korkuyorum kızım.
-Neden korkuyorsunuz?
-Madem bu kadar sevdalılar ya birgün birşey olurda Bade'nin tüm hayatı yine tepetaklak olur diye korkuyorum. Acı çeksin istemiyorum.
-Korkmayın Ekrem amca. Anıl'ın gözünde Bade dışında hiçbirşey yok. Görmüyor musunuz, kaç gündür bizden bile beter durumdaydı. Bade ölmedi Allah'a şükürler olsun ama Anıl diri diri gömüldü.
-Birşey demiyorsam sırf o günlerde o hallerini gördüğüm içindir inan ki. Gözlerinde Gördüğüm şey bambaşkaydı kızım. Belli değer veriyor torunuma. Ama nasıl olacak bu iş bilmiyorum.
-Ekrem amca, Bade şurda altı ay sonra o okulda değil. İnşallah çok güzel bir üniversite okuyacak. Şimdilik kimse bilmesin. Gül abla da dahil. Mezun olunca önlerinde bir engel kalmıyor. Hem Bade küçük değil ki. Bakın şurda bir buçuk ay sonra 21 yaşında olacak inşallah. Merak etmeyin onlar herşeyin farkındalar. Yani korkacak birşey yok kısaca.
-Bilmiyorum. Hiçbirşey anlamadım ben bu işten. Bunu beklemiyordum. Bade yeni yeni toparladı kendini . Ne yaparsa yapsın o hergele ama kızımı üzecek olursa onun canını yakarım. Bunu bilsin.
-İnanın ben böyle birşeye ihtimal dahi vermem.
-Zamanla göreceğiz.
-Ekrem amca dediğim gibi lütfen konuştuklarımız aramızda kalsın olur mu? Bade de Bilmesin bana kızabilir. Ben sırf içiniz rahat etsin diye anlattım.
-Tamam kızım tamam.
-Hem Bade kendinden emin olduktan sonra anlatacağını düşünüyorum.
-Bakalım. Sanmıyorum şimdilik.
-Eee siz Anıla izin verdiniz mi peki?

-Birşey söylemedim. Bade isterse olabilir dedim sadece.
-Bade ister herhalde.
-Ee bu kadar şey anlattın. Artık isteyeceğinden şüphem yok.

O sırada Şükran hanım yanlarına yaklaştı.
Yine mis gibi yemek kokuları geliyordu mutfaktan. Şükran hanımda çok korkmuştu Bade'ye birşey olacak diye. Günlerce dua etti. Gece bir dakika bile uyumadan Allah'a yalvardı. Belki de bu dualar sayesinde Yeniden doğdu Bade. Bir yandan sofra hazırlanıyordu. Bir yandan da dışarı ki güneş yavaş yavaş batmaya başlamıştı. Ufak ufak adımlarla salona doğru yürüyen Bade, Anıl'ın geleceğinden habersizdi henüz. Karşıda ki aynaya yaklaşıp yüzüne baktı uzun uzun. Yüzü solgundu hala. Elinde ki telefona Anıl'dan gelen onlarca iltifat dolu mesajlara baktı. Yüzü gülümsüyordu. Anıl'ı özlemişti. Okulu da. Kendi küçük dünyasını yarattığı evini de. Burası da eviydi belki ama yine de hatıralarla dolu kendi dünyasının yerini tutmuyordu bir türlü. Yavaş adımlarla salona doğru geçti. Dedesi ve Melisa başbaşa oturuyorlardı. Masa hazırlanmıştı. Yüzlerine baktığında hala bir tedirginlik olduğunu görebiliyordu. Havadaki gerginliği dağıtmak istercesine;

-Demek beni uyutup başbaşa sohbet ediyorsunuz. Alacağınız olsun.
Melisa ve Ekrem bey Bade'ye doğru çevirdiler kafalarını. Melisa hemen ayağa kalktı. Bade'nin elini yutarak oturmasını sağladı.
-
İyi misin?

-İyiyim merak etmeyin artık.
-Kızım hemen ayaklanmasaydın.
-Dedecim çok sıkıldım artık. Yat yat nereye kadar. Hem ben kendimi gayet iyi hissediyorum. Sizin suratlarınız niye böyle asık.

-Yooo. Nerden çıkardın?

-Bilmem baksana dedeme. Sanki birşey olmuş gibi bir hali var.

Melisa ve Ekrem bey o an birbirlerine baktılar. Az önce ki konuşmanın etkisinden çıkamıyorlardı belli. Dedesi hızlıca söze girdi;

-Yok kızım nereden çıkardın. Biraz yorgunum. Birde acıktık. Siz acıkmadınız mı?
-Benim çok bişey yiyesim yok.
-O ne demek yemeden nasıl iyileşeceksin?

-Gerçekten dedecim hiç aç hissetmiyorum kendimi.
-Olmaz öyle şey. Hadi geçelim masaya.
Hepsi oturdukları yerden kalkıp masaya geçtiler. Bade'nin gözü yine telefondaydı. Anıl'a attığı mesaja cevap gelmemişti henüz. Çorba kasesinin içene kaşığı daldırmış öylece duruyordu. Kaşığı bir iki kez daldırmıştı ama nafile. Ağzına götürecek kadar bile iştahı yoktu. Dedesi yüzüne baktı. Melisa da inceliyordu Bade'yi.
-
Niye ikinizde bana öyle bakıyorsunuz?
-Niye yemiyorsun diye merak ediyoruz kızım.

-Bilmiyorum ki. Hiç içimden gelmiyor nedense.
-İlaçların var ama bitanem. Yemeden nasıl kullanacaksın.
-Öyle de. Bilmiyorum ya içim sıkılıyor.
-Tamam işte yemeğini ye birlikte dışarı çıkacağız seninle.
-Melisa nereye gideceğiz.
-Bilmem çok uzaklaşmayız. Yakında bir yerlere gidip otururuz olmaz mı?
-Sahile gidelim mi? Biraz deniz havası almak istiyorum.
-Neden olmasın olur tabi ki.

Aslında yaptıkları plan da Anıl'ın parmağı vardı. Melisa'ya mesaj atıp Bade'ye sürprız yapacağını söylemişti. Bade dışarı çıkacağı için heyecanlanmıştı. Önünde ki çorbayı zor da olsa bitirip hazırlanmak için odasına çıktı. Anıl'ı aramak istedi fakat telefonu kapalıydı. Bir kaç kez aradı ama çalmıyordu. İçi buruktu. Vurulduğu gün geldi aklına. O günde aramıştı ama Anıl yine cevap vermemişti. Sonrası malum. Sırtında ki yarasına dokundu. Yaranın üstü kapalıydı belki ama dokunur dokunmaz yaşadığı tüm acıyı tekrar yaşıyormuş gibi hissetti. Üzerine triko bordo renkli bir elbise giydi. Yüzünde ki solgunluğu kapatır düşüncesiyle biraz allık sürdü yanaklarına. Dudağına hafif pembe bir ruj. Saçlarını küçük bir tokayla arkaya doğru tutturdu. Sadece telefonunu ve cüzdanını alacaktı yanına. Çanta almadı. Odadan çıktı. Yürürken canı yanmıyordu ama sırtından ayak parmaklarına kadar süregelen uyuşukluğu geçmemişti. Sırtına siyah deri ceketini geçirdi. Aşağı indiğinde Melisa onu kapıda bekliyordu. Kapıdan çıkıp yavaş yavaş yürümeye başladılar. Melisa Bade'nin burukluğunun farkındaydı. Eliyle Bade'yi tutup kendine çevirdi.

-Neyin var senin?

-Bilmiyorum. İçimde anlam veremediğim bişey var.
-Nasıl bi his?

-Boşluktaymışım gibi.
-Bade emin misin bilmediğine?

-Anılı özledim. Çok özledim. Aradım ama telefonu kapalı. Mesajıma da cevap vermedi hala.
-İşi vardır belki.

-Bilmiyorum. Sanki haber alamadığım her an boğazımı sıkan iki el hissediyorum.
-Ya siz leyla olmuşsunuz. Yürü hadi. Delirdin yine.
-Bu kötü birşey değil mi?

-Neden kötü olsun?

-Birini bu kadar sevmek yasaklanmalı.
-Ahahaha. Konuşurum senin için anayasa mahkemesiyle. Bakalım onlar ne diyecekler.
-Dalga geçme. Aşık olunca görürüm seni.
-Aşık olmak isterim tabi ama seninki gibi olmayacaksa ne anlamı var.
-Aman Melisa sana da eğlence lazım. Hadi.

Yürümeye devam ettiler. İlerde pamuk şeker satan adama gözü takıldı Bade'nin. Çorbayı içememişti ama pamuk şeker yemek istiyordu.
-
Hadi pamuk şeker alalım.
-Nerden çıktı şimdi. Ellerimiz hep şeker olacak.
-Burdan sonra el ele tutuşacağın kimse yoksa sorun olmaz.
-Bade vallahi sende az değilsin. Ben senin için söylüyorum.
-Benim için mi. Elim şeker olunca noluyor?

-Şey yani yıkamakla falan uğraşma diye.
-Hadi hadi alalaım bişey olmaz.

Şeker satan adamın yanına kadar gelmişlerdi. Melisa pembe bir şeker aldı. Bade ise mavi. Mavi en sevdiği renkti. Onun için mavi olan herşey çok güzeldi. Gökyüzü, deniz, pamukşeker.
Şekerlerini alıp oturdular en sakin taraftaki banka. Melisa telefonunda hararetle biriyle mesajlaşıyordu. Bade merak içinde sordu;

-Kiminle konuşuyorsun bu kadar hararetli?

-Hiçkimseyle. Kimle konuşacağım?

-Bilmem sana sormak lazım.
-Sus ve şekerini ye. Koca bebek seni.
-Ahaha. Sanki kendisi yemiyormuş gibi birde bana laf etmez mi?

-Senin yüzünden aldım ben yoksa yemek istemiyorum.
-Yeme o zaman ben yerim onuda.
-Bade.

-Efendim.
-Sana bişey olsaydı ne yapardım ben.

Bade elinde ki şekeri ağzından kendinden uzaklaştırdı. Minnetle Melisa'ya bakarak;

-Melisa düşünmeyin artık bunları. Sende dedem de Anıl da. Siz böyle yaptıkça ben kendimi daha kötü hissediyorum.
-Düşğnmeden edemiyorum ama. Neler çektik biz sen içerdeykn. Hala aklıma geldikçe delirecek gibi oluyorum.
-Sahi Anıl nasıl geldi hala konuşmadık?

-Bilmem anlatır kendisi sana.
-O ne yaptı. Çok mu kötüydü.
-Kim Anıl mı?

-Evet

-Kötü değildi Bade. Berbattı. Ölmüş gibiydi. Sanki ruhu ölmüştü de bedeni cenazesini taşıyor gibiydi.
-Gerçekten mi ?

-Evet gerçekten. Adam üç günde eridi gözlerimizin önünde. Tamam bizde çok kötüydük ama Anıl farklıydı. Bilmiyorum Bade. Sana olan aşkı tahmin ettiğimizden de büyük galiba.
-Galiba...

Bade duydukları karşısında hem mutluydu hemde üzgün. Mutluydu çünkü sevdiği adam tarafından bu denli sevilıiyordu. Üzgündü çünkü sevdiği adamı istemeden de olsa uçuruma sürüklemişti. İkisi de susmuştu. Sessizlik hakimdi ortamda. Melisa'ya gelen mesaj sesi bozdu bu sessizliği. Mesaja bakar bakmaz ayağa fırlayıp;

-Benim canım kahve istedi. Şuralardan bir yerlerden alıp geleyim. İçeriz değil mi?

-Hıhı içeriz. Al .
Melisa hızla uzaklaştı Bade'den. Bade şaşırmıştı. Birşey olduğu belliydi ama çözemiyordu. Kendisi anlatsın diye bekleyecekti. Gözleri yine denizin derinliklerine daldı. Dalgalıydı deniz. Hafif rüzgar esiyordu. Yaslandığı yerden doğruldu. Oturduğu bank rahatsız etmeye başlamıştı. Ellerini göğsünde birleştirerek biraz daha yaklaştı denize. Gözlerini kapatıp uğultusunu dinlemeye başladı. Aklına Anıl'la deniz kenarında öpüştükleri gün geldi. İlk öptükleri gün birbirlerini. Sonra çiçeklerle gelen çocuklar. Kampta denize karşı ettikleri sohbet. Herşeyi bir bir hatırlıyordu. Unutulacak gibi değildi hiçbiri. Gözleri hala kapalıydı. Derin bir nefes aldı. Bir adım daha ilerledi. Bir adım daha. Ayaklarının ucu artık yere temas etmiyordu. Gidebileceği kadar uca gitmişti. Yüzüne vuran rüzgarı hissediyordu. Yüzünde ki tebessümle kafasını göğe doğru kaldırdı. Eliyle kalbine dokundu. Yüreğinde ki mucizeyi düşünüyordu. Hala gökyüzünü, yıldızları izliyordu.

Başından aşağı yağan gül yapraklarıyla afalladı. Yağmur gibi kıpkırmızı gül yaprakları yağıyordu üzerine. Ellerini açıp avuçlarına dökülen güllere baktı önce. Gözleri hayretle parlamaya başladı. Arkasını dönecekti ki tam. Sıcacık iki kol arasında kalmıştı birden. Arkasından büyük bir hasretle sarılan Anıl'ı gördü. Bütün dünya bir anda rengarenk olmuştu. Yerde ki güllerin kokusu sarmıştı bütün şehri sanki. Sımsıkı sarılıyordu Anıl hala. Bade yaşadığı anın rüya olduğunu sanıyordu. İhtimal vermediği anlarda çıkmak zorunda mıydı bu adam hep. Her defasında bir öncekinden daha fazla şaşırtmak zorunda mıydı. Bade sevgiyle sarılmanın verdiği büyüye kapıldı. Gözlerini yine kapatıp başını geriye doğru Anıl'ın göğsüne yasladı. Dakikalarca öylece beklediler. Anıl saçlarını kokluyordu. Öpüyordu. Konuyla bile cenneti yaşatıyordu kollarında ki kadın. Bu dünya cenneti yaşamak deyimini Bade'yle tatmıştı. Sıkıca sardığı kollarını gevşetti. Bade'nin kollarından tutarak kendine doğru çevirdi. Akşamın serinliği iliklerime kadar işliyordu ama aralarında ki tutkunun sıcaklığı koruyordu onları. Bade'nin gözlerine baktı. Göz göze gelince sanki dünya duruyordu. Bütün şehrin ışıkları sanki koca bir sahnedeymişler gibi onlara çevrilmişti. Önce Alnından öptü sevdiği kadının. Önüne dökülen saçlarını nazikçe kulağının arkasına sıkıştırıyordu. Denizin ortasında ki küçük tekneden gelen şarkının melodisi daha da romantikleştirmişti bu dakikaları.

"Sussan da,kalemi kırsanda

Mucizesini bekler bu yürek.

Senden vazgeçmez asla"

 

"Sorma durum Leyla.

O sesler yok aslında.

Birden çıkagelse,

yok yok olmaz asla"

İkisinin de gözleri küçük tekneye kaydı. Şarkı çok güzeldi. Anıl kafasını çevirdi tekneye doğru bakan Bade'yi seyrediyordu. Bade'nin çenesinden tutup kendine çevirdi. Aşkla bakan gözleriyle tüm yüzünü inceledi. Gözleri dudaklarında takılı kaldı. Bade hala gözlerine bakıyordu. Nefesi kesilecek gibi hissediyordu yine. Yanaklarının yandığını hissedebiliyordu. Elleri terlemeye başlıyordu yine.
Anıl diğer eliyle belinden kendine doğru çekti önce. Artık aralarında hiç mesafe yoktu. Eliyle tuttuğu çenesini dudaklarına yaklaştırdı. Dudakları birbirine değiyordu artık. Koca bir özlemle öpüyorlardı birbirlerini. Koca şehir sessizliğe bürünmüştü sanki. Sadece çalan şarkı ve onların hızla atan kalplarinin sesi vardı.

Anıl dudaklarını çekti Bade'den. Derin bir nefes aldı. Gökyüzüne baktı. Sonra Bade'yi tekrar kendine doğru çekip göğsüne bastırdı. Sımsıkı sarıldı. Saçlarına öpücükler konduruyor, koklayarak öpüyordu. Eliyle sırtını sıvazlıyor, tüm benliğiyle içine hapsetmek istiyordu.
Şarkı sonuna gelmişti. Şarkının bitişiyle birlikte rüyadan uyanmışlardı sanki.
Bade kafasını kaldırıp Anıl'ın yüzüne baktı. İkisi de gülümsüyordu. Yüzlerinde ki mutluluk paha biçilemezdi. Kollarını Anıl'ın boynuna dolayıp, yine kokusunu içine çekerek boynundan öpüyordu. Kafasını omzuna yasladı bu kez. Beline sımsıkı sarılan Anıl'ın ellerinin titrediğini hissetti kulağına doğru fısıldadı;

-Ellerin titriyor.
-Farkındayım.

İkisinin de sesi tir tir titriyordu. Kısık sesle konuşmaya devam etti Bade;

-Seni çok seviyorum. Anıl seni deli gibi seviyorum.
-Ben daha çok. İnan ben daha çok seviyorum seni.


Bade kollarını ayırdı Anıl'dan. Yüzüne baktı tekrar. Elini tutup az önce oturduğu banka doğru yürümeye başladı. Her ne kadar aldırış etmese de sırtında ki ağrı kendini hatırlatmıştı yine. Banka oturdular. Anıl Badeyi kendine doğru çekti. Yine kolunun arasına alıp, Bade'nin başını göğsüne yasladı.
Anıl şu geçen bir kaç gündür yaşadıklarını düşünüyordu. Yüreği o günleri hatırlayınca inceden sızlamaya başladı yine. Başını Bade'nin kafasının üstüne koydu. İkisi de sessizdi. Konuşuyorlardı aslında. Konuşmak için illa dilden kelimelerin dökülmesi mi gerekli. Bir dokunuş kaç bin kelam eder. İşte o andalardı. Konuşmadan da anlaşılabilecek yerdelerdi. Bade Anıl'ın boşta kalan elini tuttu. Kafasını kaldırıp gözlerinin içine baktı.

-Ben gelecektim zaten. Neden tekrar geldin?

-Seni almaya geldim işte.

-Araba nerede?

-Uçakla geldim bu kez. Dönerken sende rahat edersin diye.
-Senin olduğun heryerde rahat ederim ben.
-Böyle hissetmene gerçekten sevindim. Ama olsun. Yine de tedbirli olmak lazım. Bundan sonra sana daha iyi bakacağız.
-Kaç kişi bunlar?

-Kimler kaç kişi.
-Bana bakacaksınız ya, kaç kişiler?

Anıl gülümsedi Bade'nin espri yaptığını yeni algılamıştı.

-Hep böyle yüzün gülsün olur mu?

-Sana bağlı artık. Bana bakarken yüzümü de güldür işte.
-Bir nebze sebep olabilirsem yüzünde ki mutluluğa ne mutlu bana.
-Anıl.

-Efendim baharım.
-Ben anladım ki sen olmayınca yanımda mutluluğum gerçek değil. Gülüyorum ama sanki sırf mutsuzluğum anlaşılmasın diye.
-Ben hep yanındayım. Seni asla bırakmam. Bırakamam.
-Söz mü? Beni hiçbir zaman bırakmayacaksın. Hep böyle yanı başımda olacaksın.

Anıl yüzünde ki hafif buruk ifadeyle birlikte Bade'den çevirdi yüzünü. Denize doğru baktı. Bade'nin sorusuna hala cevap vermemişti. Bade tekrarladı.
-
Söz mü?

-Söz bitanem.

Bade Anılın yüzünü eliyle kendine çevirdi.

-Birşey mi var ?

-Hayır ne olabilir ki?

-Ne bileyim yüzün düştü sanki.
-Hayır sevgilim sana öyle geldi herhalde.
-Herhalde.
Bade tekrar koydu kafasını Anıl'ın omzuna.
-
Sahi senin bana bir sürprizin vardı. Neydi O.
-Bade sürpriz söylenmez biraz daha sabretmen gerekiyor.
-peki ne zaman göreceğim. Çok merak ediyorum.
-Muğla'ya dönünce.
-Biraz ip ucu versen?

-Hayır olmaz maalesef.

-Anıl çok inatçısın.
-Seninle yarışamam.

-Öyle mi? Ben inatçı mıyım?
-Hemde keçi gibi.


Bade oturduğu yerden hızla kalktı. Arkasını dönüp yürümeye başladı. Anıl alındığını düşünerek arkasından kalktı hemen. Bade önde Anıl arkada yürüyorlardı. Anıl adımlarını hızlandırdı.

-Bade ne oldu nereye gidiyorsun? Özür dilerim şaka yapmak istemiştim sadece.
-Koş Anıl hadi.
-Nereye koşuyoruz?

Bade ilerde seyyar satış yapan bir kaç kişinin yanına doğru ilerliyordu. Anıl ne olduğunu anlayamamıştı henüz. Bade geldiği küçük tezgahtan bir kaç birşeye bakıp satıcıya sordu;

-Kolay gelsin dilek feneri var mı?

-Var tabi. Kaç tane alacaksınız?
-Bir tane. Sadece bir.
-Tamadır. Buyrun.

Bade aldığı dilek feneriyle birlikte Anıla sokuldu. Az önce oturdukları yere doğru ilerlediler birlikte. Çünkü orası diğer taraflara göre daha sakindi. Anıl ne yaptığını anlayamıyordu bir türlü.

-Şimdi birlikte bu feneri dilek dileyip gökyüzüne salacağız.
-Ne işe yarıyor bu?

-Anıl ilk defa mı dilek feneri görüyorsun.
-Sevgilim ilk defa görmüyorum da yani anlamı nedir bunun niçin böyle şeyler yapıyorlar?

-Bak şimdi ikimizde dileğimizi bu fenerin içine üfleyip gökyüzüne bırakacağız. Fener yere düşmeden gökyüzünde kaybolursa dileğimiz gerçekleşecek. Tamam mı?

-Tamam yapalım bakalım.
-Yaaaa Anılllll biraz istekli ol. Hadi ama.

-Tamam bitanem. Yapalım hadi. Sadece dileğim zaten yanımda başka ne dileyebilirim bilmiyorum.
-Çok tatlısın ama birşey bulursun dileyecek.
-Hadi nasıl yapıyoruz.

Anıl ve Bade çocuklar gibi şenlerdi. Ellerine aldıkları fenerin ateşini yaktılar. İkisi de gözlerini kapatıp dilek dileyeceklerdi. Bade;

-Sonsuza kadar Anıl'la birlikte olmak istiyorum. Lütfen dileğim kabul olsun Allahım. Çok acı çektim şikayet edemem sana ama en azından benden aldıklarını Anıl'ın varlığıyla telefi etsek olmaz mı? Benden hiç gitmesin. Yüreğimiz deki aşk şu fenerin ateşi gibi her dakika daha da harlansın. Mutluluğumuz okyanuslar kadar sonsuz olsun. Tek dileğim bu.

Bade en çok istediği şeyi fısıldamıştı balona Anıl ise;

-Bade'yi canımdan çok seviyorum. Onu bir kez bile incitmek istemiyorum. Allahım sen beni içinde bulunduğum durumdan Sevdiğim kadına en ufak bir zarar gelmeden kurtar. Beni onun yokluğuyla sınama tekrar. Onu üzmek dünya da isteyeceğim en son şey. Saçının teline zarar gelsin istemiyorum. Sen bana yardım et.

Anıl'ın dileği de bu kadar karmaşık ve anlaşılması güçtü. İkisi de gözlerini açıp birbirlerine baktılar. Yanan ateşin ışığı yüzlerini aydınlatıyordu. Bade;

-Diledin mi?

-Diledim.
-Bırakalım mı artık?

-Bırakalım bitanem.

Feneri yavaşça gökyüzüne uğurladırlar. Bade Anıl'ın kolunun altına girdi tekrar. Omzuna başını koyup fenerin aheste aheste ilerleyişine bakıyorlardı. Bade'nin içinden yine Anıl'a şarkı söylemek gelmişti. Bu romantik anı daha da romantikleştirmek istiyor gibiydi. Kafasını olduğu yerden hiç kaldırmadan pürüzsüz sesiyle şu an ki hislerine tercüman olan şarkıyı söylemeye başladı.

"Tüm ışıkları söndür öyle gel

kimse görmesin seni

hatıran yetmez bana sevgilim

su olsam sensiz akmam ki."

Bade şarkının nakarat kısmını hafif bir tınıyla söylemişti. Anıl diğer uğultulara kapatmıştı kulağını. Kendini sadece Bade'nin sesine verdi. Sanki her saniye daha çok aşık oluyordu. Daha çok istiyordu ruhu Bade'yi. Ama Anıl'ın sancıyan bir tarafı vardı. Ne olduğunu kimse bilmiyordu. Kendisi de bilmek istemiyordu. Bu bütünlük belki de yorgunluk gözlerinden okunuyordu.

Bade'nin gözü dilek fenerine kaydı, yasladığı başını kaldırdı. Dilek feneri bulutlara kadar ilerlemişti ama hızla yere çakılıyordu. Denizin üzerine düşecekti belli ki. Bade afallayarak Anıl'ın gözlerine baktı;

-Baksana fenerimiz düşüyor.
-Düşmemesi mi gerekli?

-Anıl gözden kaybolmadan düşüyor. Yani dileğimiz kabul olmayacak demek bu.
-Bade. Aşkım lütfen bırak bu hurafeleri.
-Anıl niye bu kadar sakinsin. Şu an çok üzüldüm. Neredeyse bulutlara kadar yükselmişti. Göremeyeceğimiz bir yere düşseydi keşke. Çok üzgünüm şu an.

-Bitanem sonuçta insanın yaptığı bişey değil mi bu. Bi yerinde bir sıkıntı vardır. Belki kalitesizdir. Hem bulutlara değecekti neredeyse eminim dileğimiz kabul olacaktır. Sen üzülme.

-Öyle mi dersin?
-Evet öyle. Hem sen beni dilemedin mi?

-O nereden çıktı? Seni dileyeceğimi nerden çıkardın?

-Allah Allah başka ne dilediniz hanımefendi?

-Çok güzel şeyler dilemiştim. Ama söyleyemem.

-Ben yokmuşum o dileğin içinde.
-Olmak ister miydin.

-Bade sen benim yanımda ol yeter ki ben geri kalan hiçbirşeyi istemiyorum.
-Anıl sen bayağı abayı yakmışsın bana.

-Bu konuşmayı daha önce yapmıştık ve ben de sana yeni mi anladın demiştim.
-öyle mi . Hiç hatırlamıyorum.

-Bade çok muzipsin gerçekten.

Bade'nin aklına birden Ekrem bey geldi. Merak etmiş olmalıydı. Saat epey geç olmuştu.

-Artık gidelim mi ? Dedem merak eder.
-Olur gidelim. Ben bırakırım seni.
-Sahi Melisa gelmediğine göre siz anlaştınız değil mi?

-Evet biz konuşmuştuk. Seni ben istedim dışarı çıkarmasını.
-Anladım. Çok güzel bir akşamdı. Çok teşekkür ederim.
-Güzel olan akşam değildi inan. Seninle yan yana olmaktı.

-Hadi yürüyelim eve kadar.
-Yakın mı o kadar.
-Evet yakın hadi gel.
-Tamam hadi bakalım.

El ele tutuşup eve doğru yürüyorlardı. Anıl'ın aklında binbir türlü düşünce vardı. Attığı adımları hissetmiyordu sanki. Bade bir sıkıntısı olduğunu anlamıştı ama sık boğaz etmek istemiyordu. Anlatmak istediğinde kendisi anlatır diye düşündü. Evin önüne ulaşmışlardı. Bade içinden geçeni teklif etmeli mi yoksa susmalı mıydı? Biraz düşündü. Sonra Anıl'a dönerek;

-Gel hadi bi kahve içelim birlikte.

-Olmaz Bade. Ekrem bey rahatsız olabilir. Teşekkür ederim teklifin için.
-Neden rahatsız olsun dedem.
-Ne bileyim belki istemez bu saatte evine girmemi.
-Anıl olur mu öyle şey. Hastane de o kadar gün birlikte beklediniz beni. Oradayken rahatsızlık hissettiğini düşündüm mü?

-Bade ben hiçbirşey hissetmiyordum o günlerde.
-Tamam hadi kötü şeyleri hatırlatmak istemiyorum. Girelim. Kahve içer kalkarsın. Sahi sen nerede kalacaksın?

-Sevgilim benim burada ailem varya. Tabi ki oraya gideceğim. Hem bizimkileri de görmüş olurum.
-Doğruya unutmuşum. Tamam gidelim mi?
-İnan iyi fikir gibi gelmiyor.
-O zaman kesin gidiyoruz. Hadi.

Bade Anıl'ın sözünün bitmesini bile beklemeden zile bastı. Kapıyı Melisa açmıştı. Karşısında el ele Bade ve Anıl'ı görünce şaşırmıştı aslında. Anıl'ın geleceğini bilmiyordu. Kapıdan geri çekilerek;

-Hoşgeldiniz.
-Hoşbulduk düzenbaz. Dedi Bade sırıtarak.

-O ne demek Bade?

-Sen daha iyi bilirsin.

-Ha sen şeyi kast ettin.
-Anlarsın neyi kast ettiğimi. Dedem nerede?

-Salonda kahve içiyorduk bizde.

Bade gülerek Anıl'a baktı.

-Kaynanan seviyormuş demeyi çok isterdim. Ama inan çok severdi seni.
-Bende çok severdim.
-Gel hadi.
-Bade emin misin?

-Eminim gir hadi.

Birlikte içeri girdiler. Anıl biraz çekiniyordu. Hastane de birşey söylememişti belki ama şu an tanımadığı biri evine gelmişti. Üzerlerini çıkarıp astılar. Melisa önde Anıl ve Bade arkasında salona doğru geçtiler. Ekrem bey günlük okumadığı gazeteleri okuyordu.
İçeri girdiklerini görünce ayağa kalktı. Anıl'ı o da beklemiyordu. Şaşırmıştı. Ama belli etmemeye çalışarak;

-Hoşgeldiniz. Nerede kaldınız böyle.

-Dedecim Sahildr oturuyorduk saati fark etmemişiz kusura bakma.
-Yok ne kusuru yavrum. Gelin oturun şöyle. Şükran hanım yok misafirimize birşeyler ikram edelim Melisa kızım.
-Tabi Ekrem amca. Ne içersin Anıl.
-Ben hiç zahmet vermesem.
-Yok olur mu ne zahmeti. Ben şimdi Melisa'yla birlikte Kahve yaparım. İçeriz birlikte.
-Peki madem. Sade olsun.
-Dedecim sen içer misin? İçmişsiniz Melisa'yla ama.
-Kızım bana çay getirin olur mu kahve rahatsız eder bu saatten sonra.
-Olur tontonum. Tabi ki emrinize amadeyiz. Hadi Melisa yardım et bana.

Bade ve Melisa mutfağa doğru ilerlediler. Bade hayatta ki en sevdiği iki adamı salonda başbaşa bırakmıştı. Dedesinin Anıl'ı sevmesi onun için çok önemliydi. Anlaşmaları için dua ediyordu içinden. Melisa Bade'nin tedirgin olduğunu fark etti;

-Ne oldu? Niye tedirginsin?

-Dedem Anıl'ı sever mi sence?

-Bence sevmiştir çoktan.
-Nerden anladın?

-Ya bir yerden anladığım yok sadece tahmin ediyorum. Hastane de o kadar birlikte vakit geçirdik. Tek bir kez bile anlaşmazlık yaşanmadı. Sen kimsin diye bile sormadı.
-İnşallah sever.
-İnşallah. Siz ne yaptınız.
-Sonra anlatırım. Kahve taşacak hadi gidelim içeri bir an önce.
-Bade aklıma yine birşey geldi benim. Ahhahah

-Güldüğüne göre kesin başıma bir iş gelecek.
-Ya yok şey yapalım mı? Anıl'ın kahvesine tuz koyalım mı?
-Ahahah iyice saçmaladın. Niye öyle birşey yapıyoruz durup dururken.
-Ne biliyim sanki isteme merasiminde gibi hissettim kendimi.
-Çok istiyorsun evlenmeyi herhalde.
-Niye sen Anıl'la evlenmek istemiyor musun?

-İstiyorum ama şu an değil tabi ki. Daha beş sene var.

-Ohaa adam o kadar bekler mi?

-Bekler. Yani bekler herhalde.
-Abarttın beş sene çok fazla. İki falan olsun bari.
-Pazarlığa kapalı ahahah. Hadi gidelim.
Bade tepsiye yerleştirdiği kahveler ve çay bardağını nazikçe taşıyordu.
Salondan içeri girdiğinde Anıl ve dedesini kahkaha atarken buldu. İstemsizce o da kahkaha atmaya başladı. Gördüğü manzara çok hoşuna gitmişti. Neye güldüklerini anlamamıştı ama gülmeleri iyi birşeydi bunu biliyordu. Önce dedesinin çayını verdi. Sonra Anıl'ın kahvesini uzattı. Az evvel Melisa'nın söylediği cümle geldi aklına. Anıl'ın yüzüne bakarak gülmeye başladı. Anıl da kafasını kaldırmış ona bakıyordu. Kahveyi verip Anıl'ın yanındaki berjere oturdu. Anıl hiç yüzüne bakmıyordu. Utanıyor olmalıydı. Hem kahvelerini içip hemde işten güçten sohbet ediyorlardı. Bade hayranlıkla Anıl'ın yüzüne bakıyordu. Dedesi fark etmişti. Bıyık altından sırıtarak Melisa'ya doğru döndü;

-Melisa bizde Anıl'la evlilikten konuşuyorduk. Benim bir arkadaşım var. E güzel de bir kızı var. Anıl'la tanıştırmak istiyorum. Sen ne dersin.
Melisa anlamıştı Ekrem bey'in şaka yaptığını. Göz kırparak cevap verdi.
-
Bilemm ki Ekrem amca belki Anıl'ın hayatında biri vardır. Eğer yoksa neden olmasın.

Bade ve Anıl birbirlerine baktılar. Bade kendini kötü hissetmişti o an. Bir an inanır gibi olmuştu. Geldiklerin de o konuya mı gülüyorlardı yoksa diye geçirdi içinden. Anıl ise hşçbirşeyden habersiz sadece Bade'ye bakıyordu. Bade'nin rengi bembeyaz oldu.
Anıl birşeyler söylemesi gerektiğini biliyordu. Araya girerek;

-Ekrem bey çok şakacısınız.
-Yoo şaka yapmıyorum. İstersen tanıştıralım sizi.

Anıl iyice kızarmıştı. Bade gözlerini yere dikmiş öylece bakıyordu.
Öyle birşey olmayacağını bilse bile Anıl'ın adının yanında başka birinin ismini bile duymaya tahammül edemiyordu belli ki. Anıl da bir an Ekrem bey'in ciddi olduğunu düşündü. yine söze başladı;

-Teşekkür ederim. Benim beklediğim başkası var.
Bunları söylerken Bade'ye doğru bakıyordu. Bade hafif gülümsemişti. Ekrem bey ise bu cevaba memnun olmuştu. Melisa İse hala olanlara inanmıyordu. Bade dedesine dönerek;

-Dedecim biz pazar günü dönelim artık. Olur mu? Ben gayet iyiyim. Okuldan çok uzak kaldım. Hem Melisa'nın da dönmesi gerek artık.
-Kızım daha iyileşmedin ki. Nasıl göndereyim ben seni. Bende gelemiyorum seninle biliyorsun.
-Dedecim gerçekten ben çok iyiyim. Yaram bile kapanmak üzere neredeyse. Orada da yalnız değilim hem.
-Onu görebiliyorum. Dedi Ekrem bey Anıl'ı kast ederek.
-Rahat olsun İçiniz Ekrem amca ben Bir kaç gün daha Badeyle kalırım. Hem Gül abla ve ailesi de orda biliyorsun. Yalnız bırakmayız onu.
-Bilemiyorum. İçim hiç rahat değil.
Bade oturduğu yerden kalkarak dedesinin yanına oturdu. Elini tutup gözlerinin içine baktı;

-Tontonum ben gerçekten iyiyim. Biliyorum beni düşünüyorsun ama inan aklının kalacağı bir durum yok. İlaçlarımda bir haftaya kadar bitecek hem. Kendime çok dikkat edeceğim sana söz veriyorum. Hiç aklın kalmasın.
-Tamam yavrum. Madem sen öyle karar verdin. Öyle olsun. Sen iyi olda ben başka birşey istemem.
-Gönül koymadın değil mi?

-Hayır yavrum gönül koyacak ne var. Sende beni merak etme. Dedim ya sen iyi ol ben iyi olurum zaten.
-Anlaştık o zaman. Yarından sonra gidiyoruz.
Melisa söze girerek küçük bir ayrıntıyı hatırlatmak istedi;

-Aslında yarın gece de gidebiliriz. Çünkü pazar günü hem yol yorgunu olursun. Hemde okula gideceksin madem hazırlık yapman gerekmez mi.
-Aslında doğru söylüyorsun. Yarın gece gitsek daha iyi olur. Ne dersin dedecim?

-Siz nasıl isterseniz yavrum. Anıl ne der bakalım. Yoksa o gelmiyor mu sizinle?
Hepsi Anıl'a doğru döndü. Anıl onları diniyordu dikkatlice sevinmişti Bade'yle birlikte dönebileceğine. Hemen sorulan soruya cevap vermek istercesine;

-Birlikte gideceğiz. Dediğiniz gibi yarın akşam gitsek daha iyi. Hem benimde bir kaç işim var evde. Ekrem bey de müsaade ederse yarın dönelim.
-Tamam o zaman madem öyle karar verdiniz. Yarın akşam dönersiniz. Şimdi ikinizde çıkıp Anıl'la beni yalnız bırakın bakalım.
Melisa'yla birlikte ayağa kalktık. İçimde hem korku hemde merak vardı dedem ne söyleyecekti Anıl'a kapıya doğru yöneldik. Ne konuşacaklarını dinlemek istiyordum. Kapıyı çekmedim çıkarken aralı bırakmıştım. Duvarın kenarına gizlenerek kulak kabartıyordum. Melisa ise yaptığım yanlış olduğunu ima edercesine;

-Kanka niye dinliyoruz ne diyeceği az çok belli. Bade sana emanet falan diyecek bence. Ayıp gel hadi.
-Hayatta gelemem. Belki başka şeylerde söyler bekle.

Anıl'ın -eliyle işaret ederek- yanına oturmasını istedi Ekrem bey. Anıl usulca kalkıp yanına oturdu. Elini Anıl'ın bacağına koydu Ekrem bey.

-Bak evladım. Benim söyleyeceklerimi lütfen iyice dinle. Ha baştan anlaşalım yanlış anlamak darılmak yok.
-Estağfurullah efendim dinliyorum.
-Bade benim bu hayattaki tek varlığım. Ondan başka kimsem yok. Onun da benden başka kimsesi yok zannediyordum ama sen çıka geldin. Belli ki düzgün, iyi , efendi bir çocuğa benziyorsun. Kızımı da seviyorsun. Gözlerine bakınca anlamamak mümkün değil. Senden tek bir ricam var.

-Buyrun efendim

-Kızıma iyi bak Anıl. Onu sakın incitme. Üzme. Şu yaşında yaşamadığı acı kalmadı. Aynı şeyleri yaşasın istemiyorum. Kaybetmenin acısını çok iyi biliyor. İliklerime kadar da yaşadı bunu. Eğer Sevginden eminsen benden sana müsade. Ama eğer emin değilsen sakın yavrumu arkandan sürükleme. Seni çok seviyor belli ki. İlişkniz ne boyutta bilemem. Ama daha fazla ilerler ve sen onu ansızın bırakırsan Bade'yi kimse toparlayamaz artık.
-Efendim ben Bade'yi asla bile isteye üzmem. Üzemem. O sizin olduğu kadar benim de canım. Ben ona karşı olan hislerimi kelimerle ifade edemem. Belki bunları size söylemem ayıplanacak birleştir bilemiyorum affınıza sığınarak konuşuyorum sizinle. İçiniz ferah olsun.
-O bana evlatlarımın emaneti. Ben de onu önce Allah'a sonra sana emanet ediyorum. Emanetime sahip çık.
-Merak etmeyin. Emanetiniz emanetimdir.
-Anlaştık o zaman.

Bade ve Melisa duydukları konuşma karşısında gözyaşlarını tutamamışlardı. İkisi de akan yaşlarına engel olamıyorlardı. Sesleri çıkmıyordu ama gözleri çok şey söylüyordu. Melisa Bade'ye sıkıca sarıldı.
-
İnan bana çok şanslısın.
-Neden?
-Baksana. Anıl ne kadar saygılı. Keza deden; ne kadar arkanda duruyor senin. Mutluluğun için çırpınıyor.
-Sende öyle. Sende mutluluğum için çırpınıyorsun. Ben küçüklüğümden beri en şanslı olduğum konunun arkadaş olduğunu biliyordum . Bunu şu günlerde daha iyi anladım.
-Biz çok şanslıyız. Kaybımız büyük belki ama kazandıklarımız da paha biçilemez.
-Melisa iyi ki varsın.
-Sendr öyle canım arkadaşım. Sendr öyle.

Anıl oturduğu yerden yavaşça kalktı. Ekrem beye elini uzatarak;

-Ben müsaadenizi isteyeyim artık. Saat geç oldu.
-Tamam oğlum.
Bu kelime Anıl'ı mutlu etmişti. Çünkü kendi babası bir kez olsun böyle içten Oğlum dememişti şu yaşına kadar. Gözlerinin içi doldu o an. Ekrem bey'in elini öpmek için uzandı fakat Ekrem bey izin vermedi;

-Estağfurullah lütfen.
-İyi akşamlar Ekrem bey.
-İyi akşamlar evladım. Yarın görüşmek üzere.
-Görüşürz efendim.

Anıl hızlı adımlar kapıya yöneldi. Birbirlerine sarılmış halde ağlayan kızlara baktı. Ne olduğunu anlayamayarak Bade'nin yüzüne elleri arasına aldı;

-Ne oldu neden ağlıyorsunuz ikinizde?

-Birşey yok sevgilim. Sen gidiyor musun?

-Evet. Gideyim artık. Kahve için teşekkür ederim. Eline sağlık.
-Afiyet olsun. Yarın hava alanından görüşürüz.
-Ben almak için gelmeyeyim mi?

-Aslında gerek yok sevgilim. Direk orada buluşalım olmaz mı?

-Sen nasıl istersen bitanem. Ben birazdan bilet işini hallederim.
-Biz hallederiz Melisa'yla.
-Neden?

-İstediğimiz yerlerde oturabilmek için. Sana mesaj olarak gönderirim.
-Peki o zaman.
-İyi geceler Melisa.
-İyi geceler enişte.
Üçü de kahkaha attılar Melisa'nın sözünün üstüne. Bade gözlerini Melisa'ya devirerek;

-Melisa çok komiksin.

-Ne var canım eniştem değil mi?

-Evet eniştesi değil miyim?

-Ay tamam nasıl istiyorsanız öyle olsun.

Anıl'ı kapıya kadar geçirdi Bade. Melisa içeri geçmişti. Kapının önüne kadar çıktı Bade aniden Anıl'ın boynuna sarıldı. Anıl'da ona karşılık veriyordu. Saçlarını okşadı. Öptü kokladı;

-İyi geceler sevgilim. Dikkat et kendine. Çok yormamaya çalış tamam mı?

-Tamam merak etme. Eviniz çok uzak mı?

-Çok sayılmaz şurdan bi taksiye atlar giderim ben merak etme.
-Peki o zaman sende dikkat et kendine.
-Yarın görüşmek üzere.

-Görüşürüz. Seni seviyorum.
-Bende seni çok seviyorum Anıl. Ve teşekkür ederim.
-Niçin?

-Bana bu kadar güzel duygular yaşattığın için.
-Sende bana çok güzel duygular yaşarıyorsun bunun yarışına girersek açık ara kaybederim.
-Beni çok mutlu ediyorsun. Bişey yapmana gerek yok yanımda olman yetiyor bunun için.
-Bende öyle baharım. Bende varlığınla sadece mutlu oluyorum. Hep kal hiç gitme tamam mı?

-Hiçbir yere gitmem. Hem insan evini bırakıp nereye gider ki. Sen benim evimsin.
Anıl Badenin alnından öptü. Yüzünü elleri arasına alıp gözlerinin içine baktı. Dudaklarından dökülen dizeler Aşkını anlatıyordu yine;

İnsanlar içinde bir sana inandım
Bir seni sevdim kendimden başka
Uykularımın bölündüğü saatlerde
Sendin düşündüğüm soluk soluk
Sivri bıçaklar gibiydin karanlığımda
Gözümü yumsam seni görüyordum
Oynak türkülere benzeyen yürüyüşünle
Sen çıkıyordun karşıma
Karanlığımda
İki yıldızdı ellerin görülmedik
Karanlığımda
Bir orman yangınıydı dudakların....

Ümit Yaşar Oğuzcan

Tekrar Alnından öptü sevdiği kadının. Ayrılık vakti gelmişti yine. İçi gidiyordu da onu görmek arzusu bir türlü gitmiyordu yüreğinden. Hep yanında olmak istiyordu. Dünya bir yana Bade bir yana.
Bade son kez yine sarıldı. Öptü. Arkasını dönüp kapıdan içeri girdi. Kapıya yaslanıp rüyalarından daha güzel olan yaşadıklarını düşündü. Anıl yoktu yanında ama kalbine dokunduğunda varlığını en derinden hissediyordu.
Anıl ıssızlaşmaya başlayan sokaklarda tıpkı mecnun gibi geziniyordu. Bulduğu ilk taksiye atlayıp ailesinin evine doğru yola çıktı. Aslında pek gitmek istemiyordu. Çünkü babasıyla arası iyi değildi. Annesini dünyalar kadar seviyordu ama babasından şu yaşına kadar hiçbir sıcaklık görmemişti. Onu yapmak istemediği işlerin içine sokmuştu. Mecbur kalarak yaptığı şeyler hayatının büyük kısmını etkileyecekti. O yüzden yüz yüze gelmek istemiyordu. Ama annesi o evdeydi. Onu özlemişti. Buraya kadar gelmişken görmeden dönmek istemedi. Yol gitgide bitmek üzereydi. Yüzünde yine bir tebessüm belirdi. Bade'yi düşünüyordu yine. Yaşadıkları herşeyi düşünüyordu. Kalbi yerinden çıkacak gibi çarpıyordu. Bu delilik olmalıydı. Bade yanında olmadığı zaman bile karşısında hayali beliriyordu. Çok seviyordu. Eriyordu. İçi gidiyordu Bade'ye. Bade'ninde Anıldan alt kalır yanı yoktu. Hisleri karşılıklıydı. Birbirlerini görmedikleri bir saniye bile ikisi içinde yılllara bedeldi.

Anıl evine varmıştı. Taksiden inip evine doğru ilerledi. Yarın olması için dua ediyor. O da kendi yarattığı küçük dünyasına dönmeyi iple çekiyordu.

Bade Anıl gittikten sonra yarın için bilet bakmaya başladı. Almışlardı biletlerini. Melisa'yla birlikte aynı oda da aynı yatakta uyuyacaklardı bugün. Herkes uyumuştu. Melisa da yanında mışıl mışıl uyuyordu. Bade Anıla bilet aldıklarını haber veren bir mesaj atmıştı ama yarım saati geçmesine rağmen hala cevap gelmemişti. Uyumuştur diye düşünerek, kendisi de iyice bastıran uykunun ellerine teslim olmuştu.

Sabahın ışıkları şehri aydınlatmaya başlamıştı. Bugün İstanbul'da ki son günleriydi. Uçakları akşam saat altıdaydı. Uyanıp mutlu aileleriyle birlikte kahvaltı ettiler. Bavullarını toparlamaya başladılar. Anıl hala dönemmeişti Bade'ye saat öğleni geçiyordu. Bade aradı Anıl'ı. Bir kaç kez çaldı telefonu. Sonunda açıldı;

-Efendim.
Konuşan bir kadındı. Orta yaşlı bir kadın sesine benziyordu bu annesi olmalıydı. Bade ne diyeceğini bilemedi. Ama cevap vermeden yüzüne de kapatamazdı;

-merhaba efendim. Anıl'la görüşebilir miyim?

-Merhaba kızım. Ben Anıl'ın annesiyim. Henüz uyanmadı. Belki önemlidir diye açtım telefonunu.
-Teşekkür ederim uyanınca aradığımı söyler misiniz?

-Tabi söylerim kızım. Siz kimdizniz?

-Ben Anıl'ın bir arkadaşıyım.
-Önemli bir arkadaşısın sanırım.
-şey ben tekrar çok teşekkür ederim. İyi günler. Kendinize iyi bakın.

-İyi günler kızım.

Bade çok utanmıştı. İnşallah yanlış konuşmamışımdır diye geçirdi içinden. Anıl çok yorgun olmalıydı bu saate kadar uyuduğuna göre diye düşündü. Eşyalarını toplamaya devam etti. Melisa da o da hazırdı. Gitmek için sadece uçak saatini beklemek kalmıştı. Salonda oturan dedesinin yanına giderek yine uzunca bir sohbete başladılar. Bir kaç nasihat verdi dedesi. Bir kaç uyarı, bir kaç memnuniyet cümlesi. Bade hepsini pür dikkat dinleyerek cevapladı hepsini. Telefonuna gelen mesaj sesiyle irkildi. Anıl yazmıştı. Havaalanına doğru yola çıktığını yazmıştı sadece.
saat 4 olmuştu neredeyse. Bade ve Melisa da yola çıkmaya hazırlandılar. Bade sesinin havaalanına kadar zahmet etmesini istemiyordu. Evde vedalaştılar. Ağlaştılar. Şükran teyzeyle de vedalaşıp arabaya geçtiler. Bade Anıl'ın canının sıkkın olduğunu anlamıştı. Onunla yüreği sıkışıyordu çünkü. Yol bitmek bilmiyordu. Yarım saat ona saatler gibi gelmişti ama sonunda varmışlardı. Bavullarıyla birlikte kontrolden geçtikten sonra gözleri Anıl'ı arıyordu. Bavullarını teslim ettikten sonra telefonla Anıl'ı aramak üzereydi ki tam o sırada karşıda oturan Anıl'ı gördü Melisa.
-
Anıl işte orda oturuyor. Sen yanına git. Ben biraz dolaşmak istiyorum.
-Tamam çok uzaklaşmayalım

-Tamam hadi git sen.
Bade hızlı adımlarla Anıl'a doğru yürüdü. Yüzünde büyük bir keder vardı. Sebebini bilmiyordu. Elini omzuna koydu. Anıl kafasını Bade'ye çevirdi. Ayağa fırladı hemen. Bade gözleri dolu bakan Anıl'ın yüzünü elleri arasına aldı. Sakallarını sevdi.
-
Noldu sana?

-Birşey yok bitanem.
-Nasıl birşey yok. Canın sıkkın belli. Daha gelmeden fark ettim. Kalbim sıkıştı şuraya gelene kadar. Neyin var Anıl?

-Gerçekten iyiyim. Annemden biraz zor ayrıldım. O yüzden üzgünüm biraz. Hem seni gördüm ya şimdi daha iyiyim merak etme.

-Emin misin?

-Eminim sevgilim. Sen nasılsın asıl?

-İyiyim ben. Bende dedemden zor ayrıldım biraz.
-İyi bakalım. Melisa nerde?

-Bilmem. Dolaşacağım diyordu.

-Anladım. Canın biley istiyor mu? Aç mısın?

-Anıl canım çok fena bişey istiyor ama.
-Söyle sevgilim alıp geleyim hemen.
-Yok öyle bişey değil.
-Anlamadım nasıl bişey.

-Anıllll.
-Söyle ruhummm.
-Seni çok özledim.

Anılı'ın yüzünde ki keder dağıldı sanki bir anda yerini kocaman gülümsemeler aldı yine. Badeyi elinden tutup kendine doğru çekti. Alnını alnına yasladı. Burnunu burnuna dokundurdu.

-
Çok mu özledin?

-Hemde çok. Ya sen?

-Bende seni özledim. Ama

-Ne ama?
Yanlarına gelen Melisa'nın sesiyle dağıldı bu romantik dakikalar.

-Ooo gençler. Biraz sakin ya. Daha dün gece birlikteydiniz. Bu ne aşk böyle. Olan var olmayan var yani.

Hep birlikte kahkalar atmaya başladılar. Gelen anonsla birlikte, uçaktaki yerlerini aldılar. Üçü de yan yana oturuyorlardı. Melisa cam kenarında, Bade ise tam ortada oturuyordu. Elleri sımsıkı birleşmişti. Anıl'ın omzuna yaslandı. Anıl da başıyla Bade'nin kafasına yaslanmıştı. Hiç kıpırdamadan öylece kaldılar yolculuk boyunca. Yine susarak konuşmuşlardı. Çok şey söylemişlerdi ama ağızlarından tek kelime çıkmamıştı. Yarım saatlik yol saatlere bedeldi ama bu bir saatlik yılın dakika bitmişti sanki. İniş anonsu yapılmıştı bile. Ama hiç kıpırdamaya niyetleri yoktu. Herkes sırayla iniyordu uçaktan. Bir tek bizim deli aşıklar kalmıştı. Tabi birde Melisa. Melisa yüreğinde ki bütün iyi niyet ve yüzünde ki kocaman gğlümsemeyle;

-Sayın Leyla ve mecnun. Uçağımız iniş yapmıştır. Artık sizde inişe geçseniz nasıl olur. Ayaklarım ağrıdı hemen yürümem lazım. İnanın sizi hiç bölmek istemiyorum ama.
Anıl ve Bade göz göze gelip gülüşmeye başladılar. Koca uçakta sadece Üçü kalmıştı çünkü. Hızlıca toparlanıp indiler uçaktan. Anıl'ın arabası havaalanının otoparkındaydı. Bavullarını alıp arabaya geçtiler. Mis gibi deniz havasını içine çekti Bade. Denize ve yıldızlara aşıktı bu kız resmen. Tabi Anıl'dan sonra. Arabayla da yarım saat yolculuktan sonra Bade'nin evinin önüne gelmişlerdi. Melisa bavulunu alıp;

-Ben evdekilere görünüp geliyorum hemen. Pijama vs. Almam gerekiyor hemde.

-Tamam. Bende çıkarım eve birazdan.
-Tamam. Görüşürz Anıl. Çok Teşekkğr ederim.
-Rica ederim niçin Teşekkğr ediyorsun?

-Ne için olacak Badeyi bu kadar sevdiğin için. Hadi iyi akşamlar görüşürüz.
-Görüşürüz Melisa bende sana iyi bir arkadaş olduğum için teşekkür ederim.

Melisa arabadan inip uzaklaştı. Bade Anıl'ın elini tutup

-Ayrılık vakti geldi yine. Ama bu kez kısacık. Bugün biraz dinlenelim yarın yine görüşürüz olur mu?
-Olur bende bir an önce evime gitmek istiyorum zaten.
-öyle mi? Sıkıldın mı benden?

-Hayır ama evim ne durumda görmem gerek.
-Ne olmuş ki evine. Aynı yerinde duruyor.
-Dğn bir kaç kadın geldi temizlik için de onu merak ettim. Anahtarı saksının içine koyacaklardı inşallah unutmamışlardır.

Bade biraz bozulmuştu söylediklerine. Ama fazla takılmak istemedi. Zaten günlerdir kendisiyle uğraştığını biliyordu. Bavulunu Almak için indi arabadan. Anıl bagajdaki bavulu yere indirip;

-Görüşmek üzere canım. Dikkat et kendine.

-Anıl kaçıyorsun resmen. Noluyor?

-Yok canım ne kaçması. Hadi sen bir içeri üşüme serin biraz.
Bade şaşırıyordu. Anıl sarılmamıştı bile. Bavuluyla birlikte binaya girdi. Sinirlenmişti. Birinci katı çıkınca aklına Gül'e uğramak gelmişti ama önce bir duş alıp üzerini değiştirmek istiyordu. Belki daha sonra uğrardı. Bunları düşünürken elinde ki bavulun bir anda hafiflediğini hissetti. Ardına baktığında Anıl Bavulu elinden almaya çalışıyordu.
-
Hala çıkamadın mı sen?

-Ne işin var burda. Şimdi birileri çıkar. Anıl git hadi çıkıyorum ben.
Bade bunları söylerken çoktan kendi dairesinin önüne bırakmıştı Anıl bavulunu. Bade arkasından hızlı adımlarla çıktı yukarı. Sessizce Anıl'a

-Anıl ne yapıyorsun. Gül ablanın geleceğinizden haberi var şimdi yukarı çıkabilir.
-Eee bakalım çıksın.

-Ne demek napalım Anıl. Delirdin herhalde?
-Ne işin var burda derse ne cevap veririz.
-Bade ne cevap vereceğim. Evime geldiğimi söylerim tabi ki.
-Ya Anıl tamam biz birbirimizin evi olabailiriz de şu an kimse bunu bilmeyecek. Niye böyle yapıyorsun.
-Bade sen de benim evimsinde....

Anıl Bade'den bir kaç adım uzaklaşarak Karşı dairenin önünde ki saksıdan anahtarı çıkardı. Karşıda ki dairenin kapısını açtı.

-Evet sen benim evimsin ama şimdilik burada kalmam icap ediyor.
Bade hayretler içinde Anıl'ı izliyordu. Ne yaptığını bir türlü anlayamamıştı. Ağzı hem mecaz hem gerçek anlamda açık kalmıştı. Anıl kapıyı açık bırakarak tekrar Bade'nin yanına geldi. Eliyle açık kalan ağzını kapatmak istercesine çenesini alttan yukarı doğru parmağıyla itti. Bade hala açık kalan kapıya bakıyordu. Anıl eliyle yüzüne çevirdi kafasını.
-
Kendine gel niye bu kadar şaşırdın.
-Anıl noluyor anlatsana. Ne işin var burda.

-Ee sen bu daire için kiralık demedin mi? Bende kiraladım işte. Sana sürprizim buydu. Senin gittiğin gün arayıp kiraladım hemen. Ertesi gün de bir nakliye şirketiyle anlaştım. İki gün sürmedi taşıma işi. Sonra İstanbul'a gelmek zorunda kalmıştım. Geri dönpnce de bir kaç hanımla anlaşarak temizletip, yerleştirdim işte.
-Ya ciddi misin yoksa dalga mı geçiyordun?

-Sevinmedin mi?
-Sevindim ama.
-Ne ama?

Bade hala şoku atlatamıyordu. Karşısında serserice gülen Anılın omzuna yavaşça vurdu;

-Bunu nasıl sakladın. Söyleseydin ya daha önce.
-Sürpriz söylenmiyor maalesef.
-Anıl niye yaptın bunu. Senin evinde gayet güzeldi.
-Evet güzeldi ama senden bir kaç sokak uzaktaydı. Ben sana söyledim ben senden ayrı yaşayamam diye. Pek ciddiye almıyorsun galiba beni.
-Aklımın ucundan bile geçmezdi. Demek komşu olduk.
-Evet. Hadi komşu sen bavulunu alıp içeri gir. Bende kendi evime gideyim. Nasıl olsa dip dibeyiz artık. Balkonlarımız bile birbirine bir karış mesafede. Her gece kahve içeriz birlikte.
-Nasıl bir adamsın sen? Nasıl büyük bir kalbin var böyle. Diyorum ki daha beni şaşırtacak ne yapabilir. Her defa bir öncekinden daha çok şaşırıyorum.
Anıl Bade'nin dibine kadar sokuldu. Yüzünü avuçlarının arasına alarak;

-Bade, her ne yapıyorsam inan hepsi yüreğimden gelerektir. Sana olan sevgim beni böyle bir adam yaptı işte. Umarım sana layık olabilirim.
Alnından öpüp sarıldı sıkıca.

-Delirdin mi. Ne demek layık olmak. Ben kimim ki bana layık olmayı düşünüyorsun. Böyle şeyler beni çok mahçup ediyor. Lütfen söyleme.
-Ben komşu olarak layık olmaktan bahsetmiştim. Sen ne anladın ki?
Bade gözlerini devirdi. Anıl kahkaha atıyordu karşısında. Hala şaşkınlığını gizleyemiyordu. Açık kalan kapıdan içeri bakıyordu. Gerçek mi yoksa şaka mı idrak edememişti henüz.
arakarında ki sohbeti Melisa'nın ayak sesleri bozmuştu yine.
-
Ne oluyor? Niye hala kapıdasınız?

-Melisa Anıl buraya taşınmış. Karşı daireme.
-Öğrendin mi sonunda. E gözünüz aydın mı diyelim.
-Ne sende mi biliyordun.
-Bade yan binada oturuyoruz bilmemek gibi bir şansımız var mı?

-Niye söylemedin bana. En azından bu kadar şaşırmazdım.
-E sürpriz olacaktı işte sana. Zaten şaşır diye söylemedik.
-Vallahi aşk olsun gerçekten.
Anıl Bade'ye eğilerek fısıldadı;

-Daha ne kadar aşk olacak. Sende amma doyumsuzsun. Ahahah

Bade Anıl'ın yüzüne bakıp kolunu sıktı. Eliyle alnını tutup;

-Hala şoktayım. İnanamıyorum size.
-Kanka hadi öyle yorgunum ki sen gelmiyorsan da kapıyı açta ben içeri girip uzanmak istiyorum hemen. Tabi siz gayet güzel yolculuk yaptığınız için yorulmamanız normal ama ben çok yorgunum.
-Bende bizimkilere haber vereyim geldiğimi. Sende Ekrem Beyi ara Bade istersen. Hadi siz dinlenin.
Anıl Bade'ye göz kırpıp;

-Artık buradayım komşu sık şok Görüşürz merak etme.
-Ben göstericem sana komşuyu.
-Her zaman beklerim kahveye buyurun lütfen.

Bade kapıyı açıp gözleriyle içeri giren Anıl'ı takip ediyordu. Hala inanmıyordu. Anıl içeri girip kapısını kapatmıştı bile. Kendisi de girip kapıyı kapadı. Bavulu kenara bırakıp eliyle kalbini tuttu. Yine çılgınca çarpıyordu. Sevdiği adam iki adım kadar Yakınındaydı artık. Hemde bir gün değil hergün. İstediği her dakika görebilecekti onu. Olanları yavaş yavaş sindirmeye çalışıyordu. Gözleri parlıyordu resmen. Elleri heyecanla yanıyordu yine. Banyoya gidip elini yüzünü yıkadı önce. Aynada ki suretine baktı. Solgun yüzü renklenmişti. Dünden bugüne tabiri caizse rengi üstüne gelmişti. Saçlarını oradaki tokalardan biriyle topladı. Tekrar aynaya yaklaştı;

-Şimdiye kadar ne için yaşadığımı o kazadan ne için sadece benim kurtulduğumu sorguluyordum. Şimdi sebebini anladım. Acı çektiysem yaşayacağım güzel günler içinmiş meğer. Anıl Annemin babamın yerini dolduramaz belki ama eminim içimde ki yaralar sadece onun varlığıyla kabuk bağlayacak. Belki geçmeyecek ama biliyorum ki artık kanamayacak. Herşeyin en iyisini bilene teslimiz şu hayatta. Teslim olduğumuz bizim için en hayırlı olanı elimize verecekti. Biliyorum.
Anılı herzamankinden. Hergün bir önceki günden daha fazla seviyorum. Yanlış veya doğru. Umrumda değil. Yeter ki yanımda olsun. Benimle birlikte. Elimi uzattığımda ilk tutan o olsun. Başım omuzlarıma ağır geldiğinde onun göğsünde dinlendirebileyim. Ve gözümü her açtığımda yüzüme bakan ilk gözler onunkiler olsun. Eğer ben bir yapbozsam Anıl benim eksik kalan son parçammış gibi geliyor. İşte tam olarak böyle hissettiriyor bana. Bi yerde okumuştum şöyle diyordu;

İnsan karşılaşabileceği en güzel kalbe dar zamanda denk gelir. En dipteyken, işin içinden çıkamazken, yaralıyken. Birden bir el uzanır. Zorluğun beraberinde gelen kolaylıktır. Sanki herşey yoluna girecekmiş gibidir. Sanki bir boşluk vardır orası da tam ona göredir.


 

 

 

Loading...
0%