Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Beklenen Cevaplar

@feyzaelmiratasdemi

Üç Gün sonra

Odamda ki balkonu gün geçtikçe daha da çok sevmeye başlamıştım. Karşımda duran orman manzarası ve kuş sesleri içimi açıyordu.
Balkondan evin her bir yerini görebilmekte beni rahatlatıyordu.
Beş gündür bu evde kalıyorum ve bilmediğim, tanımadığım bir yer olduğu için her tarafı görebilmek beni güvende hissetiriyordu.
Korumalar her zaman olduğu gibi nöbetlerini tutarken bende sabah yapmış olduğum papatya çayımı içiyordum. Burada kaldığım sürece kaç fincan içtim bilemiyorum ama beni rahatlattığı için buna ihtiyacım vardı.

"Yenge, girebilirmiyim?"

Kiraz her gün gelip beni kontrol ederdi, bir ihtiyacım bir eksiğim var mı diye. Daha çok yanlız hissetmeye yım diye beni hiç yanlız bırakmazlardı.

"Tabi, gel lütfen."

İlk başlarda Kiraz'ın bana yenge demesi sinirimi bozsada artık alışmıştım. Bana yenge diyip diyemeyeceğini sorduğumda onu terslememiştim. Bana istediği hibi hitap edebilirdi. Şahsen kendimi kimsesiz hissettiğim bir yerde birinin yengesi olma düşüncesi bile beni kimsesizlik hissinden kurtarıyordu.

Kiraz tekerlekli sandalyesini sürerek yanıma geldi.
Onu çok merak ettiğim için ilk soruyu ben sormuştum." Kiraz, abini gördünmü? Durumu nasıl?"
Kiraz sorduğum sorudan sonra karşımızda ki göz alıcı orman manzarasına bakmaya başladı." Durumu aynı, üç gündür uyuyor. Doktor vücudunun çok yorgun düştüğünü ve eski gücüne kavuşana kadar uyuyabileceğini söyledi."

Kuntay tam üç gündür uyuyordu. En son uyandığında yanında ben vardım. Bana, "Gitme." demişti. Son söylediğinden sonra bir daha uyanmadı.
O günden sonra Kuntay'ı hiç yanlız bırakmadım. Bunu yapmamım sebebi onu affdetmiş olmam değildi. Hâlâ onu affedemiyordum fakat onun suçsuz olduğunu ve benim iyiliğimi isteyen biri olduğunu gösteren çok fazla şey vardı.

Bana tek bir iyiliği bile dokunduysa bunun karşılığını vermeliydim.

"Almira, benim çıkmam gerekiyor."
"Nereye gidiyorsun?" dedikten sonra Kiraz bacaklarına bakıp, "Fizik tedaviye. Normalde gitmeyi hiç istemiyorum ama abim çok ısrar ettiği için gitmem gerekiyor. Abim bu durumdayken gitmek istemiyorum ama abim uyandığında kesin gitmediğimi öğrenir ve üzülmesini istemediğim için gitmem gerekiyor."
dedikten sonra gülümseyip bana baktı.
"Ben burada yokken abimin yanında durur musun? Fatma Teyzem de benimle beraber gelecek. Evde sen ve korumalardan başka kimse olmayacak."

Bertuğ Bey, Kuntay'a o gün yaşattıklarından sonra evden çıkıp gitmişti ve üç gündür geri gelmedi. Alkım Hanım ise sabah kahvaltısını yaptıktan sonra çıkıp gece yarılarına kadar dönmüyordu. Bu yüzden gün boyunca evde ben, Fatma Teyze ve Kiraz'dan başka kimse olmuyordu. Bir de tabii üç gündür uyuyan Kuntay'ı da yok saymamak gerek.

"Sen merak etme. Ben abinle ilgilenirim." dedikten sonra Kiraz gülümsedi ve tekerlekli sandalyesini döndürüp odadan çıktı.

Üç gündür dünyadan kopmuş gibi bir hayat yaşıyordum. Bu yaşamış olduğum üç gün bana bir ömür gibi gelmişti. Hiçbir şey bilmeden bilmediğim bir yerde öylesine yaşamak çok büyük bir yüktü. Artık daha fazla sorgulamıyordum çünkü her sorguladığımda daha da dibe batıyordum. Sorularımın cevaplarının Kuntay'da olduğunu bildiğimden dolayı Kuntay'ın uyanması için dua ediyordum.

Oturduğum yerden kalkıp odadan çıktım. Kuntay'ın odası hemen benim yanımdaki odaydı. Yavaş bir şekilde kapının kulbunu tutup açtım. Yavaş adımlarla sessizce içeri girdim. Sanki çıkarmış olduğum küçük bir seste bile uyanacak gibiydi. Aslında uyanmasını istiyordum ama çok yorgun olduğunu hissedebiliyordum. Yüzüne her baktığımda yaşamış olduğu bütün yorgunlukları hissedebiliyordum. Bu yüzden biraz daha uyumasını istiyordum. Hem kendim için uyanmasını hem de onun iyiliği için uyanmamasını istiyordum. Büyük bir çelişmezliğin içerisindeydim.

İçeriye geçip kapıyı kapattım ve yavaşça yanına yaklaştım.
Odası çok havasızdı. Böyle havasız bir odada kalmak sağlığını kötü etkileyebilirdi. Yatağın hemen yanındaki cama doğru ilerledim ve perdeyi çekip camı açtım. Dışarıdaki o muhteşem hava içeriye dolduğunda derin bir nefes alıp ciğerlerimi temiz havayla doldurdum.

"Neden bu kadar geciktin?"
"Anlamadım?" dediğimde sesli bir şekilde gülüp, "Sabahtan beri seni bekliyorum, ağaç oldum burada." dedi sitemkar bir ses tonuyla
hemen karşı çıkıp,"Ben nereden bilebilirim senin beni bek..."

Bir dakika, ben kiminle konuşuyorum?

Hemen yana doğru dönüp sesin geldiği yere baktım. Uyanmıştı.

Masmavi gözleriyle bana bakıyordu.
"Cevap vermeyecek misin?"

Uyuyunca daha yakışıklı olmuştu sanki. Dağılmış olan saçları onu kötü değil tam tersine çok karizmatik gösteriyordu.

Yüzünü buruşturup, "Almira, beni duyuyor musun?" diye sordu.

Onu ilk gördüğümde gözlerinin altı yorgunluk ve uykusuzluktan şişmişti ve mavi gözlerinin büyüsünü bozuyordu. Şimdi ise dinlendiği için o şişkinlikler gitmişti ve mavi gözleri dahada belirginleşmişti.

Aklımdan geçenleri anlamış gibi, her zaman anlıyor. Bu adam kesin müneccim. "Almira beni incelemem bittiyse soruma cevap verir misin artık?" dedi.

Kaşları...

-Almira bırak adamın kaşını, gözünü. Kendine gel. Kuntay sana sesleniyor, cevap versene.

Afallamış bir şekilde, "Ne, birşey mi dedin?" diye sorduğumda ellerini başının arkasına yaslayıp, "Dedimki benim en çok hangi özelliğimden hoşlanıyorsun?" diye sorduktan sonra doğrulup maviş gözlerini gözlerime dikti, "Yada hangi fiziki özelliğim mi demeliyim?" dediğinde hıçkırmıştım.

Hıçkırığımı duyunca serseri bir şekilde güldü.
Benimle uğraşması sinirimi bozmuştu.
"Ne saçmalıyorsun ya sen. Ben neden senden hoşlanacakmışım?" diye sorduğumda. Sanki birşeyler hatırlamaya çalışıyormuş gibi elini çenesine koyup, "Dur bir düşünelim. Her gün odama gelip yüzünü yüzüme yaklaştırıp beni izlediğinden dolayı olabilir mi?" dediğinde yutkunmuştum.

Tamam, her gün gelip ona bakıyordum ama içimde fesat herhangi bir düşünce yoktu. Onu anlamaya çalıştığım için ona bakıyordum sadece.

Bu adam her gün gelip ona baktığımı nereden biliyor?

İnkar eder bir ses tonuyla, "Yanılıyorsun." dediğimde sırıtıp," Yalan söyleme. Kokun seni ele veriyor." dedi.

Kokum mu?

İçimden geçen soruyu yine anlamıştı ki, "Akşam Sefası..." dedikten sonra derin bir nefes alıp, "senin kokun bu." dedi.

Akşam Sefası mı?

En sevdiğim çiçek Akşam Sefasıdır. En çok sevdiğim çiçek olmasının sebebi sabahları kendisini gizleyip akşamları bütün güzelliğini ortaya dökmesi. Geceyi çok seven biri olaraktan sadece akşamları açan bir çiçek beni hep mutlu etmiştir. Sanki bana özel bir çiçekmiş gibi. Bu yüzden odamda her zaman Akşam Sefası olurdu. Akşam Sefasını çok sevdiğim için dedem özel olarak Akşam Sefası kokulu parfüm yaptırmıştı ve ben sadece o parfümü kullanırdım. Evden ayrıldığımdan beri hiç kullanmamıştım. Hâlâ kokusu üstümde kalmış olabilir miydi?

O an ne söyleyeceğimi bilemedim. İnkar etsemde kabul etmeyeceğini biliyordum.

Bakın tekrar söylüyorum, bu adam müneccim, eminim ya?

"Sen müneccim misin?"

Kuntay anlamamış bir şekilde yüzünü buruşturup, "Anlamadım." dedikten sonra ne demek istediğimi anlamış gibi keyifle güldü," Senin aklından geçen herşeyi bilmem sinirini bozuyor öyle değil mi?"

Kolarımı birbirine dolayıp inkar eder bir tavırla, "Neden sinir olayım ki? Hem benim aklımdan geçen herşeyi bilemessin." dediğimde oda aynı benim gibi kollarını birbirine dolayıp," Bilirim." dedi.
"Bilemezsin." diye inkar ettim.
Kuntay, bilirim dermiş gibi bakmaya devam edince ona doğru yaklaşıp uzun uzun yüzüne baktım, "O zaman şimdi de aklımdan ne geçtiğini bil bakalım." dedikten sonra ne düşünsem diye düşünmeye başladım.

"Beni düşünebilirsin?"

Ne düşünsem acaba? Öyle bir şey olmalı ki asla bulamamalı.

Kuntay dudaklarını kıvırarak beni izliyordu.

Hala ne düşüneceğimi bulamadım?

"Tamam, buldum..." demiştim ki Kuntay hemen yerinden doğrulup kolunu belime dolayıp beni kendine çekti.
Kuntay'ın gücünden dolayı sendeleyip düşmüştüm. Kafamı kaldırdığımda onun kucağında olduğumu fark ettim.
Yukardan bana bakarak gülüyordu.

"Neye gülüyorsun sen?" dediğimde çapkınca gülüp, "Bu kadar kısa bir sürede nasıl bana bu kadar düştün bunu anlayamıyorum?" dedi.

"Ne?" söyledikleri karşısında şok geçirip hemen onun kucağından kalktım.

"Saçmalama." dedikten sonra ciddi bir tavırla," Daha üç dört gün öncesine kadar düşmanım olarak bildiğim bir caninin üç dört gün sonra beni ve dedemi korumaya çalışan bir kahraman olduğunu öğrendiğim. Bu kadar çok bilinmezliği bünyesinde barındıran birinden hoşlanmam hatta ondan uzak dururum." Tek nefeste söylediklerime şaşırmıştım.

Kuntay'ın az önceki mutlu hâli yüzünden silinmişti. Neler hissettiğimi bilmeliydi. Daha doğrusu neler hissedemediğimi. Bir şeyler hissedebilmek için öncelikle birşeyler bilmem gerekiyordu.

Kuntay yatağından zar zor çıkıp karşıma geçip durdu.
"Yaşadıkların kolay değil. Bunu biliyorum." dediğinde onu durdurdum.

"Hayır, bilmiyorsun." dediğimde gözlerim dolmuştu." Neredeyse bir haftadır oradan oraya savrulup duruyorum. Hiçbir şey bilmiyorum. Dedemin nerde olduğunu, senin kim olduğunu, burada neler yaşandığını, bana neler olacağını bilmiyorum." dediğimde ağlamaya başladım.

"Bir hafta boyunca hiçbir şey bilmeden yaşamak beni maffetti. Sanki hafızasını kaybetmiş biri gibi etrafında ki olanları anlamaya çalışıyorsun ama sana bu konuda yardımcı olan kimse yok." Bunları derken sesim çok sertti.

Kızarmış gözlerimi Kuntay'ın gözleriyle birleştiediğimde, "Dile kolay bir hafta ama bana bir ömür gibi geldi. Tanımadığım bir evde beş gün kaldım ben Kuntay, sadece isimlerini bildiğim insanların evinde. Yabancı bir evde."

Kuntay neler hissettiğimi bilmeliydi. Benim için iyi mi yoksa kötümü gelicekti bilmiyorum ama neler hissettiğimi bilmesini istiyordum.

Kuntay ellerini uzatıp ellerimi tuttu.

"Almira, şunu iyi bilki ben senin iyiliğini istiyorum. Evet, ilk başlarda sana kötü davrandım ama başka çarem yoktu inan bana." dedikten sonra bir an afalladı. Sanki istemeden söylemişti bu sözleri.

Derin bir nefes verip, "Dedem sana güvenmen gerektiğini söyledi. Benim artık birşeyleri bilmem gerekiyor. Dedemin söylediğini yapıp sana güvenicem ama..." dedikten sonra ona doğru bir adım attıp," Sadece dedem konuşunda." dediğimde yüzünde buruk bir gülümseme oluşmuştu.

"Nazlı, yavaş olsana kızım. Kuntay'ı ilk sen görünce sana ödül vermeyecek."

Bir anda dışarıdan gelen sesle kafamı kapıya doğru çevirdim.

"Çetin, uğraşma kızla. Bak ikinizde düşüceksiniz."

Bir andan kapı sert bir şekilde açıldı ve iki kişi yere kapaklandı.

"Ah! Kafam."
"Kızım, kalksana üstümden."
"Oğlum, sen benim üstümdesin, ben nasıl kalkayım?"

Yere düşen iki kişi birbirlerine laf yetiştirmeye çalışırken arkalarından iki kişi daha gelip kapının önünde durmuşlardı.

Ayakta duran kişiler Kuntay'la beni görünce önce bize sonra ellerimize baktılar.

Yerde yatanlarda biri, "Neyi bekliyorsunuz acaba? Şu kızı alsanıza üstümden." diye bağırıyordu.

Altta kalan kız sinirli bir şekilde, "Çetin, senin kafan mı güzel oğlum? Sen benim üsttümdesin." dediğinde isminin Çetin olduğunu öğrendiğim çocuk altında kalan kızı görünce hemen üstünden kalkıp kıza elini uzattı. Kız tam ellini tutacaktı ki Çetin elini çekip," Düştüğün yerden kalkmayı bileceksin." dediğinde kız küfredip ellerinden destek alarak ayağa kalktı.

Çetin denen çocuk kapıda bize bakan arkadaşlarına dönüp," Siz nereye bakıyorsunuz?" dedikten sonra oda dönüp bize baktı. Yere düşen kızda ayağa kalkıp bize baktıktan sonra odada ki bütün gözler bizim üzerimizdeydi.

"Ne bakıyorsunuz?" diye sorsam mı acaba?

Çetin az önce üstüne düştüğü kadının koluna vurarak, "Nazlı, benim gördüğümü sende görüyormusun?" diye sorduğunda Nazlı denen kadın Çetin onun koluna vurduğu için oda onun kafasına vurup, "Görüyorum Çetin, ben senin gibi kör değilim." dedi.

Çetin denen çocuk öne atılıp sinsi bir gülümsemeyle, "Rahatsız ettik galiba." dedikten sonra Kuntay'a imalı bakışlar atmaya başladı.

Kuntay'la hâlâ el ele tutuştuğumu fark edince hemen elerini bıraktım. Kapının girişinde duran kadın içeri girip, "Kuntay, bu kız kim?" diye sormuştu. Sesinde bir şaşkınlık vardı.

"Yenge, neredesin?" bu Kiraz'ın sesiydi. Tekerlekli sandalyesiyle içeri girip beni görünce, "Yenge, sabahtan beri seni arıyorum." dediğinde odada olan herkes duyduğu şeyin gerçekliğini sorguluyordu.

"Yenge mi?" bunu soran Çetin denen çocuktu.
Kiraz içeri girdiğinde gelenleri fark etmemiş olacaktıki onları görünce, "Aa, sizdemi buradaydınız? Hoşgeldiniz." dedi.
Kiraz onlara selem verdikten sonra gözleri Kuntay'ı buldu,
"Abi, se-sen uyanmışsın?"

Kuntay hafif gülerek," Evet, canım uyandım. İyiyim merak etme." dedikten sonra Kiraz rahat bir nefes almıştı.

Çetin, tekrar Nazlı'nın koluna vurup, "Nazlı duydun mu?"dediğinde Nazlı tekrar sinirlenip Çetin'in kafasına vurdu." Duydum Çetin, duydum. Ben senin gibi sağır değilim?" dedi.
Çetin vurulmaktan acıyan kafasına dokunup," Kızım senin yüzünden gerçekten kör ve sağır olacağım." dediğinde Nazlı onu umursamadan önüne döndü.

"Bize birşey söylemeyecek misin Kuntay?" bunu söyleyen o kapıda duran kadın dı.

Kuntay öne doğru atılıp, "Anlatacak çok şeyim var. Salona geçelim, orada konuşuruz." dediğinde herkes kafasını sallayıp odadan çıktı. Kuntay bana doğru dönüp, "Hadi gel." dedi. Onu dinleyip onunla beraber odadan çıktım.
Hep beraber merdivenleri indikten sonra salona girdik ve boş olan yerlere sırasıya oturduk. Kuntay beni kolumdan tutup yanına oturttu.

Fatma Teyze, biz salona girdikten hemen sonra arkamızdan geldi ve gelen kişileri görünce," Hoşgeldiniz çocuklar."dedi. Gelen kişilerin hepsi Fatma Teyze'ye selam verdikten sonra Fatma Teyze, "Ben size içecek birşeyler getireyim." dedikten sonra salondan çıktı.

Kuntay, Kiraz'a doğru dönüp," Senin bugün tedavin yok muydu?" diye sordu.
Daha yeni uyanmasına rağmen kardeşini bu kadar düşünmesi çok güzeldi.
"Doktorun bugün acil bir işi çıkmış abi. Bizde yoldayken öğrendik." dediğinde Kuntay kafasını tamam anlamımda salladıktan sonra meraklı gözlerle ona bakan kişilere döndü.

"Sizin burada ne işiniz var?" diye sordu.

"Hoşbulduk Kuntay." sitemkar bi şekilde bunu söyleyen ismini bilmediğim kapının önünde bizi izleyen adamdı.

"Seni merak ettik. Kiraz'ı aradığımızda hasta olduğunu söyleyince seni ziyaret etmek istedik." bunu söyleyen de kapıda bizi izleyen kadındı.

Kuntay, Kiraz'a dönüp bunu neden yaptın der gibi bakıyordu.
Kiraz, "Ne yapabilirdim ki? Arkadaşlarını tanımıyormusun? Benden farklı yollardan seninle ilgili bilgi almaya çalışacaklardı. Bende hiç uzatmadan direkt gerçeği söyledim."

"Artık asıl konuya gelebilir miyiz?" bunu söyleyen Çetin di.

Kuntay bana doğru dönüp uzun uzun yüzüme baktı. Hiçbir şey söylemeden sadece bakıyordu.

Fatma Teyze içeriye girip elindeki içecekleri herkese dağıttı.
"Yok bu adam konuşmayacak." diyen Çetin içeceğin den bir yudum aldı.

"Karım."

Çetin aldığı yudumu yanında oturan Nazlı'nın yüzüne büskürttü.
Nazlı elinin tersiyle yüzünü silerken,"Allah belanı versin, Çetin." dedikten sonra Kuntay'ın dediğini yeni anlamış gibi, "Ne?" diye çığlık attı.

Herkes aynı anda ayağa kalktı.
"Kuntay, sen az önce ne dedin?" diye soran kişi adını bilmediğim o adamdı.

"Ne dediğimi duydun, Tarık." dedikten sonra ayağa kalkıp onun karşısına geçti. "Onunla evleneceğim."

"He, daha evlenmediniz yani?" bunu söyleyen tabi ki Çetin'di.

Bütün gözler bir Kuntay'ın bir benim üzerimde gidip geliyordu. Kesinlikle araya girmeden Kuntay'ı dinliyordum. Ne söyleyeceğini merak ediyordum.

Fatma Teyze, elinde ki meyve suyunu bana uzatmıştı ama ben onu fark etmeyince, "Almira, kızım alsana." dediğinde ismini bilmediğim kadının elinde ki bardak elinden düştü.

Bana doğru dönüp, "Al-Almira mı?" diye sordu.
Kadının gözleri dolmuştu. Sadece bana bakıyordu. Sanki beni tanımaya çalışıyordu.

Kuntay'a doğru dönüp, "O mu?" diye sonruğunda Kuntay hiç tepki vermemişti.

Kadın tam bana doğru adım atmıştı ki Kuntay kolunu tutup, "Buket, dur." dedi. Kuntay onun kulağına doğru eğildi ve bir şeyler söylemeye başladı.
Adının Buket olduğunu öğrendiğim kadın Kuntay'dan ayrılınca yavaş adımlarla yanıma geldi ve dolmuş gözlerini gözlerimle dikip elini uzattı.

"Merhaba Almira, ben Buket." bunu söylerken sesi titremişti. Ayağa kalkıp elini sıktım. "Merhaba." diye karşılık verdiğimde daha fazla dayanamayıp ağlamaya başladı.

Bu kadın neden ağlıyor ki şimdi? Kim bilir bu Kuntay ne söyledi ona.

Buket elimi bırkatıktan sonra koşar adım dışarı çıktı. Tarık karşıma geçip elini uzattı, "Merhaba Almira, bende Tarık. Tanıştığıma memnun oldum." bunu söylerken onunda sesi aynı Buket gibi titremişti.

"Ben en iyisi gidip bir Buket'e bakayım." dedikten sonra o da salondan çıkıp gitti.

Kafamı Kuntay'a çevirdigimde başını öne eğmiş duruyordu.

Çetin ve Nazlı birbirlerine baktıktan sonra Kuntay'a yaklaşıp ona baktılar. Kuntay onlara bakmayınca ikiside tekrar birbirlerine baktılar. Sanki bakışarak konuşuyorlardı.

Öne Nazlı atılıp," Be-Ben de Naz..." sözünü bitirmeden kolarını boynuma dolayıp sıkıca sarıldı.

Neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Neden herkes bu kadar duygulanmıştı ki?

Bu ne ya? Beni tanıyan ya sinirleniyor ya da duygulanıyor? Ney mişim ben be?

Ben, bana sarılan kadına karşılık vermeden öylece duruyordum.
"Nazlı, tamam." Çetin arkadan gelip Nazlı'nın konunu tutup benden ayırdı.
Nazlı benden ayrılınca bu sefer Çetin önüme geçip elini uzattı. Samimi bir ses tonuyla, "Bende Çetin, arlarında tek sağlam kafaya sahip benimdir. Tabii..." dedikten sonra Nazlı'yı işaret edip," bu kız benim kafama daha fazla vurmaya devam ederse aralarında ki tek sağlam kafa da gidecek." dediğinde istemesem de gülmüştüm.

Nazlı gözyaşlarını silerken, "Ben bir lavaboya gidip gelicem." dedikten sonra salondan çıktı.
Ben Kuntay'a bakıp bana açıklama yapmasını bekliyordum ama o bana bakmıyordu.
Çetin durumu anlamış gibi, "Almira, hadi sen otur. Onlarda birazdan gelirler."

"Neden böyle oldular?" diye sorduğumda yüzüne sahte bir gülüş koyup, "Bizim tayfa böyledir işte. Tabii birde..." dediğinde Kuntay'ı gösterip, "bizim bu maviş oğlanın biriyle evlenecek olması bizi duygulandırdı." dedikten sonra kulağıma doğru eğilip. " Bize göre bu hastanın biriyle evlenebilecek olması imkansızdı. Başımıza kaldı diye üzülüyorduk." dedi.
Elerini birbirine dolayıp, "Bizi büyük bir yükten kurtardın. Yani anlayacağın onlar mutluluktan ağlıyorlar." dedi.

Yan taraftan olanları anlamaya çalışan Kiraz gülerek araya girdi, "Aynen, yenge. Abim senin dışında kimseyle evlenmek istemedi. Senden başka kimseyle evlenmez..." dediğinde aklına bir şey gelmiş gibi yüzü düştü ve sustu.

Çetin, Kiraz'ın neden yüzünün düştüğünü anlamış gibi onunda yüzü düştü.

"Kiraz, kıble ne tarafta, güzelim?" bunu söyleyen salona Buket'le beraber giren Tarık'tı.

Kiraz, Tarık'ın sorduğu soruyu anlamaya çalışırken Çetin araya girip, "Neden kıblenin yerini soruyorsun? Yoksa namaza mı başladın? " dediğinde Tarık gülerek, "Kendim için değil senin için soruyorum." dedi. Çetin anlamamış bir şekilde Tarık'ın yüzüne bakıyordu. Tarık aynı gülümsemeyle,"Unuttun mu yoksa?" diye sordu.

Nazlı içeriye girip, "İşine gelmediği için unutmuştur." dedikten sonra Çetine doğru yaklaşıp, "Birde yemin ettin. Bak yapmassan çarpılırsın." dedi. Bunu söylerken yüzünde sinsi bir gülüş vardı. Çetin ne demek istediklerini anlamadığı için sinirlenip, "Oğlum şunu düzgünce söylesenize. Niye lafı dolandırıyorsunuz?" diye sert çıktı.

Tarık, Çetine doğru yaklaşıp kolunu Çetin'in omzuna attı ."Bundan yaklaşık iki ay önce eğer Kuntay bir gün bize gelipte biriyle evleneceğini söylerse iki rekat şükür namazı kılıcağına dair yemin etmiştin ya." dediğinde Çetin sanki olanları anlamış gibi kaşlarını kaldırdı."Şimdi hatırladım. Doğru ya yaptım öyle bir şey. Sizde maşallah unutmamışsınız. " dedikten sonra üstündeki gömleğin kollarını sıvadı ve sonra eğilip pantolonunun paçalarınıda yukarı çekti. "Madem öyle yeminimi yerine getireyim. Zaten çok günahım var, her gün çarpılmadığım için şükrediyorum. Bu defe ne kadar dua edersem edeyim kesin çarpılırım." dedikten sonra hepimizi arkasında bırakıp gitti. Tam salondan çıkacakken durdu ve bir anda arkasını dönüp elini çenesine koydu, "Acaba çarpılınca daha yakışıklı olurmuyum." dediğinde herkes kıkırdamaya başlamıştı.
Nazlı onun yanına gidip Çetin'in yüzünü avuçları arasına aldı. "Sen önce bir yakışıklı olda daha sonra daha yakışıklı olmayı düşünürsün." Çetin kendinden emin bir şekilde Nazlı'yı meydan okudu.
Yüzünü onun yüzüne yaklaştırıp, "Sence ben yakışıklı değil miyim?" diye sordu.

Nazlı'nın bu yakınlıktan rahatsız olduğu belliydi ama hareket edemedi. Çetin hınzırca Nazlı'yı gözleriyle süzdükten sonra salondan çıktı.

Nazlı yaşamış olduğu anın şokunu atlatmaya çalışırken Kuntay sonunda konuşmaya başladı.
Kiraz'a doğru dönüp, "Abicim bizim konuşmamız gereken şeyler var. Sen istersen Fatma Teyze'nin yanına git." dediğinde Kiraz hiç itiraz etmeden abisine tamam anlamımda başını salladıktan sonra salondan çıktı.

Kuntay bize doğru dönüp," Herkes otursun anlatacaklarım var." dedikten sonra Tarığa doğru dönüp, "Tarık, odayı tara." dedi.

Odayı mı tara?

Tarık yemek masasının yanında bulunan konsolun en alt çekmecesinden bir alet çıkarıp odanın her bir noktasına tutmaya başladı.

"O ne yapıyor." diye sorduğumda, "Odayı kontrol ediyor. Bir ses kayıt cihazı yada kamera var mı? " dediğinde yutkunmuştum.

Kendi evinde bile güvende değil di. Beni nasıl bu evde güvende tutabilecekti?

Tarık bir kaç dakika elinde ki cihazla tarama denilen şeyi yaptıktan sonra Kuntay'a, "Temiz." diye rapor verdi.

Tarık'ta elindeki cihazı yerine koyduktan sonra yerine geçip oturdu.
Buket sitemkar bir ses tonuyla,
"Bu adam kazalarınıda mı kılıyor?" diye sordu. Nazlı sesli gülerek,
"Ohoo, o kazalarını da kılmaya başlarsa biz yaşlanınca gelir anca." Nazlı bunu söyleyince Tarık bıyık altından gülmüştü.

"Namaz kılan birinin arkasından konuşmanın ne kadar günah olduğunu biliyormusunuz siz? Namaz kılanı değil bir saat bin saat bile olsa bekleyeceksiniz arkadaş. Yok, yok siz iflah olmassınız." dedikten sonra gözlerini kısarak arkadaşlarını süzdü. "Gençlik ne hale gelmiş böyle?"
Söylene söylene içeriye gelen Çetin'de yerine geçince bütün gözler Çetin'e aynı ifadeyle bakıyordu.
Çetin onlara dönüp, "Çekin şu pis gözlerinizi üzerimden. Benim gibi bedeninden iman dolup taşan birinin vücudunu kirletmeye ne hakkınız var?"

Tarık, Buket'e "Bu adam iki rekat namaz kıldı diye kendisini hocamı sanıyor yoksa bana mı öyle geliyor?" diye sordu.
Buket kafasını sağa sola sallayıp," Hep böyle. Bilmiyormusun sanki?" diye cevap verdi.

Kuntay bana doğru dönüp," Onlara güvenebilirsin. Benden sonra tek güvenebileceğin kişile onlar. Bu yüzden herşeyi onlarında bilmesi gerekiyor." dediğinde hepsi birden bana baktı.

"Tabiki bize güvenecek." bunu söyleyen Çetin'di.

Nazlı araya girip," Daha bizi şimdi tanıdı. Nasıl hemen bize güvensin ki?"
Çetin bacak bacak üzerine atıp arkasına yaslandı, "Vallaha sizi bilemeyeceğim ama bana güvenebilirsin, Almira." dedikten sonra arkadaşlarını gösterip,"Hatta varya bence sen bunlara hiç güvenme şahsen ben bunlara hiç güvenmiyorum." dediğinde Nazlı Çetin'in kafasına yine vurmuştu.
"Bize güvenmiyorsun öyle mi? Bu laflarını sana hatırlatırım haberin olsun."
Çetin acıyan kafasını ovalarken Nazlıya ölümcül bakışlar atıyordu.

Baştan söyleyeyim, bunları ileride çok büyük bir aşk yaşayan çift olarak görürüz. Boşuna en büyük aşklar kavgayla başlar dememişler.

-Bundan ne anlamalıyız, Almira?
-Ne demek istiyorsun?
-"En büyük aşklar kavgayla başlar." sözünden.
-Açık konuş.
-Sen ve Kuntay...
-Kes sesini!

Bu iç ses sinirlerimi bozmaya başlamıştı artık.

"Almira'yla ben..." Kuntay bütün dikatleri üzerine çekmişti.

Sonunda konuşacak galiba.

"Almira'yla ben evlenicez ama aramızda ki evlilik anlaşmadan ibaret." dediğinde herkes dona kalmıştı.

Çetin öne atılıp, "Ben boşuna mı namaz kıldım şimdi." dediğinde Nazlı ona öfke dolu gözlerle baktı. " Boşuna kılınmış namaz mı olur? Ne güzel sevap kazandın." dediğinde Çetin susmuştu.

Kimse nedenini sormuyordu. Sadece Kuntay'ın sözlerinin devamını getirmesini bekliyorlardı.

"Almira'yla anlaşmalı bir evlilik yapıcaz. Bu antlaşma tam bir yıl sürecek." dedikten sonra sustu.

Herkes Kuntay'ın söylediklerini idrak etmeye çalışırken Tarık sesizliği bozarak, "Neden böyle bir şey yapacaksınız?" diye sormuştu.

Sonunda benim merak ettiğim kısımlara geliyorduk.

Kuntay bana doğru dönüp konuşmaya devam etti. "Almira'nın dedesi Arif Atabey..." dediğinde herkezin yüzü buz kesmişti.

Dede, sen neymişsin be? Her ismini duyan renk değiştiriyor.

"Şuan başı dertte ve bu dertler Almira'nın da başında var." dedi ve yine sustu.

Evet, devem et. Artık anlat herşeyi. Susma.

"Almira'nın başında ki tehlikeler geçene kadar benimle kalacak."

"Peki ama neden evleniyorsunuz?" bunu soran Tarık'tı.

"Almira ünlü bir şirketin varisi. İnsanlar Almira'dan haber alamayınca haber yapabilirler. Ve benim yanımda olduğu sürece etraftan çok fazla tepki alacaktık. Zaten uğraşmamız gereken onca şey varken birde etrafta ki insanlarla uğraşmamak için..." dedikten sonra gözlerini gözlerimle birleştirip," evlenmeliyiz." dedi.

Şimdi daha iyi anlıyordum. Neredeyse bütün sorularımın cevaplarını almıştım.

Fakat hâlâ merak ettiğim bir konu vardı, "Neden benimle ilk görüştüğün gün bana düşmanımmışsın gibi davrandın?" diye sorduğumda Kuntay arkasına yaslanıp, "O zaman izleniyordun. Bizim düşman olduğumuzu düşünürlerse eğer benimle bir ilişkin olmayacağını düşüneceklerdi, böylelikle biraz zaman kazanabilecektim."

"Peki ne istiyorlar?"
"Seni." dediğinde sert bir şekilde yutkunmuştum.

Kuntay yerinde doğrulup, "Sen Arif Atabey'in varisisin, onun olan herşey senin. Senin olanı istiyorlar. Dedenle irtibatta olduğum için önemli belgeleri ondan aldım. Adamlar benden şüphelenmediği için işlerimede karışmadılar." dedikten sonra derin bir nefes alıp, "Şuan da senin üzerine olan şeyler benim üzerime geçecek ama..."

Sözünün arasına girip,"Ama ne?" dedim.

"Seninle evlenmessem üstünde ki hisselerin söz sahibi olamam."

"Oğlum sen zaten kanun kadar zenginsiz. Ne yapacaksın kızın servetini?" Çetin'in çıkışından sonra Kuntay ona sinirli bir bakış atıp, "Amacım Almira'nın malını elinden almak değil. Sahip olduğu herşey ona zarar veriyor."

"Peki, neden?"
Kuntay tekrar bana doğru dönüp anlamamış bir şekilde, "Ne neden?" diye sordu.

"Neden dedemin malı bana zarar veriyor?" dediğimde ne söyleyeceğini bilememiş gibi gözlerime bakmıştı.
"Bende dedenin bana anlattıkları kadar biliyorum, Almira. Dedeni sende duydun, malesef ki şuanda onunla görüşemmessin. Senin gibi bende onunla görüşemiyorum."

İşte asıl en çok merak ettiğim soruyu sorma vakti gelmişti. "Peki neden sen? Sen kimsin ki dedem beni sana emanet etti? Sen kimsin ki dedem seninle evlenip mal varlığında söz sahibi olmanı istiyor?"

Bu sorunun cevabını diğerleride merak ediyor olmalıydı ki herkes Kuntay'a odaklanmış vereceği cevabı bekliyorlardı.

Kuntay omuzlarını dikleştirip ciddi bir ses tonuyla, "Çünkü ben senin hayatını değiştirecek olan adamım." demişti.

Bunu ilk karşılaştığımızda kim olduğunu sorduğumda da söylemişti.
Kuntay bu cevabının beni ikna etmediğini anladığı için," Dedenle çok uzun zaman önce tanışmıştık. Birkaç aydırda benimle irtibat halinde. Onun kuyusunu kazamaya çalışan adamlar olduğunu anlamıştı. Ben dedenin eski bir tanıdığıyım. Arkam sağlam olduğu için ve beni tanıdığı için seni bana emanet etti. Benim yanımdayken sana asla zarar gelmeyeceğini biliyordu." dediğinde kendimi hafiflemiş gibi hissettim.

Kuntay ayağa kalkıp,"Şimdi..." dedikten sonra elini bana uzattıp, "Öğrenmen gereken başka şeylerde var." dedi. Kuntay'ın elini bana uzatmış beklerken bende elimi onun elinin üstüne bıraktım. Kuntay nazik bir şekilde elimi tutup beni oturduğum yerden kaldırdı.

Gözlerimin içine bakıp, "Beni iyi tanıman gerekiyor." dedikten sonra arkadaşlarına dönüp baktı.
Çetin ne demek istediğini anlamış gibi," Gerçekten o saçma şeyi yapacağımızı söyleme." dediğinde yanında oturan Nazlı kıkırdayarak," Bence tamda aklımdan geçeni kastetti." dedi.
Çetin kafasını arkasına yaslayıp elerini açıp havaya kaldırdı." Allah'ım ben bu işgenceyi çekmek için nasıl bir günah işledim?" dediğinde Tarık araya girip," Birde soruyormusun. Senin günah defterin çoktan doldu taşıyor. Burdan Hataya yol olur." dediğinde Çetin'in yüzü düşmüştü ama bu düşüş kabullenilmiş bir düşüştü.

Çetin'in kastettiği şey neydi?
Çetin, neden bu kadar abartmıştı ki? Onu tanımakta ne gibi bir sıkıntı vardı?
En fazla ne olabilirdi ki?

---------------------------🌓--------------------------

Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. 💐🥰

Instagram 📷=feyelbooks
📷=gerçekkurguyazar
TikTok 📹=feyza.tasdemir

Loading...
0%