@fevkalbeser
|
Uzunca bir sohbetten sonra nihayet eve gelmiştim. Aklım da milyonlarca düşünce var. Bir yandan Anıl hoca, bir yandan Selim. Anıl hoca; kapıya kadar geldi, Sırf benden özür dilemek içinmiş. Bana çok değer veriyor olmalı. İçinde bana karşı bi pişmanlığı olduğu belli. Hala söylediklerinin ağrısı var yüreğinde. Öyle düşünüyorum. Kendini bana karşı suçlu hissetmesini istemiyorum. Bende de hata var aslında. Başta küçük bi yanlış anlaşılma yüzünden düşman gibi davrandım. Sonra resim mevzusunda karşısına geçip imalı sözler ettim. Böyle davranmasının en büyük sebebi benim ona karşı olan tavırlarım. Buna bir son vermem gerekiyor. Bundan sonra Anıl hocayla tıpkı diğer hocalarım, arkadaşlarım, sevdiğim kim varsa, onlara nasıl davranıyorsam öyle davranacağım. Hem ben de aksini istemiyorum zaten. O iyi bir İnsan sadece söyleyemediği, içine attığı çok şey var. Ben onun sadece öğrencisiyim. Oturup bana anlatacak hali yok ama belki bende davranışlarımı değiştirirsem kendini daha iyi hissedebilir. Hayatında ne kadar yerim var hiç bilmiyorum ama en azından içinde ki pişmanlıklar biraz olsun rahat bırakırlar. Selim'e gelince, ben onu sevmiştim yalan yok. Ama bugün onu görünce içimde hiçbirşey kalmadığını fark ettim. Çok tatlı, bi kadını nasıl mutlu edeceğini iyi bilen birisi. Kendisi de ailesi iyi insanlar. Birliktelik için bunlar yeter mi? Hiç emin değilim. Gül hoca Selimi hep çok severdi. Birlikte olmamızın sakıncası yok diyor. Ama ya sevgi bitmişse. Dediği gibi tekrar içimizde ki küllenen hisler alevlenir mi? Bunların hiçbirine verecek cevabım yok şimdilik. Hemen eskiye dönecek halim yok. Ama bir şans daha vermekte birşey kaybettirmez. Belki de yanlış düşünüyorum. Her ne kadar onu tanısam da biraz daha zamana ihtiyacı var. Bakalım zaman bize neler gösterecek.
Bu düşünceler içinde uykuya dalmışım. Sabah nasıl oldu bilmiyorum hiç. Telefonumun çalmasıyla gözlerimi araladım. Arayan numara kayıtlı değildi. Sabah sabah kim arıyor beni diye söylenerek açtım telefonu. -Canımın içi, Bade'm günaydın. Telefon da ki Selimdi. Uzun zamandır böyle uyandırılmadım. Hoşuma gitmedi değil. Ama ciddi konuşmam gerekiyor bahsettiği kadar seviyor mu beni yoksa sadece heves miyim onun için? -Günaydın Selim. Hayırdır sabah sabah? -Hayır güzelim hayır. Hadi kalk seninle şöyle güzel bi kahvaltı edelim. -Evet. Gayet ciddiyim. Neden gelmez misin? -Anlamadım? Ne demek o ? -Kantinde ki masanın üzerine bıraktığın üzerinde benim resmim olan kâğıttan bahsediyorum. -Evet seni ilgilendirmez. Gelir gelmez bu tarz konular konuşmak istemiyorum seninle. Dediğim gibi kimse kim. -Neyse ben kapatıyorum. Bugün işlerim var biraz. İyi günler. Telefonu kapattıktan sonra aklıma Melisayla ettiğimiz sohbet geldi. Gerçekten dediği doğru olabilir miydi? Resmi Anıl hoca mı çizdi ? Bunu nasıl öğreneceğim bilmiyorum? Ama eğer doğruysa? Olmaz. Olmamalı. Dünyanın belki de en yanlış insanıyım onun için. Bu üzüntüsünün sebebi ben miyim? Ben bu kadar şüpheyle yaşayamam. Düşünmek istemiyorum. Doğrusu neyse er ya da geç ortaya çıkar elbet. Oturduğum yerden doğruldum. Evde ki bi kaç işimi hallettim. Kahvaltı etmek gelmiyor içimden. Bir kaç birikmiş ödev vardı hepsini birer birer yaptım. Bugün Cumartesi. Heryer çok kalabalıktır. Dışarı çıkmak iyi gelirdi ama o kadar kalabalığın içine girmek istemiyorum. Gül hocayı aradım canım bayağı sıkılmıştı. -Gül abla ne yapıyorsun müsait misin? -Yok birşey olmadı. Canım sıkıldı da bi kahve mi içsek? Gelir misin? Hemen kahve yapmaya başladım. İki dakika sürmedi Gül ablanın gelmesi. Karşılıklı oturduk. -Selim değilmiş resmi bırakan -Ciddi misin sen? Ayy nasıl olur o kadar da emindim. -Ne, nasıl bi his? -Aşık olduğun insanla evlenmek? -Ahahha. İnşallah. Tam o sıra da Gül ablanın telefonu çaldı. Arayan Anıl hocaydı. -Hayırdır inşallah. Anıl hoca arıyor. -Efendim Anıl hocam? Gül hoca telefonu kapatır kapatmaz yüzüne baktım söylediğim şeyi ben bile idrak edemedim başta; -Abla ben gidebilir miyim? Yanlış anlama küçük bi yardım sadece. Hem aramızda ki anlaşmazlıkta son bulur belki. Hem yardıma ihitiyacı var ne olacak ki? İki saatte hallederiz birlikteolmaz mı? -Bade ciddi olamazsın. -çok ciddiyim Neden? -Kızım ne alaka demez mi adam. -Eminim demez. -Yani koca adam yardım etmek istediğimi anlar herhalde. -Bilmiyorum Bade pek iyi bir fikirmiş gibi gelmedi bana. -Şöyle düşün Senden yardım istemiş işin olduğu için ben gitmişim senin yerine ? -Neden gitmek istiyorsun ? -Bilmiyorum . Sadece yardım etmem gerekiyor diye düşünüyorum. Yardımcı biri gidebilir evet ama belli ki Anıl hoca burada kendisini çok yalnız hissediyor. Hem arkadaş oluruz belki fena mı? Anıl hocanın attığı konumdan evin yerini iyice öğrendim. Üzerime rahat hareket edebileceğim bişeyler giydim. Saçlarımı arkamda toplayıp bi kalemle tutturdum. Yola çıktım hemen. Gitmek istememin sebebi belliydi. Ama Gül ablaya yalan söylemiştim. Asıl sebep belki kafamda ki sorulardan kurtulurum düşüncesiydi. -Bade. Ne işin var burda? Bişey mi oldu? -Hayır birşey olmadı. Sizi görmeye geldim. -Şaka yapıyorum Hocam. Gül ablayla yani hocayla konuşurken birlikteydik. Siz yardımcı birini aradığınızı söyleyince ben gelmek istedim. Belki birlikte toparlarız diye. Olmaz mı? Kapıdan içeri girdiğimde beni kocaman içinde belki 500 den fazla kitap olan bir kitaplık karşıladı. Hem çok güzel görünüyor hemde çok heybetli. -Demek canınızı sıkan koliler bunlar? -Ahahah. Evet bayağı Can sıkıcılar. İkimizde gülüyorduk. Onu ilk defa bu kadar neşeli görmüştüm. İçten gülerken kısılan gözleri, İnsana çok hayal kurdurabilirdi. Hayal kuranlar da çoktur. Bundan eminim. -Başlayalım mı? -Yok artık? Ben tek mi yapacağım? Siz yardım edeceksiniz tabi ki birlikte yapacağız. Anıl, Bade'nin bu hareketine çok şaşırmıştı. Gözlerini ondan ayıramıyordu. Bade resmen evindeydi Hiç olmadığı kadar nazik ve sevgi dolu yaklaşmıştı Anıla. Gözlerinde ki mutluluğu saklayamıyordu. Belki de bu bir işaretti. Bade'nin içinde ki iyiliğin bir kez daha farkına vardı. "Aramızda birşeyler olsun veya olmasın. Ben hayatımdan geçerken yüreğime ektiğin bütün çiçekler için teşekkür ederim" diye geçirdi içinden. -Şöyle yapalım hocam. Önce dolapların içini ve dışını temizleyelim. Sonra kolilerin içindekileri güzelce yerleştiririz olur mu? -Sen nasıl dersen. Ben çok anlamıyorum mutfak işinden çünkü. Sırayla dedikleri gibi işleri halletmeye başladılar önce dolapları sildiler. Sırayla kolilerini açmaya başladılar. Farkına varmadan işlerin yarısını halletmişlerdi bile. -Hocam amma da abartmışsınız. Geleli bir saat olmadı işlerin yarısı bitti bile. -Bence siz yanınızda birilerine ihtiyaç duyuyorsunuz. İkiside öylece birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı. Anıl yaşadığı anın büyüsüne kapılmıştı. Hiçbir şeyi düşünmüyordu. Aklında sadece karşısında ki kadının buğulu ve ne yaşarsa yaşasın hayata dört elle sarılmış gözleri vardı. Gözlerinin içinde ki yansımaya hayranlığı daha da artıyordu.
Bir iki dolap derken neredeyse bütün hepsini yerleştirdiler. -bitmek üzere Bade gerisini ben hallederim. Sen de çok yoruldun. Bırakalım artık. -Yorulduğunu düşünüyorum. Yorulunca bırakmak ister insan. Bir kaç raf kaldı hemen bitirip dönsem iyi olacak. Gül abla da merak eder. Şu fazla plastik ürünleri koliyle birlikte dolapların en üstüne koysam iyi olur eline dolaşmasın. Yeteri kadar var bunlar fazla. Aşağı inip yerdeki kolilerden birine fazla olan parçaları yerleştirdim merdivenle yetişemem en iyisi tezgahın üstüne çıkmak diye düşünüp elimdeki koliyle birlikte tırmandım. Koliyi dolapların üstüne yerleştirdim. -Ben düşerken hep tutacak mısınız? -Benim için mahsuru yok. Dedi sesinde ki titremeyle. Sesi herşeyi ifade ediyordu aslında. Bu durumdan dediği gibi hiç şikayetçi değildi. -Yine de düşmemeyi tercih ederim. kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Onun kalbi benimkinden daha beterdi. Sesini ben bile duyuyordum. Dudaklarıma değen nefesi daha da yakınlaşmıştı sanki. Hala üzerindeydim. Elleri belimdeydi. Bu insanı deli edebilecek halden bir an önce kurtulmalıydık. Hemen bir hamle yapıp vücudumu üstünden kaldırdım ve yere oturdum. Anıl hoca hala uzanıyordu. -Bir yeriniz mi acıyor neden kalkmıyorsunuz? -Sıcağı sıcağına anlaşılmıyor. Dedim gülerek ayağa kalkarken, o da aynı anda ayağa kalktı biz yine istemeyeceğimiz kadar yakın ve bir o kadar da uzaktık birbirimize. Kendimi onun ellerine bırakırsam başıma çok şey gelecek biliyorum kaçmak istemiyorum. Çekimine engel olamıyorum. O bana böyle bakarken gidemiyorum. Hemen eşyalarımı toplamak için uzaklaştım yanından. Arkamı döner dönmez elimden tutup kendisine dönmemi sağladı. -Gitme! Gözlerinde kalmamı isteyen masum bir çocuğun ifadesi vardı. Neden diye sormak üzereydim. Ağzımı açmama fırsat vermeden; -Gitme, hemen kahve yaparım. Çok yoruldun. -Çokça teşekkür ettiniz zaten. Artık gitmeliyim. -İnanın hiç gerek yok. Ben kendim gidebilirim. Nihayet çıkmıştım evden. Çıkar çıkmaz yüreğim çarpmaya başladı. Nefesim kesilmiş gibiydi. Gökyüne bakarak derin bir nefes aldım. Tam o sıra da kocam bir yıldız kaydı gözlerimin önünden. Kayan yıldızlar benim için onu gören insanlara hep büyük şanslar getirirdi. Belki benim şansımda gözlerimin önündedir. Ya da en büyük şanssızlığım. Bade gittikten sonra Anıl mutfak masasına oturup dakikalarca yüreğini sızlatan acısını düşündü. Bu ev daha dakikalar önce gül bahçesiydi. Şimdi ise bomboş bir viranhane den farkı yoktu onun için. Yüreğinin sesini dinledi. Yüreği onu her defasında boğulduğu derin suların tam ortasına götürüyordu. Çırpındıkça batıyor, battıkça iyice çırpınıyordu. Ya kendini boğmak üzere olan sulara teslim edecek ya da yüzmeyi öğrenecekti... En sonunda bir karar verdi. "Artık Bade olmadan yapamam. Şu an için birlikte olmamız mümkün olmasa bile bundan aylar sonra ne ben onun öğretmeni olacağım ne de o benim öğrencim. Mezun olduğu gece içimde ne varsa hepsini anlatacağım ona. En azından önümüzde ki en büyük engel ortadan kalkmış olacak. Peki ya istemezse o zaman ne yapacağım? O zaman da söyleyememenin pişmanlığını yaşamam en azından hem neden kabul etmesin. Yeter ki ben ona duygularımı anlatana kadar beklesin. Elim kolum bağlı. Şimdi anlatamadığım şeyleri zamanı gelince de başkası var diye anlatamazsam işte o zaman kendimi asla affetmeyeceğim." Aldığı bu karar içinde binlerce umut ışığı yaktı. Sadece yedi ay bu kadarcık süre içinde ne olabilir ki en fazla diye düşünüyordu. "Eğer ucunda yanmak varsa. Ateşe veren senin ellerin olsun..."
|
0% |