@fevziceviz
|
Ben yere düşen Hope'u gördüğünde büyük bir endişeyle "HOPE!" diye bağırır.
Ben, Hope'u sallayarak uyandırmaya çalışır. "HOPE! HOPE UYAN! HOPE...!" Ama nafile, ne yaparsa yapsın uyanmıyordur.
Onu kucağına alır. Edişeli gözlerlerle ona bakarken "Seni kaybetmek istemiyorum." diyerek onu Ken'in yatağına götürür.
Hope'u yatağa yatırırken küçük bir not defteri düşer.
"BEN İÇİN"
Ben defterin başlığını okuduğunda eline alır. "Benim için ne var acaba bunun içinde?"
İçine bakmanın sırası olmadığını düşünerek onu ceketinin iç cebine koyar. Karşısında baygın hâldeki Hope dururken başka hiçbir şeyle uğraşamayacak hâldedir.
Eliyle Hope'un yüzündeki bir tutam saç telini düzeltir. Gözlerinin önünden film şeridi gibi bazı anılar geçer. "Hah, saçlarını hiç kısa kestirmeye yanaşmadın değil mi?"
Elini tutarak onu izlemeye başlar. Her bir zerresine daha çok kapılmaya başlıyordur.
"Ah... Pamuk Prenses..."
...
Yarım saat sonra Ken'in kapısı çalar. Ken, Hope'un bayıldığı vakit bir doktoru aramıştır.
Kapıyı açtığında "Hoş geldiniz." dedikten sonra onu içeri alır. "Bu taraftan," diyerek odayı göstermiş olur.
Doktor ile Ken odaya girdiğinde Ben onları fark eder. "Ken, bu kim?"
"Onun bayıldığını gördüğümde bir doktora ihtiyaç olabilir diye düşünmüştüm." der Ken.
Omnitrix ötmeye başlamıştır. Ben kaşlarını çatmış biçimde, ciddiyetle konuşur. "Madem doktorsun, o zaman kolunda minik bir kesiğe itiraz etmezsin. Değil mi?"
Ben omnitrixten Rath'i seçerek dönüşür. Pençesiyle bir çizik atmak için yaklaşır. Nefesler tutulur, ortamdaki gerilim hat safhadadır.
Birden Rath'in kafasında bir vazo parçalanır. Rath öfkeyle sahte doktoru tutup kafasını koparır. Yere düşen kaya parçaları sonrasında Ken şok olur.
"RATH'E VE RATH'İN KADININA KİMSE ZARAR VEREMEZ!"
Ben tekrar insan formuna döndüğünde gözleri öfkeyle Ken'e doğru çevrilir. Bir eliyle Ken'in kazağından tutar. "Bir daha... böyle bir durumda... başına... buyruk... iş... yapma...!"
Ken'in telefonunu ister. Oradan Max'in numarasını tuşlar ve arar. Kısa bir bekleyişten sonra telefon açılır.
"Ken...?"
"Benim büyükbaba, şu an Los Angeles'tayız."
"Ben... tanrıya şükürler olsun, kurtulmuşsun!"
"Ne durumdasınız? Bellwood'dan çıkabildiniz mi?"
"Uzay karargâhına ışınladık herkesi. Birçok yaralımız var ve bir de ölümüz... Pierce..."
"Demek ikinci bir şansa rağmen yatağında ölemedi."
"Siz ne durumdasınız?"
"Legerdomain'den çıktığımızda üsse doğru ilerliyorduk. Birden Gwen çıktı karşımıza. Bezel ve Büyükanne Verdona'nın güçlerini aldığını öğrendik. Arkasındaki orduya baktığımızda durduramayacağımızı anladık ve Los Angeles'a kaçtık. Biliyorsun Uzaylı-X ile durdurabilirdim fakat Hope'un hayatını riske atmış olurdum."
"Anlıyorum, Hope'a verebilir misin telefonu eğer yanındaysa?"
"Veremem."
"Neden?"
"Çünkü beklenmedik bir şekilde bayıldı ve ne kadar denesem de uyanmıyor."
"Anodite formuna dönüşerek öğrenebilirsin neden bayıldığını."
"Anodite formu mu? O forma girilebiliyor mu artık? Hope başardı mı?"
"Senin kaçırıldığın aylardı. Omnitrixi büyüyle ilk kullandığı zamandan sonra tesadüfen dönüşebildiğini fark etti. Verdona'ya bunu söylediğinde birlikte alıştırma yapmaya başladılar. O sıralarda senin için kolayca yapabileceğin büyüleri küçük bir not defterine not alıyordu. Bunları kurtardığında sana verebilmek için bu defteri ceketinin cebinde saklıyordu."
Ben ceketindeki not defterini hatırlar.
"Büyükbaba benim telefonu kapatmam gerek."
"Dikkatli ol."
Ben telefonu kapatıktan sonra ceketinden defteri çıkarıp sayfaları çevirmeye başlar. Seslice "Bariyer..., ışın..., enerji hissetme..."
Ken, Ben'in omzuna dokunarak "Sanırım kitap okumanın zamanı değil, bize doğru yaklaşan çok sayıda kaya canavarı var." der.
Ben camdan dışarıya baktığında "Kahretsin! Yerimizin ifşa olduğunu tamamen unuttum." der. Kaşlarını çatıp omnitrixini çevirmeye başlamıştır. Ken'e bakarak "Sen Hope'un yanında kal, ben bunlarla ilgileneceğim." der.
Ken'in gözleri açılır. "Oradan yüzlerce geliyor, onları durdurman çok zor!"
Ben cesaret dolu gözlerle Ken'e bakarak "Ben defalarca evreni kurtardım, bunun altından kalkabilirim." der ve camdan atlarken Büyük Korku'ya dönüşür.
...
Ben'in karşısında yaklaşık 300 tane kayadan griphin duruyordu. Şehre hiçbir zarar gelmeden onları yenmesinin imkanı yoktu.
Griphinler saldırıya geçtiler. Ben görünmez olarak birkaçının içinden geçerek onları dondurmuştu. Bu da onların yere düşüp parçalanmasına neden oldu.
Sayıları çok fazlaydı. Waybig'e dönüşmeden yenmesinin imkanı yoktu. Fakat Los Angeles'ta işler Bellwood'daki gibi yürümediğinden etrafa getirebileceği minimum zararı vermesi gerekiyordu.
Büyük Korku'yla zorlanmaya başladığında Baskın Kurt'a dönüştü. Artık griphinlerin üzerinde atlayıp pençelerini kullanıyor ve güçlü ulumasıyla parçalanmalarını sağlıyordu.
Bir an birinden darbe yedi. Bu darbe ile afalladığı sırada griphinlerden biri pençeleriyle Ben'i kavrayarak yukarıya fırlattı.
Griphinler yukarıya doğru uçmaya başlamışlardı. Bir an gökyüzünde yeşil bir ışık belirdi.
"YILDIRIM GÜLLE!"
Griphinler konik bir biçime girmişti. Yıldırım gülle dönerek düşmeye başlamıştı. Birkaç saniye sonra âdeta bir yıldırım gibi üzerlerine düşüp belli bir kısmını daha etkisiz hâle getirdi.
Yere indiğinde hâlâ 200 kadar griphin duruyordur. Son kez Gravattack'e dönüşerek hepsini yok etmeyi planladı.
Dönüştüğünde öncelikle yüksek derecede bir yerçekimi alanı uyguladı. Bazıları yere çarpıp parçalandı, bazıları birbirlerine çarparak yok oldular. Sonrasında yerçekimiyle oynamaya devam ederek onları yok etmeye devam etti.
"BEN!" diye bağıran Ken'in sesini duydu. Eve doğru kafasını çevirdiğinde o tarafa doğru giden griphinleri gördü.
Bir anlık diğer griphinleri bırakıp o tarafa doğru yönelmeye çalıştı. Onları yere düşürmeye çalışacakken omnitrix yanıp sönmeye başladı. Çok fazla dönüşüm geçirmişti.
İnsana dönüştüğünde "HAYIR... HOPE!" diye bağırdı. Bir yandan Hope'a doğru gidenlerin durdurulmasına imkan yokken diğer yandan arkasındakilere de insan hâlinde gücü yetmezdi.
Bir mucize gerekti artık. Peki o mucize ne olabilirdi?
|
0% |