Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Ben Aslında Kimim?

@feyzaelmiratasdemi

Hoşgeldiniz canlarııııım. Nasılsınız?🤭

Yeni bir evrene hoşgeldiniz.😍

Güzel yorumlarınızı ve sol alt köşedeki yıldızlarınızı bekliyorum.

O zaman başlayalım.🥰

 

Ben insanlara karşı bir melekken neden kendime bir şeytan oluyorum?

 

Herkes bana bakarak, “ Melek gibi kız. “ derken ben neden hep tam tersiymişim gibi hissediyorum? İnsanlar bu zamana kadar benim hep iyi bir insan olduğumu düşündüler. Ama bilmiyorlar ki ben kendime tam bir şeytandım.

 

Kendime neden şeytan dediğimi merak ediyorum. Sonuçta ben şeytan gibi kötülükler yapmıyorum. Galiba kendimi bir kalıba sokmaya ihtiyacım var.

 

Bizim şeytanla tek ortak noktamız, olması gereken şeyleri onaylamayıp olmaması gereken şeyleri isteyip yapmamız. Evet, işte ben bu yüzden kendimi bu kalıba sokmuştum. Ben bu yüzden kendimi böyle bir kalıba yakıştırmıştım. Bazen öyle düşüncelerin oyuncağı oluyorum ki beni esir almasına, beni kötü duruma düşürmesine izin veriyorum. Belki de hiçbir zaman olmayacak şeyi sanki olacakmış ya da olabilirmiş gibi düşünüp kendime zarar veriyorum. Ama bunları sadece ben kendi içimde yaşıyorum. Etrafımda ki insanlar için bu durum çok farklı.

 

İnsanlar beni dıştan her şeyi yapabilecek, istediği zaman her şeyin üstünden gelebilecek biri olarak görüyorlar. Her işteki çabamı görüp iyi bir başarıya imza atacağımı düşünüyorlar. Ama ben neden bu kadar benim hakkında olan olumlu düşünce içerisinde kendimi bir işe yaramaz gibi hissediyorum? Ne kadar çabalarsam çabalayayım ne kadar uğraşırsam uğraşayım hiçbir şeyi başaramayacağımı, istediğim hiçbir şeye ulaşamayacağımı hissediyorum?

 

Bu düşünceler her zaman olduğu gibi beni esir aldığında Aslı bir anda bana seslendi. “Almira! “ Onun endişeli sesi beni kendime getirmişti. Açık kahverengi gözlerini bana dikip baktı. Bu düşünceler beni öyle bir esir almıştı ki nerede olduğumu bile unutmuştum. Şu an sınıftaydım ve herkes ders için son hazırlıklarını yapıyordu. Aslı’nın uzun süredir başımda beklediğini fark ettiğimde başımı kaldırıp ona baktım. Bir süre sonra sanki içimden geçenleri anlamış gibi bana anlamsız bir bakış attı. “Bırak artık düşünmeyi. Sen çok düşününce kendine zarar veriyorsun. “dedi. İlk başta söylediği cümleyi idrak edemesem de saniyeler sonra anlamıştım.

 

Zarar vermek mi?

Ben neden kendime zarar vereyim ki? Yoksa bende Borlendire bozukluluğu olduğunu falan mı düşünüyor? Ya da en kötüsü Self Injury... Doğru ya ben bir şeytandım. Şeytan da kendisine zarar vermez mi?

Fakat şöyle bir gerçek te var ki ne kadar kötü düşünceler içine hapsolsam da, ne kadar kendimi psikolojik olarak zorlasam da asla kendime zarar verecek bir duruma düşmezdim. Ben kendimi bedenen kontrol edebilen biriyim sadece kafamdaki şeytanı bir türlü susturamıyorum hepsi o kadar.

Tabi öyle olmasını ümit ediyorum.

Cümlesi karşısında karşılıksız kaldığımı fark ettiğin de yanlış anlamamam için cümlesini daha anlaşılır bir şekilde yeniledi.

“ Sen çok düşündüğün zaman gerçeklerden uzaklaşıp hayal dünyasına giriyorsun sonra hayallerden çıkıp aramıza döndüğünde üzülüyorsun. “ Bu söyledikleri aslında doğruydu. Ben hep olmayacak şeyleri isteyip olmadığında da olmuş gibi düşünüp ona göre yaşamayı seçtim. Ne olursa olsun gerçek veya hayâl, istediklerimi başardığımı düşünmek istiyordum. Çünkü bu zamana kadar istediklerimi gerçekleştire bilmek için çok çalıştım çok çabaladım. Ama her zaman olduğu gibi emeğimin karşılığını hiçbir zaman alamadım. Sadece emeğimin karşılığını aldığımı hissettiğim zaman, üniversiteyi kazandığım zamandı. Zaten üniversiteyi de bu kadar çabaya rağmen kazanamasaydım büyük bir ihtimalle hayattan soğuyup bir daha hiçbir istediğim için çalışmaz öylece yaşayıp giderdim.

 

Aslı hâlâ sessiz kaldığımı fark ettiğinde daha fazla üstelemeyip yanımdaki yerini aldı. Ders inkılaptı belki de en sevdiğim ders buydu çünkü inkılap dersinde şeytan benimle uğraşmıyor beni serbest bırakıyordu. Belki de beni bırakmasının sebebi hep hayallere dalıp geçmişe gitmemdi. Her inkılap dersinde mutlaka geçmişe gider ve sanki kendimi geçmişte yaşamış bir esir, bir sultan ya da bir bey hatunu gibi hayal ederdim. İnkılap aslında o kadar eskiye dayanıyor ama bana geçmiş olsun ben hep en uzaklara giderim.

 

Nedense geçmişte yaşamak fikri hep beni mutlu etmiştir. Belki de sebebi geçmişte insanların çok fazla dünyalık dertleri olduğundan dolayı çok düşünmeye vakit bulamadıklarındandır. Böylelikle şeytan da ben de olduğu gibi onlara çok fazla bulaşamamıştır.

 

Her zaman olduğu gibi ben hayal dünyasından çıkıp tekrar sınıfa döndüğümde ders bitmişti ve herkes yavaş yavaş sınıftan ayrılıyordu. Sınıf tam boşalırken gözüm her zaman olduğu gibi hemen bir yere kaymıştı fakat bu defa gözlerim istediği şeyi görememişti. Bir süre etrafa bakındıktan sonra gözlerim hâlâ istediği şeyi görememişti. Sınıfta birkaç kişi, ben ve Aslıdan başka kimse kalmamıştı.

Sınıfın boşaldığını fark ettiğimde. “ Hadi bizde dışarı çıkalım hem hava almış oluruz. “ dedi Aslı. Dışarı çıkmak istemiyordum çünkü her dışarı çıkıp bir erkek gördüğümde aklıma o geliyordu.

Aklıma gelen kişi kimdi?

Aklıma gelen kişi kimdi ki beni dışarı çıkma arzusundan bile alıkoyuyordu?

... 

Aslı benim en yakın arkadaşım, kardeşim gibidir. Biz birlikte büyüdük. Birbirimizin bakışlarından bile ne demek istediğimizi anlayabiliyorduk. Bana gelip her dışarı çıkmayı teklif ettiğinde onu hep geri çevirmiştim. Aslı bu halime alışmıştı aslında ama yine de benim için çabalayıp dışarı çıkıp korkularımla yüzleşmek için bana güç vermeye çalışıyordu.

Korkularım mı?

Ben bir şey den mi korkuyordum?

Ben neyden korkuyordum? Platonik aşkımın başkasına âşık olmasına mı, yoksa benim aşk dediğim şeyin gerçek olmamasından mı korkuyordum.

Ne saçmalıyordum ya ben?

Her zaman olduğu gibi saçmalıyorum işte. Allah tan bu saçmalıklarımı içimde yaşıyordum, dışardan biri duysa kesin benimle dalga geçerdi. Ama ya saçmalamıyorsam ve bu doğruysa. Ya ben korktuğum duyguya kapılmışsam. Ya ben...

Evet, gerçek tam da buydu.

Ben, beni koruyan, her zor anımda yanımda olan bir adama sevdalanmıştım. Beni bir gün dahi kırmamış, hep benim mutluluğum için çabalamış bir adama âşık olmuştum. Beni her zaman kalbi kadar büyük bir sevgiyle sevip değer veren bir insan...

Bu sevgisini beni hep bir kız kardeş olarak gördüğünden dolayı yaptığını biliyordum ama yine de insan kalbine söz geçiremiyordu ki. Kimi sevip kimi sevmeyeceğimize kalbimiz karar veriyordu.

Kendimi gerçekten zorlamıştım, onu bir arkadaştan, bir dosttan öte görmemek için. Ama yapamadım. Her yanımda olduğunda onu her gördüğümde her ellerimiz temas ettiğinde daha da çok bu duygulara teslim olmuştum.

Bazen nefret ettiğimiz bir insana bile tutulabiliyoruz. Çünkü kalp mantıkla hareket etmez. İç sesini dinlemek ister her zaman.

Düşmanlıkların çok büyük aşka dönüştüğünü,” Bu dünyada bir sen bir de ben kalsam yine de seni sevmem. “klasik cümlelerini, çok duymuşuzdur. Ama bu duyduklarımızın yanında da bunları söyleyenlerin hayatlarında nasıl bir aşka sahip olduklarını da duyduk.

Bir insan nefret ettiği bir insana gün geçtikten sonra âşık olabiliyorsa ben nasıl âşık olmayayım?

Bir süre aklımda senaryolar yazmaya devam ederken Aslı beni kolumdan tutup zorla dışarı çıkardığında korktuğum şey başıma gelmişti.

Etrafımızda bir sürü insan olmasına rağmen benim gözlerim uzun zamandır aradığı şeyi bulmuştu. Fakat gözlerim bile gördüğü manzara karşısında o kadar aciz kalmıştı ki bir anda ağırlaştı ve sanki bir onayımla gözlerim, bir daha görmemesi için izin vermemi bekliyordu. Gözlerime bu izni vermedim ve zar zor da olsa gözlerimin bakmak dahi istemediği yöne doğru kafamı kaldırıp baktım.

Sevdiğim adam başkasının yanında gülüyordu. Ama bu gülme normal bir gülme değildi. Yanında duran kıza o kadar içten ve o kadar tutkulu bakıyordu ki o an kör olmak istedim. Keşke Aslıyı durdursaydım da bunları görmeseydim. Normalde bir adamın bir kadının yanında gülmesi normal bir şey olsa da eğer o adam sizin kalbinizi taşıyan kişiyse, o her bir gülüş kalbinizi içten içte bıçaklayan bir hançere dönüşürdü.

Yiğit- tutulduğum adam- sanki benim ona baktığımı hissetmiş gibi kafasını yanında ki kadından çevirip o her baktığında kalbimi yerinden çıkartacakmış kadar güzel olan gözleriyle gözlerimi birleştirdi. Fakat bu sefer başkaydı.

Kalbim durmuş gibiydi. Ama kalbimi asıl durduran şey Yiğit’in bana dönüp her zaman olduğu gibi sevgi dolu bakması değil, bana bir ağabey edasıyla bakması olmuştu. Az önce yanında ki kadına baktığı gibi değil de sanki sıradan bir insanmışım gibi bakmıştı. Yanında ki kadına tekrar bakıp ona bir şeyler söyledikten sonra aynı anda bize doğru döndüler. Yiğit ve yanında ki kadın her bize doğru, el ele atmış oldukları adımlar kalbimdeki hançerin daha da derinlerde iz bırakmasını sebep oluyordu. Yiğit yanındaki kadınla beraber adımlarını tamamladı ve Aslıyla tam önümüze gelip durdu.

Yiğit de Aslı gibiydi, benim gözlerimden bile ne demek istediğimi anlardı. Ona karşı olan hislerimi hiçbir zaman dile getirmemiştim. Ama az önce o kadınla samimi gülüşmeleri bu hislerimi açığa çıkarmak için beni zorlamıştı.

... 

Yiğitle ben çocukluktan beri arkadaşız, ortaokulu ve liseyi beraber okuduk. Hatta üniversite sınavına bile beraber çalıştık ki aynı üniversite de okuya bilelim diye. Öylede oldu ikimizde aynı üniversiteyi kazanmıştık. Fakat üniversite ye adım attığımız andan itibaren bütün gözler Yiğit’in üzerindeydi.

Yiğit uzun boylu, karakaşlı, kara gözlü biriydi. Yaşına göre olgun gözükmesi de bütün kızların ona ilgi duymasına sebep oluyordu.

Fakat bu zamana kadar Yiğit hiçbirine bir yakınlık hissetmemişti. Aynısı benim içinde geçerliydi. Uzun dalgalı saçlarım boynumun bir tık aşağısına kadar uzanıyordu. Koyu kahverengi gözlerim karakaşlarım ve kırmızı küçük dudaklarım erkekleri hep etrafımda topluyordu.

Ama ben de Yiğit gibi hiçbir zaman yüz vermemiştim, çünkü benim duygularım, düşüncelerim, aklım ve en önemlisi de kalbim başka birine aitti.

Yiğittin beni tamamen kardeş olarak gördüğünü artık idrak ettiğim zaman, aşkımı kalbime gömmeye karar vermiştim. Aklımda bunu böyle kurmuş olmama rağmen, kalp işte mantık dinlemiyor hiçbir zaman.

Yiğit ve o yanında ki kadın bizim önümüze geldikleri zaman yanındaki kadın -Sıla- bana manasız bir bakış atmıştı. Yiğitle aramda yakın bir bağın olmasını hep kıskanmıştı. Her Yiğitle konuşmak istediğim zaman bize engel olur ve Yiğit’i benden uzaklaştırmaya çalışırdı.

Sıla bana garip garip bakmış olmasına rağmen, Yiğit her zaman olduğu gibi sevecen bir ağabey edasıyla bana baktı. Söylemek istediği şeylerin olduğunu anlamıştım ama sanki birinden çekiniyormuş gibi ağzını açıp tek bir kelime dahi edemedi.

Aslı Yiğit’in bir şey söylemek istediğini anlamıştı ve sorusuyla bu sessizliği bozmuştu. “Yiğit söylemek istediğin bir şey mi var ­?”

Sıla bana attığı bakışın aynısını Aslıya da attıktan sonra Yiğit’in cevap vermesine izin vermeden soruyu kendisi cevapladı. “Yiğit’in yarın doğum günü, unuttun mu yoksa Almira ?”

Bu soruyu bilerek bana sorduğunu anlamıştım. Beni Yiğit’in gözünden düşürmeye çalışıyordu ama buna asla izin vermeyecektim. “Evet, biliyorum ben onun en yakınıyım ben bilmeyeceğim de kim bilecek?”

Yakını mı?

Ben ne demiştim az önce?

Neden böyle bir şey söyleme ihtiyacı duymuştum ki? Yiğit acaba söylediğimi yanlış anlamış mıydı?

Sıla sinirlenmiş bir şekilde bana baktı. “Yakını mı?” deyip derin bir nefes aldıktan sonra “Sen Yiğit’in yakını mısın? Benim bildiğim sadece arkadaşsınız sonuçta, sen benim gibi Yiğit’in...”

Aslı hemen atılıp.” Evet, Yiğit’in ...”Yiğit bu saçma tartışmanın arasına girmeye çalışsa bile nafileydi. Sıla kolundan tutup susması için ona keskin bir bakış atmıştı ama Sıla sinsi bir gülüş ile “Sevgilisi değil ya benim gibi. “dedi.

Ne? Sıla ve Yiğit sevgili miydi? Bu nasıl olabilirdi?

O an kalbim gerçekten yerinden çıkacakmış gibi çok hızlı atmaya başlamıştı ama bu normal bir atma değildi. Kalbim sanki içimde ağlıyormuş, acı çekiyormuş gibi hissettim.

Sıla’nın Yiğit’e karşı duygularının olduğunu bilmeyen yoktu. Benim korktuğum şey onları yan yana görmekti. Sıla her fırsatta Yiğit’in burnunun dibinde oluyordu. Ve ben her onları yan yana gördüğümde Yiğit’in ona karşı duyguları olacak korkusuyla yanıp tutuşuyorum. Ve Sıla’nın her zaman Yiğit’in yanında olacağını bildiğim için dışarı çıkmaya dahi korkar olmuştum. Sınıfta Sıla istese de Yiğit’in yanında olmuyordu çünkü Yiğit hep arkadaşlarıyla takılıyordu. Ama Yiğit her dışarıya çıktığında Sıla’da onun yanında oluyordu.

 Yiğit Sılay’ı bu zamana kadar hiç umursamamıştı. Onu görmemezlikten geliyordu. Sıla mevzusunu Yiğit’e hiçbir zaman soramamıştım. Belki de alacağım cevaptan korktuğum içindir. Ve ben galiba bugün o sormaya korktuğum sorunun cevabını alacaktım.

Aslı, Sıla’nın söylediklerinden sonra kötü olduğumu fark edince Sıla’nın yalan söylediğini ispatlamak istedi. Çünkü Aslı’nın ve benim çok iyi bildiğimiz bir şey var ki Yiğit asla Sıla gibi biriyle bir ilişkiye girmezdi. Yiğit naif, korunmaya muhtaç kızlardan hoşlanırdı (aynı benim gibi). Kendini beğenmiş, burnu beş karış havada olan Sıla gibi biriyle sevgili olamazdı.

Aslı Yiğit’e dönüp sorarmışçasına “Sevgili mi?” dedi.

Yiğittin o anda bana baktığından haberim yoktu. Göz göze geldiğimizde utanmış gibi sesini incelterek cevap verdi “Evet biz Sıla ile çıkıyoruz.”

Çıkmak mı?

Nasıl çıkmak? Dağa çıkmak falan mı? Yoksa okuldan mı çıkacaklar? Nasıl çıkacaklar?

Gitgide daha fazla saçmalıyordum. Ama elimden başka bir şey gelmiyordu ki. Çıkmak kelimesini öyle anlamlara sokmuştum ki onların birlikte olduğunu düşünmek dahi istemiyordum.

Bunu Sıla söylediğinde kalbim bu kadar çok acımamıştı. Yiğit’in Sıla’yı yalanlayacağını söylediklerinin doğru olmadığını haykıracağını düşünmüştüm ama hiçte istediğim gibi olmadı. Zaten bu zamana kadar istediklerimin ne kadarı gerçek oldu ki. Parmaklarımla sayabilecek kadar az olsa gerek.

Aslı yine de duyduklarına inanamayıp üsteledi ‘’Yiğit ne zamandır birliktesiniz?” diye sordu. Bu soruyu bilerek sorduğunu anlamıştım. Bir şekilde bir ipucu bulup asıl gerçeği öğrenmek istiyordu, çünkü Aslıda bende gerçekten birlikte olduklarına inanmıyorduk. 

Sıla Yiğit’e sert bir bakış atıp cevap vermesini beklediğini anlayınca Yiğit bir an strese girdi ve konuşamadı bunu anlayabiliyordum. Yiğit’in konuşamayacağını anlayınca Sıla kendisi cevap verdi.

“Daha yeni aslında uzun zamandır birbirimizden hoşlanıyorduk ama daha yeni birbirimize açıldık .”dedi. Sıla sanki çok büyük bir başarı elde etmiş gibi söyledi. Aslında etmişti.

Beni yenmişti. Benim uğraşıp çabalayıp hiçbir zaman alamadığım kalbi o almıştı.

Yiğit gerçekten de onu seviyordu bu belliydi ama neden bana bunu hiçbir zaman söylemedi en azından kendimi bu ana biraz bile olsa hazırlardım.

Biz istemesem de abi kardeş gibiydik, her zaman duygularımızı -tabi benim ona hissettiğim duygular hariç- hep birbirimize anlatırdık. Neden bu kadar büyük bir şeyi bana söylemedi?

Yoksa artık beni bir kardeşi gibi de görmüyor mu?

Hayır, bu olamazdı! Belki Sıla için olan hisleri benim için geçerli değildi ama beni seviyordu bunu biliyordum. Sılaya karşı olan duygularından geçmiştim. Bana karşı ne hissediyordu peki?

Aklımdan geçen kelimeleri durduramıyordum.

“Neden bana söylemedin?” artık o anda kalbimden geçen bütün cümleler ağızımdan da çıkıyordu.

Yiğit sanki bu soruyu bekliyormuş gibi hiç tereddüt etmeden cevap verdi.

“Sana söyleyecektim ama fırsat bulamadım. İlişkimiz daha yeni şuan, herkesin bilmesini istemiyoruz.” Dedi Yiğit, sanki bir suç işlemişti de açıklama yapıyormuş gibi masum bir ses tonuyla söylemişti.

Bir dakika herkes mi?

Ben onun için herkes miydim? Evet, az önce aklımdan geçirdiğim o korkunç sorunun cevabını almıştım. Artık beni bir kardeşi değil yakını olarak bile görmüyordu.

Peki, ama neden?

Yiğit neden durup dururken bu kadar çok değişmişti?

Neden bana artık eskisi gibi davranmıyordu?

Ben ne yaptım?

Kafam bu sorularla dolup taşarken Sıla her zaman olduğu gibi bir anda Yiğit’i de alıp yanımızdan uzaklaştı. Yiğit Sıla’yı durdurmaya çalışsa bile nafileydi tek bir kelime dahi etmesine izin vermeden Yiğit’i yanımdan uzaklaştırdı.

Tek yapabildiğim şey arkalarından uzun bir süre bakmak oldu.

Beni asıl üzen şey Yiğit ile Sıla’nın sevgili olması değildi. Yiğit’in bana hiçbir şey anlatmamasıydı. Sevgili olsalar ve bana bunu söylese elimden bir şey gelmezdi. “Seviyor Almira bunu kabul etmen lazım.” Deyip kalbime söz geçirmeye çalışırdım. Ama bu ani açıklaması beni çok fazla kuşkuya düşürmüştü. Neden bilmiyorum ama Yiğit’in rol yaptığı düşüncesi aklımda dolaşıp duruyordu. Yiğit hukuk fakültesinden önce yeteneği olduğu için oyunculuk dersi almıştı. Sanki Sıla’nın yanında rol yapmak ve bana yalan söylemek zorunda olduğunu hissediyordum.

Ama neden?

Neden aklımda böyle bir düşünce var?

Normalde bir insanın aklında böyle düşünceler olsa saçmaladığını böyle şeylerin ya filimler de ya da kitaplarda olacağını düşünebilir ama benim içimde -şeytan dışında- her zaman beni doğruya yönlendirmeye çalışan bir ses var ve ben hep bu sesi dinlediğimde doğru yolu bulup kötülüklerden uzaklaşıyordum.

İçimden bir ses düşüncelerimin doğru olduğunu söylüyordu ama bu çok mantıksızdı. Neden Yiğit numara yapsın ki? Neden Sıla ile sevgililermiş gibi oynasın ki? En önemlisi de neden beni kandırsın ki?

... 

Bir süre bahçede sesiz bir şekilde Aslıyla dolaştık. Aslı her defasında bana nasıl olduğumu sormak için adım attığında ben hep onu durdurmuştum. Ders vakti gelince Aslı zorda olsa kolumdan tutup beni sınıfa çıkarmıştı.

Dayanamıyordum artık.

Sınıfa çıktığımda her zaman olduğu gibi gözlerim yine Yiğit’in olduğu tarafa doğru dönmüştü ama keşke gözlerim yine dönüp te bakmasaydı. Otak dersimiz olduğu için aynı sınıftaydık ve gözümün içine baka baka aşk yaşamaları beni sinir ediyordu.

Sıla sinir olduğumu fark ettiği an daha fazla Yiğit’e sokulup beni kızdırmak için anı kolluyordu. Beni kızdırıp Yiğit’in gözünde küçük düşürmek istediğini biliyordum ama bunu yapmasına asla izin vermeyecektim.

Bugün bir an önce bitse de odama geçip sabaha kadar ağlasam. Ağlamak için can atıyorum.

Bir insan ağlamak için can atar mı? Ben şuan bu durumdaydım. Sadece ağlamak ve bugün yaşanılanları unutmak istiyordum.

Evet kulağa saçma gelebilir. Hani sen duygularını kalbine gömecektin diyebilirsiniz. Bilmiyorum, belki de kendimi kandırıyordum. Duygularımı kalbime gömemiyordum. Sadece kendimi avutmaya çalışıyordum

Yiğit ile aramıza neden bu kadar mesafe girdi? Nerede hata yaptığımı düşünüp aramızı düzeltmek istiyordum. Ve en önemlisi de şu ki ben mi bir hata yaptım da Yiğit benden uzaklaştı. Yoksa bu işin içinde başka bir iş mi var?

Yine sorabilirsiniz, abartmıyor musun diye. Hayır, abartmıyorum. Siz Yiğit’le aramda ki bağı bilmiyorsunuz. İsteseniz de anlatamam. Çünkü galiba ben de bilmiyorum aramızdaki bağı. Sanki Yiğit Sılayı hayatına alarak aramızda ki bağı koparmış gibi hissediyorum.

Bilmiyorum.

Hiçbir şey bilmiyorum.

Ders bitmişti ve artık eve gitmem gerekiyordu. Her zaman olduğu gibi eve Yiğit ile gidecektim. Normalde dedem beni eve korumalarından birini getirmesi ayarlamıştı ama ben istememiştim. Yürüyüş yapmak beni mutlu ediyordu. Zaten okulla ev arası çok uzun değildi. 

Fakat bugün yine beni üzen bir âna şahit olmuştum.

Her zaman Yiğit ile buluştuğumuz yere Yiğit gelmemişti. Belki işi vardır diye neredeyse onu yarım saat beklemiştim ama o gelmemişti.

Acaba Yiğit’e bir şey mi oldu diye düşünüp okula girip Yiğit’i aramıştım ama Yiğit yoktu. Okul tamamen boşalmıştı.

Yiğit’i telefondan arayıp ulaşmak istediğimde telefon ilk çalışında açılmıştı.

“Alo...”

Bu Yiğittin sesi değildi. Çünkü her telefonu açtığında beni etkileyen sesi ile,

“Efendim güzellik?” diye açardı.

Hem zaten bu ses ona ait değildi ki bunu söylesin.

“Alo... ?” diye cevap verdim. “Kimsiniz?”

Karşımda ki kişi şaşırmış gibi biraz bekledikten sonra cevap verdi. “Asıl siz kimsiniz?”

Sesi biraz sert çıkmıştı ve bu beni sinirlendirmişti. Kimdi bu? Neden Yiğit’in telefonu ondaydı?

“Ben Yiğit’in arkadaşıyım Yiğit nerde onunla görüşecektim?”

Bilmiş bir edayla cevap verdi.”Almira sen misin?”

smimi söylediğinde bu iğrenç sesin sahibini tanımıştım. Bu Sılaydı.

Yiğit'in telefonunun Sıla'da ne işi vardı?

"Evet, benim Yiğit nerede?"

"Yiğit'in şuan işi var seninle konuşamaz."

İşi mi var? Ne işi? Hem de Sıla'nın yanında ne işi olabilirdi?

Sıla'nın telefonu kapatacağını anladığım zaman ona engel oldum.

"Sıla, Yiğit nerede? Yarım saattir onu okulda bekliyorum."

Sıla'nın arkadan kıkırdadığını anlamıştım bu beni daha da sinirlendirmişti. "Yiğit okuldan benimle beraber çıktı. Bazı işlerimiz vardı, sana söylemedi mi?" Bana söylemediğini bilmesine rağmen sırf üzüleyim diye sorduğunu biliyordum. Fakat hâlâ anlamadığım bir şey vardı. Neden Yiğit'in telefonu Sıla'da idi?

"Sıla, Yiğit'in telefonu neden sende?"

Artık hiç çekinmeden aklımdan geçenleri söyleyebiliyordum. Normalde böyle konulardan çekingen olup hiçbir şey söylemeden konuyu kapatırdım. Ama söz konusu Yiğit olunca her şeyi bir kenara bırakırım.

Sıla yine bilmiş bir edayla cevap verdi.

"Ben onun sevgilisiyim unuttun mu? Onun için önemsiz olan çağrıları cevaplamam için telefonunu bana verdi. Senin aradığını söyledim ama benim cevaplamamı istedi. Dediğim gibi şuan meşgul, yapacak işlerimiz var. Seni daha sonra isterse arar. Kapatıyorum."

Sıla telefonu kapattıktan sonra telefon elimden düşmüştü. O an dünyam başıma yıkılmıştı. Kalbimi sahibi olan adam beni bir önemsiz olarak görüyordu.

O benim kalbimin sahibiydi, öyle değil mi?

Neden ama neden?

Ben ne yaptım ona, ne suç işledim? Böyle bir muameleye maruz kalmam için bir suç işlemem gerekirdi.

"Yiğit sen bana nasıl bir acı çektirmeye çalışıyorsun? Sakın bana sana karşı olan hislerimi bilmediğini söyleme. Hiçbir zaman bunu dile getirmesen de benim sana karşı olan hislerimi her zaman biliyordun. Bile bile neden canımın bu kız tarafından acıtılmasına izin veriyorsun." Farkına bile varmadan bağırarak söylemiş olduklarım karşısında kalbimi acıdığını hissettim.

O anda gözlerim istemsizce dolmuş ve benden izin almadan içindeki nehiri dışarı bırakıyordu. Gözyaşlarımı durduramıyordum. Bugün yaşadığım şeylerin hepsi bir kâbus gibiydi. Bir insan bir günde bu kadar çok sevdiği insan tarafından üzülüp, kırılıp, paramparça bir halde bırakılır mıydı? Bir insan, bir insanı bu kadar çok sever miydi?

Ben neden Yiğit'i bu kadar çok seviyordum? Ben neden hiçbir zaman karşılığı olmayacak bir aşka tutunmaya çalışıyordum? Neden ben bu kadar çok kalbimden vurulup acı çekiyordum?

Bulutlarda sanki benimle aynı şeyleri yaşamış gibi içindeki nehirleri bırakıp üzerime düşmesine sebep oluyordu. Yağmur bir anda yağmaya başlamıştı. Havanın sabah ki güzelliğinden eser yoktu. Düşen her bir damla bana işkence edermişçesine düşüp canımı acıtıyordu. Olduğum yerde kalakalmıştım. Kıpırdayamıyordum. Adım atacak gücü kendimde bulamamıştım. Vücudum üşüse de ruhum alev alev yanıyordu.

Bir anda göz kapaklarımın ağırlaştığını hissettim kendime hâkim olamıyordum. Vücudum beni dinlememişti ve olduğum yere yığılmıştım.

En son hatırladığım şey ise Yiğit'in Sıla'nın yanında bana bakarak "Biz çıkıyoruz..." demesiydi.

Bölüm Sonu. 🌗

Sizce Almira'ya ne olacak?

Almira ve Yiğit arasında ki ilişki nasıl devam edecek?

Almira kim olduğunu öğrenebilecek mi?

Instagram:@gercekkurguyazar

 

 

Loading...
0%