@fevziceviz
|
Legerdomain'den ayrılıp şehre girdiklerinde Ben oradaki yaşanmış yıkımı görür. Hope'a "Bellwood'un bu kadar zarar gördüğüne ilk kez tanık oluyorum." der. Hope, Ben'e bakıp mahcup bir ifadeyle "Waybig biraz etkili olmuş olabilir. Belki biraz Cannonboltlar da..." der. Ben şaşkın bir ifadeyle "Cannonboltlar mı!?" der. Hope "Benimle birlikte dönüşen yirmi kaya canavarı..." der.
Ben, Hope'un büyüsünün bu kadar geliştiğine gerçekten inanamaz. Hope'u, eğer tekrardan kötü tarafa geçecek olursa, durduramama gibi bir ihtimali vardır.
Ben bir an kafasındaki bu düşünceleri yok eder. Neler düşünüyordur böyle? Hope'a inancı tamdır. Çünkü omnitrixi bile layıkıyla kullanmıştır.
"Harikasın!" der Hope'a, ardından ekler. "Omnitrixi tamamen sana bırakıp emekliye mi ayrılsam acaba? Çok düşünülesi geldi bana bu." Hope sesini yükselterek "Tennyson! Senin zihnin yerinde değil sanırım. Ben yerine getirebilirim istersen? Sonrasında rahatça emekliye ayrılabilirsin." der.
Ben kahkaha atar. "Tamam, sadece şaka yapıyordum. Yoksa emekliye ayrılmak gibi bir fikrim yok." Hope, kaşlarını çatmış hâlde, elindeki büyü birikimini göstererek "Ama ben çok ciddiyim. Hatta şu an seni emekliye ayırmak istiyorum." der.
Ben, Hope'un yanından birkaç adım uzaklaşarak "H-hey, gerçekten yapmayacaksın değil mi? Lütfen 'Yapmayacağım' de."
Hope öfkeyle Ben'e doğru ateşler. Ben o esnada yere yatar ve Hope onu ıskalamış olur. Aslında ıskalamamıştır. Ben önüne düşen kayadan kocaman bir kartal kafası gördüğünde Hope'a ve Hope'un yüzünde oluşmuş hayal kırıklığına bakar.
"Gerçekten mi Ben!? Sana gerçekten zarar verebileceğimi düşündün mü? Hem de kaçacak kadar..." der Hope. Hope'un gururu incinmiştir. Ben "Ama Hope..." diyecekken Hope sözünü keser. "'HOPE' DEME BANA! Ben aksini söyleyene kadar 'Hope' demen yasak. Şimdi gel ve al omnitrixi. Arkandaki tehlikeye odaklan."
Ben, mahcubiyetle, omnitrixi Hope'tan alır. Ama Hope'un yüzüne bakabilecek cesareti yoktur. Yaptığı hatanın farkındadır çünkü. Nasıl o an öyle bir tepki verebilmiştir? Nasıl...? Aklı karmakarışıktır. Tek bildiği şey onun bu dünyada en güvendiği kişinin ona düşmanmış gibi hissettirdiğidir. Ve şu an onun güvenini kaybetmiştir.
O sırada biri alkışlama başlar onları. "Bravo! Ben'imle oynadığınız tiyatro çok güzeldi. Eh, Charmyciğim seninle oynadığım tiyatro da güzeldi. Sevgili Zombozo aptal olsa da bu konuda çok yetenekli."
Hope "Gwen!" diyerek dişlerini sıkar. Ben ise Dörtkol'a dönüşerek "Ne yapmaya çalışıyorsun Gwen? Hâlâ beni elde etme ümidinde misin? Bu zihniyetle sadece kendi sonunu getirirsin." der.
Gwen, büyükannesi Verdona ile Bezel'i göstererek "Kocacığım, çok fazla ön yargılı değil misin? Bak, onların güçleri de artık benim. Ve bir de adı gereksiz Micheal'ın da... Arkamdaki 150 bin kişilik kaya canavarı ordusu ile Bellwood'u hakimiyetim altına almış bulunmaktayım." der.
Ben konuşur. "Hakimiyet? Bu hiç senlik değil Gwen. Hadi Bezel'i geçtim, Verdona'ya -büyükannemize- bunu yapamazsın. Yapmazsın Gwen. Aklının gerçekten sende olduğuna inanmıyorum. Kendi kanına artık zarar vermeye başlıyorsun." Ben sözünü bitirdiği anda Hope söze başlar. "Evet Gwen, daha savaş başlamadan önce büyükbabanı üsse tekrar göndermiştin. Şimdi ne oldu? Verdona senin büyükannen değil mi? Seninkisi aşk değil Gwen, bir saplantı. Bu saplantın yavaş yavaş tüm sevdiklerine zarar verecek."
Gwen onları tekrar alkışlamaya başlar. "Bu etkileyici konuşmanız için teşekkürler(!) Ah, bu ihtiyarlar artık hiç umrumda değil. Benim umurumda olan tek şey sensin kocacığım." Gwen bir anlık duraksamadan sonra devam eder. "Ah, şimdi seçim yapacağın kısma geldik değil mi kocacığım?" Ben sesini yükseltir. "Ne seçiminden bahsediyorsun? Ne saçmalıyorsun!?" Gwen çirkef bir ifadeyle cevaplar. "Ama ben Bellwood'u hakimiyetim altına aldığımı söylemiştim sana kocacığım. Hemen unuttun mu yoksa?" Ben kaşlarını çatarak "Sakın Gwen!" der.
Gwen konuşmaya başlar. "Beni iyi dinle. Sana iki tane seçenek sunuyorum. Ya benimle olmayı seçersin ve Belwood'daki tüm herkes kölem olmaktan kurtulur ya da beni seçmezsin ve ikiniz dahil herkes, sen tekrar birinci seçeneğe dönene kadar, eziyet içinde kölem olurlar."
Hope bağırır. "Bu asla olmayacak Gwen! Sen kendi hayal dünyanda yaşıyorsun. Bırak bu saçmalıkları!" Gwen Hope'un dediklerine aldırmayarak Ben'e sorar. "Seçimini yaptın mı kocacığım?"
Ben Gwene cevabını verir. "Bu seçimi yapmadan önce sana tek bir sorum var Gwen. Neden beni elinde tuttuğun halde tekrar Bellwood'a saldırdın? Lütfen Ho-Charmcaster'ı bahane etme ve bana gerçek bir neden söyle."
Gwen öfkelenerek canavarlara saldırı emrini verir.
Ben Hope'tan herhangi bir şehre portal açmasını ister. Hope portalı açtıktan sonra ikisi de portaldan geçer.
...
Bellwood'dan kaçmışlardır artık. Ben etrafına bakındığında Los Angeles'ta olduklarını fark eder ve Hope'a "Los Angeles mı? Güzel seçim."
Hope bir yandan öfkeli bir yandan gözleri dolu halde konuşmaya başlar. "Senin gerçekten bana güveniyor olduğunu sanmıştım Ben. Benim düşman olabileceğime inancının kalmadığını sanmıştım..." Hope derin bir iç çeker. "... Omnitrixi bana güvenebildiğin halde sen nasıl bana tamamen güvenemedin. Seni esaretten kurtardım Ben. Şu hayatta güvenebileceğim tek kişi olduğunu düşünmüştüm. AMA SEN BİR ÇUVAL İNCİRİ BERBAT ETTİN!"
Ben kendinden nefret etmeye başlamıştır. Beklediği gibi çok incinmiştir. "Biliyorum, suçluyum. Biliyorum, çok büyük bir hata yaptım. Biliyorum, aptalın tekiyim. Ama sana söz veriyorum sana bu hatamı telafi edeceğim. Ne olursa olsun..." der Hope'a.
Hope daha da öfkelenir. "HİÇBİR SÖZ VERMENE GEREK YOK TENNYSON! Ama şundan emin olabilirsin: 'Gwen' sorununu çözdükten sonra yollarımız ayrılacak. Şimdi kitabı kapatıyorum ama zamanı geldiğinde bu sayfa tekrar açılacak. UNUTMA TENNYSON!"
Ben donakalmıştı. Ne yapmalıydı? Artık olan olmuştu. Bundan sonrasında kendini affettirmeye çalışmalıydı. O anlık "Peki..." demekle yetindi.
Aralarında iki dakikalık bir sessizlik oluştu. Hope sessizliği bozarak "Ee, nerede kalacağız. Senin burayı çok iyi bildiğini biliyorum." der. Ben Hope'un elinden tutarak götürmeye başlar.
Hope Ben'in bu tepkisine karşılık "H-hey, n'apıyorsun? Bırak elimi hemen!" der. Ben Hope'a aldırış etmeyerek bir mağazanın önüne kadar yürür ve "Şu an kalacağımız yerden çok nasıl gizleneceğimiz önemli. Tüm dünya beni kaçırıldı olarak biliyor sayende." der. Hope kaşlarını çatarak "Benim o zamanlarda neler çektiğimden haberin bile yok! Sadece Gwen'den öğrendiklerin kadarsın." der, çatan kaşlarını indirdikten sonra "Ama haklısın gizlenmemiz lazım yoksa Gwen'in bizi bulması kolaylaşır." der.
...
İkisi de kılık değiştirdikten sonra mağazadan çıkıyorlardır. Ben kafasındaki şapkası, yüzündeki maskesi, kıyafeti ve ayakkabılarıyla tam bir Zorro olmuştur. Hope ise başındaki peruk, üstündeki yeşil elbise, sırtındaki peri kanatları be yüzüne yapılan makyaj ile tamamen Tinkerbell'e benzemiştir.
Ben mağazanın önünde Hope'un bu hâline kıkır kıkır gülmeye başlar. Hope kaşlarını çatarak Ben'e bağırır. "NE GÜLÜYORSUN! Hiç mi peri kostümü giymiş bir kız görmedin?!" Ben hâlâ gülmeye devam ederek konuşmaya çalışır. "Ben..." Gülmeye devam eder. "...senden..." Hâlâ devam eder. "...kaotik bir kraliçe kostümü beklerdim." Gülmesi azalmaya başlar. "Seni böyle görmek çok komik geldi bana." Gülmesi durur. "Seni böyle görmeye hiç kimse alışkın değil. Seni böyle sen görsen kendini tanımazsın."
Hope yüzünde hafif bir tebessümle "Zaten benim amacım da buydu." der. Ben "Sadece bu yüzden mi?" der gibi bir bakış atar. Hope işaret barmaklarını birleştirerek "Ş-şey sadece... Peri gibi giyinmek istemiş olamaz mıyım?!" der.
Ben bu durumun üzerinde fazla durmaz. Hope'tan telefonunu ister. Hope nedenini sorduğunda "İstersen tüm gece dışarıda ve aç kalalım." der.
Hope'tan telefonu aldığında bir numarayı tuşlar. Arama butonuna basıp kulağına götürdüğünde karşı taraf aramayı cevaplar ve konuşma başlar. Şöyle:
-"Hey, Ken nasılsın?"
-"Ben...! Bu sen misin? Kurtuldun mu oradan?"
-"Şşş! Bağırma lütfen ve bana hitap ederken Valentine'i (Valentin) kullan."
-"T-tamam da neden Valentine?"
-"Ho-Charmcaster'la Los Angeles'tayız. Şu an dönüşüp de yanına gelmem uygun olmaz. Burada olduğumuz bilinmemeli. Şimdi sana konumumuzu göndereceğim. Konuma geldiğinde bir Zorro ve bir Tinkerbell göreceksin. İşte onlar biziz."
-"Tamam, almaya geleceğim sizi. Ama neden öyle bir şekilde giyindiniz ki?"
-"Biraz acele bir tercih oldu."
-"Bana karşı yolda duran normal giyim mağazasını görmediğinizi söylemeyin."
Ben mağazaya baktıktan sonra eliyle kafasına vurur.
-"Tanrım! Şimdi Hope boşu boşuna mı Tinkerbell'e dönüştü. Peri tozuyla uçuramayacak mı beni?"
Hope telefonu öfkeyle Ben'in elinden telefonu alır.
-"Ken, sen buraya biraz yavaş gelebilir misin? Kuzenini havalara uçurmamı görmeni istemiyorum."
-"Tamam o zaman. 10 dakika sonra orada olurum. İyi tartışmalar size."
Ken telefonu kapatır. Ardından Hope, Ben'e doğru yaklaşmaya başlar. "Tennyson, sen bana az önce ne dedin? Söyler misin lütfen?"
Ben gerilmiştir. "Ne, ne demişim ki ben?"
Hope, Ben'in kulağına doğru yaklaşır. "Birincisi, bana 'Hope' dedin; ikincisi, kanatlanıp uçmayı çok sevdiğini duymuş gibiyim."
Ben bir kurnazlık yapmaya çalışarak "Hey, arkanda bir kaya canavarı mı var yoksa bana mı öyle geliyor?" der.
Hope arkasına baktığında hiçbir şey göremez. Sonrasında ondan yavaş yavaş uzaklaşan Ben'e bakar. "Tennyson, bir yere mi gidiyorsun?" Ben biraz daha uzaklaştığında Hope "Gel buraya!" der ve aralarında eğlenceli bir koşuşturma başlamış olur.
|
0% |